Güzel Sanatlar Fakültesi
Bu bölüm için kalıcı URI
Yayın tarihi Güzel Sanatlar Fakültesi seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 27
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Konya kaşık havalarının usul, makam ve ayak yönünden incelenmesi(2012) Pirgon, Yüksel; Demirkaya, EzgiTürk Halk Müziği’nin bir türü olarak karşımıza çıkan kaşık havaları, Konya’da geleneksel bir muhafazakârlık ve Mevleviliğin de etkisiyle yaygın bir musiki anlayışı olmasına karşın, halkın eğlence aracı olarak sürekliliğini sürdürmüş ve günümüze kadar ulaşmıştır. Bu çalışmada, Konya’nın geleneksel müzik ve eğlence kültürü hakkında genel bilgiler verilmiş bu çerçevede geleneksel eğlence kültürünün öğelerinden biri olan kaşık havaları; usul, makam ve ayak yönünden incelenmiştir. Verilere, betimsel araştırma yöntemlerinden literatür taraması ile ulaşılmıştır. Çalışmanın kapsamını, TRT müzik dairesi bünyesindeki Türk Halk Müziği notalarından seçilen 10 adet Konya türküsü oluşturmuştur. Sonuç olarak, türkülerin çoğunun makam karşılıklarıyla uyuşmadıkları, sadece benzerlik gösterdikleri görülmüştür. Farklı dizi kullanan birçok türkünün tek bir ayak ismiyle ifade edildiği, mevcut ayakların türkülerin sınıflandırılmasında yetersiz ve belirsiz kaldığı saptanmıştır. Çalışmanın sonucunda, Konya Kaşık Havalarının dolayısıyla da Türk Halk Müziği teorisinin kendine özgü özellikleriyle tekrar ele alınıp araştırılması ve yapılandırılması gerekliliği ortaya çıkmıştır.Öğe Kemanın Tarihsel Gelişim Süreci ve Eğitimci Yorumcular(2013) Yağışan, Nihan; Aydın, NergisSolo ve orkestra müziğinde kullanılan ve geçmişten bugüne büyük bir değişim ve gelişim içerisinde günümüze ulaşan yaylı çalgıların en önemlilerinden biri de kemandır. Ortaya çıkışı bakımından kemanın bir Rönasans dönemi çalgısı olduğu düşünülse de müzik tarihi içindeki bütün dönemlerde kullanılmış, bu dönemler içinde yapısal, teknik ve edebiyatı açısından kendi değişim ve dönüşüm süreçlerini en üst düzeyde gerçekleştirmiştir. Keman müziği rönasans dönemde ‘oluşmaya’ başlamış, barok dönemde ‘kendine özgü bir nitelik’ kazanmaya başlamış, klasik dönemde ‘büyük ölçekli tür ve biçimlerine kavuşmuş’, romantik dönemde ‘duygusal anlatımın en yüksek en geniş sınırlarına dayanmış’, çağdaş dönemde ise ‘deneysel çalışmalarla yeni arayış evrelerinden geçerek’ günümüze ulaşmıştır (Uçan, 2005;130). Kemanın yapısal ve teknik gelişimleri devam ederken, keman edebiyatına katkı sağlayan besteciler yanında pek çok keman pedagogu da yetişmiş, hepsi aynı zamanda virtüöz olan öğrenciler yetiştirmişlerdir. O dönemde yayınladıkları metot kitapları ve eserleri günümüz keman eğitiminde de halen temel kaynaklar olarak kullanılan bu eğitimci yorumculardan bazıları şunlardır; Michel Pignolet de Monteclair, Francesco Geminiani (The Art of Playing on the Violin), Guiseppe Tartini, George Philippe Telemann (Eşliksiz Keman İçin 12 Fantezi), Paganini (24 Kapris), Ferdinand David, Charles Auguste de Beriot (Metode de Violin), Michel Corette (Mükemmel Keman Çalma Sanatı), Guiseppe Tartini, Giovanni Battista Viotti, Pierre Baillot (L’ Art du Violin), Pierre Rode (24 caprices), Louis Spohr, Rodolphe Kreutzer (42 Etudes), Jacques-Fereol Mazas (Etudes Spéciales, Etudes Brillantes ve Etudes d’Artistes), Federigo Fiorillo (36 Caprices for Violin), Leopold Auer, Jan Hanus Sitt (100 Studies/Etudes), Charles Dancla, Henry Schradieck (Schule der Violintechnik), Ivan Galamian (Princibles of Violin Playing and Teaching), Carl Flesch (The Art of Violin Playing). Bu,çalışmada; kemanın müzik dönemleri içerisindeki yapısal ve teknik gelişim süreci ile keman edebiyatına ve eğitimine önemli katkıları olan ünlü eğitimci yorumcular,,bunların yetiştirdikleri belli başlı öğrenciler ve basılı eğitim yayınlarını kısa bir öz halinde derlemek amaçlanmıştır.Bu amaçla, keman edebiyatının ve keman pedagojisinin günümüze kadar olan gelişiminin kısa bir değerlendirilmesi yapılarak, çalışmanın eğitimcilere ve öğrencilere kaynak olarak sunulması hedeflenmiştir.Öğe Üç Şerefeli Camii avlu revaklarında bulunan XV. yüzyıl kalem işi uygulamalı hat örnekleri(2014) Baysal, Ali FuatHat sanatının önemli uygulama alanlarından birisi de mimari yapılardır. Yazılar, estetiğin yanında, özellikle yapıya ruh ve manevi bir iklim katmak için yazılmıştır. Osmanlı erken döneminin önemli yapılarından olan Üç şerefeli Caminin önemli bi r özelliği, avlu revak kubbelerini süsleyen kalem işleridir. XV. yy. Edirne tezyinatında, yazı türleri olarak Kûfi ve onun farklı uygulamaları, celî sülüs ve celî talîk yazılar görülmektedir. Söz konusu yazılarla oluşturulan normal istiflerin yanında, dikkat çeken önemli bir husus da tezyinat içerisinde yer alan müsennâ istiflerdir.Öğe Hattat Hüseyin Öksüz 45. Sanat Yılı Hatırası(NEÜ Yayınları, 2014) Öksüz, HüseyinTürk-İslâm sanatları arasında merkezi mevkide yer alan sanatların başında ise hat sanatı gelir. Çünkü bu sanat Kur’an-ı Kerim ile doğrudan bağlantılı olarak kutsal kitabın en güzel şekilde yazılması idealinden hareketle özenle gelişmiş ve korunmuş olan bir sanattır. hem estetik yönüyle hem manevi hüviyetiyle gönülleri fetheden bu sanata ecdadımız en üst seviyede rağbet göstermiş ve bu sebeple padişahlar arasından bile çok iyi hattatlar yetişmiştir. Yine kendine has geliştirdikleri hat sanatı örnekleri veren büyük usta hattatlar da bu coğrafyada ortaya çıkmıştır. Bu büyük ustalar arasında yer alan TBMM üstün hizmet ödülü sahibi olan Hattat Hüseyin Öksüz'ün bu eserini siz değerli okuyucularımızla buluşturuyoruz.Öğe Anadolu'da modernizmin yerel açılımları: Konya'da üç yapı üzerinden örnekleme(2015) Alagöz, Meryem; Semerci, Fatih; Aydın, DicleMimari anlamda modernizm, işlevsel örgütlenmelerde farklılaşmalar ve gelişmelerle karşımıza çıkmış, yeni ve farklı fonksiyonlarla tanımlanmış yeni mekân oluşumlarının meydana gelmesine sebep olmuştur. Avrupa'da gelişen ve kabul gören modern mimari zamanla Anadolu'ya da yansımış, yalın çizgisiyle ve fonksiyona öncelik veren tutumuyla, kendi dönemi ve üslubu ile yer bulmuştur. Bu çalışmada modern mimarinin örneklerine Konya kentinden seçilen konut, çarşı ve kamu binası üzerinden yer verilmiş, plan kurguları, cephe karakteri ve önemi modern mimarideki yeri bağlamında ele alınmıştır. Kendine özgü karakterleri, plan kurgusundaki ve cephedeki farklılaşmalarıyla, mimarlık tarihi açısından bu örneklerin belgelenmesi önemlidir.Öğe Prof. Dr. Ahmet Saim Arıtan(2016) Baysal, Ali FuatAhmet Saim Arıtan 30 Haziran 1951 tarihinde Konya'nın merkez Karakurt Mahallesinde doğdu. Babası Hüseyin Ekrem Bey, annesi Şükriye Hanım, dedesi Yılanlı Medrese müderrislerinden Ahmet Arıtan'dır. İlköğretimini Konya Necatibey İlkokulunda (1958-1963), ortaöğrenimini Konya İmam Hatip Okulunda (1963-1970), yükseköğrenimini de Konya Yüksek İslam Enstitüsünde yaptı (1970-1974). Seydişehir Mahmut Esat Ortaokulu, Çumra İmam Hatip Lisesi, Konya Kız Ortaokulunda öğretmenlik ve idarecilik görevlerinde bulundu. 1985 yılında Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslâm Sanatları ve Mimarisi Uzmanı kadrosuyla akademisyenliğe geçti. 1987 yılında Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Ana Bilim Dalında "Konya Müzelerinde Bulunan Selçuklu Cildlerinin Özellikleri" adlı teziyle yüksek lisansını, 1992 yılında ise yine aynı anabilim dalında "Konya Dışındaki Müze ve Kütüphanelerde Bulunan Selçuklu ve Selçuklu Üslûbunu Taşı- yan Cild Kapakları" isimli teziyle doktorasını tamamladı. 1995 yılında Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Türk İslâm Sanatları Tarihi Ana Bilim Dalı'nda Yardımcı Doçent unvanını kazandı. Batılı sanat tarihçileri tarafından yok sayılan Türkiye (Anadolu) Selçukluları Cilt Sanatı ile ilgili araştırmalarını titiz bir bilim adamı ciddiyetiyle sürdürdü. Alanında tek olma özelliğine sahip olmakla birlikte, gerek ulusal, gerekse uluslar arası sempozyum ve kongrelerde Türkiye Selçukluları cildinin varlığını duyurmaya çalıştı, bu dönem cildini bilim literatürüne sokmayı başardı. Yurtiçi ve yurtdışında birçok kişisel ve karma sergiye katıldı. Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen klasik güzel sanatlar sergilerinde sergi yürütücülüğü yaptı. Kitapları yanında Türk cilt sanatı ve Türk ebru sanatı ile ilgili araştırmalarını Türkiye'nin önde gelen ansiklopedilerinde yayımladı. Gelenekli sanatlarımız konusunda titiz çalışmalar yaptı ve bu alanlarda pek çok öğrencinin yetişmesine önderlik etti. Akademik çalışmalarının yanında İlahiyat Fakültesi bünyesinde kurduğu atölye ile cild ve ebru sanatının tanınması, gelişmesi yönünde kurslar düzenledi, pratik alanda pek çok çalışmaya imza attı. Kültür, sanat, fikir ve yayın alanlarında cemiyet hayatının faal bir üyesi olarak çalıştı. 1961-1979 yılları arasında Türkiye'de İslâm'a dair sıkıntıları ve edinilen dertleri paylaşma arzusuyla yayın yapan "İslam'ın İlk Emri Oku" dergisinde yayın kurulu üyesi ve genel yayın yönetmenliği yaptı. 1997 yılında merhum Prof. Dr. Fevzi Günüç, Ahmed Selahaddin Hidayetoğlu ve M. Sadreddin Özçimi ile birlikte Destegül Güzel Sanatlar Merkezi'ni kuruluşunda yer aldı. Bu dönemde Konya'da Güzel Sanatlar Fakültesi ihtiyacı fikrinin yaygınlaşması ve Selçuk Üniversitesi Rektörlüğünün talebi üzerine merhum Prof. Dr. Fevzi Günüç ve M. Sadreddin Özçimi ile birlikte Güzel Sanatlar Fakültesinin kuruluşunda büyük gayretleri oldu. Selçuk Üniversitesinin kültür ve sanat hayatına katkılarından dolayı dönemin rektörleri tarafından "teşekkür belgeleri" ile ödüllendirildi. 2002 yılında doçent, 2008 yılında profesör oldu. Uzun yıllar sürdürdüğü Türk İslâm Sanatları Tarihi Ana Bilim Dalı Başkanlığı'nın yanı sıra 2011-2014 yılları arasında Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanlığı gö- revini yürüttü. İlahiyat Fakültesi'nin yenilenme çalışmalarında ziyadesiyle emeği geçti. Dekanlığı döneminde yapılması düşünülen yeni fakülte binası için yoğun çalışmalar yürüttü ve proje safhasına kadar getirdi. İlahiyat Fakültesine başladığımız 1991 yılında tanıştığım Prof. Dr. Ahmet Saim Arıtan hocamın Türk İslâm Sanatları Tarihi Ana Bilim Dalı'nda ilk yüksek lisans ve doktora öğrencisi, ayrıca ilk ve tek doktora öğrencisi olarak elinden cüppe giyme bahtiyarlığı da bize nasip oldu. Dostluğumuz hoca-talebe ilişkisinden ziyade bir arkadaş/meslektaş yakınlığı ile devam etti. Kendisine herhangi bir konuda müracaat eden herkese elinden geldiğince yardım etmeye çalışması, meseleleri en ince ayrıntısına kadar irdelemesi, akraba ve geniş aile mefhumuna azami özen göstermesi en bariz özellikleri olarak hafızamızda kalan Ahmet Saim hocamız, yakalandığı şeker hastalığından şikâyet etmeksizin yıllarca sabrederken, ani bir kalp rahatsızlığı neticesinde 08 Temmuz 2016 tarihinde 65 yaşında dârı bekâya irtihal etti. Cenazesi, toplumun hemen her tabakasından yoğun bir katılımla 09 Temmuz Cumartesi günü Hacı Fettah Camii'nde kılınan öğle namazından sonra Hacı Fettah Mezarlığı'na defnedildi.Öğe Konya Sultan Selim Camii’nin kalem işi tezyinatında bulunan nakkaş imzaları(2016) Baysal, Ali FuatKonya'daki önemli Osmanlı eserlerinden biri olan ve Mevlâna Külliyesi'nin batısında bulunan Sultan Selim Camii kalem işleri dikkate şayandır. Ancak caminin ve tezyinatın tarihçesi hakkındaki bilgilerimiz kısıtlıdır. Caminin en son 1914 yılında kapsamlı bir onarım geçirdiği ve bu onarımın Mimar Muzaffer ve Mühendis Bekir Sıtkı Bey tarafından yapıldığı, mevcut kalem işi tezyinatının da bizzat Mimar Muzaffer Bey tarafından tasarlandığı bilinmektedir.2012 yılında başlayan restorasyon çalışmaları esnasında ana kubbe yüzeyindeki nakışlar arasında bazı Ermenice ve Osmanlıca metinlerin bulunduğu görülmüştür. Araştırmalar sonucunda bu metinlerin, caminin 1914 yılındaki onarımında yenilenen kalem işi süslemelerinde çalışan Ermeni ustaların imzaları olduğu anlaşılmıştır. Ortaya çıkartılan bu imzalardan, tezyinat uygulamalarında çalışan 6 kişilik ekibin Bursa, Kayseri, Sivas gibi vilayetlerden geldikleri ve kalem işi tezyinatını 1916 yılının Ocak ayında tamamladıkları görülmektedir.Öğe Grafik Tasarım Araştırma Tipografik Tasarımda Rengin Okunurluğa Etkisi Konusunda Öğrenci Görüşlerinin İncelenmesi(2017) Kınık, Mustafa; Öztürk, Mahmut SamiÇağımızda iletişim kurmak için birçok iletişim dili ve farklı iletişim teknikleri geliştirilmiştir ve bu dillerin sayısı her geçen gün biraz daha artmaktadır. Bu farklı teknikleri anlamak, algılamak ve yararlanmak için ise bu tekniklere uygun olan dili bilmek yani yeni okuryazarlık becerileri edinmek gerekmektedir. Bu yeni becerileri görsel okuryazarlık başta olmak üzere teknoloji okuryazarlığı, bilgisayar okuryazarlığı, medya okuryazarlığı olarak örneklendirilebilir. Görsel bir iletişim dalı olan grafik tasarımın birinci işlevi; bir mesajı iletmek, bir ürün ya da hizmeti tanıtmaktır. Daha geniş bir ifadeyle sanatçının elinden özgün biçimlendirmeyle çıkan eserin, bilgi iletmek, basılmak, kitle iletişim araçlarını kullanarak yaymak amacıyla hazırlanan; tüm görsel elemanlar ve bunların düzenlemeleriyle ilgili tasarımları kapsar. Tasarım tüm sanatsal etkinliklerin, hatta insan etkinliklerinin içinde yer alan bir olgudur. Planlı bir yapıya ve kurallara sahiptir. Dolayısıyla tasarımın grafiksel olması ya da grafik tasarım olması; tasarım kurallarının grafik alanına uygulanmasıdır. Tasarım; bir model, kalıp ya da süsleme yapmak değildir. Bir tasarım kendi içinde bir yapıya ve bu yapı arkasında bir planlamaya sahip bulunmaktadır. Tasarım, getirileri ve hedef kitle analizleri göz önünde bulundurularak planlanır ve uygulanır. Rengin tüketici üzerindeki etkisi ve renk psikolojisi uzun yıllar boyunca bilim insanları tarafından araştırılmış ve birçok farklı sonuca ulaşılmıştır. Yapılan araştırmalar; yaş, cinsiyet, içinde yaşanılan toplum, sosyo-ekonomik düzey, politik görüş, siyasi yönelim gibi birçok farklı etkinin insanların renk tercihlerini ve piyasa yönelimlerini etkilediğini göstermiştir. Bu araştırma yükseköğretim düzeyinde sanat eğitimi alan öğrencilerin, renklerin tasarımın okunurluğuna etkisi üzerine düşüncelerini araştırmak amacıyla hazırlanmıştır.Öğe Kamusal alanda sanat olgusu ve görsel kültür(2017) Eliri, İsa; Susuz, MehmetKamusal alanlar genel ifadeyle, "toplum bireylerinin ortak kullanım alanlarıdır". Dolayısıyla bu alanlar toplumun ortak paylaşım ve etkileşim mekânlarıdır. 1950 sonrası değişen sanatın anlamsal ve biçimsel yapısı galeri ve sergi salonlarının dışına taşarak kamusal alanlara yönelmiştir. Kamusal alanlar, sanatçıların eserlerini biçimlendirerek topluma sunduğu alanlar haline gelmiştir. Toplum ve toplumun kullanım alanlarının sanat ile bütünleştiği mekânlar, toplumun fotoğrafını, sosyokültürel yapısının kimliğini ortaya koymaktadır. Kamusal alanlar günümüzde, geçmiş dönemlerin sergi salonu ve galeri mekânlarının fonksiyonunu yüklenerek 'sanatın ve sanat eserinin topluma sunulduğu (teşhir edildiği) alanlara dönüşmüştür'. Kamusal alanlar sanat eserlerinin birçok kişiyle etkileşime girmesine olanak tanır. Dolayısıyla sanatın 'üreticisi' olan sanatçı ile 'tüketicisi' olan toplum arasında yoğun bir ilişki söz konusudur. Kamusal alanlar, yıllardır toplumdan uzaklaştırılarak elit tabakanın etkileşim alanında yer alan 'sanat olgusunu' güncel sanat pratikleriyle asıl sahibine yani halkın ayağına getirmiştir. Kamusal alanlarda icra edilen sanatların tümünü 'kamusal sanat' kavramıyla ifade edebiliriz. Özellikle 1950'lerden sonra kamusal sanat envanterine birçok sanat anlayışı dâhil edilmiştir. Geleneksel sanatta 'sanat eseri karşısında 'pasif' konumda olan toplum bireyleri kamusal alanlarda sanat ile etkileşime girerek 'aktif' konuma geçerler. Toplum yaşantısının yoğun olduğu alanlara sanat taşınmalıdır. Sanat bulunduğu ortamı güzelleştirerek o ortama estetik değer kazandırır. Toplum, sanatın temas ettiği bu alanlara karşı farklı bakış açıları geliştirerek 'kültür belleği' oluşturur. Caddeler, sokaklar ve meydanlar bir kenti oluşturan önemli alanlardır. Bu alanların sanata kucak açması, sanat toplum bütünleşmesine zemin hazırlar. Geçmişten günümüze toplum sanat ilişkisine bakıldığında, toplumun büyük çoğunluğunun sanata mesafeli olduğu görülmektedir. Bu durumun en önemli nedeni olarak, sanatın belli bir tabakanın tekelinde olduğu anlayışının topluma empoze edilmeye çalışılmasıdır. Kamusal alanlardaki sanat çalışmaları ile sanatçı, sanat ve toplum arasındaki bağ güçlenerek toplumun çevresine bakışı estetik düzeye çekilir. Sanatın, toplumun sürekli kullanım alanı olan kamusal alanlarda varlığını göstermesi, bireylerin bu mekânlara bakış açılarını değiştirir. Bir bakıma sanat, görünmeyeni görünür hale getirir ve fark edilmeyenin fark edilmesini sağlar. Bireyler bu çıkarımları yaparken görsel kültür'ün sağlamış olduğu veri tabanından beslenir. Kamusal sanat, toplumun yaşadığı çevrenin farkına varmasını ve 'kent kültürü' bilinci edinmesini sağlar. Kamusal sanat çalışmaları, kalıcı estetik kentsel dokuların oluşturulmasında, toplumun yaşadığı çevreye karşı olan duyarlılığının arttırılmasında, bireylerin yaşantılarını ve aralarındaki ilişkiyi geliştirmelerinde önemli yer teşkil eder. Kamusal sanat, toplumun yaşantılarla edindiği maddi ve manevi kültürel motivasyonların odak noktasına sanat olgusunu yerleştirmeyi amaç edinir. Sanatın kamusal alanlarda uygulanması ve kalıcılığının sürdürülmesi toplumun 'görsel kültür' düzeyine bağlıdır. Bir toplumun görsel kültür düzeyinin gelişiminde, birçok görselliği bünyesinde barındıran sanat etkinlikleri büyük önem taşır. Araştırmada, kamusal sanat uygulamalarının toplumun görsel kültür belleğine olan katkısı ile kamusal alanlardaki sanat etkinliklerinin toplum üzerindeki etkileri saptanmaya çalışılmıştır. Elde edilen bilgi ve belgeler ışığında sonuç ve öneriler geliştirilmiştir. Araştırmada, verilerin toplanma sürecinde tarama yöntemi kullanılmıştır.Öğe Fazıl Say’ın “İstanbul Senfonisi”nde geleneksel ve çağdaş Türk müziği unsurlarının incelenmesi(2017) Nayir, Aynur Elhan1923 yılı, Cumhuriyet'in ilanından sonra, Atatürk'ün müzik kültürüne getirdiği Batılılaşma politikası sonucunda çağdaş Türk müziğinde ulusal akımlar ortaya çıkmaya başladı. Türkiye'de birinci kuşak bestecileri Cemal Reşit Rey, Hasan Ferit Alnar, Ulvi Cemal Erkin, Ahmed Adnan Saygun ve Necil Kâzım Akses idi. Bu besteciler arasında Ferit Alnar, Doğu ve Batı müzik sentezini yalnızca müzik formlarında ve makamsal yapıda değil, aynı zamanda Türk müziği çalgılarını da senfonik orkestraya dâhil etmekle oluşturdu. F. Alnar'ın 1946 yılında bestelediği ve 1951 yılında seslendirilen Kanun Konçertosundan sonra Çağdaş Türk Müziğinde Türk müziği çalgıları için yazılan eserler sadece 1980'li yıllardan sonra ortaya çıkmaya başladı. Böylece, 40 yıllık bir aradan sonra Münir Nurettin Beken'in "Ud Konçertosu" (1987-1990), "Dino ile Ceren" (orkestra ve Türk çalgılar için süit), "Gerdaniye Türkü" (orkestra ve Türk çalgıları), Oğuzhan Balcı'nın "Solo Enstrümanları İçin Kemençe Konçertinosu" (kemençe ve yaylı sazlar için), Fazıl Say'ın 7 bölümlük "İstanbul Senfonisi" (6 Şubat 2008), Ney Konçertosu (2012) vs. ortaya çıktı. Bu eserler arasında F. Say'ın "İstanbul Senfonisi" ister makamsal isterse de yapısallığı ile en dikkat çekenlerdendir. Bu çalışmada, Çağdaş Türk Müziğinde Doğu ve Batı sentezini sadece makamsal değil, aynı zamanda Türk müziği çalgılarıyla da ortaya koyan Fazıl Say'ın "İstanbul Senfonisi"nin genel ve makamsal analizi yapılmakta ve bestecinin geleneksel ve çağdaş Türk müziğine olan bakış açısı incelenmektedir.Öğe İnanç, Mimarlık ve Algı Üzerine Mülahazalar(2017) Yılmaz, Muzafferİster mitler ister dinler aracılığıyla olsun, inanç, tarih boyunca sanat vasıtasıyla kendi algısını yaratmak istemiş, bunu yaparken de muhatabında kalıcı bir etki bırakmak için dolaylı (simgesel) bir anlatım tarzını kullanmıştır. İçerisinde kutsalın izlerini taşıyan her mimari eser, imgeden nesneye dönüşme sürecinde kolektif bir algının ürünü olarak ortaya çıkmış ve kendi çağının dünya görüşünün tezahürü olmuştur. Makalede; mimari özelinde, bir sanat eserinin imgeden nesneye dönüşme süreci ve kutsal kavramının mimari ile olan ilişkisi, doğu-batı eksenli olarak ele alınmış, bununla birlikte metinde kronolojik bir sıra takip edilmemiş ve metin, savunulan düşünceler odaklı bir seyir izlemiştir. Makalede ayrıca, geçmişin düşünce ve muhayyile gücünden yoksun olan günümüz İslam Dünyası'nın mimari faaliyetleri, koruma anlayışı ve yorumlama problemleri, konu dâhilinde irdelenmeye çalışılmıştır.Öğe Biçim, içerik, kompozisyon düzenindeki benzer temalar açısından Azerbaycan ve Türkiye çizim sanatından karşılaştırmalı bir inceleme: Azim Azimzade ve Turgut Zaim(2017) Seyhan, Başak LütfiyeAzim Azimzade, yaşadığı Azeri resim, çizim sanatının öncü isimlerinden birisi olarak kendine özgü bir yere sahiptir. Döneminin toplumsal sorunlarına, keskin mizah ve hiciv ile içeren üslubu ile yer vermiş, toplumda kadının yeri, fakir ve zengin hayatlar arasındaki uçurum gibi konular üzerine toplum eleştirisi içeren çizimler yapmıştır. Benzer şekilde Turgut Zaim, Anadolu insanı, kadınının yaşamından konuları ağırlıklı Türkiye'nin yöresel ve folklorik kültürel ögelerine vurgu yapan eserler yapmıştır. Bu araştırmada, Türkiye ve Azerbaycanlı sanatçıların eserlerinde öz, biçim, kompozisyon, açısından ortak benzerlikleri kadar, kendilerine özgü üsluplarını gösteren yönleri karşılaştırmak amaçlanmıştır. Araştırmada iki sanatçının eserlerinde ortak yönler kadar kendi tarzlarına özgü özellikler tespit edilmiştir. Azim Azimzade hakkında Türkiye'de literatür azlığı ve kaynakların bir kısmının kiril alfabesi ile internet ağırlıklı olması nedeniyle ayrıca web kaynaklı nitel araştırmaların çevirisi ile içerik ve görsel karşılaştırmalara ulaşılmıştır.Öğe I. Alâeddin Keykubat Dönemi saray çinilerinde gezgin sanatçı izleri(2018) Öztürk, Çetin; Baysal, ZeynebSelçuklu ordusunun 1071 yılında Bizans ordusuna karşı Malazgirt Savaşı’nı kazanmasıyla Türklere Anadolu’nun kapıları açılmış, Türkler Anadolu’yu hızla fethederek iskân faaliyetlerine girişmişlerdir. İlhanlıların Anadolu Selçuklu hükümdarını tahttan indirmesine kadar 200 yılı aşkın süre bu bölgede hüküm sürmüş olan devletin, siyasi, ilmî, kültürel ve sanatsal alanda en parlak zamanını Alâeddin Keykubat Dönemi (1220-1237) oluşturmuştur. Bu dönemde inşa faaliyetleri hız kazanmış, birçok sivil mimari yapı (köşkler, saraylar) inşa edilmiştir. Çini malzeme, bu yapıları süslemek için yoğun olarak kullanılmış ve çinilerde figürlü bir anlatım dili tercih edilmiştir. Saray çinileri, sarayların inşa edildiği yerlerdeki yerel atölyelerde, gezgin sanatçılar tarafından üretilmiştir. Saraylar için üretilen çinilerle birbirleri arasında ve Anadolu Selçuklu Devleti haricindeki bölgelerde üretilen sanat eserleri, seramikler arasında ciddi benzerlikler mevcuttur. Bu benzerlikler çinilerin hangi sanatçılar tarafından yapıldığını öğrenmeyi zorlaştırmaktadır. Aynı zamanda çinilerde sanatçı adı bulunmaması da sanatçıların kimler olduğunu tespit etmeyi güçleştirmektedir. Bu çalışmada I. Alâeddin Keykubat Dönemi sanat anlayışını etkileyen olaylar, devletin diğer devletlerle olan siyasi ve kültürel ilişkileri, Anadolu’ya yapılan göçler ve etkileri araştırıldı. Anadolu’daki ve ilişkili devletlerdeki sanatsal faaliyetler, Anadolu’da inşa edilen sanat yapılarında adı geçen sanatçılar, ulusal ve uluslararası müzelerde ve kütüphanelerde yer alan, döneme ait birçok seramik eser, minyatürlü yazma, metal eser incelendi. Alâeddin Keykubat Dönemi’nde inşa edilen saray yapılarındaki çiniler, bu eserlerdeki süsleme özellikleriyle karşılaştırıldı. Saraylardaki çinilerin hangi ustalar tarafından yapıldığı böylece çinilerin yapımında hangi kültürlerin etkili olduğu tespit edilmeye çalışıldı. Yapılan araştırmalar sonucunda dönemin saray yapılarında kullanılan çinilerin saraya bağlı bir organizasyon tarafından merkezi bir sistemle üretildiği ve bundan dolayı sanatçıların isimlerinin eserler üzerinde yer almayıp, eserlerin anonim bir karakter taşıdığı tespit edildi. Araştırmalar dönem eserlerindeki çinilerin başta Anadolulu ustalar olmak üzere, göçlerle ve sarayın özel isteği doğrultusunda, İran çevresinden, Zengî Devleti, Eyyubi Devleti, Artuklu Beyliği hâkimiyeti altında olan bölgelerden gelen sanatçılar ile Rum ve Ermeni sanatçılar tarafından yapılma ihtimalinin bulunduğunu gösterdi. Çini sanatı birçok aşamadan oluşan disiplinler arası bir sanattır. Bu açıdan çalışmamız diğer disiplinler için önemli bir kaynak teşkil edecek ve bahsi geçen döneme ışık tutacaktır. Ayrıca sadece seramik eserlerin değil diğer sanat alanlarındaki eserlerin de tarih ve sanatçı etkeni göz önüne alınarak incelenmesi ve karşılaştırılması bu alandaki çalışmalara yön verecektir.Öğe Paris’te Orsay Müzesi izlenimleri(2018) Sert, Fatma Nurcan‘Müze’ kelimesi Yunanca, ilham perilerinin (muses) tapınağı olan mouseidon’dan gelmektedir. Eşdeğer adlandırmalar, Fransızca’da musee; İspanyolca’da museo; Almaca’da museum; İtalyanca’da museo; Portekizce’de museu’dur(Icom, 2010: 56). Müzenin amacı, kendi istikrarını bozmak olmalıdır. ‘Görülmeye ve muhafaza edilmeye değer olduğunu düşündüğüm şeyler, bunlar’ demeyi göze almalı ve de seçebilmeli gözler önüne sermeli ki izleyici hem çerçeveyi hem de çerçeve içindekini görsün. Bu noktada yeni müze anlayışı müzeyi, artık esin perilerine hapsedilmiş bir tapınak olmaktan çıkarmıştır(Huyssen, 2006: 261). Fleming (2005:59)’in deyimiyle ‘müzeler bir yer’ dir fakat ‘herhangi bir yer değildir’. Her biri eşsiz olup en başarılıları, mekânından ve oluşumundan kaynaklanmaktadır. Somut olanla ve fikirlerle ilişkilidir; inanca değil sorgulamaya ihtiyaç duyar. Bununla birlikte inkâr edilemez olan şudur ki, bu gücün niteliği, hem tarih hem de kültürel şartlara sıkı sıkıya bağlıdır. Ama müzeler değişirler. Fransa’nın başkenti Paris, insanlık tarihi açısından da önemli bir kültürel, düşünsel mirasın ev sahibidir. Paris’te yaklaşık 130 tane müze bulunmaktadır. Dünyadaki neredeyse hiçbir şehirde bu kadar özgün, derlenmiş ve değerli müzeye bir arada rastlamak mümkün değildir. Geçmişte tren garı olarak kullanılan Orsay müzesi, en çarpıcı ve en büyüleyici koleksiyonlardan birini barındırmaktadır. Realistler, romantikler, neoklasikler ve sembolistlerin en önemli eserlerini sergilemektedir. Müzenin Oryantalizm bölümünde ise Osman Hamdi Bey’in eseri yer almaktadır. Bu müzenin tanıtımı ile Türkiye’de de aynı tarzda müzelerin oluşumu ile Türkiye’nin kültür turizmine katkı sağlanacağı düşülmüştür.Öğe Suriyeli sığınmacıların sosyal entegrasyonuna yönelik bir araştırma(2018) Duğan, Özlem; Gürbüz, SalihTürkiye'de yaşayan Suriyeli sığınmacıların sosyal entegrasyonukonusunda çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalarla ilgili bulgulararasında Suriyeli sığınmacılarla ilgili büyük bir krizin yaşanmadığı veyerel halkın henüz Suriyelilerle büyük bir sorun yaşamadıkları ortayakonmaktadır. Ancak bazı araştırmalar, çeşitli ekonomik ve sosyalsebeplerden dolayı Suriyeli sığınmacıların yerel halk tarafındanistenmeyen insanlar olarak değerlendirildiğini göstermektedir. Bazıçalışmalarda da Suriyeli sığınmacıların yerel halkın iş olanaklarınıazalttığına, bazı şehirlerde ikinci eş olarak ailelerin yıkılmasına sebepoldukları gibi sosyal ve ekonomik gerekçelerden dolayı yerel halktarafından istenmediğine yönelik bulgulara yer verilmektedir. Ayrıcasığınmacıların eğitim çağındaki çocuklarının çoğunluğunun okulagitmemesi de uyum sağlamadaki sorunlardan biridir. Ancak uyumsağlama hususunda, yerleşilen ülkenin dilinin öğrenilmesinin olumlukatkıları olduğu da yapılan çalışmalarda ortaya konmaktadır. Çünküuyum sürecinde eğitimin ve Türkçe öğrenmenin kolaylaştırıcı bir faktörolduğu bilinmektedir. Bu çalışma yerel yönetimlerin uyum sürecineyönelik sığınmacılar için hangi katkılar sağlamaktadır sorusununyanıtını ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bu çalışma özelinde KonyaBüyükşehirBelediyesi'ninçalışmalarıincelenmiştir.Çalışmakapsamında Belediye yetkilileri ile yüz yüze görüşülmüştür. Belediyeninimkânlarından yararlanan 10 Suriyeli kadın ile de yüz yüze görüşmegerçekleştirilmiştir. Elde edilen veriler doğrultusunda belediyenin uyumsürecinde sığınmacılara katkı sağladığı, Türkçe eğitiminin yanı sıra mesleki kurslar verdiği, Suriyelilerin yerel halk ile kaynaşmasına yöneliketkinlikler gerçekleştirdikleri belirlenmiştir. Suriyeli kadınlar belediyeninkurslarında Türkçe öğrendiklerini ve sosyalleştiklerini ancak komşulukilişkilerini Türkçe öğrenerek geliştiremediklerini, yerel halkın kendilerinehâlâ önyargı ile yaklaştığını ifade etmişlerdir.Öğe Türkiye’de Kadınların Karşılaştığı Sorunlar ve Köprü Ağ Analizi Yöntemiyle İncelenmesi(2018) Aydın, Bayram Oğuz; Gürbüz, SalihKadınlar eğitim, sağlık, çalışma hayatı, siyaset ve karar alma mekanizmalarına katılım ve kadına yönelik şiddet konularında toplumsal cinsiyet veya ayrımcılık temelli çeşitli sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren, Türkiye’ de kadının karşılaştığı sorunlara yönelik olarak ortaya konulan yasal düzenlemeler, kamu politikaları ve uygulamaların yanı sıra kadın odaklı sivil toplum örgütleri de faaliyet göstermektedir. Bu süreçte, çeşitli aktörler ve koalisyonlar İnternette bilgi, görüş oluşturma, geliştirme ve yaygınlaştırmak için içerikler sunmaktadır. Bu çalışmanın amacı kadınların karşılaştıkları sorunlar konusunda işlev gören aktörleri ve koalisyonlarını değerlendirmek için İnternet üzerindeki sorun ağını analiz etmektir. Bu amaçla, Issue Crawler yazılımıyla WEB sayfaları ve köprülerden oluşan ilgili sorun ağı veri kümesi toplanarak analiz edilmiştir. Elde edilen bulgular sonucunda kadın sorunları ağında hâkim aktörler sivil toplum kuruluşları ve üniversiteler olarak ortaya konmuştur.Öğe 18. yüzyıldan günümüze batı sanatında yeme-içme kültürü(2018) Yılmaz, MuzafferYaşamın devamı için diğer temel ihtiyaçlara nazaran daha elzemolan yeme-içme faaliyeti, bu önemine ilave olarak, (tarihsel süreçte)kültür ve medeniyet olgularının oluşmasına etki edecek pek çok gelişimede zemin hazırlamıştır. İnsanlık hatta dünya yaşamının geri kalanı kadareski olan yeme-içme faaliyetinin ve sanat ile olan ilişkisi, PaleolitikDönem'den günümüze çeşitli kırılmalar, dönüşümler ve değişimleryaşamıştır. Yakın Çağ'dan günümüze kadar ki evre, bu gelişim ve değişimseyri içerisinde önemli bir zaman aralığıdır. Fransız İhtilali ile SanayiDevrimini hazırlayan şartlar ve bu devrim-ihtilalin neticeleri, batıdabirbirine tepki olarak oluşmuş sanat akımlarının doğmasına nedenolmuştur. Resim sanatında objeden süjeye geçiş süreci ile akabindecereyan eden ve avangard olarak adlandırılan 20. yüzyıl akımları isefarklı sanat anlayışlarının doğmasına zemin hazırlamıştır. Batıda, 20.yüzyıl başlarında eş zamanlı olarak görülmeye başlanan bureaksiyonlarda,1960'larsonrasındakideğişim-dönüşümüngerçekleşmesine imkân tanımıştır. Makalede, pek çok belirleyicininetkisiyle oluşan bu üç yüz yıllık süreçte, klasik, modern ve postmodernterimleri içerisinde, batı sanatındaki yeme-içme temalı resimlerindeğişimi ve evrimi ele alınmaya çalışılmıştır. Metinde, tüm dönemlere aiteserlerden oluşan bir kataloglama değil, gelişim, değişim ve neden-sonuçilişkisi merkezli bir ele alış biçimi benimsenmiş ve bol sayıda seçme örnekçalışma, hem anlatımı desteklemek hem de ifade edilmeye çalışılangelişim ve değişimi daha net şekilde vurgulamak için kullanılmıştır.Öğe Analogies used in providing basic behaviors in violin education(2018) Kurtaslan, Zafer; Kara, MelikeIn this research, analogies used by violin educators in order toprovide basic behaviors in violin education are identified. As there aremany abstract concepts in violin education, verbal examples given byeducator to transform abstract concepts into perceptible ideas in studentare important. For this reason, analogy method referred frequently ineducational sciences in materializing abstract concepts is used also inviolin education.In the research, analogies used by violin educators at the beginningstages are identified. Overemphasized by educators, they are oriented topositioning of right and left hand according to violin, and body’s being ina natural state suitable for violin. Despite the fact that violin educationis an applied training, educators’ embodying verbal explanations makethe proper practice easier. For this reason, in violin education supportingverbal explanation with analogies in embodying abstract knowledgecontribute to education’s being more permanent and faster.According to the results of the research, analogies used by violineducators for providing basic behaviors are oriented to make body’snatural posture adapt to the instrument according to the technique of it.In addition to this, it is seen that violin educators use way more analogiesoriented to bow holding.The research is descriptive and evaluates the situation. Qualitativeresearch method is used in the research.Öğe Siyasi lider imajına etki açısından fotoğrafın rolü: 2017 halkoylaması örneğinde liderlerin sosyal medya fotoğrafları(2019) Gürbüz, SalihGünümüzde görsel faktörlerin siyasi lider imajına olan etkisi üzerine çeşitli çalışmalar yapılmaktadır. Sosyal medyanın son siyasal kampanyalarda liderler tarafından daha çok kullanıldığı ve özellikle görsel içerikli paylaşımların tercih edildiği bilinmektedir. Bu bağlamda siyasi liderler seçmenin zihninde olumlu imajlar edinmek için sosyal medya hesaplarında fotoğraf paylaşmaya ayrı bir önem vermektedir. Böylece liderlerin seçmeniyle fotoğraf üzerinden bir iletişim dili kurmaya çalıştığı ifade edilebilir. Fotoğraflarda sunulan liderlerin kıyafet tercihleri, beden dilleri gibi birçok görsel özellikleri zaman zaman medyada gündem oluşturabilmekte ve bunlar seçmenlerin algılarına etki edebilmektedir. Görünürlüğe katkı sağlayan sosyal medya araçları sayesinde, liderler mesajlarını kolayca ve hızlıca paylaşabilmekte ve kamusu da onları yakından tanıyabilmektedir. Bu çalışmada fotoğrafın liderlerin imajı üzerindeki rolü göstergebilimsel olarak araştırılmıştır. Bu amaçla 16 Şubat 2017- 15 Nisan 2017 tarihleri arasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Başbakan Binali Yıldırım’ın, Cumhuriyet Halk Partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun ve Milliyetçi Hareket Partisi lideri Devlet Bahçeli’nin sosyal medya hesaplarında paylaşılan fotoğrafları analiz edilmiştir. Çalışmanın sonucu olarak; liderlerin imajları genelde eşitlikçi, tarafsız, güçlü, dürüst, samimi, sevgi dolu ve geleneksel olarak belirlenmiştir.Öğe Türkiye’nin ilk 500 sanayi kuruluşunun sponsorluk uygulamaları: Kurumsal web sayfaları üzerine bir analiz(2019) Gürbüz, Salih; Tarhan, AhmetBir halkla ilişkiler uygulama alanı olarak sponsorluk faaliyetleri kuruluşların hedef kitlelerigözünde olumlu imaj oluşturmak ve geliştirmek açısından önemli bir role sahiptir. Buuygulamaların hedef kitlelere ulaştırılması ise kuruluşlar açısından oldukça önemlidir.Günümüzde geleneksel kitle iletişim araçlarıyla karşılaştırıldığında, web sayfaları eşikbekçiliğine maruz kalmaksızın içeriğin kuruluşlar tarafından kontrol edilebilir olmasıbakımından kuruluşlar açısından bir halkla ilişkiler mecrası olarak öne çıkmaktadır.Böylece kuruluşların sponsorluk faaliyetlerini duyurmalarında kurumsal web sayfalarınıkullanmaları daha geniş kitlelere ulaşmaları bakımından da önemli görülmektedir. Buçalışmada sanayi kuruluşlarının sponsorluk ile ilgili uygulamalarının neler olduğunubelirlemek; söz konusu uygulamaların kuruluşların kurumsal web sayfalarından nasılsunulduğunu tespit etmek amaçlanmıştır.Araştırmanın örneklemi olarak İstanbulSanayi Odası’nca ilan edilen Türkiye’nin ilk 500 Büyük Sanayi Kuruluşu listesinde yeralan100 kuruluş belirlenmiştir. Kurumsal web sayfalarında sponsorluk çalışmalarınadönük bilgilere ne ölçüde yer verildiği, kuruluşların bu mesajları nasıl sundukları,sunulan mesajların daha çok hangi sponsorluk alanıyla ilgili olduğu içerik analiziyöntemiyle analiz edilmiştir. Buna göre, en çok destek olunan sponsorluk alanları, sporsponsorluğu, kültür-sanat sponsorluğu ve eğitim sponsorluğu olarak belirlenmiştir.Sponsorluk mesajlarının daha çok görsel ve yazılı materyal, elektronik basın bülteni vemetin aracılığıyla sunulduğu değerlendirilmiştir. Ancak sponsorluk mesajlarının sadecebeş tanesinin ana sayfada yer alan ‘sponsorluk’ başlığı altında bir link ile sunulduğu dabulgular arasında yer almaktadır. Bununla birlikte kuruluşların sponsorluk faaliyetlerinekatkılarının sınırlı olduğu belirlenmiştir. Ayrıca sponsorluk mesajlarının hedef kitleyeulaştırılmasında kuruluşların web sayfalarını etkin bir biçimde kullanmadıkları da öneçıkan bulgular arasındadır.