Anatomi Anabilim Dalı Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 39
  • Öğe
    Sakroiliak eklem morfometrisi ve varyasyon tipleriile makine öğrenme teknikleri kullanılarak cinsiyet ve yaş tayini
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2024) Kocamış, Orhan Gazi; Çiçekcibaşı, Aynur Emine
    Toplum olaylarında hızlı kimlik tespiti önemlidir ve antropometri, ekonomik ve hızlı bir çözüm sunar. Cinsiyet tespiti için pelvis iskeleti tercih edilir, çünkü hormonlar ve biyomekanik farklılıklar bu bölgede belirgindir. Pelvis iskeleti doğum sürecindeki biyomekanik şartlardan dolayı dimorfiktir. Pelvik cinsiyet farklılıkları genellikle rahimde dördüncü aydan itibaren fark edilirken, sakroiliak eklemin dimorfik özellikleri ergenliğe kadar belirgin hale gelmez. Çalışmanın amacı, geleneksel 2D ölçümlerin ötesine geçerek 3D pelvis verilerini kullanarak makine öğrenme algoritmalarının cinsiyet ve yaş tahminindeki potansiyelini değerlendirmektir. Çalışma, Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Hastanesi'ne başvuran 152 bireyin (77 kadın, 75 erkek) pelvis bilgisayarlı tomografi görüntüleri üzerinde gerçekleşti. 256 kesitli çift tüplü BT görüntüleri, 0.625 mm kalınlığında ve DICOM formatında kaydedildi. Görüntüler, 3D-Slicer adlı açık kaynaklı yazılım platformuna yüklenerek multiplanar reconstruction (MPR) yöntemiyle sagital, koronal ve aksiyal düzlemlerde kaydırılabilir bir şekilde görüntülendi; bu sayede 2 ve 3 boyutlu ölçümler için gerekli veriler elde edildi. Pelvis morfometrik ölçümlerinden, sakroiliak eklem boşluğu ölçümlerinin erkeklerde kadınlara göre anlamlı derecede yüksek olduğu doğrulandı. Çalışmaya katılan tüm popülasyonda sakroiliak eklem varyasyonlarından en yaygın olan standart eklem erkeklerde %45,3; kadınlarda ise %28,6 oldu. Sakroiliak eklem mesafesi ile çeşitli ölçümler arasında kuvvetli pozitif korelasyonlar tespit edildi. Çalışma, DVM algoritması ile cinsiyet tespitinde %87 doğruluk oranına ulaşarak diğer algoritmalara kıyasla en başarılı sonucu verdi. 2D morfometrik ölçümlerde genellikle %98 doğruluk elde edilirken, bu çalışmada 3D veriler ve makine öğrenme modelleri kullanılarak belirgin bir artış sağlanamadı.
  • Öğe
    Türk popülasyonunda proksimal femurun yaş ve cinsiyete göre morfometrik analizi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2023) Akdoğan Özcan, Sevim; Yılmaz, M. Tuğrul
    Çalışmamızda, Türk popülasyonuna ait kadın ve erkek bireylerin, radyografi görüntüleri (RG) üzerinden ölçümler yaparak, proksimal femur morfometrik analizini yaş ve cinsiyete göre belirleyip ve literatürle karşılaştırmayı amaçladık. Ölçümlerimiz, Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı'na başvuran 18-75 yaş aralığındaki bireylerin pelvik RG üzerinde gerçekleştirildi. Çalışmada, 134 erkek ve 136 kadın olmak üzere toplam 270 kişinin pelvik RG üzerinden ölçümler yapıldı. Bireyler, 18-25, 26-35, 36-45, 46-55, 56-65, 66-75 yaş aralıklarından oluşan altı guruba ayrıldı. Çalışmaya, kemik gelişimini etkileyen hastalığı bulunan, kalça ekleminde ve uyluk bölgesinde kırık, geçirilmiş cerrahi ve protezi olan olgular dahil edilmedi. PACS (Picture Archiving and Communication System) sistemi üzerinden proksimal femur'un uzunluk, genişlik, derinlik ve açılarına ait ölçümler yapıldı. Elde edilen verilerin istatiksel analizleri SPSS 21.0 programı ile analiz edildi. Analiz sonuçları ortalama, standart sapma, minimum (min) ve maksimum (max) olarak verildi. Erkeklerde yapılan ölçümlerde daha yüksek değerler ölçüldü (p<0,05). Tüm bireylerin sağ tarafında caput femoris çapı (CaFÇ), collum femoris genişliği (CoFG), baş boyun eksen uzunluğu (BBEU), femur inklinasyon açısı (FIA), gözyaşı damlası mesafesi (GD), linea intertrochanterica uzunluk ölçümleri (LiUüst, LiUorta ve LiUalt) istatiksel olarak anlamlı derecede daha yüksek bulundu (p<0,05). Sol tarafta ise collum femoris uzunluğu (CoFU), horizontal ofset (HO), alsberg açısı (AA) istatiksel olarak anlamlı derecede yüksek olduğu tespit edildi (p<0,05). Sağ ve sol taraftaki uzunluk ölçümleri arasında pozitif yönde anlamlı bir korelasyon ilişkisi tespit edildi. Çalışmamızda proksimal femur ölçümlerinde ulaştığımız istatistiksel analizlerle; Türk popülasyonuna ait ortalama standart verilerin ortaya konulmasında önemli olduğunu düşündüğümüz verilere ulaştık. Çalışmamızda ölçtüğümüz parametrelerle cinsiyet tayini ve sağ-sol taraf ölçümlerinin karşılaştırılmasında kullanılabilecek veriler elde ettik. Bizim toplumumuzda ya da diğer toplumlarda yapılacak çalışmaların karşılaştırılmalı analizine, proksimal femur morfolojisinin ve bu bölgede karşılaşılabilecek klinik durumlarının daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacağı kanısındayız.
  • Öğe
    Arteria vertebralis'in multidedektör bilgisayarlı tomografi ile morfometrik analizi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2023) Haşimoğlu Kablan, Rabia; Yılmaz, M. Tuğrul
    Arteria vertebralis a. subclavia'dan ilk ayrılan daldır. Arterin dalları arasında en kalın dalı olup boyun kökünün derininde ve arterin arka-üst tarafından çıkar. C7 hariç tüm boyun omurlarının foramen (for.) transversarium'larından geçer ve kafa tabanına gelir. Sulcus a. vertebralis'den geçerek for. magnum'dan kafa boşluğuna girer. Dura ve arachnoidea mater'i deler ve subaraknoidal boşluğa girer. Sulcus bulbopontinus'ta iki tarafın arteri birleşerek a. basillaris'i oluşturur. A. vertebralis'in anatomik ve morfolojik varyasyonları baş ve boyun bölgesindeki tanı ve cerrahi işlemler için önemlidir. Çalışmamız herhangi bir vasküler patolojisi olmayan, 18-65 yaş arasında 129 erkek ve 77 kadın hastaya ait toplam 206 adet multidedektör bilgisayarlı tomografi (MDBT) anjiografi yöntemi ile elde edilmiş görüntüler üzerinde gerçekleşti. Bu görüntüler üzerinde bilateral 5 adet çap 5 adet alan ve 3 adet uzunluk ölçümü yapıldı. Sağ ve sol tarafta 206 AV'nin orjini incelendi. Sağ tarafta 13'ü (%6,3) arcus aorta kaynaklıyken 22'si (%10,7) arcus aorta kaynaklıydı. AV'nin for. transversarium'a giriş seviyesi incelendiğinde sağ tarafta 206 AV'nin 189'unun (%91,7) C6 seviyesinden, 13'ünün (%6,3) C5 seviyesinden, 1'inin (%0,5) C4 seviyesinden, 3'ünün (%1,5) ise C7 seviyesinden giriş yaptığı görüldü. Sol tarafta ise 206 AV'nin 191'i (%92,7) C6 seviyesinden, 10'u (%4,9) C5 seviyesinden, 2'si (%1,0) C4 seviyesinden, 3'ü (%1,5) ise C7 seviyesinden giriş yaptığı görüldü. Sağ ve sol tarafta C6 seviyesinde AV çapları ölçüldü. Ölçüm sonuçlarına göre AV çapının 2 mm'nin altında olması AV hipoplazisi olarak tanımlandı. Sağ tarafta 206 vakanın 20'si (%9,21) ; sol tarafta 206 vakanın 13'ü (%6,31) hipoplazik olarak bulundu. Çalışmada elde edilen ölçüm sonuçları SPSS 21 programı ile analiz edildi. Parametrelerin taraf, cinsiyet, yaş grupları (18-29 yaş, 30-39 yaş, 40-49 yaş, 50-59 yaş, 60-65 yaş) arasında olan ilişkileri ve her bir parametrenin birbirleriyle ilişkisi değerlendirildi. Sonuç olarak; anormal a. vertebralsi'lerle ilgili beklenmedik olaylardan kaçınmak için, bölgede herhangi bir işlem yapılmadan önce a. vertebralis ve arcus aorta'nın seyri ve morfometrik özellikleri dikkate alınmalıdır.
  • Öğe
    Carpal tunnel sendromu şiddeti ile vücut yağ dağılımı ve elin antropometrik parametreleri (2p:4p el parmak uzunluk oranı, el/bilek oranı ve el kavrama kuvveti) arasındaki ilişkinin incelenmesi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2023) Akyıldız, İrfan; Açar, Gülay
    Canalis carpi (karpal tünel) içinde nervus (n.) medianus'un bası altında kalması sonucu gelişen Carpal tunnel sendromu (CTS), en sık karşılaşılan tuzak nöropatisidir. CTS tanı ve tedavi seçeneklerinin belirlenmesinde karpal tünel ve n. medianus ile ilişkili olan el ve el bileği çevresinin morfometrik anatomisi hakkında bilgi sahibi olmak oldukça önemlidir. Çalışmamızda CTS semptomları, vücut yağ dağılımını gösteren parametreler, elin kavrama kuvveti ile bu morfometrik parametreler arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlandı. Çalışmamızda Karaman Tıp merkezine CTS şüphesiyle başvuran 90 kadın ve 10 erkek hastanın nöroloji polikliniğinde elektromyografi (EMG) ölçümleri yapılarak kaydedildi. El ve el bileğine ilişkin 2. Parmak uzunluğu (2PU), 4.parmak uzunluğu (4PU), 2P/4P ve diğer antropometrik ölçümler yapıldı. Ayrıca hastaların vücut yağ dağılımı hakkında bilgi edinmek için boy, kilo, kol çevresi (KÇ), bel çevresi (BÇ) ve kalça çevresi (KLÇ) ölçümleri yapılarak vücut kitle indeksi (VKİ) ve BÇ/KLÇ hesaplandı. CTS sonrasında gelişen değişiklileri tespit etmek için el kavrama kuvveti (KK) ölçümü, ağrı için Vizüel analog skala (VAS) ve uyuşma şiddeti için Likert (L) skalası kullanıldı. Hastalar yaş ve VKİ göre üçer gruba ayrıldı. Elde edilen verilerin cinsiyete, lateralizasyona, yaş gruplarına, vücut kitle indeksine, etkilenen ele, EMG derecesine ve Likert sklasına göre analizi yapıldı ve parametreler arasındaki korelasyon ilişkileri tespit edildi. Antropometrik ölçümlerden özellikle el bileği derinliği (EBD), el bileği genişliği (EBG), EBD/EBG, avuç içi uzunluğu (AİU) ve EBD/AİU parametreleri arasında CTS şiddetini gösteren EMG derecesine göre istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu. Normalde kadınlarda 2PU 4PU'dan daha yüksek olmasına rağmen bizim çalışmamızda n. medianus'un bası altında kalmasına bağlı olarak 4PU değeri 2PU'dan daha yüksek olarak ölçüldü. Yaş ile birlikte vücut yağ oranının arttığı ve CTS'nin daha şiddetli seyrettiği tespit edildi. 3. Yaş grubundaki (62-83 yaş) hastaların VKİ 30,39±3,83 olarak en yüsek bulundu ve EMG derecesi en ağır grubun yaş ortalaması 62,21±14,25 olarak tespit edildi. CTS şiddeti arttıkça kavrama kuvvetinin azaldığını ifade eden anlamlı negatif korelasyon saptandı. Ayrıca, EMG derecesi ile VAS ve Likert skalası bulguları arasında kuvvetli pozitif korelasyon saptandı. Elde ettiğimiz veriler, CTS gelişiminin el ve el bileğinin normal anatomik yapısını etkileyerek değişimlere neden olduğunu göstermektedir. Ayrıca, vücut yağ dağılımını gösteren parametrelerin ölçüm değerlerindeki artışın bu sendromun şiddetini gösteren verilerde de artışa neden olduğu görülmüştür. Elde edilen verilere bağlı olarak CTS'nun şiddeti ile bu tuzak nöropatisi sonrası ortaya çıkan el ve el bileği anatomik yapısındaki değişimler arasında tespit edilen bu anlamlı ilişki, CTS tanı ve tedavi seçeneklerinin belirlenmesinde göz önünde bulundurulmalıdır. Ayrıca, el ve el bileği antropometrik ölçümlerine ek olarak vücut yağ dağılımının da dikkate alınması gerektiği kanısındayız. Elde ettiğimiz verilerin, bu alanda yapılacak daha fazla sayıda ve çeşitlilikte hasta içeren daha geniş kapsamlı çalışmalara bir veri tabanı oluşturmasını umut ediyoruz. CTS'nun erken tanısı, hastalığın seyrini etkileyen faktörler ve tedavi seçeneklerinin belirlenmesi konusunda klinisyenlere yol gösterici olacağı kanaatindeyiz.
  • Öğe
    Proksimal ve distal radius'un morfometrik analizi ile açılanmalarının klinik önemi
    (2022-12-19) Erdoğan, Hidayet; Açar, Gülay
    Radius, en sık kırılan kemiklerden biridir. Bu kırıklar arasında da distal uç kırıkları daha sık görülmekle beraber proksimal uç kırıkları da oldukça yaygındır. Ayrıca sağlam yapısı nedeniyle doğal afet, yangın gibi durumlarda bütün halinde çıkarılabilir. Bu nedenlerde adli tıp, antropoloji ve arkeoloji bilim alanlarında sık kullanılan bir kemiktir. Komşuluğunda bulunan damar ve sinirler gibi hayati oluşumlar os radius'u klinik açıdan oldukça önemli bir konuma taşır. Bu çalışmada, Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Anatomi ABD arşivinde ve KTO Karatay Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi ABD arşivinde toplamda 80 (40 sağ, 40 sol) anatomik bütünlüğü korunmuş radius kemiğine ait morfometrik parametreler incelendi ve morfolojik varyasyonları tespit edildi. Bu sonuçlar lateralizasyona göre analiz edilerek aralarındaki korelasyon belirlendi. Morfometrik parametrelerin analizinde CRçap, TRU, CR-TRmesafe, RDU, FACderinlik, FACtransversçap parametrelerinde sağ tarafa ait ölçümlerin sol tarafa ait ölçümlere göre; sol taraf CRçevre ölçümlerinin sağ tarafa göre istatistiksel olarak anlamlı derecede büyük olduğu görüldü. Morfolojik varyasyonlarda ise sağ ve sol tarafta CRşekil Tip 1, TRşekil Tip 2, Findex Tip 2, FNsayı-yön 1B, LTtip 1A oranı daha fazla bulundu. Morfometrik ölçüm değerlerinin CRşekil ile olan ilişkisinde İUgenişlik değeri, CRşekil Tip 2'de diğer tiplere göre istatistiksel olarak anlamlı derecede küçük bulunurken TRşekil, FNsayı-yön, LTtip ve Findex ile olan ilişkisinde ise anlamlı bir ilişki bulunamadı. Çalışmamızda elde edilen morfometrik verilerin ve morfolojik varyasyonların, literatüre katkı sağlamasını, ortopedist, fizyoterapist ve protez-implant tasarımcılarına referans bir veri tabanı oluşturmasını ve bu bölgeye yapılacak cerrahi girişimlerde karmaşık anatomik yapının anlaşılmasında ve güvenli alanların belirlenmesinde faydalı olmasını ümit ediyoruz.
  • Öğe
    Radyolojik görüntülerde calcaneus'un morfometrik ölçümleri
    (2022-12-08) Ceranoğlu, Faruk Gazi; Yılmaz, Mehmet Tuğrul
    Calcaneus en büyük tarsal kemik olup sekonder kemikleşen ve yere temas eden tek tarsal kemiktir. Vücut biyomekaniğinin düzgün olarak devam etmesinde calcaneus’un sağlıklı olmasının önemi büyüktür. Ayrıca birçok deformite ve travma hasarlarının görülebileceği bir kemiktir. Bu retrospektif çalışmada calcaneus’ta travma, patoloji, deformite öyküsü olmayan 137’si (%25,4) erkek, 403’ü (%74,6) kadın olmak üzere toplam 540yetişkin (20-65) bireyin lateral ayak radyografi görüntüleri bilateral olarak incelendi. Bu görüntüler üzerinde toplam 8 adet uzunluk ve 6 adet açı ölçümü yapıldı. Çalışmada elde edilen ölçüm sonuçları SPSS 21 programı ile analiz edilerek parametrelerin lateralizasyon, cinsiyet, yaş grupları (20-29 yaş, 30-39 yaş, 40-49 yaş, 50-59 yaş, 60-65 yaş) arasında olan ilişkiler ve her bir parametrenin birbirleriyle ilişkisi değerlendirildi. Uzunluk ölçümlerinin tamamında cinsiyetler arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar saptanmıştır. Kalkaneal kompresyon açısı ve sağ taraftaki lateral talokalkaneal açı hariç diğer açı ölçümlerinde ise cinsiyetler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark ortaya çıkmamıştır (p>0,05). Maksimum calcaneus yüksekliği, kalkaneal inklinasyon açısı ve lateral talokalkaneal açı parametrelerinde, istatistiksel olarak anlamlı şeklinde sağ taraftaki değerlerin daha yüksek olduğu bulunmuştur (p<0,05). Böhler açısı ve Gissane açısı hem sağ hem de sol tarafta yaş grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar göstermiştir (p<0,05). Sağ ve sol taraftaki uzunluk ölçümleri arasında güçlü pozitif yönde anlamlı bir korelasyon ilişkisi tespit edilmiştir. Cinsiyet tahminine yönelik yapılan ROC analizi sonuçlarına göre değerlendirilen parametrelerden en yüksek doğruluk oranına sahip olan ayak uzunluğu (0,913) iken, ikinci sırada orta calcaneus uzunluğu sağ tarafta %91 sol tarafta %90,5 doğruluk oranın sahip olduğu tespit edilmiştir. Sonuç olarak calcaneus’un dahil olduğu bazı klinik durumların tanı ve tedavisine katkı sağlayabilecek standart veriler elde edilmiştir. Calcaneus’a ait ölçülen parametreler ile Türk popülasyonu için ortalama değerler ortaya konulmuş ve çalışmada değerlendirilen parametrelerin cinsiyet tahmini için etkinliği belirlenmiştir.
  • Öğe
    Prelacrimal recess'in sinus maxillaris ön duvarına göre yerleşiminin endoskopik endonasal cerrahi girişimler açısından incelenmesine ilişkin bilgisayarlı tomografi çalışması
    (2022-11-14) Soyal, Rukiye; Çiçekcibaşı, Aynur Emine
    Sinus maxillaris’in (SM) anterior duvarındaki ve tabanındaki lezyonlara cerrahi olarak erişmek oldukça zordur. Bu alanlara erişim için geleneksel açık cerrahi yaklaşımlardan olan Caldwell-Luc, lateral rinotomi veya midfasiyal degloving gibi teknikler kullanılmaktadır. Fakat bu tekniklerin komplikasyon ve postoperatif morbidite oranları oldukça yüksektir. Günümüzde cerrahlar bu yaklaşımlar yerine mümkün olan en non-invaziv müdahaleyle PLR’nin medial duvarının çıkarılmasını sağlayan endoskopik prelacrimal recess (PLR) yaklaşımını sıklıkla tercih etmektedirler. Bu yaklaşım ile hem concha nasalis inferior (CNI) hem de canalis nasolacrimalis (CNL) korunarak SM’nin anterior duvarı, fossa pterygopalatina (FPP), fossa infratemporalis ve fossa cranii media gibi yapılara erişim sağlanır. Bu yaklaşım açık cerrahi yaklaşımlara göre limitasyonlarının olmaması veya az olması sebebiyle oldukça güvenilir bir tekniktir. Çalışmada, Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Radyoloji AD arşivinde kayıtlı bulunan 19-72 yaş arası 150 (75 kadın, 75 erkek) hastanın paranazal sinus MDBT görüntüleri retrospektif olarak incelendi. PLR’ye ait parametreler SM’nin normal, hipoplazik ve hiperplazik pnömatizasyon tiplerinde sağ ve sol taraf için ayrı ayrı ölçüldü ve varyasyonları tespit edildi. Elde edilen verilerin cinsiyete, lateralizasyona, yaş gruplarına göre analizi yapıldı ve parametreler arasındaki korelasyon ilişkileri tespit edildi. Endoskopik PLR yaklaşımının uygulandığı yer olan SM anterior duvarı ile CNL anterior duvarı arası güvenli mesafe hipoplazik SM’lerde 3,33 mm, normal SM’lerde 5,42 mm, hiperplazik SM’lerde ise 7,79 mm olarak bulundu. PLR yaklaşımının yapıldığı PLR’nin medial duvar kalınlığı hipoplazik SM’lerde 6,62 mm, normal SM’lerde 4,39 mm, hiperplazik SM’lerde 2,75 mm olarak bulundu. Yaş ile birlikte güvenli mesafenin anlamlı derecede azaldığı, duvar kalınlığının ise arttığı tespit edildi. PLR yaklaşımı sonrasında potansiyel nöral morbiditeyi tahmin etmek için preoperatif planlamada kullanılan PA açısı hipoplazik SM’lerde 31,49°, normal SM’lerde 48,50°, hiperplazik SM’lerde ise 47,28° olarak bulundu. Cerrahi girişim yapılan yerin belirlenmesinde oldukça önemli olan PLR’nin tipi ve konumu tüm SM pnömatizasyon tiplerinde en fazla sırasıyla ayrı ve anterior tipte bulundu. PLR’nin olmaması durumu en fazla hipoplazik SM’lerde gözlendi. Çalışmamız sonucunda elde ettiğimiz verilerin, PLR boyutları ve varyasyonları hakkında bir veri tabanı oluşturarak bölgeye yapılacak endoskopik endonasal cerrahi girişimlerde komplikasyonların azaltılması ve bölgedeki patolojilerin tespitinin kolaylaştırılması açısından faydalı olacağı kanaatindeyiz.
  • Öğe
    Nervus İschiadicus’un klinik anatomisi: Kadavra çalışması
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2022) Oğuz, Alperen Doğuhan; Uysal, İsmihan İlknur
    Vücudun en kalın siniri olan n. ischiadicus ve onun terminal dallarının anatomisi ve komşu yapılar ile ilişkisinin bilinmesi pek çok klinik uygulama için önemlidir. Bu çalışmada n. ischiadicus’un morfolojik özelliklerinin belirlenmesi, varyasyonlarının tespit edilmesi, sinir ile çevre yapıların ilişkilerinin değerlendirilmesi ve klinik öneminin vurgulanması amaçlandı. Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalı’nda bulunan %10’luk formalin ile fikse edilmiş olan, 40-80 yaş aralığındaki yetişkin insan kadavrasının 20 adet alt ekstremitesi üzerinde çalışıldı. Morfometrik değerlendirme için uzunluk ve uzaklık ölçümleri (UU, EU, TM-SIPS, TM-HS, TM-ÇY, TM-BN, TI-ÇY, ÇY-BFR, GM-BFR, ÇY-ID, ÇY-SD) ile kalınlık ölçümleri (SKç, SKb, TK, PCK) elektronik kumpas ve mezura kullanılarak yapıldı. Morfolojik olarak siyatik sinirin çıkış yerindeki varyasyonları, siyatik sinirin terminal dallanma paterni ve varyasyonları, terminal dallar arası bağlantı dallarının varlığı, hamstring kaslarına giden dalların siyatik sinirden ayrılma özelliği ve kas gövdesine giriş seviyeleri belirlendi. Siyatik sinirin 19 ekstremitede (%95) m. piriformis’in altından pelvisi terk ettiği, bir ekstremite (kadın, sol taraf) (%5) ise gluteal bölgeye çıkmadan önce terminal dallarına ayrılarak, n. peroneus communis’in m. piriformis içinden geçtiği, n. tibialis’in ise m. piriformis’in alt kenarından çıktığı tespit edildi. N. ischiadicus bifurkasyo seviyesi %35 uyluk proksimalinde, %35 uyluk orta bölümünde ve %30 uyluk distalinde tespit edildi. Terminal dallar arasında üç ekstremitede bağlantı dalı vardı. M. biceps femoris caput longum’a sıklıkla (%60) tek dal, m. semitendinosus ve m. semimembranosus’a ise sıklıkla ortak kökten (%60) giden dallar saptandı. M. biceps femoris caput longum ve m. semitendinosus için en sık proksimal’den (sırasıyla %65,2; %55,8) ve m. semimebranosus için ise en sık orta bölümden (%63,6) dal girişi vardı. N. ischiadicus’un çıkış yeri %80 vakada, TM-HS birleştiren hattın medialindeydi. Sinirin blokaj noktası, trochanter major’a çıkış yerine göre yaklaşık 2 cm daha yakındı. N. ischiadicus’un blokaj noktasındaki kalınlığı, çıkış noktasındakinden ortalama 4 mm daha azdı. Kalın terminal dalı tüm vakalarda n. tibialis idi. N. ischiadicus, gerek vücudumuzun en kalın ve uzun siniri oluşuyla gerekse de bacağın ve ayağın tüm kasları innerve etmesi nedeniyle oldukça önemli bir sinirdir. Sinirin çıkış bölgesindeki, terminal dallanma seviyesindeki ve yan dallarındaki varyasyonları önemini daha da artırmaktadır. Bu varyasyonlar piriformis sendromu gibi tuzak nöropatilere sebep olabilirken, cerrahların sinir trasesi boyunca yapacakları operasyonları ve sinir blokajlarını da zorlaştırmaktadır. Bu nedenle çalışmamızın sonuçlarının bölge ile ilgilenen sağlık profesyonelleri için faydalı olacağı düşüncesindeyiz.
  • Öğe
    Bilgisayarlı Tomografi Görüntülerinde Meatus Acusticus Internus'un Posterior Fossa Cerrahisi ile İlişkili Morfometrik Analizi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2022) Admış, Hülya; Açar, Gülay
    Os temporale sağlam yapısı nedeniyle doğal afet, yangın gibi durumlarda bütün halinde çıkarılabilir. Bu nedenlerde adli tıp, antropoloji ve arkeoloji bilim alanlarında sık kullanılan bir kemiktir. Ayrıca yapısında bulunan damar ve sinirler, komşuluğunda bulunan hayati oluşumlar os temporale'yi klinik açıdan oldukça önemli bir konuma taşır. Bu çalışmada Necmettin Erbakan Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı arşivindeki Multidedektör Bilgisayarlı Tomografi(MDBT) görüntüleri retrospektif olarak incelendi. Yaşları 18-79 arasında değişen, 208 bireye (104 erkek ve 104 kadın) ait görüntü üzerinde meatus acusticus internus'a ait bazı morfometrik parametreler ölçüldü ve pnömatizasyon yönünden varyasyonlar değerlendirildi. Elde edilen değerler cinsiyet, lateralizasyon, yaş grubu ve havalanma derecelerine göre analiz edildi. Ayrıca verilerin birbirleriyle olan korelasyon ilişkileri değerlendirildi. Morfometrik verilerin çoğunluğu sol tarafta daha büyük bulunurken LA ve MBA parametreleri sağda daha büyük bulundu. LA, PPSA, MAIDA, ÜTKuzunluk, ve ÜAvolüm değerleri kadınlarda daha büyük bulunurken MAIVçap, MAIHçap, MBA ve FCPGA değerleri erkeklerde daha büyük bulundu. MAIAuzunluk, MAIPuzunluk, MAIderinlik, ÜMKuzunluk ve ÜLKuzunluk parametreleri ise cinsiyetler arasında anlamlı farklılık göstermedi. Veriler yaş gruplarına göre değerlendirildiğinde FCPGA, ÜMKuzunluk ve ÜLKuzunluk değerlerinin yaş grupları arasında anlamlı farklılık göstermediği tespit edildi. Diğer parametrelerde genel olarak 1. ve 2. yaş gruplarında anlamlı derecede daha büyük değerler elde edildi. MAIVçap, MAIHçap ve PPSA değerlerine bakıldığında farklı havalanma derecelerine ait gruplarda anlamlı farklılık saptanmadı. Diğer veriler genel olarak yüksek havalanma derecesine sahip grupta daha büyük bulundu. Elde ettiğimiz morfometrik verilerin literatüre katkı sağlamasını, bölgeye yapılacak cerrahi girişimlerde karmaşık anatomik yapının anlaşılmasında ve güvenli alanların belirlenmesinde faydalı olmasını ümit ediyoruz.
  • Öğe
    DOWN sendromlu bireylerde kulak ve burun morfometrisinin ve 2/4 el parmak uzunluk oranının incelenmesi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2022) Coşar, Zeynep Sena; Çiçekcibaşı, Aynur Emine
    Down Sendromu (DS) insanda 21. kromozomun tamamının ya da bir parçasının triploidisi, mozaisizmi veya translokasyonu sonucunda oluşan dünya çapında canlı doğan bebekler arasında en yaygın rastlanan kromozom anomalisidir. DS fenotipinde bireyden bireye farklılık görülse de karakteristik bulgular mevcuttur. Bu çalışmada kulak ve burun morfometrisi ve 2P:4P el parmak oranı incelendi. DS'li bireylerin kulak ve burun morfometrisinin bilinmesi, 2P:4P el parmak oranının belirlenerek bu ölçümlerin her birinin vücut bileşenleri (boy, kilo, VKİ) ile korelasyonunun ortaya konulması amaçlandı. Çalışma, Konya'daki rehabilitasyon merkezlerinde eğitim almakta olan 1-13 yaş aralığında 20 kız 20 erkek olmak üzere 40 DS'li birey üzerinde gerçekleştirildi. Ölçümlerde antropometrik yöntemler ve foto analiz yöntemi kullanıldı. Burun morfometrisinde burun genişliği, burun uzunluğu, burun yüksekliği, burun kanatları alare-pronasale ve alare-subnasale arası mesafe, burun kök genişliği, nasofrontal açı ve nasal tip açısı incelendi. Kulakta; kulak genişlği, kulak uzunluğu, kulak memesi genişliği, kulak memesi uzunluğu, konka genişliği, konka uzunluğu ölçüldü. Ayrıca 2P:4P oranı hesaplandı. Cinsiyete göre sadece 2P:4P oranında kız ve erkek bireyler arasında anlamlı farklılık (p<0.05) tespit edildi. Lateralizasyona göre sağ ve sol arasında anlamlı bir fark gözlenmedi. Çalışma sonucunda elde edilen verilerin DS'li çocukların gelişimlerinin izlenmesi, 2P:4P oranının belirlenmesi, kulak ve buruna ait morfometrik farklılıklarının ortaya konması ile literatüre katkı sağlayacağı kanaatindeyiz.
  • Öğe
    Canalıs optıcus ve sella turcıca'nın bilgisayarlı tomografi görüntülerinde morfolojik analizi ve klinik önemi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2021) İlgin, Fatmanur; Açar, Gülay
    Anevrizmalar ve kafa tabanı tümörleri dahil olmak üzere paraklinoid lezyonların tedavisinde anterior klinoidektomi önemli bir rol oynamaktadır. Proc. clinoideus anterior (PCA), paraklinoid bölgenin komşu nörovasküler yapılarla birlikte görüntülenmesini ve cerrahi girişimini engelleyen anatomik bir landmarktır. PCA ile proc. clinoideus posterior arasındaki sella turcica (ST) köprüsü veya PCA'yı proc. clinoideus medius'a bağlayan for. caroticoclinoideus (FCC) varlığı, hayatı tehdit eden komplikasyonlara yol açması nedeniyle anterior klinoidektomiyi zorlaştırır. Bu cerrahi müdahalenin doğru uygulanması ve başarısı, PCA, canalis opticus (CO), optic strut (OS) ve ST anatomisi ve morfolojik varyasyonlarının kapsamlı bir şekilde anlaşılmasına bağlıdır. Bu retrospektif çalışmada 154 (76 kadın, 78 erkek) MDBT temporal kemik görüntüsü değerlendirildi, bu kemik yapıların boyutları ölçüldü ve morfolojik varyasyonları tespit edildi. Bu sonuçlar cinsiyet, lateralizasyon ve yaş gruplarına göre analiz edilerek aralarındaki korelasyon belirlendi. Morfometrik verilerden PCAuzunluk hariç diğer verilerin erkeklerde kadınlara göre daha yüksek olduğu, COtçap, COarkaçap ve PCAgenişlik dışında diğer verilerin sağ tarafta sola göre daha yüksek olduğu tespit edildi. Pearson korelasyon analizinde COuzunluk, PCAuzunluk ve Saçı değerlerinin yaş ile negatif korelasyon gösterdiği tespit edildi. PCA pnömatizasyonu ve for. caroticoclinoideus varlığı kadınlarda %25,6 ve %22,4; erkeklerde %23,7 ve %14,1 olarak bulundu. ST köprüsü 3 kadın ve 5 erkekte tespit edildi. Çalışmamızda elde edilen morfometrik verilerin ve morfolojik varyasyonların, literatüre ve paraklinoid bölge ile ilgili çalışmalara yeni bir veri tabanı oluşturmasını ve cerrahi öncesi bölgenin karmaşık anatomisinin değerlendirilmesine katkı sağlamasını umuyoruz.
  • Öğe
    Alzheimer Hastalarının MR Görüntülerinde Limbik Sistem Subkortikal Yapıların Morfometrik Analizi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2022) Düz, Meryem Esma; Şeker, Muzaffer; Yücel, Nurullah
    Alzheimer hastası (AH) dünyada 35 milyondan fazla insanı etkilemektedir ve insidansının 2050'ye kadar üç katına çıkacağı tahmin edilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre 2050 yılında Türkiye, dünyada en fazla AH olacağı dört ülkeden birisidir. Çalışmamamızda Alzheimer hastalığında limbik sistem subkortikal yapıların volumlerinin herhangi bir morfometrik değişikliğe uğrayıp uğramadığını araştırmayı amaçladık. 24 AH (10 erken evre 14 orta evre), 16 Kontrol grubu (KG) toplam 40 kişinin T1 3D MR görüntülerinden Telencephalon (Telen), Diencephalon (Dienc), Mesencephalon (Mesenc), Metencephalon (Metenc), Myelencephalon (Myelen), Beyin Omirilik Sıvısı (CSF), Thalamus (Thal), Hypothalamus (HypoTh), Corpus amygdaloideum (Amyg), Corpus mamillare (Mama) verisi web tabanlı MRICloud programının içindeki Type2 L5 statistcs tablosundan elde edildi. Verilerin analizlerinde SPSS 27.0 programı kullanılmıştır. AD grubunda DiencL, DiencR, AmygL, AmgR, ThalL, ThalR, HypoThL, MamL, MamR, TotAmyg, TotThalm, TotHypoth, TotMam, TotDien değerleri kontrol grubuna göre anlamlı derecede düşüktü. AD grubunda BOS değeri kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksekti. TelenL/AmygL TelenL/MamaL, TelenR/AmygR, TelenR/MamaR, DiencL/AmygL DiencL/MamaL, DiencR/AmygR, DiencR/MamaR, Mesenc/TotAmyg, Mesenc/TotMat, Metenc/TotMat, Metenc/TotMat, Metenc/Met/Met AD grubunda /TotAmyg, Myelen/TotThalm, CSF/TotAmyg, CSF/TotThalm, CSF /TotHypo, CSF/TotMama değerleri kontrol grubuna göre anlamlı derecede yüksekti. Limbik sistemin subkortikal yapılarından olan thalamus, hypothalamus, corpus amygdalaodieum ve corpus mamillare volümlerinin AH hastalarında belirgin morfolojik değişikler gösterdiği, ölçüm yapılan bir değer hariç tüm Telencephalon oranların AH’da KG göre daha yüksek çıktığı görüldü.Beyin Omirilik Sıvısı volüm oranlarının telencephalon, diencephalon, mesencephalon, metencephalon, myelencephalon volüm oranlarına göre evrelerin tespitinde daha önemli olabileceği kanattine varıldı.
  • Öğe
    Venae Pulmonales'in Çok Kesitli Bilgisayarlı Tomografi ile Morfometrik Analizi ve Klinik Önemi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2021) Karaarslan, Beyza; Uysal, İsmihan İlknur
    Genellikle iki sağda ve iki solda olmak üzere dört adet venae pulmonales vardır. Bu dört ven ayrı ayrı atrium sinistrum'a açılmasına rağmen, sayı ve açılma şekilleri bakımından birçok varyasyon tanımlanmaktadır. Atriyal fibrilasyon tedavisi ve göğüs cerrahisi sırasında pulmoner venler risk altındadır. Bu çalışmada, invaziv yöntemlerin tedavi başarısını artırmak ve komplikasyonların azaltmasına katkıda bulunmak için çok kesitli bilgisayarlı tomografi (ÇDBT)’de venae pulmonales ile atrium sinistrum morfolojisi, morfometrisi ve bu yapılar arasındaki ilişkinin araştırılması amaçlandı. Çalışma, Radyoloji Anabilim Dalı arşivinden elde edilen 203 yetişkine (80 kadın, 123 erkek; 18-86 yaş aralığı) ait çok kesitli bilgisayarlı tomografi (1 mm kesit aralığı) görüntüsünde retrospektif olarak gerçekleştirildi. Öncelikle venae pulmonales drenaj tipleri ve atrium sinistrum tipleri belirlendi, venlerin ostium çapları, ostiumlar arası uzaklıklar ile her bir vena pulmonalis'in ostiumdan ilk dalına kadar uzunluğu ölçüldü. Bu venlerin y ekseni ve birbirleri arasında oluşan açılar hesaplandı. Daha sonra atrium sinistrum çapları (transvers, anterior-posterior) ölçüldü. Elde edilen verilerin istatistiksel analizi, SPSS 21.0 (IBM, USA) paket programında yapıldı. Drenaj tiplerinin birbirleri ve atrium sinistrum tipleri ile ilişkisi belirlendi. Ölçüm verileri, cinsiyete ve tarafa (sağ-sol) göre karşılaştırıldı. Çalışmada, vv. pulmonales drenaj tiplerinden sağ tarafta en sık (%35,5) D2a (İki atrial ostia: üst ve alt lob venleri için; orta lob veni üst lob venine katılır) ve sol tarafta ise en sık (%42.9) S2a (İki atrial ostia: üst ve alt lob venleri için, atrial duvarla ayrılan) gözlendi. Erkeklerde, sadece iki venae pulmonales uzaklığının (vena pulmonalis dextra superior ile vena pulmonalis dextra inferior ve vena pulmonalis sinistra superior arasındaki uzaklık; vena pulmonalis dextra inferior ile vena pulmonalis sinistra inferior arasındaki uzaklık) ve atrium sinistrum transvers çapının kadınlardan istatistiksel olarak anlamlı (p<0.05) yüksek olduğu saptandı. Atrium sinistrum'un %76 oval tipte olduğu gözlendi. İki kadın hastada atrium sinistrum tepesinin sağ tarafında aksesuar vene (sağ tepe pulmoner veni) rastlandı. Açı ölçüm verilerindeki en yüksek (80,77°) ve en düşük (27,8°) değerler; vena pulmonalis dextra superior ile vena pulmonalis dextra inferior arasındaki açıya (A5) ait olup erkeklerde saptandı. Radyofrekans ablasyon ve torasik cerrahi öncesi görüntüleme yöntemleri ile venae pulmonales haritalanması yapılmaktadır. Sağ tarafta daha fazla venoz drenaj varyasyonu gözlenen bu çalışmanın sonuçları, ilgili klinik alanlara katkı sağlayacaktır.
  • Öğe
    A. Cerebrı Media’nın Çok Kesitli Bilgisayarlı Tomografi (MDCT) ile Morfometrik Analizi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2021) Türkoğlu, Burak; Büyükmumcu, Mustafa
    A. cerebri media, a. carotis interna’nın iki terminal dalından kalın olanıdır ve a. carotis interna’nın devamı şeklinde uzanır. Beyni besleyen arterlerden en karmaşık olanıdır. Aynı zamanda diğer serebral arterlere göre daha geniş bir alanın beslenmesini sağlar ve daha fazla kortikal dalı vardır. Çalışmamızın amacı ulaşılabilir literatür öncülüğünde a. cerebri media için morfometrik ölçümlerin alınması, morfolojik tiplendirmelerin yapılması ve çeşitli varyasyonların tespit edilmesi ile anatomik ve klinik çalışmalara faydalı olmaktır. Çalışmamızda Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı arşivinde bulunan 2015-2020 yılları arasında çekilmiş 18-65 yaş arası 50 hastaya ait kranial Çok Kesitli Bilgisayarlı Tomografi Multi Detector Computed Tomography (MDCT)] görüntüleri retrospektif olarak incelenmiştir. Ölçümlerin alınmasına ve elde edilen verilerin değerlendirilmesine engel olabilecek görüntüler ile kalitesi yetersiz olan görüntüler çalışma dışı bırakılmıştır. Ölçümler sağ ve sol taraflar için ayrı ayrı alınmış, hastaların yaşları ve cinsiyetleri de kaydedilmiştir. Çalışmamızda alınan morfometrik ölçümler çap, kesit alanı, uzunluk ve açı ölçümlerinden oluşurken, morfolojik tiplendirmeler ile çeşitli varyasyonlar değerlendirilmiş, bazı anomali sayılan durumlar da not edilmiştir. Çalışmamız; alınan morfometrik ölçümlerin morfolojik tiplendirmelerle ilişkilendirilmesine olanak sağlamıştır. Ayrıca hem ölçümlerin hem de tiplendirmelerin taraflar arasında, cinsiyetler arasında ve hastaların yaş grupları arasındaki ilişkilendirmelere de imkan sunmuştur. Çalışmalarımız sonucunda tüm morfometrik ölçüm parametrelerinin ortalama, minimum ve maximum değerleri verilmiştir. Cinsiyetler arası kıyaslamada morfometrik ölçümlerde istatistiksel olarak anlamlı bulguya rastlanamamıştır. Taraflar arası kıyaslamada bazı parametrelerin sağda bazılarının ise solda istatistiksel olarak anlamlı derecede büyük olduğu görülmüştür. Parametrelerimizin 10’arlı yaş aralıklarına göre ortalama değerleri arasında hiçbir anlamlı farklılık gözlenememiştir ancak cinsiyetlere ve taraflara göre bazı verilerde yaş gruplarına göre farklılıklar bulunmuştur. Morfolojik olarak a. cerebri media’nın M1 segmentinin (orjininin) dallanmasında en sık monofurkasyon, a. cerebri media’nın birinci verdiği daldan ikinci verdiği dala olan uzaklığına göre tiplendirilmesinde en sık distal tip gözlenmiş olup, anevrizma varlığına rastlanamamıştır. Ayrıca literatürde anomali olarak sayılan aksesuar a. cerebri media ile duplike a. cerebri media 1’er vakada gözlenmiş olup, fenestre a. cerebri media’ya rastlanmamıştır. Elde ettiğimiz bulguların literatürü destekler nitelikte olması ve a. cerebri media’nın orjininin tiplendirilmesi ile literatüre yeni bir katkı yapılmış olması çalışmamızın anatomik ve klinik açılardan önemini vurgulamaktadır.
  • Öğe
    Bilgisayarlı Tomografi Görüntülerinde Foramen Sphenopalatina’nın Morfometrik ve Klinik Açıdan Değerlendirilmesi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2021) Şeker, Büşra; Çiçekcibaşı, Aynur Emine
    Epistaksis, KBB uzmanlarının klinikte sık karşılaştıkları bir durumdur. Woodruff pleksusunun yerleştiği alandan kaynaklanan, daha inatçı, şiddetli ve tehlikeli vakalar, posterior epistaksis olarak adlandırılır. Woodruff pleksusu, a. sphenopalatina’nın for. sphenopalatinum (FSP)’dan çıktığı bölgede yer alır. Konservatif tedavilere dirençli olan posterior epistaksis, genellikle a. sphenopalatina ligasyonunu gerektirir. A. sphenoplatina ligasyonuna yönelik en doğru endoskopik yaklaşım yönteminin belirlenmesi, doğrudan FSP üzerindeki daha küçük mukoperiosteal flebin kaldırılması ve a. sphenopalatina’nın diğer yapılardan daha kolay ayırt edilebilmesi FSP'nin lokalizasyonunun doğru tanımlanmasıyla mümkündür. Çalışmamızın amacı; belirlenen sabit anatomik landmarklar yardımıyla FSP'nin lokalizasyonunun tespit edilmesi ve elde edilen ölçüm değerleriyle FSP varyasyonları arasındaki ilişkinin analiz edilmesidir. Çalışmada; Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Radyoloji A.D arşivinde bulunan 2019-2021 yılları arasında çekilmiş MDBT temporal kemik görüntüleri retrospektif olarak incelendi. Parametreler 153 hastada sağ-sol taraf için ayrı ayrı ölçülerek kaydedildi. Elde edilen verilerle varyasyon bilgileri cinsiyet, lateralizasyon ve yaş gruplarına göre değerlendirilerek sonuçlar tablolarla özetlendi. Morfometrik verilerin çoğunda sağ-sol arasında anlamlı fark bulunmazken, cinsiyete göre FSP-SNAaçı dışındaki verilerin erkeklerde anlamlı derecede daha yüksek olduğu bulundu. Belirli yaş gruplarına ayırarak yapılan istatistiki analizde, morfometrik verilerin yarısında yaş grupları arasında anlamlı bir fark bulunmazken FSP-SNAsaguzaklık dışında diğer morfometrik veriler 1. yaş grubunda (18-34 Y) anlamlı derecede daha yüksek olduğu saptandı. FSP’nın şekil, sayı ve konum varyasyonlarıyla birlikte pnömatizasyon ve septum deviasyonu varyasyonlarının cinsiyet, lateralizasyon ve yaş gruplarına göre dağılımı tablolarda gösterildi. CNM’de pnömatizasyon varlığı durumunda tüm morfometrik uzaklık değerlerinin daha küçük olduğu ve FSP-BTveruzaklık, FSP-CAsaguzaklık, FSP-MLsaguzaklık, FSP-SNAuzaklık ve FSP-SNAsaguzaklık değerlerinin istatistiki açıdan anlamlı ölçüde daha küçük olduğu, FSP-SNAaçı değerinin ise büyük olduğu tespit edildi. FSP’nin CNM’nin tutunma noktasının konumuna göre lokalizasyonu ve septum deviasyonuna göre oluşturulan tipler arasında morfometrik ölçüm değerlerinin istatistiki açıdan anlamlı bir farklılık göstermediği bulundu. Literatürde farklı ırklarda kemik yapıdaki sabit anatomik landmarklarla FSP lokalizasyonunu belirlemeyi amaçlayan birkaç çalışma mevcuttur. FSP şekil ve varyasyonları ligasyon işlemi sırasında FSP'nin yerini belirlemeyi zorlaştırabilir. Özellikle %7,9 çift ve %1 üç delik şeklinde bulunan aksesuar FSP varlığı ligasyon işleminin yetersiz olmasına neden olabilir. Türk popülasyonunda yeterli çalışma bulunmayan bu konudaki çalışmamızda elde ettiğimiz verilerin, epistaksisin tanı ve tedavisinde, özellikle endoskopik FSP yaklaşımlarında, bu bölgenin karmaşık anatomisini daha iyi anlamada yardımcı olacağı kanaatindeyiz.
  • Öğe
    Spina Bifida’lı Çocuklarda Cerebellum Morfometrisinin Mrg ile Değerlendirilmesi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2021) Kantar, Huriye Nur; Şeker, Muzaffer
    Sipina bifida vertebral arkların füzyonundaki yetersizliğe bağlı olarak ortaya çıkan spinal kolonun gelişimsel bozukluğu olarak tanımlanan doğumsal bir anomalidir. En ağır şekli olan meningomyelosel, kese içerisinde spinal kord, sinir kökleri ve meninkslerin sırtın orta hattında fıtıklaşmasıdır. Cerebellum, fossa cranii posterior’da yer alan, pons ve medulla oblongata’nın arkasında bulunan bir yapıdır. Beynin (encephalon) ikinci büyük, rhombencephalon’nun ise en büyük parçasıdır. Cerebellum, çok sayıda reseptör ve merkezlerden impuls almasına rağmen esas olarak hareketlerin koordineli olarak yapılmasında görev alan bir organımızdır. Sipina bifida tanısında cerebellum ve cerebrum’da farklılıklar gözlenmektedir. Amacımız bu farklılıkları ortaya koymak, gelişim süreçlerini incelemek ve yeni çalışmalar için literatür desteği sağlamaktır. Çalışmamız, beyin ve sinir cerrahisi bölümünde T1- T2 ağırlıklı beyin MRG çekilen 38 kız, 47 erkek toplam 85 kişiye ait 0-1 yaş aralığındaki çocukların görüntüleri üzerinde gerçekleştirildi. Sipina bifida’lı çocuk sayısı 59 (30 erkek, 29 kız), kontrol grubu çocuk sayısı 26 (17 erkek, 9 kız)’dır. Elde edilen MR görüntülerinde cerebellum hacmi, cereberum hacmi, cerebellum’un cerebrum’a oranı, cerebellum vermis alanı, cerebellum genişliği, cerebellum yüksekliği, axial kesitte cerebellum genişliği, cerebrum genişliği, cerebrum yüksekliği, axial kesitte cerebrum genişliği, protuberentia occipitalis interna, basion ve opisthion arasındaki açı, cerebellum ile ön kranial fossa tabanı uzantısı arasındaki açı, cerebellum ile clivus arasındaki açı, cerebellum ile anterior dural iz düşüm arasındaki açı ölçümleri gerçekleştirildi. Hastanemizde 10 yılda spina bifida görülme oranı %2’dir. Cerebellum hacmi, 10 günlük hasta grubunda 13,3 cm3,1 aylık hasta grubunda 15,86 cm3, 1 yıllık hasta grubunda 44,89 cm3 ölçüldü ve kontrol gruba oranla daha küçük bulundu. Cerebellum hacmi, 10 günlük, 1 aylık ve 1 yıllık çocuklarda gruplar arasındaki farkı istatistiksel olarak anlamlı bulundu. Cerebrum hacmi ise 10 günlük hasta grupta 252,41 cm3,1 aylık hasta grupta 325,67 cm3, 1 yıllık hasta grupta 500,92 cm3 ölçüldü ve kontrol gruba oranla daha büyük bulundu. Cerebrum hacmi ise 10 günlük, 1 aylık ve 1 yıllık çocuklarda gruplar arasındaki farkı istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı. Çalışmamız sonucunda ortaya konan verilerin 0-1 yaş aralığındaki sipina bifida’lı çocukların cerebellum ve cerebrum’larındaki morfometrik farklılıkları ve gelişim oranları hakkında daha net bilgiler vereceği kanaatindeyiz.
  • Öğe
    Fetal Kadavralarda Nervus Trigeminus ve Dallarının Morfometrik ve Klinik Önemi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2021) Küçükdemir, Müslüme; Büyükmumcu, Mustafa
    Nervus trigeminus (V), en kalın kranial sinir olmasının yanı sıra karmaşık bir yapıya sahiptir. Ganglion trigeminale’de üç dala ayrılır, kafa ve yüz bölgesinin büyük bölümün innervasyonunu sağlayarak konuşma, çiğneme ve mimik hareketleri gibi fonksiyonların gerçekleştirilmesinde rol oynar. Anatomik olarak oldukça önemli bir bölge olup, fetal kadavralarda yapılan nervus trigeminus ile ilgili çalışmaların sayısı oldukça azdır. Çalışmamızda fetal kadavralarda nervus trigeminus, dalları ve çevre yapılarına ait morfometrik özellikler değerlendirilerek cinsiyetler arası, sağ-sol taraf ve çevre yapılarla ilişkisinin tanımlanması, bölge hakkında ve bu bölgede gerçekleştirilebilecek cerrahi operasyonlar için güncel veri elde edebilmek amaçlandı. Bu amaçla Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalı bünyesindeki ikinci trimesterde 20 spontan abort fetal kadavra, 40 (sağ ve sol taraf) nervus trigeminus incelendi. Çalışmada bölge diseksiyonu yapılarak ölçümler aynı araştırmacı tarafından kalibre edilebilir diğital kumpas ile üç tekrarlı olacak şekilde gerçekleştirildi. Parametrelere ait uzunluk, genişlik ve yükseklik ölçümleri alındı. Porus trigeminus tipleri belirlenerek veriler kaydedildi. Elde edilen verilerin istatistiksel analizlerinde SPSS 21.0 (IBM, USA) paket programı kullanıldı. Ölçüm parametrelerinin cinsiyetler ve taraflar arası verileri karşılaştırılarak istatistiki değerleri kaydedildi. Elde edilen bulgularda dört tip porus trigeminus tipi belirlenirken sağ ve sol porus trigeminus tipleri arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı (p<0,05). Nervus trigeminus’un dalları arasından en uzun dal nervus ophthalmicus olarak bulunurken nervus trigeminus’un dallarına ve ganglion trigeminale’ye ait parametrelerin cinsiyet ayrımı olmaksızın sağ ve sol tarafa ait değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık tespit edilmedi. Nervus trigeminus’un çevre yapılarına uzaklığına ait ölçüm parametre değerlerine göre sol taraf uzunluğunun sağ tarafa göre daha fazla olduğu tespit edildi. Erkeklerde komşu yapılara ait ölçüm parametrelerinden FR-FOS (p=0,017), Z-MC (p=0,009) ve EA-MC (p=0,010) değerleri istatistiksel olarak anlamlı bulundu. Kızlarda ise sadece MCT (p=0,026) değeri istatistiksel olarak anlamlı bulundu. Sol NA-PT değerinin diğer tüm parametre değerleri ile arasında negatif korelasyon olduğu tespit edildi. Sonuç olarak nervus trigeminus ve çevre yapılarının diseksiyonuna dayalı olan bu çalışmada morfometrik ölçümler sonucunda elde edilen verilerin bölge anatomisi hakkında güncel veri ve anne karnındaki fetüslerde o bölgede yapılacak girişimlerin planlanmasında yol gösterici olabileceği düşüncesindeyiz.
  • Öğe
    Diyabetes Mellituslu Bireylerin Aile Desteği ile Öz Bakım Düzeyleri Arasındaki İlişki
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2021) Zeren, Fatma Gül; Canbolat, Özlem
    Bu araştırma, Diabetes Mellitus hastalarının aile desteği ile diyabette öz bakım düzeyleri arasındaki ilişkinin incelenmesi amacıyla tanımlayıcı-ilişki arayıcı olarak yapılmıştır. Araştırma, Şubat 2020- Mayıs 2020 tarihleri arasında Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Hastanesi Dahiliye ve Endokroniloji klinik ve polikliniklerinde gerçekleştirildi. Araştırmanın örneklemini, araştırmaya alınma kriterlerine uyan 284 hasta oluşturdu. Araştırma öncesi etik kuruldan, araştırmanın yapılacağı kurumdan gerekli izinler ve katılımcılardan da sözlü ve yazılı onam alınmıştır. Veriler, Tanıtıcı Bilgi Formu, Diyabet Öz Bakım Ölçeği (DÖBÖ) ve Hensarling’in Diyabet Aile Desteği Ölçeği (HDADÖ) ile toplandı. Verilerin analizinde, bağımsız gruplarda t testi, bağımsız gruplarda varyans analizi, kruskal wallis testi, pearson korelasyon analizi ve çoklu regresyon analizi kullanıldı. Çalışma katılan diyabetli bireylerin %57,7si kadın, %68,3’ünün 46-65 yaş aralığında oldukları, %77,8’inin evli, %40,5’inin ilköğretim mezunu, %30,3’ünün bir meslekte çalıştığı ve %54,2’sinin geliri giderine eşit olduğu saptanmıştır. Diyabet hastalarının hastalıklarının tedavisinde en çok %32’sini oral diyabetik ilaç kullandıkları gözlenmiştir. Hastaların DÖBÖ toplam puan ortalamalarının 83,20±18,63 olduğu saptanmıştır. Çoklu regresyon analizi ile yapılan değerlendirmede; yaşın, eğitim durumunun, çalışma durumunun, diyabet tedavi şeklinin, diyet tedavisine düzenli uygulama durumunun, daha önce şeker hastalığı ile ilgili eğitim alma durumunun, şeker hastalığı öz bakımında yardım eden kişinin ve HbA1c değerinin DÖBÖ toplam puanına %35 oranında katkı sağladığı saptanmıştır (p<0,001). Hastaların HDADÖ toplam puan ortalamalarının 82,442±28,042 olduğu saptanmıştır. Çoklu regresyon analizi ile yapılan değerlendirmede; medeni durumun, eğitim durumunun, diyabet tedavi şeklinin, diyet tedavisine düzenli uygulama durumunun, şeker hastalığı öz bakımında yardım eden kişinin ve HbA1c değerinin HDADÖ toplam puanına %33 oranında katkı sağladığı saptanmıştır (p<0,001). Hastaların “DÖBÖ” toplam puanı ile “HDADÖ” toplam puanı ve tüm alt boyut puanları arasında pozitif yönde, yüksek düzeyde ve istatistiksel olarak anlamlı bir ilişkinin (p < 0.001) olduğu saptanmıştır. Sonuç olarak araştırma bulgularına göre; hastaların öz bakımı ile aile desteği arasında pozitif yönde bir ilişkinin olduğu ve aile desteğinin arttığı durumlarda hastanın öz bakımının olumlu yönde etkilendiği belirlenmiştir. Araştırma sonuçları doğrultusunda diyabetin öz bakım yönetiminde hasta ve ailenin motivasyon ve davranış becerileri açısından desteklenmeleri gerektiğini düşünmekteyiz.
  • Öğe
    Canalıs facıalıs'in segmentlerinin morfometrik analizi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2021) Tufan, Ege; Büyükmumcu, Mustafa
    Nervus facialis karmaşık bir anatomik yapıya sahiptir, ancak sinirin seyri iyi bilinir ve bu alandaki patolojilerin tanınmasına katkıda bulunan radyo-anatomi kullanılarak kapsamlı bir şekilde incelenir. Meatus acusticus internus'tan temporal kemikteki foramen stylomastoideum'a kadar uzanan ve içerisinde n. facialis'in yer aldığı canalis facialis üç segmente ayrılır. Bu segmentler: Labirenter segment, timpanik segment ve mastoid segmenttir. Çalışmamız NEÜ Meram Tıp Fakültesi Radyodiagnostik Anabilim Dalı arşivinde bulunan 50 yetişkin hastaya ait retrospektif kranial, temporal BT görüntüleri üzerinde gerçekleştirildi. Hastalara ait BT görüntüleri tarandıktan ve dışlama kriteri ile beraber hastalar gruplandırıldıktan sonra şu ölçümler yapıldı: Canalis facialis iç ağız genişliği, labirenter segment genişliği ve uzunluğu, timpanik segment genişliği ve uzunluğu, mastoid segment genişliği ve uzunluğu, birinci dirsek açısı ve ikinci dirsek açısı. Çalışmalarımız sonucunda ortalama RCFIAG 0,59±0,06 mm, LCFIAG 0,58±0,05 mm, RLSU 3,2±0,29 mm, LLSU 3,22±0,27 mm, RLSG 0,7±0,06 mm, LLSG 0,7±0,05 mm, RTSU 9,39±0,92 mm, LTSU 9,39±0,91 mm, RTSG 0,59±0,05 mm, LTSG 0,59±0,04 mm, RMSU 11,67±1,05 mm, LMSU 11,62±1,01 mm, RMSG 0,84±0,05 mm, LMSG 0,84±0,04 mm, RDA1 72,7±2,94°, LDA1 72,8±2,73°, RDA2 115,7±3,82°, LDA2 115,5±2,95° olarak ölçülmüştür. Çalışmamızdan elde edilen verilerin canalis facialis'in yapısının daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunacağını, yapıların BT üzerinde tanımlanmasında; canalis facialis veya n. facialis ile ilgili sendromların teşhis ve tedavisinde hekimlerin semptomatik veya cerrahi yaklaşımlarına ışık tutacağını düşünmekteyiz.
  • Öğe
    Nervus femoralis ve dallarının fetüslerdeki anatomik seyri ve varyasyonları
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2016) Cihan, Emine; Büyükmümcu, Mustafa
    Nervus femoralis, uyluk anterior kompartmanının primer innervatörüdür ve plexus lumbalis'in en geniş dalıdır. M. psoas major'un lifleri arasında oluştuktan sonra lig. inguinale'nin altından, a. femoralis'in hemen lateralinde uyluğa girer. Nervus femoralis'in, varyasyonlarının, divizyon seviyelerinin ve dallarının ölçüleri klinik öneme sahiptir. N. femoralis bloğu, ligamentum inguinale'nin hemen üstünde, nervus femoralis'in ana trunkusuna yapılır. Nervus femoralis'in fossa iliaca'daki üst seviye divizyonları femoral sinir bloğunun yarım kalmasına neden olur. Çalışma, Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalı'nda oluşturulan fetüs koleksiyonundaki gros anomalisi olmayan 30 (17 erkek ve 13 dişi) fetüs üzerinde gerçekleştirilmiştir. Çalışmada mikrodiseksiyon aletleri, 0.01 mm hassas digital kumpas (stainless hardened), mikrocerrahi mikroskobu (Kaps Sam 62) ve fotoğraf makinesi (Canon D1000) kullanıldı. Nervus femoralis'in insan fetüslerindeki seyri ve varyasyonları belirlendi. Ayrıca nervus femoralis'in trunkusunun ve divizyonlarının kalınlık ve uzunlukları ölçüldü. Elde edilen veriler SPSS 21.0 (Statistical Package for Social Sciences) istatistik programı kullanılarak değerlendirildi. Veriler tanımlayıcı parametrelerle (ortalama değer, standart sapma, maksimum ve minimum değerler, yüzdeler) ve sayısal değerlerle analiz edildi. Sonuçlar %95 güven aralığında değerlendirildi ve p˂0.05 için anlamlı farklılık kabul edildi. Nervus femoralis'in divizyonlarına ayrıldığı noktanın lokalizasyonu 1-ligamentum inguinale'nin üzerinde, 2- ligamentum inguinale seviyesinde, 3- ligamentum inguinale'nin aşağısında olmak üzere 3 katagoride değerlendirildi. Nervus femoralis, 6 ekstremitede (%10) ligamentum inguinale'nin üzerinde, 33 ekstremitede (55%) ligamentum inguinale seviyesinde ve 21 ekstremitede (%35) ligamentum inguinale'nin aşağısında divizyonlarına ayrılmıştır. Nervus femoralis'in divizyonlarına ayrıldığı nokta ile ligamentum inguinale arasındaki uzaklık ligamentum inguinale'nin üzerinde 4.91±3.73 mm ve ligamentum inguinale'nin aşağısında 3.32±1.69 mm'dir. Tüm fetüslerde sağ ve sol taraf için parametreler karşılaştırılmış, anterior ve posterior divizyon kalınlıkları ve n. femoralis ile a. femoralis arasındaki uzaklık için her iki tarafta anlamlı bir farklılık bulunmuştur (p˂0.05). Farklı seviyelerde dal varyasyonları tespit edilmiştir.