Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 12 / 12
  • Öğe
    Sıçanlarda deneysel Parkinson hastalık modelinde TNF-alfa inhibitörlerinin rolü
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2023) Köker, Rümeysa; İnan, Salim Yalçın
    Parkinson Hastalığı, ilk olarak 1817 yılında İngiliz doktor James Parkinson tarafından "An Essay on the Shaking Palsy" adlı makalede tanımlanmıştır. Parkinson hastalığı, bradikinezi, rijidite, tremor ve postural instabilite ile karakterize edilir ve Alzheimer hastalığından sonra en sık görülen nörodejeneratif hastalıklardan biridir. Hastalığın oluşum süreci çeşitli mekanizmalara bağlıdır. Bunlardan en önemlisi nöroinflamasyondur ve hastalığın tüm sürecinde önemli bir rol oynar. Tümör nekroz faktörü (TNF), çeşitli reseptörlere bağlanarak hücre içi sinyallemeyi tetikleyen ve çeşitli biyolojik etkiler uygulayan güçlü bir proinflamatuar sitokin olarak bilinir. Günümüzde Parkinson hastalığı ile tümör nekroz faktörleri arasındaki ilişki tam olarak aydınlatılamamıştır. Yapılan çalışma sayısının kısıtlı olması nedeniyle TNF-alfa ile Parkinson hastalığı arasındaki ilişki tam olarak anlaşılamamıştır. Bu çalışmada, 6-OHDA ile oluşturulan Parkinson hastalığı modelinde lokal olarak TNF-alfa inhibitörleri uygulanmıştır. Parkinson hastalığının cerrahi tedavisi mevcuttur. Bunun yanı sıra, farmakolojik tedavi sadece semptomların tedavisine yöneliktir. Bu çalışma ile nöroinflamasyonun TNF-alfa inhibitörleri ile durdurulabilmesi ve hastalığa karşı nöroprotektif bir tedavi yöntemi bulunmuştur ve ön çalışma niteliği taşımaktadır.
  • Öğe
    Süpüratif akciğer hastalığı nedeniyle takip ve tedavi edilen çocuklarda ilaç uyumu ile yaşam kalitesinin ve uyumsuzluğa yol açan faktörlerin değerlendirilmesi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2023) Yaşar, Makbule; Duman, İpek
    Necmettin Erbakan Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Göğüs Hastalıkları Kliniğinde takipte olan ve kontrol için başvuran süpüratif akciğer hastalığı tanısı almış çocukların, doktorlarının verdiği tedavilere uyum oranları ile yaşam kalitelerinin araştırılması ve tedavi uyumlarını etkileyen ve engelleyen faktörlerin değerlendirilmesi amaçlanarak 8-12 yaş arası çocuklar, 13-18 yaş arası ergenler ve aileleriyle bir araştırma yapıldı. Toplamda 430 kişi olmak üzere, 215 hasta ve 215 ebeveyniyle görüşüldü. Çalışmanın detayları hastalara ve ebeveynlere anlatılarak gönüllü onam formu imzalatıldı. 8-12 yaş çocuklar ve 13-18 yaş ergenler için geçerlik ve güvenirlik çalışması yapılmış olan genel yaşam kalitesi ölçeği çocuk/ergen değerlendirme formu ve ebeveyn formu dolduruldu. Ayrıca ebeveynler için de yaşam kalitesi anketi ve çocuklarda ilaç uyumu, yaşam kalitesi ve uyumsuzluğa yol açan faktörlerin değerlendirilmesi için hazırlanan form uygulandı. Bu formlar doğrultusunda uygun istatiksel analizler yapılarak sonuçlar değerlendirildi. Ebeveynlerin verdikleri cevaplara göre çocukların %58,6'sı ilaçlarını düzenli kullanmaktadır; 8-12 ve 13-18 yaşındaki çocuklar karşılaştırıldığında, 13-18 yaş grubunda düzenli ilaç kullananların, ilaçları ve dozlarını bilenlerin önemli oranda daha yüksek olduğu bulunmuştur. Hastaların en önemli ilaç kullanmama nedeni ilacın kokusunu ve tadını sevmemesi; diğer iki en sık neden unutma ve sosyal hayatı etkilemesidir. Ebeveynlerin yaklaşık %88'i, çocukların her gün ilaç alması dolayısıyla üzüldüğünü, ayrıca çocukların günlük aktivitelerini ve hayat kalitesini etkilediğini ve yaklaşık %45'i arkadaşlarının ilaç alması konusunda düşüncelerini önemsediğini ifade etmiştir. Çocuk ve ebeveyne göre çocuk yaşam kalite puanları sosyodemografik özelliklere göre karşılaştırıldığında, aile tipinin önemli olduğu, çekirdek ailelerde sağlık kurumu, doktor/hemşireden ilaç ve kullanımları hakkında bilgi almanın daha fazla olduğu ve çocukların yaşam kalitesinin daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Gelir durumu yüksek olanlarda ilaçlar hakkında yeterli bilgi alanların, ilaçları ve dozlarını bilenlerin oranının ve yaşam kalitesinin anlamlı derecede yüksek olduğu görülmüştür. 8-12 yaş çocuk ve ebeveyne göre çocuk yaşam kalite puanları ilaç uyumu özelliklerine göre karşılaştırıldığında, bilgi kaynağı doktor/hemşire/sağlık kuruluşu olanlarda çocuk yaşam kalitesi puanlarının daha yüksek olduğu bulunmuştur. 13-18 yaş için tedavide sorun yaşaması durumunda doktora danışanlarda ve bilgi kaynağı doktor/sağlık kuruluşu olanlarda yaşam kalitesi puanlarının daha yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Sonuç olarak, süpüratif akciğer hastalığında ilaç kullanan çocuklar ve ailelerinde yaş, gelir, aile tipi gibi sosyodemografik özellikler ve bilgi kaynakları ilaç uyumu ve yaşam kalitesi üzerinde etki gösterebilmektedir. Ayrıca, sürekli ilaç kullanımı çocukların günlük aktivitelerini ve yaşam kalitesini etkilemektedir.
  • Öğe
    Bir üniversite hastanesine başvuran hastaların akılcı antibiyotik kullanımı konusunda bilgi ve tutumlarının değerlendirilmesi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2022) Ada, Ayşenur; Nurullahoğlu Atalık, Kısmet Esra
    Akılcı antibiyotik kullanımında sağlık alanı çalışanlarının ve ilaç firmalarının çeşitli sorumlulukları olduğu gibi, bireylerin de sorumluluğu büyüktür. Nitekim hasta açısından akılcı antibiyotik kullanımı ilkelerine uymak bireysel bir sorumluluk gibi görünmekle birlikte, aslında sonuçları açısından toplumun genelini ilgilendiren bir konudur. Bu araştırma, bireylerin akılcı antibiyotik kullanımı ile ilgili bilgi ve tutumlarını değerlendirmek amacıyla yapılmıştır. Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Hastanesi Poliklinikleri’ne başvuran araştırmaya katılmaya istekli 461 katılımcı çalışmanın örneklemini oluşturmuştur. Araştırma sonucunda elde edilen veriler SPSS 26.0 programında uygun istatistiksel analizler kullanılarak değerlendirilmiştir. Araştırmaya katılan bireylerin %52,5'i erkek olup, çoğunluğu 18-40 yaş grubundadır. Katılımcıların %58,1'i lise ve üzeri mezunudur, %64,6'sı geniş aile tipinde olup, %57'sinin de geliri giderine eşittir. Bireylerin %66,4’ünün daha önce akılcı antibiyotik kullanımına ilişkin bilgi almadığı saptanmıştır. Katılımcıların akılcı antibiyotik kullanımıyla ilgili bilgi ve tutum puan ortalamaları sırasıyla 13,11±2,36 ve 44,82±3,19 olarak belirlenmiştir. Öğrenim durumu ve gelir durumu değişkenleri ile bilgi puan ortalamaları arasındaki fark anlamlı bulunmuştur. Katılımcıların öğrenim durumu ve aile tipi değişkenlerinin tutum puan ortalamalarını anlamlı olarak etkilediği bulunmuştur (p<0,05). Akılcı antibiyotik kullanımı konusunda daha önce bilgi alan bireylerin bilgi ve tutum puanlarında artma saptanmamıştır. Akılcı antibiyotik kullanımı bilgi puanları ile tutum puanları arasında pozitif yönde, istatistiksel olarak anlamlı zayıf bir korelasyon olduğu saptanmıştır. Sonuç olarak bu çalışmada, katılımcıların küçük bir kısmının akılcı antibiyotik kullanımı ile ilgili daha önce bilgi aldığı ancak bu bireylerin bilgi ve tutum puanlarında artma olmadığı saptanmıştır. Bu sonuçlar doğrultusunda akılcı antibiyotik kullanımı ile ilgili politikaların toplumu da kapsayacak şekilde yaygınlaştırılması, bu programların özellikle düşük eğitim ve gelir düzeyindeki bireyler için ulaşılabilir nitelikte olması önerilebilir.
  • Öğe
    Proton pompa inhibitörü ilaçların umbilikal arter üzerine etkileri
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2022) Öz, Ethem Tuğşad; Şahin, Ayşe Saide
    Bu in vitro çalışmada proton pompa inhibitörü (PPİ) olan omeprezol, esomeprazol ve pantoprazolun bazal tonus düzeyinde ve serotonin (5-HT, 10-6 M) ile önkasılma oluşturulan umbilikal arter üzerine olan etkileri ve bu etkide nitrik oksitin rolü araştırılmıştır. Umbilikal arter halkaları sıcaklığı 37°C’ de sabit tutulan %95 O2-%5 CO2 karışımı ile gazlandırılan ve Krebs-Henseleit (KHS) solüsyonu içeren 10 ml’lik izole organ banyolarına alındı. Uygulanan prosedürlere verilen cevaplar izometrik olarak kaydedildi. Umbilikal arter halkalarının bazal tonusu üzerine PPİ’lerin etkilerinin araştırıldığı bölümde, kümülatif tarzda banyoya uygulanan esomeprazol (10-8 M- 10-4 M) veya pantoprazol (10-8 - 10-4 M) dokuların bazal tonusunu etkilemedi. Kümülatif olarak uygulanan omeprazol ise düşük dozlarda (10-8 M - 10-6 M) bazal tonusu etkilemedi; ancak 10-5 M ve 10-4 M konsantrasyonlarda umbilikal arterlerde kasılma oluşturdu. Organ banyosuna kümülatif olarak uygulanan omeprazol düşük konsantrasyonlarda (10-8 M - 10-6 M), 5-HT ile alınan maksimum kasılma cevaplarını anlamlı olarak inhibe etti; yüksek konstrasyonlarda (10-5 M – 10-4 M) ise umbilikal arter halkalarında doza bağlı olarak artan kasılma cevabı oluşturdu. Esomeprazol ve pantoprazol (10-8 M - 10-4 M), 5-HT ile alınan maksimum kasılma cevaplarını anlamlı olarak azalttı. Dokuların L-NAME ile inkübe edilmesi PPİ’lerin umbilikal arter halkaları üzerine olan etkilerini değiştirmedi. Bu sonuçlar, umbilikal arterlerde omeprazolun yüksek konsantrasyonlarda bazal tonus düzeyinde ve ön kasılma uygulanan dokularda kasılma cevabı oluşturduğunu; önkasılma uygulanan dokularda pantoprazolun ise omeprazol ve esomeprazole daha fazla gevşetici etki yaptığını ve PPİ’lerin etkilerine nitrik oksitin aracılık etmediğini göstermektedir.
  • Öğe
    Dana kardiyak veninde kalsiyum kanal blokörlerine verilen gevşeme cevaplarına soğutmanın etkisi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2016) Canbolat, Şerife; Nurullahoğlu Atalık, Kısmet Esra
    Kalsiyum kanal blokörleri, kalsiyum kanallarından hücre içine kalsiyum (Ca2+) iyonunun girişini engellerler, böylece düz kas hücrelerinin gevşemesini sağlarlar. Dana kardiyak veninde yapılan bu in vitro çalışmada, serotonin (5-HT; 10-6 M)'e bağlı kasılma üzerine bir fenilalkilamin türevi kalsiyum kanal blokörü olan verapamil (10-9 - 3x10-4 M), ve dihidropiridin (DHP) türevleri olan amlodipin (10-9 - 3x10-4 M) ve benidipin (10-9 –10-3 M)'e bağlı gevşeme cevaplarına soğutmanın etkileri araştırılmıştır. Dana kardiyak ven halkaları, 37 ºC'de ısıtılan ve normal Krebs-Henseleit solüsyonu içeren, % 95 O2 ve % 5 CO2 ile gazlandırılan 15 ml'lik organ banyosunda çalışıldı. Preparatlara, dinlenme süresinin sonunda, 10-6 M 5-HT ilavesiyle elde edilen kasılma cevapları üzerine uygulanan verapamil, amlodipin ve benidipin konsantrasyona bağımlı gevşeme cevapları oluşturuldu. İkinci aşamada dokular normal temperatürde 10-6 M 5-HT ilavesiyle kasıldıktan sonra banyo ısısı 28˚C'ye düşürülerek banyoya kümülatif olarak sırayla verapamil, amlodipin ve benidipin ilave edildi. 28˚C'de kalsiyum kanal blokörlerine ait maksimum cevap (Emax) değerleri değişmezken, pIC50 değerleri 37 C'de bulunan değerlere kıyasla anlamlı olarak yüksek bulundu. Soğutma esnasında nitrik oksidin (NO) etkisini araştırmak amacıyla yapılan üçüncü aşamada ise, 28 ˚C'de nitrik oksid sentez inhibitörü nitro-Larjinin- metil-ester (L-NAME; 10-4 M) ile 20 dk inkübasyonun ardından çalışılan her üç kalsiyum kanal blokörüne de duyarlık ve Emax anlamlı olarak azaldı. Her bir preparatta kalsiyum kanal blokörlerinden sadece bir tanesi ile çalışıldı. Bu sonuçlar, dana kardiyak veninde verapamil, amlodipin ve benidipin cevaplarına soğutmanın etkisinde NO'nun rolünün olduğunu göstermektedir.
  • Öğe
    Streptozotosin ile indüklenen diyabetli sıçan aort ve korpus cavernosum dokularında mitotempo'nun endotel üzerine muhtemel koruyucu etkisi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2019) Yıldız, Eser; Soner, Burak Cem
    Bu çalışmada streptozotosin ile indüklenen diyabetli sıçanlara 4 hafta boyunca 0.7 mg/kg oral gavaj yoluyla mitotempo uygulanarak diyabetin oluşturduğu endotelyal disfonksiyon ve erektil disfonksiyon üzerine etkileri incelenmiştir. Kontrol grubu, diyabet grubu ve diyabet + mitotempo uygulanmış olan gruplardan sakrifiye edildikten sonra elde edilen torasik aortlar ve korpus kavernosumlar 37 oC'de sabit tutulan ve %95 O2 + %5 CO2 karışımı ile gazlandırılan 10 ml Krebs-Henseleit (KHS) içeren organ banyolarına alındı. Uygulanan prosedürlere verilen cevaplar izometrik olarak kaydedildi. 10-6 M fenilefrin FE uygulanması ile doku kasılma yanıtlarında diyabetes mellitus (DM) grubu ile kontrol ve Mitotempo grupları arasında hem aort hem de KK yanıtları anlamlı bir fark görülmemiştir. Doku kasılmasının ardından aort ve KK dokularında 10-9 M ve 10 -5 M kümülatif Asetilkolin (Ach) uygulaması ile gevşeme yanıtları incelenmiştir. Ach kontrol grubunda ve diyabet + mitotempo grubunda diyabet grubuna kıyasla anlamlı olarak daha fazla gevşemeye neden olmuştur. Bu sonuçlar streptozotosin ile indüklenen diyabetli sıçanlarda mitotempo uygulamasının torasik aortlar ve korpus kavernosumlarda Ach ile gevşeme yanıtlarını artırarak diyabetin oluşturduğu endotelyal disfonksiyon ve erektil disfonksiyonda etkili olduğunu göstermektedir.
  • Öğe
    Ginkgo biloba ekstresi'nin izole insan umbilikal arteri kasılma cevapları üzerine vasküler etkileri
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2020) Gökbaş, Çiğdem; Duman, İpek
    Bu çalışmada, standardize Ginkgo Biloba ekstresi (EGb-761)'nin izole insan umbilikal arterinde in vitro ortamda 5-HT ile ön-kasılma uygulanan dokularda oluşturduğu vazoaktif değişiklikler ve bu etki üzerinde nitrik oksit (NO) ve prostaglandinlerin rolü incelenmiştir. Umbilikal arter şeritleri %95 O2 - %5 CO2 karışımı ile sürekli gazlandırılan ve sıcaklığı 37°C' de tutulan KHS solüsyonu içeren 10 ml'lik izole organ banyolarına alınarak deney prosedürü gerçekleştirildi. Uygulanan ajanlara alınan cevaplar bir transdüser aracılığı ile izometrik olarak kaydedildi. Çalışmanın ilk grubunda bazal tonus düzeyinde banyoya kümülatif olarak ilave edilen Ginkgo biloba ekstresi (EGb-761) (50-500 μg/ml) dokuların bazal tonusunu değiştirmedi. Ginkgo biloba ekstresi'nin 10-6 M 5-HT kasılma yanıtları üzerine etkisinin değerlendirildiği grupta, ortama kümülatif olarak ilave edilen Ginkgo biloba ekstresi konsantrasyona bağımlı gevşeme yanıtları oluşturdu. Diğer gruplarda, dokuların 10-4 M L-NAME ile inkübe edilmesi 5-HT'ye bağlı kasılma yanıtları üzerine Ginkgo biloba ekstresi'nin tüm konsantrasyonlarında gözlenen gevşeme yanıtlarını anlamlı olarak azalttı; düşük konsantrasyonlarda (50-100 μg/ml) ise gevşeme yanıtlarını tamamen inhibe etti. 10-5 M İndometazin ilavesi, dokularda 100 μg/ml'ye kadar olan Ginkgo biloba ekstresi ile oluşan gevşeme yanıtlarını değiştirmedi; daha yüksek konsantrasyonlarda görülen (200-500 μg/ml) gevşeme yanıtlarını ise anlamlı olarak inhibe etti. Umbilikal arter şeritlerine 10-4 M L-NAME ve 10-5 M İndometazin'in birlikte ilave edilmesi, Ginkgo Biloba ekstresi'nin bütün konsantrasyonlarında gevşeme yanıtlarında anlamlı inhibisyon oluşturdu; 200 μg/ml'ye kadar olan daha düşük konsantrasyonlarda gevşeme yanıtlarının tamamen inhibe olduğu ve belli konsantrasyonlarda bu inhibitörlerin tek başına kullanımına göre daha güçlü inhibisyon oluşturduğu görüldü. Bu sonuçlar, insan umbilikal arterinde Ginkgo Biloba ekstresi'nin uygulanan konsantrasyonlarda 5-HT ile oluşturulan kasılma yanıtları üzerinde konsantrasyona bağımlı gevşeme yanıtları oluşturduğunu, Ginkgo biloba ekstresi'nin gevşeme yanıtlarına, uygulanan daha düşük konsantrasyonlarda belirgin olmak üzere, NO'in aracılık ettiğini göstermektedir. Ayrıca, Ginkgo biloba ekstresi'nin daha yüksek konsantrasyonlarda oluşturduğu gevşeme yanıtlarında, Prostaglandinlerin de rolü olduğunu ve konsantrasyona göre bu yanıtlarda NO ile sinerji oluşturabildiğini ortaya koymaktadır.
  • Öğe
    Asetilkolinesteraz inhibitörü donepezil'in dana kardiyak ven düz kasına etkileri- temperatürün rolü
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2020) Toptaş, Büşra; Nurullahoğlu Atalık, Kısmet Esra
    Dana kardiyak veninde yapılan bu in vitro çalışmada, karbakol (10-6 M)'e bağlı kasılma üzerine donepezil (10-9 - 3x10-4 M) ile elde edilen gevşeme cevapları ve bu cevaplara temperatürün rolü araştırılmıştır. Ayrıca donepezil'e bağlı gevşeme cevaplarına damar endotelinden salıverilen nitrik oksit'in olası katkısı değerlendirilmiştir. Dana kardiyak ven halkaları, 37 C'de ısıtılan ve normal Krebs-Henseleit solüsyonu içeren, % 95 O2 ve % 5 CO2 karışımı ile sürekli gazlandırılan 15 ml'lik organ banyosunda asıldı. Preparatlara, dinlenme süresinin sonunda, 10-6 M karbakol ilavesiyle elde edilen kasılma cevapları üzerine uygulanan donepezil, konsantrasyona bağımlı gevşeme cevapları oluşturdu. Dokular normal temperatürde 10-6 M karbakol ilavesiyle kasıldıktan sonra banyo ısısı 28 C'ye düşürülerek, banyoya kümülatif olarak ilave edilen donepezil'e ait pIC50 değerleri 37 C'de bulunan değerlere kıyasla anlamlı olarak yüksek bulundu. Nitrik oksid sentez inhibitörü nitro-L-arjinin-metil-ester (L-NAME; 10-4 M) ile 20 dk inkübasyon, her iki temperatürde de donepezil'e duyarlıkta anlamlı olarak azalmaya neden oldu. Bu sonuçlar, karbakol ile ön kasılma yapılan dana kardiyak veninde donepezil'in konsantrasyona bağlı gevşemeye neden olduğunu ve soğutma esnasında donepezil'e duyarlığın arttığını, ayrıca donepezil cevaplarında nitrik oksit'in rolünün olduğunu göstermektedir.
  • Öğe
    İzole insan umbilikal arterinde hidrojen perokside bağlı kasılma cevapları üzerine leptinin etkisi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2017) Dağtekin, Emine; Şahin, Ayşe Saide
    Bu in vitro çalışmada, anoreksijenik bir hormon olan leptinin deneysel çalışmalarda oksidatif stres oluşturmak amacıyla kullanılan H2O2' ye bağlı kasılma cevapları üzerine etkileri incelenmiştir. Umbilikal arter halkaları sıcaklığı 37°C' de sabit tutulan %95 O2-%5 CO2 karışımı ile gazlandırılan ve Krebs-Henseleit (KHS) solüsyonu içeren 10 ml'lik izole organ banyolarına alındı. Uygulanan prosedürlere verilen cevaplar izometrik olarak kaydedildi. Umbilikal arter halkalarının bazal tonusu üzerine leptinin etkilerinin araştırıldığı bölümde, kümülatif tarzda banyoya uygulanan leptin (1011- 10-7 M) dokuların bazal tonusunu etkilemedi. Benzer şekilde L-NAME (10-4 M) ile inkübe edilen dokularda da kümülatif leptin ilavesi dokuların bazal tonusunu değiştirmedi. Umbilikal arter halkalarında H2O2 (10-3 M) ile maksimum kasılma cevabı alındıktan sonra organ banyosuna kümülatif olarak uygulanan leptin konsantrasyona bağımlı olarak gevşeme cevapları oluşturdu. Organ banyosuna 10-4 M L-NAME ilave edilmesi H2O2' ye bağlı kasılma cevapları üzerine leptinin 10-11 ve10-10 M konsantrasyonlarında gözlenen gevşeme cevaplarını etkilemedi; leptinin 10-9, 10-8 ve 10-7 M konsantrasyonlarda umbilikal arter şeritlerine oluşturduğu gevşeme cevaplarını ise anlamlı olarak inhibe etti. Leptin ile inkübe edilen umbilikal arter halkalarında H2O2' nin etkilerinin araştırıldığı bölümde, dokuların 10-10 M ve 10-7 M leptin ile inkübe edilmesi kümülatif uygulanan H2O2' nin pD2 (log EC50) ve Emax değerlerini değiştirmedi. Bu sonuçlar; insan umbilikal arterinde leptinin uygulanan tüm konsantrasyonlarında, H2O2' ye bağlı kasılma cevapları üzerine gevşetici etki oluşturduğunu, leptinin yüksek konsantrasyonlarında gözlenen gevşeme cevaplarına kısmen NO' in aracılık ettiğini; ayrıca umbilikal arterlerin bazal tonusu ve bazal tonus düzeyinde uygulanan H2O2' ye bağlı kasılma cevapları üzerinde leptinin inhibitör etki oluşturmadığını göstermektedir.
  • Öğe
    Sıçan korpus kavernozumda kasıcı ajanlar üzerine leptinin etkisi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2017) Al, Mevra; Soner, Burak Cem
    Bu in vitro çalışmada, korpus kavernozum (KK) dokusunda etki gösteren fenilefrin (FE), serotonin (5HT) ve asetilkolin (ACh)'ın etkisinin leptin inkübasyonu sonrası neden olduğu değişiklikler ve bu etki üzerine endotel kaynaklı nitrikoksid (NO)'nun rolü olup olmadığı incelenmiştir. Sıçanların KK dokuları sıcaklığı 37C' de sabit tutulan %95 O2- %5 CO2 karışımı ile gazlandırılan ve Krebs-Henseleit (KHS) solüsyonu içeren 10 ml' lik izole organ banyolarına alındı. Uygulanan prosedürlere verilen cevaplar izometrik olarak kaydedildi. Leptin inkübasyonunun 3x10-6M FE yanıtları üzerine olan etkisinin değerlendirildiği grupta, 30 dak süre ile KK dokusunun leptin ile inkübe edilmesi FE yanıtlarında anlamlı bir azalmaya neden oldu. Leptinin 3x10-5M 5HT kasılma yanıtları üzerine olan etkisinin değerlendirildiği diğer grupta da 30 dak süre ile KK dokusunun leptin ile inkübe edilmesi 5HT yanıtlarında anlamlı bir azalmaya neden oldu. Leptin inkübasyonu kümülatif olarak uygulanan (10-9 ve 10-5M) ACh gevşeme yanıtlarını arttırmamıştır. ACh gevşeme yanıtı Leptin+L-NAME inkübasyonu yapılan grupta azalırken sadece leptin inkübasyonunun olduğu grupta artış göstermemiştir. Bu sonuçlar; sıçan KK dokusunda leptin inkübasyonunun vazokonstriktör ajanların etkisini azalttığını, ACh gevşeme yanıtları üzerine artırıcı etki oluşturmadığını göstermektedir.
  • Öğe
    Dana kardiyak veninde bupivakainin etkileri : Endotelin rolü
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2017) Karakulak, Oğuz Raşit; Şahin, Ayşe Saide
    Bu in vitro çalışmada uzun etkili ve potent bir lokal anestezik olan bupivakainin endotelli ve endotelsiz dana kardiyak ven düz kası üzerine etkileri araştırılmıştır. Dana kardiyak ven halkaları %95 O2 ve %5 CO2 ile gazlandırılan ve sıcaklığı 37°C'de sabit tutulan KHS içeren izole organ banyolarına alındı. Uygulanan ajanlara verilen yanıtlar izometrik olarak kaydedildi. Bupivakain (10-8 – 10-4 M) endotelli ve endotelsiz ven halkalarının bazal tonusunu etkilemedi. 5-HT (10-5 M) ile maksimum kasılma cevabı alındıktan sonra uygulanan bupivakain düşük konsantrasyonlarda (10-8 – 10-6 M) kasılma cevaplarını anlamlı olarak azalttı, yüksek konsantrasyonlarda (10-5 – 10-4 M) ise kardiyak ven halkalarında kasılma gözlendi. 10-4 M bupivakain ilavesinden sonra oluşan maksimum kasılma 5-HT ile elde edilen maksimum kasılma cevabına benzerdi. Dokuların L-NAME (10-3 M) ile inkübasyonu bupivakainin düşük konsantrasyonlarında oluşan gevşeme cevaplarını inhibe etti; 10-5 ve 10-4 M bupivakain varlığında ise ven halkalarının kasılma cevapları kontrol 5-HT kasılmalarına göre anlamlı olarak yüksekti. İndometazinle (10-5 M) inkübe edilen dokularda 10-8 – 10-6 M aralığında verilen bupivakain, kontrol dokulardakine benzer şekilde, doza bağlı olarak artan gevşeme cevapları oluşturdu. Bupivakainin yüksek dozlarında gözlenen kasılma cevapları ise indometazin varlığında inhibe edildi. Bu sonuçlar; dana kardiyak veninde bupivakainin bazal tonusunu etkilemediğini, 5-HT ile önkasılma yapılan dokularda ise gevşeme ve kasılma tarzında bifazik cevap oluşturduğunu endotelden salıverilen NO'in bupivakainin gevşetici etkilerinde, sikloooksijenaz ürünlerinin ise kasıcı etkilerinde rol oynadığını göstermektedir.
  • Öğe
    C-RAF inhibitörü GW5074'ün deneysel ağrı modeli üzerine etkisi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2015) Taşdemir, Elif; İnan, Salim Yalçın
    Visseral ağrı en sık rastlanılan ağrı tipi olup, mekanizması tam olarak anlaşılamamıştır. Doku hasarına bağlı olarak salgılanan prostaglandinler ağrı reseptörlerinin eşiğini düşürmektedir. Dolayısıyla, sitokinlerin ve diğer proinflamatuvar faktörlerin ekspresyonunu kontrol eden c-Raf kinaz sinyal yolağının farmakolojik olarak inhibe edilmesi bu eşiğin yükselmesine sebep olabilir. Bu araştırma selektif c-Raf inhibitörü olan GW5074'ün kimyasal ağrı modelinde antinosiseptif etkisinin olup olmadığını test etmek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Metamizol (250 mg/kg), GW5074 0.5 ve 2 mg/kg dozlarında asetik asitle indüklenen abdominal kontraksiyon testinde antinosiseptif aktivite gösterdi. GW5074 her iki dozda da kıvranma sayılarını önemli derecede azalttı. Bu bulgular ışığında, GW5074'ün kimyasal ağrı modelinde farelerde periferik antinosiseptif özellik gösterdiği düşünülebilir. Buna göre, c-Raf sinyalizasyonunun inhibe edilmesinin ağrı yönetiminde olası yararı olabilir.