Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 15 / 15
  • Öğe
    Normozoospermi Parametrelerinin 1999 ve 2010 WHO (World Health Organization) Kriterlerine Göre Retrospektif Değerlendirilmesi
    (2021) Canbulat, Nihal; Özgörgülü, Aydan
    Erkek infertilitesinin klinikte değerlendirilmesinin ilk basamağı rutin spermiyogram testidir. Mikroskobik ve makroskobik analizlerin birlikte yapıldığı spermiyogram androloji labaratuvarlarında belirli aralıklarla 2 veya 3 kez tekrarlanarak tüm parametreler değerlendirilir ve veriler elde edilir. Çalışmamız 1999 ve 2010 World Health Organization (WHO) semen referans değerleri esas alınarak yapılmıştır. Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Yardımcı Üreme Teknikleri Tüp Bebek Ünitesi’nde spermiyogram testleri çalışılmış 2000 numunenin motilite, hacim, vitalite ve konsantrasyon parametreleri yıllara uyumlu WHO kriterlerine göre değerlendirilmiştir. 2001-2005 yıllarındaki 1000 numune ( Grup 1) 1999 WHO kriterlerine göre, 2014-2018 yıllarındaki 1000 numune (Grup 2) ise 2010 WHO kriterleri esas alınarak çalışılmıştır. Buna göre Grup 1’e ait sperm parametrelerinin 2001-2005 yılları arasında dalgalı bir seyir izlediği; Grup 2’ye ait sperm parametrelerinin 2014-2018 ‘de ilerleyen yıllar içerisinde düşme eğiliminde olduğu gözlenmiştir. Yukarıdaki grupların kendi içindeki değerlendirmesinin dışında; Grup 1 ve Grup 2 parametre değerleri ortalamasını birbirleri ile karşılaştırdığımızda da; Grup2 motilite ortalaması Grup1 motilite ortalamasına göre %1,2 azalmış; Grup 2 vitalite ortalaması Grup 1 vitalite ortalamasına göre %5 artmış; Grup 2 konsantrasyon ortalaması Grup 1 konsantrasyon ortalamasına göre %12,1 artmış ve Grup 2’nin hacim ortalamasınında Grup 1 hacim ortalamasına göre %2,3 arttığı tespit edildi.
  • Öğe
    Çinko oksit nanopartikülleri ve siklofosfamidin sıçanlarda testis histolojisi,apoptozis ve oksidan-antioksidan değerler üzerine etkisi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2016) Atasoy, Nureddin; Cüce, Gökhan
    Siklofosfamid (CP) çocukluk ve yetişkin malignensilerde, organ nakillerinde immun supresif olarak, sistemik lupus eritematoz, multiple skleroz gibi hastalıklarda kullanılan kemoterapötik bir ilaçtır. Çinko oksit (ZnO) çok amaçlı inorganik bir malzeme olup ZnO nanopartikülleri ise boya, pigment, kozmetik ve kişisel bakım gibi farklı endütriyel alanlarda kullanılan en yaygın malzemelerden birisidir. Bu çalışmada testislerde hasar oluşturduğu bilinen CP ile testis hasarı ve apoptozis çalışmaların yetersiz kaldığı ZnO nanopartikül uygulamasının etkileri amaçlanmıştır. Sıçanlar; I. Grup (n=7) Kontrol, II. Grup (n=7) Siklofosfamid (20 mg/kg/gün ip) (CP), III. Grup (n=7) Çinko oksit (ZnO) nanopartikül (300 mg/kg/gün oral) ve IV. Grup (n=7) CP (20 mg/kg/gün ip) + ZnO (300 mg/kg/gün oral) olmak üzere 4 gruba ayrıldı. Tüm gruplara, 7 gün boyunca maddeler enjeksiyon ve oral yolla verildi. Sıçanların sol testislerine Hematoksilen-Eozin, TUNEL, Bax ve Caspase-3 immünohistokimyasal teknikleri uygulandı. Sağ testis doku homojenatları ile kan serumları ise oxidative stress markers (indirgenmiş Glutatyon, Catalase, TBARS) ölçüldü. Gruplar; Johnsen skorlama bakımından karşılaştırıldığında, tüm gruplar arasında anlamlı bir fark bulundu ve en düşük skor Grup 4'de gözlendi. İmmünohistokimyasal Bax boyanmasında Grup 2 ve Grup 3 arasında anlamlı bir fark gözlemlenmedi, bunun dışındaki diğer bütün gruplar arasında anlamlı fark ortaya çıkmıştır. Caspase-3 boyanmasında ise Grup 1 – Grup 2, Grup 1 – Grup 4, Grup 2 – Grup 4 ve Grup 3 – Grup 4 arasında istatistiksel olarak anlamlı fark çıkmıştır. TUNEL metodu sonucuna göre ise bütün gruplar arasında anlamlı bir fark olduğu görülmüştür. Serum GSH ve Katalaz seviyesi, sadece Grup 2 ve Grup 4'de benzerlik göstermiştir ve diğer gruplarda birbirinden anlamlı derecede farklı çıkmıştır. Serum TBARS seviyesi ise bütün gruplar arasında anlamlı bir farklılık göstermiştir. Doku GSH seviyesi, Grup1 – Grup 3 ile Grup 2 – Grup 4 arasında benzer olup diğer gruplarda farklılık göstermiştir. Doku Katalaz seviyesi, Grup 2 – Grup 3 gruplarında benzer olup diğer gruplarda anlamlı farklılık göstermiştir. Doku TBARS seviyesi ise bütün gruplarda anlamlı farklılık göstermiştir. Sonuç olarak, çinko oksitin testislere, siklofosfamidden daha az zarar verdiği tespit edildi. Testislerde en fazla hasarın, ikisinin birlikte kullanıldığı grupta oluştuğu gözlendi.
  • Öğe
    Metotreksat toksisitesinin sıçan testisinde yarattığı histolojik değişimlere C vitamininin etkilerinin araştırılması
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2015) Sayılmaz, Aysun; Özgörgülü, Aydan
    Kanser çağımızın önde gelen sağlık sorunlarından birisidir. Günümüzde kanserin doğası anlaşılmış ve tedavide de bir o kadar ilerlemeler sağlanmaktadır. Bir folikasit antimetaboliti olan metotreksat, hücre siklusunun 's' dönemindeki hücreler üzerinde sitotoksik etki yapar. Hücre bölünmesini inhibe etmesi nedeniyle kanser tedavisinde uzun zamandan beri kullanılan bir kemoterapiktir. Yapılan çalışmalar metotreksatın hücreler üzerine etkisi, hücrelerin antioksidan etkinliğini azaltarak reaktif oksijen türlerinin etkilerine açık hale gelmelerini ve böylece testis dokusu ve germ hücrelerinde hasara neden olduğunu göstermektedir. Bu hasarın hangi yolla gerçekleştiği tam olarak bilinmemesine karşılık birçok çalışmada bu konuda oksidatif stres meydana geldiği gösterilmiş nedeni, reaktif oksijen partiküllerinin yeterince ortadan kaldırılamamasına bağlanmıştır. Bu nedenle yapmış olduğumuz çalışmada metotreksat uygulanarak sıçanlarda oksidatif strese bağlı oluşan testiküler hasarı ve bu hasarın etkilerini azaltan C vitamini uygulanarak olumlu etkileri histolojik olarak araştırılmıştır. Çalışmamızda deneysel olarak MTX grubu sıçanlara, MTX hasarını görebilmek adına iki hafta süresince haftada birgün tek doz 10mg/kg/gün i.p olarak uygulanmış ve seminifer tübüllerde atrofik değişiklikler belirgin olarak izlenmiştir. Seminifer tübüllerde sitoplazmik vakualizasyon ve artmış apopitoz izlendi. Bununla birlikte C vitaminin etkilerini daha net görebilmek adına MTX + Cvit grubuna önce MTX, iki hafta süresince haftada tek doz 10mg/kg/gün i.p uygulandıktan sonra 10 gün süresince hergün 100mg/kg/gün C vitamini i.p olarak uygulandı. Diğer bir gruba ise önce C vitamini 10 gün süresince hergün 100mg/kg/gün i.p olarak uygulandıktan sonra iki hafta süresince haftada bir gün tek doz MTX, 1omg/kg/gün i.p uygulandı. Kontrol grubuna deney sonuna kadar her gün 2mg/kg/gün serum fizyolojik i.p olarak uygulandı. Kontrol grubunun seminifer tübüllerinde önemli bir değişikliğe rastlanmazken, MTX grubu ve MTX + C vit gruplarında seminifer tübüllerin çoğunda hücrelerin bazal membrandan ayrılıp lümene döküldüğü izlendi. Sertoli hücreleri ve spermatozoalarıda içeren spermatogenetik seri hücrelerin yer yer kayba uğradığı dikkat çekiciydi. C vit + MTX grubu kontrol grubuyla daha çok benzerlik göstermiştir. Bu iki grupta seminifer tübüllerin büyük oranda korunduğu spermatogenetik seriye ait hücreler, spermatozoalarıda içerecek şekilde izlenmiştir.
  • Öğe
    Paklitaksel ve mirtazapinin A2780 hücrelerine etkilerinin proliferasyon ve apoptozis yönünden değerlendirilmesi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2017) Koç, Tuğba; Cüce, Gökhan
    A2780 ovaryum kanseri hücre hattına paklitaksel ve mirtazapinin değişik dozları tek tek veya kombine olarak uygulandı. 24 ve 48 saatlik ilaç uygulaması sonrası hücre canlılığı MTT testi değerlendirildi. 24 saatlik uygulamada akridin oranj ve etil bromid ile boyanan hücrelerde apoptotik ve nekrotik hücreler sayıldı. İstatistiksel olarak değerlendirildi. Çalışmamızda 24 saat süreyle uygulanan mirtazapin IC50 dozunda, AO/EB ile boyanan hücrelerde apoptozis ve nekrozisin kontrol grubuna göre anlamlı derecede arttığı ve mirtazapinin tek başına A2780 hücrelerinde apoptozise göre hücrelerde nekrozisi arttırdığı belirlendi. 24 saat süreyle uygulanan paklitasel IC50 dozunda, AO/EB ile boyanan hücrelerde apoptozis ve nekrozisisin kontrol grubuna göre anlamlı derecede arttığı ve paklitakselin tek başına A2780 hücrelerinde nekrozise oranla hücrelerde apoptozisi arttırdığı belirlendi. 24 saat süreli mirtazapinin 1 mikromolar dozu, paklitakselin IC50 dozu olan 7,5 mikromolar dozu, 0,5 mikmolara düşürdü. Kemoterapinin yan etkilerini azaltabilecek ve daha güvenli bir doz aralığı sunan veriler elde edilmiş oldu. Bu veriler eşliğinde kemoterapinin yan etkilerini azaltabilecek bir tedavi yaklaşımı elde edilmiş olabilir
  • Öğe
    Geraniolun ıshikawa hücrelerine potansiyel antikanser etkilerinin değerlendirilmesi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2019) Kuzu, Betül; Cüce, Gökhan
    Endometriyum kanseri, kadın üreme sisteminde en sık görülen kanser tipidir. Endometriyum kanseri tedavi seçenekleri, cerrahi, kemoterapi, radyoterapi, hormonal tedavi veya bunların kombinasyonlarını içerir. Geleneksel kanser tedavilerinin terapötik etkinliğinin ciddi yan etkileri ve sınırları; tamamlayıcı ve alternatif ilaçların yaygın olarak kullanılmasına yol açtı. Bu çeşitli tedavi yöntemleri arasında kanıtlanabilir anti-tümör aktivitesi olan geleneksel ilaçlar tercih edilmeye başlandı. Geraniol, aromatik bitkilerin uçucu yağlarından elde edilen asiklik bir monoterpen alkolüdür. Geraniolün doz bağımlı endometriyal kanser hücre hattı olan Ishikawa hücre hattı üzerindeki etkilerini araştırmak amaçlandı. Geraniol'ün Ishikawa hücreleri üzerindeki sitotoksik etkisi MTT testi ile belirlendi. Tespit edilen IC50 dozu ile RT-qPCR ile Apoptoz-İlişkili Genlerin mRNA Ekspresyon Analizi gerçekleştirildi.IC50 dozu uygulandıktan sonra DAPI immunüfloresan boyası ile çekirdekler sayıldı ve yara iyileşmesi testi ile hücre göçü değerlendirildi. Çekirdekleri DAPI ile boyanan hücreler sayıldı ve kontrol hücrelerine göre IC50 dozu uygulanan hücrelerde istatistiksel olarak anlamlı azalma tespit edildi. Geraniol IC50 dozunun Ischikawa hücrelerinde kontrol hücreleri ile karşılaştırıldığında hücre göçünü önemli ölçüde azalttığı tesbit edildi. IC50 doz grubu, kontrol grubu hücreleri ile mRNA ekspresyon düzeylerine göre karşılaştırıldığında Bax, kaspaz-3, kaspaz-8, sitokrom C ve Fas genlerinde anlamlı bir artış, Bcl-2 geninde ise anlamlı bir azalış gözlemlenmiştir. Çalışmamızda Geraiolun apoptozisi indükleyerek hücre canlılığını etkilemesi ve hücre göçünü azaltması, bir antikanser ajan olarak değerlendirilebilme özelliğini ortaya koymuştur. Geraniolun anti kanser özelliklerini in vivo çalışmalarda denenmesi ve sonuçlarının değerlendirilmesi, yeni tedavi stratejileri geliştirmek için daha fazla araştırmanın önünü açacak ve bilgi birikimi sağlayacaktır.
  • Öğe
    Trombositten zengin plazma (TZP) ile muamele edilmiş semen örneklerinde oda ısısı (+23±2°c) ve soğuk ortam şartlarının (+4°c) sperm parametreleri ve kromatin yapısına etkilerinin değerlendirilmesi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2019) Karakuş, Gül; Özgörgülü, Aydan
    Günümüzdeki yaşam şartlarında çeşitli birçok sebepten dolayı çiftlerin doğal yollarla gebelik elde etme şansları azalmaktadır. Gebelik elde etme imkanlarının sağlanabilmesi için birçok çiftin yardımcı üreme tekniklerine (YÜT) başvurması sonrasında yapılan semen analizi ile bireyin fertilizasyonda önemli rolü olan sperm motilite, konsantrasyon ve morfoloji gibi kriterleri değerlendirilmektedir. Bu kriterlere ek olarak fertilizasyonun başarılı bir şekilde gerçekleştirilmesi ve sağlıklı bir embriyonun gelişimi için sperm deoksirio nükleik asitinde (DNA) herhangi bir hasar bulunmaması ve DNA bütünlüğü oldukça önemlidir. Trombositler ise içerisinde yer alan granüllerin hemoostaz, inflamasyon, kemik ve yara iyileşmesinde görevli pek çok protein ve büyüme faktörünü içermesi trombositlerin yoğunlaştırılarak klinikte yara, kemik iyileşmesi gibi alanlarda kullanımının gündeme gelmesine neden olmuştur. Trombositlerden yoğunlaştırılarak elde edilen trombositten zengin plazma (TZP), kandan elde edilmesinin kolay olması ve gerçekleştirilen araştırmalarda herhangi bir yan etkisinin ortaya çıkmamış olması sebebiyle günümüzde kullanımı mevcut, alternatif tedavi yöntemlerinden biri olarak araştırılmaktadır. Çalışmamızda bu düşüncelere dayanarak basit yıkama yöntemine aktive edilerek hazırlanmış TZP (A-TZP) ilavesiyle hazırlanan semen örneklerindeki sperm motilite ve konsantrasyon değerlerinin değerlendirilmesi, hazırlanan örneklerin bir gece farklı ortam sıcaklıklarında saklanmasının sperm motilite parametreleri üzerine olası etkilerinin değerlendirilmesi, sperm DNA kromatin yapı hasarlarının uygulanan anilin mavisi boyaması ile incelenerek istatistiksel analizinin yapılmasıyla A-TZP'nin alternatif bir sperm yıkama medyum suplementi olarak kullanılabilirliğinin araştırılması amaçlanmıştır. Çalışmamızda 20 sağlıklı gönüllüden kan alınıp manuel olarak A-TZP hazırlanmıştır. Gönüllü hastalardan semen için onam formları alındı ve spermiogram analizi sonucunda azospermi durumu göstermeyen 20 hasta örneği çalışmaya dahil edildi. Her bir semen örneği fosfat tamponlu tuz (PBS) ile muamele edeceğimiz kontrol grubu ve A-TZP ile muamele edeceğimiz deney grubu olarak iki gruba ayrıldı. Gruplara basit yıkama yöntemi uygulandı ve elde edilen son örneklerin Makler kamarasında sayımları yapıldı ve sperm konsantrasyon ve motilite verileri kaydedildi. Bu işlemlerden sonra +23±2°C ve +4°C'de bir gece bırakılmak üzere deney ve kontrol grubundan ikişer örnek ayırıldı. Bir gece sonunda her bir gruptaki iki örneğin sperm konsantrasyon ve motilite verileri kaydedildi ve örnekler anilin mavisi ile boyanarak DNA kromatin yapıları incelendi. Örneklerin anilin mavisi boyamasından sonra sonuçları kaydedildi ve elde edilen tüm verilerin istatistiksel analizleri yapıldı. Yapılan değerlendirmede A-TZP ile muamele edilen deney grubu örnekleri hem basit yıkama işlemi sonrasında hem de bir gece saklama sonrasında kontrol grubu örneklerinin verileri ile karşılaştırıldığında motilite değerleri olarak daha anlamlı bulunmuştur (p<0.05). Deney grubu içerisinde +23±2°C'de saklanan örneklerin motilite bulguları +4°C'de saklanan örneklerin bulgularına göre daha iyi çıkmıştır. Bir gece sonrasında anilin mavisi boyama üzerine elde edilen verilere bakıldığında deney grubu +4°C'ye bırakılan örneklerde anilin mavisi negatif boyanan spermler daha fazla olup diğer örneklere göre daha olumlu bulunmuştur (p<0.05). Sonuç olarak; A-TZP kullanımının spermde hem motilite hem de sperm DNA kromatin yapısı üzerine artı yönde bir etkisinin olduğu çalışmamızla gösterilmiş oldu.
  • Öğe
    Swim-Up tekniği ile hazırlanacak semen örneklerinde trombositten zengin plazma etkisinin değerlendirilmesi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2019) Şık, Saime; Duman, Selçuk
    Sperm motilitesi, erkek infertilitesinde değerlendirilen ilk parametrelerden biri olduğundan in vitro fertilizasyon tedavilerinde motil sperm elde etmek önem arz etmektedir. Bu nedenle farklı yüzdürme metotları birçok çalışmanın konusu olmuş, en ideal yöntemin swim-up olduğu düşünülmüştür. Trombositten Zengin Plazma (TZP), içerdiği büyüme faktörleri nedeniyle ortopedi, plastik cerrahi, kadın doğum gibi farklı alanlarda kullanım bulmuş, fakat üreme ve sperm motilitesi üzerine bugüne kadar yapılmış yalnızca bir çalışma bulunmaktadır. Çalışmamıza semen için 29, kan için 10 gönüllü katılmıştır. Alınan intravenöz kanlardan TZP elde edilmiş, deney protokolünde kullanmak için dondurularak saklanmıştır. 29 gönüllünün rutin semen analizleri yapıldıktan sonra her örnek iki eşit hacimde ayrılmıştır. Eşit hacimde ayrılan bu örnekler raw (ham) hali ve TZP ile muamele edilecek grup olarak iki ayrı şekilde sınıflandırılmıştır. TZP ile muamele edilen semen örneklerinin ve ham grubunun her 15-30 ve 45 dakikada konsantrasyon ve motilite analizleri yapılmıştır. Bulgularımızda elde edilen +4 ve +3 sperm konsantrasyonu ham grubuna göre anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (p<.0001). Bu anlamlılığın özellikle ilk 15 dk için kritik olduğu görülmüştür. Sonuçlarımıza göre, TZP'nin sperm motilitesi üzerine anlamlı oranda etkisi bulunmaktadır. TZP, sperm motilitesi düşük IUI ve ICSI için sperm hazırlamada alternatif bir yıkama materyali olabilir.
  • Öğe
    Basit yıkama yöntemi ile hazırlanmış semen örneklerinde trombositten zengin plazmanın (TZP) etkisinin değerlendirilmesi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2019) Duran, Merve; Duman, Selçuk
    AMAÇ: Trombositten Zengin Plazma (TZP)'nın içinde bulunan büyüme faktörlerinin sperm parametrelerine etkisinin olup olmadığını araştırmaktır. TZP, kandan elde edilen yüksek konsantrasyonda trombosit içeren plazma olarak karşımıza çıkmaktadır ve hâlihazırda birçok alandaki araştırmalarda ve tedavilerde kullanımı mevcuttur. TZP'de temel yaklaşım, trombositleri patlatma aşamasından sonra büyüme faktörlerini ve sitokinleri açığa çıkarıp proliferasyonu, yenilenmeyi ve farklılaşmayı uyararak hücresel çoğalma, kollajen üretimi, hyaluronik asit üretimi, epidermal hücre büyümesi, anjiyogenez gibi sistemleri harekete geçirerek farklı tipteki tedavilerde kullanılabilir yapmaktır. Bizim asıl amacımız ise semen örneklerinde kullanmak için hazırlayacağımız TZP ile spermi çift yıkama yapmak, daha sonrasında ise TZP 'nin bazı semen parametrelerine (motilite, sayı) olan etkisine bakmaktır. Ayrıca, TZP'nin sperm hazırlama tekniklerinden biri olan basit yıkama işleminde kullanılan medyumlara ek bir alternatif olması beklenmektedir. MATERYAL- METOD: Gönüllü onam formlarıyla bilgilendirilmiş 10 gönüllünün her birinden 10 cc kan alındı. Gönüllülerden alınan bu kanlardan TZP elde edilerek çalışmamıza dâhil edildi. Gönüllü onam formları ile bilgilendirilmiş ve spermiyograma gelen 20 hastadan azospermi grupları hariç diğer tüm gruplar çalışmaya dâhil edildi. Alınan numunelerinin spermiyogram sonuçlarına bakıldıktan sonra atık hedefli çalışmamıza geçildi. Likefiye olan semen kontrol ve deney grubu olmak üzere eşit hacimde 2 grupta randomize edildi. Kontrol grubu PBS ile rutinde olan basit yıkama metoduyla iki kere yıkandı. Deney grubunda ise semen örnekleri TZP ile muamele edilerek iki kere yıkandı ve her iki grubun 15. , 30. , 45. dk. ve son olarak 2. santrifüj sonrası sonuçlarına bakılarak karşılaştırmalar yapıldı ve istatistiksel olarak değerlendirildi. BULGULAR: Çalışmamıza yaşları 18-50 arasında olan 20 gönüllü hasta katıldı. Spermiyograma gelen ve azospermi hariç tüm hastalar çalışmamıza dâhil edildi. Spermiyogram analizleri yapıldıktan sonra azospermi olduğu anlaşılan spermler çalışma dışı bırakılıp yeniden gönüllü formlarıyla bilgilendirilen hastalardan tekrardan örnekler alınıp çalışmaya devam edildi. Deney ve Kontrol gruplarımızda basit yıkama yapıldığı ve yıkama medyumları da 1/1 kullanıldığı için konsantrasyon analizimizde bir değişiklik gözlemlenmedi. TZP grubundaki+4 motilite analizinde grup etkisi p=0.0004, zaman etkisi p<0.0001, grup-zaman etkisinin p değeri 0.02 olduğu ve tüm bu değerlerin 0.05'den küçük olduğu dikkate alındığında analizin bu kısmı anlamlı bulundu. +3 motilite analizinde grup etkisi p<0.0001, zaman etkisi p<0.0001, grup-zaman etkisinin p<0.0001 olduğu ve tüm bu değerlerin 0.05'den küçük olduğu dikkate alındığında analizin bu kısmı anlamlı bulundu. +2 motilite analizinde grup etkisi p=0.04 olduğu için sonuç anlamlı, zaman etkisi p=0.1, grup-zaman etkisinin p=0.4 olduğu ve tüm bu değerlerin 0.05'den büyük olduğu dikkate alındığında analizin bu kısmı anlamlı bulunmadı. +1 motilite analizinde grup, zaman ve grup-zaman etkisi p<0.0001 olduğu için anlamlı bulunmuştur. +3 ve +4 motilite değerlerinin toplam analizinde ise grup, zaman, grup-zaman etkisi p<0.0001 olduğu yani p<0.05 olduğu için sonuç anlamlı bulunmuştur. SONUÇ: Çalışmamızda azospermi hariç çalışmaya dâhil edilen gruplarda ilk 15. dakikada istatistiksel olarak anlamlı kabul edilen motilite artışı gözlemlenmiştir. TZP'nin ilerleyen zaman diliminde yani çalışma sürelerimiz olan 30 ve 45.dk.'larda etkisini kaybederek spermin motilitesinde bir azalma gösterilmiştir. 45.dk sonrası yapılan 2. santrifüj sonrası TZP ile yeniden muameleden sonra ölçüme bakıldığında ilk 15.dk kadar olmasa da yine anlamlı bir artma meydana gelmiştir.
  • Öğe
    Normospermili kişilerde sperm kriyoprezervasyonu öncesi ve sonrası spermatozoada annexin V testi ile apoptozisin değerlendirilmesi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2013) Tuncel, Tuba; Duman, Selçuk
    Sperm kriyoprezervasyonu, onkolojik veya immünolojik hastalıklar ve tedavilerinden kaynaklanabilecek fertilizasyon problemlerinde, ileride eşlerin çocuk isteme durumunda kullanılmak üzere hastanın spermlerinin saklanması işlemidir. Kriyoprezervasyon sonrası spermlerde bazı hasarlar meydana gelebilir. Bu hasarların oluş mekanizması hala tam olarak anlaşılamamıştır. Bu amaçla 20 normospermik numune çalışma kapsamına alınmıştır. Bu normospermik numuneler kriyoprezervasyon uygulanan ve uygulanmayan olmak üzere iki gruba ayrılmıştır. Kriyoprezervasyon uygulanan örnekler 1 saat sonra çözülmüştür ve her iki gruba da Annexin V testi uygulanarak spermatozoa membranındaki PS?nin translokasyonundan kaynaklanan apoptozise gitme oranları istatistiksel olarak değerlendirilmeye çalışılmıştır. Bu çalışmada kriyoprezervasyon öncesi ve kriyoprezervasyon sonrası semen örneklerinin erken apoptozis sayılarında anlamlı bir fark olduğu saptandı (p<0.05). Kriyoprezervasyon öncesi ve kriyoprezervasyon sonrası semen örneklerinin geç apoptozis sayılarında ileri derecede anlamlı bir fark olduğu saptandı (p<0.05) ve son olarak kriyoprezervasyon öncesi ve kriyoprezervasyon sonrası semen örneklerinin nekroz sayılarında anlamlı bir fark olmadığı saptandı (p<0.05). Sonuç olarak elde ettiğimiz bulgular kriyoprezervasyonun apoptotik sperm oranında bir artış ile ilişkili olduğunu göstermiştir.
  • Öğe
    Siklofosfamid kaynaklı sıçan gonadotoksisitesinde E vitamini'nin olası rolünün immünohistokimyasal yöntemlerle araştırılması
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2013) Limandal, Çisem; Cüce, Gökhan
    Siklofosfamid kanser tedavisinde kullanılan yaygın bir ilaçtır ve testiste metabolitleri sebebiyle toksisiteye neden olur. Bu yan etkilerden korunmak için kanser tedavisi esnasında E vitamini gibi bazı antioksidan ajanlar toksisiteyi engelleyebilir. Bu çalışmada CP?nin sıçan testislerindeki toksik etkisi üzerine E vitaminin rolünün araştırılması amaçlandı. Çalışmamızda, 28 adet Wistar Albino türü sıçan kullanıldı. Sıçanlar kontrol, 20 mg/kg Siklofosfamid, 20 mg/kg Siklofosfamid + 100 mg/kg E vitamini ve 100 mg/kg E vitamini verilen grup olmak üzere 4 gruba ayrıldı. 7 gün boyunca intraperitoneal olarak enjeksiyonlar gerçekleştirildi. Sıçanların testis dokuları alındıktan sonra rutin histolojik takipler yapıldı immünohistokimyasal teknikler uygulandı. Testis Ağırlık İndeks?i bakımından gruplar arasında anlamlı bir fark bulunmadı. Gruplar; Johnsen skorlama bakımından karşılaştırıldığında ise, bu gruplardan CP grubu, CP+Vit E grubu ve diğer gruplar arasında anlamlı bir fark bulundu. Apoptozisi göstermek için yapılan immünohistokimyasal Bax ve TUNEL metodu sonucuna göre CP grubu ile diğer üç grup arasında anlamlı bir fark olduğu görüldü. C-kit ekspresyonu ise CP grubunda düşük, diğer gruplarda istatistiksel olarak yüksekti. Vitamin E uygulaması Johnsen skorlama, Bax, TUNEL ve C-kit expresyonları üzerine iyileştirici bir etki göstermiştir. Sonuç olarak, bu çalışmada CP uygulamasının apoptozisi indüklediği, testis dokusu için toksik etkiye sahip olduğu ve histolojik yapıyı bozduğu saptandı. Elde edilen bulgulara göre, CP' ye bağlı olarak testis dokusunda meydana gelen hasarın E vit verilmesiyle önlenebileceği sonucuna varıldı.
  • Öğe
    Normal ve oligospermik örneklerde belirli histokimyasal sıvıların sperm morfolojisi değerlendirmesi için optimize dozlarının floresan görüntüleme yoluyla araştırılması
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2013) Şahin, Özlem; Aktan, Murad
    Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Tüp Bebek Ünitesine infertilite ön tanısı ile gelen hastaların spermiyogramları yapıldıktan sonra atık olan hastanın semen numuneleri çalışmaya alındı. Alınan 1 ml seminal plazma örneği üzerine 2 ml SF eklendi. Elde edilen 3ml karışımdan 1?er ml alınarak 3 ayrı ependorfa bölündü. Üzerlerine 10 µl boya eklendi. Son olarak pipeting yapılarak homojen hale geldi ve lamlara 1 damla damlatılarak floresan mikroskop altında inceleme yapıldı. Yapılan çalışmada 4 boya µl (Hematoksilen, Metilen Mavisi, Eosin B, Eosin Y) kullanıldı. Öncelikle boyaların molekül ağırlıklarına göre molarite hesabı yapıldı ve floresans yansıma veren en düşük derişimleri araştırıldı. Yapılan incelemeler sonunda Eosin B ve Eosin Y boyaları floresan ışıma verirken metilen mavisi ve hematoksilen boyalarında floresan ışıma görülmedi. Eosin B için en düşük derişim ve dolayısıyla en maliyeti düşük görüntü 10-5 derişiminde gözlendi. Eosin Y için en düşük derişim ve dolayısıyla en maliyeti düşük görüntü 10-4 derişiminde gözlendi. Bu işlem normosperm ve oligosperm üzerine ayrı ayrı uygulandı ve her ikisinde de bir fark gözlenmedi. Öneriyoruz ki bu boylar üzerinde yapılacak daha ileri araştırmalarla laboratuar floresan boya çalışmalarına daha ekonomik bir çözüm getirilecektir.
  • Öğe
    Deneysel diyabette nigella sativa L. (çörek otu) yağının ovaryum morfolojisi ve oksidan sistem üzerine etkileri
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2015) Şeflek, Hatice Nur; Kalkan, Serpil
    Bu çalışmanın amacı diyabetik ratlarda Nigella sativa L. yağının ovaryum hacmi, nuclear factor kappa-b (NF-κB) ve X-linked ınhibitor of apoptosis protein (XIAP) ekspresyonu ve serum malondialdehit (MDA), süperoksit dismutaz (SOD), total antioksidan durum (TAS) ve total oksidan durum (TOS) seviyesi üzerine etkisini araştırmaktır. Yirmi bir olgun dişi rat 3 gruba ayrıldı: kontrol grubu, diyabet grubu ve diyabet + Nigella sativa L. yağı grubu 0,2 mg/kg/gün Nigella sativa L. yağı haftanın 6 günü 30 gün boyunca verildi. NF-κB ve XIAP ekspresyonunu değerlendirmek için ovaryan kesitler immünohistokimyasal olarak analiz edildi. Ayrıca sağ ve sol ovaryan hacimleri steorolojik teknikler ile hesaplandı. Son olarak serum MDA, SOD, TAS, ve TOS seviyeleri saptandı. Sonuçlar Nigella sativa L. yağının hiperglisemiyi kontrol seviyesi kadar olmasa da düşürdüğü ortaya çıkardı. Nigella sativa L. yağının kontrol seviyelerine göre serum TOS ve MDA değerlerini düşürdüğü ve SOD ve TAS seviyelerini artırdığı gösterildiği için antioksidan özellikler sergilemiştir. Muhtemelen 30 günlük kısa diyabet süresine bağlı olarak guplar arasında total ovaryan hacimde ve XIAP ve NF-κB ekspresyonunda ciddi fark yoktu. Bu sonuçlar diyabetik hastalarda Nigella sativa L. yağının kan glukoz seviyesini ve oksidan aktiviteyi düşürmek için kullanılabileceğini akla getirmektedir.
  • Öğe
    Yaşlanmaya bağlı ovaryumlarda mezenkimal kök hücre ekspresyonu
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2013) Günyüz, Gökçe; Kalkan, Serpil
    Bu çalışmada sıçanlarda farklı yaş gruplarında mezenkimal kök hücre markerleri olan CD73, CD90 ve CD105'in sağ ve sol ovaryumlardaki immünohistokimyasal ekspresyonu incelenmiştir. Çalışmamızda 21 adet 250-300 gr ağırlığında Sprague-Dawley türü dişi sıçan kullanıldı. A Grubu 1 aylık, B Grubu 3,5 aylık ve C Grubu ise 8 aylık dişi sıçanlardan oluşturuldu. Sıçanlar anestezisi altında sakrifiye edildi, sağ ve sol ovaryumları çıkarıldı ve laboratuar deneyleri için 6 adet deney grubu oluşturuldu. Tüm ovaryumlar % 10'luk formaldehitte tespit edildi. 2 günlük tespitten sonra rutin histolojik takip yapıldı ve elde edilen parafin bloklardan 4 mikron kalınlığında kesitler alındı. Bu parafin kesitlere CD90 (Bioss, bs-0778R), CD105 (Bioss, bs-0579R) ve CD73 (Santa Cruz Biotechnology, sc-32299) immünohistokimyasal boyamalar yapıldı. Bu markerlerin ovaryumlardaki ekspresyonları ve dişi ratların yaşları arasındaki ilişki değerlendirildi. A grubu sağ ovaryumunda CD105 ekspresyonu, A grubu sol ovaryumundaki CD105 ekspresyonuna göre istatistiksel olarak anlamlı çıkmıştır. C grubu sağ ve sol ovaryumlarında CD105 ekspresyonu A grubu sağ ovaryum CD 105 ekspresyonu ile benzer ama diğer gruplarla karşılaştırıldığında ise istatistiksel olarak anlamlı farklılık çıkmıştır. 1 aylık ratların sağ ovaryumundaki CD105 ekspresyonu artışı, mezenkimal kök hücrelerin farklılaşmadan önceki sürecine ait olabileceği şeklinde yorumlanan literatür bilgiyi, 8 aylık sıçanlarda artan mezenkimal kök hücre ekspresyonu ise, mezenkimal kök hücrelerin ovaryum kanser kök hücrelerine dönüşebileceğini veya bu kanser kök hücrelerinin gelişimine destek verebileceğini içeren literatür bilgiyi destekler gözükmektedir. Fakat bu konudaki bilgiler hala tartışmalıdır ve mezenkimal kök hücrelerin rejeneratif tıpta kullanımı ve kanser oluşumu ile arasında kesin bir çizgi bulunmamaktadır.
  • Öğe
    Oligospermi ve normospermi semen örneklerinde swim up sonrası spermatozoa mitokondriasının mitotracker ile değerlendirilmesi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2013) Çetinkaya, Seda; Canbilen, Aydan
    İnfertilite sorunu evli çiftlerin yaklaşık %15? inde görülmektedir ve bunların yaklaşık %50? si erkek faktörlü infertilitedir. Sperm hareketliliğinde, sperm mitokondrisi önemli rol oynamaktadır. Sperm morfolojisi, sperm hazırlık yöntemleri, inseminasyon sırasındaki sperm sayısı ve motilitesi IUI ile gebelik oranlarını etkileyebilecek önemli parametrelerdir. Bu amaçla 20 oligospermi ve 20 normospermi numune çalışma kapsamına alınmıştır. Bu oligospermi ve normospermi numunelere swim up uygulanıp, 30.,45. ve 60. dakikalarda Mito Tracker Red 580 kiti ile sperm mitokondrileri ve sayılarındaki değişim gözlenmeye çalışılmıştır. Bu çalışmada oligospermi ve normospermi örneklerin 45. ve 60. dakikalara göre 30. dakikadaki yüzen sperm sayısının daha fazla olduğu saptandı. Oligospermi ve normospermi örneklerin swim up yöntemi sonrası 30., 45. ve 60. dakikalarda yüzen spermlerin mitokondriyal aktivitelerinde belirgin bir değişiklik olmadığı saptandı. Sonuç olarak elde ettiğimiz bulgular 30.,45. 60. dakikalara göre yüzen sperm sayılarında azalmaların olduğu ancak sperm mitokondriyal aktivitelerinde ise değişiklik olmadığını göstermiştir.
  • Öğe
    Primordiyal folikülden antral foliküle bazı sitokinlerin ekspresyonu ve değerlendirilmesi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2013) Koç Özak, Rabia; Kalkan, Serpil
    Bu çalışmada farklı yaş gruplarındaki ratlarda BFGF ve İGF1 markerlerinin sağ ve sol ovaryumlardaki immünohistokimyasal ekspresyonu incelendi ve dişi ratların yaşları arasındaki ilişki değerlendirildi. Çalışmamızda 21 adet 250-300 gr ağırlığında Sprague-Dawley türü dişi sıçan kullanıldı. A Grubu 4 günlük, B Grubu 1 aylık ve C Grubu ise 3,5 aylık dişi sıçanlardan oluşturuldu. Sıçanlar Ksilazin/ Rompun anestezisi altında sakrifiye edildi, sağ ve sol ovaryumları çıkarıldı ve laboratuar deneyleri için 6 adet deney grubu oluşturuldu. Tüm ovaryumlar % 10'luk formaldehitte tespit edildi. 2 günlük tespitten sonra rutin histolojik takip yapıldı ve elde edilen parafin bloklardan 5 mikron kalınlığında kesitler alındı. Bu parafin kesitlere BFGF ve İGF1 immünohistokimyasal boyamalar yapıldı. Bu markerlerin ovaryumlardaki ekspresyonları ve dişi ratların yaşları arasındaki ilişki değerlendirildi. Çalışmamızda BFGF yaş gruplarına göre azalan bir ekspresyon sergilemiştir BFGF primordiyal ve erken folikül gelişimi için önemli gözükmektedir. İGF1 ekspresyonunda ise anlamlı bir istatistiksel değişme olmamıştır. Daha kapsamlı hücre kültürü çalışmaları gerekmektedir.