Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 8 / 8
  • Öğe
    Kistik ekinokokkozisli hastaların serolojik tanısında IHA, ELISA ve immunokromotografik yöntemlerin karşılaştırılması
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2023) Turgut, Tuğba; Esenkaya Taşbent, Fatma
    Kistik ekinokokkozis, tarım ve hayvancılığın yapıldığı ülkelerde görülen E.granulosus'un neden olduğu zoonotik bir enfeksiyondur. Hastalık Türkiye'de özellikle Doğu ve Güney Doğu Bölgeleri ile İç Anadolu'da sıklıkla rastlanmaktadır. Kistik ekinokokkozis tanısında ultrasonografi, bilgisayarlı tomografi gibi radyolojik görüntüleme yöntemleri oldukça başarılıdır. Hastalığın tanısı esas olarak serolojik yöntemlerle doğrulanan bu görüntüleme tekniklerine dayanır. Bu tez çalışmasında klinik şüphe nedeniyle radyolojik değerlendirme yapılan hastalarda, üç farklı serolojik yöntemin karşılaştırılması amaçlanmıştır. Çalışmada Necmettin Erbakan Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji laboratuvarına kistik ekinokokkozis şüphesi ile gönderilen hastalara ait veriler otomasyon sistemi üzerinden taranmış ve ultrasonografi, bilgisayarlı tomografi ve/veya manyetik rezonans görüntüleme gibi radyolojik görüntüleme yöntemlerinden en az biri istenmiş olanlar çalışmaya dahil edilmiştir. Toplam 80 hastanın serum örnekleri İndirekt Hemaglütinasyon (İHA), Enzyme-Linked Immunsorbent Assay (ELISA) ve immünokromotografik yöntem ile incelenmiş ve kistik ekinokokkozis tanısında üç farklı serolojik yöntem sonuçları ile radyolojik görüntüleme sonuçları karşılaştırılmıştır. Çalışmaya dahil edilen 80 hastada radyolojik görüntüleme yöntemleri ile %77,5 oranında pozitiflik, ELISA ile %80 oranında pozitiflik, IHA ile %58,8 oranında pozitiflik, immünokromotografik yöntem ile %37,5 oranında pozitiflik bulunmuştur. Hasta örneklerinden 30'u her üç serolojik yöntemle de pozitif olarak bulunurken, 16 hasta her üç serolojik yöntemle de negatif olarak saptanmıştır. Kullanılan tanı yöntemleri arasındaki uyum istatistiksel olarak Cohen kappa sonuçları ile değerlendirilmiştir. Radyolojik değerlendirme ile en yüksek düzeyde uyum ELISA testinde bulunmuş ve 'önemli düzeyde uyum' olarak raporlanmıştır. IHA ve radyolojik değerlendirme arasındaki uyum 'orta düzeyde uyum' iken immünokromotografik yöntem ile radyoloji arasındaki uyum 'zayıf düzeyde uyum' olarak bulunmuştur. Serolojik tanı yöntemleri kendi içinde değerlendirildiğinde, IHA ve ELISA 'orta düzeyde uyumlu' olarak hesaplanmıştır. Radyolojik değerlendirme referans yöntem olarak alındığında; serolojik yöntemlerden duyarlılığı en yüksek olan yöntem ELISA (%93,6), özgüllüğü en yüksek olan yöntem IHA ve immünokromatografik test (%72,2), pozitif ve negatif prediktif değeri en yüksek olan (sırasıyla %90,6 ve %75) yöntem ise ELISA olarak bulunmuştur. Çalışma sonuçlarında radyoloji ile en yüksek uyum gösteren serolojik yöntem, ELISA yöntemi olarak bulunmuştur. Kistik ekinokokkozis tanısında radyolojik bulguların, özellikle klinik şüphenin yüksek olduğu hastalarda en az iki serolojik yöntemle doğrulanmasının uygun olacağı sonucuna varılmıştır.
  • Öğe
    Multipl skleroz hastalığı etiyopatogenezinde, İnsan Endojen Retrovirüs-W (HERV-W)'nın rolü
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2023) Taşkın, Zekeriya; Feyzioğlu, Bahadır
    Multipl skleroz (MS), merkezi sinir sisteminin nörodejeneratif bir hastalığıdır. Erken yaşta gelişir ve sıklıkla sekel oluşturur. Hastalığın etiyolojik nedeni tam olarak aydınlatılamamıştır ve henüz etkili bir tedavi mevcut değildir. Araştırmamız, İnsan endojen retrovirüslerinin ekspresyonu ile multipl sklerozun patogenezi arasındaki ilişkiyi ortaya koymayı amaçladık. Araştırmamızda Human Endogenous Retrovirus-W (HERV-W) env gen ekspresyon düzeyini belirlemeyi ve yine aynı gruplarda, HERV-W env gen ekspresyonunu sınırlama/düzenleme potansiyeli olan TRIM5 ve BST2 konak genlerinin ekspresyon düzeyini belirlemeyi hedefledik Bu çalışma Necmettin Erbakan Üniversitesi (Konya, Türkiye) Tıp Fakültesi Hastanesi Nöroloji Anabilim Dalı'nda McDonald (2017) tanı kriterlerine göre Relapsing-Remitting (RRMS) tanısı alan 50 takipli hasta ile nörodejeneratif hastalık dışlanmış yaş ve cinsiyet yönünden benzer 50 kişilik gönüllü kontrol olmak üzere 100 kişiyi dahil ettik. 50 RRMS tanısı almış hastaların yaşları 33.1 ortalamasındadır. Bu çalışma grubun hastalıklarının başlangıç yaşı 25,64 ortalaması, hastaların tanı alma yaş ortalaması 27,1 dir. Nöroloji kliniğinde rutin tanı, takip ve tedavi işlemleri devam eden hastalardan ve sağlıklı kan donörlerinden tam kan örnekleri kullanıldı. Gen ekspresyon düzeyleri, Real Time PCR yöntemi ile, CT değerleri ve referans gen CT değerleri kullanılarak fold-change analizi ile belirlendi. HERW-W ekspresyon düzeyleri için çalışma grupları arasında önemli bir farklılık saptanmadı. HERV-W gen ekspresyon düzeylerinin oldukça dinamik ve sofistike etkileşimlerden etkilenebileceği gerçeği, araştırmamızda gerçekleştirdiğimiz ölçümlerin birden fazla zamanlı ölçüm ve bir süreç analizi ile yapılmasının daha sağlıklı olacağı kanaati uyandırdı. BTS-2 gen ekspresyonu kontrol grubuna göre yaklaşık 3,5 kat artış göstermiştir. Sağlıklı kişiler ile hasta grubu arasında TRIM5α proteinin ekspresyonu açısından anlamlı bir fark tespit edilememiştir TRIM5 gen ekspresyon düzeyleri ile hastalık ve hastalığın seyrine yönelik anlamlı bir ilişki kurulamamıştır. BTS-2 gen ekspresyon düzeylerinin kontrol grubuna göre yüksek çıkması doğal bağışıklık yanıtın MS hastalığı üzerindeki etkisinin bir sonucu olabileceği yönünde değerlendirilmiştir.
  • Öğe
    İshal yakınmasıyla hastaneye başvuran hastalarda izole edilen Salmonella spp.’nin antibiyotik duyarlılıklarının araştırılması
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2020) Al Khazraji, Daniah Bahaulddin İbrahim; Doğan, Metin
    Salmonelloz, tüm dünyada gelişmekte olan ülkelerde bakteriyel gastroenteritin (mide ve bağırsak iltihabı) ana nedenidir. Salmonella spp. tropik ortamlarda yaygın olan bakterilerdendir. Gastroenterit’e yol açmaktadırlar ve dünyadaki ishalin önemli nedenlerinden birisini oluştururlar. Salmonella spp. ‘nin neden olduğu akut ishal, gelişmekte olan ülkelerde, özellikle de Irak’ta, günlük bir endişe kaynağıdır. Gelişmekte olan ülkelerde antibiyotik direncindeki endişe verici artışla birlikte, bu alanda bir izleme sistemine duyulan ihtiyaç giderek artmaktadır. Salmonella spp.’nin pediatrik merkezlerde tedavi için son çare olan antibiyotiklere karşı dirençli olması, tedaviyi zorlaştırıcı durumlarla sonuçlanma riski nedeni ile halk sağlığını tehdit etmektedir. Salmonelloz, Salmonella bulaşmış olan gıdaların tüketilmesinden sonra ortaya çıkar ve çoğunlukla küçük çocuklarda ve bağışıklığı zayıflamış yaşça daha büyük insanlarda görülmektedir. Bu durumlar antibiyotiklerle tedavi edilmelidir. Yüksek derecede morbidite (hastalık oranı), Sallmonella türlerinin antibiyotiğe karşı artan direncine bağlanmaktadır. Antibiyotik direnç oranları, son yirmi yılda, gereksiz ve yoğun antibiyotik kullanımına ek olarak tedavilerin antibiyotik duyarlılık / direnç testi yapılmadan tavsiye edilmesi nedeniyle yükselmiştir. Küresel olarak, 2541 Salmonella serovarının, diğer patojenik bakterilerden daha fazla gıda kaynaklı hastalık salgınına neden olduğu belirlenmiştir. İnsan enfeksiyonlarının çoğuna sınırlı sayıda serovar neden olur ve hepsi enterica alt türlerine ait hayvan veya insan patojenleri olarak yaklaşık sadece 50 serotip izole edilmiştir. Bu çalışmada, bir grup antibiyotiğin Salmonella spp. serotiplerine karşı antibiyotik duyarlılığının belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu çalışmaya göre, Salmonella spp. gentamisin’e(% 93.4) ardındanda ceftraxon, ciprofloxacin ve impenem’e karşı (% 100) duyarlı iken amikasin’e karşı en yüksek direnci (% 77.3) olarak göstermiştir. Üç serotip (Bandenburg, Ohio ve Newport), ceftraxon, ciprofloksasin ve impenem antibiyotiklerine karşı oldukça duyarlıydı (% 100) ve bunu takiben üç serotipin gentamisine karşı % 95.5, 93.3, 85.5 duyarlılığı vardı. Oysa üç serotipin (Bandenburg, Ohio ve Newport) en yüksek direnci antibiyotik amikasin ve ardından norfloksasine karşı sırasıyla (% 80.4,% 73.3,% 71.4) olmuştur.
  • Öğe
    İshal yakınmasıyla çocuk kliniğine başvuran hastalarda bakteriyel gastroenterit etkenlerin araştırılması
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2019) Ağralı, Muhammet Şükrü; Doğan, Metin
    Gastroenterit, invaziv mikroorganizmalar tarafından bağırsak epitelinin istilası ve tahribatı sonucu kanlı mukuslu sık dışkılanma ve ağırlıklı karın ağrıları ile tanımlanabilir. Akut gastroenterit, özellikle gelişmekte olan ülkelerde çocuklar için önemli bir morbidite ve mortalite sebeplerindendir. Bu ülkelerde her yıl yaklaşık dört milyon çocuğun ishal nedeniyle öldüğü bildirilmektedir. Ülkemizde de yapılan çalışmalar, beş yaş altındaki çocukların yılda en az bir akut gastroenterit atağı geçirdiğini bildirmektedir. Enfeksiyöz gastroenterit sebepleri arasında Shigella, Salmonella, Yersinia, Campylobacter, Aeromonas, barsak patojeni Escherichia coli suşları, Clostridium difficile gibi bakteriler; Giardia, Entamoeba histolytica gibi protozoonlar; rotavirüsler, norovirüsler, enterik adenovirüsler, enterik koronovirüsler, astrovirüsler gibi virüsler ve çeşitli mantarlar sayılabilir. Hijyen koşulları ve sanitasyon uygulamalarındaki yetersizlik de akut gastroenteritin artmasına neden olmaktadır. Kontamine su ve gıdaların ağız yoluyla alınmasıyla bulaş oluşur. Akut ishal olgularında, invaziv hastalık dışında kaybedilen sıvının tekrar alınması tedavisi ile klinik iyileşme sağlanmakla birlikte bazı özel durumlarda antibiyotikler tedavide önemli rol oynar. Bu çalışmada, çocuk kliniğine ishal yakınması ile başvuran hastalarda bakteriyel gatroenterit etkenlerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu çalışma, 2018-2019 yılları arasında Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Tıbbı Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Laboratuvarında yapılmıştır. Çocuk acil ve diğer çocuk kliniklerinden gastroenterit etkenlerini belirlemek amacıyla tetkik istenen 487 ishalli hastanın gaita örneği incelenmiştir. Kabul edilen örneklerden Salmonella, Shigella, E. coli O157: H7, Campylobacter spp., Yersinia enterocolitica, Vibrio cholerae, Aeromonas türlerini tespit etmek amacıyla mikroskobik inceleme yapıldı ve uygun kültür yöntemleri ile ekimleri yapıldı. Laboratuvara gelen ishalli çocuk gaita örnekleri önceliklele mikroskobik inceleme için metilen mavisi ile boyanarak incelendi. Daha sonra Salmonella spp. ve Shigella spp. için çoğaltıcı selenit F besiyerine ekim yapıldı ve 24 saat sonra seçici besiyeri olan Salmonella Shigella agara ekim yapıldı, ayrıca Hektoen ve Xylose Lysine Desoxycholate agara, E. coli O157:H7 suşu için Sorbitol MacConkey agara, Yersinia enterocolitica için MacConkey agara, Campylobacter spp. için Campylobacter sellektif agara, Vibrio cholerae için vibrio sellektif agara ve Aeromonas ve diğerleri için de % 5 lik koyun kanlı agara ekimler yapıldı. İzole edilen şüpheli mikroorganizmalar konvansiyonel yöntemler, biyokimyasal testler, spesifik antikor /antijenler ve VITEK 2 cihazıyla tanımlandı. Bu çalışmada 32 örnekte ishal nedeni olabilecek patojen üremesi gözlemlendi. İzole edilen 19 tane örneğin Salmonella spp. 7 örneğin Campylobacter spp., 3 tane örnegin E. coli O157:H7 suşu 3 örneğin de Aeromonas spp. olduğu belirlendi ve diğer bakterilerin üremesi gözlenmedi. xiii Çalışamamızda, gaita kültürlerinden araştırılan çocuk çağındaki gastroenterit bakteriyel etkenler arasında E. coli O157:H7 suşu gözlenmiştir. Bölgemizde özellikle kanlı ishalli dışkı numunelerde E. coli O157:H7 suşunun araştırılması gerektiği düşünülmektedir.
  • Öğe
    Konya bölgesindeki solunum yolu patojeni olan insan parechoviruslarının (HPeV) araştırılması
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2019) Tokak, Semih; Özdemir, Mehmet
    İnsan parechovirusu (HPeV) Picornaviridae familyasında Parechovirus cinsini oluşturan, zarfsız, tek iplikli RNA virusudur. Bu viruslara olan ilgi son 20 yılda, insan ve hayvan hastalıkları ile ilişkileri nedeniyle önemli oranda artmıştır. HPeV'ler yaygın patojenler olup dünya genelinde özellikle küçük çocukları enfekte etmektedir. HPeV'lerin bulaşma yolu fekal-oral yolla meydana geldiği görülmekte olup çoğu HPeV enfeksiyonu solunum yolu enfeksiyonu ve gastroenterit ile ilişkili olarak hafif seyirlidir. HPeV'ler, dünya çapında yayılan yaygın patojenler olan 19 genotip (HPeV1-19) içermektedir. Bu çalışma ile Parechovirusların epidemiyolojik özelliklerini daha iyi anlaşılması ve bölgemizdeki genotip dağılımını belirlenmesi amaçlanmaktadır. Bu çalışma için Konya'da solunum yolu enfeksiyon şüphesi olan hastalardan Eylül 2017 ile Mart 2019 arasında solunum yolu örnekleri toplandı. Çalışmaya toplam 2200 solunum yolu örneği dahil edildi. Solunum yolu örneklerinde multipleks PZR ile HPeV RNA araştırıldı ve pozitif bulunan HPeV'lerin spesifik genotipleri RT-PZR ile VP1 bölgesinin amplifikasyonununa ardından sekans analizi ile tanımlandı. Multipleks PZR ile analiz edilen 2200 solunum yolu numunesinin 11'inde (%0.5) HPeV tespit edildi. HPeV pozitif örnekler daha sonra yapılan RT PZR ve sekans analizinin ardından HPeV1 (n: 3), HPeV4 (n: 1) olarak genotiplendirildi. HPeV öncelikle 3 yaşın altındaki çocuklarda tespit edildi. HPeV'lerin, Ocak-Kasım aylarında belirgin bir mevsimsel artışa sahip olmak üzere yıl boyunca dağılım gösterdiği belirlendi. Elde edilen bulgular Konya'da solunum yolu örneklerinde HPeV1 ve HPeV4'genotiplerinin dolaşımda olduğunu göstermiştir. Bu çalışma ülkemizdeki solunum yolu enfeksiyonlarında HPeV'nin neden olduğu ilk çalışmadır. HPeV'ler özellikle yenidoğanlarda, sepsis, menenjit veya ensefalitli küçük çocuklarda etken olarak göz önünde bulundurulmalı ve HPeV tespiti için rutin test panelleri hastane laboratuvarlarında bulunmalıdır. Moleküler epidemiyolojik yöntemler kullanılarak yapılan ileri çalışmalar etiyolojide yer alan tüm HPeV'lerin genotiplerinin belirlenmesi ve bu enfeksiyonların daha iyi izlenmesi için oldukça yararlı olacaktır.
  • Öğe
    Çocuklarda viral gastroenterit etkenlerinin multipleks PZR yöntemi ile araştırılması
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2019) Yılmaz, Fatih; Özdemir, Mehmet
    Akut gastroenteritli çocuklarda viral etkenlerin moleküler yöntemlerden PZR ile tespit edilmesi amacıyla gerçekleştirilen bu araştırmaya 0-18 yaş aralığında 94 hasta dahil edilmiştir. Besin alerjisi ve intoleransı olan hastalar çalışmaya dahil edilmemiştir. Hastalardan alınan gaita örnekleri multipleks PZR yöntemiyle üretici firma önerilerine göre çalışılmıştır. Çalışmadan elde edilen veriler SPSS 21.0 Paket Programı ile analiz edilmiştir. Yapılan istatistiksel analizler neticesinde viral gastoenterit pozitifliği %55.3 olarak saptanmıştır. Hastaların %20.4'ünde Norovirus'un G-2 serotipi, %12.8'inde Adenovirus, %12.8'inde Astrovirus, %11.7'sinde Rotavirus, %1.1'inde Sapovirus, %1.1'inde de Norovirus'un G-1 serotipi tespit edilmiştir. Çalışmadan elde edilen verilerin analizi sonucunda viral etkenlerin erkeklerde daha sık olduğu, ancak cinsiyete göre gruplar arasında anlamlı bir fark olmadığı görülmüştür. Bulunan etkenlerin en sık 0-12 ay arası çocuklarda olduğu tespit edilmiş olup yaşa göre etkenlerin dağılımı istatistiksel açıdan anlamlı farklılık olduğu görülmüştür. Etkenlerin en sık Mayıs ayında tespit edildiği görülmüş olup aylara göre viral etkenlerin dağılımı açısından gruplar arasındaki fark anlamlı bulunmuştur. Çalışmadan elde edilen sonuçlar dikkate alındığında Multipleks PZR yönteminin viral gastroenteritlerin saptanmasında yararlı bir yöntem olduğu görülmüştür.
  • Öğe
    Matriks aracılı lazer dezorbsiyon iyonizasyon uçuş zamanı kütle spektrometresi (MALDI-TOF MS) ile tıbbi önemi olan maya mantarlarının tanımlanması
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2019) Çuhadar, Dudu; Feyzioğlu, Bahadır
    Mantar etkenleri sindirim, solunum ve ürogenital sistemi başta olmak üzere normal flora üyesi olarak veya bir kolonizasyon unsuru olarak, insan ve hayvanların mukoza ve derisinde yaygın olarak bulunurlar. Öte yandan, direkt patojen olarak veya çevresel ve bireysel koşulların organizmanın aleyhine değiştiği durumlarda fırsatçı patojen olarak, hafif enfeksiyondan sistemik ağır enfeksiyonlara kadar değişebilen durumlara yol açabilirler. Özellikle bağışıklık sistemi baskılanmış hastalarda yüksek morbidite ve mortaliteye yol açtığı için bu mantar enfeksiyonlarına sebep olan türlerinin erken ve güvenilir tanımlanması önemlidir. Böylece, uygun ve zamanında yapılmış antifungal tedavi ile morbidite ve mortalite oranları en aza indirilebilmektedir. Mantar türlerinin tanımlanması için geçmişten günümüze klinik mikoloji laboratuarlarında çeşitli yöntemler kullanılmıştır. Bu klasik yöntemlere ilave olarak son yıllarda kimyasal spektroskopi ve kütle analizi yöntemleri kullanılmaya başlanmıştır. Özellikle, Matrix-assisted laser desorption/ionization- Time of Flight-Mass Spectrophotometry (MALDI-TOF MS) tabanlı sistem, mantar türlerinin rutin tanımlanması için ilginç bir alternatif olmuştur. Aslında çok yeni sayılmayacak bu yöntemin mikroorganizma tanımlanmasında kullanımı yeni bir trend oluşturmuştur. Bakteriyel tanımlamada çok sayıda çalışma ve başarılı sonuçların ardından fungal tanımlama için de benzer yaklaşımlar oluşmaya başlamıştır. Araştırmamızda, klinik mikoloji laboratuarlarının tanı algoritmasında MALDI-TOF MS kullanımının belirlenmesini amaçladık. Rutin tanımlamanın bir parçası olarak, kullanımı standardize edilmiş onaylı ticari bir sistem olan VITEK-2 sistem ile MALDI-TOF MS sistemini eş zamanlı olarak tanımlama performanslarını belirledik. Bu çalışmada, Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Hastanesi Laboratuvarına gönderilen klinik örneklerden elde edilen, 158 Candida spp. izolatı kullanıldı. VITEK-2 ile yapılan tür tanımlamasında izolatların 83 (%52.6)' ü C.albicans, 27 (%17.1)' si C.glabrata, 21 (%13.2)' i C.parapisilosis, 9 (%5.7)' u C.kefyr, 9 (%5.7)' u C.krusei, 7 (%4.4)' si C.tropicalis, 2 (%1.3)' si C.dubliniensis olarak tanımlandı. MALDI-TOF MS ile ise 77 (%48.7)' si C.albicans, 28 (%17.8)' i C.glabrata, 20 (%12.7)' si C.parapisilosis, 11 (%6.9)' i C.kefyr, 11 (%6.9)' i C.krusei, 8 (%5.1)' i C.tropicalis, 2 (%1.3)' si C.dubliniensis, 1 (%0.6)' i C.membranifaciens olarak tanımlandı. Araştırmamızın sonucunda; iki sistem benzer tanımlama performansı sergilemiştir. Candida türlerinin tanımlamasında tatmin edici sonuçlar elde ettiğimiz MALDI-TOF MS sistemi, kısa çalışma süresi ve düşük sarf maliyeti ile önemli avantajlar sunmuştur. Cihaz, program ve bakım/değişim maliyetlerinin makul seviyelere inmesi durumunda, klinik mikoloji laboratuarlarının tanı algoritmasında MALDI-TOF MS kullanımının yaygınlaşacağı kanaatindeyiz.
  • Öğe
    Kan kültürlerinde üreyen klebsıella pneumonıae suşlarında, karbapenemaz direncinin matriks destekli lazer desorpsiyon/iyonizasyonu-uçuş zamanı kütle spektrometresi ile belirlenmesi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2018) Baba, Abdullah Yücel; Doğan, Metin
    Enterobacteriaceae ailesinde yer alan Klebsiella pneumoniae, gastrointestinal florada normal olarak bulunur ve genellikle hastane enfeksiyonlarına neden olur. K.pneumoniae dahil olmak üzere genel olarak beta-laktam antibiyotiklerle tedavi edilen enterobakterilerin neden olduğu enfeksiyonların tedavisi, bu patojenlerin sentezledikleri beta-laktamaz enzimleri nedeniyle güçleşmektedir. Ülkemiz başta olmak üzere, karbapenemaz sentezleyen enfeksiyon etkenlerinde son yıllarda ciddi bir artış yaşanmaktadır. Mortalite ve morbidite artışına neden olan karbapenem dirençli mikroorganizmalar tedavi sürecinin daha maliyetli ve uzun olmasına sebep olabilmektedir. Dolayısıyla, karbapenemaz üreten klinik izolatların doğru bir şekilde identifikasyonu, bu izolatlarla oluşan enfeksiyonların tedavisi, direnç genlerinin yayılımının önlenmesi ve hastane enfeksiyonlarını engellemesi için oldukça önemlidir. Bu izolatların tanımlanması için Modifiye Hodge gradiyent testi (MHT), Çift Disk Sinerji Testi gibi konvansiyonel yöntemlerle birlikte moleküler yöntemler kullanılmaktadır. Matriks destekli lazer desorpsiyon/iyonizasyonu-uçuş zamanı kütle spektrometresi (MALDI-TOF MS) bu alanda yeni kullanılmaya başlayan ve geliştirilmeye çalışılan yöntemlerdendir. Karbapenemaz direncinin araştırılmasında MALDI-TOF MS, konvansiyonel yöntemlere göre daha hızlı sonuç veren bir yöntem olup bu tanı testinin etkinliğinin araştırılması, laboratuvarlarda kullanımının standardize edilmesi gerekmektedir. Bu çalışmada, Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Hastanesi Tıbbi Mikrobiyoloji Laboratuvarında izole edilen karbapeneme duyarlı olan ve olmayan K. pnemoniae izolatları kullanılmıştır. Dirençli izolatlarda karbapeneme direncin genotipik olarak en sık OXA-48 genine bağlı olduğu tespit edilmiştir. Genotipik direnç genine sahip 96 izolatın MALDI-TOF MS analizlerinde 88'inin dirençli olduğu gözlenmiş, 3'ünün ise dirençli olduğu tespit edilememiş duyarlı gibi değerlendirilmiştir. 5 izolat için dirençli veya duyarlı yorumu yapılamamıştır. Bu yöntemin karbapeneme direncin belirlenmesinde %96,7 duyarlılığa sahip olduğu, özgüllüğünün %100 olduğu, Pozitif Prediktif Değer (PPD)'in %100 olduğu ve Negatif Prediktif Değer (NPD)'in %93 olduğu belirlenmiştir. İdentifikasyon ve antibiyotik duyarlılık çalışmalarında kullanılmaya başlanan MALDI-TOF MS, bu alanda oldukça yeni bir uygulamadır. Mikrobiyoloji laboratuvarlarında identifikasyon için rutin olarak kullanılmaya başlanan tekniğin avantajı, geleneksel identifikasyon yöntemlerine göre oldukça hızlı sonuç vermesidir. Buna karşın, özellikle antimikrobiyal duyarlılık tespitinde, geleneksel yöntemlere göre özgüllük ve duyarlılığının ortaya konması için çalışmalara ihtiyaç vardır. Ekstraksiyonda kullanılan solüsyonlar, analizde kullanılacak olan antibiyotik ve inkübasyon süreleri ile ilgili çalışmalar çeşitlendirilerek MALDI TOF MS yönteminin optimize edilmesi, laboratuvar tanısında ve özellikle karbapenemaz tespitinde önemli dönüm noktalarından biri olacaktır. Böylelikle yöntem daha yaygın bir kullanım alanına sahip olabilecektir.