Pedodonti Anabilim Dalı Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 5 / 5
  • Öğe
    Süt dişlerine uygulanan zirkonyum ve paslanmaz çelik kron restorasyonlarda aşınma, dişeti sağlığı ve veli memnuniyetinin değerlendirilmesi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2020) Ağmaz, Onur; Korkut, Emre
    Süt dişlerinde çürük sıklıkla rastlanan bir problemdir. Bu çürüklerin tedavisinde, geleneksel restorasyon yöntemlerinin alternatifi olarak tüm diş yüzeyinin kaplandığı kron uygulamaları sıklıkla kullanılmaya başlanmıştır. Bu yöntem için ilk olarak paslanmaz çelik kronlar kullanılmaya başlandıysa da estetik kaygılar nedeniyle daha iyi görünüme sahip materyal arayışları başlamıştır. Bu arayışlar sonucu kullanılan materyallerden birisi de zirkonyum kronlardır. Bu çalışmanın amacı, pediatrik prefabrike paslanmaz çelik ve zirkonyum kronların, aşınma, dişeti sağlığı ve veli memnuniyeti açısından klinik olarak karşılaştırılarak, değerlendirmesini yapmaktır. Çalışmamıza Necmettin Erbakan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Pedodonti Kliniğine başvuran 5-9 yaş arası 37 çocuk hasta dahil edildi. Çalışmaya dahil edilen hastalara, 20 adet zirkonyum kron ve 20 adet paslanmaz çelik kron (PÇK) olmak üzere toplam 40 kron uygulandı. Bireylerin velilerine ve kendilerine, uygulanacak tedavilerle ilgili bilgi verildikten sonra, velilerden bilgilendirilmiş gönüllü onam formları ile onay alındı. Tüm restorasyonlar aynı hekim tarafından uygulandı. Aşınma değerleri, plak indeksi, veli memnuniyet puanlarının değerlendirilmesinde Mann Whitney-U testi, gingival indekslerin ve uygulama sürelerinin değerlendirilmesinde ise bağımsız örneklem t testi kullanıldı. Yapılan 6. ay kontrollerinde, tüm dişlerin sağlıklı olarak ağızda kaldığı ve dişlerde herhangi bir patolojiye rastlanmadığı gözlendi. Çalışma sonuçları incelendiğinde, zirkonyum kronların istatistiksel olarak daha fazla aşınmaya sebep olduğu ve zirkonyum kron uygulama sürelerinin anlamlı bir biçimde fazla olduğu tespit edildi. Veli memnuniyet düzeyleri değerlendirildiğinde, PÇK renk beğenilerinin zirkonyum krona göre anlamlı düzeyde düşük olduğu analiz sonuçlarında gözlemlendi (p<0,05). Boyut, şekil, genel memnuniyet puanlarının ve gingival sağlığın iki farklı tür için anlamlı bir fark göstermediği anlaşıldı (p>0,05). Pedodonti alanında kullanımı giderek yaygınlaşmakta olan prefabrike zirkonyum kronlar, tedavi uygulama süresinin uzunluğu ve karşıt dişte daha fazla aşınmaya sebep olması gibi dezavantajlarının yanında, veli memnuniyeti ve estetik tatminin daha fazla olması gibi avantajlar da sunmaktadır. Bu özellikler nedeniyle, tedavi için kullanılacak kron çeşidi seçilirken, hastanın kooperasyonu, veli ve hastanın estetik açıdan beklentileri göz önünde bulundurulmalıdır.
  • Öğe
    Travmatize dişlere uygulanan farklı splint türlerinin oluşturduğu streslerin sonlu elemanlar analizi ile değerlendirilmesi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2020) Fidancıoğlu, Yasemin Derya; Korkut, Emre
    Çocuklarda travmatik dental yaralanmalar çok sık görülen ve psikososyal problemlere neden olabilen, çürükten sonraki en önemli ağız diş sağlığı sorunudur. Dişlerdeki travmatik yaralanmalar, uygun bir tedavi yapılmadığında hasta için ciddi problemlere neden olabilmektedir. Diş ve çevre dokularının maruz kaldığı travmalar sonucunda izlenecek tedavinin hedefi dişi kabul edilebilir fonksiyonuna ve görünümüne kavuşturmaktır. Travma sonucu dişin konumunda bir değişiklik olduysa normal fonksiyon, dişin alveoldeki yerine yerleştirilmesini takiben splint uygulaması sayesinde sabitlenmesi ve çevre dokuların iyileşmesine izin verilmesiyle sağlanır. Travmaya uğramış dişlerin sabitlenmesi yaralanma tedavisinde ve periodontal dokuların iyileşmesinde en önemli basamaktır. Diş hekimliğinde kullanılan splintleme işlemi dişin belirli bir süre sabit pozisyonda kalmasını sağlayan bir uygulamadır. Çalışmamızda BT görüntüsünden faydalanılarak biri kontrol grubu olmak üzere beş farklı model oluşturulmuştur. Kontrol grubundaki dişler splintlenmemiş sağlıklı dişler olarak, diğer gruplar ise farklı splint materyallerinin kullanıldığı çalışma grupları olarak simüle edilmiştir. Hazırlanan modellerde çiğneme kuvvetini taklit etmek için, dişler üzerine yaklaşık 1-4 mm2 alanı kapsayacak şekilde, dikey 150 N ve 45º açı ile 150 N değerinde kuvvet uygulanması programlanmış ve bu kuvvetlerin dişlerde ve çevre dokularda oluşturduğu stres birikimleri ve dağılımları incelenmiştir. Sonlu elemanlar stres analizi yöntemi kullanılarak yapılan bu çalışmada elde edilen bulgular değerlendirildiğinde; hem sağlıklı diş modelinde hem de çalışma modellerinde horizontal ve oblik yönlü kuvvetler altında en yüksek Von Mises stres değerlerinin kuvvetlerin uygulandığı noktalarda oluştuğu tespit edilmiştir. Pulpa dokusunda oluşan stresler incelendiğinde ise tüm analizlerde, modellerin tümü sağlam diş modelinde ölçülen stres değerleri ile benzer sonuçlar göstermiştir. Bu sonuçlar literatürde pulpal irritasyon riski açısından kritik olarak bildirilen değerlerden uzaktır. Çalışma modellerinde horizontal ve oblik yönlü kuvvetler altında splint materyallerinde oluşan en yüksek Von Mises stres değerinin kompozit splint grubunda olduğu, kompozit splint grubu hariç tüm gruplarda splintin yapıştırıldığı alanlarda gerilmelerin homojen olarak dağıldığı görülmüştür. Kompozit splint grubunda ise gerilmeler splint üzerinde dişlerin ara yüzlerine bakan kısımlarında yoğunlaşmaktadır. Rijitlik açısından en olumsuz özellik gösteren splintin kompozit splint olduğu, fizyolojik diş hareketlerine en çok imkan tanıyan splintin ise TTS olduğu tespit edilmiştir. Elde edilen sonuçlar başlangıç hipotezi olarak kabul edilen kompozit splint uygulanan modellerde oluşacak stres değerlerinin daha yüksek olduğunu ve iyileşme için gerekli olan fizyolojik mobiliteye izin vermediğini doğrulamıştır.
  • Öğe
    Biyoaktif cam içerikli rezin modifiye cam iyonomer simanın in-vivo ve in-vitro değerlendirilmesi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2018) Demiray, Fatma; Korkut, Emre
    Cam iyonomer simanlar, kimyasal adezyonları ve florid salınım özellikleri ile çocuk diş hekimliğinde en sık kullanılan restoratif materyallerdendir. Son yıllarda cam iyonomer simanların bağlantı değerlerini ve remineralizasyon kabiliyetlerini artırmak ve aynı zamanda antimikrobiyal etkinlik sağlamak amacıyla içeriğine biyoaktif cam doldurucu ilave edilmesi düşünülmüştür. Çalışmada, biyoaktif cam içerikli rezin modifye cam iyonomer simanın florid salınım değeri, antibakteriyel özelliği ve 12 aylık klinik başarısının geleneksel cam iyonomer ve rezin modifiye cam iyonomer simanlarla karşılaştırılması amaçlanmıştır. Çalışmanın in-vivo kısmında, Necmettin Erbakan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi; Pedodonti kliniğine başvuran 5-11 yaş arası 108 hastada yapılan restorasyonların değerlendirilmesi yapıldı. Çalışmada kullanılan GC Fuji II LC rezin modifiye cam iyonomer siman, Riva Light Cure rezin modifiye cam iyonomer siman, GC Fuji IX GP cam iyonomer siman ve Activa Bio-Active Restorative mateyalleri kullanılarak her bir grup için 60 adet dişe (n=60) toplam 240 restorasyon yapıldı. Yapılan restorasyonların 3., 6. ve 12. ay sonunda takipleri yapılarak modifiye USPH kriterlerine göre değerlendirildi. Elde edien veriler Ki-kare ve Fisher gerçeklik testi kullanılarak istatistiksel olarak analiz edildi. Sayısal verilerin karşılaştırılmasında Mann-Whitney U analizi uygulandı. Çalışmanın in-vitro kısmında ise, her bir materyal için 8mm çapında ve 2 mm yüksekliğinde 10 adet disk şeklinde örnek hazırlandı. Hazırlanan örneklerin 1., 2., 7., 14., 21., 28., 29., 35. ve 42. günlerindeki florid salınım değerleri flor spesifik iyon analizörü kullanılarak tespit edildi. Materyallerin antibakteriyel etkinlikleinin tespit edilebilmesi için her grup için 6 adet (n=6) disk şeklinde örnek (8x2mm) hazırlandı. Hazırlanan diskler üzerinde Streptococcus mutans, Staphylococcus aureus ve Escherichia coli suşları kullanılarak süspansiyon testi ve biyofilm testi yapılarak antibakteriyel etkinlik testleri yapıldı. Çalışmadan elde edilen bulgular değerlendirildiğinde 12 aylık takip sonucunda Activa Bio-Active Restorative materyalinin klinik başarısının diğer materyallere kıyasla istatistiksel olarak daha yüksek olduğu bulunmuştur. Benzer şekilde Activa Bio-Active Restorative materyalinin antibakteriyel etkinliğinin diğer materyallere kıyasla yüksek olduğu ancak aynı materyallerin florid salınım değerlerinin diğer materyallere kıyasla istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde düşük olduğu görülmüştür. Sonuç olarak Activa Bio-Active Restorative materyalinin klinik olarak başarılı ve tercih edilebilir bir materyal olduğu düşünülmektedir. Ancak materyalin uzun dönem klinik sonuçlarının görülmesi ve mekanik özelliklerinin belirlenebilmesi açısından daha uzun süreli çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.
  • Öğe
    Farklı yüzey hazırlama tekniklerinin minenin yüzey özellikleri ve bağlanma dayanımı üzerine etkileri
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2017) Büşra, Bostancı; Şener, Yağmur
    Günümüzde en sık kullanılan restoratif materyaller kompozit rezinlerdir. Kompozit rezinlerin diş sert dokuları ile bağlantısının geliştirilmesi amacıyla birçok farklı yöntem uygulanmaktadır. Bu çalışmanın amacı farklı yüzey hazırlama tekniklerinin mine yüzeylerinde meydana getirdiği morfolojik ve kimyasal değişiklikler ile bağlanma dayanımı üzerine etkilerinin araştırılmasıdır. Mine yüzeylerinin hazırlanmasında konvansiyonel teknik olan asit uygulamasının yanı sıra Er:YAG lazerin iki farklı ayarı (MSP ve QSP) ve air-polishing sistemleri kullanıldı. Yapılan in vitro testlerde 7 farklı grup (Asit, MSP, QSP, Air-Flow, MSP+Asit, QSP+Asit, Air-Flow+Asit) oluşturularak örnekler incelendi. Çalışmada örneklerin yüzey pürüzlülüklerinin değerlendirilmesi amacıyla yüzey profilometresi ve AFM kullanıldı. Uygulanan yüzey işlemleri sonrasında minede oluşan kimyasal değişikler SEM-EDS kullanılarak incelendi. İşlemlerin mine yüzeylerinin bağlanma dayanımları üzerine olan etkileri ise mikro gerilim ve makaslama bağlanma dayanımı testleri yapılarak değerlendirildi. Yüzey pürüzlülük değerlendirmeleri sonucunda yüzey profilometresi ve AFM değerlerinin birbiri ile uyumlu olduğu gözlendi. Uygulanan yüzey işlemlerinin tüm gruplarda yüzey pürüzlülüğünde istatistiksel olarak anlamlı bir artışa neden olduğu tespit edildi. Tüm gruplar karşılaştırıldığında en yüksek pürüzlülük değerinin QSP grubunda olduğu görüldü. Yüzeydeki mineral içeriklerinin incelendiği SEM-EDS analizi sonucunda yüzey Ca/P oranları değerlendirildi ve Asit grubu dışındaki tüm gruplarda Ca/P oranının arttığı görüldü. MSP ve QSP gruplarında Ca/P oranındaki artışın diğer gruplara oranla istatistiksel olarak daha yüksek olduğu görüldü. Tüm gruplar için yapılan mikro gerilim ve makaslama bağlanma dayanımı testleri sonucu elde edilen değerlerinin birbirlerini destekler nitelikte olduğu görüldü. En yüksek değerler QSP+Asit grubunda gözlenirken en düşük değerler Air-Flow grubunda gözlendi. Yapılan değerlendirmeler sonucunda Er:YAG lazerin QSP ayarının asitle birlikte kullanımının klinik olarak restorasyonların uzun dönem başarısını olumlu yönde etkileyebileceği düşünülmektedir.
  • Öğe
    Süt dişi pulpa amputasyonlarında uygulanan farklı yöntemlerin klinik ve radyolojik olarak karşılaştırılması
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2017) Özer, Hazal; Şener, Yağmur
    Süt dişlerinde sıklıkla kullanılan pulpa tedavilerinden olan amputasyon tedavilerinde ideal materyal ve yöntem arayışı devam etmektedir. Son yıllarda dental lazer sistemleri çocuk diş hekimliği alanında sıklıkla kullanılmaya başlanmıştır. Çalışmamızın amacı süt dişi amputasyon tedavilerinde kullanılan konvansiyonel materyaller olan formokrezol ve ferrik sülfat ile Er: YAG, Nd: YAG ve Diyod Lazer yöntemlerinin klinik ve radyografik olarak değerlendirilmesidir. Çalışmamıza Necmettin Erbakan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Pedodonti Kliniği'ne başvuran yaşları 4 ile 9 arasında değişen, 135 çocuk hastanın 200 süt azı dişi dahil edildi (n=40). Hasta ve diş seçim kriterlerine uygun görülen çocukların velilerinden gönüllü onam formu imzalatılarak teslim alındı. Tüm dişlere amputasyon tedavileri ve final restorasyonları aynı hekim tarafından yapıldı. Tedaviyi takip eden 1., 3., 6., 9. ve 12. aylarda klinik ve radyografik değerlendirmeler iki hekim tarafından gerçekleştirildi. Elde edilen veriler Cochran's Q, Ki-kare testi ve Kaplan-Meier testi ile istatistiksel olarak analiz edildi. Cinsiyet, diş lokalizasyonu, diş tipi ve restorasyon tipi ile başarı oranları arasında ilişki olup olmadığı ki-kare testi ile değerlendirildi. Yaş faktörü ile başarı oranları arasındaki ilişkiyi değerlendirmek için ise MannWhitney U testi kullanıldı. Çalışmada kullanılan materyal ve yöntemlerin başarıları değerlendirildiğinde 1., 3., 6., 9. ve 12. aylardaki takip süreçleri boyunca istatistiksel olarak anlamlı fark gözlenmedi (p>0,05). 12 aylık süreç sonunda klinik başarı oranları FK %90, FS %97,5, Er: YAG Lazer %100, Nd: YAG Lazer %97,5 ve Diyod Lazer %100 bulundu. Radyografik başarı oranları ise FK %85, FS %90, Er: YAG Lazer %87,5, Nd: YAG Lazer %87,5 ve Diyod Lazer %90 olarak bulundu. Cochran's Q testine göre beş farklı amputasyon materyalinin klinik başarı-başarısızlık oranlarının bütün kontrol zamanlarında istatistiksel olarak farklı olmadığı tespit edildi. Klinik ve radyografik başarı oranları değerlendirildiğinde; süt dişlerinde uygulanan amputasyon tedavilerinde lazer sistemlerinin altın standart olan formokrezole alternatif olabileceği düşünülmektedir.