Tarih Anabilim Dalı Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 93
  • Öğe
    XIII. yüzyılda Türkiye Selçuklu Devleti'nin ticarî hedeflere yönelik politikaları ve fetihleri
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Aydın, Taha Yasin; Kuşçu, Ayşe Dudu
    Anadolu, sahip olduğu jeopolitik konumu sayesinde, taşıdığı potansiyeli ve fırsatları yüzyıllar boyunca değerlendirmesini bilmiştir. Önemli ölçüde doğal yol ağının varlığı, ulaşımda elverişli koşullar sunduğu gibi beşerî ve iktisadî etkinlikler de tarihi süreçte iç içe bir yön takip etmiştir. Bizans Devleti'nin siyasî ve iktisadî sisteminin XI. yüzyıldan itibaren zayıflaması, Türkiye Selçukluları adına bu nizamı tekrar inşa etmesi için uygun ortamı hazırlamıştır. Selçuklu sultanları, ülke içinde huzur ve güvenliği sağladıktan sonra fetih hareketlerini, iktisadî amaçlar gözeterek, ticarî yolları güvenli hale getirmek üzerine planlamışlardır. Karadeniz'de Sinop ve Suğdak; Akdeniz'de Alâiye ve Antalya gibi liman şehirlerini ele geçirerek, doğu-batı ve kuzey-güney istikametinde yürütülen ticareti denetim altına almışlar, bu da Anadolu'ya dinamizm katmıştır. Selçuklu sultanları, iktisadî ve ticarî hareketliliğe ivme kazandırmak için koruyucu ve teşvik edici önlemlere de yönelmişlerdir. Bazı hukukî tanzimler yapılarak, tüccar devletlerle antlaşmalar imzalanmıştır. Gümrük vergi oranları düşürülürken, tacirlerin zararları devlet sigortası kapsamında garanti altına alınmıştır. Böylece ticarî akım Selçuklu sahasına çevrilmiş ve ihracat ön plana çıkmıştır. Ticaretin milletlerarası boyuta taşınmasında, ticarî yol ağının varlığı ve sunduğu elverişli koşulların da önemli ölçüde katkısı olmuştur. Seyahat sırasında umulan güvenlik ve ulaşım rahatlığı, Selçuklu yöneticilerinin gözünden kaçmamış, mevcut olanı geliştirmek ve himaye etmek maksadıyla ribât, kervansaray, han ve köprü gibi yapılar meydana getirmişler ve bunlara büyük önem atfetmişlerdir. Bu araştırmada, Türkiye Selçuklu Devleti'nin Anadolu'yu milletlerarası ticaret ağına entegre edebilmek için ne tür politikalar izlediği, ekonomik amaçlara binaen gerçekleşen fetih faaliyetleri ve yatırımların, bu coğrafyayı nasıl refaha kavuşturduğu incelenmeye çalışılmıştır.
  • Öğe
    Kâmûsü'l-Â'lâm'da geçen Kırım-Kafkasya ile ilgili maddeler ve değerlendirmesi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Göktaş, Merve Sultan; Özcan, Kemal
    Osmanlı Devleti döneminde Sultan II. Abdülhamit Han'ın yönetimi boyunca eğitim, ulaşım, haberleşme, kültür, sanat alanları başta olmak üzere birçok alanda yenilik ve modernleşme için adımlar atılmıştır. Bu dönemde ortaya çıkan başlıca eserlerden bir tanesi de tanzimat dönemi edebiyatçılarının en önemlilerinden biri olarak görülen Arnavut asıllı bir yazar olan Şemsettin Sami'nin II. Abdülhamit Han'ın teşvik ve himayesi altında kaleme aldığı Kâmûsü'l Â'lâm adlı eseridir. Bilgiye ulaşımın daha güç olduğu bir çağda yazılan bu eser, henüz bütünüyle Türkçeye aktarılmamış olsa da, tarihçiler ve coğrafyacılar açısından hâlâ önemini korumaktadır. Bu tez çalışmasında çağımızda Kırım ve Kafkasya konusunda yapılan araştırmalara ek olarak, ansiklopedik bir eser olma hüviyetine haiz olan Osmanlı Devleti döneminde yazılmış Türkçe bir eser olan Kâmûsü'l Â'lâm'ın da bakış açısına yer verilerek ve günümüz kaynaklarını da göz önünde bulundurarak değerlendirmek, bununla birlikte literatüre konu ile ilgili Osmanlı döneminde Türkçe yazılmış bir eser olan bu kaynaktan da faydalanılarak bir çalışma ortaya koymak amaçlanmıştır.
  • Öğe
    Bizans İmparatorluğu'nun İtalyan şehir devletleri ile siyasi ve ticari ilişkileri (XI-XIII. yüzyıllar)
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Çin, Nevzat; Kuşçu, Ayşe Dudu
    Bizans İmparatorluğu, ilk olarak VI. yüzyılda tanışıp hamiliğini yaptığı İtalyan Şehir Devletleri ile zamanla hamilikten müttefikliğe akabinde ortaklığa giden siyasi ve ticari ilişkiler kurmuşlardır. Bizans İmparatorluğu, İtalyanlara vermiş olduğu ticari imtiyazlar ile kendi ticaretine ağır bir darbe indirirken aynı zamanda İtalyanların Adriyatik'teki ticaretlerini Doğu Akdeniz'e yayma fırsatını da beraberinde getirmiştir. Bu durum tek geçim kaynakları denizcilik olan İtalyanların ekmeğine yağ sürmüş ve Doğu Akdeniz ticareti ile tanışmalarına vesile olmuştur. Haçlı Seferleri, Bizans İmparatorluğu ve İtalyan Şehir Devletleri'nin kaderini etkileyen bir dönemi meydana getirmiştir. İtalyanlar, Haçlı Seferleri ile bölgede kurulan Haçlı Devletleri'nden ve Mısır'dan almış oldukları imtiyazlar ile kısa sürede zenginleşirken imparatorluk ise bölgedeki ticaretini ve hakimiyetini zamanla kaybetmiştir. XI-XIII. yüzyıllar arasında süregelen bu durum Bizans İmparatorluğu ile İtalyanlar arasındaki ilişkilerin odak noktası olmuştur. İtalyan Şehir Devletleri, Haçlı Seferleri'ni kendi menfaatlerine göre kullanmışlar ve bölgede elde ettikleri koloniler ile de Doğu Akdeniz ticaretinde hâkim duruma gelmişlerdir. Bu dönemde Doğu Akdeniz ticaretinin baş aktörü olan İtalyanlar, başta Uzak Doğu'dan olmak üzere çeşitli coğrafyalardan gelen ticari ürünlerin Avrupa'ya aktarılmasında aracı olmuşlardır. Bu aracılık faaliyetlerini, bankacılık ve kredi sistemleri ile de geliştirerek bölge ticaretinin gelişmesi ve genişlemesine katkılarda bulunmuşlardır.
  • Öğe
    Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisine katılan Konya milletvekillerinin faaliyetleri
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Mert, Cansu; Kaya, Yakup
    Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi, olağanüstü şartlar altında 23 Nisan 1920'de açılarak demokrasi ve millet adına büyük bir adım atılmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisine katılacak üyeler iki kez seçimle belirlenmiştir. Bu olay Türk inkılabının organı olan ilk Meclisi farklı yapan unsurdur. Olağanüstü yetkilere sahip olan kurucu Meclise, her sancaktan 5 üye seçilerek Ankara'ya gönderilmiştir. TBMM'nin ikinci oturumunda Mustafa Kemal Atatürk, 110 TBMM üyesinin oyu ile Meclis Başkanlığına seçilmiştir. Meclis Başkan Vekilliğine ise Konya Mevlana Dergâhı Postnişi Abdülhalim Çelebi 91 oy ile görevlendirilmiştir. Konya'dan katılan üye sayısı ilk günler 5 kişiyken Mebusan Meclisi'nin kapatılması üzerine temsil heyetinin çağrısına uyan mebusların Ankara'da Türkiye Büyük Millet Meclisine katılmaları ile sayısı 10'a çıkmıştır. Meclis-i Mebusan'dan katılan TBMM üyeleri: Mehmet Vehbi Efendi, Yalvaçlı Ömer Vehbi Efendi, Hacı Kurrazade Bekir Efendi, Halil Kazım Hüsnü Bey ve Musa Kazım Efendi'dir. Konya'da yapılan seçim sonucunda katılanlar ise: Abdülhalim Çelebi Efendi, Bekir Refik Koraltan, Hacı Arif Bey, Saatçizade Mehmet Rıfat Efendi ve Hulusi Bey'dir. Vatanın kurtuluşunda Konya'yı temsil eden TBMM üyeleri olarak, hepsi birer Kuva-yı Milliye taraftarı olmuşlardır. Birinci TBMM'de Konya'dan katılan TBMM üyeleri önemli görevlerde yer almışlardır.
  • Öğe
    Eski Mezopotamya toplumlarında suyun dini niteliği
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Ay, Neslihan; Ulutürk, Muammer
    Su, başta insan olmak üzere tüm canlıların hayatını devam ettirebilmesi için gerekli olan en önemli maddedir. Bu özelliği nedeniyle hemen hemen her din ve inanç kültünde suya kutsiyet atfedilmiştir. Suyun olmaması, hayatın olmaması anlamına gelmektedir. Bu nedenle insanoğlu suya karşı her zaman bağlılık hissetmiş, suyun hayat bahşetmesi nedeniyle kutsiyetin sembolü haline gelmiştir. Dolayısıyla suya ilk insandan günümüze kadar bir şekilde ya bizzat tanrı olarak ya da tanrının yeryüzündeki simgesi olarak kutsanmıştır. Medeniyetin doğduğu coğrafya olarak bilinen Mezopotamya Bölgesi, birçok inanç ve kültüre ev sahipliği yapmıştır. İnsanın olduğu her çağda inanç ve ritüelde bulunmaktadır. Mezopotamya bereketli toprakları, Fırat ve Dicle nehirlerinin arasında olması sebebiyle suya karşı kutsiyet atfedilerek kült merkezi haline gelmiştir. Bölgeye ilk olarak Sümerlerin gelmesiyle beraberinde tapınmalar ve kutsal alanlar oluşmuştur. Toplumlar, inançlar ve kültler, Mezopotamya kültürünün temellerini oluşturmaktadır. Bölgenin nehir ve su kaynakları bakımından önemli bir konumda olması dini ve kültürel hayatında vazgeçilmez unsurunu oluşturmaktadır. Dini hayatın bir unsuru olan suya karşı çeşitli tapınmalar ya da ibadet öncesi hazırlık sürecinde su Mezopotamya'da en etkili maddeyi temsil etmektedir. Su, bereketin simgesi olarak kabul edilmiş ve suya karşı adaklar adanmış, suyun tanrısı hoş tutulması amaçlanmıştır. İnsanoğlu, suyun arındırıcı ve temizleyici özelliklerinden yararlanmış, suyu arınma ayinlerinin en temel ögesi haline getirmiştir. Suyun canlılara sunduğu mükafatların yanında cezalandırıcı yönü de insanlar tarafından göz önünde tutulmuş; bu durum farklı ritüellerin, kültlerin oluşmasına zemin hazırlamıştır.
  • Öğe
    Demirel hükümetlerinin Kıbrıs politikası (1965-1971)
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Kahraman, Burak; Kaya, Yakup
    Bu tez çalışmasında Kıbrıs'ın tarihsel önemi ve geçirdiği evler açıklanmaya çalışıldıktan sonra, tezin esas konusunu teşkil eden 27 Ekim 1965 ve 26 Mart 1971 yılları arasında tek başına iktidar olan Süleyman Demirel liderliğindeki Adalet Partisi'nin Kıbrıs meselesine yaklaşımı ve faaliyetleri incelenmiştir. Çalışmada Kıbrıs'taki gelişmeler, Cumhuriyet Senatosu Tutanakları esas alınmak üzere, cumhurbaşkanlığı arşivi, dönemin ulusal gazetelerinden Tercüman, Milliyet ve Hürriyet gazeteleri, Dışişleri Belleteni ve TBMM Zabıtları ile akademik tez, kitap, dergi, makale ve internet kaynakları değerlendirilerek çalışılmıştır.
  • Öğe
    Türk basınında İkinci Dünya Savaşı
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Kurtar, Gökberk Salih; Kaya, Yakup
    Türkiye Cumhuriyeti, II. Dünya Savaşı'nda savaş dışı kalmak ve savaşın zararlı etkilerini en aza indirmek için tarafsız bir politika izlemiştir. Halkın tutumunun da bu yönde olması ve yabancı devletlere yanlış bir anlaşılma sunmamak için basın-yayın organları resmen bir sansür uygulamasa da devlet kontrolünde tutulmuştur. Bu kontrollü döneme rağmen II. Dünya Savaşı'nda basın hayatına devam edilmiştir. Günlük altı binden on altı bine kadar ulaşan günlük yayın sayılarıyla birçok gazete yayın hayatını sürdürmüştür. Çalışmamızda II. Dünya Savaşı'nda Türkiye'yi etkileyebilecek olaylara Son Telgraf, Son Posta, Tasviri Efkâr, Vatan ve Yeni Sabah gazeteleri eşliğinde yer verip gazetelerin bu olayları nasıl anlattığını ve hangi noktalarına değindikleri anlatılmaya çalışılacaktır.
  • Öğe
    IV. Haçlı Seferi'nin sonuçları
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Ulutaş, Bilal; Kuşçu, Ayşe Dudu
    Papa III. İnnocentius'un yeni bir Haçlı Seferi daveti Avrupa'da geniş bir yankı buldu. Yeni bir sefer için hazırlıklara başlayan Haçlılar Venedik gemileri ile Mısır kıyılarına çıkma konusunda karar birliğine vardılar. Hazırlıklar tamamlanınca Venedik Docu Enrico Dandolo ile masraflar ve para konusunda anlaşmazlığa düşen Haçlılar, Enrico Dandolo'nun isteği ile seferin yönünü İstanbul'a çevirmek zorunda kaldılar. Tarihin gördüğü en büyük şehir yağmalarından birine dönüşen IV. Haçlı Seferi bu şekilde başlamış oldu. IV. Haçlı Seferi hem Avrupalı devletler hem de İslam dünyası açısından son derece önemlidir. Avrupa devletlerinin Venedikliler önderliğinde İstanbul'u işgal için fikir değiştirmeleri tarihin seyrinde önemli değişliklere neden olmuştur. Asıl amaçları Mısır kıyılarına inerek Kudüs'ü tekrar Müslümanların elinden geri almak olsa da, özellikle Venediklilerin etkisi ile sefer Bizans İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'a dönmüştür. Bizans İmparatorluğu'nun içinde bulunduğu taht kavgaları ise seferi meşrulaştırmak için kullanılabilecek en güçlü delil olarak ortaya çıktığı görülmektedir. Haçlılar İstanbul'u tarihte görülmemiş bir şekilde yağma ve talan girişiminde bulunmuşlardır. Bu çalışmada IV. Haçlı Seferi'ni gerçekleştiren ve seferden en çok etkilenen devletlerin, IV. Haçlı Seferinden önceki ve sonraki siyasi, ekonomik ve sosyal durumları incelenmiştir. Seferin İstanbul'a yönelmesi en çok Bizans İmparatorluğunu ve daha Anadolu'ya ilk girişlerinden itibaren Bizanslılarla mücadele halinde olan Türkiye Selçuklularını etkilemiştir. Bu açıdan değerlendirdiğimizde özellikle sefere katılan Avrupalı Devletlerin ve baronların yanı sıra, işgale uğrayan Bizans ve onun en büyük rakibi Türkiye Selçukluları da bu minvalde IV. Haçlı seferinden sonraki durumları incelenmeye çalışılmıştır.
  • Öğe
    Eski Mezopotamya'da yemin uygulamaları (Başlangıçtan Perslere kadar)
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Özyurt, Hasan; Ulutürk, Muammer
    Yemin uygulamalarının tarihi Sümerlere dayanmaktadır. Sümerlerden itibaren Eski Mezopotamya'nın pek çok kültüründe yemin uygulaması örneklerine rastlamak mümkündür. Eski Mezopotamya'nın başlangıcından Perslere kadar ki tarihi yemin uygulamalarının erken dönem anlam tarihi hakkında önemli bilgiler sunmaktadır. Eski Mezopotamya belgeleri arasında yer alan yasal sözleşme, evlat edinme ve mahkeme kayıtları türü metinlerin içeriğinde ve döneme ait stellerde yemin uygulaması örneklerine rastlamak mümkündür. Tarihsel süreç içinde sayıları artan ve konuları çeşitli bu belgelerin içeriğinde yer alan yemin uygulamaları üzerinden dönemin siyaset, din, tıp ve hukuk anlayışı hakkında bilgi edinmek mümkündür. Dönemin yemin uygulamalarının özgün biçimde tanrıya ve tanrıların temsilcisi olarak kabul edilen krallara bağlılığı ifade ettiği anlaşılmaktadır. Zira bu dönemde yemin, sadece adli bir araç değil bir sadakat kanıt niteliği taşır.
  • Öğe
    Mirât-ı Târîh-i Osmânî
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Mamur, Venhar; Özcan, Kemal
    Rüştiye mekteplerine tarih dersleri konulmasının ardından sistemli bir tarih ders kitabı lüzumu görüldü. Bu ihtiyaç üzerine Aziz, Sami ve Şevki Beyler, Osman Gazi'den başlayıp II. Abdülhamid devrine kadar yaşamış olan bütün padişahları konu alan Mirât-ı Târîh-i Osmânî adlı ders kitabını kaleme almışlardır. Bu çalışma giriş, iki bölüm ve sonuçtan oluşmaktadır. Çalışmanın giriş bölümünde esere kısaca değinilmiştir. Birinci bölümde Mirât-ı Târîh-i Osmânî'nin transkripsiyonu, ikinci bölümde eserin değerlendirilmesi ve bazı konuların mukayesesi yapılmıştır. Sonuç bölümünde ise genel bir değerlendirme yapılmıştır.
  • Öğe
    Osmanlı dönemi kaynaklarından Kamusu'l-Alam'a göre Türkistan
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Çiftci, Ümmü Nur; Özcan, Kemal
    Osmanlı döneminde II. Abdülhamid Han'ın teşvik ve himayesi ile, Türk edebiyatının önemli yazarlarından biri olan Arnavut asıllı Şemseddin Sâmi tarafından yazılan ve bilinen ilk Türkçe ansiklopedi olma özelliğini taşıyan Kāmûsü'l-Aʻlâm, içerisinde yer alan dünya tarihi ve coğrafyası hakkındaki binlerce madde ile araştırmacılar için önemli bir başvuru kaynağı olma özelliğine sahiptir. XIX. yüzyılın bilgi durumunu ve çağın Osmanlı aydınlarının tarih anlayışını yansıtan; tarihsel, kültürel ve coğrafi veriler aktaran bu eserin tamamı henüz günümüz Türkçesine aktarılmamıştır. Kāmûsü'l-Aʻlâm'ın okuyucusuyla buluştuğu dönemde Osmanlı ilim dünyasında, dünyanın en büyük kıtası olan Asya'nın kalbinde yer alan, Türklerin ata yurdu Türkistan ile alakalı Avrupalı seyyahların tercüme edilebilen birkaç kitabı haricinde, derli toplu bilgi edinilebilecek Türkçe bir kaynağa ulaşmak neredeyse imkansızdı denilebilir.
  • Öğe
    Tek parti iktidarının iktisadi dış politikası
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Yılmaz, Zeynep; Kaya, Yakup
    Türkiye Cumhuriyeti, bu yıl içerisinde yüz yılı aşmış bir devlettir. Devletin bir asırlık ömründe gerçekleştirmiş olduğu siyasi, ekonomik ve eğitim amaçlı birçok politikası ve bu politikalarında başta iç ve dış olmak üzere pek çok belirleyici unsur bulunmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk yirmi yedi yılını kapsayan tek parti iktidarı dönemi, bir asırlık tarihte önemli ve ayrıcalıklı bir yere sahiptir. Bu dönemin önemi ve ayrıcalığı, ülkenin bizzat kurucuları tarafından yönetim sürecinin gerçekleştirilmiş olmasından ileri gelmektedir. Bunun yanında Millî Mücadele sonrasında ve İkinci Dünya Savaşı yıllarındaki politikalara tek parti dönemi içerisinde yön verilmiş olması, bu dönemi Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ayrıcalıklı bir yere taşıyan önemli konu başlıklarıdır. Söz konusu olayların yanı sıra ekonomi politikalarındaki yol haritaları ve ülke ekonomisini güçlendirmek ile beraber uluslararası ticaret faaliyetlerinde gösterilen atılım süreçleri, tek parti dönemini incelemek için önemli ekonomik sebepler arasında yer almaktadır. Bu tezde tek parti iktidarı olarak literatüre geçen yirmi yedi yıllık kesintisiz bir sürecin dış siyaseti ve ekonomi politikaları incelenmiştir. İncelenen dış ilişkiler, siyasi politika değerinde değil; ekonomik alanda irdelenmiş, ilişkilere yön veren ekonomik faktörler ve altyapıları değerlendirilmiştir. Uygulanan politikalar ile ulaşılmak istenen kazançlar ve ittifaklar, altyapıları ve uluslararası ortam dikkate alınarak değerlendirilmiştir.
  • Öğe
    Sebepleri ve sonuçları açısından Hendek Gazvesi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Güzel, Mümine Nur; Şimşir, Mehmet
    Hendek Savaşı, Hz. Peygamber'in Bedir ve Uhud savaşlarından sonraki üçüncü büyük savaşıdır. Savaşın tarafları açısından, savaşta kullanılan taktikler bakımından, tarafların kayıpları yönünden diğer savaşlardan farklılıkları dikkat çekmektedir. Savaş 3 bin kişilik İslâm ordusuyla 10 bin kişilik Müşrik-Yahudi-Münafık müttefik ordusu arasında gerçekleşmiştir. Daha önceki ve daha sonraki savaşlardan farklı olarak Medine, şehrin etrafına hendek kazılarak korunmuş, sonuçta kalabalık sayıdaki orduların 20 günü aşkın mücadelesine rağmen her iki taraftan yaklaşık 14 kişi ölmüştür. Kuşatma, hicretin 5. yılı Şevvâl ayının 7. günü (1 Mart 627 Pazar) başlayıp Şevvâl ayının 27. günü (21 Mart 627 Cumartesi) sona ermiş, hendek kazım ve müttefik kuvvetlerin Medine'ye intikal süresi hariç yaklaşık 21 gün sürmüştür. Savaşın azmettiricisi Yahudilerdir. Antlaşmaya ihanetleri sebebiyle Medine'den sürülen Yahudiler, Mekkeli Müşriklerle ve diğer Müşrik kabilelerle, Medine içinde de Benî Kurayza Yahudileri ve Münafıklarla ittifak yapmışlardır. Müttefik kuvvetleri savaşa iten sebepler siyasî, dinî ve ekonomik endişelerken, Müslümanların savaşma sebebi meşru müdafaadır. Savaşın hem İslâm ordusu hem de müttefik kuvvetler açısından siyasî, askerî, dinî, sosyal ve ekonomik anlamda önemli sonuçları olmuştur. Bu savaş Müslümanların son savunma savaşıdır. Devam eden süreçte Müslümanlar otoritelerini kabul ettirmiş, müttefikler mağlup olup itibar kaybetmişlerdir. Savaşın gidişatını belirleyen Hz. Peygamber'dir. Kullandığı ve müttefiklerin de uymak zorunda kaldıkları hendek kazma taktiği, soğuk savaş, safları bölme gibi taktikler savaşta az sayıda kişinin ölmesini sağlamıştır. Hz. Peygamber istişareye dayalı, disiplinli, planlı bir şekilde mücadele etmiş, savaş için gerekli bütün imkânlarını seferber etmiş, bulduğu her fırsatta yaptığı dualarla Cenâb-ı Allah'tan yardım istemiş ve dilediği yardıma nâil olmuştur. Bu zafer bir anlamda kulun irade ve gayretiyle, Allah'ın yardımının birleşmesinin ürünüdür. Müttefik orduların mağlubiyetlerinde ordunun çok başlılığı, disiplinsizliği, farklı grupların amaçlarının bire bir örtüşmemesi etkili olmuştur. Neticede İslâmiyet'i tamamen ortadan kaldırmak amaç ve idealiyle Medine'ye saldıran müttefik kuvvetlerin ordusu beklemedikleri bir şekilde hezimete uğramışlar, siyasî, askerî, dinî, sosyal ve ekonomik anlamda ağır bedel ödemişler, bir daha Müslümanlara saldırma cesareti gösterememişlerdir. Müslümanlar ise hemen her alanda önemli kazanımlar elde etmişlerdir.
  • Öğe
    Mesnevî adlı eseri bağlamında Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin tarih kullanımı
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Sezer, Zeynep; Güzel, Ahmet
    Kendisi bizâtihi bir tarihçi olmayan Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Mesnevî adlı eserinde tarih biliminin inceliklerinden faydalanmıştır. Söylenişten ziyade anlam üzerine yoğunlaştığı bu eserinde, tarihî olay ve anlatımlara geniş yer vermiştir. Düşüncelerini insanlara beyan etmek ve ikna kabiliyetini arttırmak için tarih bilimini bir alternatif olarak görmüştür. Bugün Mevlânâ'nın bakış açısının, sadece yaşamış olduğu coğrafyada değil dünyanın pek çok yerinde kabul gördüğünü göz önünde bulundurduğumuzda, tarih anlatımının gücünü doğru yönde kullandığı sonucunu çıkarabiliriz. Hayatta olduğu dönemde kendisini bir tarihçi olarak tanımlamadığı gibi sonrasında da ona böyle bir sıfat atfedilmemiştir. Bizâtihi tarihçi olmaması hasebiyle, geleneksel ve çağdaş tarih anlayışları içerisinden bir veya birkaçını benimsemiştir demek doğru olmayacaktır. Ancak üslup ve anlatım tarzını analiz ederek, bu tarih anlayışlarından hangileri ile aynı doğrultuda hangileri ile zıt olduğu tespit edilebilir. Mevlânâ'nın Mesnevî'deki anlatımlarında genel itibariyle tarihsiz tarih yaklaşımına göre hareket ettiği söylenebilir. Onun, yalnızca tarih değil aynı zamanda mekân ve kişi gibi tarihi bir bilim yapan temel kavramlara da büyük oranda yer vermediği tespit edilmiştir. Rivayetleri doğrudan nakletmek yerine yaşadığı toplumun gözünden yansımalar ile eserine almıştır. Mesnevî'de tarihi derinlemesine işlemiş olan zatın tarihî anlatımları nasıl ele aldığını, kendi eklemeleri ve üslubuyla okuyucusuna nasıl sunduğunu analiz etmek, bir tarihçiye muhakkak yeni bakış açıları sunacaktır.
  • Öğe
    Türk-İslâm menkıbelerinin tahlili
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Açılan, Atiye; Biçer, Bekir
    Göçebe kültüre sahip Türkler arasında milli ve manevi duyguların taşıyıcısı olan destanlar ve efsaneler mitolojik unsurlar barındırır ve bu edebi ürünlerin aktarımı sözlü anlatım metodu ile gerçekleştirilmiştir. Türkler arasında özel bir niteliğe sahip olan destan anlatıcıları kültürün taşıyıcısı olma rolünü üstlenmiş, zamanla bu aktüaliteyi kalıcı hale getirebilmek için yazıya geçirilmiştir. İslamiyet'in kabulünden sonra Türkler arasında mitolojik unsurlar ile beraber dini meseleler ve din adamları üzerine de bir takım olağanüstülükler kaydedilmeye başlanmıştır. İlk olarak sahabe ve tabiin tabakâtları ile doğan menkıbe yazıcılığı ve menâkıbnâme türü, çoğunlukla velilerin kerametlerini işlemiştir. Dolayısıyla menkıbeler, velilere ve onların kerametlerini anlatan edebi ürünler olarak şekil almıştır. Klasik edebiyatın kaynakları içinde yer alan menâkıbnâmeler, kültür tarihi kaynağı olması yönüyle oldukça mühimdir. O halde bu kaynaklardan yararlanarak, toplumun dini, dili, kültür düzeyi, bilimsel, siyasi ve ekonomik durumlarına dair çıkarımlarda bulunmak mümkündür. Bu çalışmada, Türkler arasında İslâm'ın yayılmaya başladığı ilk dönemlerden itibaren menkıbe örnekleriyle döneme dair sosyolojik bir tespit yapılmak istenmiştir. İslam öncesine dair unsurların İslam ile karışması, toplumun kutsiyet tayin ettiği birçok şeyin İslamlaşmadan sonra da devam etmesi değerlendirilip, Gök Tanrı inancı, kültler ve Şamanizm'den kalma mitlerin, İslâm menkıbelerine aktarılışı izah edilmeye çalışılmıştır. Şamanizm'den kalan uygulamalar, şamanların sahip olduğu toplumsal kimlik ile Müslüman Türkler arasındaki velayet anlayışına mukayeseli bir yorum yapılarak, eski-yeni arasındaki sentezden bahsedilmiştir. Bu çalışma, bahsettiğimiz çerçevede menkıbelerin tahlilini içermektedir.
  • Öğe
    1640-1650 yıllarında Üsküdar'da kurulan vakıflar
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Karabacak, Fatma; Kıvrım, İsmail
    Vakıflar, Topluluk halinde yaşayan kişilerin birbirleri ile yardımlaşma ve dayanışmalarını sağlamlaştırmak adına, barış ve refah içerisinde birlikte yaşayarak, manevi değer ve düşüncelerinin daha net bir şekilde oluşturulup geliştirilmesine yardımcı olan müesseselerdir. Vakıflar, belli bir toplumu meydana getiren fertlerin maddi manevi ihtiyaçlarının giderilmesinde etkin rol oynayan kurumlar olmuştur. Müslüman toplumların da sosyal ve kültürel hayatlarında büyük bir rol oynayan hayır kurumlarının başında vakıflar gelmektedir. Osmanlı Devleti bünyesinde de vakıf kurumları önemli bir yer edinmiştir. Vakıf kurumları, Osmanlı Devleti'nin sosyal, ekonomik ve kültürel tarihinin anlaşılması açısından çok önemli bir kaynak görevi görmektedir. Bu çalışmamızda da vakıf kurumlarının ehemmiyetinden bahsedilmeye başlanılarak, Üsküdar'a ait olan 1640-1650 yıllarını kapsayan 101 adet vakfiyenin transkripsiyonu ve değerlendirmesi ele alınmıştır. XVII. yüzyılın ilk çeyreğini kapsayan bu belgelerle 1640-1650 yılları içerisindeki Üsküdar vakıfları hakkında belgeler incelenmeye çalışılmıştır.
  • Öğe
    Antik Yunan'da kurban ve kurban ritüelleri
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Yazıcı, Gülen; Berk, Fatih Mehmet
    Yunan coğrafyası Antik Çağ'ların başından itibaren farklı olay ve olgulara şahitlik etmiştir. Çeşitli etnik unsurları kendi bünyesinde barındırmıştır. Bu etnik unsurların kültürlerini kendi bünyesine uygun hale getirerek kabul etmiştir. Bu durum yunan dünyasının sosyal ve siyasal olarak etkileşiminin getirileri yunan kültürünün temelinde yenilenmelere sebep olmuştur. Kurban konusu dini ritüeller ile birlikte tüm toplumlarda yer alan bir olgudur. Tezimizde genel olarak kurban ve kurban ritüellerini ele alarak özelde de Antik Yunan dünyasında kurbana değinilmiştir. İki bölümden oluşan tezimizin birinci bölümünde kurbanı tanımlayan bilim insanlarının görüşlerine ve karşılaştırmalarına yer verilmiştir. Devamında ikinci bölümde ise Antik Yunan'da dini ritüeller ile kurban ritüellerini nasıl kullandıklarını ve bu durumun Antik Yunan dinlerini nasıl meydana getirdiği anlatılmıştır. Bu şekilde kurban ve kurban ritüellerinin Antik yunan Dünyasındaki yeri ve tanımı ortaya konmaya çalışılmıştır.
  • Öğe
    Selçuklu tarihinin kaybolan kaynakları
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Ese, Erdi; Biçer, Bekir
    Orta Çağ İslam dünyasında telif edilen eserler ve kurulan kütüphaneler büyük bir medeniyet birikiminin oluşmasını sağlamıştır. Selçuklular döneminde de farklı ilmi alanlarda pek çok eser kaleme alınmıştır. Yazılan bu eserlerin bazıları günümüze ulaşırken bazıları ise çeşitli nedenlerle günümüze ulaşmamıştır. Orta Çağ İslam dünyasında kitapların kaybolmasında; savaşlar ve istilalar, dini ve siyasi nedenler, isyanlar, doğal afetler, yangınlar, kitaplarda dayanıksız malzemelerin kullanılması, eserlerin imha edilmesi gibi nedenler etkili olmuştur. Günümüze ulaşmayan kaynakların önemli bir bölümünü de Selçuklu tarihinin kaynakları oluşturmaktadır. Günümüze ulaşan tarihi kaynaklarda Selçuklu dönemi müelliflerinin faydalandıkları kaynaklardan iktibasta bulunmaları, günümüze ulaşmayan kaynaklara ulaşmamıza ve içerikleri hakkında bilgi sahibi olmamıza olanak sağlamıştır. Bu araştırmada temel kaynakların vermiş oldukları bilgiler ve Selçuklu tarihi kaynakları üzerinde yapılan araştırmalardan faydalanılarak Selçuklu tarihine ait kaybolan kaynakların literatür olarak sunulması amaçlanmıştır. Büyük Selçuklular ve Türkiye Selçukluları döneminde yazılarak, Selçuklu tarihi hakkında bilgi veren ancak çeşitli nedenlerle günümüze ulaşmayan eserler tespit edilmiş ve içerikleriyle beraber sunulmuştur. Sonuç olarak, Selçuklu tarihinin kaybolan kaynaklarının önemli bilgiler içerdiğini söyleyebiliriz. Bazı kaynakların günümüze ulaşmamış olması Selçuklu tarihi konusunda önemli bilgilerden bizleri mahrum bırakmıştır. Bu konuda, yabancı dilde kaynakların da incelenmesiyle yapılacak detaylı araştırmalar daha fazla kaybolan kaynağa ulaşılmasını mümkün kılacaktır.
  • Öğe
    Gazneli Mes'ûd sonrası Gaznelilerin siyasî tarihi (1040-1186)
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Demir, Kemal; Güzel, Ahmet
    963 senesinde Alp Tegin tarafından zapt edilen Gazne şehri Sebük Tegin ve oğlu Mahmûd zamanında kısa süre içinde ihtişamını artırmış, Orta Çağ'ın en güçlü Türk-İslâm devletlerinden birinin devlet merkezi haline gelmiştir. Devletin sınırları Hârezm, Horasan, Taberistan, Irâk-ı Acem, Sind ve Kuzey Hindistan'a kadar genişlemiştir. 1040 yılındaki Dandanakan mağlubiyetinden itibaren Gazne Devleti gittikçe güç kaybetmeye ve küçülmeye başlamıştır. Bu süreç içinde Sebük Tegin soyu yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Kardeşler taht için birbirleriyle kanlı mücadeleler yapmıştır. Sultan Behrâmşâh, Selçuklu Sultanı Sencer'e tâbi bir şekilde yaşamayı kabul ederek Gazneli Devleti'ni vassal bir devlet konumuna sokmuştur. Son Gazneli Sultanı Hüsrev Melîk Büyük Selçukluların Tarih sahnesinden silinmesinden sonra Gurluların tâbiyeti altına girmiştir. Tüm bunlara rağmen Gazneli Devleti çağdaşlarından çok daha uzun süre siyasî varlığını korumayı başarmıştır. Nihayetinde devletin varlığı 1186 yılında Lahor'un zapt edilmesiyle sona ermiştir.
  • Öğe
    Moğol hâkimiyet sahasında bir Türk Atabeyliği; Salgurlular
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Karataş, Sibel; Akkuş, Mustafa
    Tarihi kaynaklarda XIII. yüzyıl, siyasi hadiseler açısından dengelerin alt üst olduğu bir dönem olarak bahsedilmektedir. Tarihin seyrini değiştiren dönemin mimarı Cengiz Han önderliğinde kurulan Moğol imparatorluğudur. Siyasi organizasyonunu kısa sürede tamamlayan Moğollar yönlerini doğuda Çin ve batıda Türk-İslam coğrafyası olmak üzere Türkistan'dan Yakındoğu'ya, Ortadoğu'dan Anadolu'ya, Kafkaslardan Doğu Avrupa'ya kadar uzanan topraklarda Dünya Tarihini etkileyecek olaylara imza atmışlardır. Moğol istila hareketi öncesinde Horasan topraklarında Büyük Selçuklu Devleti'nin ihtişamı kaybolmuştu. Bu topraklarda Selçukluların mirasçıları tarafından oluşturulan irili ufaklı devletler hüküm sürüyordu. İran'ın güneyinde Fars topraklarında Şiraz merkezli kurulan Salgurlu Atabeyliği de bu devletlerden biridir. Çalışmamızda Moğol istilasının başladığı dönemden itibaren Fars topraklarında hüküm süren Salgurlu Atabeyliğinin yıkılışına kadar olan süreçteki ahvalleri araştırılmıştır. Salgurlu Atabeyliğinin Moğollarla diplomatik yolla gerçekleştirdiği ilk irtibat Ögedey Han zamanında olmuştur. İran topraklarında İlhanlı devletinin kurulmasından önce başlayan ilişkiler son Salgurlu hükümdarı Abiş binti Sa'd'ın ölümüne kadar devam etmiştir. Atabeg Ebu Bekir b. Sa'd döneminde dizayn edilmiş olan siyasi çerçeve ve Argun Han devrine gelinceye kadar ki süreç incelenmiştir. Kuruluş aşamasını geride bırakan Salgurluların Moğol hâkimiyet sahasına dâhil olduktan sonra her bir Salgurlu Atabeyinin metbu- tabi ilişkisindeki rolü ortaya çıkarılarak atabeyliğin sonunu getiren olaylar silsilesi üzerinde durulmuştur. Salgurlu topraklarının ilmi, dini, mimari ve içtimai açıdan cazibe merkezi olmasındaki etmenler ile Salgurlu Devletinin İlhanlı hâkimiyetinde încû topraklarına dönüşmesinden bahsedilmiştir.