İktisat Anabilim Dalı Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 20
  • Öğe
    Kapitalist iktisadi düzene bir eleştiri: İslami ekonomi ve finansal alternatifler
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Küçüksucu, Mücahide; Buluş, Abdulkadir
    Bugün yaşadığımız tüm ekonomik buhranların ve bu buhranların yarattığı sosyal problemlerin temeli, bütün kurumları, ahlakı ve zihniyeti ile önce iktisadi yapıya ve sonra bireyden topluma tüm hücrelerimize kadar işlemiş olan kapitalizmdir. Kapitalizm, kitle üretim anlayışı ile güçlenmiş ve ihtiyaç sınırlarını aşan bu üretimin, tüketimin pompalanması yoluyla piyasada emilmesi, tüketim toplumunun ortaya çıkmasına neden olmuştur. İhtiyacın sınırlı olduğu, tüketimin de israf kavramı ile sınırlandırıldığı, faizin olmadığı ve zekatın bir adil bölüşüm mekanizması olarak sisteminde yer bulduğu İslam iktisadı, sözü edilen ekonomik ve sosyal problemlerin çözümünü kendi özünde barındırmaktadır. İslam ekonomisinde, adil bölüşüm, felaha erme, verimliliği ve üretkenliği artırma, birey ve toplum çıkarları arasında dengeye ulaşma gibi birtakım politika amaçları mevcuttur. Söz konusu politika hedeflerine ulaşırken bir politika aracı olan İslami finans, ribanın olmadığı, İslam'ın haram olarak nitelediği yollardan edinilmemiş kazançlardan oluşan, spekülasyon, bahis ve kumara dayanmayan, ticari bir işlemi içeren finansal ağ yapılarıyla sınırlıdır. İslami finans sektörü ise, günümüz ekonomik şartlarında, bir İslam ekonomisinin varlığını sürdürebilmesi için hayati önem taşımaktadır. Bu öneme atfen, dünya ve Türkiye örnekleminde faizsiz finansa ilişkin mevcut konjonktür ele alınmıştır. Türkiye'de katılım bankacılığına ilişkin SWOT Analizi yapılarak, katılım bankalarının güçlü ve zayıf yönleri ile, kendilerine dönük fırsat ve tehditler değerlendirilmiştir. Katılım bankaları, reel varlıklar üzerinden işlemlerini yürütmekle, daha riskten uzak bir yapı sergilerken, müşterilere bu nedenle daha az finansal enstrüman ve daha fazla bürokratik işlem sunmaktadır. Kendi alanlarına özgü akademik çalışmalar ve alan eğitimi ile işgücüne dahil olan mezunlar açısından da dezavantajlı bir konumdadırlar. İnançları gereği kendilerine başvurmuş KOBİ ağırlıklı, sadakatli müşteri yapıları ise en önemli güçlü yönlerinden biridir.
  • Öğe
    Geçiş ekonomilerinde finansal gelişme, küreselleşme ve yoksulluk ilişkisi: Panel veri analizi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Ünsal, Ayşe; Acar, Mustafa
    Küreselleşme, hayatın her alanında etkisini hissettiğimiz çok boyutlu bir gelişim sürecidir. Tüm dünyanın hızlı bir şekilde entegre olduğu bu süreçte yaşanan gelişim ve dönüşümden bütün ülkeler aynı oranda yararlanamamışlardır. Başka bir deyişle ülkelerin kurumsal yapıları, dışa açık olup olmadıkları, yabancı sermaye girişlerinin kısıtlı olup olmaması gibi etkenlerden dolayı bazı ülkeler bu sürece hızlı bir şekilde adapte olurken, bazı ülkeler için ise bu durum daha yavaş ilerlemektedir. Fakat küreselleşme sadece fırsatlar cennetinden ibaret olan bir olgu da değildir. Bu sürecin fırsatları kadar riskleri de olan bir süreç olduğu unutulmamalıdır. Özellikle küreselleşme ile birlikte sıkça kullanılan yoksulluk kavramı literatürde oldukça sık değinilen ve arafta kalınan bir durumu yansıtmaktadır. Başka bir deyişle, acaba küreselleşme yoksulluğu azaltmada etkili midir, yoksa tam tersine bu süreç yoksulluğu artırmakta mıdır? Bu çerçevede bu çalışma, küreselleşmenin yoksulluk üzerindeki etkilerini söz konusu sürecin sürükleyici dinamikleri olan finansal gelişme ve teknolojik yeniliğin yoksulluk üzerindeki etkilerini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bu doğrultuda, planlı ekonomiden serbest piyasa ekonomisine geçiş yapan seçilmiş geçiş ekonomileri; Avrupa Birliği'ne girenler ile SSCB'den ayrıldıktan sonra Bağımsız Devletler Topluluğu'na (BDT) katılan ülkeler olarak iki grup halinde incelenmektedir. Küreselleşmenin yoksulluk üzerindeki etkileri söz konusu ülkeler için 1997-2018 dönemine ait veriler kullanılarak panel veri yöntemiyle analiz edilmektedir. Analizden elde edilen bulgular, AB'ye üye olan geçiş ekonomisi ülkelerinde uzun dönemde küreselleşme, teknolojik yenilik ve finansal gelişmişlik yoksulluğu azaltmaktayken, SSCB'den ayrılan ve sonradan BDT'de yer alan ülkelerde küreselleşme, teknolojik yenilik ve finansal gelişme kısa dönemde yoksulluğu azaltmakta etkili, uzun dönemde ise yoksulluğu azaltmada etkili olmadığına işaret etmektedir.
  • Öğe
    Orta Afrika ülkelerinde ortak para alanının ticaret ve gelir üzerindeki etkileri
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Mahamat Yacoub, Abdallatif; Kayhan, Selim
    Avrupa Para Birliğinin doğuşu ile birlikte, ekonomik ve parasal birliklere olan ilgi artış göstermiştir. Nitekim bu birliğin ortaya çıkardığı faydaların görülmesi sonucunda, yeni para birlikleri alanlarının kurulmasına yönelik düşünceler çoğalmıştır. Para birlikleri, üye ülkelerin kendi para politikalarını uygulanmamalarını ve döviz kurunu makroekonomik ayarlamaların bir aracı olarak kullanmamaları beraberinde getirmektedir. Ancak diğer taraftan uluslararası işlemlerin maliyetini düşürerek ticareti ve açıklığı teşvik etmektedir. Bu çalışmanın amacı; Orta Afrika Ülkelerinde ortak para alanını inceleyerek CEEAC ülkelerinin CEMAC'a dahil olduklarında ortaya çıkacak ticaret ve büyüme etkilerini incelemektir. Bu amaç doğrultusunda ticaret yerçekimi modeli ve büyüme denklemi modeli kullanılmıştır. Elde edilen bulgular para birliğinin ticareti artırırken; büyümeyi olumsuz şekilde etkileyeceğini göstermiştir.
  • Öğe
    Industrial production, multi-factor productivity, and development of industrial policies in Ethiopia: The case of manufacturing sector
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2022) Nasır, Ismael Mohammed; Buluş, Abdulkadir
    Ethiopia began industrial development almost a century ago, even though this longtime industrialization experience is still dismal. The industrial and manufacturing sectors are undeveloped by all indicators, including poorer productivity and export, lower technical competence and technology, lower backward and forward connections, and lower in everything, even today. Besides, the manufacturing sector is one of the least productive subsectors.Although Ethiopia's manufacturing sector began in the 1950s; firm-level studies have received little attention, and few studies have examined Ethiopian firm-level TFP; using recent balanced panel datasets, calculating TFP using the Value-added approach, fully measuring the Value-added variable by including stock difference values, and using four estimators makes the thesis unique. Besides, the thesis emphasizes manufacturing because of the government's policy of prioritizing the sector. Thus, the thesis examines industrial production, multi-factor productivity, and industrial policy development in Ethiopia's manufacturing sectors. Using the Ethiopian central statistical agency (CSA) reconstructed balanced panel datasets from 2011/12-2019/20, the level, growth, and determinants of TFP were measured for 570 sampled firms in the general manufacturing panel and Growth and Transformation Plan (GTP) priority, export-oriented and import substitution sub-sectors. The thesis uses four methods to estimate Ethiopian manufacturing TFP: Arellano and Bond, 1991; Arellano and Bover, 1995; Blundell and Bond, 1998; LSDVC. All diagnostic estimation tests are satisfactory and significant, appropriate to the analysis result. Besides, the lag of log TFP (L. ln _TFP) shows a positive sign. It is statistically significant in all four GMM estimators examined and panel estimation in the thesis. At the same time, the results of labor skill(lnskill), export status (iexpstuts), and firm age (lnage) are positive and significant in all four estimators in the general manufacturing sector. Similarly, the major results of the textile garment and leather subsectors revealed that labor skill (lnskill) is positive and significant across all four estimators. And also, the export status (iexpstuts) and age of the firm (lnage) are significant and exhibit positive signs in Arellano and Bond's (1991) and Blundell and Bond's (1998) estimations. Furthermore, labor skill (lnskill) and age of firm (lnage) coefficients have a positive sign and are significant in all four food and beverage subsector estimators; all four estimators have negative firm size (ifirmsize) coefficients in the subsector. Similarly, labor skill values are positive and significant in the chemical and non-metallic mineral sub-sectors of four GMM estimators. In all GMM and LSDVC estimators, the firm age coefficient is positive and significant. However, in LSDVC estimators, firm size coefficients are only significant and negative. Moreover, In the basic and fabricated metal subsectors, lnskill and lnage are positive and significant in all four estimators. Similarly, the ownership coefficient is significant in all estimators except system GMM, while the material (lnrm) coefficient is only positive and significant in LSDVC estimation. Finally, the legal form of business ownership (ilgfbo) coefficient has a positive sign and is statistically significant only in this subsector.
  • Öğe
    Davranışsal Finans Açısından Geleneksel ve İslami Bankacılığın Karşılaştırmalı Analizi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2021) Şen Küçük, Gülşah; Karabulut, Tahsin
    Geleneksel finans, insanların kararları üzerinde etkili olan psikolojik ve duygusal faktörleri ihmal ederek rasyonel olduklarını varsaymaktadır. Davranışsal finans, geleneksel finansın rasyonel insan varsayımını kabul etmemektedir. Çünkü insanların geleneksel finansın kabul ettiği şekilde rasyonel karar vermesine engel olan bilişsel, duygusal ve sosyal olmak üzere çeşitli psikolojik eğilimler bulunmaktadır. Söz konusu eğilimler, bireylerin rasyonaliteden uzak ve hatalı davranışlar sergilemesine yol açmaktadır. Geleneksel finans ve bankacılık alanından gerek insana bakış açısı gerek çalışma esasları ile farklılaşan alanlardan biri de İslami finans ve bankacılık alanıdır. İslami finans ve bankacılık alanı da insanların sınırlı rasyonel olduğunu kabul etmektedir. Çalışmanın amacı, Türkiye genelinde katılım ve geleneksel banka müşterilerinin finansal kararlarını etkileyen eğilimlerin davranışsal finans bağlamında belirlenmesi ve iki banka grubu arasında davranışsal finans eğilimleri açısından herhangi bir farklılığın olup olmadığını ortaya koymaktır. Türkiye genelinde 33 ilde 390 katılım bankası ve 465 geleneksel banka müşterisi olmak üzere toplam 855 katılımcı ile gerçekleştirilen anketten elde edilen veriler SPSS 21 istatistik programında analiz edilmiştir. Anket verilerine ilişkin frekans analizi, geçerlilik ve güvenilirlik analizi, tanımlayıcı istatistikler, hipotezlerin test edilmesi için parametrik olmayan testlerden Mann-Whitney U, Kruskal Wallis ve Ki-kare testi yapılmıştır. Elde edilen sonuçlar, katılım ve geleneksel banka müşterilerinin finansal kararları üzerinde davranışsal finans eğilimlerinin etkili olduğunu ve her iki banka grubu müşterilerinin finansal kararları üzerinde etkili olan finansal eğilimler bakımından büyük ölçüde benzer olduğunu göstermektedir. Çalışmanın bankaların hitap edeceği müşterilerin davranışsal profili hakkında bilgi sahibi olmasına ve müşterilerin sahip olduğu psikolojik eğilimlerin belirlenmesi sonucu finansal kararlar üzerinde etkilerinin azaltılmasına katkı sağlaması beklenmektedir.
  • Öğe
    Katılım Bankacılığının Sektör İçerisindeki Payının Arttırılmasında İslami Finansal Okuryazarlığın Önemi: Türkiye ve Malezya Üzerine Karşılaştırmalı Bir Analiz
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2021) Işık, Mine; Buluş, Abdulkadir
    Küresel ölçekte her geçen gün artan bir potansiyele sahip olan faizsiz finans ve bankacılık uygulamalarının, başlangıç yılları ve gelişim düzeyleri ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Bu çalışmanın temel amacı, faizsiz finans uygulamalarına faizsiz bankacılık kapsamında aynı yıllarda başlayan Türkiye ve Malezya'da, faizsiz bankaların sektör içerisinden aldıkları payın farklılığını "Faizsiz Finansal Okuryazarlık" çerçevesinde analiz etmek ve böylelikle, katılım bankacılığının sektör içerisindeki payının arttırılmasında faizsiz finansal okuryazarlığın önemini değerlendirmektir. Literatürde, "Finansal Okuryazarlık" kavramına istinaden oldukça yeni bir kavram olan "Faizsiz (İslami) Finansal Okuryazarlık (İFO)" kavramına ilişkin genel geçer bir tanımlama ve ölçüm aracı henüz bulunmamaktadır. Bu çalışma kapsamında, Faizsiz Finansal Okuryazarlık; doğru finansal seçimlerde bulunabilmek için gerekli olan, faizsiz finansal bilgi, farkındalık, tutum ve davranışların bileşeni olarak tanımlanmıştır. Bu tanımlama kapsamında faizsiz finansal okuryazarlık ölçüm aracının geliştirilmesi, bu çalışmanın birincil amacını oluşturmaktadır. Geliştirilen İFO Ölçüm Modeli aracılığıyla faizsiz finansal okuryazarlık düzeylerinin ölçülmesi ve faizsiz finans ve bankacılığın kullanım düzeyi üzerinden sektör içerisindeki payına etkisinin Türkiye ve Malezya kapsamında analiz edilmesi ise bu çalışmanın ikincil amacını oluşturmaktadır. Çalışmanın birincil amacına istinaden Türkiye ve Malezya'da gerçekleştirilen "Yapı Geçerlik ve Güvenirlik" analizleri, araştırmanın ön uygulamasını temsil etmektedir. Ön uygulama sonucunda, İFO Ölçüm Modeli'ni temsil eden bileşenlere ilişkin Türkiye'de geçerli ve güvenilir bir yapı sergilediği tespit edilerek geliştirilen ölçüm araçlarının, Malezya'da da doğrulandığı tespit edilmiştir. Böylelikle literatüre, geçerliği ve güvenirliği ortaya konulmuş "Faizsiz Finansal Bilgi Testi", "Faizsiz Finansal Farkındalık Ölçeği", "Faizsiz Finansal Tutum Ölçeği" ve "Faizsiz Finansal Davranış Ölçeği" kazandırılmıştır. Geliştirilen ölçüm araçları ile toplanan veriler ışığında, araştırmanın ikincil amacına yönelik olarak oluşturulan hipotezler test edilmiştir. Bu kapsamda, Türkiye'de ve Malezya'da seçilen örneklem üzerinde "Yapısal Eşitlik Modellemesi (YEM)" ve "Bağımsız Gruplar (Örneklemler) t-Testi" uygulanmıştır. Çalışma sonucunda, faizsiz finansal okuryazarlığın bileşenlerini temsil eden söz konusu ölçüm araçları ile oluşturulan ve YEM analizinin ilk aşamasında test edilen İFO Ölçüm Modeli'nin hem Türkiye hem de Malezya'da uyum iyiliği indeksleri bakımından yeterli uyumu sağladığı ve değişkenlere ilişkin tahmin değerlerinin anlamlı olduğu tespit edilmiştir. YEM analizinin ikinci aşamasında hem Türkiye hem de Malezya'da İFO'nun, faizsiz finans ve bankacılık kullanım düzeyinin arttırılmasında ve dolayısıyla faizsiz finans ve bankacılığın sektör içerisindeki payının arttırılmasında önemli bir role sahip olduğuna ilişkin ampirik bulgular sunduğu tespit edilmiştir. Özellikle, "Faizsiz Finansal Bilgi" ve "Faizsiz Finansal Farkındalık" değişkenlerinin hem Türkiye hem de Malezya'da İFO üzerinde oldukça güçlü etkiye sahip olduğuna ilişkin bulgular, söz konusu bileşenlerin, İFO – faizsiz finans ve bankacılık kullanım düzeyi ilişkisinde önemli bir rol üstlendiğine işaret etmektedir. Çalışma kapsamında gerçekleştirilen Bağımsız Gruplar t-Testi sonucunda ise söz konusu bileşenler bakımından Malezya'nın Türkiye'den anlamlı düzeyde daha yüksek puanlara sahip olduğu tespit edilmiştir. Başka bir ifadeyle; küresel ve ulusal çapta aldığı paylarla, günümüzde faizsiz finans denilince akla ilk gelen ülkelerden biri konumunda bulunan Malezya'da, katılımcıların "Faizsiz Finansal Bilgi" ve "Faizsiz Finansal Farkındalık" düzeyleri Türkiye'deki katılımcılardan daha yüksektir. Elde edilen bu sonuç, faizsiz bankacılık uygulamalarına başlangıçları aynı yıllara dayansa da Türkiye'nin, Malezya'nın çok daha gerisinde performans sergilemesi durumuyla birlikte değerlendirildiğinde, Türkiye'de Katılım bankacılığının sektör içerisindeki payının arttırılması noktasında bireylerin bilgi ve farkındalık düzeylerinin arttırılmasının önem arz ettiği ifade edilebilir.
  • Öğe
    Uluslararası bilgi taşmaları, verimlilik ve ekonomik büyüme ilişkisi: Gelişmekte olan ülkeler üzerine ekonometrik bir inceleme
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2018) Gömleksiz, Mustafa; Mercan, Birol
    İçinde bulunduğumuz dönem, dünya genelindeki iletişim teknolojileri ve bilgi transfer ağlarında yaşanan dikkate değer gelişmelerle birlikte küreselleşmenin yaygın etkilerinin yoğun şekilde hissedildiği bir dönem olmuştur. Bu gelişmeler bir yandan yerelleşmiş bilgiyi ulusal sınırların ötesine taşırken, diğer yandan küresel bilginin dağılımında önemli farklılıklar ortaya çıkarmıştır. Bilginin mekânsal dağılımındaki farklılıkların açıklanmasında, taşma etkileri yoluyla bilginin yayılımını sağlayan bazı kanallar önemli birer rol oynamaktadır. Literatürdeki pek çok çalışmada, söz konusu bu kanalların ekonomik çevrede yarattığı sonuçlara ilişkin çeşitli tartışmaların olduğu görülmektedir. Bu çalışmada, uluslararası ölçekte gerçekleşen bilgi taşmalarının verimlilik ve ekonomik büyüme üzerindeki etkileri 16 gelişmekte olan ülkeyi kapsayan bir örneklemde analiz edilmektedir. 1990-2014 yılları arası dönemi içine alan analizde, küresel bilginin ortaya çıkardığı karşılıklı bağımlılıkların yanı sıra, bilgi taşmalarının ülkelere özgü etkilerini dikkate alan ikinci nesil tahmin yöntemlerine başvurulmuştur. Analizden elde edilen bulgularda, ilk olarak, ileri teknolojili ithalatın bilgi taşmalarında önemli bir kaynak olduğu ve bu taşmaların gelişmekte olan ülkelerdeki gerek verimlilik artışlarına gerekse de ekonomik büyümeye anlamlı bir katkı sağladığı görülmektedir. Buna karşılık, doğrudan yabancı yatırımlar (DYY) kanalıyla gerçekleşen bilgi taşmalarının verimlilik ve ekonomik büyümeyi pozitif ve anlamlı bir şekilde etkilediğine dair net bulgulara ulaşılamamıştır. Dolayısıyla, DYY akımlarının bilgi yoğun bir çerçevede tekrar ele alınması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Üçüncü olarak, AR-GE işbirlikleri vasıtasıyla ortaya çıkan bilgi taşmalarının verimlilik ve ekonomik büyümedeki artışları tek başına açıklamadığı sonucuna varılmaktadır. Bu kapsamda elde edilen sonuçlar, ulusal düzeydeki bilgi stoklarına bağlı bilgi massetme kapasitesinin, işbirlikçi AR-GE faaliyetleri sonucu ortaya çıkan bilginin faydalı kullanımına imkân verdiğini göstermektedir.
  • Öğe
    Türev piyasaların hisse senedi piyasaları oynaklığına ve istikrarına etkileri: BİST 30 örneği
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2018) Gürbüz, Süleyman; Şahbaz, Ahmet
    Finansal piyasalarda birçok enstrüman işlem görmektedir. Bu enstrümanlardan en bilineni hisse senetleridir. Göreceli olarak daha yeni yeni popüler olmaya başlayan türev ürünler ise hisse senetlerine göre daha kapsamlı enstrümanlardandır. Hisse senetleri, vadeli işlem piyasalarında sözleşmeye konu olan varlıklar arasında gösterilebilir. Böyle bir durumda da, iki piyasa arasında bir etkileşimin olması kaçınılmaz görünmektedir. Literatürde yer alan çalışmaların büyük bir kısmı, hisse senedi endekslerinin türev piyasalarda işlem görmeye başlaması ile oynaklıklarının azaldığını göstermektedir. Bunun tam tersi sonuçlara ulaşan çalışmalar olduğu gibi iki piyasa arasında anlamlı bir etkileşimin tespit edilemediğini söyleyenler de vardır. Bu çalışmanın amacı, türev piyasa işlemleri ile hisse senedi endeksleri arasında oynaklık yayılma etkisinin olup olmadığını çok değişkenli GARCH modelleri ile analiz etmektir. Bu amaçla, 05/01/2007-27/09/2017 tarihleri arasını kapsayan günlük verilerle BİST30 endeksi ve BİST30 endeks vadeli işlem sözleşmeleri değişkenleri kullanılarak DVECH yöntemi uygulanmıştır. Diğer çalışmalardan farklı olarak, bu çalışmada zaman serilerinin frekans boyutunda da incelenmesini mümkün kılan Dalgacıklar yönteminden de yararlanılmıştır. Çalışma sonuçlarına göre, ortalama denklemi bazı frekanslarda pozitif etkiye sahipken bazı frekanslarda ise anlamlı bir sonuç vermemektedir. Oynaklık yayılma etkisine bakıldığında ise, tüm seriyi kapsayan frekans haricinde genelde türev piyasadan hisse senedi piyasalarına doğru oynaklık yayılma etkisi vardır. Frekans yükseldikçe, GARCH etkisinin azaldığı, ARCH etkisinin ise arttığı gözlemlenmiştir.
  • Öğe
    Finansal yakınsama: Yükselen piyasa ekonomileri üzerine ampirik bir analiz
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2020) Açdoyuran, Bengü; Şahbaz, Ahmet
    Yükselen piyasa ekonomileri son yirmi yılda büyük çapta finansal serbestleşmeye tanık olmuştur. Bu ülkelerin finansal piyasaları için temel amaç, uluslararası bilgi akışını sağlayarak finansal gelişmeyi teşvik etmektir. Finansal gelişme ile ülkeler sermaye yatırımları için gerekli olan finansmana daha kolay ulaşabilmekte ve finansal çeşitliliğe erişebilme imkanı elde etmektedirler. Bu durum gelişmekte olan piyasaların gelişmiş ekonomilerde ulaşılan yaşam standartlarına ulaşmasına büyük katkı sağlamaktadır. Yükselen piyasa ekonomilerinin finansal gelişmelerini sağlamaları ülkeler arasındaki finansmanda bilgi açığının kapatılmasına da olanak sağlamaktadır. Bu çalışmanın amacı, finansal serbestleşme süreci sonrasında yükselen piyasa ekonomilerinde yaşanan finansal gelişmelerin gelişmiş ülke ekonomilerini yakınsayıp yakınsamadığını araştırmaktır. Çalışmada 22 yükselen piyasa ekonomisinde finansal gelişmenin referans alınan 5 gelişmiş ülkeyi yakınsaması ekonometrik yöntemle analiz edilmiştir. 1996-2016 dönemini kapsayan analizde 22 yükselen piyasa ekonomisi gelir yapısına göre gruplara ayrılmış ve finansal gelişme göstergeleri kullanılarak hesaplanan finansal gelişme endeksi elde edilmiştir. Daha sonra ülke gruplarından elde edilen serilere birinci ve ikinci nesil panel birim kök testleri uygulanmıştır. Analizden elde edilen bulgularda ilk olarak birinci nesil birim kök testi uygulanan üst orta gelir grubuna ait yedi ülkeden Güney Afrika, Çin, Malezya ve Türkiye'nin, petrol ihraç eden ülkeler grubunda ise tüm ülkelerin yakınsadığı sonucuna ulaşılmıştır. İkinci olarak ikinci nesil birim kök testi uygulanan yüksek gelir grubu ve düşük orta gelir grubu ülkelerinin hepsinin referans alınan gelişmiş ülkeleri yakınsadığını göstermektedir.
  • Öğe
    Yurtiçi tasarruf ve yatırım hacmi arasındaki ilişki: OECD ülkelerinde Feldstein-Horioka hipotezi üzerine bir uygulama
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2020) Karter, Çiğdem; Özşahin, Şerife
    Finansal küreselleşme ile birlikte yurtiçi yatırımların yabancı tasarruflarla finanse edilebilmesinin yanı sıra yurtiçi tasarruflar da dünya genelinde cazip yatırım imkânlarını değerlendirme fırsatı yakalamıştır. Bu gelişmeler yurtiçi tasarrufların artmasına, sermaye maliyetlerinin düşmesine ve teknoloji transferinin artarak bilgi ve iletişim sektörlerinin gelişmesine olanak sağlamıştır. Ayrıca finansal işlemlerde kullanılacak finansal enstrümanların sayısındaki artış da yabancı yatırımcılara risk çeşitlendirmesi yapma fırsatı sunarak finans sisteminin gelişmesine katkıda bulunmuştur. Ancak Martin Feldstein ve Charles Horioka tarafından 1980 yılında yapılan "Domestic Saving and International Capital Flows" başlıklı çalışmada, artan sermaye hareketliliğine karşın yurtiçi yatırımların büyük bir kısmının yurtiçi tasarruflar tarafından finanse edildiği sonucu elde edilmiştir. Ulusal sınırların giderek azaldığı bir ortamda sermaye hareketlilik derecesinin yüksek olması beklenirken Feldstein ve Horioka'nın aksi yönde bulgulara ulaşması, literatürde Feldstein-Horioka paradoksu olarak adlandırılmaktadır. Bu çalışma, 21 OECD ülkesi için 1980-2017 döneminde Feldstein-Horioka Hipotezi'nin geçerliliğini test etmeyi amaçlamaktadır. Sermaye hareketlilik derecesiyle ilişkili olduğu düşünülen ülke büyüklüğü ve dışa açıklık kontrol değişkenleri ile iki farklı model daha oluşturularak Feldstein ve Horioka (1980) temel model perspektifi genişletilmiştir. Bu doğrultuda yurtiçi tasarruflarla yurtiçi sabit sermaye yatırımları arasındaki ilişki ve alternatif değişkenlerin hipotez üzerindeki etkileri, yatay kesit bağımlılığını dikkate alan ikinci nesil panel veri analiz yöntemleri yardımıyla incelenmiştir. Ekonometrik analiz sonucunda panelde yer alan 21 OECD ülkesinde Feldstein-Horioka Hipotezi'nin geçerli olduğu ve yurtiçi tasarrufların yurtiçi sabit sermaye yatırımlarını karşılama oranı olan tasarruf tutma katsayısının ülke büyüklüğünden etkilenmesine rağmen dışa açıklık oranından etkilenmediği bulgusua ulaşılmıştır.
  • Öğe
    BRICS-T ülkelerinde enerji tüketiminin belirleyicileri: Ekonometrik bir uygulama
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2020) Duran, Mahmut Sami; Acar, Mustafa
    Dünyada küreselleşmenin artışı ile birlikte ülkeler giderek birbirine bağımlı hale gelmekte ve sınırlar giderek kaybolmakta, ülkelerin ticaret hacimleri her yıl artarak büyümektedir. Bu durum tüm dünyada üretim artışına neden olmakta, dünyadaki nüfus artışı ile birlikte ise tüketim miktarları da hızla artmaktadır. Öte yandan artan bu üretim ve tüketim miktarı sanayileşme ile birlikte enerji talebini hızla artırmaktadır. Şüphesiz bir ülkenin sosyal ve ekonomik kalkınmasını gerçekleştirebilmesi için en önemli faktörlerden bir tanesi enerji olmaktadır. Bu nedenle dünya ekonomilerinin büyümesi ve sanayileşmesi, enerjiye olan bağımlılığı giderek artırmakta ve enerji tüketim miktarları her geçen yıl artarak büyümektedir. Ülkelerin her geçen yıl enerjiye olan bu artan bağımlılıkları ise enerji tüketimini belirleyen faktörlerin neler olduğunu açıklamayı gerekli kılmaktadır. Bu çalışmada enerji tüketimini belirleyen faktörler açıklanmaya çalışılmaktadır. Bu amaçla enerji tüketimini belirleyen faktörler BRICS-T (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, G.Afrika, Türkiye) ülkeleri özelinde, 1992-2018 yıllarını kapsayan bir dönem için analiz edilmektedir. Çalışmada enerji tüketimini belirleyen faktör olarak doğrudan yabancı yatırımlar, enerji fiyatları ve ekonomik büyüme kullanılmaktadır. Çalışmanın analizinden elde edilen bulgular, ilk olarak doğrudan yabancı yatırımlar, enerji fiyatları ve ekonomik büyüme değişkenlerinin her üçünün de enerji tüketimi ile uzun dönemli bir ilişki içinde olduğunu doğrulamaktadır. İkinci olarak ise yapılan analizlerde elde edilen bulgular, doğrudan yabancı yatırımların panel analizimize konu olan tüm ülkelerde anlamlı, ekonomik büyüme serisinin sadece Türkiye ve Çin için anlamlı, enerji fiyatları serisinin ise Rusya, G.Afrika ve Çin'de anlamlı olduğunu göstermektedir.
  • Öğe
    Rasyonel insan kavramının bütünsel beyin yaklaşımı çerçevesinde değerlendirilmesi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2020) Yılmaz, Mustafa; Mercan, Birol
    Rasyonel davranış bireyin maksimum faydayı sağlayacak şekilde yaptığı seçimlere dayanan karar verme süreci olarak tanımlanabilir. İktisat teorilerinin çoğunun temel varsayımı, bireylerin rasyonel davranmasıdır bu bağlamda rasyonel davranışı ölçmek önem kazanmaktadır. Literatür taramasına göre rasyonnellik, ültimaton oyunları ile ölçülmeye/yanlışlanmaya çalışılmaktadır. Hatta bu oyunlar neticesinde davranışsal iktisat isimli yeni bir iktisat disiplini ortaya çıkmıştır. Davranışsal iktisat araştırmaları rasyonalite ile beyin arasında bir ilişki kurma amacı bulunmamaktadır. Bireylerin kararları şüphesiz ki onların beyin faaliyetleri ve zihin süreçlerinin bir ürünüdür. Bireylerin beyin faaliyetleri ile rasyonellik arasında bir ilişki kurma girişimi bu bağlamda önem arz etmektedir. Herrmann'ın beyin baskınlık aracı bu noktada önemli bir başlangıç noktası olarak kabul edilebilir. Bu tezde iki farklı soru grubundan oluşan bir anket ile bireylerin beyin baskınlık yapıları ve rasyonel/irrasyonel davranışları açığa çıkarılmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda tezde, Herrmann'ın beyin baskınlık aracı kullanılarak beynin lobları ile rasyonellik arasındaki ilişki sorgulanmıştır.
  • Öğe
    Ticari diplomasi ile ihracat ve uluslararası müteahhitlik hizmetleri ilişkisi: Türkiye örneği
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2020) Can, Muharrem; Karabulut, Tahsin
    İlkçağlarda Ortadoğu ülkeleri arasında ticaretin güvenliğini sağlamak için anlaşmalar yapılmıştır. Eski Yunan şehir devletleri, Romalılar ve Bizanslılar diplomasi uygulamalarına önemli katkılar yapmışlar, ilk daimi büyükelçi ataması İtalyan şehir devletleri arasında yapılmış ve daha sonra diğer Avrupa ülkelerine yayılmıştır. 19. yüzyılda, özellikle Viyana Kongrelerinde diplomasiye dair bir takım yeni kurallar konmuştur. Yüzyılın sonunda ise uluslararası sermaye akımı ve ticaretin artmasıyla ilk ticari diplomat ataması gerçekleştirilmiş, ölçü, demiryolu ve posta taşımacılığı gibi konularda uluslararası anlaşmalar imzalanmıştır. II. Dünya Savaşı sonrasında IMF, DTO, GATT, DB gibi uluslararası ekonomik kuruluşlar kurulmuştur. 1980 sonrasında küreselleşmenin hızlanmasıyla uluslararası ticaret, sermaye akımı ve yatırım artışına bağlı olarak diploması faaliyetlerine STK’lar ve iş dünyası da dâhil olmuştur. Türkiye’de 1925 yılında ilk defa ticaret müşaviri ataması gerçekleştirilmiştir. Ticari diplomasi faaliyetleri tarihsel süreçte HDTM, DTM ve Ticaret Bakanlığı tarafından yürütülmüştür. 1970’li yıllarda ilk yurt dışı müteahhitlik faaliyetleri başlamış, 1980 yılından sonra uygulanan ekonomi politikalarıyla ihracat artmıştır. Türkiye’nin Ortadoğu, AB, Balkanlar, Afrika ve Avrasya’ya yakınlığı ticaret ve müteahhitlikte önemli bir avantaj sağlamaktadır. 2000’li yıllardaki özellikle 2008 yılındaki küresel kriz, 2010’lu yıllardaki petrol ve doğal gaz fiyatlarındaki düşüş ve Arap baharı gibi nedenlerle her iki sektörü de daraltmıştır. Latin Amerika, Sahra Altı Afrika ve Asya-Pasifik ülkeleri yeni pazarlar olarak belirlenmiştir. Bu kapsamda atanan ticaret müşavirleri bu bölgelerde iki sektör içinde ciddi olumlu katkılar yapmıştır.Çalışmada ticaret müşaviri ataması sonrası her iki sektördeki olumlu ilişki analiz edilmektedir. Literatür taraması yapılmış, ayrıca Ticaret Bakanlığı ve TÜİK’ ten elde edilen veriler bölgesel ve ülke gruplarına göre analize tabi tutulmuş, sonuçları grafiksel olarak gösterilmiştir.
  • Öğe
    İslam ülkelerinde inşaat sektörü ve ekonomik büyüme ilişkisi: Panel veri analizi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2020) Başaran Tormuş, Nesli; Mercan, Birol
    Çoğunluğu gelişmekte olan ülkelerden oluşan İslam ülkelerinde inşaat sektörünün ekonomik faaliyetlerde önemli bir payı vardır. Bununla birlikte, sektöre yönelik yatırımlarını her geçen gün artıran bu ülkeler genelinde inşaat odaklı ekonomik büyümenin etkinliğine ilişkin çeşitli tartışmaların ortaya çıktığı söylenebilir. Bu tartışmalar ekseninde, inşaat sektörünün söz konusu ekonomilerdeki rolünün araştırılmasının önem arz ettiği görülmektedir. Bu çalışmada, İslam ülkeleri özelinde inşaat sektörü ile ekonomik büyüme arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlamaktadır. Çalışmada, verilerine ulaşılabilen 15 İslam ülkesi için 1995-2017 arası dönemi içine alan bir panel veri seti kullanılmıştır. Ekonometrik analizlerde Panel Veri Analizi kapsamındaki Panel Vektör Otoregresyon (VAR) modeli tercih edilmiştir. Ampirik analizlerin yapımında Eviews 10 programı kullanılmıştır. Çalışmada gerçekleştirilen analizler sonucunda İslam ülkelerinde inşaat sektörü ile ekonomik büyüme arasındaki ilişkinin ilk dönemlerde pozitif yönlü olduğu görülürken, dönem uzadıkça söz konusu ilişkinin tersi yönünde bazı bulgulara ulaşılmıştır. Buradan hareketle, incelenen ülke grubu kapsamında inşaat sektörü ve ekonomik büyüme ilişkisinin uzun dönemde istikrarlı bir yapıda olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu kapsamda ulaşılan sonuçlar, kırılgan ülke ekonomilerinde inşaat sektörünün makro ekonomik şoklardan önemli ölçüde etkilendiğine ve istikrarlı bir ekonomik büyüme hedefinde sektöre yönelik politikaların yeniden gözden geçirilmesi gerekliliğine işaret etmektedir.
  • Öğe
    Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası-katılım bankaları ilişkisi: Katılım finansmanı ve zorunlu karşılık modelleri
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimleri Enstitüsü, 2019) Kutval, Yunus; Kayhan, Selim
    İslami bankacılık faaliyetlerinin yürütüldüğü ülkelerin hemen hemen tamamında konvansiyonel bankacılık sistemi de bulunmaktadır. Bu çift başlı yapı hem felsefi hem de işleyiş bakımından farklı olan iki sistemin, merkez bankalarınca aynı geleneksel politikalara maruz kalmasına neden olmaktadır. Bu duruma günümüzün en önemli para politikası araçlarından biri olan zorunlu karşılık uygulaması bir örnektir. Çoğu ülkede, İslami Bankacılık ve Finans sistemleri de bu ilke uyarınca çalışır. Çalışmanın amacı, Türkiye'de faaliyet gösteren katılım bankaları ile Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası arasındaki ilişkileri alternatif yeni modeller ile yeniden şekillendirmektir. Bu kapsamda, çalışmada öncelikle finansal piyasalar incelenerek teorik alt yapı oluşturulacaktır. Daha sonra faizsiz finansın vizyonu ve misyonu üzerinde durulacaktır. İslami bankalar ile merkez bankalarının ilişkileri detaylıca irdelendikten sonra, günümüzdeki mevcut uygulamalar üzerinde durulacaktır. Nihayetinde, merkez bankalarının faiz dışı elde ettiği gelirleri, İslami bankalar ile ortaklık esasına göre paylaşabilecekleri iki yeni öneride bulunacaktır. Bunlardan ilki, çalışma içerisinde "Gelir Ortaklığı Senetleri" olarak isimlendirilmiş olan yeni bir İslami menkul kıymettir. Mudâraba, Muşaraka ve İcara sukuk şeklinde ihraç edilecek olan bu menkul kıymet, Türkiye'deki katılım bankalarının TCMB'yi finanse etmesini sağlayacaktır. Daha sonra bu sistemin organizasyon altyapısı kullanılarak, katılım bankalarının zorunlu karşılıklardan elde ettikleri faiz gelirleri, "vekâlet" akdi ile kar/zarar ortaklığına dönüştürülmeye çalışılacaktır.
  • Öğe
    Mortgage piyasalarının ve para politikasının konut fiyatları üzerindeki etkisi: Teori ve Türkiye üzerine bir uygulama
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimleri Enstitüsü, 2017) İslamoğlu, Bahar; Buluş, Abdulkadir
    Gerek birincil gerekse ikincil mortgage piyasaları sermaye piyasasının önemli bir parçasını oluşturduklarından bu piyasalarda ortaya çıkan mortgage faizi diğer uzun dönemli faizlerden ve merkez bankası para ve faiz politikalarından etkilenmektedir. Faizlerde meydana gelen değişme de gayrimenkul talebini ve değerini değiştirmektedir. Türkiye'de 2004 yılında birincil mortgage piyasaları kurulmuş, bu tarihten sonra gayrimenkul arz ve talebi çok hızlı bir şekilde gelişmiştir. Özellikle 1990'lı yıllardaki yüksek reel faizlerin gayrimenkul gibi uzun vadeli yatırımları olumsuz etkilediği önermesi kabul edilirse, 2000'li yıllarda izlenen para ve maliye politikası; özelikle TCMB izlediği enflasyon hedeflemesi stratejisi ile uzun dönem faizlerin düşmesi gayrimenkul talebini arttırmıştır. Bu gelişmeler de gayrimenkul fiyatlarını etkilemiştir. Tezde gayrimenkul fiyatlarını etkileme açısından mortgage piyasasının gelişimi, TCMB para ve faiz politikalarının gayrimenkul değerine olan etkisi Türkiye genelinde araştırılmıştır.
  • Öğe
    Bireysel emeklilik sisteminin finansal derinleşmeye etkisi: Türkiye örneği
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimleri Enstitüsü, 2017) Önder, Ferid; Karabulut, Tahsin
    Dünya'nın birçok ülkesinde sosyal güvenlik sistemlerinde yaşanan krizler, ülkelerin sosyal güvenlik sistemlerinde reform yapmalarını zorunlu hale getirmiştir. Yapılan reformlar neticesinde elde edilen başarılı sonuçlar IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşlar ve birçok ülke tarafından yakından takip edilmektedir. 1999 yılında Tükiye ile IMF arasında yapılan Stand By anlaşması çevresinde uzun vadeli tasarruf kaynaklarının çeşitlendirilmesi amacıyla Bireysel Emeklilik Sisteminin oluşturulması önerisinde bulunulmuştur. Yapılan yasal düzenlemelerle, bireylere aktif çalışma dönemlerinde yapacakları tasarruflarla, sahip oldukları refah seviyelerini emeklilik dönemlerinde de koruyabilmeleri için ek bir emeklilik geliri sağlayan Bireysel Emeklilik Sistemi 2003 yılından itibaren uygulanmaktadır. Bireysel Emeklilik Sitemi aracılığıyla özendirilen tasarruflarla oluşan emeklilik fonlarının sermaye piyasalarında değerlendirilmesini finansal derinleşmeye pozitif katkılar yapması beklenmektedir. Bu çalışmanın amacı söz konusu derinleşmenin analiz edilmesidir. Bu amaçla Türkiye'de bireysel emeklik sisteminin finansal derinleşmeyi nasıl etkilediği, 2003-2015 yılı aylık verileri kullanılarak ekonometrik olarak tahmin edilmiştir. Bireysel Emeklilik Sistemindeki yatırıma yönlendirilen fonlar, Borsa İstanbul işlem hacmi, Sanayi Üretim Endeksi ve Tüketici Fiyat Endeksi değişkenlerinin kullanıldığı farklı tahminler, Türkiye'de bireysel emeklilik sitemi aracılığıyla oluşturulan fonların, finansal derinleşmeye pozitif katkılarının olduğunu ortaya koymaktadır.
  • Öğe
    Turizm talebini etkileyen faktörlerin ekonometrik bir analizi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2013) Özcan, Ceyhun Can; Kar, Muhsin
    Turizm sektörünün önemi her geçen gün daha da artmaktadır. Ülkeler bu sektörün ekonomik faydalarından yararlanmak için politikalar geliştirmekte ve daha fazla turistin ülkelerine gelmesi için çaba sarf etmektedirler. Bu noktada turizm talebini belirleyen faktörlerin belirlenmesi hem özel sektör hem de kamu sektöründeki politika yapıcılar açısından önem arz etmektedir. Bu tezin amacı en fazla turist çeken ilk 10 ülkedeki ve Türkiye'deki turizm talebini etkileyen faktörlerin neler olduğunu belirlemek ve elde edilen bulgular ışığında kesişen ve ayrışan noktalar dikkate alınarak politika önerilerinde bulunmaktır.Tez, 1995-2011 dönemini kapsayan veri seti yardımıyla panel birim kök, panel eşbütünleşme, panel hata düzeltme tahmincilerini kullanılarak; gelir, fiyat ilişkisi, arz kapasitesi, döviz kuru ve politik istikrar değişkenlerinin turizm talebi üzerinde etkili olup olmadıkları belirlenmeye çalışılmaktadır. Ampirik analizlerden elde edilen bulgular, oluşturulan modellerdeki değişkenlerin turizm talebi üzerinde beklenilen etkileri gösterdiğine dair kanıtlar sunmaktadır. En fazla turist çeken ilk 10 ülkeye yönelik turizm talebi ile Türkiye'ye yönelik turizm talebinin belirleyicilerinin büyük ölçüde örtüştüğü görülmektedir. Bulgular makro ekonomik değişkenlerin turizm sektörü üzerinde önemli ölçüde belirleyici role sahip olduğunu göstermektedir.
  • Öğe
    Tarihsel olarak vergi gelirlerinin belirleyicileri ve BRIC-T üzerine ekonometrik bir analiz
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2016) Özmen, İbrahim; Buluş, Abdulkadir
    Örgütlü toplumsal yapılanmanın günümüzde en üst seviyesi olarak kabul edilen devletin varlığı ile belirli kamu hizmetlerini sunma zorunluluğu arasında sağlam bir ilişki bulunmaktadır. Bu ilişki farklı şekillerde ele alınsa bile ilişkinin varlığı yadsınamaz durumdadır. Son yüzyılda kamunun sunması gereken hizmetlerin artması ve ekonomik-sosyal hayata müdahale etme zorunluluğunun artışına paralel olarak finansman ihtiyacının da artması vergi gelirlerinin önemini artırmıştır. Kamu otoritesi vergi ile elde ettiği gelirlerini artırmaya çalışırken verginin pasif/edilgen nesnesi durumunda olan vergi ödeyicilerinin tutum ve davranışları da önem kazanmaktadır. Bu tezin amacı Yükselen Ekonomiler olarak sınıflandırılan ülkelerde (BRIC-T) vergi gelirlerini belirleyen değişkenlerin neler olduğunu belirlemek ve elde edilen bulgular ışığında ayrışan ve birleşen noktaları dikkate alarak politika önerilerinde bulunmaktır. Otoritenin gerek içinde bulunduğu durum gerekse geleceğe yönelik belirleyeceği politik/ekonomik kararlarda değişkenlere göre karar alması son derece önemlidir. Tezde, 1996-2013 dönemini kapsayan veri seti yardımıyla panel birim kök ve panel eş bütünleşme testleri kullanılarak; enflasyon, işsizlik, kişi başına düşen gelir, siyasi istikrar, ekonomik istikrar, yolsuzluk, kamu harcamaları ve ticaret serbestliği gibi değişkenlerin toplam vergi gelirleri üzerinde etkili olup olmadıklarını belirlemeye çalışılmıştır. Ampirik analizlerden elde edilen bulgular, oluşturulan modellerdeki değişkenlerin toplam vergi gelirleri üzerindeki beklenilen etkilerini gösterdiğine dair kanıtlar sunmaktadır. Bulgular ekonomik ve mali, sosyal ve siyasi değişkenlerin toplam vergi gelirleri üzerinde önemli ölçüde belirleyici role sahip olduğunu göstermektedir.
  • Öğe
    Finansal derinleşme ve iş çevrimi ilişkisi: Yükselen piyasa ekonomileri üzerine ampirik bir analiz
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2016) Özcan, Günay; Kar, Muhsin
    İş çevrimlerinin dinamikleri ve karakteristikleri makroekonominin en tartışmalı konularından birini oluşturmaktadır. Konuya ilişkin literatür öncelikle gelişmiş ülkelerde iş çevrimlerinin ölçülmesi, süresinin belirlenmesi ve nedenleri üzerine odaklanmıştır. İktisadi sorunların meydan okumasına paralel olarak ortaya çıkan makroekonomik okullar, iş çevrimlerinin dinamiklerine ilişkin farklı öneriler geliştirmiştir. Diğer taraftan gelişmekte olan ve özellikle yükselen piyasa ekonomilerin küresel ekonomi içinde paylarının artması, bu ülkelerdeki iş çevrimlerinin de detaylı bir şekilde incelenmesine yol açmıştır. Bu tezin amacı, yükselen piyasa ekonomilerinde, geleneksel uyarım mekanizmalarına ek olarak, finansal derinleşmenin iş çevrimi üzerindeki etkisini ampirik olarak test etmektir. Bu hipotez, verisi mevcut olan 11 (on bir) yükselen ekonomi için 1960-2014 dönemine ilişkin yıllık veriler kullanılarak panel ekonometri yöntemleriyle test edilmiştir. Ampirik bulgular, geleneksel uyarım mekanizması içinde yer alan kamu harcamaları, dışa açıklık ve enflasyon oranının iş çevrimi üzerinde etkili olduğunu ortaya koymaktadır. Bunlara ek olarak, finansal derinleşmenin (financial deepening) iş çevrimi üzerindeki etkisi, seçilen finansal derinleşme göstergesine duyarlılık göstermektedir. Seçilen yükselen piyasa ekonomilerinde finansal derinleşme iş çevrimini yumuşatırken, finansal sığlaşma (financial shallowing) iş çevriminin frekansını arttırmaktadır.