Makale Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 45
  • Öğe
    Kulakta Skuamöz Hücreli Karsinomu Taklit Eden Kitle: Winer Nodüler Kalsinozis
    (2017) Karadağ, Emine Çiğdem; Toy, Hatice; Zekeriya, Tosun
    Winer nodüler kalsinozis, doğumda ya da erken çocukluk çağı döneminde görülen asemptomatik, sert, sarı ya da beyaz renkte nodüler tarzda görülen, idiopatik kalsinozis kutisin bir alt formudur. Winer nodüler kalsinozis üzerinde ülserasyon gelişimi oldukça nadirdir. Ulaşılabilen Türkçe ya da İngilizce literatürde bugüne kadar Winer nodüler kalsinozis ile karişabilecek malign cilt lezyonundan bahseden benzer yazı ya da vakaya rastlanılmamıştır. Bu yazıda, sol kulak heliksinde beyaz renkte, üzeri ülsere, 3x2 mm boyutlarında nodüler lezyon şikayetiyle ailesi tarafından kliniğimize getirilen üç yaşında çocuk olgu sunuldu. Lezyonun ülsere olması, makroskobik görüntüsü ve güneş maruziyetinin en sık olduğu kulak heliksinde yerleşimi nedeniyle ön tanı olarak skuamöz hücreli karsinom düşünüldü.
  • Öğe
    Üst Kol İnceltilmesinde Ultrasonik Liposakşın ile Konvansiyonel Liposakşının Etkinliklerinin Karşılaştırılması
    (2017) İnce, Bilsev; Oltulu, Pembe; Mehmet Emin Cem, Yıldırım; Dadacı, Mehmet; Uyar, Mehmet; Aydın, Recep
    Vücut şekillendirme cerrahisinde ultrason yardımlı liposakşın kullanımının konvansiyonel liposakşına göre daha az kan kaybı yarattığı ve daha fazla cilt kontraksiyonu oluşturduğu iddia edilmesine karşın kol sarkıklığının tedavisinde ultrasonik liposakşın ile konvansiyonel liposakşının etkinliklerinin karşılaştırılmasıyla ilgili bir çalışmaya rastlamadık. Bu çalışmada, kol sarkıklarının tedavisinde ultrasonik liposakşın ile konvansiyonel liposakşın tedavilerinin etkinlikleri ile komplikasyonlarının ve kanama miktarlarının karşılaştırılması amaçlandı. 2012-2016 tarihleri arasında kolda sarkma şikayetiyle başvuran ve liposakşın ile tedavi edilen 20 hasta çalışmaya dahil edildi. Çalışmada, ultrasonik liposakşın (Grup 1; n:10) ve konvansiyonel liposakşın (Grup 2: n:10) yapılanlar olarak ayrıldı. Hastada nekroz olması major komplikasyon, seroma, hematom, asimetri ve deride pürüz olması ise minör komplikasyon olarak tanımlandı. Ameliyat bitiminde ve ameliyat sonrası 1. yıl sonunda her iki gruptaki hastaların her iki kolunun en kalın olduğu yerler tekrar ölçüldü. Her hasta için intraoperatif lipoaspiratlarından 5 ml örnek alındı. Örnekler hematoksilen eozin ile boyandı ve birim alandaki eritrosit sayıları belirlendi. Grup 1’de hastaların 4’ü Triceps Deri Klasifikasyonuna göre Tip 2, 3’ü Tip 3, 3’ü Tip 4 olarak tespit edildi. Grup 2’de hastaların ise 3’ü Tip 2, 3’ü Tip 3 ve 4’ü Tip 4’tü. Hastaların ortalama kol çevreleri Grup 1’de 36 cm (minimum 32 - maksimum 40), Grup 2’de ise 35 cm (minimum 31 - maksimum 39)olarak tespit edildi. Ameliyat bitiminde hastaların ortalama kol çevresi Grup 1’de 31 cm (minimum 28 - maksimum 32) iken Grup 2’de 32 cm (minimum 28 - maksimum 33) olarak ölçüldü. Ameliyat sonrası 1. yıl sonunda Grup 1’de ortalama kol çevresi 30 cm’e düştü, Grup 2’de ise 31.8 cm idi. Grup 2’de cm2’de hesaplanan eritrosit sayısı 40’lık büyütmede (HPF: high power field) ortalama 50-60/1HPF iken Grup 1’de bu değer 20/1HPF olarak hesaplandı. Her iki grup hastalarının ameliyat öncesi kol kalınlıkları ortalaması benzer olmasına karşın, ameliyat sonrası Grup 1’deki hastaların ortalama kol kalınlıkları Grup 2’ye göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha azdı (p0.05). Yine alınan lipoaspiratta birim alanda görülen eritrosit sayısı Grup 1’de Grup 2’ye göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha azdı (p0.05). Çalışmada, kol sarkması tedavisinde uygun hasta seçimi sonrası ultrasonik liposakşının daha fazla cilt kontraksiyonu yapabildiği tespit edildi. Bu endikasyon da kullanımında konvansiyonel liposakşına kıyasla daha az sarkma ile daha iyi görünüm elde edilebilir.
  • Öğe
    Solitary Fibrous Tumor of the Supraclavicular Region
    (2014) Ülkü, Çağatay Han; Varsak, Yasin Kürşad; Yılmaz, Osman
    Soliter fibröz tümör, baş - boyun bölgesinde çok nadir gelişen, yavaş büyüyen ve genellikle asemptomatik olan benign bir lezyondur. Bilgimiz dahilinde, 2010 yılına kadar İngilizce literatürde 153 baş - boyun soliter fibröz tümör olgusu yayınlanmıştır. Bununla birlikte hiçbiri supraklavikülar bölgede rapor edilmemiştir. Bu çalışma- da, supraklavikülar bölgeden kaynaklanan bir soliter fibröz tümör olgusu sunulmuş, hastalığın karakteristikleri, ayırıcı tanısı ve tedavi yöntemleri özetlenmiştir.
  • Öğe
    Ürogenital sistem yerleşimli soliter fibröz tümör: İki olgu sunumu
    (2017) Fındık, Sıddıka; Esen, Hacı Hasan; Oltulu, Pembe; Uğur Kılınç, Ayşe Nur; Şafak Örkan, Gülşah
    Soliterfibröz tümörler (SFT), genellikle plevra yerleşimli, nadir görülen spindle hücreli neoplazmlardır. Fakat bu tümörler ekstraplevral bölgelerde de nadir olarak görülebilirler. Ürogenital lokalizasyon ise oldukça nadirdir. Biz, ürogenital yerleşimli 2 olgu sunacağız. İlk olgumuz, 33yaşında erkek hastada ürogenital sistemde mesane yerleşimli, ikinci olgumuz ise 49 yaşında bayan hastada böbrekte perirenal yağ doku yerleşimlidir. Her iki olguda da tümör iyi sınırlı olup, spindle hücrelerden oluşmakta idi. Bu tümörler immünhistokimyasal olarak CD-34, BCL-2 ve CD-99 ile pozitif, sitokeratin, CD-117, S-100 ve kas markerları ile negatif ekspresyon göstermekte idi. %90 olgu benign seyirli olup, immünhistokimyasal çalışmalar tanıda anahtar rol oynamaktadır.
  • Öğe
    The Usage of Social Media Tools in Dermatology and Dermatopathology: A New Generation Vocational Communication and Education Method
    (2018) Oltulu, Pembe; Fındık, Sıddıka; Özer, İlkay
    Social media (SoMe) is an interactive communication type that uses computers (smart phone, tablet, notebook) and internet based technologies. With SoMe, ideas, videos, pictures and files can be easily shared; instant communication and cooperation can be installed with people in distant places. Twitter, Facebook, Instagram and Youtube are highly efficient SoMe tools for information sharing. These sharings can be national or international level. In recent years, SoMe tools have provided quite good opportunities for communication between colleagues on behalf to increase patient-physician communication as well as vocational education and skills in medicine. Because, to reach big centers and experienced trainers for a good education is mostly difficult and labored due to time, cost and language problems. However, thanks to SoMe tools, this problem can be partially solved. Dermatology and dermatopathology are the most appropriate medical fields where these tools can be used for visual education. In this article, we wanted to share the clues by making the awareness that SoMe tools can provide positive contributions to vocational education and communication, and by emphasizing the importance of the use of SoMe tools in increasing the experience of practitioners in dermatology and dermatopathology education and practice in these fields.
  • Öğe
    Submandibuler Sialolipom
    (2017) Fındık, Sıddıka; Eryılmaz, Mehmet Akif; Esen, Hasan; Örkan, Gülşah Şafak; Yücel, Abitter
    Sialolipom; intraoral yerleşimli lipom varyantı olarak tanımlanan, nadir görülen benign bir tümördür. Tümör, etrafı ince kapsüllü, matür adipozit ve normal tükrük bezi dokusundan oluşmaktadır. Bu çalışmada, 55 yaşında, bayan bir hastada submandibuler gland yerleşimli sialolipom olgusu sunuldu.
  • Öğe
    Hipotermiye bağlı ölümlerin değerlendirilmesi
    (2013) Doğan, Kamil Hakan; Esen, Hasan; Şerafettin , Demirci; Gündoğmuş, Ümit Naci
    Sistemik hipotermi terimi insan vücudunun 35° C’den daha aşağı düşecek kadar soğuduğunu belirtmek için kullanılır. Bu durum, vücudun ısı kaybının ısı yapımını aştığı zaman meydana gelir. Kaza sonucu meydana gelen hipoterminin en sık nedeni ısı derecesi düşük olan bir ortama maruz kalmadır. Hipotermi tehlikeli fizyolojik değişikliklere ve hatta ölüme neden olabilir. Bu çalış mada hipotermiye bağlı ölüm olgularının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: 2000-2008 yılları arasında Konya Adli Tıp Şube Müdürlüğü tarafından ve Konya’ya bağlı ilçelerde adli tıp uzmanı tarafından otopsileri yapılan olgular retrospektif olarak taranmış ve ölümü hipotermiye bağlı olan olgular çalışma kapsamına alınmıştır. Bulgular: Çalışmaya dahil edilen dönemde 12 hipo termiye bağlı ölüm olgusu saptanmıştır. Olguların 11’i erkek, 1’i kadındır. Olguların yaşları 41 ile 85 arasında değişmekte olup, orta lama yaş 57.0±15.4 bulunmuştur. Ölümler en sık 5 olgu ile Ocak ayında meydana gelmiştir. Olguların 4’ü tarlada, 3’ü metruk binada bulunmuştur. 6 olguda psikiyatrik hastalık öyküsü mevcuttur. Histopatolojik incelemede 5 olguda enzimatik yağ nekrozu bulguları tespit edilmiştir. Sonuç: Hipotermiye bağlı ölümler, toplum sağlığı açısından önemli olduğu gibi, adli tıbbi açıdan da önemlidir. Bu tür olgularda, olay yeri incelemesi, olgunun tıbbi özgeçmişinin ayrıntılı bir şekilde incelenmesi, dikkatli bir şekilde yapılacak otopsi ve histopatolojik inceleme tanı konulmasını kolaylaştırır.
  • Öğe
    Lingual schwannom
    (2014) Esen, Hacı Hasan; Ülkü, Çağatay Han; Demir, Hilal; Yeşildemir, Huri Sultan
    Schwannomlar, nöral kılıfın Schwann hücrelerinden kaynaklanan, benign, yavaş büyüyen, soliter ve kapsüllü nöroektodermal tümörlerdir. Tüm ekstrakraniyal schwannomların %25'i baş-boyun bölgesinde görülür. Ağız içi schwannomlar nadir olup, sıklıkla dil kökünde görülür. Bu yazıda, nadir bir klinik olarak lingual schwannomlu 20 yaşında bir kadın bir olgu sunuldu ve literatür verileri eşliğinde hastalığın karakteristikleri özetlendi.
  • Öğe
    Safra kesesi malign lenfoması: Nadir bir olgu
    (2013) Gündeş, Ebubekir; Tekin, Ahmet; Ferlibaş, Enes; Bal, Ali; Esen, Hacı Hasan
    Safra kesesi kanserleri oldukça nadir görülür ve prognozu kötüdür. Safra kesesi malign lenfoması tüm safra kesesi tümörlerinin yalnızca %0,1-0,2 sini oluşturmaktadır. 61 yaşındaki erkek hasta yaklaşık 2 aydır devam eden karın ağrısı ve hazımsızlık şikayetleri ile kliniğimize başvurdu. Yapılan radyolojik incelemelerde safra kesesi içerisinde yaklaşık 1,5x1,5 cm boyutlarında polipoid lezyon saptandı. Hastaya laparoskopik kolesistektomi işlemi uygulandı. Histopatolojik inceleme sonucunda safra kesesinin malign lenfoması (Large B cell tip) tespit edildi. Adjuvan tedavi olarak 8 kür kemoterapi aldı. 24 aylık takiplerinde nüks veya metastaz saptanmadı.
  • Öğe
    Unilateral Tekrarlayan Ön Üveit ile Tanı Alan Mesane Karsinomu
    (2016) Şatırtav, Günhal; Donbaloğlu, Meryem; Oltulu, Refik; Oltulu, Pembe; Kerimoğlu, Hürkan; Özkağnıcı, Ahmet
    Sağ gözünde son 10 ay içinde 3 kez tekrarlayan tek taraflı ön üveit ile takip edilen 79 yaşında erkek hasta, sağ gözde görme keskinliği parmak sayma düzeyinde, biyomikroskopik muayenesinde hipopiyonlu ön üveit ve vitritis ile başvurdu. Sol göz muayenesi doğal idi. Hasta göz içi yabancı cisim, lenfoma, sistemik hastalık ve malignensi yönünden araştırıldı. Hastada bilgisayarlı tomografi ile mesanede kitle saptandı ve yapılan biyopsi sonucu mesane karsinomu olarak rapor edildi. Transüretral yolla kitle eksizyonu yapılan hastanın iki yıllık takibinde üveit atağı izlenmedi. Hastanın ameliyatından iki yıl sonra yapılan muayenesinde sağ gözde görme keskinliğinin ışık hissi olduğu görüldü ve biyomikroskopik muayenesinde seklusio pupilla ve matür katarakt saptandı. Oküler ultrasonografide vitreusta kondensasyon artışı izlenmedi. Yazımızda tekrarlayan üveit ve mesane karsinomu birlikteliği tartışılmaktadır. Bilindiği kadarıyla olgumuz, tek taraflı tekrarlayan ön üveit ile mesane karsinomu tanısı almış ilk hastadır.
  • Öğe
    Cutaneous Pseudolymphoma Due to Hirudotherapy
    (2019) Temiz, Selami Aykut; Özer, İlkay; Ataseven, Arzu; Dursun, Recep; Fındık, Sıddıka
    Pseudolymphoma, also known as Jessner’s lymphocytic infiltration, is a benign but usually chronic, T-cell infiltrating diseasewith erythematous papules and plaques usually seen on the skin of the face, neck, and back. The use of leech therapy also knownas hirudotherapy has increased in recent years. Here, we report a 52-year-old male patient who had undergone hirudotherapy inhis neck and developed infiltrating plaques after four months. A skin biopsy confirmed the diagnosis of Jessner’s lymphocyticinfiltration. In parallel with the increasing use of hirudotherapy in recent years, the side-effect reports will likely to increase.Indications and contraindications of hirudotherapy, which is being used officially in hospitals, should be taken into consideration.
  • Öğe
    Papular mucinosis: A report of two cases
    (2018) Temiz, Selami Aykut; Ataseven, Arzu; Özer, İlkay; Dursun, Recep; Fındık, Sıddıka
    Papular mucinosis (PM) (lichen myxoedematosus) is a unique, chronic idiopathic disease characterized by lichenoid papules or nodules due todermal mucin deposition and a variable degree of fibrosis. PM is a quite rare disease of unknown etiology, with fewer than one hundred andfifty cases reported. In this paper, we present two cases of PM with no associated monoclonal gammopathy in two male patients aged 75 and38 years, for its rare occurrence in the literature.
  • Öğe
    The Significance of Extent of Extracapsular Extension in Patients with T1-2 and N1 Breast Cancer
    (2018) Kanyılmaz, Gül; Fındık, Sıddıka; Yavuz, Berrin Benli; Aktan, Meryem
    Objective: The prognostic importance of extracapsular extension (ECE) in breast cancer is not yet clear, especially in patients with pathologicalT1-2 and N1 (pT1-2N1) disease. We aimed to investigate whether the extent of ECE was an independent prognostic factor for survival outcomesin patients with pT1-2N1 breast cancer.Materials and Methods: A total number of 131 patients with pT1-2N1 breast cancer treated between 2009 and 2015 were retrospectively evaluated. A single pathologist re-analyzed the histologic examples of all cases. The extent of ECE was graded from 0 to 4.Results: There was a significant correlation between the number of lymph nodes involved and ECE grade (p0.004). According to the univariateanalysis, lymphovascular invasion (LVI) and ECE grade were the significant prognostic factors for overall survival (OS); age, number of metastaticlymph nodes, menopausal status, and ECE grade were the prognostic factors for disease-free survival (DFS). With a median follow-up of 46 months,grade 3-4 ECE seems to be notably associated with a shorter OS and DFS in multivariate analysis. The mean OS was 85 months for the patients withgrade 0-2 ECE vs 75 months for the patients with grade 3-4 ECE (p0.003). The mean DFS was 83 months for the patients with grade 0-3 ECE vs68 months for the patients with grade 4 ECE (p0.0001).Conclusion: This research has shown that the extent of ECE is an important prognostic factor for survival in pT1-2N1 breast cancer patients andgrade 3-4 ECE seems to be notably associated with a shorter OS and DFS.
  • Öğe
    The Use of Radiofrequency Thermal Ablation Method in The Treatment of Hepatic Hydatid Cysts: Ex vivo Sheep Study
    (2019) Sarıcık, Bekir; Kartal, Adil; Esen, Hacı Hasan; Demircili, Mehmet Emin
    Objective: Hydatid disease is a disease caused by parasites belonging to the echinococcus family. This disease is often caused byEchinococcus granulosus and rarely by echinococcus alveolaris.The parasite may cause illness anywhere in the human body, mainlyin liver. In this study, we aimed to destroy the hydatid cyst viability by Radiofrequency Thermal Ablation (RFTA) method whichhas been used in many areas in medicine.Methods: We used fresh sheep liver with hydatid cysts. Average diameter of cysts was 3.3 cm. The study was performed in 3groups, each of which involved 20 cysts. After more than half of the cyst fluid was drained, ablation was performed. When thecore temperature of the cyst exceeded 95C, ablation procedure was continued for 3 minute in 1st group and for 4 minutes in 2ndgroup. Third group was the control group. And then, cyst fluid and germinative membrane were collected for microbiologic andpathologic assessment.Results: In 1st group, the cysts could not be destroyed at the desired level. In 2nd group, it was observed that 100% of theprotoscolex died and 100% of the germinative membranes was degenerated. In control group, %13 of protoscolex died and %10of germinative membranes wasdegenerated.Conclusion: We destroyed all the protoscolex and germinative membranes by using RFTA in 2nd group.
  • Öğe
    Association of ICAM-1, VCAM-1, CYCLIN D1 and Cathepsin D with Clinicopathological Parameters in Breast Carcinoma; an Immunohistochemical Study
    (2017) Külahcı, Özgür; Esen, Hacı Hasan; Asut, Elife; Güngör, Salim
    Objective: Breast carcinoma is the most common malignant tumor detected in women. fte hypothesis that increased levels of adhesion molecules and Cathepsin D affect cancerous cells moving away the primary tumor and contributes to migration of the cancerous cell and may cause remote organ metastases is defended. fte aim of the present study was to search the association of intracellular adhesion molecule-1 (ICAM-1), vascular adhesion molecule-1 (VCAM-1), Cyclin D1, cathepsin D immunohistochemically with clinicopathological parameters in the patients diagnosed with invasive ductal breast carcinoma. Materials and Methods: fte pathological slides of 153 patients diagnosed with invasive ductal carcinoma were evaluated retrospectively. ftree groups were created. Group 1 consisted of patients with positive lymph node metastasis and extranodal tumor invasion; Group 2 consisted of patients with positive axillary lymph node metastasis and negative extranodal tumor invasion and Group 3 consisted of the patients with negative axillary lymph node metastasis. In all groups, 20 paraffin blocks belonging to the primary tumor in the breast were stained by ICAM-1, VCAM-1, Cyclin D1 and Cathepsin D. Findings were examined by comparing with clinicopathological parameters. Results: fte highest number of metastatic axillary lymph nodes and the highest rate of cathepsin D staining were statistically found in the cases with positive axillary lymph node metastasis and extranodal tumor invasion. CerbB2 was negative in the cases with negative ICAM-1 whereas estrogen receptor and progesterone receptor were positive in the cases with positive VCAM-1. Conclusion: fte present study reveals significant results for the patients diagnosed with invasive ductal carcinoma through breast biopsy especially before mastectomy in terms of increased number of metastatic axillary lymph nodes and extranodal tumor invasion by immunohistochemical Cathepsin D stain without any additional invasive intervention. Results of the present study may contribute to monitoring and treatment of the patients in the future.
  • Öğe
    Erkek Memesinin İnvaziv Papiller Karsinomu
    (2016) Gündeş, Ebubekir; Aksoy, Faruk; Vatansev, Celalettin; Esen, Hacı Hasan; Bal, Ali
    Meme kanseri erkeklerde oldukça nadir görülür. Erkekte, kadın meme kanserlerinin tüm histolojik tipleri görülebilir. İnvaziv papiller karsinom ise nadir görülen bir meme kanseri tipidir. Memenin invaziv papiller karsinomu nedeniyle modifiye radikal mastektomi yapılan 67 yaşında bir erkek hastayı sunduk. Sağ memesinde ağrısız kitle yakınması ile kliniğimize başvurdu. Görüntüleme eşliğinde tru-cut biyopsi yapıldı. Biyopsi sonrası patolojik bulgular invaziv papiller karsinom ile uyumluydu. Modifiye radikal mastektomi işelemi uygulandı. 24 aylık takiplerinde nüks saptanmadı.
  • Öğe
    A Case of Staphylococcal Scalded Skin Syndrome in a 1-Year Old Boy with Otitis Media
    (2018) Temiz, Selami Aykut; Özer, İlkay; Ataseven, Arzu; Fındık, Sıddıka
    Introduction: Staphylococcal scalded skin syndrome (SSSS), also known as Ritter’s Disease, is a severe disease seen mostly in newborns and children aged 5 years, and the mortality rate might reach to 4% despite an appropriate treatment. Exfoliative toxins cause intraepidermal separation in the stratum granulosum and lead to a condition that is characterized with widespread epidermolysis all over the body and bullae with positive Nikolsky’s sign. SSSS might be fatal due to loss of skin barrier. Immediate initiation of an anti-staphylococcal drug therapy is required for the treatment of this toxin-dependent disease, which is one of the emergencies of dermatology practices. Case Report: A 1-year-old boy was referred to a dermatology clinic from pediatric emergency service with widespread epidermolysis all over the body, including erosion and bullous formation that had been appeared in the inguinal region. SSSS was suspected in this case, and skin biopsy was performed to confirm the diagnosis. He was hospitalized in the Pediatric Infectious Diseases Service, and treatment comprising intravenous administration of (i.v.) vancomycin (40 mg/kg/day) and 3 gIVIG ( intravenous immunoglobulin) was initiated. Conclusion: Staphylococcus aureus, a rather rare agent of otitis media, is remarkable in terms of causing the complication of SSSS, which is very rare. In our case report, we aimed to remark to this rare condition (association of otitis media and SSSS). Keywords: Staphylococcal scalded skin syndrome, Staphylococcus aureus, otitis media.
  • Öğe
    Kutanöz Küçük Damar Vaskülitlerinde Direkt İmmunfloresan (Dif) Mikroskopi Bulguları: Tek Merkeze Ait Deneyimler
    (2018) Oltulu, Pembe; Uğur, Ayşenur; Özer, İlkay; Kılınç, Fahriye; Esen, Hacı Hasan; Fındık, Sıdıka; Ataseven, Arzu; İyisoy, Mehmet Sinan; Avunduk, Mustafa Cihat; Balevi, Şükrü
    Giriş: Küçük damar kutanöz vaskülitlerinde (KKV) direkt immunfloresan mikroskopide (DİF) immun depolanmalar (özellikle IgG, IgM, IgA ve Kompleman C3) gözlenebilir. Dünya literatüründe çeşitli pozitiflik oranları bildiren çalışmalar mevcuttur. Çalışmamızda kliniğimize ait KKV’lerinin DİF mikroskopi sonuçlarını sunmayı amaçladık. Gereç ve yöntem: Vaskülit ön tanısı ile biopsi ve DİF tetkiki yapılan, histopatolojik olarak KKV’i mevcut olan toplam 121olgu retrospektif olarak çalışmaya dahil edildi. Olgular klinik verileri ve Chapel Hill Consensus Conference vaskülit sınıflaması göz önünde bulundurularak toplam 6 gruba ayrıldı. Bazal membran ya da perivasküler (PV) alanda en az bir depolanma ‘DİF pozitif’ olarak kabuledildi. Tüm olgularda DİF IgG, IgM, IgA ve Compleman C3 depolanmalarının dağılımları, oranları ve gruplarda en az bir immun depozitin bulunma durumu belirlendi. Lökositoklazis bulunduran ya da eozinofil bulunduranlar ayrı grup yapılarak diğerleri ile immun depolanmalar açısından istatistiksel olarak karşılaştırıldı. Bulgular: Tüm olgularda DİF pozitifliği %58.7 (n:71/121) idi. Lökositoklastik vaskülit olgularının %50.9’unda (n:28/55), nonspesifik KV olgularının%67.4’ünde (n:31/46), ürtikeryal vaskülit olgularının %44.4(n:4/9)’ünde, livedoid vaskülit olgularının %75 (n:3/4)’inde, henochschonlein purpurası (HSP) olgularının (n:5/5) %100’ünde DİF pozitifti.2 vaskülopati olgusunda depolanma yoktu. Lökositoklazis ve eozinofil mevcudiyeti ile immun depolanmalar arasında herhangi bir ilişki yoktu. En fazla biriken depozit C3 iken, HSP olgularında IgA depolanma oranı %100’dü. Sonuç: KKV’lerinde gözardı edilemeyecek yüksek DİF pozitiflik oranları (özellikle C3) tespit edildi. HSP olgularında DİF ile IgA depozit tespiti tanı için oldukça önemlidir. KKV’lerde DİF tetkikinin, klinik ve histopatolojik incelemeye ek olarak uygulanması faydalı olabilir.
  • Öğe
    A case of entecavir-associated bullous fixed drug eruption and a review of literature
    (2019) Temiz, Selami Aykut; Özer, İlkay; Ataseven, Arzu; Fındık, Sıddıka
    Fixed drug eruption (FDE) is a type of drug reaction characterized by localized erythema, hyperpigmentation, and bullous at the samesite(s), generally observed following every intake of a causative drug. Delayed-type cellular hypersensitivity (Type IVC) is considered toplay a role in FDE etiology. Several antibiotics, barbiturates, oral contraceptives, nonsteroidal anti-inflammatory drugs, laxative-containing phenolphthalein, metronidazole, and quinine are known to be the primary drugs responsible for FDE. Bullous FDE, on the otherhand, is a relatively rare form of FDE. Hepatitis B is a significant worldwide health problem, and entecavir is a common nucleoside(deoxyguanosine) analog used for treating hepatitis B; however, it has various side effects, such as lactic acidosis, myalgia, azotemia,hypophosphatemia, headache, diarrhea, pancreatitis, and neuropathy, and, in rare cases, cutaneous drug eruption. Our aim is to presenta case of entecavir-associated bullous drug reaction, which has not been reported in the literature. Furthermore, we performed a reviewof literature to compile previously reported entecavir-associated drug reactions.
  • Öğe
    Differentiated Thyroid Papillary Carcinoma with Cerebellar Metastasis: A Case Report
    (2017) Turan, Elif; Kaya, Ahmet; Kulaksızoğlu, Mustafa; Zamani, Ayşe Gül; Kozacıoğlu, Sümeyye
    Diferansiye tiroid kanseri (DTK) genellikle iyi prognozlu ve uzun sureli sağkalıma sahiptir. DTK'nin uzak metastaz oranı 5-15%'dir. Major uzak metastaz alanları akciğer ve kemiklerdir. Serebrum, meme, karaciğer, böbrek, kas ve deri metastazları çok nadirdir. Tiroid papiller karsinomasının (PTK) moleküler mekanizmalarının incelenmesi, BRAFV600E gen mutasyonunun bu hastalık sürecinde önemini ortaya koymuştur. Tiroid papiller kanserlerindeki bu mutasyonlar, ekstratidroidal yayılım, lenf nodu metastazı, tümör rekürrensi ve mortalite ile ilişkilidir. Biz bu olguda akciğer, kemik, karaciğer, adrenal ve serebellar metastazı olan, BRAF mutasyonunun pozitif, PTK'li 55 yaşında erkek hasta sunduk. DTK'de serebrum metaztazı oldukça nadir görülmektedir. Uzak metaztazlar tutulan alana göre farklı semptomlar gösterebilir. Pozitif BRAFV600E gen mutasyonu PTK'li hastalarda agresif seyir açısından fikir verebilir