Tez Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 33
  • Öğe
    Pandemik SARS-COV-2 enfeksiyonu geçiren hastalarda mirna araştırılması
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi, 2023) Arslan, Gökçe Kader; Özdemir, Mehmet
    Amaç: SARS-CoV-2’nin konak bağışık yanıtını tetiklediği ve buna bağlı olarak semptomlara neden olduğu bilinmektedir. Özellikle gen ekspresyonunu ve protein fonksiyonunu düzenlemede etkili miRNA'lar, viral hastalıklarda rol almaktadır. MiRNA (miR) ekpresyonundaki değişiklikler hedef proteinlerin yapısında ve işlevlerinde değişikliklere neden olarak hastalıkların patogenezine katkıda bulunabilmektedir. Çalışmamızın amacı, SARS-COV-2 ile enfekte hastaları sağlıklı kontrol grubuyla karşılaştırarak miR-19a-3p, miR19b-3p, miR-21, miR-26a-5p, miR-146a, miR-let-7b-3p, miR-155, miR-16, miR-590, miR-1307-3p serum düzeylerini ölçerek klinik tabloyla ilişkisini belirlemektir. Yöntem: Çalışmaya PZR yöntemi ile COVID-19 tanısı konan 70 hasta ve herhangi bir hastalığı olmayan 30 kontrol grubunun kan örnekleri dahil edildi. Hastalar hafif, orta, ağır olmak üzere üç gruba ayrıldı. MiRNA izolasyonu amacıyla SanPrep Column MicroRNA Mini-Prep kiti (Bio Basic Inc., Toronto, Kanada) kullanıldı. Daha sonra miRNA’dan cDNA elde edilmesi miRNA All-In-One cDNA Synthesis kit (Applied Biological Materials (ABM) Inc., Richmond, Kanada) ticari kiti ile gerçekleştirildi. MiRNA seviye ölçümleri ise real time PZR kiti (ABM Inc., Richmond, Kanada) ile yapıldı. Relatif ekspresyonların hesaplanmasında Livak'ın ΔΔCT metodu kullanılarak 2(–ΔΔCT) değerleri hesaplandı. Bulgular: MiR-1307-3p, miR-146, miR-26a-5p, miR-21, miR-19a-3p, miR19b-3p, miR-let-7b-3p’nin serum ekspresyon düzeyleri COVID-19 hastalarında daha yüksek tespit edildi. COVID-19 hastalarında miR-1307-3p, miR-146, miR-26a-5p, miR-21, miR19b-3p, miR-let-7b-3p istatistiksel olarak anlamlıydı (p<0.05). MiR-16’da aşağı regülasyon gözlendi. Hasta grupları arasında miR ekspresyon düzeyleri farklılık gösterdi. Sonuç: Konak-virüs etkileşimleri göz önüne alındığında, miRNA’ların COVID-19’da hem terapötik hedef olabileceğini hem de hastalığın patogenezini anlamaya yardımcı olacağını düşünüyoruz. Hastalığın patogenezinin anlaşılmasında in vivo ve in vitro deneyler ile birlikte klinik çalışmalarının yapılması önem arz etmektedir.
  • Öğe
    COVİD-19 ve IL28B gen polimorfizmi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi, 2023) Araç, Esra; Feyzioğlu, Bahadır
    Çin’in Wuhan eyaletinde Aralık 2019’da başlayan ilk salgından bu yana, yeni koronavirüs hastalığı (COVID-19) hızla diğer bir çok bölgeye yayıldı ve küresel bir sağlık tehdidi haline geldi. Bazı ülkelerde COVID-19 prevalansı ve mortalitesinde önemli bölgesel farklılıklar bildirilmesi nedeniyle COVID-19 şiddetinin ve mortalite oranlarının bireysel farklılık göstermesinin nedenlerini araştırma ihtiyacı doğmuştur. Konuyla ilgili ACE reseptörü ve ABO polimorfizmleri ile COVID-19 prevelansı ve mortalitesi arasındaki ilişkiyi araştırmayı amaçlayan pek çok çalışma bulunmaktadır. İnterferonların (IFN) antiviral, antitümör ve immünmodilatör etkileri bulunmaktadır. IFN-α/β benzeri antiviral aktiviteye sahip yeni bir IFN sınıfı interferon-lambda (IFN-λ) ailesi veya tip III IFN’ler yakın zamanda keşfedilmiştir. Bu yeni tip IFN’ler tip 1IFN’lera benzer ancak, nispeten daha az etkilidirler.IFN-λ ağırlıklı olarak solunum yolu epitel hücreleri tarafından salgılanır ve solunum yollarında antiviral etkinliğin artmasına yardımcı olur. Interlökin 28B (IL28B) geni interferon lamda 3 (IFN-λ3) olarak bilinen bir proteini kodlamaktadır. Son yıllarda yapılan çalışmalar hepatit C ve hepatit B enfeksiyonları başta olmak üzere birçok viral enfeksiyonda viral klirens, tedaviye yanıt ve komplikasyon oranları ile IL28B gen polimorfizmi arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarmıştır. Son bilgiler ışığında IL28B doğal bağışık yanıt ve antiviral etkinlik dinamikleri açısından feedback mekanizmalarının kilit oyuncusu olma adayıdır. Çalışmamıza 19-88 yaş aralığında 200 COVID-19 tanısı alan hasta ve kontrol grubu olarak 21-84 yaş aralığında 99 COVID-19 negatif hasta dahil edilmiştir. COVID-19 tanılı hastaların klinik semptom ve bulguları oluşturulan standart kriterler baz alınarak hafif, orta, şiddetli ve kritik olarak sınıflandırıldıve IL28B gen polimorfizmleri tanımlanarak birbirleri ve kontrol grubu ile kıyaslandı.Hasta ve kontrol grubundan alınan numuneler Real-time PCR yöntemi ile çalışılarak elde edilen sonuçlar istatistiksel olarak karşılaştırıldı. Çalışmamızın sonuçlarında şiddetli/kritik hasta grubunda yaş ortalaması, erkek cinsiyet oranları, ek hastalık görülme sıklığı istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek bulundu. Hasta ve kontrol grubunda cinsiyet ve yaş dağılımları arasında anlamlı farklılık bulunmadı.IL28B rs12979860 CC genotipi şiddetli/kritik hasta grubunda hafif/orta gruba göre daha yüksek oranda tespit edildi (p<0, 05). IL28B rs8099917 GT genotipi hafif/orta grupta daha yüksek görülürken, TT genotipi şiddetli/kritik hasta grubunda daha yüksek oranlarda tespit edildi (p<0, 05). IL28B rs8099917 GG genotipi kontrol grubunda tespit edilmezken hasta grubunda %8 oranında saptandı (p<0, 05). Kritik grupta; hayatta kalan ve hayatını kaybeden hastaların genotip dağılımları benzer bulundu. Şiddetli/kritik grupta daha yüksek oranlarda tespit edilen IL28B rs12979860 CC ve rs8099917 TT genotiplerinin klinik seyir açısından olumsuz genotipler olduğu ve rs8099917 GG genotipinin hastalık bulaşında kolaylaştırıcı bir rol oynadığı sonucuna varılmıştır.
  • Öğe
    İmmünsupresif hastalarda cryptosporıdıum SPP. sıklığının çeşitli tanı yöntemleri ile araştırılması
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi, 2023) Beder, Duygu; Taşbent, Fatma Esenkaya
    Amaç: Bu çalışmada ishal şikayeti ile başvuran immünsupresif hastalarda Cryptosporidium spp. sıklığının mikroskobik, serolojik ve moleküler yöntemlerle araştırılması ve kullanılan yöntemlerin karşılaştırmalı olarak değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: İmmünsupresif ishalli hastalardan Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Hastanesi Mikrobiyoloji Laboratuvarına gönderilen 90 dışkı örneği çalışmaya alınmıştır. Cryptosporidium spp. tespiti amacıyla dışkı örneklerine modifiye asit fast boyama, PZR, ELISA testi uygulanmıştır. Pozitif örneklerin de dahil olduğu 51 örnekte DFA yöntemiyle Cryptosporidium spp. araştırılmıştır. Bu yöntemlerden herhangi biriyle pozitif saptanan örneklerde ayrıca immünokromatografik kart test çalışılmıştır. Bulgular: Çalışmaya alınan 90 örneğin 44 (%48,8)’ü erkek, 46 (%51,2)’sı kadın hastalara aittir. Hastaların yaşları 0 ile 81 yaş aralığında olup, yaş ortalaması 37,8 (standart sapma: ±27,5) olarak bulunmuştur. Çalışmada çocuk hastalara ait 31 (%34,4) numune bulunmaktadır ve bu hastaların yaş ortalamaları 5,3 (standart sapma: ±4,34) olarak tespit edilmiştir. Kullanılan yöntemlerin hiçbirinde hastaların pozitiflik durumu ile yaş arasında ve pozitiflik durumu ile cinsiyet arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. Çalışılan dışkı örneklerinde modifiye asit fast yöntemiyle 5 (%5,6), PZR ile 2 (%2,2), ELISA yöntemiyle 1 (%1,1) örnekte pozitiflik tespit edilmiştir. DFA yöntemi ile çalışılan örneklerin 6’sı pozitif bulunmuştur. Bu yöntemlerden herhangi biri ile pozitif bulunan 7 örnek immünokromatografik kart test ile araştırılmış ve 4 örnekte Cryptosporidium spp. pozitif saptanmıştır. Sonuç: Çalışma immünsupresif ishalli hastalarda Cryptosporidium spp.’nin önemli bir etken olduğunu ortaya koymaktadır. DFA yöntemi altın standart yöntem olarak baz alındığında modifiye asit fast yöntemi yüksek duyarlılık ve özgüllükle, rutin tanıda kullanılabilecek bir yöntem olarak öne çıkmaktadır. Ayrıca yoğun iş akışı olan laboratuvarlarda immünokromatografik tanı testlerinin, pratik kullanımı ve hızlı sonuç alınması nedeniyle faydalı olacağı düşünülmüştür.
  • Öğe
    Anaerop bakterilerin tanımlanmasında çeşitli yöntemlerin karşılaştırılması ve bazı antibiyotiklere karşı duyarlılıkların araştırılması
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi, 2021) Uğraklı, Selin; Doğan, Metin
    Bu çalışmada hastanemizin değişik kliniklerinden anaerop enfeksiyon şüphesiyle laboratuvara kabul edilen klinik örneklerde anaerop bakterilerin izolasyonu, çeşitli yöntemlerle tanımlanması ve antibiyotik duyarlılık profillerinin belirlenmesi hedeflenmiştir. Gereç ve Yöntem: Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Hastanesi, Merkez Mikrobiyoloji laboratuvarına anaerop enfeksiyon şüphesi ile kabul edilen 197 klinik örnek çalışmaya dahil edilmiştir. Numunelerin hem aerop hem de anaerop ortam şartlarında ekimi yapılmıştır. Anaerop kültür için numunelerin %5 defibrine koyun kanı ve vitamin K1 eklenmiş Scheadler besiyeri ve tiyoglikolatlı besiyerine ekimi yapılmıştır. Kan örnekleri Bactec Plus Anaerobic F şişelerine inoküle edilmiş ve otomatize sistemde inkübe edilmştir. İzole edilen anaerop bakteriler konvansiyonel yöntemler, AnIdent Discs testleri, API 20A ve VITEK 2 ANC testleri kullanılarak identifiye edilmiştir. İzolatların penisilin G, sefoksitin, klindamisin, metronidazol, piperasilin / tazobaktam, imipenem, seftolozan / tazobaktam duyarlılıkları gradient difüzyon test metodu ile belirlenmiştir. Bulgular: Çalışmaya alınan 197 klinik örnekten 46 anaerop bakteri izole edilmiştir. Bu çalışmada soyutlanan 46 anaerop izolatın %69.6' sını Gram pozitif anaeroplar, %30,4 ünü Gram negatif anaerop bakteriler oluşturmaktaydı. Gram negatif anaeroplardan en fazla Prevotella spp. (7) ve B. fragilis grup (5) izole edilmiştir. Gram pozitif anaeroplardan ise en sık Clostridium spp. (n=9) ve Peptostreptococcus spp. (n=8) izole edilmiştir. İzolatların 43'ünde her iki sistemden en az biri ile identifikasyon sağlanmıştır. API 20A ile VITEK 2 ANC arası cins düzeyinde uyumluluk 35/44 (%79.5) oranında saptanırken; tür düzeyinde uyum %43.2 (19/44) olarak tespit edilmiştir. En yüksek direnç penisiline (%38.6) karşı bulunurken; sefoksitin, klindamisin, metronidazol, piperasilin/ tazobaktam ve imipenem duyarlılık oranları ise sırasıyla %93.2; % 65.9; % 84.1; % 93.2 ve %100 olarak bulunmuştur. Seftolozan tazobaktamın MİK değerinin bakteri türüne göre geniş bir aralıkta (0.032-12 mg /L) değişim gösterdiği tespit edilmiştir. MİK50 değeri 2 mg / L olarak bulunmuştur. Sonuç: Bu çalışmada API 20A panel ve VITEK 2 ANC yarı otomatize ticari sistemlerinin anaerop bakteri identifikasyonu konusundaki performansları ve konvansiyonel yöntemlerle uyumunun değerlendirilmesi hedeflenmiştir. API 20A'nın Gram negatif anaerop basillerin tanımlanmasında VITEK 2 ANC karta göre konvansiyonel yöntemlerle daha fazla uyum gösterdiği tespit edilmiştir. Öte yandan Vitek 2 ANC yarı otomatize sistemi ise rutin laboratuvar iş akışı içinde uygulayabilme ve pratiklik imkanları sağlamaktadır. Çalışmamızda yüksek oranda penisilin ve klindamisin direnci görüldüğünden ampirik tedavide bu antibiyotikler tercih edilmemelidir. Sonuçlarımıza göre sefoksitin ve metranidazol ampirik tedavide tercih edilebilir ancak antibiyotik duyarlılık testlerinin yapılması daha uygun olacaktır. Bu çalışmada yeni antibiyotiklerden seftolozan tazobaktamın anaerop bakteriler üzerindeki etkinliğinin saptanması hedeflenmiştir. Seftolozan tazobaktamın MİK değerinin bakteri türlerine göre değişkenlik göstermesi sebebiyle; bu antibiyotiğin anaerop bakteriler üzerindeki etkisini belirleyebilmek için daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır.
  • Öğe
    Küçük hücreli dışı akciğer kanserinde matriks metalloproteinazlar ve inhibitörleri
    (2009) Öncel, Müfide; Aköz, Mehmet
    Kanserler yüksek mortalite riski ve hastanın tetkik ve tedavi maliyetinin yüksekliği nedeni ile önemli bir sağlık problemidir. Akciğer kanseri ise her iki cinste de kanserden ölüm nedenleri arasında ilk sıradadır. Matriks metalloproteinazlar ve matriks metalloproteinaz doku inhibitörleri birçok kanserde olduğu gibi akciğer kanserinde de teşhis, prognoz ve tedavi açısından araştırılmıştır. Biz bu çalışmada serum MMP?2, TIMP?2, MMP?2/TIMP?2 kompleksi düzeylerini belirleyerek; akciğer kanserli hastaların teşhis ve tetkikinde serumlarından yapılabilecek bu tetkiklerin hastalara faydalı olabileceğini düşündük.Bu çalışmaya 28 küçük hücreli dışı akciğer kanserli hasta ile yaş ortalamaları hasta grubu ile benzer sağlıklı 21 kişi dahil edildi. Hasta ve kontrol grubunun serum örneklerinde MMP?2, TIMP?2 ve MMP?2/ TIMP?2 kompleks düzeyleri ELISA metodu kullanılarak ölçüldü.KHDAK hastalarında kontrol grubu karşılaştırıldığında MMP?2, TIMP?2 ve MMP?2/ TIMP?2 kompleks düzeylerinin anlamlı olarak daha yüksek olduğu bulundu (p<0.05).Küçük hücreli dışı akciğer kanserinde hastaların sadece akciğer dokularında değil, hasta serumlarında da MMP?2, TIMP?2 ve MMP?2/TIMP?2 kompleks düzeyleri artmaktadır. Bunlardan bir ya da birden fazlasının serumda ölçümü bu hastalığın tanısında ve izleminde kullanılabilir kanaatindeyiz.
  • Öğe
    Dispeptik hastalarda farklı yöntemlerle helıcobacter pylorı varlığının araştırılması
    (2008) Kalem, Fatma; Baysal, Bülent
    H.pylori infeksiyonu; dünyada en sık görülen infeksiyonlarından bir tanesidir. H. pylori infeksiyonu; gastrit, gastrik ve peptik ülser, gastrik adenokarsinom ve MALT lenfoma için risk faktörüdür. Tanısında invaziv (endoskopi gerektiren) kültür, histoloji ve üreaz testleriyle birlikte noninvaziv (endoskopi gerektirmeyen) üre soluk testi, HpSA ve serolojik metotlar kullanılmaktadır. PZR ile farklı klinik örneklerde bakteri varlığı gösterilebilmektedir. Bu infeksiyonun tedavisi gelişen ilaç direnci sebebiyle gittikçe zorlaşmaktadır. Tedavide en çok kullanılan ilaç olan klaritromisinin diğer bazı hastalıkların tedavisinde de yaygın kullanımı ile direnç oranları artmaktadır. Çalışmada üreaz testi, gaita antijen testi, histopatolojik inceleme ve kültür yöntemleri ile H.pylori varlığı ve üreyen suşlarda klaritromisin, amoksisilin, metronidazol duyarlılığının araştırılması amaçlanmıştır.Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada S. Ü. Meram Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Gastroenteroloji Kliniği endoskopi ünitesine, dispeptik şikayetlerle 2005-2006 tarihleri arasında başvurarak gastroduodenoskopi yapılan 103 vakadan alınan biyopsi örneklerinde H. pylori varlığı; üreaz testi, gaita antijen testi, histopatolojik inceleme ve kültür yöntemleri ile araştırıldı. Üreyen suşlarda klaritromisin, amoksisilin, metronidazol direnci incelendi. Ayrıca bu hastalarda HpSA'nin tanı değeri diğer yöntemlerle kıyaslanarak araştırıldı.Bulgular: 103 örnekten kültür ortamında 40 örnekte H.pylori üremiştir (%38.8). Elde edilen 40 suştan 28 tanesinde antibiyotik duyarlılığı yapılabilmiştir. Bunlardan 8 tanesinde klaritromisine E-test metoduyla direnç saptanmıştır (%28.5). Bu suşların 11(%39.2) tanesinde de metronidazole direnç saptanmıştır. Suşlardan hiçbirinde amoksisiline direnç saptanmamıştır. Kullanılan testlerin sensitivite, spesifite, pozitif prediktif (PPD), negatif prediktif (NPD) değerleri sırasıyla kültür için;%76, 98, 97, 83, üreaz için; %97.9, 24.4, 56.4, 92, HpSA için; %74, 80, 76, 79, histopatoloji için; %75, 95, 93, 80 olarak bulunmuştur.Sonuç: Toplum sağlığı açısından H.pylori tanı ve tedavisi oldukça önemlidir. Tedavide başarısızlığı durumunda H.pylori suşlarının antimikrobiyal duyarlılığının araştırılması faydalı olacaktır. Ayrıca yeni ilaç kombinasyonları denenebilir.
  • Öğe
    Epsteın-barr vırüs infeksiyonunun tanısında indirekt immünoflöresan ve ELISA tanı metodlarının karsılastırılması
    (2008) Feyzioğlu, Bahadır; Baykan, Mahmut
    EBV infeksiyonunun serolojik tanısı birden fazla antikor yanıtının degerlendirilipyorumlanmasıyla yapılmaktadır. Bu çalısmada VCA IgM, VCA IgG ve EBNA IgGantikorlarının IFA ve ELISA tanı metodlarıyla çalısılması ve bu metodların tanı degerlerininkarsılastırılması amaçlandı.Gereç ve yöntem: Çalısmaya Enfeksiyöz Mononükleoz süpheli 100 hastanın serum örnekleridahil edildi. IFA referans metod olarak kabul edildi ve bu dogrultuda örnekler, EBVinfeksiyonu tanı standartları göz önüne alınarak; Seronegatif, Akut infeksiyon, Yeni geçirilmisinfeksiyon ve Eski infeksiyon gruplarına ayrıstırıldı. ELISA metodu ile aynı standart kriterlerdogrultusunda olusturulan grupların bu IFA grupları ile uyumu arastırıldı. Ayrıca VCA IgM,VCA IgG ve EBNA IgG antikorları her iki test bazında ayrı ayrı degerlendirilerek ELISAmetodu için duyarlılık ve özgüllük oranları belirlendi. IFA metodu ile ayrıca VCA IgG aviditetesti çalısıldı ve enfeksiyon dönemleri ile iliskisi irdelendi.Bulgular: ELISA metodunun IFA metodu ile uyumu Seronegatiflik, Akut infeksiyon, Yenigeçirilmis infeksiyon ve Eski infeksiyon için sırasıyla %41, 100, 14,7 ve 74,5 olarak bulundu.Tek bir antikor bazında IFA referans testine göre ELISA metodu degerlendiridiginde, VCAIgM testinin duyarlılıgı %100, özgüllügü %90,8, VCA IgG'nin duyarlılıgı ve özgüllügü %61,5ve %53, EBNA IgG'nin ise %78,7 ve %81,1 seklinde bulundu. IFA metodu ile belirlelnenVCA IgG avitidesinin enfeksiyon ilerlemesiyle genel olarak arttıgı gözlemlendi.Sonuç: Her iki testin; Seronegatif, Yeni geçirilmis infeksiyon ve Eski infeksiyon belirlemeoranlarında farklılık göze çarpmaktadır. ELISA VCA IgG testi IFA referans teste göre yetersizperformans sergilemistir. Her iki testin tercih edilebilirligi; testlerin tanı güvenilirliginin yanısıra, laboratuvarların teknik ve personel donanımı ve mali olanaklar göz önüne alınarakdegisebilir.
  • Öğe
    Çeşitli klinik örneklerden izole edilen anaerop bakterilerin tanımlanması ve antibiyotik duyarlılıklarının belirlenmesi
    (2008) Doğan, Metin; Baysal, Bülent
    Bu çalışma anaerobik infeksiyondan şüphelenilen hastaların çeşitli kliniklerden alınan materyallerinden izole edilen anaerop bakterilerin tanımlanması ve bazı antibiyotiklerin duyarlılık oranlarının belirlenmesi amacıyla yapılmıştır.Gereç ve yöntem: 2007 yılında Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Hastanesi, Merkez Mikrobiyoloji Laboratuvarında, 100 klinik örnek anaerop bakteri izolasyonu için incelendi. Örnekler, %5 defibrine koyun kanı ilave edilmiş Scheadler agar, Wilkins Chalgren agar ve kıymalı buyona ekildi. Kan örnekleri Bactec Plus Anaerobic F şişelerine inoküle edildi ve firmanin otomatize sisteminde inkübe edildi.İzole edilen anaerobik bakteriler, konvansiyonel yöntemler, API 20 A paneli ve An-Ident Discs testleri kullanılarak identifiye edildi. Penicillin G, klindamisin, sefoksitin, metronidazol, piperasilin/tazobaktam ve imipenem duyarlılıkları her bir izolat için E test metodu ile belirlendi.Bulgular: 14 klinik örnekten 22 anaerop bakteri izole edilmiştir, 10 izolat Bacteroides grubundan, 7 izolat Peptostreptococcus grubundan ve beş izolat da diğer gruplardan idi. En yüksek direnç oranı penisiline karşı (%41) bulunurken, klindamisin, sefoksitin, metronidazol, piperasilin/tazobaktam ve imipenem duyarlılık oranları ise sırası ile %82, %95, %91, %100 ve %100 olarak bulunmuştur.Sonuç: Çalışmamızda yüksek oranda penisilin direnci görüldüğünden empirik tedavide penisilin tercih edilmemelidir. Metronidazol ve sefoksitin empirik tedavide tercih edilebilir, ama antibiyotik duyarlılık deneylerinin yapılması daha faydalı olacaktır. İmipenem ve piperasilin/ tazobaktama direnç gözlemlenmemiştir, bu yüzden, bu antibiyotiklerin dirençli suşlar için saklanmasında fayda vardır.
  • Öğe
    Hidatidozun tanısında ticari IFA ve IHA testleri ile laboratuvarımızda hazırladığımız indirekt flöresan antikor testinin karşılaştırılması
    (2008) Uysal, Elif Bilge; Baykan, Mahmut
    Operasyonla karaciğer kist hidatiği olduğu kesinleşmiş hastalardan alınan serumları laboratuvarda kendi hazırladığımız IFA testi ve ticari olarak alınmış IFA, IHA kitleri ile çalışarak sonuçlarını karşılaştırmak.Gereç ve Yöntem: Et entegre tesislerinde kesilip karaciğerinde kist hidatik saptanan koyun karaciğerlerinde bulunan kistlerin germinal membranları ayrıldı. Frozen cihazında 8µm kalınlığında kesitler alındı ve lamlara tespit edildi. Lamlar indirekt Flöresan Antikor Tekniği ile Fluorescein-işaretli IgG globulin (Biomerieux) kullanılarak boyandı. 460-490 nm dalga boyunda flöresan mikroskobunda (Euroimmun EUROStar-1, Almanya) değerlendirildi. Ticari IFA (Euroimmun, Almanya) ve IHA (Fumouze Diagnostics, Fransa) kitleri de prosedürüne uygun olarak çalışıldı.Bulgular: Çalışılan serumların %66'sı IHAT ile, %86'sı ticari IFAT, %80'ni in-house IFAT ile pozitif bulundu.Sonuç: Buna göre IHAT'nin spesifitesi %66, sensitivitesi %100, IFAT'ın spesifitesi %86, sensitivitesi %100, in-house IFAT'ın spesifitesi %80, sensitivitesi %100 olarak bulundu. Sonuçlar arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunurken, ticari IFAT ve in-house IFAT sonuçları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı.
  • Öğe
    Kronik hepatit B ve kronik hepatit C'li hastalarda tedavi öncesi ve tedavi sonrası serum neopterin düzeylerinin değerlendirilmesi
    (2010) Özçimen, Serap; Bitirgen, Mehmet
    Kronik hepatit B ve kronik hepatit C infeksiyonlu hastalarda IFN, nükleoz(t)id analogları ve IFN+ribavirin ile tedavi öncesinde ve sonrasında hücresel immün sistem aktivasyon markeri olarak kullanılan neopterin seviyelerinin değerlendirilmesidir.8.2. Gereç ve Yöntem: Çalışma, 49 KHB `li olgu, 30 KHC'li olgu ve 72 sağlıklı birey üzerinde yapıldı. Serum örnekleri tedavi alan hastalardan tedavi başlangıcı ve bitiminde, tedavi almayan hastalar ve kontrol grubundaki sağlıklı bireylerden ise başvuru sırasında alındı.8.3. Bulgular: İnterferon tedavisi alan KHB'li hastaların tedavi öncesi ve sonrası serum NP düzeyleri karşılaştırıldığında tedavi sonrası NP düzeyleri anlamlı olarak yüksek saptandı. Tedaviye yanıt veren 16 hastada tedavi sonrası NP düzeylerinde anlamlı yükseklik saptanırken, tedaviye yanıtsız 6 hastada anlamlı değişiklik saptanmadı. IFN+ribavirin tedavisi verilen KHC'li hastaların tedavi öncesi ve sonrası serum NP düzeyleri karşılaştırıldı. Tedavi sonrası anlamlı yükseklik saptandı. Tedaviye yanıt veren 14 hastada tedavi sonrası NP düzeylerinde anlamlı yükseklik saptanırken, tedaviye yanıtsız 9 hastada anlamlı değişiklik saptanmadı.Kronik hepatit B'li entekavir tedavisi verilen 10 hastanın tedavi öncesi ve sonrası serum NP düzeyleri karşılaştırıldı. İstatistiki olarak anlamlı farklılık saptanmadı.8.4. Sonuç: İnfeksiyonların çoğunda infeksiyon tedavisi öncesi ve sonrasında bir kıyaslama yapıldığında tedavi sonunda immün sistemin aktivasyonu azaldığı için NP düzeylerinde azalma görülmektedir. Fakat immün sistemi uyarıcı bir tedavi olan IFN tedavisi ile hastalık tedavi edildiğinde, tedavi sonunda IFN tedavisine bağlı olarak NP düzeyi yüksek kalmaktadır. İmmün sistemi uyarıcı ilaç verdikten sonra NP düzeyine bakılarak hastalığın tedavi edilip edilmediği hakkında fikir yürütmek mümkün değildir.8.5. Anahtar Kelimeler: Neopterin, KHB, KHC
  • Öğe
    Kan kültürlerinden izole edilen klebsiella pneumoniae suşlarında genişlemiş spektrumlu beta-laktamaz saptanmasında üç yöntemin(çift disk sinerji, kombine disk ve e-test)karşılaştırılması ve antimikrobiyal duyarlılıklarının araştırılması.
    (2007) Işık, Ferhat; Tuncer, E. İnci
    Bu çalışmada, yatan hastaların kan kültürü örneklerinden soyutlanan Klebsiellapnumoniae suşlarında ESBL sıklığı, ESBL saptanmasında çift disk sinerji testi (ÇDST),kombine (modifiye) disk sinerji testi, E-testinin karşılaştırılması ve antimikrobiyalduyarlılığın araştırılması amaçlanmıştır.Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Merkez Mikrobiyoloji LaboratuvarıBakteriyoloji Bölümüne çeşitli kliniklerden gelen yatan hastaların kan kültür örneklerinden102 Klebsiella pnumoniae suşu izole edilmiştir. Kombine (modifiye) disk sinerji testi ile%63.7 oranında ESBL varlığı tespit edilmiştir. Çift disk sinerji testi ve CT/CTL E-testyöntemlerinin kombine disk yöntemine göre seçicilikleri %100, duyarlılıkları ise çift disksinerji testinde %96.9, CT/CTL E-test yönteminde ise %93.9 olarak saptanmıştır. Üçyöntemin tutarlılık analizlerinde ise istatistiksel olarak birbirleriyle uyumlu olduğugörülmüştür Gözlenen tutarlılıkları %95'in üzerinde bulunmuştur (p<0.05). Antibiyotikdirenç oranlarına bakıldığında; tüm suşlar imipeneme duyarlı olarak belirlenmiştir.İmipenem haricindeki antimikrobiyal ajanlara karşı, ESBL üreten izolatların dirençoranları, MİK50 ve MİK90 değerleri ESBL üretmeyenlere göre istatistiksel olarak anlamlı(p<0.05) derecede daha yüksek bulunmuştur. Tüm suşlar içinde en çok duyarlılıkimipenem dışında amikasin (%81.4) ve kloramfenikolde (%71.6) gözlenmiştir. ESBLüreticiliğinin yüksek oranda gözlenmesi ve antimikrobiyal ajanlara karşı, ESBL üretenizolatların çok yüksek direnç oranları, klinik mikrobiyoloji laboratuvarında ESBL saptamatestlerinin yapılmasını zorunlu kılmaktadır.ESBL tespitinde, rutin antibiyogramlarda disk dizilimleri değiştirilerek uygulananÇDST, hızlı, ucuz ve güvenilir bir yöntem olarak değerlendirilmiş ve şüpheli suşlara ekolarak kombine (modifiye) disk sinerji testinin de uygulanması ile duyarlılığın daha dayükselebileceği sonucuna varılmıştır.Anahtar kelimeler: Klebsiella pneumoniae, Genişlemiş Spektrumlu β-Laktamazlar,antimikrobiyal duyarlılık47
  • Öğe
    Konya'da değişik yaş gruplarında difteri ve boğmaca antikorlarının Elisa yöntemi ile araştırılması
    (2005) Enç, Zeynep; Baysal, Bülent
    Aşılama içinde bulunduğumuz son yüzyıl içinde en önemli halk sağlığı problemidir. Çocuk ölümlerinin önemli bir kısmı, aşı ile önlenebilir enfeksiyon hastalıkları nedeniyle oluşur. C.diphtheriae ve B.pertussis epidemiler oluşturabilir. Koruyucu olmayan antikor düzeylerinde bu etkenler ölümcül hastalıklara yol açar. Bu tür salgınlarda aşılama hayat kurtarıcıdır. Çalışma popülasyonu; Konya bölgesindeki yaşlan 1-40 arasında değişen sağlıklı toplam 184 kişiyi içermekteydi. Serum örnekleri Ağustos 2003-Ekim 2004 tarihleri arasında toplandı. C.diphtheriae ve B.pertussis için yapılan seroljik ölçüm standardize edilmiş ELISA ile yapıldı; sonuçlar IU/mlt olarak değerlendirildi. Çocuk ve erişkin yaş gruplarının her ikisinde de, serumda C.diphtheriae' ye karşı koruyucu antikor seviyeleri mevcuttu. Hemen rapel ihtiyacı 3-4 yaş grubunda kızlarda daha yüksekti. Diğer yaş gruplarında cinsiyet ve yerleşim yerleri açısından farklılık yoktu. B.pertussis seroprevalansı için cinsiyet ve yerleşim yerleri açısından belirgin bir farklılık yoktu. Yaş arttıkça B.pertussis seropozitivitesi de artmaktaydı. Bu durumun Bordetella enfeksiyonunun ileri yaşlarda geçirilmesine bağlı olduğu düşünüldü.
  • Öğe
    Hastane infeksiyonu etkeni gram negatif bakterilerde genişlemiş spektrumlu beta laktamaz etkinliğinin araştırılması
    (1998) Zararsız, Hülya; Fındık, Duygu
    Gram negatif bakteriler arasında beta-laktam antibiyotiklere dirençte en önemli mekanizma; beta laktamaz üretimidir. Klinik olarak sorun teşkil eden beta laktamazlar; TEM ve SHV gibi enzimlerden bir yada daha fazla aminoasit değişimi ile oluşmaktadır. Genel olarak ESBL olarak adlandırılan bu enzimler özellikle 3. kuşak sefalosporin ve aztreonama direnç göstermektedirler. Mevcut antibiyotik duyarlılık testleri bu enzimi belirlemede yetersiz kalmaktadır. Bu tip direnç de yayılma ve yalancı duyarlılık iki önemli problemdir. Bu çalışmada Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi hastanesinde Mart 1996 ile Aralık 1996 aylan arasında izole edilen hastane infeksiyonu suşları incelenmiştir. Tüm suşların ESBL varlığı çift disk sinerji yöntemi ve E test ile yapılmıştır. En fazla ESBL üreten suşlar sırası ile; Enterobacter spp. (%52), Klebsiella spp. (%50), E. coli (%19), Pseudomonas spp. (%2) olarak bulunmuştur. Etkili bir infeksiyon kontrol programı uygulayabilmek için hastane kaynaklı suşlar arasında beta-laktam antibiyotiklere karşı gelişen direncin izlenmesi gerekmektedir. Sonuç olarak, seftazidim, sefotaksim ve aztreonamı kullanarak uygulanan çift disk sinerji testinin özellikle Gram negatif bakterilerde ESBL belirlemek için maliyeti düşük ve duyarlı bir test olduğu saptanmıştır.
  • Öğe
    Kist hidatiğin tanısında indirekt hemaglütinasyon yönteminin değeri
    (1998) Kuru, Cüneyt; Baysal, Bülent
    Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı seroloji laboratuvarında yapılan bu çalışmada, kist hidatik tanılı 107 hastanın serum örneklerinde indirekt hemaglütinasyon (IHA) ile alınan sonuçlar değerlendirildi. Sağlıklı bireylerden alınan 40 serum örneği kontrol grubu olarak seçildi. Tannik asit ile duyarlılaştırılan ve koyun hidatik kist sıvısı antijeni ile kaplanan eritrositler kullanıldı. Olguların 92'sİnde 1/64 ve 1/16384 arasında değişen titrelerde anti-Echinococcus antikorları saptandı. 40 kontrol serumun l'inde 1/128 dilüsyonda pozitiflik bulundu. Çalışmanın sonuçlarına göre IHA'nın duyarlılığı %86, özgüllüğü ise %97.5 olarak bulundu. Organ yerleşimi göz önüne alındığında, karaciğer hidatidozunda (%89.41) akciğerdekinden (72.72) daha fazla pozitiflik görüldüğü ve bu farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu saptandı.
  • Öğe
    Gram-negatif basillerde aminoglikozit direncine sebep olan mekanizmalar
    (1997) Sütçü, Ali; Baykan, Mahmut
    Bu çalışmada Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalın'da çeşitli klinik örneklerden izole edilen Gram negatif basillerde Aminoglikozit direnç mekanizmaları araştırıldı. Çalışmada çeşitli klinik örneklerden izole edilen ve tedavide sık kullanılan Gentamisin, Anükasin, Tobramisin ve Netilmisin gibi Aminoglikozitlerin birine veya bir kaçma in-vitro direnç gösteren 49 Gram negatif basilin direnç mekanizmaları araştırıldı. 16 Pseudomonas spp susunda en çok ANT(2")-I(%39) enzimi ve pertneabilte(%32) dirence sebep olan mekanizma olarak bulundu. 1 1 adet Hpneumoniaea susunda AAC(6')-I,III ve AAC(3)-ıI enzimleri %24 oranlarında; 10 Kcoli susunda %37 oranında [AAC(3)-IV+ AAC(3)-V] enzimleri, 5 Enterobacter spp susunda AAC(6')-HI enzimleri %100 oranlarında görüldü. Proteus ve C.luteola suşlannda en çok ANT(2")-I ve APH(3')-VI enzimleri bulundu. Bölgesel ilaç kullanım rejiminin bir göstergesi olan aminoglikozit dirençlilik profili belirlenmiş oldu. SUMMARY A study performed at Selçuk Univercity, Medical Faculty Research and Training Hospital to determine resistance behaviour of Gram-negative bacillus species isolated and cultured from patients of different clinics amimgliycoside. Gram Negative 49 species resistant to either one or more amimgliycoside antibiyoticswith the trade of Gentamicin,Amicasine, Tobramicin and Netilmicin found to be studiet were under in-vitro condition to determine the bacterial resistance mechanisms. Pseudomonas strains 16 of them have the impermeability to amimgliycoside (33%) and have ANT(2")-I modyfing enzym resistance at arate of 28%. Eleven strains of K.pneumoniaea had AAC(6')-I,III and AAC(3)-II modyfing enymes resistance at level of 24%. Ten E.coli strains showed [AAC(3)-IV +AAC(3)-V] modyfing enzymes resistance at the rate of 37%. Hundret percent was found in 5 enterobacter strains. Proteus and C.luteola showed resistance only for ANT(2")-I and APH(3')-VI. As a result of this study we have gained some notion on the regional resistance profile of bacterial species against aminogliycoside antibiyotic derivates.
  • Öğe
    Boğaz kültürlerinden izole edilen A grubu beta hemolitik streptococcus cinsi bakterilerde penicillin toleransı ve erythromycin direnci
    (1995) Kaloğlu, Gülşen; Tuncer, E. İnci
    Bu çalışma Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji ABD bakteriyoloji laboratuvarında yapılmıştır. Boğaz kültürlerinden Bacitracin duyarlılık testi ve lateks aglutinasyon testi kullanılarak izole edilen 100 AGBHS susunun mikrodilüsyon yöntemiyle pe nicillin toleransı ve erythromycin direnci araştırıldı. MBC/MIC>32 olan suşlar penicillin'e toleran, MIC=8 ing/L olan suşlar ise erythromycin'e rezistan olarak kabul edildi. 100 AGBHS susunun hiçbirinde penicillin toleransına rastlanmazken, % 4 oranında erythromycin'e karşı direnç saptandı. Bu çalışma sonucunda AGBHS infeksiyonlarının tedavisinde penicillin'in ilk seçilecek antibiyotik olduğu bir kez daha vurgulanmıştır. Penicillin'in kullanılamadığı olgularda ise güvenilir ve toksik etkisi az olan erythromycin'in antibiyogram sonucuna göre verilmesinin uygun olacağı gösterilmiştir.
  • Öğe
    Değişik yaş gruplarında Moraxella Catarrhalis'in orofaringeal taşıyıcılığı ve kronik obstrüktif akciğer hastalığı olanlarda infeksiyon oluşturma sıklığı
    (1995) Akyol, Gülüzar; Baysal, Bülent
    Bu çalışma; KOAH'lı olguların akut ataklarında M. catarrhalis görülme sıklığının saptanması; sağlıklı çocuk ve erişkinlerdeki orofaringeal taşıyıcılığın araştırılması amacıyla Mikrobiyoloji Anabilim Dalı rutin la- boratuvannda yapılmıştır. Çalışmada, KOAH'lı olgulardan % 11 (4/36) oranında M. catarrhalis izole edilmiştir. Sağlıklı erişkinlerde % 6 (3/50), çocuklarda % 35 (35/100) orofaringeal taşıyıcılık saptanmıştır. İzole ettiğimiz M. catarrhalis suşlarının en fazla cefuroxime, ceftriaxone, erythromycin, clarythromycin, chloramphenicol, ciprofloxacin duyarlı olduğu; penicillin-G, ampicillin, trimethoprim-sulfamethoxazole'e en fazla direnç kazandığı tespit edilmiştir.
  • Öğe
    Çeşitli klinik materyallerden anaerobik mikroorganizmaların üretilmesi
    (1994) Kekllikoğlu, Fatma; Fındık, Duygu
    Bu çalışmada S.Ü.T.F. Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı laboratuvarında çeşitli kliniklerde yatan ve anaerobik infeksiyon şüphesi olan hastalardan alınan farklı materyallerin anaerobik kültürü yapılmıştır. Toplam 84 materyalin 22'sinden 23 anaerobik bakteri izole edilmiştir. Bu ana erobik bakterilerin 19'u saf anaerop, 3'ü anaerop-aerop mikst olarak izole edil miştir. 20 PID olgusundan izole edilen 9 anaerobik bakteriden 5'i gram pozitif anaerobik kok, 2'si Bacteroides, l'i Fusobacterium, l'i Propionibacterium; 51 infertilite olgusundan izole edilen 5 anaeroptan 3'ü Peptostreptococcus, l'i Pro- pionibakterium, l'i anaerobik Lactobacillus', 1 douglas absesinden üretilen 2 anaeroptan l'i Propionibacterium, l'i Peptostreptococcus; 5 Pleuropulmoner in- feksiyondan 2 Peptostreptococcus; 3 yaradan 1 Peptostreptococcus, 1 Clost ridium; 1 gingivitisten Peptostreptococcus, 1 akut parotitis olgusundan Bac teroides; 1 nekrotizan fasiitis olgusundan da Peptostreptococcus üremiştir. API 20A sistemiyle yapılan 10 anaerobik bakterinin tiplendirilmesinde 4 gram po zitif kok P. intermedius, 2 gram pozitif kok P. niger, 1 gram pozitif sporsuz basil L. jensenii, 1 gram negatif basil F. mortiferum, 1 gram pozitif sporlu basil C. butyricum olarak tiplendirilmiş, bir gram pozitif kok ise API 20A sistemiyle tiplendirilememiştir.
  • Öğe
    Çocukluk çağı idrar yolu enfeksiyonu etkeni olan escherichia coli suşlarının virülans özellikleri ve antibiyotiklere duyarlılıkları
    (1999) Yıldız, Nazan; Tuncer, E. İnci
    Çocukluk çağı idrar yolu infeksiyonu etkeni olan Escherichia coli suşlannın virulans özellikleri ve antibiyotiklere duyarlılıkları Bu çalışmada, üriner sistem infeksiyonuna neden olan 130 E. coli susunun adheziv, hemoliz yapma ve hareket özellikleri araştırıldı ve fekal flora üyesi 38 E. coli susunun aynı özellikleriyle karşılaştırıldı. Mannoz rezistan (MR) fimbriya bulundurma oranı üriner suşlarda (%46.1), fekal suşlara (%15.7) göre fazla bulundu. Mannoz sensitif (MS) fimbriya yönünden üriner sistemden izole edilen suşlar (%49.2) ile fekal suşlar (%36.8) arasında fark bulunamadı. MR ve MS fimbriya özelliği ikisi birlikte fekal suşların hiçbirinde bulunmazken, idrardan izole edilen suşlarda %14.6 bulundu. Üriner suşların %25.6'sı, fekal suşların %5.2'si hemolizin üretiyordu. Fekal suşlar arasında MR fimbriya ve hemolizin özelliği birlikteliği suşların hiçbirinde bulunmazken, idrardan izole edilen suşlarda %10 oranında idi. MS fimbriya ve hemoliz özelliği birlikteliği, fekal suşların sadece l'inde (%2.6) bulunurken, idrardan izole edilen suşlarda % 15.3 oranında idi. Hareket yönünden üriner sistemden izole edilen suşlar (%66) ile fekal suşlar (%84) arasında fark bulunamadı. MR adezinlerin ve hemolizinin idrar yolu infeksiyonu oluşumunda rol oynadığı, hareketin ise idrar yolu infeksiyonu patogenezinde rol almadığı görüldü. Üriner suşlara disk difüzyon yöntemi kullanılarak bazı antibiyotiklerin in vitro etkinliği araştırıldı ve en etkili antibiyotiklerin sırasıyla imipenem (%99.2), seftazidim (%97.69), netilmisin (%96.15), gentamisin (%96.15), tobramisin (%95.38) ve amikasin (%95.38) olduğu saptandı.
  • Öğe
    Vajinal kandidiyazisli olgulardan izole edilen maya türlerinin dağılımı ve antifungal ilaçlara duyarlılıkları
    (2001) Ertuğrul, Ömür; Fındık, Duygu
    Bu çalışmada; vajinal sürüntü örneklerinden izole edilen maya türlerinin sıklığı, dağılımı ve antifungal maddelere duyarlılığının tespit edilmesi amaçlanmıştır. Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Mikoloji Laboratuvarında incelenen 488 vajinal sürüntü örneğinden, %20.5 oranında maya mantarı izole edilmiştir. C. albicans baskın tür olup, non-albicans Candida türlerinin de yüksek oranda etken olarak bulunduğu tespit edilmiştir. Hem C. albicans hem de diğer Candida türlerinde, azollere yüksek oranda direnç varlığı belirlenmiştir. Bu durum klinik mikrobiyoloji laboratuvarlarında, antifungal duyarlılık testlerinin yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Flukonazol direncinin tespitinde disk difuzyon testi, basit ve hızlı sonuç veren bir yöntem olarak değerlendirilebilir.