Makale Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 32
  • Öğe
    How does neurokinin 3 receptor agonism affect pathological and cognitive impairments in an Alzheimer's disease-like rat model?
    (Springer Wien, 2023) Özen Koca, Raviye; Solak Görmüş, Zülfikare Işık; Solak, Hatice; Koç, Aynur; Kılınç, İbrahim; İyisoy, Mehmet Sinan; Kutlu, Selim
    Alzheimer's disease (AD) is accepted as a form of progressive dementia. Cholinergic systems are commonly affected in AD. Neurokinin 3 receptor (NK3R) is involved in learning memory-related processes. It is known that the activation of NK3R affects the release of many neurotransmitters. The aim of this project was to investigate the effects of NK3R agonist senktide administration on neurobehavioral mechanisms in the experimental AD-like rat model. 50 male Wistar albino rats were divided into Control (C), AD, Control + NK3R agonist (CS), AD + NK3R agonist (ADS), AD + NK3Ragonist + antagonist groups (ADSO). We designed AD-like model by intrahippocampal administration of A beta 1-42. After NK3R agonist + antagonist injections, open field (OF), Morris water maze (MWM) tests were applied. Cholinergic mechanism analysis from hippocampus-cortex tissues was performed by ELISA and catecholamine analysis from brain stem tissue were performed by HPLC method. The transitions from edge to center, rearing, grooming parameters were found to be reduced in final values of OF. While the group-time interaction was significant in the OF test findings, there was no significant difference between the groups. In MWM test, ADS group showed a learning level close to control group and animals in AD and ADSO groups could not learn target quadrant in MWM test. The brain stem NA and DA concentrations were not statistically significant. Hippocampal AChE-ChAT levels were supported by positive effects of senktide on learning via the cholinergic mechanisms. As a result, NK3R agonists were found to be effective in improving cognitive functions in rats with AD pathology. In the experimental AD model, positive effects of NK3R on learning memory may be mediated by cholinergic mechanisms.
  • Öğe
    Serum ischemic modified albumin (IMA) concentration and IMA/albumin ratio in patients with hepatitis B-related chronic liver diseases
    (2017) Yavuz, Fatma; Bıyık, Murat; Asıl, Mehmet; Dertli, Ramazan; Demir, Ali; Polat, Hakkı; Uysal, Saliha; Ataseven, Hüseyin
    Background/aim: Albumin is the most important protein synthesized by the liver. Posttranscriptional changes occur in the molecular structure of albumin due to various factors and isoforms arise. Ischemic modified albumin (IMA) is one such isoform. This study was conducted to evaluate serum IMA concentrations in patients with hepatitis B virus (HBV)-related chronic liver diseases. Materials and methods: This study included 74 treatment-naive chronic hepatitis B patients, 25 patients with HBV-related cirrhosis, and 49 healthy controls. Serum IMA concentration was measured spectrophotometrically using the albumin cobalt binding test. Results: The mean IMA concentrations in the chronic hepatitis B group and healthy controls were 0.33 ± 0.11 ABSU and 0.27 ± 0.70 ABSU, respectively, and the difference was statistically significant. Mean IMA/albumin ratios (IMAR) in the chronic hepatitis B and control groups were 0.08 ± 0.04 and 0.06 ± 0.17, respectively, and the difference was also statistically significant (P > 0.001). Higher serum IMA concentrations and IMAR were detected in patients with advanced fibrosis. Conclusion: Serum IMA concentration and IMAR are increased in patients with HBV-related chronic liver diseases and IMA and IMAR are associated with the degree of liver fibrosis. IMA and IMAR may have potential use as noninvasive markers of fibrosis in chronic hepatitis B patients.
  • Öğe
    Biyokimya Laboratuvar Eğitimine Çok Disiplinli Yaklaşım
    (2013) Erkoç, Figen; Sepici Dinçel, Aylin; Levet, Kayrın; Özkan, Yeşim; Ekşioğlu, Subhan; Yüksel, Meral; Haklar, Goncagül; Yavuz, Özlem; Çelik, Haydar; Konuk, Muhsin; Kurban, Sevil; Uysal, Hamdi; Kısa, Üçler; Bodur, Ebru; Selvi, Meryem; Akca, Gülçin; Şimşek, Bolkan
    Ülkemizde yüksek öğretim sistemi ile ilişkili yeterlilikler Avrupa Yeterlilikler Çerçevesi bağlamında yeniden yapılandırılmaktadır. Avrupa Yeterlilikler Çerçeveleri ve bu çerçeveler ile ilişkilendirilmiş "Ulusal Yeterlilikler Çerçeveleri (UYÇ)" ile Avrupa Yükseköğretim Sistemleri arasında karşılaştırabilirlik ve şeffaflığın sağlanması ve yaşam boyu öğrenmenin yaygınlaştırılması öngörülmektedir. 3-4 Mayıs 2012 tarihlerinde "Biyokimya Laboratuvar Eğitimine Çok Disiplinli Yaklaşım Çalıştayı" isimli Ankara'da düzenlenen çalıştayın kapsamını öncelikle, biyokimya laboratuvar eğitiminde laboratuvarda çalışma ve deneysel metodoloji kültürünün kazandırılması ve bilimsel düşünme yeteneğinin geliştirilmesi oluşturmuştur. Çalıştay sonucunda mevcut durumda farklı bilim dallarında aynı başlık altında farklı bilimsel içerik ile yürütülmekte olan biyokimya laboratuvar eğitimine kalite güvencesinin sağlanmasına yönelik görüşler bir araya getirilmiştir. Daha önce yapılan çalışma ve toplantılar da dikkate alınarak çekirdek laboratuvar eğitimi programı oluşturulmuş; kazanımlar ve hedefler belirlenmiştir. Öğrenme-öğretme süreci ve değerlendirme konuları ele alınmıştır. Çekirdek laboratuvar programının yanı sıra bilimsel araştırma projeleri konusunda da farkındalık tartışılmıştır. Ayrıca değişik programlar arasında eşgüdümün sağlanması ve Avrupa Birliği uyum sürecinde gerekli altyapının tanımlanmasına dikkat çekilmiştir. Bunların dışında, ekipman ve sarf malzemesi teminindeki zorluklar, idarelerin sorumluluğu, öğrencilerin hazır bulunuşlukları ve yeterlilikleri, öğretim elemanlarının etkin laboratuvar eğitimi sağlamalarındaki yeterlilikleri, öğretim materyallerinin teminindeki sorunlar ve çözümler tartışılmıştır. Çalıştaya genç bilim adamları ve lisansüstü öğrenciler de aktif katılarak, biyokimya laboratuvarında çalışma kültürleri ile bilimsel düşünme yeteneğinin geliştirilmesinde olumlu adımlar atılmıştır
  • Öğe
    The effects of vitamin D supplementation on healthy and hypercholesterolemic rabbits on levels of OSI and paraoxonase
    (2018) Kocabaş, Rahim; Aköz, Mehmet
    Objective: Conflicting data are available in literatureregarding the effects of vitamin D (VitD) supplementationdiet on lipid panel. Therefore, we had the purpose to evaluatethe effects of VitD supplementation on lipid panel bya controlled experimental study, and those of VitD supplementationon oxidative stress index (OSI) and paraoxonase-1 (PON1) values in healthy and hypercholesterolemicmale rabbits.Methods: Thirty New Zealand rabbits were randomly separatedinto control, VD, HC VD and HC groups. Control andVD groups were fed with standard chow, whereas HC VDand HC groups were fed with 0.5% cholesterol chow aperiod of 8 weeks. During this period, VD and HC VDgroups were orally administered with 300 IU/kg/day VitD.Results: The increase in serum total cholesterol (TC) andOSI level of HC group were significant compared to thosein HC VD group. Decreases in serum HDL-cholesterol(HDL-C) and TC levels of VD group were significant withinthe groups.Conclusion: Without any doubt it is important that appliedVitD level should be in the ideal range for healthy living.However, it is also necessary to increase the serum HDL-Clevel (and hence PON1), which is decreases as a result ofVitD supplementation. Therefore, we believe that duringVitD supplementation, regular physical activity should beperformed to increases serum HDL-C.
  • Öğe
    Obez Kişilerde Plazma Yağ Asit Kompozisyonu, Desatüraz ve Elongaz Enzim Aktivitelerinin Değerlendirilmesi
    (2014) Yerlikaya Aydemir, Fatma Hümeyra; Mehmetoğlu, İdris
    Obezite, yükselmiş yağ asit sirkülasyonu, hipertansiyon, hiperlipidemi, diyabet ve insülin direncinin artmış riski ile ilişkili bulunmuştur. Bu bozukluklardan bazıları yağ asit metabolizmasında bir değişime sebep olabilir. Obez bireylerde artmış plazma yağ asit düzeyleri [î-oksidasyonu hızlandırmaya ve insülin sensivitesini etkilemeye katkısı olabilir. Yağ asit kompozisyonu hastalık riskinin bir göstergesi olarak kullanılabilir çünkü yağ asit kompozisyonunun değişimi kardiyovasküler hastalık ve metabolik hastalıklar ile ilişkili bulunmuştur. Doymamış yağ asitlerini sentezleyen enzimlere desatüraz denir. Delta 9, ve desatüraz enzimleri uzun zincirli yağ asitlerinde spesifik pozisyonlarda çift bağ oluşturmakla görevlidirler. Yağ asitlerinin zincir uzatma işleminden sorumlu olan enzimlere elongaz adı verilir. Bu derlemede obez kişilerde plazma yağ asit içeriği, desatüraz ve elongaz enzim aktiviteleri güncel yayınlara işaret ederek gözden geçirilmiştir.
  • Öğe
    Effects of chemoradiotherapy on acute-phase protein levels in glioblastoma multiforme and locally advanced non-small cell lung cancer
    (2018) Deniz, Çiğdem Damla; Gürbilek, Mehmet; Koç, Mehmet
    Objective: Chemoradiotherapy (CRT) is a commonly usedtherapeutic modality. We investigated CRT effects onacute phase reactants (APRs). The aim of this study wasto assess possible changes in APR levels during radiotherapyand to determine the usefulness of APRs as prognosticfactors in patients with non-small cell lung cancer(NSCLC) and glioblastoma multiforme (GBM).Methods: We prospectively evaluated 30 patients and30 healthy controls. Plasma levels of APRs were measured.Post-CRT and pre-CRT levels were compared. Survival ofpatients were also followed up for a period of 3 years.Results: In NSCLC patients, post-CRT albumin, transferrin(Trf), and ceruloplasmin (Cp) levels were significantlylower, and post-CRT ferritin (FER) levels were significantlyhigher, than their pre-CRT levels. In GBM patients, post-CRT Trf and prealbumin (Prealb) levels were significantlyhigher than pre-CRT levels. Pre-CRT C-reactive protein(CRP) and FER levels in NSCLC patients and Cp levels inGBM patients were associated with patient survival.Conclusion: This study suggests that APRs may be usefulfor monitoring response to treatment during CRT in NSCLCand GBM patients. Bearing in mind their accessibility andclinical value, plasma CRP and FER in NSCLC patients andCp in GBM patients can be considered candidate prognosticfactors.
  • Öğe
    Tip 1 diyabet meillitus’da serum. Lökösit ve eritrosit lipid peroksidasyonu ve antioksidan durum
    (2018) Can, Ümmügülsüm; Çağlayan, Osman; Mehmetoğlu, İdris
    Background & objectives: In the present study, to evaluate oxidative stress in type 1 diabetes mellitus (IDDM), serum, leukocyte and erythrocyte lipid peroxidation and and erythrocyte and leukocyte glutathione peroxidase (GPx) and superoxide dismutase (SOD) activities, and serum and leukocyte vitamin C levels of patients and healthy controls were investigated in order to determine the effect of free radicals in these patients. Lipid peroxidation was measured in terms of malondialdehyde which is an end product of peroxidation. Methods: Patients consisted of 34 cases (20 female,14 male) aged 3-27 years and controls consisted of 29 subjects (13 female, 16 male) aged 3-18 years. Results: There was at least, a tentency toward an increase in lipid peroxidation and a decreasein antioxidant systems in children and adolescents with IDDM which is corrected by insülin treatment. Additionally, there was no correlation between the above parameters and HbA1cand glucose levels. Conclusions: These disturbances were concluded to be due to some other factors rather then diabetes itself.
  • Öğe
    Laparoskopik kolesistektomide karbondioksit pnömoperitoneumun beyin natriüretik peptid ve troponin I üzerine etkileri
    (2015) Kurban, Sevil; Köksal, Hande
    Bu çalışmanın amacı, LK sırasında CO2 pnömoperitoneumun BNP ve cTnI içeren kardiyak belirteçler üzerine etkisini araştırmaktır.Amaç: Bu çalışmanın amacı laparoskopik kolesistektomi sırasında karbondioksit pnömoperitoneumun beyin natriüretik peptid (BNP) ve troponin I'yı (cTnI) içeren kardiyak belirteçler üzerine etkisini araştırmaktır. Gereç ve yöntem: Hastalar; laparoskopik kolesistektomi uygulanan hastalar (Grup I) ve genel anestezi altında diğer cerrahi işlem uygulanan hastalar (Grup II) olarak iki gruba ayrıldı. Kan örnekleri preoperatif, peroperatif dönemde ve ameliyatın 24. saatinde alındı. Troponin I ve BNP düzeyleri ölçüldü. Bulgular: Hiçbir hastada ameliyat sırasında elektrokardiyografide akut ST değişikliği saptanmadı. Grup I'de ameliyattın 24. saatindeki BNP düzeyleri hem preoperatif hem de peroperatif dönem BNP düzeylerinden anlamlı yüksek bulundu. Grup II'nin BNP düzeyleri değerlendirildiğinde aralarında anlamlı fark saptanmadı. Grup I ve II'de cTnI düzeyleri arasında anlamlı fark saptanmadı. Sonuç: Laparoskopik kolesistektomiye bağlı pnömoperitoneum kardiyak iskemik olaya yol açmadan hemodinamik değişlikliğe yol açmaktadır.
  • Öğe
    Effects of acrylamide treatment on oxidant and antioxidant levels in rats
    (2013) Yerlikaya, Fatma Hümeyra; Toker, Aysun; Yeşim, Yener
    Bu çalışmada, uzun süre akrilamid verilen sıçanlar üzerinde total antioksidan durum (TAS), total oksidan durum (TOS) ve iskemi modifiye albuminin (IMA) serum düzeylerinin nasıl değiştiğinin araştırılması amaçlanmıştır. Çalışmada 65-75 g ağırlığında ve yaşları 3-4 haftalık 25 erkek ve 25 dişi Wistar cinsi sıçanlar kullanılmıştır. Hayvanlar 90 gün boyunca standart sıçan yemi ile beslenmişlerdir. Bununla beraber, günlük tüketecekleri içme suyuna 2 mg/kg/gün ve 5 mg/kg/gün dozunda akrilamid ilave edilmiştir. Akrilamid uygulaması sonrası hayvanlar anestezi altında servikal dislokasyonla öldürülmüş ve serumlarında IMA, TAS, TOS ve albumin düzeyleri spektrofotometrik yöntem ile ölçülmüştür. 2 mg/kg ve 5mg/kg akrilamid verilen erkek sıçanlara ait serum IMA düzeyleri kontrol grubuna göre önemli derecede yüksek bulunmuştur. Ayrıca, 5mg/kg akrilamid verilen erkek sıçanlara ait serum TAS düzeyleri kontrol grubuna göre önemli derecede düşük ve serum TOS değerleri önemli derecede yüksek bulunmuştur. 2 mg/kg ve 5mg/kg akrilamid verilen dişi sıçanlara ve kontrol grubuna ait serum IMA, TAS, TOS ve albumin düzeyleri arasında istatistiki açıdan önemli bir fark bulunamamıştır. Bu sonuçlara bağlı olarak bulgularımız, akrilamidin oksidatif stresi artırdığını göstermektedir.
  • Öğe
    Akut apandisitte Ca125, CA19.9 ve karsinoembriyonik antijenden oluşan tümör belirteçlerinin rolü
    (2015) Kurban, Sevil; Köksal, Hande
    Bu çalışmada, CA125, CA19.9 ve karsinoembriyonik antijen (CEA) gibi tümor belirteçlerinin serum değerlerinin akut apandisit (AA) tanısında herhangi bir değerinin olup olmadığı araştırıldı. Gereç ve yöntem: Akut apandisit tanısı ile ameliyat edilmiş 74 hasta ile 30 sağlıklı kişi bu çalışmaya dahil edildi. Histopatolojik inceleme sonrasında hastalar: akut fokal apandisit (AFA), süpüratif, flegmenöz ve gangrenöz apandisiti içeren ilerlemiş akut apandisit (AİA) ve akut perfore apandisit (APA) olarak sınıflandırıldı. Tümör belirteçleri için kan örnekleri ameliyat öncesi dönemde alındı. Bulgular: Hastaların ve kontrol grubunun CA125, CA19.9 ve CEA düzeyleri sırasıyla 13,349,26 ve 13,338,73; 20,1529,63 ve 12,7517,6; 1,330.97 and 1,120,57 idi. Aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı değildi. CEA düzeyleri hem hastalarda hem de kontrol grubunda normal sınırlar içerisindeydi. Serum Ca125 düzeyi; 74 hastanın 3'ünde, 30 sağlıklı kişinin 1'inde; serum CA19.9 düzeyi ise hastaların 15'inde, sağlıklı kişilerin 2'sinde yüksekti. Ancak bu aradaki farklar istatistiksel olarak anlamlı değildi. CA125, CA19.9 ve CEA düzeyleri lökosit sayısı, nötrofil oranı, semptomların süresi ve patolojik alt gruplara göre değerlendirildiğinde ise CA 19.9 seviyesi semptom süresi 24 saat olan hastalarda; 24 saat olanlara göre ve histopatolojik olarak AFA tanısı alanlarda APA tanısı alanlara göre daha yüksek bulundu. Sonuç: AFA ve semptom süresi 24 saat olan hastalarda serum CA 19.9 düzeyleri yüksek olmasına karşın, AA tanısında hala hikaye ve fizik muayenenin ana tanı yöntemi olduğu kanısına vardık
  • Öğe
    Prognostic Value of İnterferon-Gamma, İnterleukin-6, and Tumor Necrosis Factor-Alpha in The Radiation Response of Patients Diagnosed With Locally Advanced Non-Small-Cell Lung Cancer and Glioblastoma Multiforme
    (2018) Deniz, Çiğdem Damla; Gürbilek, Mehmet; Mehmet, Koç
    Background/aim: This study aimed to investigate the effect of chemoradiotherapy (CRT) on interferon-gamma, interleukin-6(IL-6), and tumor necrosis factor-alpha, which are critical markers of the clinical radiation response of patients with locallyadvanced non-small-cell lung cancer (NSCLC) and glioblastoma multiforme (GBM).Materials and methods: Thirty patients who were treated with CRT and 20 healthy controls were prospectively evaluated. Circulatinglevels of cytokines were measured by enzyme-linked immunosorbent assay procedure. Post-CRT and pre-CRT levels were compared.Results: Post-CRT, TNF- and IFN- levels were significantly lower than pre-CRT levels in the NSCLC and GBM groups, respectively.The statistical analysis did not show any significant difference between the post- and pre-CRT IL-6 levels. However, the pre-CRT IL-6levels in the GBM group and post-CRT IL-6 levels in the NSCLC group were significantly higher than those of the control group.Conclusion: CRT affected TNF- levels in NSCLC and IFN- levels in GBM, with the levels of both decreasing significantly. The IL-6levels of the post-CRT NSCLC group were higher than those of the post-CRT GBM group. Irradiation-induced IL-6 may be responsiblefor tumor regrowth. Therefore, treatment with IL-6 inhibitors could be a potential therapeutic strategy for sensitizing NSCLC toirradiation in the clinic.
  • Öğe
    The role of soluble urokinase plasminogen activator receptor (SuPAR) as an indicator of the severity of acute pancreatitis
    (2018) Küçükceran, Kadir; Ergin, Mehmet; Kılınç, İbrahim; Karaibrahimoğlu, Adnan; Çolak, Tamer; Tuncar, Alpay; Dündar, Zerrin Defne; Koçak, Sedat; Girişgin, Abdullah Sadık; Gül, Mehmet; Cander, Başar
    Background/aim: Soluble urokinase plasminogen activator receptor (suPAR) has been reported to have a positive correlation with theactivation degree of the immune system. This study’s aim is to investigate the efficiency of SuPAR serum levels in acute pancreatitis (AP)patients in determining the severity of disease.Materials and methods: This prospective research involves patients who arrived at the emergency service, were over 18 years old, hadnontraumatic abdominal pain and diagnosis of AP, and agreed to join the study. Demographic characteristics, contact information,laboratory and imaging test parameters, Ranson’s criteria, the Balthazar Severity Index, the Rapid Acute Physiologic Score (RAPS), andthe modified Glasgow (Imrie) score of all patients were recorded. Two study groups were created as score of 3 (mild, Group I) and 3(severe, Group II) for pancreatitis according to Ranson’s criteria.Results: During the study period, 59 sequential patients with AP were included in the study. It was seen that 79.7% of the study group(n 47) were in Group I. Etiologically 67.8% (n 40) cases were biliary and 32.3% (n 19) were nonbiliary diseases. According to theresults, suPAR level was effective in distinguishing the severity of AP (AUC 0.902, P 0.001 (95% CI: 0.821–0.984)). With regardto determining severe disease, suPAR had an optimum cutoff value of 6.815 ng/mL, sensitivity of 91.66%, specificity of 82.97%, andnegative predictive value of 97.5%.Conclusion: Our study was performed the determine the efficiency of suPAR level in predicting severe disease in AP patients. We foundit significant in indicating the severity of disease according to the study results.
  • Öğe
    Trans-9 18:1 Oktadesenoik Asit İzomerinin İnsülin Direnci Üzerine Etkileri
    (2016) Pehlivanlı, Nezihe; Gürbilek, Mehmet; Çetinkaya, Çiğdem Damla; Topcu, Cemile
    Amaç: Trans yağ asitleri hücre membran fonksiyonlarını etkileyebilmektedir. Bu nedenle çalışmamızda Trans-9 18:1 oktadesenoik asit izomerinin insülin direnci üzerine etkilerini araştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada 40 adet erkek rat kullanıldı. Ratlar dört gruba ayrıldı. 1. Grup yağsız diyetle, 2. Grup oleik asit, 3. Grup margarin ve 4. Grup Trans-9 18:1 oktadesenoik asit izomeri ile 20 gün boyunca beslendi. Beslenme periyodunun ardından ratların yaşamları sonlandırıldı ve kan örnekleri toplandı. Glukoz ve fruktozamin düzeyleri kolorimetrik metodla, adiponektin ve resistin düzeyleri de ELISA metoduyla tesbit edildi. Bulgular: Trans-9 18:1 ile beslenen grupta fruktozamin ve glukoz düzeylerini oleik asit grubuna göre anlamlı şekilde yüksek bulduk. Margarin grubu ile karşılaştırıldığında; oleik asit grubunda fruktozamin, glukoz ve adiponektin seviyeleri anlamlı şekilde düşük, resistin seviyesi anlamlı şekilde yüksek bulunmuştur. Trans yağ asidi grubunda margarin grubuna göre, adiponektin seviyesi anlamlı şekilde düşük, resistin seviyesi ise anlamlı şekilde yüksek çıkmıştır. Sonuç: Tüketilen trans yağ asitlerinin miktarı toplum sağlığı açısından büyük önem taşıdığından diyetteki miktarı mümkün olduğu kadar sınırlandırılmalıdır. Trans yağ asidinin insülin duyarlılığı üzerindeki etkilerini göstermek için kapsamlı çalışmalar yapılması gerekmektedir.
  • Öğe
    Sürekli Ayaktan Periton Diyalizi Hastalarında Plazma 9-cis, 11-trans ve 10-trans, 12-cis Konjuge Linoleik Asit İzomerleri Düzeyleri
    (2012) Yerlikaya, Fatma Hümeyra; Mehmetoğlu, İdris; Kurban, Sevil; Tonbul, Halil Zeki
    AMAÇ: Periton diyalizi son dönem böbrek yetmezliği hastalarında böbrek yerine koyma tedavisi seçeneklerinden birisidir. Bağlı (konjuge) linoleik asit (KLA), bir omega-6 esansiyel yağ asidi olan linoleik asidin geometrik ve pozisyonel izomerlerini kapsar. Bu çalışmada, sürekli ayaktan periton diyalizi (SAPD) hastalarında ve sağlıklı kişilerde KLA izomerleri içinde biyolojik etkinlik yönünden önemli bulunan plazma 10-trans, 12-cis KLA (t10,c12 KLA) ve 9-cis,11-trans KLA (c9,t11 KLA) düzeylerini ve bu yağ asitleri ile kilo, vücut kitle indeksi (VKİ), C-reaktif protein (CRP), paratiroid hormon (PTH) arasındaki ilişkiyi araştırmayı amaçladık. GEREÇ ve YÖNTEMLER: Çalışma 20-75 yaşları arasında en az 6 ay süre ile diyalize giren 51 (erkek: 21, kadın: 30) SAPD hastası ve 20-60 yaşları arasında 45 (erkek: 25, kadın: 20) sağlıklı kişi üzerinde gerçekleştirildi. Plazma t10,c12 KLA ve c9,t11 KLA düzeyleri gaz kromatografi si/kütle spektrofotometresi (GS-MS) yöntemi ile ölçüldü. BULGULAR: SAPD hastalarının plazma t10,c12 KLA ve c9,t11 KLA düzeyleri sırası ile 11.84 ± 5.3 ve 8.34 ± 4.4 mg/L olarak bulundu. Aynı parametreler kontrol grubunda sırası ile 12.88 ± 4.1 ve 9.20 ± 4.5 mg/L olarak bulundu. SAPD hastalarında ve kontrol grubunda KLA izomerlerinin plazma düzeyleri arasında önemli bir fark bulunamadı. SAPD hastalarında plazma t10,c12 KLA ve c9,t11 KLA düzeyleri ile PTH düzeyleri arasında istatistiksel açıdan anlamlı düzeyde olumsuz bir ilişki bulundu. Fakat, SAPD hastalarında plazma KLA izomerleri düzeyleri ile CRP, VKİ ve kilo değerleri arasında anlamlı bir ilişki bulunamadı. SONUÇ: Bulgularımıza dayanarak ikincil hiperparatiroidizmin eşlik ettiği SAPD hastalarında fosfor kontrolünün iyi yapılması kaydıyla KLA’dan zengin bir diyet yüksek parathormon düzeylerini azaltmada yarar sağlayabilir.
  • Öğe
    Glukoz, Fruktoz, Nişasta Bazlı Şekerler ile Beslenmiş Ratlarda Na⁺/K⁺ ATPaz (E.C.3.1.6.37) aktivitesi, GLUT ve Adipositokinlerin Araştırılması
    (2016) Aksoy, Rumeysa; Gürbilek, Mehmet; Çetinkaya, Çiğdem Damla; Topcu, Cemile
    Amaç: Obezite ve diyabet bütün dünyada ciddi bir artış göstermektedir. Fruktoz, glukoz ve nişasta bazlı şeker içeren gıdaların alımı metabolik sendrom için potansiyel bir risk oluşturmaktadır. Yüksek fruktozlu mısır şurubu'nun (HFCS) önemli etkisi obezite ve diyabettir. Biz çalışmamızda; glukoz, fruktoz ve nişasta bazlı şekerlerle beslenen ratlarda, Na/KATPaz aktivitesi ile glukoz transporter (GLUT) 2, resistin, adiponektin ve diğer biyokimyasal belirteçleri araştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Çalışma ratlar üzerinde gerçekleştirildi ve 3 grup oluşturuldu. Kontrol grubuna normal diyet (%70 karbonhidrat, %20 protein ve %10 yağ), ikinci gruba yüksek fruktoz içerikli diyet [%70 karbonhidrat (%87 fruktoz ve %13 mısır nişastası), %20 protein ve %10 yağ] ve son gruba yüksek sükroz içerikli diyet [%70 karbonhidrat (%87 sukroz ve %13 mısır nişastası), %20 protein ve %10 yağ] yemi verilerek beslenmeleri sağlandı. Ratlar 8 hafta boyunca beslendi ve bu süreçte kilo takibi yapıldı. Deney sonunda alınan kanlarda HbA1c, Glukoz, Adiponektin, Resistin düzeyleri belirlendi. Karaciğer dokusunda GLUT2 düzeyleri ile Na/K-ATPaz enzim aktivitesi değerlendirildi. Bulgular: Ratlarda hem sükroz hem de HFCS ile beslenme sonucunda anlamlı kilo artışı gözlenmiş (p0.05); HbA1c, Glukoz, Resistin, GLUT2 düzeylerinde kontrol grubuna göre değişme gözlenmezken (p0.05), adiponektinde anlamlı artış olmuştur (p0.001). Fruktozdan zengin beslenme ile karaciğer Na/K-ATPaz aktivitesi değerlerinde anlamlı azalma olmuştur (p0.05). Sonuç: Fruktozla zengin beslenmenin obezite için önemli bir risk faktörü olduğu ve Na/K-ATPaz aktivitesindeki değişimlere aracılık ettiği sonucuna vardık. Adipositlerden salgılanan inflamasyon ve insülin rezistansı ile ilişkili adiponektin iki aylık HFCS ve sükroz ile beslenme sonucunda anlamlı düzeyde artmıştır ancak uzun süreli fruktoz ile beslenmede adipositokinlerin araştırılması yeni tedavi stratejilerinin geliştirilmesini mümkün kılabilecektir.
  • Öğe
    Hipoalbüminemik Hastalarda Albümin Ölçümünde BCG ve BCP Yöntemlerinin Karşılaştırılması
    (2015) Mehmetoğlu, İdris; Önce, Müfide; Kıyıcı, Aysel; Kurban, Sevil
    Amaç: Klinik laboratuvarlarda albümin ölçümünde boya bağlama esasına dayanan yöntemler olan bromcresol green (BCG) ve bromcresol purple (BCP) yıllardır yaygın olarak kullanılmaktadır. Yöntemler arasında fark olduğu ve bu farkın hipoalbüminemik bireylerde daha da belirgin olduğu öne sürülmektedir. Biz de çalışmamızda hipoalbümineminin belirgin olduğu yoğun bakım ve hemodiyaliz hastalarında serum albümin ölçümünde BCG ve BCP yöntemlerini karşılaştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Çalışmada hemodiyaliz ve yoğun bakım ünitelerinde izlenmekte olan 24 hemodiyaliz ve 20 yoğun bakım hastasının serum örnekleri kullanıldı. Hastaların rutin kontrolleri sırasında biyokimya laboratuvarına gelen kan örnekleri önce laboratuvarda rutin kullanımda olan BCG yöntemi ile analiz edildi. Daha sonra ise uygun koşullarda saklanan serum örneklerinde albümin analizi BCP yöntemi ile tekrarlandı. Yöntemler arası fark için Bland Altman grafiği ve Passing Bablok regresyon analizi kullanıldı. Bulgular: Hemodiyaliz grubunun ortalama serum albümin düzeyleri BCG ve BCP yöntemleri ile sırasıyla 3.050.60 g/dL ve 2.420.67 g/dL iken; yoğun bakım hastalarında 3.350.32 g/dL ve 2.550.43 g/dL olarak bulundu. Her iki grupta da BCG ile ölçülen albümin konsantrasyonları BCP'ye göre anlamlı olarak yüksek bulundu (p0.0001 ve p0.0001). Sonuç: Hipoalbüminemik bireylerde serum albümin düzeylerini BCG yöntemi, BCP yöntemine göre daha yüksek ölçmektedir. Bu durum albumin düzeyi izlenmesinde ve albumin replasman tedavisi için karar vermede dikkate alınmalıdır.
  • Öğe
    Assessment of Data Regarding Thalassemias and Hemoglobin Variants From a Tertiary Referral Hospital Laboratory in Turkey
    (2017) Özer, Nejla; Uysal, Saliha; Güngören, Merve Sibel; Aköz, Mehmet; Balcı, Tevfik
    Amaç: Hemoglobinopatiler, globin fonksiyonlarını bozan bir grup hastalıktır. HPLC, hemoglobinopati taramalarında tüm dünyada en sık kullanılan tekniktir. Çalışmada, Türkiye'de bir üçüncü basamak hastane laboratuvarında 3 yıllık retrospektif hemoglobinopati sıklığı değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Üniversite hastanemize başvuran 2461 hastanın 3 yıllık laboratuvar ve hastane kayıtları incelenmiştir. Hemoglobinopati taramasında Tosoh G8 HPLC cihazı kullanılmıştır Bulgular: HbA2%3,5 olan 668, %3,5HbA2%4 olan 19 sonuç saptanmıştır.19 sonuçtan 10'u betatalasemi minör olarak kabul edilmiştir. HbA2 %4 olan 649 sonuç vardır ve sonculara göre 602 hasta beta-talassemi minör olarak kabul edilmiştir. HbA2 düzeylerine göre, hastaların %25'i beta-talasemi minör olarak değerlendirilmiştir. HbF%2 olan 391 hasta saptanmış ve HbA2%3,5 olan 138 kayıt ayrıntılı incelemeye alınmıştır. Varyant analizi veri kümesi, 53 hasta içermektedir. HbA2%3,5 ve HbF%2 olan, varyant pikleri mevcut kayıtlar incelenmiş ve 28 vaka saptanmıştır. En sık görülen Hb varyantları sırasıyla HbH, HbS, HbD, HbC, HbE ve HbO-Arab'dır. Sonuç: Çalışmada en sık varyantlar sırasıyla HbH, HbAS, HbAD, HbAC, HbAE ve HbO-Arab olarak bulunmuştur. Beta talasemi minör sıklığı ülkemizin gelen popülasyonundan yüksek olarak %25 bulunmuştur. Özellikle hematolojik malignensiler, herediter sferositoz ve demir eksikliği anemisi gibi eşlik eden durumlar hemoglobinopati değerlendirmesinde akılda tutulmalıdır.
  • Öğe
    Kistik Fibrozis Dışı Bronşiektazili Çocuk Hastalarda Oksidan ve Antioksidan Denge
    (2018) Pekcan, Sevgi; Köse, Seda Karataş; Bahar , Göktürk; Kurban, Sevil; Güner, Şükrü Nail
    Amaç: Çocuklarda, oksidan ve antioksidan dengenin kistik fibrosis dışı bronşiekatazi (non-CF BE) patogenezi ve prognozundaki etkisinin değerlendirilmesi.Gereç ve Yöntem: Haziran 2009 ve Ekim 2010 tarihleri arasında nonCF BE tanılı 29 çocuk çalışmaya alındı. Otuz sağlıklı çocuk kontrol grubunu oluşturdu. Sağlıklı ve hasta çocuklarda paraoksonaz1 (PON1), total oksidan durum (TOS) ve total antioksidan durum (TAS) serum düzeyleri stabil ve alevlenme dönemlerinde ölçüldü.Bulgular: Hasta grubunda PON1 ve TAS düzeyleri alevlenme döneminde kontrol gurbuna göre daha düşüktü (p 0.05 ve p 0.01, sırasıyla). İmmün yetmezlikli hastalarda oksidatif stresi gösteren TOS düzeyleri ve TAS/TOS oranı kontrol grubuna göre daha düşüktü (p 0.008 ve p 0.01, sırasıyla). TAS düzeyleri ve PON1/TOS oranı orta-şiddetli bronşiektazili hastalarda hafif bronşektazili hastalardan daha düşüktü (p 0.04 ve p 0.03, sırasıyla).Sonuç: Alevlenme döneminde non-CF BE çocuklarda oksidatif stres artmış ve anti-oksidan kapasite azalmıştır. Antioksidan tedavi özellikle immün yetmezliği ve/veya orta-şiddetli bronşiaktazisi olan non-CF BE hastalarda oksidatif stresin neden olduğu hasarın şiddetini azaltmaya yardımcı olacak, özellikle daha iyi prognoza katkıda bulunacaktır.
  • Öğe
    Total oxidant status, total antioxidant status, and paraoxonase activity in acute appendicitis
    (2015) Köksal, Hande; Kurban, Sevil; Doğru, Osman
    AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, akut apandisit tanısı alan hastalarda toplam okstadif durum, toplam antioksidan durum değerleri ile paraoksonaz enzim aktivitesinin araştırılmasıdır.GEREÇ VE YÖNTEM: Ameliyat öncesi akut apandisit tanısıyla ameliyata alınan 73 hasta (Grup I) ile kontrol grubu olarak (Grup II) sağlıklı 30 kişi çalışmaya alındı. Patolojik inceleme sonucunda hastalar: 1) Akut fokal apandisit, 2) Akut ilerlemiş apandisit (süpüratif, flegmenöz ve gangrenöz apan-disit), 3) Akut perfore apandisit, 4) Subakut apandisit ve 5) Negatif eksplorasyon olarak sınıflandırıldı. Paraoksonaz enzim aktivitesi, toplam okstadif durum, toplam antioksidan durum değerleri için kan örnekleri ameliyat öncesinde alındı.BULGULAR: Hastaların toplam oksidatif ve antioksidatif durum düzeyleri kontrol grubuna göre yüksekti. Paraoksonaz enzim aktivitesi karşılaştırıldı-ğında grup I ile II arasında herhangi bir anlamlı fark saptanmadı. Akut perfore apandisitli hastaların toplam oksidatif ve antioksidatif durum düzeyleri hem akut fokal apandisitli hem de akut ilerlemiş apandisitli hastalardan daha yüksek bulundu.TARTIŞMA: Toplam oksidatif ve antioksidatif durum düzeylerinin akut apandisitli hastalarda enflamasyonun ilerlemesi ile artmaktadır.
  • Öğe
    The role of tenascin-C and oxidative stress in rheumatic and congenital heart valve diseases: An observational study
    (2013) Karataş, Zehra; Baysal, Tamer; Şap, Fatih; Altın, Hakan; Çiçekler, Hümeyra
    Amaç: Bu çalışmanın amacı çocukluk döneminde romatizmal veya konjenital kapak hastalıklarının serum tenascin-C (TnC) ve total oksidan-antiok- sidan seviyeleri ile ilişkisini değerlendirmektir. Yöntemler: Yaşları 3-17 arasındaki 50 çocuk hasta (25 romatizmal kapak hastası, 25 konjenital kapak hastası) ile yaşça uyumlu 20 sağlıklı birey bu enine kesitli ve gözlemsel çalışmaya alındı. Tenascin-C, total anti-oksidan kapasite (TAC), total oksidan seviye (TOS) ve oksidatif stres indeks (OSİ) değerleri gruplar arasında karşılaştırıldı. Gruplar arası karşılaştırmalarda ANOVA ve Kruskal-Wallis testi kullanıldı. Bulgular: Romatizmal kalp hastalığı grubunun TnC düzeyleri [ortanca 9.09 (0.94-46.30) ng/mL] konjenital ve kontrol gruplarından yüksek bulundu [sırasıyla ortanca 2.97 (0.66-11.80) ng/mL, p0.01; 4.721.77 ng/mL, p0.05]. Ancak konjenital grup ile kontrol grubunun TnC düzeyleri arasında ista- tistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı. Gruplar arasında TAC, TOS ve OSI değerleri açısından da farklılık saptanmadı. Tenascin-C düzeyi ile TOS ve OSI arasında da korelasyon saptanmadı. Sonuç: Tenascin-C, romatizmal kapak hastalıkları ile konjenital kapak hastalıkları ayırıcı tanısında bir biyokimyasal marker olarak kullanılabilir. Romatizmal ve konjenital kapak hastalıklarında oksidan ve antioksidan sistemlerin denge içinde olması, çocukluk döneminde oksidatif stresin romatizmal kalp hastalığı etyopatogenezinde belirgin rolü olmadığını düşündürmektedir.