Çevre Mühendisliği Anabilim Dalı Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 41
  • Öğe
    Elektrokoagülasyon yöntemleri ile yağ-su emülsiyonlarının ayrılması
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2023) Ekşi, Hatice Sevim; Kurtoğlu Akkaya, Gülizar
    Günümüzde su içinde oldukça yaygın bir kirletici olan yağlar, petrokimya tesislerinde, maden işletmelerinde, gıda endüstrilerinde ve birçok endüstriyel proses sonucunda oluşan suların içinde genellikle emülsiyon halinde bulunmaktadır. Bunun dışında, deniz üzerinden yapılan petrol taşımacılığında ve petrol üretimi esnasında sürekli meydana gelen petrol sızıntıları/dökülmeleri büyük miktarda yağ bazlı kirletici içeren petrolün, su kaynaklarına karışarak yağlı atıksuların oluşmasına sebep olmaktadır. Petrol sızıntılarının-kazalarının sıklıkla yaşanması ve emülsiyon haldeki yağ-su karışımlarının doğrudan alıcı ortamlara deşarj edilmesi, çevreye ve canlı yaşamı üzerine zararlı etkiler oluşturacağından, bu tür atıksuların verimli bir şekilde arıtılması büyük önem taşımaktadır. Bu tez çalışmasında, sürdürülebilir su yönetimi için etkili ve umut verici bir yöntem olarak değerlendirilen elektrokoagülasyon (EC) ve ileri elektrokoagülasyon prosesi olarak adlandırılan elektro-persülfat yöntemi (EPS) ile yağ-su emülsiyonlarının arıtılması amaçlanmıştır. Deneysel çalışmalar için model bir yağ-su emülsiyonu hazırlanmıştır. Çalışmanın ilk aşamasında, üç farklı elektrot konfigürasyonu ile yağ-su emülsiyonlarının EC ile arıtımı gerçekleştirilmiş ve en ekonomik elektrot çifti belirlenmiştir. Çalışmanın devamında, yağ-su emülsiyonlarının ayrılması için EC ve EPS prosesi cevap yüzey yöntemi (RSM) ve Box-Behnken tasarımı (BBD) kullanılarak modellenmiş ve işletme şartları optimize edilmiştir. BBD ile işletme parametrelerinin (EC için pH, akım yoğunluğu ve elektroliz süresi; EPS için pH, akım yoğunluğu, persülfat (PS)/KOİ ve elektroliz süresi), sistem yanıtı (KOİ giderimi) üzerindeki etkileri ve birbirleriyle etkileşimleri ortaya konmuştur. Nötr pH'da, maksimum KOİ giderimi için model yardımı ile belirlenen optimal işletme şartları EC için 27 mA/cm2, 37 dk ve EPS için 27 mA/cm2, 25 dk ve PS/KOİ=0,5'dir. Optimum koşullar altında BBD tarafından tahmin edilen ve doğrulama deneyleri sonucu KOİ giderim verimi EC ve EPS için sırasıyla %100, %97,15 ve %88,18 ve %87,94 olarak ve toplam maliyet EC ve EPS için sırasıyla 2,061 €/m3 ve 1,19 €/m3 olarak belirlenmiştir. Çalışma neticesinde EC, EPS prosesine göre daha yüksek atıksu arıtma performansı sağlamıştır. Ancak, ekonomik açıdan EPS prosesi daha verimli yağ-su emülsiyonlarının arıtımını sağlamıştır.
  • Öğe
    Hastanelerin yapım süreçlerinin çevresel sürdürülebilirlik açısından değerlendirilmesi ve yenilenebilir enerji uygulamalarının incelenmesi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2023) Şimşek, Enes Furkan; Tor, Ali
    Ülkemizde sağlık alanında kalite, verimlilik ve devamlık konularında devlet ve özel sektör eliyle yapılan yatırımlar son yıllarda ivme kazanmıştır. Hastane yapım ve faaliyet dönemlerinde yenilenebilir enerji sistemlerinin kullanılması çevresel sürdürülebilirlik açısından ulusal ve uluslararası mevzuat ve standartlar seviyesinde gerçekleştirilerek sağlık hizmetini güçlendirmektedir. Bu çalışmada Corbin ve Strauss'un Nitel Veri Analiz Yöntemlerinden Doküman Analizi Metodu kullanılarak Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı verileriyle Türkiye'de hastane yapımlarında yenilenebilir enerji uygulamalarının çevresel sürdürülebilirliği araştırılmış; uygulanabilen yaklaşımların basit simülasyon yöntemiyle hesaplanan enerji maliyetlerini ilk yatırım bedeli üzerinden işletme döneminde karşılayabileceği pay irdelenmiştir. Buna göre enerji ihtiyacının başta yatak kapasiteleri olmak üzere belirli kriterlere bağlı, değişik sürelerde kullanımı öngörülen ısı sistemlerince karşılanacağı ve bu kullanım miktarının tahmin edilen elektrik tüketiminden bağımsız olarak farklılık göstereceği görülmektedir. Hastane gibi su, elektrik ve ısıtma-soğutma tüketim bedelleri milyar lirayı bulabilen tesislerin, doğru yönetilen sürdürülebilir uygulamalarla kaynak sarfiyatlarını %30' a kadar düşürerek iklim değişikliğine etkilerini azaltılabileceği anlaşılmıştır. Araştırmalar, yenilebilir enerji yöntemlerinin kullanılmasının ya da kojenerasyon/trijenerasyon sistemleriyle enerji tasarrufunun sağlanarak yenilenebilir enerji sistemleri ile birlikte bir jeneratörün elektrik ürettiği hibrit sistemlerin uygulanmasının, yüksek kalite ve düşük maliyet başta olmak üzere birçok fayda sağladığını göstermektedir. Bu tür uygulamalarla enerjiyi verimli kullanmanın yanı sıra, fazla enerjinin şebekeye gönderilmesi veya daha sonra ihtiyaç halinde kullanılmak üzere uygun bataryalarda depolanması seçenekleri mümkün olabilmektedir. Sonuç olarak toplumun sağlıklı bir çevrede yaşam sürmesi için, fosil yakıt kullanımı azaltılarak kabul görmüş tüm standartlarla sürdürülen projelerde ülkemizin refahı çevreci politikaların gündemde tutulması ile sağlanabilecektir.
  • Öğe
    İç Anadolu Bölgesi'nde beş ilde PM10 ve SO2 parametrelerinin değerlendirilmesi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2022) Özkan, Ahmet; Kunt, Fatma
    Hava kirliliği etkilerinin küresel boyutlara ulaşması ile beraber hava kirliliğine neden olan kaynaklar da daha fazla araştırma konusu olmaktadır. Dünya nüfusunun hızla artış göstermesine paralel olarak enerji kaynaklarının kullanımı da artmıştır. Sanayi devriminden günümüze endüstriyel gelişim ve şehirleşme hava kirliliğinin artmasına neden olmuş, canlı ve cansız varlıklar bu durumdan olumsuz yönde etkilenmiştir. Ülkemizde hava kirliliği büyük oranda ısınmadan, sanayiden ve ulaşımdan kaynaklanmaktadır. Bunun yanında şehirlerdeki çarpık kentleşme, coğrafi yapı, atmosferik şartlar ve meteorolojik parametreler de özellikle kış sezonunda kirliliğin artmasına neden olmaktadır. Bu tez çalışmasında Karaman, Kayseri, Konya, Nevşehir ve Niğde illerinin hava kalitesi izleme istasyon verilerinden yola çıkılarak PM10 ve SO2 parametreleri yıllık ve aylık ortalamalar üzerinden değerlendirilmiş ve karşılaştırmalı analizler yapılmıştır. Verilere göre beş ilin SO2 ölçümlerinin ulusal sınır değerlerini aşmadığı ancak PM10 ölçümlerinin ulusal sınır değerlerini aşıldığı görülmüştür. PM10 seviyesinin özellikle kış aylarında şehirlerin hava kirliliğine önemli katkısı olduğu dikkat çekmektedir.
  • Öğe
    Yerel yönetimler için karbon ayak izinin hesaplanması; Kahramankazan örneği
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2022) Karakoç, Ayşe; Bedük, Fatma
    Antropojenik faaliyetler sonucu atmosfere salınan sera gazı emisyonları ısıyı tutabilme kapasiteleri sebebiyle küresel ısınmaya sebep olmaktadır. Atmosferdeki sera etkisine yol açan gazların oranındaki hızlı artış, doğal kaynakların yok olması, çölleşme ve biyolojik çeşitliliğin azalması gibi küresel ölçekte önemli bir tehdit oluşturmaktadır. Yerküredeki yaşamı tehdit eden tehlikenin farkına varan ülkeler küresel ısınma konusunda birtakım önlemler almaya başlamıştır. Bugün olumsuz etkileri ile karşı karşıya olduğumuz küresel ısınmanın azaltılması yönünde uluslararası, ulusal, bölgesel ve yerel düzeyde önlemler alınması yoluna gidilmektedir. Küresel ısınmanın büyük ölçüde kentleşmeden ve kentlerden kaynaklanması, yerel yönetimlere önemli sorumluluklar yüklemektedir. Kurumların karbon ayak izlerini bilmeleri faaliyetlerinden kaynaklı sera gazlarını kontrol altına almaya yönelik önlemler için önemlidir. Bu tez çalışmasının amacı yerel yönetimlerin faaliyetlerinden kaynaklanan sera gazı salınım kaynaklarını belirlemek; bir örnek çalışma ile karbon ayak izi hesaplamasını yapmak ve küresel iklim değişikliğine karşı yerel yönetimlerin sorumluluklarını ortaya koymaktır. Bu kapsamda Ankara’nın ilçelerinden hızlı bir şekilde gelişmekte olan Kahramankazan ilçesi seçilmiştir. İlçe sınırları içerisinde yer alan Kahramankazan Belediyesi'nin faaliyetlerini gerçekleştirdikleri sırada atmosfere saldıkları sera gazlarından kaynaklı küresel iklim değişikliğine yaptıkları katkının belirlenmesi ve bundan kaynaklı “karbon ayak izinin” hesaplanması amaçlanmıştır. Kahramankazan Belediye hizmetlerine ait sera gazı emisyon kaynakları elektrik ,doğalgaz, ulaşım kaynaklı yakıt (mazot, benzin, LPG) ve su tüketimidir. Kahramankazan Belediyesi toplam sera gazı envanteri, referans yıl olarak 2020 ve 2021 yılları seçilmiştir. Emisyon hesaplamaları sırasında IPCC tarafından önerilen ve Tier yaklaşımlarıyla belirlenmiş olan metodoloji kullanılmıştır. Yapılan hesaplamalara göre CO2 emisyonlarında en büyük payı %51 oranla ulaşımdan kaynaklanan yakıt tüketimi (motorin, benzin, oto gaz) almaktadır, sonrasında %30 oranla elektrik tüketimi ve %19 oranla doğalgaz tüketimi yer almaktadır. Kahramankazan Belediyesi 2020 yılı faaliyetleri sonucunda oluşan karbon ayak izi 2 775,5 tCO2eş, 2021 yılı faaliyetleri sonucunda oluşan karbon ayak izi 2 908,9 tCO2eş olarak hesaplanmıştır.
  • Öğe
    Sudan kadmiyum ve kromun Ceratophyllum demersum L. kullanılarak gideriminin araştırılması
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2022) Yüksel, Cansu; Aydın, Mehmet Emin
    Bu çalışmada Ceratophyllum demersum L. bitkisi kullanılarak sulardan kadmiyum ve krom metallerinin fitoremediasyon yöntemi ile giderimlerinin araştırılması amaçlanmıştır. Fitoremediasyon teknolojisi, kirletici unsurların bitkiler yardımı ile giderilmesidir. Fitoremediasyon yönteminde solar enerji kullanıldığı için ekstra enerjiye ihtiyaç yoktur, yerinde arıtım yapıldığı için sistemin kurulması gibi ekstra maliyet yükü de gerektirmez. Ceratophyllum demersum L. bitkisi ağır metal hiperakümülatör bitkisidir. Yapılan çalışmada deiyonize su ve gerçek atıksu olarak Koski Atıksu Arıtma Tesisinin (AAT) giriş ve çıkış suları kullanılmıştır. Farklı bitki miktarlarında (2, 2.5, 5, 7.5 g/L) numuneler hazırlanarak farklı maruziyet sürelerinde (6, 12, 18, 24, 48 sa) kadmiyum ve krom metallerinin giderimleri araştırılmıştır. Farklı bitki konsantrasyonlarında ve maruziyet süreleri sonunda bitkilerin yaş ve kuru ağırlıkları, atıksudan kalan ve bitki bünyesine alınan ağır metal miktarları, atıksu pH değişimleri, biyokonsantrasyon faktörü (BKF) değerleri ve ağır metal giderim verimleri incelenmiştir. Bitki miktarları ve maruz kalma süreleri arttıkça kadmiyum ve krom giderimlerinin arttığı gözlenmiştir. Kadmiyum giderim veriminin en yüksek değeri yaklaşık %80.3 olarak 2.5 g/L bitkinin kullanıldığı 48 sa maruziyet süresi sonunda, kromun en yüksek giderim verimi %100 olarak 7.5 g/L bitkinin kullanıldığı 24 sa maruziyet süresi sonunda elde edilmiştir. BKF değerleri maruziyet süreleri arttıkça artış göstermiştir. Kadmiyum ve krom metallerinin birlikte gideriminin gerçekleştirildiği çalışma sonuçlarında ise kadmiyum için en yüksek giderim verimi %90, krom için %80.8 olarak 5 g/L bitkinin kullanıldığı ve 48 sa maruziyet süresi sonunda elde edilmiştir. Evsel atıksu arıtma tesisi giriş ve çıkış suları ile hazırlanan numuneler için kadmiyum ve kromun giderim verimleri değerlendirildiğinde her iki metal için de en iyi giderim verimleri AAT giriş suları çalışmasında elde edilmiştir. AAT giriş suyunda yaklaşık en yüksek %82.5 kadmiyum giderimi, AAT çıkış suyunda ise en yüksek %41.7 oranla yine kadmiyum giderimi tespit edilmiştir. Bitkinin kadmiyum giderim seçiciliğinin kroma göre daha yüksek olduğu gözlenmiştir. Tüm bu veriler incelendiğinde Ceratophyllum demersum L. bitkisi fitoremediasyon yöntemiyle sulardan kadmiyum ve krom giderimi için kullanılabilir olduğu görülmüştür.
  • Öğe
    Yüzeysel sularda mikroplastikler ve mikroplastiklere ilintili pestisitler
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2022) Can, Zekiye İnci; Aydın, Senar
    Günümüzde plastik kirliliğinin bir başka boyutu olan mikroplastikler her ortamda olduğu gibi yüzeysel sularda da büyük bir çevre sorunu haline gelmeye başlamışlardır. Mikroplastikleri önemli bir çevre sorunu yapan etkenlerden biri ise yapısına adsorplanabilen kalıcı organik kirleticiler olmuştur. Biz bu çalışmada Konya Kapalı Havzası'nda bulunan 15 yüzeysel su kaynağından 2022 yılı Nisan ayında numuneler alarak mikroplastik miktarını, türünü ve mikroplastiklere ilintili olan klorlu ve fosforlu pestisitlerin konsantrasyonunu tespit etmeyi hedefledik. Sudaki mikroplastiklerin analizi için alınan su örnekleri elekten süzme, organik maddenin giderimi, yoğunluk ayırma işlemleri gerçekleştirilmiş ve biyolojik ışık mikroskobu ile stereo ışık mikroskobu kullanılarak mikroplastiklerin sayı, renk ve şekil tespiti sağlanmıştır. Mikroplastiklere ilintili organoklorlu ve organofosforlu pestisitlerin konsantrasyonlarının belirlenmesi için ise öncelikle eleklerden geçirilen suyun yoğunluk ayırma işlemi uygulanmış daha sonra sırasıyla ultrasonik ekstraksiyon, kolon temizleme işlemi gerçekleştirilmiştir. Pestisitlerin kantitatif analizleri GC-MS ile gerçekleştirilmiştir. Analizlerin sonucunda mikroplastik konsantrasyonları 1,9-24,5 MP/L arasında bulunmuştur. En yüksek mikroplastik konsantrasyonu ise 24,5 MP/L ile Niğde Çamardı’nda bulunan Ecemiş Kaynağı’nda görülmüştür. En baskın mikroplastik türü fragment, en yaygın görülen renk ise şeffaf olmuştur. Mikroplastiklere ilintili pestisitlerin tespiti için yapılan çalışmaların sonucunda Σ20- OCP konsantrasyonlarının 0.115-117.42 µg/g, Σ6-OPP konsantrasyonlarının ise 0.143-76.526 µg/g arasında değiştiği gözlemlenmiştir. En yüksek Σ20-OCP konsantrasyonu 117.42 µg/g ile Isparta Yenişarbademli’de bulunan Yenişarbademli Deresi’nde görülmüş olup en yüksek Σ6-OPP konsantrasyonu ise 76.526 µg/g ile Aksaray Merkez’de bulunan Ağzıkarahan Deresi’nde görülmüştür. Elde edilen sonuçlara göre Σ20-OCP konsantrasyonu ile mikroplastik konsantrasyonu arasında korelasyon (R2=0.75) görülürken Σ6-OPP konsantrasyonu ile bir korelasyon (R2=0.29) tespit edilmemiştir. Mikroplastik kirliliğinin başlıca sebebi olarak evsel faaliyet kaynaklı atıksuların arıtılmadan veya arıtım sonrası tam giderim sağlanamayan mikroplastiklerin yüzeysel sulara deşarj edilmesi görülmüştür. Pestisitlerin analizi sonucunda elde edilen yüksek konsantrasyonlar ise tarım alanlarının fazla miktarda olduğu Konya Kapalı Havzası'nda geçmişte kullanılan pestisitlerin kalıcılıklarının yüksek olmasının ve günümüzde hala kaçak olarak kullanılmalarının bir sonucu olarak ortaya çıktığını göstermiştir.
  • Öğe
    Ağır Metallerin Topraktaki Amonyum Oksidasyon Bakterileri Üzerindeki Etkileri
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2022) Dil, Büşra Cemile; Bedük, Fatma
    Çevresel birçok kirletici topraktaki nitrifikasyon sürecini olumsuz yönde etkileyerek toprak verimliliğini düşürebilmektedir. Bu çalışmada toksik ağır metallerden biri olan kadmiyumun (Cd) topraktaki nitrifikasyon bakterileri üzerine olan inhibisyon etkisi araştırılmıştır. Cd ile birlikte toprakta bulunabilecek olan ağır metallerden Nikel (Ni) ve kurşunun (Pb) oluşturabileceği sinerjik etki tespit edilmiştir. Çalışmada kullanılan amonyum oksidasyon toksisite testi, toprak içinde bulunan birçok bakteri türünden biri olan nitrifikasyon bakterilerinin (nitrosomonas, nitrobakter) varlığını ve sağlıklı bir şekilde bu işlemi yapıp yapamadığını belirleyen bir akut toksisite testidir. Test prensibi olarak; nitirifikasyonda bir ara ürün olan ve nitrosomonas bakterileri tarafından oluşturulan NO2 miktarı SM 4500 NO2-B metodu ile spektrofotometrik olarak ölçülmüştür. İnkübasyonun gerçekleştirildiği inkübasyon çözeltisine potasyumdihidrojenfosfat (KH2PO4); dipotasyumhidrojenfosfat (K2HPO4); sodyumklorat (NaClO3) ve diamonyum sülfat ((NH₄)₂SO₄) eklenerek nitrifikasyon teşvik edilmiştir. Nitrifikasyon bakterilerinin germinasyon periyodu olan 6 saat süre içerisinde NO2 oluşumu izlenmiş ve kirletici eklenmeyen kontrol toprak numunesine kıyasla gerçekleşen inhibisyon yüzdeleri belirlenmiştir. Hedef konsantrasyonlar belirlenirken metallerin çevrede bulunan ortalama değerleri ve çevrede yaygın olmayan yüksek değer olarak seçilmiştir. Cd 10-900 mg/kg aralığında; Ni 50-100 mg/kg aralığında; Pb 10-500 mg/kg aralığında çalışılmıştır. Cd, Ni ve Pb’un sinerjik toksik etkisi 10 mg/kg Cd; 200 mg/kg Ni ve 50 mg/kg Pb için belirlenmiştir. Deneysel çalışmalarda fizikokimyasal özellikleri belirlenmiş olan ve Konya İli, Selçuklu İlçesinden alınan toprak örneği (S) kullanılmış ve çalışmanın son basamağında matriks etkisi Konya İli, Meram İlçesinden alınan toprak örneği (M) için belirlenmiştir. S-Toprak örneğinin nitrifikasyon potansiyeli ortalama 7.4 mg NO2-N/kg.toprak.km olarak belirlenmiştir. İnkübasyon süresi sonunda gerçekleşen inhibisyon oranları değerlendirildiğinde çevrede yaygın olarak görülen 10 mg/kg.Cd konsantrasyonunda yaklaşık %20 seviyesinde inhibisyon olduğu tespit edilmiştir. 300-900 mg.Cd/kg konsantrasyonunda nitrifikasyon bakterilerinin %50’sinin inhibe olduğu tespit edilmiştir. Ni’in çevrede yaygın olarak bulunan 50-500 mg.Ni/kgkonsantrasyon aralığında topraktaki nitrifikasyon üzerindeki inhibisyon etkisi inkübasyon süresinin sonunda yaklaşık %20’ler seviyesinde olmuştur. Pb’un nitrifikasyon bakterileri üzerinde akut toksik etkisi diğer metallerden farklı olarak inkübasyon süresinin başında oldukça yüksek seviyelere ulaşmıştır. Ancak inkübasyon süresinin sonunda inhibisyon azalmış ve %30 seviyesinde kalmıştır. 20 mg/kg Cd, 200 mg/kg Ni ve 50 mg/kg Pb’un sinerjik olarak oluşturduğu etkinin inkübasyon süresi boyunca yaklaşık olarak %50 seviyesinde olduğu tespit edilmiştir. M-Toprak örneği ile yapılan çalışmada farklı özellikteki toprağın nitrifikasyon potansiyelinin değiştiği belirlenmiştir. Nitrifikasyon potansiyeli daha yüksek olan M-Toprağında ağır metallerin sinerjik toksik etkisi %40 seviyesinde gerçekleşmiştir.
  • Öğe
    Yüzeysel Sularda Mikroplastikler ve Mikroplastiklere İlintili Poliklorlu Bifeniller
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2022) Güler, Şevval; Aydın, Senar
    Ülkemiz genelinde kullanımı giderek artan plastikler hem çevre açısından hem de insan sağlığı açısından oldukça riskli hale gelmektedir. Çevreye bırakılan tonlarca plastik atık çeşitli yollarla mikroplastikler olarak isimlendirilen küçük parçacıklara dönüşmektedirler. Mikroplastikler son yıllarda insan sağlığı üzerindeki etkileri ve çevre kirliliği oluşturması açısından güncel bir konu haline gelmiştir. Bu çalışmada 2022 yılı Nisan ayında Konya kapalı havzasında yer alan 15 farklı yüzeysel sulardan örnekler alınmış ve bu örneklerde mikroplastikler ve mikroplastiklere ilintili olan poliklorlu bifenillerin konsantrasyonu için analizler gerçekleştirilmiştir. Sudaki mikroplastiklerin analizi için ilk aşamada elekten geçirme işlemi gerçekleştirildikten sonra organik madde giderimi, yoğunluk ayırma işlemleri gerçekleştirildi. Ardından mikroplastiklerin şekil, renk ve sayı analizleri için biyolojik ışık mikroskobu ve stereo mikroskop kullanıldı. En yüksek mikroplastik konsantrasyonu Niğde Çamardın bölgesindeki Ecemiş Kaynağı’nda 23,3 MP/L olarak tespit edilmiştir. En yaygın mikroplastik türünün fragment olduğu (%88,70) en baskın rengin ise gri olduğu görülmüştür. Bunun sebebinin PET şişelerden kaynaklandığı düşünülmüştür. Mikroplastiklere ilintili PCB’lerin tespiti için yapmış olduğumuz çalışmada 7-PCB kongenerinin toplam konsantrasyonları 0,53-249 ng/g olarak tespit edilmiştir. En yüksek ∑7-PCB konsantrasyonu ise 249 ng/g Ankara’da bulunan Yanarkaç Deresi’nde tespit edilmiş ve PCB28 kongenerinin (%29,98) olduğu görülmüştür. PCB kongenerlerine bakıldığında ise Isparta Yenişarbademli bölgesinde yer alan Yenişarbademli Deresi’nde PCB52 kongenerinin en yüksek konsantrasyona sahip olduğu tespit edilmiştir. Mikroplastik ile PCB konsantrasyonları arasında herhangi bir korelasyon görülmemiştir. Mikroplastikler ve mikroplastiklere ilintili PCB’ler hem insan sağlığı açısından hem de çevre açısından oldukça önemlidir. Bu kirleticilerin kaynağında tespiti, kullanımlarının azaltılması ve yasal düzenlendirilmelerin yapılması gerekmektedir. Ancak kirleticilerin tespiti için standartlaştışmış bir yöntemi bulunmamaktadır. Bundan dolayı süreklilik sağlayan ve güvenilir metotlar geliştirilmeli, bilinçlendirme arttırılmalı ve yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
  • Öğe
    Elektrokimyasal sensör ile sularda pestisit tayini
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2022) Ceylan, Ebru; Tor, Ali
    Pestisit kullanımının artması çevresel olarak birçok kirliliğe sebep olmakta ve havanın, toprağın, yüzey sularının/yeraltı sularının kirlenmesinin yanında, uzun süre bozulmadan kalabilme özelliğinden dolayı insanların sağlıklarını da kötü yönde etkilemektedir. Bu sebepten dolayı, çevre numunelerinde pestisit kalıntılarının miktarlarının tayin edilmesi önem taşımaktadır. Bunun için kullanılan metotlar genel olarak kromatografik tekniklerdir. Kromotografik yöntemlerde, ekstraksiyon ve numune temizleme basamakları gereklidir. Analiz sürelerinin uzun olması, kromatografik cihazların yüksek maliyetli ve karmaşık yapıda olması gibi dezavantajları bulunmaktadır. Bu dezavantajları kaldırmak için son zamanlarda tercih edilen diğer yöntemler arasında elektrokimyasal tayin önemli bir yer tutmaktadır. Bu yüzden elektrokimyasal esaslı sensörler kullanımı basit, geleneksel yöntemlere göre uygun maliyetli ve yüksek verimli yapılardır. Ayrıca sensörlerin oldukça kısa sürede cevap vermeleri, iyi bir hassasiyet ve kararlılığa sahip olmaları gibi avantajlarından dolayı çalışma kapsamında elektrokimyasal sensörler tercih edilmiştir. Bu tez kapsamında yüzeyi CeO2 ve CeO2 esaslı nanoparçacıklar ile modifiye edilmiş grafen yapıları sentezlenmiştir ve elektrokimyasal methil parathiyon tayininde sensör malzemesi olarak kullanılmıştır. Proje kapsamında grafen yüzeyinin modifikasyonu için CeO2 ve CeO2-MOx (M: Cu, Ti, Zr) nanoyapıları kullanılmış olup kompozisyonun ve yapısal özelliklerin sensör performansına olan etkileri araştırılmıştır. Bu performans analizlerine elektrokimyasal ölçüm yöntemlerinden döngüsel voltametri (CV), diferansiyel puls voltametrisi (DPV) yöntemleri ile bakılmıştır. Çalışmalar kapsamında GO-CeO2- CuO(1:1)(1:3)(3:1) nanokompozitlerinin sırası ile LOD değerleri 1.136 ppb MP, 0.800 ppb MP ve 1.083 ppb MP olduğu tespit edilmiştir. Bu sonuçlara göre sensörün iyi bir duyarlılığa ve dedeksiyon limitine sahip olduğu gözlemlenmiştir. Aynı zamanda 30 günlük raf ömürleri ve kararlı olmaları yönünden grafen oksit ile modifiye edilmiş seryum oksit tabanlı sensörlerin metil parathion tespitinde umut verici malzemeler olduğu gözlemlenmiştir.
  • Öğe
    Sudan Nikel ve Çinkonun Ceratophllyum Demersium L. ile Gideriminin Optimize Edilmesi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2022) Yüksel, Mihriban; Aydın, Mehmet Emin
    Bu çalışmanın amacı, atıksulardaki nikel (Ni+2) ve çinko (Zn+2) in vitro koşullarda çoğaltılan Ceratophyllum demersum L. su bitkisi kullanılarak fitoremediasyon yöntemiyle giderim yönteminin optimize edilmesidir. Fitoremediasyon, kirleticilerin bitkiler kullanılarak arıtılması teknolojisidir. Bu teknoloji kirlilik oluşturduğu alandan organik ve inorganik maddeler, bitki kullanılarak bertaraf edilebilmektedir. Fitoremediasyon yerinde arıtım sağlar, ekstra enerjiye gereksinimi yoktur, doğal kaynaklara zarar vermez ve yüksek kabul görür. Ceratophyllum demersum L. ağır metal toleransının etkisiyle hedeflenen giderimi gerçekleştirebilen bir makrofittir. Çalışmada deiyonize su ve Koski Atıksu Arıtma Tesisinin (AAT) girişi ve çıkışından alınan gerçek atıksu kullanılarak farklı bitki konsantrasyonlarda iki tekrar ve kontrol amaçlı numuneler hazırlanmış Ni+2 ve Zn+2 giderim şartları optimize edilmiştir. Farklı bitki konsantrasyonlarında (0-7.5 g/L) ve maruz bırakılma süresi (6-48 sa) sonunda bitkilerin taze ve kuru ağırlıkları, atıksuda kalan ve bitki bünyesine alınan ağır metal miktarları, atıksu pH değişimleri, biyokonsantrasyon faktörü (BKF) ve ağır metal giderim verimleri incelenmiştir. Bitki konsantrasyonu ve maruz kalma süresi arttıkça Ni+2 ve Zn+2 gideriminin arttığı gözlenmiştir. 7.5 g/L bitki kullanımı ile 48 sa maruz kalma süresi sonunda Zn+2’da %85, Ni+2’de ise %100 giderim verimi elde edilmiştir. Aynı şartlarda BKF değeri Zn+2 için 1260 mg/kg, Ni+2 içinse 1902 mg/kg olarak tespit edilmiştir. Ni+2 ve Zn+2 birlikte gideriminin gerçekleştirildiği çalışma sonuçlarında ise 0.5 mg/L Ni+2 ve Zn+2 içeren durumda giderim veriminin değişmediği ancak konsantrasyonun artması durumunda Ni+2 gideriminin %70, Zn+2 giderimin ise %80 değerlerine azaldığı görülmüştür. AAT giriş ve çıkış atıksuyunda Ni+2 ve Zn+2 giderim sonuçları değerlendirildiğinde ise her iki atıksuda da Ni+2 ve Zn+2 için yaklaşık olarak %70 giderim verimi elde edilmiştir. Farklı koşullarda optimize edilen, iyi bir biyobelirteç ve metal biriktirebilme yeteneği olan Ceratophyllum demersum L. su bitkisinin fitoremediasyon yöntemiyle Ni+2 ve Zn+2 ile kirlenmiş su ortamlarının arıtımı için etkin bir şekilde kullanılabileceğini görülmüştür.
  • Öğe
    Katı Atık Sızıntı Sularının Atıksu Arıtma Tesislerine Etkisi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2022) Büyükcam, Mehmet Zahid; Bedük, Fatma
    Su kirliliği dünyayı ve ülkemizi tehdit eden en büyük çevre sorunlarından biridir. Bu kirlilik temel olarak evsel ve endüstriyel faaliyetlerden kaynaklanmaktadır. Bu çalışma, su kirliliğine yol açan faktörlerden biri olan sızıntı suyunun yönetimi üzerine yapılmıştır. Sızıntı suyu, evsel ve endüstriyel faaliyetler sonucu oluşan katı atıkların depolama ve transfer sahalarında ayrışması veya işlenmesi sonucu ortaya çıkmaktadır. Sızıntı suyu, çözünmüş ve askıda kalan bileşenleri uygun şekilde giderilmezse yüzey ve yeraltı sularının kirlenmesine yol açmaktadır. Sızıntı sularının arıtımı, yüksek kirlilik yükleri nedeniyle, maliyetli ve zordur. Dünyanın birçok ülkesinde katı atık sızıntı sularının kentsel atıksu arıtma tesislerinde atıksu ile birlikte başarılı olarak arıtıldığı raporlanmıştır. Bu çalışmada, Konya ilinde sızıntı suyu oluşan Kaşınhanı Katı Atık Depolama Sahası ve Aslım Katı Atık Transfer İstasyonu sızıntı suları değerlendirilmiştir. İncelenen katı atık deponi sahalarında oluşan sızıntı suları orta yaşlı ve genç sızıntı suyu özelliği taşımaktadır. Orta ve kuvvetli kirlilik yüküne sahip olan bu sızıntı sularının, Konya Kentsel AAT’de evsel atıksu ile birlikte arıtılması senaryosu değerlendirilmiştir. Sızıntı sularında pH, Eİ, KOİ, BOİ, AKM, TP, NH3-N, Cd, Cr, Cu, Mn, Ni ve Zn parametreleri incelenmiştir. Sızıntı sularının Konya Kentsel AAT’ye verilmesi durumundan tesiste oluşabilecek hacimsel yük ve kirlilik yükleri hesaplanmıştır. Kaşınhanı Katı Atık Deponi Sahası ve Aslım Katı Atık Transfer İstasyonunda oluşan sızıntı sularının hacimleri sırasıyla 180 m3 /gün ve 9,6 m3 /gün’dür. Kaşınhanı Katı Atık Deponi Sahası sızıntı suyu, 200 000 m3 /gün olan Konya AAT debisinin %0,09’u, Aslım Katı Atık Transfer İstasyonu sızıntı suyu ise Konya AAT debisinin %0,005’i kadardır. Hacimsel yükü oldukça düşük olan sızıntı sularının Konya AAT üzerinde oluşturabileceği kirlilik yükü, mevcut kirlilik yükünün %1’ine ulaşmamaktadır. Sızıntı sularında biyolojik ayrışabilirliğin göstergesi olan BOİ/KOİ oranı incelendiğinde Kaşınhanı Katı Atık Deponi Sahası sızıntı suyu için 0,31 iken Aslım Katı Atık Transfer İstasyonu sızıntı suyu için 0,54 olarak hesaplanmıştır. Transfer İstasyonu sızıntı suyu BOİ/KOİ oranı Konya AAT giriş atıksu için hesaplanan BOİ/KOİ oranı olan 0,6 değerine oldukça yakındır. Buna karşılık kısmi nutrient giderimi yapılan Konya AAT’de sızıntı suyu kaynaklı NH3-N ve PO4 -3 -P’un çıkış suyu kalitesini etkileyebileceği değerlendirilmiştir. Yapılan çalışmalar sızıntı suyu hacminin, AAT atıksu hacmine oranının %4 seviyesinde olması durumunda birlikte arıtma başarısının sağlanabildiğini ortaya koymaktadır. Birlikte arıtımda kritik olan husus kentsel AAT’nin tasarım yükünün üzerine çıkılmamasıdır. Tasarım yükünün altında olan ve mevcut arıtma verimi yüksek olan kentsel AAT’lerde sızıntı sularının birlikte arıtımı ekonomik bir alternatif olarak değerlendirilebilir.
  • Öğe
    Şeker Fabrikalarında Koku Kaynaklarının Belirlenmesi ve Atıksu Kaynaklı Kokunun Giderilmesi İçin Proses Araştırması
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2022) Akpınar, Ali Müslüm; Bedük, Fatma
    Koku emisyonlarını oluşturan bileşenler önemli hava kirletici parametreler konumundadır. Bu emisyonlar insanları rahatsız edici ve hayat standartlarını etkileyici özelliktedir. Koku emisyonları endüstriyel prosesler, depolama ve transfer işlemleri, atık bertaraf prosesleri, durgun su kütleleri, doğal çürüme olayları gibi kaynaklar tarafından oluşmaktadır. Oluşan kokular şikayetlere sebep olduğu için 2013 yılında Koku Oluşturan Emisyonların Kontrolü Hakkında Yönetmelik yürürlüğe girmiştir. Bu çalışmada amaç, şeker endüstrisinin önemli bir sorunu olan koku probleminin kaynaklarının belirlenmesi, koku kaynaklarından biri olan pancar yıkama suyunda koku yapan kimyasalların tanımlanması ve pancar yıkama suyunda koku yapan kimyasalların arıtımı için ozon bazlı oksidasyon proseslerinin etkinliğinin araştırılmasıdır. Konya Bölgesi’nde pancardan şeker üretimi yapan örnek fabrikadan pancar yıkama suyu numuneleri alınmıştır. Atıksu numuneleri 2020/2021 kampanya dönemi, Ekim-Kasım sezonuna aittir. Koku kaynağı bileşenlerin numunelerden ayrılmasında ultrasonik ekstraksiyon tekniği uygulanmış ve bileşenler HPLC/UV’de belirlenmiştir. Atıksu örneklerinde kokudan en çok sorumlu tutulan üç bileşen olan asetik asit, bütirik asit ve propiyonik asit analizleri yapılmıştır. Pancar yıkama suyu numunelerinde aynı zamanda pH ve Kimyasal Oksijen İhtiyacı (KOİ) analizleri yapılmıştır. Oksidasyon proses veriminin değerlendirilmesi amacıyla Toplam Organik Karbon (TOK) analizleri yapılmıştır. Oksidasyon prosesi için öncelikle 1 mg/L ozon tek başına kullanılmıştır. Daha sonra O3/H2O2, Fenton, Fenton/O3 prosesleri değerlendirilmiştir. Pancar yıkama suyundan Ekim-Kasım 2021 tarihleri arasında alınan 61 adet atıksu numunesinde KOİ yükü sıfırdan 8980 mg/L’ye çıkmıştır. Sezon başında 7,25 olarak ölçülen pH değeri sezon sonunda 6 olarak ölçülmüştür. Sezon başlangıcında ölçülemeyen organik asitlerin konsantrasyonu zamanla yükselerek asetik asit için 0,0036 mg/L; butirik asit için 0,0060 mg/L ve propiyonik asit için 0,0043 mg/L seviyesine ulaşmıştır. Organik asitlerdeki artış KOİ artışı ile paralel olarak gerçekleşmiştir. Organik asit miktarındaki artış atıksudaki pH değerinin de düşmesine neden olmuştur. Alınan 8 örnekte pH değeri 7,25’ten 5,8’e düşerek asidik şartlar oluşmuştur. O3 ve O3/H2O2 birleşik sistemi ile yapılan arıtım sonucunda yalnız %5 TOK giderimi sağlanabilmiştir. Fenton ve Fenton/O3 birleşik sistemi ile yapılan arıtım sonucunda ise yaklaşık %20 TOK giderimi sağlanabilmiştir. Yüksek organik kirlilik yükü nedeniyle oksidasyon yöntemleri ile başarılı organik madde giderimi elde edilememiştir.
  • Öğe
    Konya Mavi Tünel İçme Suyu Arıtma Tesisinde ve Su Dağıtım Şebekesinde Dezenfeksiyon Yan Ürünlerinin Oluşumu
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2022) İsen, Muammer; Aydın, Senar
    Bu çalışmada, Konya ilinin içme suyu ihtiyacının sağlandığı Mavi Tünel İçme Suyu Arıtma Tesisinin farklı noktalarından, hamsu kaynağı olan Bağbaşı Baraj suyundan ve Konya ili merkez şebekesinde belirlenen 30 farklı noktadan numuneler alınmıştır. Çalışma kapsamında alınan numunelerdeki dezenfeksiyon yan ürün (DYÜ) olan trihalometan (THMs) ve haloasetikasit (HAA) konsantrasyonlarının mevsimsel değişimlerini de izleyebilmek amacıyla yaz, sonbahar ve kış dönemlerinde örnekleme yapılmıştır. Su numunelerinin fiziko-kimyasal analizleri kapsamında pH, bulanıklık, iletkenlik, sıcaklık, çözünmüş oksijen ve kalıntı klor parametrelerinin tespiti yapılarak mevcut su karakterizasyonu belirlenmiştir. Yapılan bu fiziko-kimyasal analiz sonuçlarının dağıtım şebekesinin tamamında yönetmelikte belirtilen sınır değerlere uygun olduğu tespit edilmiştir. Doğal organik maddeleri temsil eden Toplam Organik Karbon (TOK), bromür, UV254, spesifik UV absorbansı (SUVA) gibi öncül parametrelerin analizleri de yapılmıştır. THM ve HAA analizleri öncesinde metot geri kazanım veriminin belirlenmesi için metot optimizasyon çalışması gerçekleştirilmiştir. THM bileşiklerine ait geri kazanım verimi 90 4 ile 101 3 arasında değişirken, HAA bileşikleri içinse 84 9 ile 96 7 arasında elde edilmiştir. Hedef bileşiklerin kantitatif analizleri Gaz Kromatografi µ-ECD sistemi ile gerçekleştirilmiştir. Analizler sonucunda toplam THM değerinin yaz döneminde 3 noktada (max 107 µg/L), sonbahar döneminde 3 noktada (max 125 µg/L), kış döneminde ise bir noktada (104 µg/L) ulusal mevzuatımızca (İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkında Yönetmeliği) (100 µg/L) ve EPA tarafından belirlenen (80 µg/L) limit değerlerin üzerinde olduğu görülmüştür. HAA sonuçlarına göre EPA tarafından önerilen 5 HAA (MCAA, MBAA, DCAA, TCAA, DBAA) limit değerinin (60 µg/L) yaz döneminde 4 noktada, sonbahar döneminde 1 noktada, kış döneminde ise yine 1 noktada aşıldığı tespit edilmiştir. Bu noktalar haricinde elde edilen sonuçlar ulusal ve uluslararası sınır değerlerin altında bulunmuştur. Limit değerlerin aşıldığı noktalar tesis ve kuyu sularının karıştığı örnekleme noktalarıdır. Mavi Tünel arıtma tesisi ve sadece tesis sularının dağıtıldığı şebeke suyunda ise limit değerlerin aşılmadığı görülmüştür. Sıcaklık artışı dezenfeksiyon reaksiyonlarını da hızlandırıcı etkiye sahip olduğundan yaz ve sonbahar aylarında hem toplam THM hem de toplam HAA değerleri kış ayındaki değerlerden yüksek olduğu tespit edilmiştir. Tez çalışmasının son aşamasında ise çoklu regresyon analizleri yapılarak su kalite verileri ile dezenfeksiyon yan ürünleri oluşumu arasındaki korelasyon değerlendirilmiş ancak anlamlı bir ilişki tespit edilememiştir. Nihai olarak su dağıtım şebekelerinde DYÜ derişimlerinin hedeflenen düzeylerde olması için organik madde içeriğinin yanı sıra optimum dezenfektan derişimi ve uygun dezenfeksiyon yönteminin seçilmiş olması mutlak bir önem arzetmektedir.
  • Öğe
    Kırmızı Çamur ile Kaplanmış Membranların Hazırlanması ve Sudaki Yağ Emülsiyonlarının Ayrımında Kullanılması
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2022) Türk, Bahri; Tor, Ali
    Bu çalışmada, sudaki yağ emülsiyonlarının etkili bir şekilde ayrılması için yeni, düşük maliyetli ve çevre dostu olan ve su altında süperoleofobik özellik gösteren bir membran hazırlanmıştır. Membran, atık kırmızı çamurun nitroselüloz esaslı bir destek üzerine sodyum alginat ile birlikte vakum pompalama yoluyla tek adımda biriktirilerek hazırlanmıştır. Kırmızı çamur ile kaplanan membran havada süperamfifilik bir özelliğe sahipken, 159°(2) üzerinde olan temas açısı değerleri ile su altında süperoleofobik bir özellik göstermiştir. Farklı miktarda kırmızı çamurla hazırlanan membranlar, su içinde çeşitli yağ ve çözücülerin (dizel, mineral yağ, toluen, kerosen ve petrol eteri) emülsiyonları için sırasıyla (98.5 ve 945 L/m2 .h; 99.1 ve 1033 L /m2 .h; 93.7 ve 1186 L/m2 .h; 99.8 ve 1224 L / m2 .h; 99.9 ve 1028 L / m2 .h) reddetme ve akı değerlerini aşan etkin ayırma performansı göstermiştir. Herbirinin konsantrasyonu 0.5 M olan NaOH, HCl ve NaCl gibi korrozif şartlar altında gerçekleştirilen 5 döngü sonunda da hazırlanan membranın yağ redddetme ve süzüntü akısı değerleri kararlı halde kalmıştır. Sonuç olarak, su altında süperoleofobik özellik gösteren membranın hazırlanmasında atık kırmızı çamurun kullanılması ile ilgili önerilen yaklaşım, hem yağ-su emülsiyonlarının verimli bir şekilde ayrılmasının uygulanması hem de endüstriyel atıkların yeniden kullanılması için ekonomik, pratik ve çevreye duyarlı bir seçenek olarak sunulmaktadır.
  • Öğe
    Konya İlinde Bazı Otoparkların Kapalı Alanlarında Hava Kalitesinin Araştırılması
    (Fen Bilimleri Enstitüsü, 2021) Saadi, Hisham Amjad; Kunt, Fatma
    Ekonomik ve teknolojik gelişmelerin hız kesmeden devam ettiği günümüzde ulaşım konusunda da çok büyük gelişmeler yaşanmaktadır. Gelişen teknoloji, insanların alım gücündeki artış ve ulaşım esnekliği nedeniyle bireysel araç sahipliği her geçen gün artmaktadır. Artan araç sayısı trafik sıkışıklığı ve otopark ihtiyacını da beraberinde getirmektedir. Özellikle Büyükşehirlerde arsa maliyetlerinin çok yüksek oluşu eskiden olduğu gibi açık arsalar üzerine parklanmayı lüks kılmakta, cadde üzeri parklanmalar ise trafik sıkışıklığını bir kat daha artırmaktadır. Bütün bu faktörler göz önüne alındığında daha düzenli, modern, araca ve sürücüye ait ihtiyaçların da karşılandığı otoparklar ihtiyaç haline gelmiştir. Otoparklar türleri arasında kapalı otoparklar; çevresel açıdan çok iyi irdelenmesi gereken bir otopark sistemidir. Fosil yakıtların yakıldığı motorlardan egzoz yoluyla dışarı atılan yanmamış partikül madde ve egzoz gazlarının iç ortamda ne düzeylere ulaşabileceğini önceden kestirmek mümkün değildir. Bu konuda uygulanacak ampirik yöntemde gerçeği yansıtmayacaktır. Çünkü ortamın havalandırmasından aracın tipine kadar bir çok etken ortamda biriken emisyon miktarını değiştirebilmektedir. Bu çalışmada, kapalı otoparklar havanın kalitesi değerlendirmek için; Karbon monoksit (CO), Karbondioksit (CO2), Partikül maddeler (PM2,5 ve PM10) ölçümleri yapılmıştır. Ayrıca, İç ortamlarda sıcaklık ve nem değerleri kaydedilmiştir. Dört kirlilik parametresi ile sıcaklık arasındaki ilişki SPSS 25 paket programı yardımı ile araştırılmıştır. Çalışmada sıcaklık ile tüm kirlilik parametreleri arasında pozitif korelasyon olduğu gözlenmiştir. Ölçüm sonuçları değerlendirildiğinde, tüm otoparklarda PM2,5 ve PM10 seviyelerinin EPA, WHO ve HKDY tarafından belirlenen standartları sırasıyla 1000-4000 ppm ve 150-180 ppm aştığı, ancak CO2 ve CO konsantrasyonlarının yüksek olduğu belirlenmiştir. 390-600 ppm ve 0.8-3.0 ppm ve bu seviyeler belirtilen değerlere göre kabul edilebilir düzeydedir.
  • Öğe
    Geri Dönüşebilir Atıkların Kontrolü ve Sıfır Atık Projesi Uygulamaları: Necmettin Erbakan Üniversitesi Örneği
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2021) Gündüz, Mehmet Yıldırım; Kunt, Fatma
    Dünya üzerinde yaşayan milyarlarca insan her gün bilinçsizce tüketim yapmaktadır. Oluşan atıklar ise yine sorumsuzca davranılarak doğaya bırakılmaktadır. Doğal kaynakların hızla tükenmesinden dolayı insanlık yeni arayışlara girmiştir. Bunların içerisinde en önemlisi olan atık yönetimi ve geri dönüşüm milattan öncesine kadar dayanmaktadır. Satın alınan her ürün kişilerin kullanımına bir ambalaj içerisinde sunulmaktadır. Bu nedenle geri dönüşümü yapılarak iyi değerlendirilen atıklar ülke ekonomisine kazanç sağlamaktadır. Sıfır Atık Projesi ile başlatılan geri dönüştürülebilir atıklar başta olmak üzere tüm atıkların değerlendirilmesi konusu ülkemizde 2017 yılında başlatılmış olup 2019 yılında yönetmelik ile kesinleştirilmiştir. Bu çalışmada, çevre bilinci ve doğal kaynakların korunması yönünde üniversitemizin mevcut durumu değerlendirilerek hangi çalışmaların yapıldığı ve yapılması gerektiği ortaya konulmaya çalışılmıştır. Sıfır Atık Birimi kurulmasından başlayarak atıkların ayrı sınıflarda toplanmasına kadar gerçekleştirilen tüm faaliyetler aşama aşama belirtilmiştir. Ayrıca toplamda öğrenci, akademisyen ve idari personelin katıldığı 306 kişiye uygulanan bir anket çalışması gerçekleştirilmiştir. Anket sonuçlarına göre katılımcıların atık yönetimi konusunda bilinçli olduğu görülmüştür. Daha sonra toplanılan atık miktarları üzerinden ekonomiye ve çevreye olan katkılar hesaplanarak ülke ekonomisine ne derecede katkıda bulunulabileceği sayısal değerlerle vurgulanmıştır. Sonuç olarak, üniversitelerde atık yönetimi konusunda mevcut bilinç seviyesi ölçülerek nasıl daha iyi hale getirilebileceği konuları hakkında bilgi verilmiştir.
  • Öğe
    Kentsel Atıksuda Uyuşturucu Maddelerin Ayak İzinin Tespiti
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2021) Kuru, Büşra; Aydın, Senar
    Uyuşturucu maddelerin sucul çevrelere ulaşmasının başlıca yolu atıksu ve atıksu arıtma tesisi deşarjlarıdır. Uyuşturucu maddeler vücuda alındıktan sonra ana bileşik formunda ve metabolik ürünler formunda idrar ve dışkı ile vücuttan atılır ve kanalizasyon şebekesine ulaşır. Atıksu bazlı epidemiyoloji çalışmaları ile kanalizasyon sisteminden alınan örneklerde ana bileşik veya metabolit bileşiğin konsantrasyonundan faydalanarak toplum tarafından uyuşturucu kullanım türü ve miktarı tespit edilebilmektedir. Bu çalışma kapsamında Konya kanalizasyon sisteminden alınan atıksu örneklerinde uyuşturucu madde ve metabolitlerinin varlığı araştırılmıştır. Gerçekleştirilen atıksu bazlı epidemiyoloji çalışması ile kentte kullanılan uyuşturucu maddelerin türleri ve uyuşturucu madde tüketiminin yüksek olduğu bölgeler tespit edilmeye çalışılmıştır. Kanalizasyon sisteminden (Selçuklu, Karatay, Meram) hafta içi ve hafta sonu atıksu örnekleri alınmıştır. Alınan örnekler ön işlemlerden geçirildikten sonra katı faz ekstraksiyon yöntemi ile ekstrakte edilmiştir. Atıksu örneklerinde cocaine ve metaboliti benzoylecgonine, amphetamine tipi maddeler (amphetamine, methamphetamine, ecstasy), opiatlar (morphine, 6-acetylmorphine, codeine), cannabinoidler (marijuana, methadone, EDDP) ve diazepam bileşiklerinin varlığı araştırılmıştır. Kalitatif ve kantitatif analizler LC-MS-MS sistemi ile Doğu Anadolu Yüksek Teknoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi (DAYTAM) tarafından gerçekleştirilmiştir. Elde edilen sonuçlara göre; kanalizasyon sisteminden hafta içi alınan örneklerde en yüksek konsantrasyon değerleri marijuana (348 ng/L), morphine (199 ng/L) ve codeine (338 ng/L) bileşikleri için tespit edilirken hafta sonu ise amphetamine (204 ng/L), ecstasy (322 ng/L) ve codeine (787 ng/L) bileşikleri için tespit edilmiştir. Bölge olarak bakıldığında ise Selçuklu ve Karatay bölgesinden alınan atıksu örneklerinde tespit edilen uyuşturucu bileşik konsantrasyon değerlerinin Meram bölgesinden alınan atıksu örneklerine göre daha yüksek konsantrasyonlarda olduğu görülmüştür. Amphetamine, ecstasy ve codeine maddelerinin hafta sonu tespit edilen konsantrasyon değerlerinin hafta içi değerlerine göre daha yüksek olduğu, hafta sonu kullanım miktarının fazla olduğunu göstermektedir. Sonuç olarak, kanalizasyon sisteminden alınan atıksu örnekleri ile kentlere ait bölgesel uyuşturucu madde kullanım yerleri ve miktarları hakkında bilgiler elde edilip, gerekli önlemlerin alınması sağlanabilir.
  • Öğe
    Kentsel Atıksu Arıtma Tesisinde Uyuşturucu Maddelerin Tespiti ve Giderimleri
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2021) Poçan Ayaz, Aysel; Aydın, Senar
    Uyuşturucular, ulusal veya uluslararası yasalarla kısıtlanmış veya yasaklanmış olan, tıbbi veya tıbbi olmayan ilaçlardır. Uyuşturucu kullanımı hakkında ve çevreye giren bu tür bileşiklerin kaynakları hakkında bilgi toplamak önemlidir. Tüketilen uyuşturucu maddeler metabolize edilerek bir kısmı vücutta emilirken bir kısmı ise metabolit olarak idrar ve dışkı yoluyla kanalizasyon şebekesine verilerek atıksu arıtma tesislerine ulaşırlar. Uyuşturucu madde tüketim konsantrasyonlarının belirlenmesinde atıksu bazlı epidemiyoloji çalışması güvenilir bir yöntem haline gelmiştir. Yasa dışı uyuşturucu kullanımının halk sağlığına verdiği zararın yanında ülke ekonomisi üzerine de olumsuz bir etkisi vardır. Diğer yandan çıkış suyunda tespit edilen bazı uyuşturucu maddeler, biyolojik parçalanabilirliğinin çok düşük olması sebebi ile doğada birikme eğilimi göstermektedir. Bu durumun da öncelikli olarak akuatik canlılar ve ardından insanlar için toksik etki göstermesi olasıdır. Uyuşturucu ilaç kullanım miktarının ve atıksu arıtma tesisinde giderim verimlerinin bilinmesi insan ve çevre sağlığı açısından ve bağımlılık ile mücadelede konusunda büyük önem arz etmektedir. Tez kapsamında; Konya ili Atıksu Arıtma Tesisinin giriş ve çıkışından kompozit atıksu örnekleri alınmıştır. Alınan örnekler ön işlemlerden geçirildikten sonra katı faz ekstraksiyon yöntemi ile ekstrakte edilmiştir. Cocaine ve metaboliti benzoylecgonine, amphetamine grubu maddeler (amphetamine, methamphetamine, MDMA), opiatlar (morphine, 6-acetylmorphine, codeine), cannabinoidler (THC-COOH, methadone, EDDP) ve iki adet psikiyatri ilacı (diazepam, lorazepam) çalışılmıştır. Kalitatif ve kantitatif analizler LC-MS/MS sistemi ile yapılmıştır. Elde edilen sonuçlara göre Konya ilinin uyuşturucu madde tüketimi cocaine 0.22 mg/1000 kişi/gün, amphetamine 52.1 mg/1000 kişi/gün, metamphetamine 0.17 mg/1000 kişi/gün, MDMA (ectasy) 1.54 mg/1000 kişi/gün, heroin 6.86 mg/1000 kişi/gün, THC-COOH (esrar, marijuana) 158 mg/1000 kişi/gün olarak tespit edilmiştir. Elde edilen sonuçlara göre Türkiye’de İstanbul ve Adana illerinde yapılan çalışma verileri ile kıyaslandığında kentteki uyuşturucu kullanımının (amphetamine hariç) daha düşük olduğu görülmüştür. Uyuşturucu madde tüketim miktarlarına bakıldığında hafta sonu marijuana kullanımı yüksek olurken, hafta içi ise cocaine kullanımının baskın olduğu görülmüştür. Çalışmamızda elde edilen sonuçlara göre cocaine, amphetamine, methamphetamine giderimlerinin %2 ila %100 arasında; morphine, 6-acetylmorphine, codeine, methadone, lorazepam giderimlerinin %40 ila %100 arasında olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca arıtma tesisi çıkış numunelerinde benzoylecgonine, MDMA ve diazepam kalıntılarına rastlanmıştır. Konvansiyonel arıtım içeren atıksu arıtma tesislerinde arıtımın yetersiz olduğu tespit edilmiştir.
  • Öğe
    Cyanex-921 ile polimerik kapsüllerin aktive edilmesi ve sucul ortamdaki Cr(VI) gideriminde kullanılması
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2020) Günay, Hasan; Tor, Ali
    Bu çalışmada, arayüzey polimerizasyon tekniği ile ekstrakttant olan Cyanex 921 polisülfon esaslı polimerik kapsülün yüzeyine immobilize edilmiş, bu sayede Cyanex 921 ile polimerik kapsüller aktive edilmiştir. Elde edilen kapsüllerin kesikli adsorpsiyon tekniği ile sudaki kirleticilerden Cr(VI) gideriminde kullanılma potansiyeli araştırılmıştır. Önerilen arayüzey polimerizasyon tekniği, daha önceki çalışmalarda immobilizasyon tekniği olarak yaygın bir şekilde kullanılan faz inversiyon prosesine alternatif bir yaklaşım olarak sunulmuştur. Bu yaklaşım ile immobilize edilen ekstraksiyon ajanının polimerik destek maddesinden kaybının önlenmesi amaçlanmıştır. Bu alternatif yaklaşım ile Cyanex 921 immobilize edilmiş kapsül (KapsülCyanex 921) TGA, SEM, EDX haritalama teknikleri yanında BET yüzey alanı ve toplam gözenek hacminin ölçülmesi ile karakterize edilmiştir. Karakterizasyon çalışmaları, önerilen yaklaşımın Cyanex 921'in polimerik destek maddesine immobilizasyonunda başarılı olduğunu göstermiştir. KapsülCyanex 921 ile gerçekleştirilen kesikli adsorpsiyon denemelerinde, Cr(VI)'nın gideriminde en uygun sonuçlar %8'lik Cyanex 921 içeren dispers faz ile hazırlanan kapsülün kullanılması ve çözelti pH'ının 1.0 olması durumunda elde edilmiştir. Adsorpsiyon için dengeye gelme süresi 90 dakikadır. Adsorpsiyonda, pseudo-ikinci derece kinetik modeli yanında, film difüzyonu ve partikül içi difüzyon modelleri etkindir. İzoterm analizleri, adsorpsiyon verilerinin Langmuir izoterm modeli ile daha iyi izah edildiğini ve Langmuir adsorpsiyon kapasitesinin 0.139 mmol/g-kapsül olduğunu göstermiştir. Rejenerasyon çalışmaları adsorpsiyon kapasitesinde bir değişiklik olmadan hazırlanan kapsülün dört adsorpsiyon-desorpsiyon döngüsünde kullanılabileceğini göstermiştir. Cr(VI) ile fortifiye edilmiş gerçek su numunesi üzerinde yapılan denemeler ise olumsuz bir matriks etkisi olmadan kapsülün Cr(VI) gideriminde başarılı bir şekilde kullanılabileceğini göstermiştir.
  • Öğe
    Metal kaplama endüstrisi atıksularının su bitkileri ile arıtımı
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2020) Soğukpınar, Canan; Aydın, Mehmet Emin
    Bu çalışmanın amacı in vitro koşullarda çoğaltılan Ceratophyllum demersum L. su bitkisinin, fitoremediasyon yöntemiyle Cd, Cr, Ni ve Zn ağır metalleri ile kirletilmiş sulardan ağır metalleri giderme potansiyeli ve giderme veriminin araştırılmasıdır. Bu kapsamda deiyonize su ve Konya Kentsel Atıksu Arıtma Tesisi çıkış suyu kullanılarak farklı konsantrasyonlarda iki tekrar ve kontrol amaçlı numuneler hazırlanmıştır. Her numune için 7.5 g/L Ceratophyllum demersum L. bitkisi kullanılmıştır. Ceratophyllum demersum L. bitkisi deiyonize su ile hazırlanan numunelerde 1, 3 ve 5 gün süresince, gerçek atıksu ile hazırlanan numunelerde ise 1 ve 3 gün süresince Cd, Cr, Ni ve Zn ağır metallerine maruz bırakılmıştır. Maruz bırakılma süresi sonunda bitkilerin taze ve kuru ağırlıkları, atıksuda kalan ve bitki bünyesine alınan ağır metal miktarları, atıksu pH değişimleri, biyokonsantrasyon faktörü (BKF) ve ağır metal giderim verimleri analizlerle tespit edilmiştir. Fitoremediasyon çalışmalarında bitkiye uygulanan metal konsantrasyonun bitki tarafından akümüle edilebilme yeteneğini gösteren BKF incelendiğinde; gerçek atıksu ile yapılan çalışmalarda günün BKF'nü etkilemediği, konsantrasyonun artması ile BKF'nün azaldığı tespit edilmiştir. Deiyonize su ile yapılan çalışmalarda ise gün arttıkça BKF artmış ağır metal konsantrasyonlarının artışı ise Cr ve Zn çalışmalarında BKF'nü azaltmış, Ni çalışmasında ise BKF'nde artışa neden olmuştur. Fitoremediasyon çalışmalarının sonuncunda; deiyonize su ile yapılan çalışmalarda Cd, Cr, Ni ve Zn ağır metallerinin en az bir konsantrasyon için bile olsa %100 giderim veriminin elde edildiği, en yüksek giderimin %97 ile Cd çalışmasında, en düşük giderim verimleri ise %60'a yakın giderim ile Cr ve Zn çalışmalarında elde edildiği tespit edilmiştir. Gerçek atıksu ile yapılan Cd-Cr-Ni-Zn çalışmasında ise en iyi giderim %60 ile Ni çalışmasında elde edilmiştir. Bu sonuçlar ışığında bünyesinde metal biriktirme yeteneğinden dolayı Ceratophyllum demersum L. su bitkisi ile fitoremediasyon yönteminin Cd, Cr, Ni ve Zn ile kirlenmiş su ortamları için etkin bir şekilde kullanılabileceğini göstermektedir.