Makale Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 56
  • Öğe
    Gelişme geriliğine sebep olan superior mezenterik arter sendromu
    (2013) Taşcı, Halil İbrahim; Çakır, Murat; Tekin, Ahmet
    Superior mezenterik arter sendromu duodenum üçüncü kısmının aorta ve süperior mezenterik arter proksimal kısmı arasında basıya uğraması sonucu ortaya çıkan, nadir görülen ve yaşamı tehdit eden bir klinik tablodur. Bu bası kronik aralıklı, akut total ya da parsiyel obstrüksiyona yol açabilir. Ani gelişen kilo kaybı ve buna bağlı yağ dokuda azalma akut daralmanın etyolojik sebebi olarak kabul edilmektedir. Kilo kaybı ile birlikte giden bulantı, kusma, anoreksi, epigastrik ağrı ve şişkinlik başlıca yakınmalardır. Tanıda baryumlu grafiler, bilgisayarlı tomografi, konvansiyonel anjiografi, tomografik ve manyetik rezonans anjiografi kullanılmaktadır. Tedavide medikal ve cerrahi yaklaşımlar mevcuttur. Bu yazıda tanısı geciken superior mezenter arter sendromlu bir olguyu sunmayı amaçladık
  • Öğe
    Rastlantısal safrakesesi tümörlerinde trokar yeri metastazı: Olgu sunumu
    (2013) Çakır, Murat; Küçükkartallar, Tevfik; Tekin, Ahmet; Yıldırım, Aykut; Yılmaz, Hüseyin; Aksoy, Faruk
    Safra kesesi adenokarsinomu yüksek mortaliteye sahip bir hastalıktır. Genellikle semptomatik safra taşı hastalığı için laparoskopik kolesistektomi geçiren hastalar arasında tesadüfen tanı konur. Seksen yaşında bayan hastaya semptomatik kolelitiazis nedeniyle laparoskopik kolesistektomi uygu- landı. Yirmi dört ay sonra trokar yerinde bir kitle şikâyeti ile hastaneye başvurdu. Trokar yerinde alınan biyopsi ile adenokarsinom metastazı tanısı kondu. Elli altı yaşında erkek hastanın laparoskopik kolesistektomi sonrası histopatolojik incelemesi ile safra kesesi adenokarsinom tanısı kondu. Uygulanan ikinci cerrahi müdahale ile karaciğerde safra kesesi yatağı ve trokar yeri rezeksiyonu ile birlikte lenf nodu diseksiyonu yapıldı. Laparosko- pik kolesistektomide karsinom şüphesi olduğu düşünülen olgularda safra kesesi endobag ile karın dışına alınmalıdır. Böylece trokar yeri metastaz sıklığını azaltacaktır.
  • Öğe
    Safra kesesi malign lenfoması: Nadir bir olgu
    (2013) Gündeş, Ebubekir; Tekin, Ahmet; Ferlibaş, Enes; Bal, Ali; Esen, Hacı Hasan
    Safra kesesi kanserleri oldukça nadir görülür ve prognozu kötüdür. Safra kesesi malign lenfoması tüm safra kesesi tümörlerinin yalnızca %0,1-0,2 sini oluşturmaktadır. 61 yaşındaki erkek hasta yaklaşık 2 aydır devam eden karın ağrısı ve hazımsızlık şikayetleri ile kliniğimize başvurdu. Yapılan radyolojik incelemelerde safra kesesi içerisinde yaklaşık 1,5x1,5 cm boyutlarında polipoid lezyon saptandı. Hastaya laparoskopik kolesistektomi işlemi uygulandı. Histopatolojik inceleme sonucunda safra kesesinin malign lenfoması (Large B cell tip) tespit edildi. Adjuvan tedavi olarak 8 kür kemoterapi aldı. 24 aylık takiplerinde nüks veya metastaz saptanmadı.
  • Öğe
    Retroperitoneal Ekstraadrenal Paraganglioma: Olgu Sunumu
    (2016) Gündeş, Ebubekir; Aksoy, Faruk; Taşcı, Halil İbrahim; Yılmaz, Osman
    Retroperitoneal ekstraadrenal paraganglioma: Olgu sunumuEkstraadrenal feokromasitoma olarak da bilinen paraganglioma (PG) nadir rastlanan bir nöroektodermal tümördür. Sürrenal dışı paragangliomaların insidansı %00.1-0.1'i arasındadır. Retroperitondan köken alan paragangliomalar genelde fonksiyoneldir. %40-50 malign olup, genelde yavaş progresyon gösterirler. Bu tümörlerin lokal tedavisinde cerrahi rezeksiyon ve radyoterapi tercih edilen yöntemlerdir. Retroperitoneal alanda yerleşim gösteren ve cerrahi yöntem ile total çıkarılan bir olgu değerlendirildi.
  • Öğe
    Bile duct ischemia developing after reconstruction of the hepatic artery during the Whipple operation
    (2015) Çakır, Murat; Küçükkartallar, Tevfik; Tekin, Ahmet; Tuncer, Fatma Betül; Kartal, Adil
    A pancreaticoduodenectomy is a surgical procedure with a high morbidity and mortality rate. The injury of the hepatic artery may occasionally lead to intraoperative bleeding. Repair of the injured hepatic artery is of great importance in terms of maintaining the vascular supply of the liver. We report a case with an injury of the hepatic artery that was successfully reconstructed with the gastroduodenal artery and then developed a biliary leak due to bile duct ischemia at an early stage. A 33-year-old women complaining of right upper quadrant pain was found to have a solid pseudopapillary tumor of the pancreas. She underwent an immediate pancreaticoduodenectomy, and her hepatic artery was injured during the operation. The arterial ends were sutured with primary anastomosis, because they could be aligned without any tension. The biliary leak occurred on postoperative day 2. We detected bile duct ischemia and reanastomosed the artery. The patient was discharged on postoperative day 8. Surgeons should be prepared for anomalies of the peripancreatic vascular structures during pancreaticoduodenectomy. Computed tomography angiography should be considered to reveal these anomalies before the surgery. Insufficiency of the biliodigestive anastomosis due to bile duct ischemia in the postoperative period should be kept in mind, even in cases of successful repair.
  • Öğe
    Pankeasın solid psödopapiller tümörü: Olgu sunumu
    (2013) Çakır, Murat; Çolak, Muzaffer Haldun; Çolak, Bayram
    Pankreasın nadir görülen solid psödopapiller tümörü olgusunu sunmayı amaçladık. Nonspesifik gastrointestinal yakınma ile başvuran 15 yaşında kadın hastada, fizik muayenede epigastrik bölgede dolgunluk tespit ettik. Görüntüleme tetkiklerinde distal pankreasta solid psödopapiller tümörü düşündüren lezyonu distal pankreatektomi ile tedavi ettik. Çoğunlukla genç kadınlarda saptanan, cerrahi rezeksiyonla iyi prognoz elde edilmesi nedeniyle pankreasın solid psödopapiller tümörünün diğer pankreas malignitelerinden ayrıldığı akılda tutulmalıdır.
  • Öğe
    Pankreasın Solid Psödopapiller Tümörü: Üç Olgu Sunumu
    (2013) Çakır, Murat; Küçükkartallar, Tevfik; Tekin, Ahmet; Esen, Hacı Hasan; Gündeş, Ebubekir; Kaynak, Adnan
    Pankreasın solid psödopapiller tümörü (SPT) nadir görülen, patogenezi halen belirsiz ve cerrahi sonrası prognozu iyi olan bir pankreatik tümördür. 2005-2011 yılları arasında kliniğimizde malignite nedeniyle pankreas cerrahisi uygulanan 190 hastanın 3(%1,5)'üne histopatolojik olarak SPT tanısı kondu. Hastaların başvuru şikayeti nonspesifik karın ağrısı olup üçü de kadın idi. Tümör iki hastada pankreas kuyruğunda, bir hastada ise pankreas baş kesiminde idi. İki hastaya distal pankreatektomi ve splenektomi, bir hastaya ise pankreatikoduodenektomi yapıldı. Tüm hastalarda R0 rezeksiyon sağlandı. Patolojik incelemede tüm hastalarda cerrahi sınır negatif olup lenf nodu metastazı ve damar ya da sinir invazyonu saptanmadı. Sonuç olarak pankreasın solid pseudopapiller tümörleri nadir görülen ancak tedavi edilebilir pankreas tümörleridir.
  • Öğe
    Preventing oxygen free radical damage by proanthocyanidin in obstructive jaundice
    (2017) Savdan, Mervan; Çakır, Murat; Vatansev, Hüsamettin; Küçükkartallar, Tevfik; Tekin, Ahmet; Tavlı, Şakir
    Objective: Tissue damage and endotoxemia in obstructive jaundice are attributed to the increase in oxygen freeradicals. We aimed at evaluating the possible protective effect of grape seed proanthocyanidin extract (GSPE), whichis a potent exogenous free-radical scavenger and antioxidant.Material and Methods: The study was performed at the Necmettin Erbakan University Meram School of MedicineResearch and Application Center for Experimental Medicine Laboratory with ethical approval. 30 Wistar-Albino ratswere used and were divided into 3 groups. The common bile duct was identified and only dissected in the first group(sham). Following dissection of the common bile duct it was ligated with 4/0 silk just above the pancreas in thesecond group (control). After ligation of the common bile duct, 100mg/kg/day GSPE was administered via orogastriclavage for 10 days in the third group.Results: Biochemical values revealed a statistically significant difference between Group I and the others. There wasno difference between Group II and III regarding biochemical values. There was a statistically significant difference,however, between Group II and III with regards to nitric oxide levels. There was a statistically significant differencebetween Group I and the other groups concerning hepatic and pulmonary tissue damage on histopathologic evaluation. There was no difference among the groups with regards to renal tubular damage.Conclusion: Proanthocyanidin is an effective natural antioxidant in decreasing the level of tissue damage causedby oxygen free-radicals.
  • Öğe
    The Use of Radiofrequency Thermal Ablation Method in The Treatment of Hepatic Hydatid Cysts: Ex vivo Sheep Study
    (2019) Sarıcık, Bekir; Kartal, Adil; Esen, Hacı Hasan; Demircili, Mehmet Emin
    Objective: Hydatid disease is a disease caused by parasites belonging to the echinococcus family. This disease is often caused byEchinococcus granulosus and rarely by echinococcus alveolaris.The parasite may cause illness anywhere in the human body, mainlyin liver. In this study, we aimed to destroy the hydatid cyst viability by Radiofrequency Thermal Ablation (RFTA) method whichhas been used in many areas in medicine.Methods: We used fresh sheep liver with hydatid cysts. Average diameter of cysts was 3.3 cm. The study was performed in 3groups, each of which involved 20 cysts. After more than half of the cyst fluid was drained, ablation was performed. When thecore temperature of the cyst exceeded 95C, ablation procedure was continued for 3 minute in 1st group and for 4 minutes in 2ndgroup. Third group was the control group. And then, cyst fluid and germinative membrane were collected for microbiologic andpathologic assessment.Results: In 1st group, the cysts could not be destroyed at the desired level. In 2nd group, it was observed that 100% of theprotoscolex died and 100% of the germinative membranes was degenerated. In control group, %13 of protoscolex died and %10of germinative membranes wasdegenerated.Conclusion: We destroyed all the protoscolex and germinative membranes by using RFTA in 2nd group.
  • Öğe
    Torakoabdominal duvarı tutan nekrotizan yumuşak doku enfeksiyonu: Olgu sunumu
    (2012) Erikoğlu, Mehmet; Şimşek, Gürcan; Çolak, Bayram; Tavlı, Şakir
    Nekrotizan yumuşak doku enfeksiyonları (NYDE) nadir görülen ancak mortalite hızı yüksek olan enfeksiyonlardır. NYDE ler genellikle cerrahi bir müdahale veya yaralanma sonrasında oluşurlar. İmmünsüpresiflerde ve diyabetiklerde herhangi bir yara olmadan da ortaya çıkabilirler. Bu çalışmada 55 yaşında, diyabetik bir erkek hastada gelişen ve tüm torakoabdominal duvarı tutan fetal seyirli bir NYDE olgusu literatür eşliğinde tartışılmıştır. Olgumuzda NYDE etyolojisini aydınlatacak travma veya cerrahi girişim öyküsü yoktu. Altı yıldır diyabetes mellitus nedeni ile insülin kullandığı öğrenilen hastanın tüm torakoabdominal duvarı tutan NYDE mevcuttu. Radikal debritman yapılarak yoğun antibiyotik tedavisi uygulanan hasta postoperatif 3. gün septik şok ve çoklu organ yetmezliği nedeni ile kaybedildi. Toraks duvarını veya karın ön duvarını tutan NYDE olguları nadirdir. Tüm torakoabdominal duvarı tutan NYDE ile ilgili literatür sayısı ise oldukça azdır. Enfeksiyonun lokalizasyonun ve genişliğinin bu vakalarda önemli bir prognostik faktör olduğunu, ancak bunun geniş vaka serileri ile ortaya konulabileceğini düşünüyoruz.
  • Öğe
    Retroperitoneal nekrotizan fasciitis: Yedi olgunun analizi ve literatürün gözden geçirilmesi
    (2016) Taşcı, Halil İbrahim; Küçükkartallar, Tevfik; Yıldırım, Mehmet Aykut
    Nekrotizan fasciitis deri altı dokunun nadir, fakat hızlı yayılan enfeksiyoz bir hastalığıdır. Sunulan bu olgular ile amacımız retroperitoneal nekrotizan fasciitis vakalarında kliniğimizin cerrahi deneyimini ve yaklaşımını, hastalığın klinik görünümünü ve uzun dönem takip sonuçlarını literatür eşliğinde ortaya koymaktır. Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi genel cerrahi kliniğinde Ocak 2010 ve Ocak 2015 tarihleri arasında retroperitoneal nekrotizan fasciitis nedeni ile ameliyat edilen 7 hastanın verileri geriye dönük olarak değerlendirildi. Nekrotizan fasciitis, tanıda gecikildiği takdirde apandisit, ya da kas içi enjeksiyon gibi basit bir hadise sonrasında bile gelişebilecek, erken dönemde retroperitoneal alana yayılarak hastanın ölümüne sebep olabilecek ciddi bir rahatsızlıktır. Ameliyat öncesinde, özellikle gecikilmiş olduğu düşünülen vakalarda, bilgisayarlı tomografinin yardımı ile retroperitoneal bölgenin gözden geçirilmesi hem yapılacak cerrahi girişimin planlanması, hem de yetersiz arzetmektedir.
  • Öğe
    Memenin granüler hücreli tümörü: Olgu sunumu
    (2013) Gündeş, Ebubekir; Aksoy, Faruk; Kozacıoğlu, Sümeyye; Vatansev, Celalettin
    Memenin granüler hücreli tümörü Schwann hücrelerinden köken alan nadir bir tümördür. Memede görülme oranı tüm granüler hücreli tümörlerin 5-8'i kadardır. Memenin granüler hücreli tümörü saptanan 61 yaşında bir kadın hastayı sunmak istedik.
  • Öğe
    Inflammatory pseudotumor of the breast: A rare case
    (2013) Gündeş, Ebubekir; Kartal, Adil; Aksoy, Faruk; Toy, Hatice
    Memenin inflamatuar psödotümörü (MIP) çok nadir bir durumdur. Literatürde sınırlı sayıda olgu bildirilmiştir. Patogenezi tartışmalı bir konudur. Memenin inflamatuvar psödotümörü ön tanısıyla rezeksiyon yapılan 65 yaşında bir kadın hasta irdelendi. Sağ memesinde ağrısız kitle yakınması ile kliniğimize başvurdu. Görüntüleme eşliğinde tru-cut biyopsi yapıldı. Tru-cut biyopsi sonrası patolojik bulgular inflamatuvar psödotümörle uyumluydu. Lokal eksizyon işlemi uygulandı. Yirmi dört aylık takiplerinde nüks saptanmadı.
  • Öğe
    Laktasyonda Olmayan Kadında E.Coliye Bağlı Bilateral Meme Apsesi: Nadir Bir Olgu
    (2014) Şimşek, Gürcan; Gündeş, Ebubekir; Tekin, Şakir; Tavlı, Şakir
    Meme apsesi genellikle laktasyon döneminde görülür ve etken sıklıkla S.Aureustur. Laktasyonda olmayan kadınlarda meme apsesi son derece nadirdir ve bu konuda literatürde oldukça kısıtlı veri vardır. Çalışmamızda laktasyonda olmayan 36 yaşında kadın hastada herhangi bir predispozan faktör olmaksızın gelişen E.coliye bağlı bilateral meme apsesi olgusu literatür eşliğinde tartışılmıştır.
  • Öğe
    Erkek Memesinin İnvaziv Papiller Karsinomu
    (2016) Gündeş, Ebubekir; Aksoy, Faruk; Vatansev, Celalettin; Esen, Hacı Hasan; Bal, Ali
    Meme kanseri erkeklerde oldukça nadir görülür. Erkekte, kadın meme kanserlerinin tüm histolojik tipleri görülebilir. İnvaziv papiller karsinom ise nadir görülen bir meme kanseri tipidir. Memenin invaziv papiller karsinomu nedeniyle modifiye radikal mastektomi yapılan 67 yaşında bir erkek hastayı sunduk. Sağ memesinde ağrısız kitle yakınması ile kliniğimize başvurdu. Görüntüleme eşliğinde tru-cut biyopsi yapıldı. Biyopsi sonrası patolojik bulgular invaziv papiller karsinom ile uyumluydu. Modifiye radikal mastektomi işelemi uygulandı. 24 aylık takiplerinde nüks saptanmadı.
  • Öğe
    Lokal ileri evre mide kanserinde çoklu organ rezeksiyonu olgusu
    (2013) Küçükkartallar, Tevfik; Gündeş, Ebubekir; Yılmaz, Hüseyin; Aksoy, Faruk
    Lokal ileri evre mide kanserlerinde bitişik organ tutulumlarında geniş cerrahi rezeksiyon gerekebilir. Amacımız lokal ileri evre mide kanserli bir olguda çoklu organ rezeksiyonu sırasında damar rekonstrüksiyonu uygulanması sunulmaktadır. Üst gastrointestinal sistem kanaması ile hastaneye getirilen hastaya acil şartlarda laparotomi yapıldı ve lokal ileri evre mide kanseri tespit edildi. Hastaya total gastrektomi, D II diseksiyon, pankreatikoduodenektomi, transvers kolektomi ve uç-uca anastomoz yapıldı. Ayrıca superior mezenterik ven kısmi olarak çıkartıldı ve portal vene reimplantasyon yapıldı. Hastanın postoperatif takiplerinde nüks veya metastaz görülmedi. Lokal ileri evre mide kanserlerinde küratif tedavi için bitişik organ rezeksiyonları gerekli olabilir. Ayrıca büyük damar invazyonlarında kısmi rezeksiyon ve rekonstrüksiyonlara ihtiyaç duyulabilir.
  • Öğe
    Nadir Bir Nüks Hidatik Kist Komplikasyonu: Kistoduodenal Fistül
    (2015) Taşcı, Halil İbrahim; Çakır, Murat
    Karaciğer kist hidatiği dünya çapında görülen bir hastalıktır. Kist ciddi boyutlara ulaştığı zaman dispepsi, karın ağrısı gibi spesifik olmayan bası semptomlarına yol açabilir. Sık görülen komplikasyonlar rüptür ve sekonder enfeksiyondur. Bununla birlikte hidatik kistin gastrointestinal sisteme fistülizasyonu oldukça nadir görülen bir komplikasyondur. Altı yıl önce hidatik kist nedeni ile kistektomi yapılan 56 yaşında erkek hasta dispeptik yakınmaları olması üzerine kliniğimize başvurdu. Batın ultrasonografisinde nüks kiste rastlanan hastaya ileri tetkik olarak BT, MRCP görüntüleme ve üst gastrointestinal sistem endoskopisi yapıldı. Nüks hidatik kist ve kistoduodenal fistül tespit edildi. Cerrahi müdahale planlandı ve perikistektomi ile beraber fistül traktı eksize edildi. Ameliyat sonrası dönemde herhangi bir komplikasyon gelişmeyen hastaya antihelmitik tedavi uygulandı. Primer ve nüks hidatik kist olgularında kistoduodenal fistül gibi çok nadir komplikasyonlar görülebileceği akılda tutulmalıdır.
  • Öğe
    New surgical technique applied with urological instruments in bilobar multiple hepatolithiasis: Ultra-mini percutaneous hepatolithotomy
    (2017) Öztürk, Ahmet; Sönmez, Mehmet Giray; Bakdık, Süleyman; Göğer, Yunus Emre; Özkent, Mehmet Serkan; Aksoy, Faruk; Belviranlı, Metin
    Intrahepatic bile duct stones may emerge with manifestations as chronic stomach ache, cholestasis, cholangitis, abscess, post-obstructive atrophy and liver cirrhosis presentation may occur. Thus the treatment of symptomatic hepatolithiasis patients should be provided. Different methods such as biliary decompression, endoscopic, percutaneous or open surgery are recommended for the treatment of patients with intrahepatic gallstones. The aim of the treatment is to extract the stones and regain biliary drainage. But the treatment regimen to be applied should be determined after examining the age, performance condition, general conditionof the patient and location of the stone carefully. In this case, we presented a young female patient whohad many unsuccessful surgical interventions due to coledochal cyst and congenital malformation in bileducts, had large stones in right and left intrahepatic bile ducts and in whom we provided complete stone-free condition through Ultra-Mini Percutaneous Hepatolithotomy (UM-PHL) using urological instruments.
  • Öğe
    Internal Herniation Due to Appendix Vermiformis Rotation: A Rare Case of an Acute Abdomen
    (2012) Erikoğlu, Mehmet; Yıdırım, Mehmet Aykut
    Internal herniasyon otopsi olgularının %0.2-0.9 da ortaya çıkan nadir bir durumdur. 84 yaşında kadın hasta karında ileri dere- cede distansiyon ile kliniğimize başvurdu. Karın muayenesinde sağ tarafta daha belirgin olmak üzere yaygın hassasiyet, rebaund ve defans mevcuttu. Akut karının etyolojisinin belirlenmesi amacıyla hasta acil olarak operasyona alındı. Laparotomi sonrası gözlemde apendiks vermiformisin yaklaşık 12 cm uzunluğunda olduğu ve kendi etrafında 360 derece rotasyon yaparak çekuma yapıştığı gözlendi. Rotasyon yaparak bir çember oluşturan apendiksin içine yaklaşık 30 cm lik bir terminal ileum ansının girdiği ve bu segmentin iskemik olduğu ve 1 cm lik kısımdan perfore olduğu tespit edildi. Ayrıca bu rotasyondan çekumun da etkilendiği ve çekumda da iskemik değişiklikler gözlendi. Hastaya sağ hemikolektomi, segmenter ince barsak rezeksiyonu yapıldı. Takiplerinde sorun olmayan hasta postoperatif 10. günde taburcu edildi. Literatürde çok çeşitli internal herniasyon vakaları yayınlanmasına rağmen, benzerine rastlamadığımız apendiksin rotasyonu sonucu internal herniasyon gelişen bir vakayı sunmayı amaçladık.
  • Öğe
    Primer Retroperitoneal Hidatik Kist
    (2014) Gündeş, Ebubekir; Küçükkartallar, Tevfik; Çakır, Murat
    Hidatik kist en sık karaciğer ve akciğerde yerleşerek hastalık oluşturur. Retroperitoneal yerleşimli hidatik kist çok nadir olarak görülür. Kırk beş yaşında kadın hasta sırt ağrısı, kilo kaybı ve yorgunluk şikayetleri ile hastanemize müracaat etti. Bilgisayarlı tomografide (BT) sol böbrek posteriorunda, paravertebral alanda retroperitoneal yerleşimli komşuluğundaki kostayı destrükte eden yaklaşık 8x7x6 cm boyutlarında septalı kistik lezyon izlendi. Laparotomide retroperitoneal yerleşimli kistin duvarı kısmen eksize edilerek kalan kavite drene edildi, dren ameliyat sonrası 5. gün çıkartıldı. Histopatolojik tanısı hidatik kist olarak rapor edildi. Postoperatif albendazol verilen hastanın kontrollerinde herhangi bir problemle karşılaşılmadı. Hidatik kist ülkemizde endemik bir hastalık olup atipik yerleşimleri de olduğu bilinmelidir.