Makale Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 7 / 7
  • Öğe
    The effect of free gingival graft on peri-implant health
    (2017) Öncü, Elif
    Serbest dişeti greftinin peri-implant sağlık üzerine etkisi Amaç: Keratinize doku, sağlıklı peri-implant mukozanın idamesi için önemlidir. Bu klinik çalışmanın amacı, yapışık dişeti olmayan implant destekli protez bölgesine serbest dişeti grefti prosedürünün ardından keratinize doku genişliğinin, periodontal parametrelerin değerlendirilmesi ve keratinize doku olmayan kontrlaterel implant destekli protez alanındaki klinik parametreler ile karşılaştırılmasıdır. Gereç ve Yöntemler: Bu randomize kontrollü çalışmaya simetrik bölgelerinde peri-implant alanında keratinize doku eksikliği bulunan 15 hasta katıldı. Grup I (test grubu), implant destekli protezlerin tamamlanmasından sonra implant bölgelerinden birine serbest dişeti grefti yapılan 15 hastadan oluşmaktaydı. Grup II (kontrol grubu), aynı hastaların yumuşak doKusuna cerrahi müdahale yapılmamış kontralateral implant etrafı yumuşak doku bölgelerinden oluşuyordu. Her iki grupta plak indeksi (PI), gingival indeksi (GI), Sondalamada kanama (BOP) dişeti çekilmesi miktarı (GÇ), keratinize doku genişliği (KDG), sondalama cep derinliği (CD), klinik ataçman düzeyi (KAD) ve gingival kalınlık (GK) başlangıçta ve 12 ay sonra değerlendirildi ve karşılaştırıldı. Bulgular: Her iki grupta da peri-implant hastalığının belirtileri yoktu. Test gruplarında ameliyattan 6 ay sonra keratinize doku miktarı belirgin olarak arttı. KTW ve GT test gruplarında başlangıçtan 6 aya yükseldi (p 0.001). PI ve GI skorları kontrol gruplarında daha yüksek bulundu. Ameliyat sonrası altıncı ayda RD, PD ve CAL her iki grupta da benzerdi. Postoperatif altıncı ayda, KTW ve GT test grubunda daha iyi idi (p 0.001). RD, PD ve CAL her iki grupta benzerdi. Sonuç: Serbest dişeti grefti prosedürü peri-implant bölgede keratinize doku oluşturmak için en güvenilir yöntemdir. Keratinize doku eksikliği peri-implant bölgede plak birikimine neden olmaktadır, bu durum peri-implant hastalıkların oluşması için risk teşkil etmektedir.
  • Öğe
    Güncel periodontal splintlere genel bakış
    (2019) Gürses, Merve; Öncü, Elif
    Periodontal hastalıkların tedavisi sırasında tedavi edilecek alanda bulunan ve çeşitli nedenler ile destek dokularında oluşan kayıplara bağlı olarak mobilitesi artmış daimi dişlerin, periodontal tedavinin başarılı olabilmesi ve tedavi sonrası sağlık durumunun idamesi için iyileşmeyi destekleyecek şekilde splintlenmesi gerekmektedir. Literatürde birçok periodontal splint materyalinden bahsedilmektedir. Bu makalede periodontal harabiyet sonucunda mobilitesi artmış dişlerde kullanılan splint çeşitleri ve kullanım prensipleri güncel literatür ışığında gözden geçirilmiştir.
  • Öğe
    Comparison of gingivectomy procedures for patient satisfaction: Conventional and diode laser surgery
    (2017) Öncü, Elif; Erbeyoğlu, Ahmet Afşin; Alan, Raif
    Konvansiyonel ve diyot lazer ile yapılan gingivektomi prosedürlerinin hasta memnuniyeti açısından karşılaştırılması Amaç: Gingivektomi cerrahisinde konvansiyonel cerrahi veya 940 nm diyot lazer kullanımının hasta memnuniyeti açısından karşılaştırmaktır. Gereç ve Yöntemler: Bu kontrollü klinik çalışma, anterior maksilla bölgesinde sadece estetik nedenlerle gingivektomi cerrahisi isteyen 20 sağlıklı hasta üzerinde yürütüldü. Hastalar her grupta 10 hasta olacak şekilde rastgele dağıtıldı. Test grubunda diyot lazer ile cerrahi uygulanırken, kontrol grubunda cerrahi işlem bisturi ile uygulandı. Ameliyat sonrası kanama oranı, Dünya Sağlık Örgütü tarafından belirlenen kanama kriterleri kullanılarak değerlendirildi. Ameliyat sonrası rahatsızlık düzeyi görsel analog skala (VAS) kullanılarak kaydedildi, ameliyat süresi her operasyon için değerlendirildi ve postoperatif analjezik gereklilikler değerlendirilip karşılaştırıldı. Bulgular: Kontrol grubunda cerrahi sırasında anestezi gereksinimi istatistiksel olarak daha yüksek bulundu (p0.001). Ortalama kanama oranları, konvansiyonel ve lazer gruplarında sırasıyla 1.32 ve 0.24 idi (p0.001). Test grubundaki hastalarda cerrahi sonrası ağrı yoktu, ancak kontrol grubunda VAS ağrı düzeyi yüksek bulundu ve değerler arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlıydı (p0.001). Gruplar arası ameliyat süreleri açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı. Sonuç: Bu çalışmanın sonuçları doğrultusunda, diyot lazer ile yapılan gingivektomi prosedürlerinin konvansiyonel tekniklere göre bariz avantajları bulunduğu gözlenmiştir.
  • Öğe
    Okluzal çürük teşhis yöntemlerine güncel bakış
    (2017) Gürses, Merve; Ünlü, Nimet
    Çürüğün erken teşhisi, uygun tedavi planının oluşturulması ve diş dokusundaki kaybın azaltılabilmesi için temel esastır. Pit ve fissür sistemleriyle karakterize olan okluzal yüzeyler çürüğe yatkın bölgelerdir. Bu yüzeylerdeki başlangıç lezyonların teşhisi oldukça önemlidir. Geleneksel olarak okluzal yüzeylerde çürük teşhisi dental ayna ve sond kullanılarak yapılmaktadır. Fakat; fissür morfolojisindeki çeşitlilik, sondun keskinliği ve hekimin sondu uygulama basıncı gibi etkenler objektif sonuçlar elde edilmesini engellemektedir. Klinik gözlem ile birlikte bite-wing radyografinin kullanılması okluzal yüzeylerin teşhisinde olumlu sonuçlar vermiştir. Fakat bu yöntem, subjektif olduğundan bazı kısıtlamalar mevcuttur. Teknolojinin gelişmesi ile birlikte birçok yeni metot geliştirilmiştir. Bu derlemede güncel çürük teşhis yöntemleri ile ilgili yapılmış çeşitli çalışmalar ve sonuçları karşılaştırmalı olarak sunulmuştur.
  • Öğe
    Dişeti iltihaplı ve periodontal sağlıklı bireylerde tükürük kortizol ve algılanan stres düzeylerinin değerlendirilmesi
    (2019) Göktürk, Özge; Uçan Yarkaç, Fatma; Özelçi, Ferhat
    Amaç: Psikososyal faktörler periodontal hastalık için önemli bir risk faktörü olarak tanımlanır, konak direncini değiştirerek ve endokrin dengesizliklere neden olarak periodontal dokuları etkileyebilir. Bu çalışmada algılanan stres ve strese bağlı hormon düzeyiyle periodontal durum arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmaya 42 gingivitisli ve 30 periodontal olarak sağlıklı, toplam 72 birey dahil edildi. Hastaların klinik ve radyolojik periodontal değerlendirmesi yapıldı. Stres düzeyleri tükürük kortizol seviyesi ve Cohen Algılanan Stres Ölçeği (ASÖ-10) değerleri kullanılarak incelendi. Bireylerin tükürükteki kortizol seviyesi ELİSA yöntemi kullanılarak ölçüldü. Elde edilen veriler p<0.05 anlamlılık düzeylerine göre istatistiksel olarak analiz edildi. Bulgular: Sosyodemografik veriler değerlendirildiğinde fırçalama sıklığının kontrol grubunda daha yüksek olduğu görüldü (p<0.05). Periodontal olarak sağlıklı gruptaki tükürük kortizol seviyesi ve ASÖ-10 skorları, gingivitis grubuna kıyasla daha düşüktü (p<0.05). Tükürük kortizol seviyesi ve algılanan stres ölçeği skorları ile periodontal klinik parametreler arasında pozitif korelasyon gözlendi. Sonuç: Gingivitisli bireylerde daha yüksek stres seviyesi görülmektedir. Çalışmamızın sonuçları dahilinde stres ile periodontal hastalık arasında pozitif bir ilişki olduğu söylenebilir. Bununla birlikte, stres ve periodontal hastalık arasındaki ilişkiyi açıklamak için daha ileri araştırmalara ihtiyaç vardır.
  • Öğe
    Anterior maksiller bölgedeki bukkal konkavitelerin analizi: Retrospektif konik ışınlı bilgisayarlı tomografi çalışması
    (2019) Can, Bilge; Öncü, Elif
    Amaç: İmplant operasyonlarında komplikasyon riski ve ogmentasyon gerekliliği oranını azaltmak için alveoler kemiğin topografisinin, komşu anatomik yapıların ayrıntılı olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu çalışmada, anterior maksilla bölgesindeki bukkal kret konkavitesinin yeri ve derinliği konik ışınlı bilgisayarlı tomografi (KIBT) kullanılarak incelenmiştir. Gereç ve Yöntemler: Sağ ve sol maksilla anterior bölgede kısmi ya da tam dişli hastaların KIBT görüntüleri taranmıştır. Anterior dişlerin kesitsel görüntülerinde milimetrik ölçümler yapılmıştır. Bukkal konkavite yeri ve konkavite derinliği üç boyutlu olarak ölçülmüştür. Bulgular: Bu çalışmada bukkal konkavite görülme oranı sırasıyla sağ maksillada santralde %23,3, lateralde %44,3 ve kaninde %26,4; sol maksillada santralde %20,3, lateralde %47,1 ve kanin bölgesinde %18,3’tür. Sağ ve sol lateral dişler en fazla bukkal konkavite oranına sahip dişlerdir. Bukkal konkavitenin yeri alveoler kret tepesine en uzak dişler 7,63 mm ile sağ santral ve 8,06 mm ile sol santraldir. Bukkal konkavite derinlikleri en sığ dişler ortalama 1,41 mm ile sağ kanin ve ortalama 1,54 mm ile sol kanin olarak bulunmuştur. Bukkal konkavitenin yerinin ve derinliğinin yaşa, sağ-sol simetrisine ve cinsiyetlere göre yapılan karşılaştırmalı değerlendirme sonucunda istatistiksel olarak anlamlı fark bulunamamıştır. Sonuç: Bu çalışmanın limitasyonları dahilinde, implant operasyonlarında lateral dişler cerrahi komplikasyon oranı ve greftleme gerekliliği açısından daha yüksek riske sahipken kanin dişler daha güvenli kabul edilebilir.
  • Öğe
    Okul Çağındaki Çocuklarda Diş Hekimi Ziyaret Sıklığının Çürük Deneyimi Ve Ağız Sağlığı Faktörleri Üzerine Etkisi
    (2015) Karabekiroğlu, Said; Öncü, Elif; Kaplanoğlu, Kadir; Ünlü, Nimet
    Amaç: Bu çalışmada okul çağındaki çocuklarda diş hekimi ziyaret sıklığının çürük deneyimi ve ağız sağlığı faktörleri üzerine etkisi incelenmiştir. Gereç ve Yöntemler: Bu çalışma Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi'ne başvuran 188 (14-16 yaş arasındaki) okul çağındaki birey üzerinde gerçekleştirildi. Her birey için DMFT (Çürük, Dolgulu ve Eksik Diş Sayısı) indeksi, plak ve gingival indeks değerleri hesaplandı. DMFT indeksi değerlendirmesinde klinik muayenede Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) kriterleri, radyografik değerlendirme de bitewing radyograflari kullanıldı. Bireylerden cinsiyet, yaş, diş hekimi ziyaret sıklığı, ağız bakım alışkanlıkları, anne-baba eğitim düzeyi ve gelir düzeyi konularında sorular içeren anket formunu doldurmaları istendi. Tüm kayıtların alınmasından sonra bireyler diş hekimi ziyaret sıklığına göre düzenli ve düzensiz olmak üzere iki gruba ayrıldı. İstatistik analiz için Chi-square testi kullanıldı. Bulgular: Sonuçlara göre düzenli diş hekimi ziyareti olan birey sayısı 47 iken, 141 bireyin düzensiz gruba girdiği bulundu. Diş hekimi ziyaret sıklığına göre oluşturulan gruplarda ilk diş hekimine gitme yaşı (p0.001), çürüklü (p0.001) ve dolgulu (p0,029) diş sayısı ortalaması, plak indeksi (p0,005), diş fırçalama sıklığı (p0,004) ve yatmadan önce fırçalama (p0,013) açısından anlamlı derecede fark olduğu görüldü. Diğer yandan cinsiyet (p0,308), eksik diş ortalaması (p0,421), DMFT ortalaması (p0,183), gingival indeks (p0,05), diş ipi kullanımı (p0,101) ve gargara kullanımı (p0,155), anne (p0,084) ve babanın (p0,489) eğitim seviyesi ve gelir düzeyi (p0,768) açısından ilişki bulunmadı. Sonuç: Düzenli diş hekimi ziyaretlerinin çocukların ağız bakımının desteklenmesi ve genel çürük risklerinin düşürülmesi açısından son derece önem arz ettiği düşünülmektedir.