Sağlık Bilimleri Enstitüsü Tez Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 373
  • Öğe
    Evli kadınlara yönelik psikolojik şiddetin aile bütünlük duygusu ve evlilik doyumuna etkisi: Konya örneği
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2024) Maden, Emine; Küçükşen, Kübra
    Bu çalışmada Konya ilinde ikamet eden kadınlara yönelik psikolojik şiddetin, aile bütünlük duygusu ve evlilik doyumu ile ilişkisinin incelenmesi amaçlanmıştır. Bu kapsamda çalışmada nicel araştırma yönteminin ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Çalışmanın evrenini Konya ilinde ikamet eden 18-65 yaş arasındaki evli kadınlar oluşturmuştur. Verilerin toplanması için "Kişisel Bilgi Formu", "Kadınlara Yönelik Psikolojik Şiddet Ölçeği", "Aile Bütünlük Duygusu Ölçeği" ve "Evlilik Yaşamı Ölçeği" kullanılarak anket formu oluşturulmuştur. Örneklemin belirlenmesinde gelişigüzel örnekleme yöntemi kullanılmış olup veriler online ve yüz yüze olmak üzere iki farklı şekilde toplanmıştır. Çalışmanın örneklemini 311'i online, 79'u yüz yüze olmak üzere 390 katılımcı oluşturmuştur. Çalışmanın yürütülmesi ve verilerin toplanması sürecinde gerekli kurum izinleri alınmış ve çalışmaya katılımda gönüllük esas alınarak katılımcılara Bilgilendirilmiş Onam Formu sunulmuştur. Verilerin analizi, bilgisayar ortamında SPSS Statistics 24 programı kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Çalışmada tanımlayıcı istatistiksel yöntemler olarak sayı, yüzde, ortalama ve standart sapma değerlerine yer verilmiştir. Normal dağılım gösteren değişkenlerde gruplar arası farkı belirlemek için parametrik testlerden T testi ve ANOVA testi; normal dağılım göstermeyen değişkenlerin analizinde ise non-parametrik testlerden Mann Whitney U Testi ve Kruskal Wallis testi kullanılmıştır. İki değişken arasındaki ilişkinin belirlenmesi için normal dağlım gösteren değişkenler için Pearson Korelasyon analizi, normal dağılım göstermeyen değişkenler için Spearman Korelasyon analizi kullanılmıştır. Bağımsız değişkenin, bağımlı değişkenler üzerindeki etkisini belirlemek amacıyla da basit doğrusal regresyon analizinden faydalanılmıştır. Çalışmada elde edilen sonuçlara göre kadınlara yönelik psikolojik şiddet ile aile bütünlük duygusu arasında orta düzeyde negatif yönlü anlamlı bir ilişki tespit edilirken, benzer şekilde evlilik doyumu ile arasında orta düzeyde negatif yönlü anlamlı bir ilişki saptanmıştır. Kadınlara yönelik psikolojik şiddetin, aile bütünlük duygusu ve evlilik doyumunun anlamlı bir yordayıcısı olduğu, aile bütünlük duygusunu %30 düzeyinde ve evlilik doyumunu %37 düzeyinde açıkladığı tespit edilmiştir. Elde edilen bulgular literatür kapsamında değerlendirilmiş olup çalışmamızda kadınlara yönelik psikolojik şiddetin mikro, mezzo ve makro düzeylerde önlenmesi için sosyal hizmet uygulayıcılarına ve politika yapıcılara ve psikolojik şiddet konusunda derinlemesine çalışmalar yapılması için araştırmacılara yönelik önerilere yer verilmiştir.
  • Öğe
    Sağlık alanında öğrenim gören öğrencilerde yaşlılara yönelik olumlu tutum geliştirme müdahalelerinin etkisi: Meta analiz çalışması
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2023) Başer, Gülfidan; Hisar, Filiz
    Dünyada yaşlı nüfusun artışı yaşlı bireylerin sağlık bakım gereksinimlerinin artışını da beraberinde getirmektedir. Sağlık hizmeti sağlayıcılarıyla karşılaşma olasılıkları yüksek olan bu popülasyonun kaliteli sağlık hizmeti alması, sağlık profesyonellerinin yaşlılara karşı olumlu tutumlara sahip olmasıyla ilişkilidir. Bu nedenle sağlık profesyonellerinin eğitim sürecinde yaşlılara karşı olumlu tutumları geliştirmelerini sağlayan programlara ihtiyaçları vardır. Bu çalışma, sağlık alanında öğrenim gören öğrencilerde yaşlılara yönelik olumlu tutum geliştirme müdahalelerinin etkisini belirlemeyi amaçlamaktadır. Meta analiz yöntemiyle gerçekleştirilen bu araştırma için taranan çalışmaların dahil etme kriterleri; sağlık alanında lisans veya ön lisans programlarında öğrenim gören öğrencilerle yapılan, yaşlılara karşı olumlu tutumları geliştirmeyi amaçlayan, yaşlılara karşı tutumları geçerli ve güvenilir ölçüm araçlarıyla ölçen, randomize kontrollü ve düşük düzeyde yanlılık içeren non-randomize kontrollü çalışmalar, Türkçe ve İngilizce dilinde Ocak 2002 - Temmuz 2022 yılları arasında yayınlanan makaleler, araştırma raporları ve tezlerdir. 15 Haziran 2022-31 Temmuz 2022 tarihleri arasında 8 veri tabanında (APA PsycInfo, CINAHL Complete, "Cochrane Central Register of Controlled Trials" (CENTRAL), Medline Complete, ProQuest Dissertations ve Theses Global, Scopus, TR Dizin, WOS Core Collection ve Ulusal Tez Merkezi) tarama yapılmıştır. Tarama ile elde edilen çalışmaların başlık ve özetlerinin konu ile uygunluk açısından değerlendirilmesi, dahil etme-dışlama kriterlerine göre tam metin incelemesi ve yanlılık açısından değerlendirilmesi iki bağımsız değerlendirici tarafından üç aşamada tamamlanmıştır. Çalışmaların yanlılık değerlendirmesi Cochrane yanlılık değerlendirme araçları ile yapılmıştır. Yapılan tarama sonucunda 14101 çalışmaya ulaşılmıştır. Tarama işleminden sonra duplikasyon nedeniyle 3882 çalışma çıkarılmıştır. 10219 çalışma başlık ve özete göre değerlendirilmiş ve 125 çalışma tam metin değerlendirmesine alınmıştır. Veri tabanı taramasından sonra referans taraması yapılmış ve bulunan 3 çalışma da yanlılık değerlendirmesi yapılmak üzere alınmıştır. Sonuç olarak 26 makale yanlılık değerlendirmesine dahil edilmiş ve 13 çalışma meta analize dahil edilmiştir. Verilerin değerlendirilmesinde Comprehensive Meta Analysis (CMA) paket programı kullanılmıştır. Etki büyüklüğü için Hedges g, heterojenlik testi için Q istatistiği ve I2 değerleri incelenmiştir. Yayın yanlılığı için Orwin's fail-safe N değeri, Kendall's tau ve Egger's regresyon analizi ile yöntemleri kullanılmıştır. Yayın yanlılığı önem düzeyi p<0,05 alınmıştır. Yayın yanlılığı huni grafiği ile etki büyüklüğü orman grafiği ile sunulmuştur. Yapılan meta analiz sonucunda yaşlılara yönelik olumlu tutum geliştirme müdahalelerinin etki büyüklüğü 0.422 (%95 GA: 0.013: 0.830) istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p=0.043). Yaşlılara yönelik olumlu tutum geliştirme müdahalelerinin etkisinin incelendiği 13 çalışmada etkinin orta düzeyde deney grubundan yana olduğu görülmektedir. Literatürde yaşlılara yönelik olumlu tutum geliştirmeyi amaçlayan fazla sayıda çalışma bulunmakla birlikte yüksek düzeyde kanıt elde etmek için iyi tasarlanmış, metodolojik kalitesi yüksek çalışmaların yapılmasına ihtiyaç vardır.
  • Öğe
    Postmenopozal kadınlarda cinsel sağlık eğitiminin cinsel mitler, cinsel sıkıntı ve cinsel yaşam kalitesi üzerine etkisi: Randomize kontrollü çalışma
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2023) Kırıcı, Serap; Ege, Emel
    Bu araştırma, postmenopozal dönemdeki kadınlarda cinsel sağlık eğitiminin cinsel mitler, cinsel sıkıntı ve cinsel yaşam kalitesine etkisini belirlemek amacıyla paralel grup ön test, son test randomize kontrollü deneysel çalışma olarak yapılmıştır. Araştırma, Karaman il merkezinde bulunan Karaman Eğitim ve Araştırma Hastanesinde 1 Nisan-7 Ağustos 2022 tarihleri arasında araştırma kriterlerine uyan 124 postmenopozal kadın (girişim grubu: 62, kontrol grubu: 62) ile yürütülmüştür. Araştırmaya dâhil edilen kadınlar randomizasyon yöntemi ile girişim ve kontrol grubuna atanmıştır. Girişim grubunda yer alan postmenopozal kadınlara haftada bir defa olmak üzere toplam dört oturum Cinsel Sağlık Eğitimi verilmiştir. Kontrol grubunda yer alan postmenopozal kadınlara ise herhangi bir müdahalede bulunulmamıştır. Girişim ve kontrol grubunda yer alan kadınlar, Cinsel Sağlık Eğitiminden sekiz hafta sonra tekrar değerlendirilmiştir. Verilerin toplanmasında, Kişisel Bilgi Formu, Cinsel Mitler Ölçeği (CMÖ), Kadın Cinsel Sıkıntı Ölçeği (KCSÖ), Cinsel Yaşam Kalitesi Ölçeği-Kadın (CYKÖ-K) kullanılmıştır. Verilerin analizinde sayı, ortalama, yüzde, standart sapma, ki-kare testi, karma desenli ANOVA testi ve bağımsız gruplarda t testi kullanılmıştır. Girişim ve kontrol grubunda yer alan kadınların sosyo-demografik, obstetrik, menopoz ve cinsel yaşama ilişkin özellikler açısından benzer özelliklere sahip olduğu ve gruplar arasında istatistiksel açıdan fark olmadığı saptanmıştır (p>0,05). Girişim ve kontrol grubunda yer alan kadınların eğitim öncesi CMÖ toplam puan ortalamalarının (sırasıyla 80,19±11,39; 80,02±10,41) benzer olduğu (p>0,05), eğitim sonrası girişim grubunda yer alan kadınların CMÖ toplam puan ortalamalarının kontrol grubuna göre (sırasıyla 47,94±5,82; 76,82±10,09) anlamlı olarak daha düşük olduğu (p<0,05) belirlenmiştir. Girişim ve kontrol grubunda yer alan kadınların eğitim öncesi KCSÖ puan ortalamaları (sırasıyla 13,06±4,23; 13,13±4,28) benzerken (p>0,05), girişim grubunda yer alan kadınların eğitim sonrası KCSÖ puan ortalamasının kontrol grubuna göre (sırasıyla 5,15±2,08; 13,58±4,15) anlamlı olarak daha düşük olduğu (p<0,001) belirlenmiştir. Girişim ve kontrol grubunda yer alan kadınların eğitim öncesi CYKÖ-K puan ortalamaları (sırasıyla 56,61±31,04; 56,77±30,77) benzerken (p>0,05), girişim grubunda yer alan kadınların eğitim sonrası CYKÖ-K puan ortalamasının kontrol grubuna göre (sırasıyla 75,81±23,37; 57,26±30,47) anlamlı olarak daha yüksek olduğu (p<0,001) belirlenmiştir. Araştırmada Cinsel Sağlık Eğitiminin cinsel mitleri, cinsel sıkıntıyı azaltmada ve cinsel yaşam kalitesini artırmada etkili olduğu saptanmıştır. Postmenopozal dönemde cinsel mitler ve cinsel sıkıntıyı yönetmenin cinsel yaşama olumlu yansıdığı ve cinsel yaşam kalitesini yükselttiği belirlenmiştir. Postmenopozal kadınların cinsel mitlerini, cinsel sıkıntılarını azaltmak ve cinsel yaşam kalitelerini arttırmak amacıyla planlanan müdahalelere, Cinsel Sağlık Eğitiminin entegre edilmesi önerilmektedir.
  • Öğe
    Periferik intravenöz kateter yerleştirme sırasında uygulanan iki farklı yöntemin ağrı ve anksiyete üzerine etkisi: Randomize kontrollü çalışma
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2024) Rişvan, Mihriban; Su, Serpil
    Bu araştırmanın amacı periferik intravenöz kateter yerleştirme sırasında kullanılan sanal gerçeklik gözlüğü ve top sıkma yönteminin ağrı ve anksiyete üzerine etkisini belirlemektir. Ön test-son test, paralel grup randomize kontrollü deneysel tipte olan çalışma Konya ili Necmettin Erbakan Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Genel Cerrahi Kliniklerinde yatan 111 hasta ile 15 Temmuz 2023-04 Ağustos 2023 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Çalışmanın verileri Hasta Bilgi Formu, Sayısal Ağrı Skalası, Görsel Anksiyete Skalası ve Durumluk Kaygı Ölçeği kullanılarak toplanmıştır. Verilerin analiz edilmesinde frekans, sayı, yüzde, ortalama, standart sapma, Ki-kare testi, bağımsız gruplarda t-testi, Varyans analizi, Kruskall Walis testi kullanılmıştır. Araştırma öncesi etik kurul onayı, kurum izni ve katılımcılardan bilgilendirilmiş onam alınmıştır. Sanal gerçeklik grubu işlem sonrası ağrı puan ortalamaları 1,94±0,40; top sıkma grubu işlem sonrası ağrı puan ortalamaları 0,85±0,23; kontrol grubu işlem sonrası ağrı puan ortalamaları 2,80±0,36 olarak bulundu. Kontrol grubunda yer alan katılımcıların; sanal gerçeklik ve top sıkma grubunda yer alan katılımcılara göre ağrı puanı istatiksel açıdan anlamlı derecede farklılık gösterdiği belirlendi (p<0,05). Görsel Anksiyete Skalası'na göre sanal gerçeklik grubu işlem öncesi anksiyete puan ortalamaları 89,54±7,19, işlem sonrası anksiyete puan ortalamaları 66,6±19,24; top sıkma grubu işlem öncesi anksiyete puan ortalamaları 68,45±11,47, işlem sonrası anksiyete puan ortalamaları 55,5±10,36; kontrol grubu işlem öncesi anksiyete puan ortalamaları 84,34±16,28 işlem sonrası anksiyete puan ortalamaları 94,67±13,32 olarak saptandı. Durumluluk Kaygı Ölçeği puan ortalamaları sanal gerçeklik grubu işlem öncesi anksiyete puan ortalamaları 66,58±17,6, işlem sonrası anksiyete puan ortalamaları 56,23±9,62; top sıkma grubu işlem öncesi anksiyete puan ortalamaları 75,11±5,92, işlem sonrası anksiyete puan ortalamaları 68,56±5,18; kontrol grubu işlem öncesi anksiyete puan ortalamaları 71,41±2,59 işlem sonrası anksiyete puan ortalamaları 79,19±5,18 olarak belirlendi. Sanal gerçeklik ve top sıkma grubu anksiyete puan ortalamaları işlem sonrasında anlamlı derecede azalırken, kontrol grubunda anlamlı derecede artış gösterdi (p<0,05). Bu çalışmada periferik intravenöz kateter yerleştirme işlemi sırasında kullanılan sanal gerçeklik gözlüğü ve top sıkma yöntemlerinin hastaların ağrı ve anksiyete düzeyini azalttığı bulundu.
  • Öğe
    Sakroiliak eklem morfometrisi ve varyasyon tipleriile makine öğrenme teknikleri kullanılarak cinsiyet ve yaş tayini
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2024) Kocamış, Orhan Gazi; Çiçekcibaşı, Aynur Emine
    Toplum olaylarında hızlı kimlik tespiti önemlidir ve antropometri, ekonomik ve hızlı bir çözüm sunar. Cinsiyet tespiti için pelvis iskeleti tercih edilir, çünkü hormonlar ve biyomekanik farklılıklar bu bölgede belirgindir. Pelvis iskeleti doğum sürecindeki biyomekanik şartlardan dolayı dimorfiktir. Pelvik cinsiyet farklılıkları genellikle rahimde dördüncü aydan itibaren fark edilirken, sakroiliak eklemin dimorfik özellikleri ergenliğe kadar belirgin hale gelmez. Çalışmanın amacı, geleneksel 2D ölçümlerin ötesine geçerek 3D pelvis verilerini kullanarak makine öğrenme algoritmalarının cinsiyet ve yaş tahminindeki potansiyelini değerlendirmektir. Çalışma, Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Hastanesi'ne başvuran 152 bireyin (77 kadın, 75 erkek) pelvis bilgisayarlı tomografi görüntüleri üzerinde gerçekleşti. 256 kesitli çift tüplü BT görüntüleri, 0.625 mm kalınlığında ve DICOM formatında kaydedildi. Görüntüler, 3D-Slicer adlı açık kaynaklı yazılım platformuna yüklenerek multiplanar reconstruction (MPR) yöntemiyle sagital, koronal ve aksiyal düzlemlerde kaydırılabilir bir şekilde görüntülendi; bu sayede 2 ve 3 boyutlu ölçümler için gerekli veriler elde edildi. Pelvis morfometrik ölçümlerinden, sakroiliak eklem boşluğu ölçümlerinin erkeklerde kadınlara göre anlamlı derecede yüksek olduğu doğrulandı. Çalışmaya katılan tüm popülasyonda sakroiliak eklem varyasyonlarından en yaygın olan standart eklem erkeklerde %45,3; kadınlarda ise %28,6 oldu. Sakroiliak eklem mesafesi ile çeşitli ölçümler arasında kuvvetli pozitif korelasyonlar tespit edildi. Çalışma, DVM algoritması ile cinsiyet tespitinde %87 doğruluk oranına ulaşarak diğer algoritmalara kıyasla en başarılı sonucu verdi. 2D morfometrik ölçümlerde genellikle %98 doğruluk elde edilirken, bu çalışmada 3D veriler ve makine öğrenme modelleri kullanılarak belirgin bir artış sağlanamadı.
  • Öğe
    Epilepsi hastalığı olan çocuklarda nöbet öz-yeterliği ve yaşam kalitesi ilişkisi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2024) Tekçiftci, Fatma; Köse, Semra
    Bu çalışmanın amacı epilepsi hastalığına sahip çocukların nöbet öz-yeterlikleri ve yaşam kalitesini incelemek ve bu parametreler arasındaki ilişkiyi değerlendirmektir. Araştırma Kasım 2022- Kasım 2023 tarihleri arasında Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Hastanesi Çocuk Nöroloji Polikliniği'nde dâhil etme kriterlerine uyan ve araştırmayı kabul eden 9-14 yaş arası 200 çocuk ile yapıldı. Araştırmanın verileri ''Çocuk Tanıtıcı Formu'', ''Epilepsili Çocuklarda Nöbet Öz-Yeterlik Ölçeği'' ve ''KIDSCREEN-27 Sağlıkla İlişkili Yaşam Kalitesi Ölçeği'' ile toplandı. Elde edilen veriler IBM SPSS Statistics Standard Concurrent User V 26 istatistik paket programında değerlendirildi. Verilerin değerlendirilmesinde birim sayısı, yüzde, ortalama -standart sapma, medyan ve minimum, maksimum değerler, Cronbach's Alpha katsayısı, Shapiro Wilk normallik testi, Bağımsız Örneklem t Testi, Varyans Analizi (ANOVA), Bonferroni testi, Pearson korelasyon katsayısı, doğrusal regresyon analizi, Durbin-Watson değeri ve artıkların normalliği Q-Q grafikleri kullanıldı. İstatistiksel olarak p<0,05 değeri anlamlı kabul edildi. Araştırmaya katılan çocukların %53'ünün cinsiyetinin erkek, medyan yaşlarının 12 yıl olduğu belirlendi. Nöbet öz yeterlilik ölçeği toplam skor ortalaması 3,13±1,03 puan; nöbetin bireysel kontrolü boyutu 3,02±1,05 puan ve nöbeti kontrol etmede çevrenin etkisi boyutu 3,43±1,15 puan ortalamaya sahip olduğu belirlendi. Sağlıkla ilişkili yaşam kalitesi ölçeği toplam skor ortalaması 89,83±15,63 puan; bedensel iyilik alt boyutu 16,79±3,12 puan, duygusal iyilik alt boyutu 25,73±5,80 puan, otonomi ve ebeveyn ile ilişkiler alt boyutu 25,73±5,80 puan, sosyal destek ve akran alt boyutu 13,32±4,67 puan ve okul çevresi alt boyutu 14,21±3,89 puan ortalamaya sahip olduğu saptandı. Nöbetin bireysel kontrolü boyutu ile sağlıkla ilişkili yaşam kalitesi toplam skor ve bedensel iyilik, duygusal iyilik ve sosyal destek ve akran boyutları arasında pozitif yönlü istatistiksel olarak anlamlı ilişki belirlendi (p<0,05). Nöbeti kontrol etmede çevrenin etkisi boyutu ile sağlıkla ilişkili yaşam kalitesi toplam skoru, bedensel iyilik, sosyal destek ve akran, okul çevresi boyutları arasında pozitif yönlü istatistiksel olarak anlamlı ilişki belirlendi (p<0,05). Nöbet öz yeterlik toplam skoru ile sağlıkla ilişkili yaşam kalitesi toplam skor ve bedensel iyilik, duygusal iyilik ve sosyal destek ve akran boyutları arasında pozitif yönlü istatistiksel olarak anlamlı ilişki belirlendi (p<0,05). Aynı zamanda epilepsi hastalığına sahip çocukların özyeterlik düzeylerinin yüksek olmasının yaşam kalitesini yükselttiği belirlendi (p<0,05). Bu nedenle pediatri hemşirelerinin epilepsi hastalığına sahip çocukların nöbet özyeterlik ve yaşam kalitesini düzeyini tespit ederek arttırmaya yönelik girişimler yapması önerilebilir.
  • Öğe
    Paklitaksel alan meme kanserli kadınlarda Rahatsız Edici Semptomlar Teorisi'ne dayalı yapılan yürüyüş egzersizinin periferal nöropati ve artralji-miyalji üzerine etkisi: Randomize kontrollü pilot uygulama
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2024) Özdemir, Deniz; Arslan, Selda
    Kemoterapiye bağlı ortaya çıkan periferal nöropati ve artralji-miyalji, hastanın günlük yaşama aktif katılımını engelleyerek tedavinin değişmesine ya da sonlanmasına neden olabilmektedir. Bu nedenle araştırma, paklitaksel alan meme kanserli kadınlarda Rahatsız Edici Semptomlar Teorisi'ne dayalı yapılan yürüyüş egzersizinin periferal nöropati ve artralji-miyalji üzerine etkisini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Araştırma, bir şehir hastanesinin tıbbi onkoloji polikliniğinin ayaktan tedavi ünitesinde Temmuz 2022-Temmuz 2023 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Prospektif, tek kör, paralel grup randomize kontrollü tasarım ile yapılmıştır. Örnekleme, blok randomizasyonla 41 müdahale, 41 kontrol grubuna olmak üzere toplam 82 hasta dahil edilmiştir. Müdahale grubuna TOUS teorisine göre fiziksel aktivitenin yararları konusunda bilgilendirmeler yapılmış, pedometreler verilmiş, haftada en az 3 gün ortalama 30 dakika pedometre ile yürüyerek adım sayılarını kaydetmeleri istenmiştir. Başlangıç, 4. hafta ve 8. haftalarda motivasyonel görüşmeler yapılmış ve yürüyüş durumları takip edilmiştir. Müdahale ve kontrol grubuna başlangıçta, 4. haftada, 8. haftada ve 12. haftada ölçekler uygulanmış ve yürüme izlem çizelgesi bu haftalarda teslim alınmıştır. Ayrıca 12 hafta boyunca yürüyüşle ilgili yüz yüze görüşmeler sağlanmıştır. Kontrol grubu ise hastanede yapılan standart eğitimi almıştır. Veri toplama aracı olarak, Bilgi Formu, Kemoterapiye Bağlı Periferal Nöropati Değerlendirme Aracı ve McGill Ağrı ölçeği kısa formu kullanılmıştır. Araştırmanın yürütülebilmesi için etik kurul izni, kurum izni ve protokol kaydı (Clinical Trial No: NCT0544820) alınmıştır. Verilerin analizinde sayı, yüzde, ortalama, standart sapma, medyan, minimum, maksimum ve kategorik değişkenkler için Pearson kikare/Fisher exact test, gruplar arası karşılaştırmada bağımsız gruplarda t testi, tekrarlı ölçümlerde ANOVA, grup-zaman etkileşimini değerlendirmek için karışık düzen ANOVA kullanılmıştır. Anlamlılık düzeyi p<0,05 olarak kabul edilmiştir. Araştırmaya katılan hastaların yaş ortalaması müdahale grubunda 50,78±8,39 yıl, kontrol grubunda 52,59±9,55 yıl bulunmuştur. Hastaların sosyodemografik ve hastalık özellikleri bakımından benzer bir dağılıma sahip olduğu belirlenmiştir (p>0,05). Müdahale grubunda, 12 haftalık yürüyüş egzersizi sonrası kontrol grubuna göre CIPNAT puan ortalamaları alt boyutlarının 4. hafta, 8. hafta ve 12. hafta puanına göre azaldığı tespit edilmiştir (p<0,05). Uygulama sonrası müdahale grubunda, kontrol grubuna göre McGill Ağrı puan ortalamaları ve alt boyutlarının 4. hafta, 8. hafta ve 12. hafta puanına göre azaldığı tespit edilmiştir (p<0,05). CIPNAT ve McGill Ağrı puan ortalamaları 4. hafta, 8. hafta ve 12. haftalarda kontrol grubunda müdahale grubuna göre daha hızlı arttığı belirlenmiştir (p<0,05). Müdahale ve kontrol gruplarında zamana göre puan değişimleri müdahale grubu lehine olup, CIPNAT grup x zaman etkileşimi için etki büyüklüğü η2=0,278, McGill Ağrı grup x zaman etkileşimi için etki büyüklüğü η2=0,147 olarak bulunmuştur. Araştırmada Rahatsız Edici Semptomlar Teorisi'ne göre yapılan yürüyüş egzersizinin meme kanseri olan hastalarda periferal nöropati ve artralji-miyaljiyi azaltmada etkili olduğu belirlenmiştir. Yürüyüş egzersizi her ortamda uygulanabilir olduğu için hastalar motive edilmeli; etkisi başka kanser türü, kemoterapi ilaçları ve semptomlarda da değerlendirilmesi önerilmektedir.
  • Öğe
    Din görevlilerinin ruh sağlığı okuryazarlığı ve ruhsal hastalıklara yönelik damgalama düzeylerinin belirlenmesi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2023) Korkutan, Mahsum; Günay Molu, Nesibe
    Bu çalışma din görevlilerinin ruh sağlığı okuryazarlığı (RSOY) ve ruhsal hastalıklara yönelik damgalama düzeylerini belirlemek amacıyla tanımlayıcı ve ilişki arayıcı olarak yapıldı. Çalışma, Erzincan il merkezinde imam-hatip- müezzin ve Kur'an kursu öğreticisi kadrosunda görev yapan ve Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı olarak çalışan, gelişigüzel örneklem yöntemi ile seçilen ve çalışmaya katılmayı kabul eden 307 din görevlisi ile yürütüldü. Veriler "Kişisel Bilgi Formu", "Ruh Sağlığı Okuryazarlık Ölçeği"(RSOY ölçeği) ve "Damgalama Ölçeği"(DÖ) kullanılarak toplandı. Verilerin analizi Mann Whitney U testi, Kruskal Wallis H Testi ile yapıldı. Kruskal Wallis H Testi sonucu anlamlı ise çoklu karşılaştırmalar Bonferroni düzeltmesi testi yapıldı. Sayısal değişkenler arasındaki ilişkiler Spearman korelasyon ve doğrusal regresyon analizi ile değerlendirildi. RSOY ölçeği toplam puan ortalaması 14,91±3,61 olarak belirlendi. Cinsiyet, yaş, meslekte çalışma süresi, eğitim düzeyi, ruhsal hastalığı olan bireyle tanışma durumu ve ruhsal hastalığı olan birinden yardım başvurusu alma değişkenlerinin RSOY puanlarında farklılaşma yaptığı belirlendi. Bu çalışmada, damgalama toplam puan ortalaması 58,22±11,87 puan olarak belirlenerek din görevlilerinin damgalama düzeyi yüksek olarak değerlendirildi. Cinsiyet, görev ve internet erişimi değişkenlerinin damgalama toplam puanı üzerinde farklılaşma yaptığı belirlendi. RSOY puanı ile damgalama toplam puanı arasında negatif yönlü istatistiksel olarak anlamlı ve çok zayıf bir ilişki belirlendi (rho=-0,156 p=0,006). Sonuç olarak; din görevlilerinin RSOY düzeyi orta düzey, damgalama düzeyleri ise yüksek olarak tanımlandı. Din görevlilerinin RSOY düzeyleri arttıkça damgalama düzeylerinin azaldığı ve RSOY puanlarının ise damgalama puanlarını %1,5 oranında açıkladığı belirlendi.
  • Öğe
    Meme kanserli hastaların yorgunluk düzeyleri ile öz bakım davranışları arasındaki ilişkinin incelenmesi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2023) Çayır, Havva Nur; Türkben Polat, Hilal
    Kemoterapi uygulanan kanser hastalarında yorgunluk düzeyinin yüksek olması hastaların fonksiyonel durumunu olumsuz yönde etkileyerek, öz bakım gereksinimlerini karşılamayı zorlaştırmaktadır. Fiziksel olarak yetersiz hale gelen bireyin bağımlılık düzeyi artmakta, yaşam kalitesi olumsuz yönde etkilenmektedir. Bu nedenle araştırma meme kanserli hastaların yorgunluk düzeylerini, öz bakım davranışlarını ve yorgunluk düzeyleri ile öz bakım davranışları arasındaki ilişkiyi belirlemek amacıyla yapıldı. Tanımlayıcı ve ilişki arayıcı nitelikteki bu araştırma Kasım 2022-Şubat 2023 tarihleri arasında Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji kliniğinde kanser tedavisi alan 132 meme kanserli birey ile gerçekleştirildi. Araştırmada veri toplama aracı olarak; "Tanıtıcı Bilgi Formu", "Kanser Yorgunluk Skalası" ve "Kemoterapi Uygulanan Hastalarda Öz Bakım Yetersizliği Kuramına Göre Öz Bakım Davranışları Ölçeği" kullanıldı. Veriler yüz yüze görüşme yöntemiyle toplandı. Elde edilen veriler SPSS programı kullanılarak analiz edildi. Veriler sayı, yüzde, ortalama, standart sapma, en yüksek değerler ve en düşük değerler ile özetlenmiştir. İki grup arasındaki farkın test edilmesi için bağımsız gruplarda t testi, ikiden çok grup arasında farkın test edilmesi için normal dağılım sağlayan verilerde Tek Yönlü Varyans Analizi (ANOVA), normal dağılım göstermeyen verilerde Kruskall Wallis testi yapılmıştır. Ölçek puanlarının karşılaştırıldığı korelasyon analizlerinde Pearson Korelasyon analizi, kullanılmıştır. Anlamlılık düzeyi p<0,05 olarak belirlenmiştir. Araştırmaya katılan hastaların yaş ortalamasının 54,68±11,86 olduğu, % 97,7' sinin kadın, % 87,9' unun evli, % 66,7' sinin ilköğretim mezunu olduğu, 40,2'sinin ailesinde kanser öyküsü olduğu, 40.2'sinin metastazı olduğu ve en fazla (% 90.9) halsizlik ve yorgunluk şikayetlerinin yaşandığı saptandı. Hastaların "Kanser Yorgunluk Skalası" puan ortalaması 21,29±8,23, "Kemoterapi Uygulanan Hastalarda Öz Bakım Yetersizliği Kuramına Göre Öz Bakım Davranışları Ölçeği" puan ortalaması 76,44±11,19 olarak orta düzeyde bulundu. " Kanser Yorgunluk Skalası" ile "Kemoterapi Uygulanan Hastalarda Öz Bakım Yetersizliği Kuramına Göre Öz Bakım Davranışları Ölçeği" toplam puanları arasında negatif yönlü zayıf düzeyde anlamlı bir ilişki (r=-0,344, p=0,000) bulundu. Sonuç olarak bu çalışmada hastaların yorgunluk ve öz bakım davranışlarının orta düzeyde olduğu ve yorgunluk düzeylerinin artması ile öz bakım davranışlarının azaldığı bulunmuştur. Kemoterapi ve radyoterapi alan hastaların semptom takibinin yapılması, düzenli aralıklarla öz bakım davranışlarının takibinin yapılması ve öz bakımlarının değerlendirilmesi önerilir.
  • Öğe
    Yönetici hemşirelerin profesyonellik davranışlarının yönetsel stres ile ilişkisi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2023) Karaden, Ufuk; Batı, Serap
    Bu çalışma yönetici hemşirelerin profesyonellik davranışları ve yönetsel stres ile ilişkisini belirlemek amacıyla tanımlayıcı ve ilişki arayıcı olarak gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın örneklemini Konya ilinde bulunan beş hastanede yönetici pozisyonunda çalışan toplam 154 hemşire oluşturmuştur. Veriler araştırmacılar tarafından hazırlanan Sosyo Demografik Bilgi Formu, Hemşirelikte Profesyonelliğe İlişkin Davranışsal Envanter (HPDE) ve Yönetsel Stres Ölçeği (YSÖ) ile toplanmıştır. Veriler bağımsız gruplarda t-testi, varyans analizi, ANOVA testleri ve pearson korelasyon analizleri ile değerlendirilmiştir. Önemlilik düzeyi p<0,05 kabul edilmiştir. Yönetici hemşirelerin %73,4'ünün kadın, %57,8'inin lisans ve üzeri eğitim almış ve %60,4'ünün 1-5 yıldır yönetici hemşire olarak görev yaptığı tespit edilmiştir. Katılımcıların profesyonel davranış ölçeği toplam puan ortalaması 5,26±3.34, yönetsel stres ölçeği toplam puan ortalaması 103,53±30,11'dir. Profesyonel davranış ölçeği üzerinde etkili olan demografik değişkenler cinsiyet ve yöneticilikteki kıdem süresi olarak bulunmuştur. Kadınlar erkeklere, yöneticilikte kıdem süresi fazla olanlar düşük olanlara göre daha yüksek profesyonel davranış puanları almışlardır. Yönetsel stres ölçeği üzerinde etkili olan faktörler yaş, eğitim durumu ve meslekte kıdem süresidir. Yaş, meslekte kıdem süresi arttıkça yönetsel stres puanı da artmaktadır. Lisans ve üzerinde eğitim almış hemşireler daha yüksek yönetsel stres düzeyine sahiptirler. İki ölçek toplam puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki yoktur. Ancak profesyonel davranış ölçeği alt boyutlarından eğitimsel hazırlık alt boyutu ve toplam yönetsel stres puanları arasında pozitif bir korelasyon mevcuttur. Çalışma sonuçlarına göre, yönetici hemşirelerin profesyonel davranış düzeyleri düşük, yönetsel stres düzeyleri ise orta derecede yüksektir. Aynı zamanda yönetici hemşirelerin profesyonellik davranışı ve yönetsel stres düzeyi birbiri ile ilişkili faktörler değildir. Yönetici hemşirelerin profesyonellik davranışları ve stres durumlarının incelenmesi amacıyla büyük gruplarda çalışmaların yapılması bu konuya daha fazla ışık tutacaktır.
  • Öğe
    Fissura orbitalis superior ile orbital yapıların anatomik ilişkilerinin bilgisayarlı tomografi görüntülerinde morfometrik olarak değerlendirilmesi ve klinik önemi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2023) Erbek, Esin; Çiçekcibaşı, Aynur Emine
    Amaç: Orbita endoskopik yaklaşımlarında cerrahi planlamaya yardımcı, önemli anatomik yapılardan olan fissura orbitalis superior (FOS) ve canalis opticus'un (CO) morfometrik ölçümlerinin çok kesitli bilgisayarlı tomografi (ÇKBT) ile incelenmesi, yaş ve cinsiyete göre değerlendirilmesi planlandı. Elde edilen bulgular, literatür bulguları ile karşılaştırılarak anatomik ve klinik değerlendirmelere katkıda bulunulması amaçlandı. Yöntem: Çalışma, 18-90 yaş arasında toplam 219 ÇKBT (114 kadın, 105 erkek) görüntüleri retrospektif olarak incelendi. FOS ve CO'ya ait morfometrik ölçümler BT görüntüleri üzerinde aksiyal düzlemde ve 3D-Slicer yazılımı ile gerçekleştirildi. Bulgular: FOS'un uzunluğu ve FOS'un üç boyutlu genişlik parametreleri kadınlarda erkeklerden anlamlı düzeyde daha yüksek bulundu(p<0,05). FOS'un uzunluğu, FOS tiplendirmelerine göre tip II'de en yüksek, tip VIII'de en düşük değerde anlamlı düzeyde bulundu(p<0,05). FOS'un genişliği, FOS tiplendirmelerine göre en yüksek tip I'de, en düşük tip VI'da anlamlı düzeyde bulundu(p<0,05). Sinus maxillaris'in anterior girişin foramen infraorbitalis ile FOS'un lateral uç noktasına olan mesafeleri ve FOS'un lateral ve medial uç noktaları arası açı değerleri kadınlarda erkeklerden anlamlı düzeyde daha yüksek bulundu(p<0,05). CO'nun lateral duvar uzunluğu ise erkeklerde kadınlardan istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha yüksek bulundu. Ölçülen parametrelerin tümünde taraflar arasında ve yaş grupları arasında anlamlı düzeyde bir fark bulunmadı(p>0,05). Sonuç: FOS'un şekil ve boyut olarak bir çok varyasyon gösteren ve dar bir FOS'un bu bölgede travma veya ameliyat sonrası buradan geçen sinir ve damarların sıkışmasına neden olabileceğinden, bu bölgeye yapılacak olan girişimler için FOS'un mikroanatomi bilgisinin tam bilinmesi gereklidir. Bu açıdan çalışma sonuçlarının endoskopik prosedürlerde klinisyenlere daha güvenli operasyon gerçekleştirmelerine katkıda bulunabileceği kanaatindeyiz.
  • Öğe
    BV2 mikroglial hücrelerinde LPS ile indüklenen inflamasyonda oluşan sitokin değişimlerinin tespit edilip, CRP ve kininogen-1'in deiminasyonunun western blot ile araştırılması
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2023) Demirel, Gamze; Gürbilek, Mehmet
    Nörodejenerasyon; prevalansı hızla artan ve tedavide güçlükler yaşanan birçok nörodejeneratif hastalığın ortak özelliğidir. Posttranslasyonel modifikasyonlardan biri olan deiminasyon (sitrülinasyon) inflamasyona bağlı olarak meydana gelebilir ve bu modifikasyondan Peptidil arjinin deiminaz (PAD) enzimleri sorumludur. Bu çalışmada BV2 mikroglial hücre hattına nöroinflamasyon oluşturmak için LPS uygulaması yapıldı ve sitokinlerden IL-1β'da anlamlı artış gözlemlendi. PAD2, hedeflediğimiz proteinler olan CRP ve Kininojen'deki değişimi belirlemek için RT-PCR yapıldı. PAD2 ekspresyon seviyesinde istatistiksel olarak anlamlı bir düşüş gözlendi. Fakat Kininojen ve CRP ekpresyonunda anlamlı bir değişiklik olmadı. Deimine proteinlerin tanımlanabilmesi için F95 antikoru ile Western blotlama yapıldı. CRP için beklediğimiz bölgede bant saptandı ve CRP'nin deiminasyon adaylarından biri olabileceği görüldü. PAD ekspresyon seviyesindeki düşüşe rağmen çeşitli protein gruplarında deiminasyon tanımlandı. Bu durum daha çok enzimin aktivitesi ile bağlantılı olarak görülmektedir.
  • Öğe
    Akne vulgarisin izotretinoin ile tedavisinde diyetin sistemik immün-inflamasyon indeksi üzerine etkinliğinin karşılaştırılması
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2024) Güven, Hilal; Özdengül, Faik; Özer, İlkay
    Akne vulgaris oluşumunun sebum salgısı, hormon seviyeleri, bakteriyel enfeksiyon ve inflamatuar reaksiyonlar gibi faktörler ve bunlara ek olarak diyetle de ilişkili olduğu bilinmektedir. Akne vulgaris tedavisi için 1982'de onaylanan oral izotretinoin (13- cis -retinoik asit), dirençli patolojilerde kullanılan etkili bir tedavi olmaya devam etmektedir. İzotretinoin, inflamasyon dahil olmak üzere akne patogenezinin tüm aşamalarında etkili olan bir ilaçtır. Bu çalışmanın amacı akne vulgaris tedavisinde oral izotretinoin tedavisiyle süt ve süt ürünlerinden kısıtlı diyetin kan bulgularına ve sistemik immün-inflamasyon indeksi(SII) düzeyleri üzerine etkinliğinin değerlendirmesi ve karşılaştırılmasıdır. Mart- Temmuz 2023 tarihleri arasında Deri ve Zührevi hastalıklar anabilim dalına başvurmuş, çalışmaya gönüllü seçilmiş 18-65 yaş aralığında, 0,3 mg/kg oral izotretinoin tedavisi alan ve tedaviye en az 3 ay devam eden toplamda 60 akne vulgarisli hasta incelenmiştir. Bu hastaların 30'u sadece izotretinoin tedavisi alan ve 30'u da izotretinoin tedavisiyle birlikte süt ve süt ürünlerinden kısıtlı diyet uygulanan hasta grubu olarak ikiye ayrılmıştır. Bireylere genel bilgilerin, süt tüketim durumlarının, akneyi tetikleyecek besinlerin sorgulandığı anket yüz yüze görüşme tekniği ile uygulanmıştır. Hastalardan alınan tam kan ve biyokimyasal tetkik sonuçları başvuru anında, tedavinin 1.ayında ve tedavinin 3. ayında kayıt edilmiştir. Grupların alınan hemogram değerlerinden Sİİ(nötrofil x trombosit/lenfosit) değeri hesaplanmıştır. İki grupta da tedavinin 1.ayındaki ölçüm değerlerine bakıldığında ortalama TSH değerinde artış görülmüştür sadece izotretinoin grubunun diğer gruba göre artışındaki farklılık istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur(p <0,05). İki grubun tedavisinde 1 ay içerisinde LDL, total kolesterol, trigliserid artışları karşılaştırıldığında sadece izotretinoin tedavisi alan grubun değerlerindeki artış daha fazla olmuştur ve bu farklılıklar anlamlı bulunmuştur (p <0,05). Çalışmaya katılan akne vulgarisli hastalarda iki grubun da tedavisinin ilk 3 ayı içerisinde nötrofil, lenfosit, trombosit ölçümleri değerlendirildiğinde istatistiksel açıdan anlamlılık bulunmamıştır (p>0,05). Sadece izotretinoin tedavisi uygulanan grupta tedavi öncesine göre 1. ayın sonunda Sİİ' de düşüş gözlenmiş ancak istatistiksel açıdan anlamlılık bulunmamıştır (p>0,05). Akne vulgaris tedavisinde oral izotretinoin önemli olmakla birlikte süt ve süt ürünlerinden kısıtlı diyetin de etkili olabileceği gözlenmiştir.
  • Öğe
    Maternal depresyonun sıçan yavrularında hipotalamik nöroinflamasyon gelişimine etkisi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2023) Dinçer, Elif; Kurar, Ercan
    Gebelik sırasında ve doğumdan sonra gelişen maternal depresyon önemli bir halk sağlığı problemi olarak tanımlanmaktadır. Maternal depresyon hem annenin hem de yavrunun sağlığı ve yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir. Gebelik sürecinde gelişen depresyon ve tedavisinin epigenetik olarak yavruyu etkilediği bilinmektedir. Majör Depresif Bozukluğun etiyolojisi son derece karışıktır ve tam olarak aydınlatılamamıştır. Nöroinflamasyon, depresyon etiyolojisinde yaygın olarak kabul edilen bir hipotez olarak değerlendirilmektedir. Bu tez projesinde deneysel maternal depresyon modeli oluşturulan sıçanların birinci kuşak yavrularda nöroinflamasyonla ilişkili kinürenin yolağı metabolitlerinin hipotalamik gen ifadesi üzerine etkilerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gebe sıçanlara kronik hafif stres modeli (KHS) ve antidepresan tedavisi kapsamında kontrol (K), sertralin (S), depresyon (D) ve depresyon+sertralin (D+S) grupları oluşturularak postnatal 1., 30. ve 150. günlerde yavrularının hipotalamus dokuları alınmıştır. Hipotalamus dokularında total RNA izolasyosyon sonrası, cDNA sentezi gerçekleştirilmiştir. Kinürenin yolağı, pro- ve antiinflamatuar sitokin genlerinin (IDO1, HAAO, AADAT, KMO, IL1β, IL6, TNFα, TGFβ ve IL10) mRNA düzeyinde ifadeleri kantitatif gerçek zamanlı polimeraz zincir reaksiyonu (qPZR) analizi ile belirlenmiştir. Yenidoğan (1. gün) sıçanlarda depresyon grubunda artmış olan HAAO ifadesi D+S grubunda anlamlı oranda baskılanmıştır. Sertralin uygulamasının IL6 ifadesini K ve D+S gruplarına göre artırdığı gözlenmiştir. Diğer genlerde ekspresyon düzeyleri değişmemiştir. Ergen (30. gün) sıçanlarda KMO ve TNFα genlerinin depresyonda ifadeleri artmıştır. Antiinflamatuar TGFβ geninin ifadesi depresyonda azalmıştır. Sertralin uygulaması ile TGFβ ve IL10 ekspresyon seviyesinde artış gözlenmiştir. Erişkin (150. gün) sıçanlarda depresyon grubunda artmış olan KMO, HAO ve IL6 ifadesi sertralin uygulaması ile baskılanmıştır. Bulgular, maternal depresyonun kinürenin ve sitokin genlerinin ekspreyonunu değiştirdiğini göstermiştir. Sonuçlar gebelikte yaşanan depresyonun inflamatuar mekanizmalar ile yeni nesil yavruları etkilediğini göstermiştir. Bu sonuçlar yavruların ileride yaşayabileceği psikopatolojik durumla ilişkisini desteklemektedir.
  • Öğe
    Sağlık çalışanlarının sağlıklı yaşam biçimi davranışlarının incelenmesi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2024) Demir, Hüseyin; Uludağ, Ayhan
    Yaşamın tüm evrelerinde, sağlıklı bir hayata sahip olmaya yönelik davranışlar bir toplumun bireyleri açısından oldukça elzemdir. Topluma sağlık hizmeti sunan sağlık çalışanlarının kendi sağlıklı yaşam biçimi davranışları da önem arz etmektedir. Yoğun iş temposuyla çalışan sağlık profesyonellerinin kendilerine zaman ayırmakta güçlük çektikleri bilinmektedir. Tanımlayıcı tipte gerçekleştirilen bu araştırmada, sağlık meslek mensubu bireylerin sağlıklı yaşam biçimi davranışlarını tespit etmek ve incelemek amaçlanmıştır. Çalışmanın örneklemini Karaman il merkezinde bulunan sağlık bakanlığına bağlı kamu kuruluşlarında görev yapan 334 sağlık çalışanı oluşturmaktadır. Çalışmada verilerin toplanması amacıyla sağlık profesyonellerine "Sosyo-demografik Bilgi Formu" ve "Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları Ölçeği-II (SYBDÖ-II)" ölçeklerinden oluşan 2 bölümlük anket uygulanmıştır. Anketlerden elde edilen verilerin istatistiki analizlerini gerçekleştirmek amacıyla SPSS Statistics 26.0 programından yararlanılmıştır. Katılımcıların %64,7'si kadın, %59,9'u lisans mezunu ve %65,9'u evlidir. Çalışmaya katılan bireylerin yaşları 21-64 değer aralığındadır. Çalışmaya sağlık meslek mensubu bireyler arasında %34,1 oranı ile en çok hemşireler katılım sağlamıştır ayrıca çalışmaya katılanların %73,4'ü hastanede görev almaktadır. Tez çalışmasında sağlık meslek mensubu bireylerin SYBDÖ-II puan ortalaması 131,56±20,62 olarak saptanmıştır. Alt faktörlerin puan ortalamasına bakıldığında fiziksel aktivite (16,96±4,85) en az, manevi gelişim (26,58±4,57) ise en fazla puana sahip alt faktörler olmuşlardır. Katılımcıların SYBDÖ-II toplam puanı ortalamaları ile öğrenim durumu ve görev yeri değişkenleri arasındaki fark istatistiksel açıdan anlamlı çıkmıştır (p<0,05). Öğrenim durumu düzeyi arttıkça sağlıklı yaşam biçimi davranışları puanının yükseldiği görülmüştür. Görev yerine göre en düşük puan ortalamasına ise Toplum Sağlığı Merkezi çalışanları sahip olmuştur. Katılımcıların SYBD ölçeği toplam puan ortalamaları ile diğer değişkenler arasındaki fark ise istatistiksel olarak anlamlı bulunamamıştır. Bu araştırma ölçek toplam puanı açısından değerlendirildiğinde sağlık profesyonellerinin sağlıklı yaşam biçimi davranış düzeyinin orta seviyede olduğu görülmüştür. Sağlık profesyonellerinin manevi gelişim ve kişilerarası ilişkiler davranışlarında başarılı oldukları, fiziksel aktivite davranışlarında ise yeterince başarılı olamadıkları sonucuna ulaşılmıştır. Araştırmanın sonuçları doğrultusunda sağlık çalışanlarının sağlıklı yaşam biçimi davranış düzeyleri yapılan birçok çalışmayla benzerlik göstermektedir. Elde edilen verilerin bu çalışmada kullanılan ölçekle yapılacak çalışmalar için literatüre katkı sunacağı düşünülmüştür.
  • Öğe
    Farklı cinsel yönelimi olan bireylerin yaşam deneyimleri
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2023) Kaya İpek, Hilal; Kırlıoğlu, Mehmet
    Sosyal hizmet; kişinin biricikliğini gözeten, farklılıklara saygı duyan, çeşitlilikleri destekleyen, sosyal adalet ve insan haklarını odak noktasına alan, desteğe ihtiyaç duyan kişilerin güçlendirilmesini hedefleyen uygulama temelli bir disiplindir. Bu doğrultuda ayrımcılık veya baskıya maruz kalan, hayatlarının neredeyse her döneminde zorluklar yaşayan LGBT'ler için çözüm geliştirebilmesi açışından önem taşımaktadır. Bu çalışma söz konusu bilinç temelinde yürütülmüştür. Araştırmanın temel amacı; farklı cinsel yönelimi olan bireylerin açılma yaşantılarını, bütüncül bir bakış açısıyla ele almak ve ayrıntılı biçimde betimlemektir. Çalışma, toplum içerisinde dışlanan ve baskıya maruz kalan farklı cinsel yönelimi olan bireylerin yaşadıkları sorunları açığa çıkarmaktadır. Ayrıca, sosyal destek unsurları hakkında bilgi vermektedir. Çalışmamız, toplumsal normlar dahilinde olan bireyler ve toplumsal normun dışında kalan bireylere ilişkin bir analiz niteliğindedir. Farklı cinsel yönelimi olan bireylerin dışlanma ile mücadele süreci ve bu bireylerin dışlanmadan dolayı kaynaklara erişmede yaşadıkları sorunlar, tespit edilmelidir. Farklı cinsel yönelimi olan bireylerin sosyal dışlanmayı nasıl yaşadıklarının belirlenmesi, bu bireylerin yaşadıkları olumsuz durumlara dikkat çekilmesi açısından önemlidir. Araştırmada, kar topu örneklem yöntemi kullanılmıştır. Katılımcılara başta dernekler aracılığı ile olmak üzere ilgili yöntemle ulaşılmıştır. Böylelikle toplam 21 katılımcıya ulaşılmıştır. Araştırmada katılımcıların yaşı, cinsel yönelimi, mesleği, eğitimi ile ilgili bilgiler; kişisel bilgi formu doldurularak elde edilmiştir. Yarı yapılandırılmış görüşme formunda; farklı cinsel yönelimi olan bireylerin aile yaşantısı, cinsel yönelimlerini keşfetme dönemleri, açılma sürecinde yaşantıları ve karşılaştıkları homofobik tutumlara yönelik sorular yer almaktadır. Verilerin toplanabilmesi için katılımcılardan izin alınmış ve ardından araştırma hakkında bilgi verilmiştir. Görüşmeler çevrimiçi olarak Zoom platformu üzerinden gerçekleştirilmiş ve kayıt alınarak tamamlanmıştır. Görüşmelerin analizinde, içerik analiz tekniği kullanılmıştır. Analiz kapsamında, katılımcıların açılma sürecine ilişkin bulgular sekiz tema altında toplanmıştır. Bu temalar; LGBT bireylerin aile yapıları ve erken çocukluk dönemi yaşantıları, cinsel yönelim farkındalığına nasıl sahip oldukları, kabullenme ve açılma süreci deneyimleri, sosyal destek mekanizmaları, bürokraside ve sağlık hizmetlerinde maruz kaldıkları olumsuz deneyimler, sosyal hayatta karşılaştıkları ayrımcılık/dışlanma/baskı, birliktelik kurmak veya sosyalleşmek için kullandıkları platformlar, trans bireylerin hormon tedavisi sürecinde yaşadığı değişimler ve geleceğe ilişkin düşünceleridir. Katılımcılar, açık uçlu soruları öznel deneyimleri doğrultusunda cevaplamışlardır. Son kertede, erken çocukluk döneminden geleceğe ilişkin düşüncelerine kadar tüm süreçlerini gözden geçirmişler ve konu hakkında farkındalık oluşturmuşlardır.
  • Öğe
    Septoplasti için başvuran bireylerde uyku ile konfor arasındaki ilişki
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2024) Kahveci, Aydana; Su, Serpil
    Bu çalışma septoplastı̇ için başvuran bireylerde uyku ile konfor arasındakı̇ ilişkiyi incelemek amacıyla yapıldı. Tanımlayıcı ve ilişki arayıcı tipteki çalışmanın evrenini İstanbul Eğitim Araştırma Hastanesi'nde bir yıl içerisinde septoplasti ameliyatı olan 507 hasta oluşturdu. Çalışmanın verileri 05 Mayıs 2023-10 Ekim 2023 tarihleri arasında örnekleme alınan 81 bireyden toplandı. Araştırmanın verileri Tanımlayıcı Özellikler Formu, Pittsburgh Uyku Kalite İndeksi ve Genel Konfor Ölçeği kullanılarak toplandı. Verilerin değerlendirilmesinde ortalama, standart sapma, medyan, frekans ve oran değerleri, Kolmogorov Simirnov Test, Mann-Whitney U test, Kruskal Wallis test, Spearman Korelasyon analizi kullanıldı. Anlamlılık düzeyi p<0,05 olarak kabul edildi. Araştırma öncesi etik kurul onayı, kurum izni ve katılımcılardan aydınlatılmış onam alındı. Çalışmaya katılan bireylerin yaş ortalamasının 38,90±12,40, %63,0'ünün erkek, %30,9'unun lise mezunu, %64,2'sinin evli, %65,4'ünün sadece gündüz vardiyalı çalıştığı belirlendi. Uyku alışkanlıkları değerlendirildiğinde bireylerin %76,5'inde uyku bozukluğu olduğu, %65,4'ünde horlama %65,4'ünde nefes alamayarak uyanma şikayeti olduğu, %59,3'ünde gündüz uykululuk hali olduğu belirlendi. Çalışmaya katılan bireylerin Pittsburgh Uyku Kalite İndeksi toplam puan ortalaması 6,70±2,90, Genel Konfor Ölçeği toplam puanı 133,90±9,40'dır. Pittsburgh Uyku Kalite İndeksi ile Genel Konfor Ölçeği arasında negatif yönlü orta düzeyde anlamlı bir ilişki gözlendi (r=-0,333, p=0,002). Uykuda horlama ve nefes alamayarak uyanma şikayeti olan bireylerin Pittsburgh Uyku Kalite İndeksi toplam puan ortalaması arasında orta düzeyde anlamlı bir ilişki olduğu saptandı (p=0,014, p=0,009). Gündüz uykululuk hali olan bireylerde genel konfor ölçeği rahatlama düzeyi ve fiziksel, psikospiritüel konfor boyutu arasında istatistiksel olarak anlamlı zayıf düzeyde bir ilişki olduğu belirlendi (p<0,05). Bu çalışmanın sonucunda septoplasti için başvuran bireylerin uyku kalitelerinin kötü olduğu, konfor düzeylerinin ortalamanın üzerinde olduğu ve uyku kaliteleri azaldıkça konfor düzeyinin de azaldığı bulundu.
  • Öğe
    Türk popülasyonunda proksimal femurun yaş ve cinsiyete göre morfometrik analizi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2023) Akdoğan Özcan, Sevim; Yılmaz, M. Tuğrul
    Çalışmamızda, Türk popülasyonuna ait kadın ve erkek bireylerin, radyografi görüntüleri (RG) üzerinden ölçümler yaparak, proksimal femur morfometrik analizini yaş ve cinsiyete göre belirleyip ve literatürle karşılaştırmayı amaçladık. Ölçümlerimiz, Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı'na başvuran 18-75 yaş aralığındaki bireylerin pelvik RG üzerinde gerçekleştirildi. Çalışmada, 134 erkek ve 136 kadın olmak üzere toplam 270 kişinin pelvik RG üzerinden ölçümler yapıldı. Bireyler, 18-25, 26-35, 36-45, 46-55, 56-65, 66-75 yaş aralıklarından oluşan altı guruba ayrıldı. Çalışmaya, kemik gelişimini etkileyen hastalığı bulunan, kalça ekleminde ve uyluk bölgesinde kırık, geçirilmiş cerrahi ve protezi olan olgular dahil edilmedi. PACS (Picture Archiving and Communication System) sistemi üzerinden proksimal femur'un uzunluk, genişlik, derinlik ve açılarına ait ölçümler yapıldı. Elde edilen verilerin istatiksel analizleri SPSS 21.0 programı ile analiz edildi. Analiz sonuçları ortalama, standart sapma, minimum (min) ve maksimum (max) olarak verildi. Erkeklerde yapılan ölçümlerde daha yüksek değerler ölçüldü (p<0,05). Tüm bireylerin sağ tarafında caput femoris çapı (CaFÇ), collum femoris genişliği (CoFG), baş boyun eksen uzunluğu (BBEU), femur inklinasyon açısı (FIA), gözyaşı damlası mesafesi (GD), linea intertrochanterica uzunluk ölçümleri (LiUüst, LiUorta ve LiUalt) istatiksel olarak anlamlı derecede daha yüksek bulundu (p<0,05). Sol tarafta ise collum femoris uzunluğu (CoFU), horizontal ofset (HO), alsberg açısı (AA) istatiksel olarak anlamlı derecede yüksek olduğu tespit edildi (p<0,05). Sağ ve sol taraftaki uzunluk ölçümleri arasında pozitif yönde anlamlı bir korelasyon ilişkisi tespit edildi. Çalışmamızda proksimal femur ölçümlerinde ulaştığımız istatistiksel analizlerle; Türk popülasyonuna ait ortalama standart verilerin ortaya konulmasında önemli olduğunu düşündüğümüz verilere ulaştık. Çalışmamızda ölçtüğümüz parametrelerle cinsiyet tayini ve sağ-sol taraf ölçümlerinin karşılaştırılmasında kullanılabilecek veriler elde ettik. Bizim toplumumuzda ya da diğer toplumlarda yapılacak çalışmaların karşılaştırılmalı analizine, proksimal femur morfolojisinin ve bu bölgede karşılaşılabilecek klinik durumlarının daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacağı kanısındayız.
  • Öğe
    Sertralin endotel hasarlı aortta kontraksiyonu etkiler mi?
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2023) Eker, Cahit Burkay; Solak Görmüş, Z. Işık
    Selektif Serotonin Geri Alım İnhibitorü (SSRI) grubu antidepresan ilaçlar kardiyovasküler rahatsızlığı olan hastalarda yaygın olarak kullanılmaktadır. Ancak özellikle damar üzerindeki etkileri deneysel bir çalışmada araştırılmamıştır. Bu çalışmada sertralinin (SE) aort kontraksiyonu üzerine etkilerini hem sağlıklı hem de hasarlı sıçan aortu üzerinde araştırmayı amaçladık. Bu çalışmada 2 grup (n=24) halinde 24 Wistar albino rat kullanıldı. Grup 1; aort- sağlam endotel (n=12), grup 2 aorta- hasarlı endotel (n=12). İnen torasik aort, yetişkin Wistar albino sıçanın servikal dislokasyonundan sonra hızla izole edildi. Aort dokuları temizlendi ve 3-4 mm uzunluğunda halkalar halinde kesildi. Daha sonra halkalar, 37°C'de termoregüle edilmiş ve havalandırılmış (%95 O2 ve %5 CO2) Krebs-Henseleit solüsyonu içeren organ banyolarına yerleştirildi. Aort halkalarının izometrik gerilimindeki değişiklikler, dört kanallı bir kuvvet yer değiştirme transdüseri kullanılarak kaydedildi. Çalışmanın ilk bölümünde sağlam endotel halkaları, ikinci bölümünde ise mekanik olarak hasar görmüş endotel halkaları kullanıldı. Fenilefrin (FE 10-6M) uygulandı ve her iki grupta da kasılmalar kaydedildi. Daha sonra grup 1'e kümülatif (10-9-10-4 M) Sertralin (50 mg) verildi. Grup 2'de endoteli iğne ile yırtarak aort endotel hasarı oluşturuldu. Asetilkolin (Ach 10-6M) uygulanarak endotel hasarı kontrol edildikten sonra hasarlı stripler bir saat süreyle organ banyolarında yıkandı ve ikinci doz FE 10-6M verildi, ardından kümülatif olarak Sertralin (50 mg) verildi (10 -9-10-4 M) 2. gruba ve kasılmaları kaydedildi. Grup 1'e kümülatif (10-9-10-4 M) sertralin (50 mg) verildikten sonra ilk üç sertralin dozunda (10-9, 10-8, 10-7) spontan kasılmalarda belirgin inhibisyon saptandı. (p<0.05), geri kalan sertralin dozlarında kasılma inhibisyonu devam etti. Sertralin 10-6-5-4 de 10-9-8-7 doza göre kasılmalarda belirgin inhibisyon yaptı. Grup 2'de ikinci FE kasılmalarının inhibisyonu sertralin dozlarından sonra da devam etti ancak grup 1'e göre daha az anlamlıydı. Sertralin, sıçan izole aortunda FE kaynaklı düz kas kontraksiyonunu inhibe ettiği tespit edilmiştir. Endotel hasarlı aort dokusunda FE kaynaklı düz kas kontraksiyonları daha yavaş inhibe olmuştur. Endotel hasarı sonucunda aortta NO salınımı azalmış ve NO'ya bağlı vazodilatasyon etkinin de azaldığı düşünülmektedir. Sertralinin kardiyovasküler sistem üzerine olan etkilerinin daha iyi anlaşılması için ileri düzeyde araştırmalara ihtiyaç bulunmaktadır.
  • Öğe
    Streptozotosin ile indüklenen diyabetik sıçanlarda safranalin antidiyabetik ve endotel disfonksiyonu üzerine etkileri
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2023) Demirci, Ayten; Şahin, Ayşe Saide; Soner, Burak Cem
    Diabetes Mellitus en yaygın görülen metabolik hastalıklardan biridir. Diyabet tedavisinde oral hipoglisemik ilaçlar kullanılmakta; ancak bu ilaçların radikal bir tedavi sağlamaması ve advers etkileri nedeniyle yeni ajanlar halen araştırılmaktadır. Bitkisel kaynaklar, yeni antidiyabetik ajan keşfi için önemli bir araştırma konusudur. Safran bitkisi tedavi ve aromatik amaçlarla geleneksel tıpta sıklıkla kullanılmaktadır. Safran ekstresinin antidiyabetik etkileri in vivo ve in vitro metodlarla gösterilmiştir. Ancak safranın aktif bileşenlerinden olan safranalin antidiyabetik etki potansiyeline ilişkin literatürde yeterli bilgi bulunmamaktadır. Bu tez çalışmasında safranalin antidiyabetik ve diyabetin sebep olduğu endotel hasara karşı potansiyel koruyucu etkinliği araştırılmıştır. Çalışmada 40 adet 4 aylık Wistar albino cinsi erkek sıçan; sağlıklı kontrol (SK), diyabet kontrol (DM), diyabet+safranal (0,5 mg/kg /gün), diyabet+safranal (0,75 mg/kg/gün), diyabet+safranal (1 mg/kg/gün) olarak beş gruba ayrılmıştır. SK grubu hariç 4 gruba STZ (50 mg/kg) i.p. yolla uygulanarak diyabet modeli oluşturulmuş ve sekiz hafta boyunca tedavi gruplarına safranal 0,5; 0,75 ve 1 mg/kg (i.p.) dozunda uygulanmıştır. İki haftada bir sıçanların kan glikoz düzeyi ve ağırlık ölçümleri yapılmıştır. Sekiz haftanın sonunda sakrifiye edilen sıçanların kan örneklerinde HbA1c ve insülin düzeyleri ölçülmüş, aort ve pankreas dokuları çıkarılmıştır. Pankreas dokularında immünohistokimyasal inceleme yapılmış, torasik aort dokularından alınan örneklerin bir bölümünde qRT-PCR ile VCAM-1 ve eNOS gen ekspresyonu düzeyleri, diğer bölümünde ise izole organ banyosunda gevşeme yanıtları incelenmiştir. STZ ile T1DM oluşturulan sıçanların, 3 farklı dozda safranal ile tedavisi sıçanların ağırlıklarını etkilememiş; kan glikoz ve HbA1c düzeylerini azaltmış, insülin düzeylerini ise arttırmıştır. Ayrıca safranal tedavisinin pankreas dokularında insülin antikoruyla boyanma şiddeti ve yaygınlığını arttırdığı bulunmuştur. qRT-PCR çalışmalarında safranal ile tedavi edilen sıçanların aortasında VCAM-1 protein ekspresyonunda azalma ve eNOS ekspresyonunda artış olduğu saptanmıştır. eNOS ekspresyonundaki artışa paralel olarak safranal tedavi grubu aort dokularında T1DM'li sıçan aortlarına göre asetilkolin daha fazla gevşeme oluşturmuştur. Sonuç olarak STZ ile diyabet oluşturulmuş sıçanlarda safranalin antidiyabetik etkileri ve diyabetin neden olduğu endotel disfonksiyona karşı koruyucu potansiyeli olabileceği gösterilmiştir.