Yazar "Çifçi, Sami" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 8 / 8
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Evaluation of the Efficacy of Tenofovir in Chronic Hepatitis B Patients Unresponsive to Lamivudine(2015) Çifçi, Sami; Kayhan, Yusuf; Güngör, Gökhan; Bıyık, Murat; Asıl, Mehmet; Ataseven, Hüseyin; Demir, AliAmaç: Kronik hepatit B virüs (HBV) enfeksiyonu global bir sağlık problemi olup artmış morbidite ve mortalite ile ilişkilidir. Tedavideki ana hedef HBV replikasyonunu sürekli bir şekilde baskılayabilmektir. Ancak antiviral direnç kalıcı supresyon önünde ciddi bir engel teşkil etmektedir. Ülkemizde lamivude yanıtsız hastalarda tenofovire olan yanıtının değerlendirilmesi ile ilgili yeterli verilerin olmaması nedeniyle, bu çalışmanın yapılması planlanmıştır.Gereç ve Yöntemler: On sekiz yaşından büyük, en az 6 ay lamuvudin kullanmış ve direnç tespit edildikten sonra tenofovir başlanmış 48 hasta çalışmaya alındı. Hastaların tenofovir öncesi ve sonrası HBV DNA düzeyleri, hepatit B e antijen (HBeAg) serokonversiyonu ve hepatit B yüzey antijeni (HBsAg) kaybı oranları retrospektif olarak incelendi.Bulgular: Lamivudin direnci sonrası tenofovir alan hastalarda viral supresyon (HBV DNA 400 kopya/ml) tedavinin 6. ayında %89, 12. ayında %94 ve ortalama 21,4 aylık tedavi sonrası ise %96 oranında saptandı. Alanin aminotransferaz normalizasyonunun tedavinin birinci yılında %60 ve 21,4 aylık izlem süresinin sonunda ise %90 oranında sağlandığı görüldü. Tedavinin birinci yılında HBeAg kaybı %42 hastada tespit edildi. HBsAg kaybı izlem periyodu boyunca hiçbir hastada saptanmadı.Sonuç: Lamivudine yanıtsız kronik hepatit B hastalarında tenofovir etkili ve iyi tolere edilebilen bir tedavi seçeneğidir.Öğe Is there any potential or additive effect of anemia on hepatorenal syndrome?(2016) Keskin, Muharrem; Bıyık, Murat; Ataseven, Hüseyin; Demir, Ali; Güngör, Gökhan; Akyıldız, Murat; Solak, Yalçın; Gaipov, Abduzhappar; Çifçi, Sami; Polat, HakkıBackground/Aims: Hepatorenal syndrome (HRS) is a severe complication of advanced cirrhosis and is characterized by renal dysfunction and poor survival rates. Although anemia is a non-rare condition in advanced liver cirrhosis, there is no publication regarding the potential or additive effects of anemia on HRS and renal dysfunction in patients with cirrhosis. We investigated whether severe anemia is a precipitant factor for HRS.Materials and Methods: In this prospective study, consecutive patients with cirrhosis with and without renal dysfunction were enrolled. A total of 29 patients with cirrhosis with HRS meeting the HRS diagnostic criteria (9 patients with type 1 HRS and 20 with type 2 HRS) and 37 patients with cirrhosis without HRS were included. The demographic features, laboratory data (particularly anemic parameters), and clinical scores of patients with and without HRS were evaluated.Results: Grades of ascites, Child-Turcotte-Pugh (CTP) scores, and Model of End Stage Liver Disease (MELD) scores were significantly higher in contrast to hemoglobin levels; hematocrit concentrations were significantly lower in patients with type 1 and 2 HRS than in those with non-HRS stable cirrhosis. There was a negative correlation between the hemoglobin-hematocrit and serum creatinine levels. In the logistic regression analysis, the hemoglobin levels and CTP and MELD scores were statistically significant for an onset of HRS.Conclusion: Anemia may contribute to HRS and deteriorated renal function in patients with HRS because anemic hypoxia can lead to microcirculatory renal ischemia in the kidneys and anemia can also activate sympathetic activity and hyperdynamic circulation in the pathogenesis of HRS.Öğe KDIGO (Kidney Disease: Improving Global Outcomes) Criteria As a Predictor of Hospital Mortality in Cirrhotic Patients(2016) Bıyık, Murat; Ataseven, Hüseyin; Bıyık, Zeynep; Asil, Mehmet; Çifçi, Sami; Sayın, Serhat; Demir, Ali; Tombul, Halil ZekiBackground/Aims: Acute kidney injury (AKI) is frequent in cirrhotic patients and is associated with a poor prognosis. Recently, the Kidney Disease: Improving Global Outcomes (KDIGO) organization recommended new criteria for the diagnosis and staging for AKI. The aim of this study was to evaluate the presence of AKI according to KDIGO criteria in cirrhotic patients admitted to the hospital and to determine its association with hospital mortality.Materials and Methods: This retrospective study included 277 cirrhotic patients admitted to the intensive care unit and gastroenterology service of a tertiary referral hospital from January 2008 to January 2012. AKI was diagnosed and classified according to the KDIGO criteria.Results: The overall incidence of AKI in cirrhotic patients was 39%, and the overall hospital mortality was 15.5%. Patients without AKI had a hospital mortality rate of 2.4%, whereas the mortality rate for patients with AKI was 36.1%. The peak AKI stage detected during hospitalization was stage 1 for 58 patients (53.7%), stage 2 for 20 patients (18.5%), and stage 3 for 30 patients (27.7%). Mortality was found to be associated with the presence, stage, and progression of AKI. Multivariate analysis showed that AKI was an independent factor significantly associated with mortality (odds ratio: 9.1; 95% confidence interval: 2.89-29.1; p>0.001).Conclusion: KDIGO criteria can be used to evaluate AKI in cirrhotic patients. The prevalence of AKI in patients with cirrhosis is high, and AKI is associated with mortality. If early preventive measures are taken, it may be possible to prevent AKI progression and thus mortalityÖğe Konya il merkezinde gastroözofageal reflü hastalığı prevalansı(2018) Özer Çakır, Özlem; Çizmecioğlu, Ahmet; Bıyık, Murat; Çifçi, Sami; Ataseven, Hüseyin; Polat, Hakkı; Demir, AliGiriş ve Amaç: Gastroözofageal reflü hastalığı üst gastrointestinal kanalınsık rastlanılan bir hastalığıdır. Anatomik lokalizasyonu nedeniyleözofagusa komşuluğu olan organların hastalıklarını taklit edebildiği gibi;asıl hastalığın şikayetini maskeleyebilmekte hatta oluşan komplikasyonlarıda başka organların fonksiyonlarını bozabilmektedir. Dünyada batıtipi yaşantısı olan toplumlarda daha sık görülmektedir. Türkiye’de hastalıkepidemiyolojisi ile sınırlı veri vardır. Gereç ve Yöntem: Yaşadığımızçevrenin prevalansını belirleyebilmek amaçlı yapılan çalışmada Konya İliMerkez İlçelerinde önceden belirlenmiş rastgele adreslerdeki 2000 kişiile anket görüşmesi yapılmıştır. Bulgular: 1188 kişi ile anket tamamlanabilmiş,(%59 geri dönüş oranı), katılımcıların 581’i kadın (%48.9),607’si erkek (%51.1), yaş ortalaması 41.3412.8 olarak hesaplanmıştır.Aylık semptomlar göz önüne alındığında aylık %10,9 prevalans bulunmuştur.Cinsiyet, medeni hal, eğitim düzeyi, meslek ve gelir durumureflü ile ilişkili bulunmazken yaş ve vücut kitle indeksi ile korelasyonsaptanmıştır (p0.05). Sonuç: Bulunan sonuç itibariyle Konya İli merkezilçelerinde her üç kişiden birinin kilolu ya da obez olduğu saptanmış,reflü prevalansının batı ülkelerine yakın olduğu görülmüştür.Öğe Partial Splenic Embolization may be an Option to Overcome Thrombocytopenia Interfering with Triple Therapy in HCV (+) Cirrhotic Patients: A Case Report(2015) Asıl, Mehmet; Bıyık, Murat; Çifçi, Sami; Sayın, Serhat; Uçar, Ramazan; Özbek, Orhan; Ataseven, Hüseyin; Polat, Hakkı; Demir, AliKronik hepatit C nedeniyle interferon içeren tedavi rejimleri uygulanan hastalarda ilaçlara bağlı yan etkilerle sıklıkla karşılaşılmaktadır. Bu yan etkiler bazen ilaçların suboptimal dozlarda verilmesine hatta tedavinin kesilmesine neden olabilmektedir. İnterferon alan hastalarda trombositopeni sık görülür ve tedaviyi zorlaştırır. Biz burada Pegile interferonribavirintelaprevir üçlü tedavisi alan ve tedaviyi etkileyen trombositopeni tedavisi için splenik embolizasyon uygulanılan hepatit C virüs (HCV) () sirotik bir hastayı sunmayı amaçladık. Kırk yedi yaşında kadın hasta kliniğimizde HCV() siroz nedeniyle 6 yıldır takip edilmekteydi. Altı yıl önce 48 hafta pegylated interferon (PEGIFN)ribavirin tedavisi almış ve tedavi sonrası relaps saptanmıştı. Proteaz inhibitörü içeren 3'lü tedavi protokollerinin genotip 1b hastalarda ülkemizde de onaylanmasından sonra hastaya telaprevir içeren 3'lü tedavi protokolü planlandı. Hastanın tedavi öncesi laboratuvar tetkikleri Child A sirozla uyumluydu. Abdominal ultrasonografide kronik karaciğer hastalığı bulguları ve splenomegali saptandı. Tedavi öncesi HCV RNA 756000 copy/ml, Hb: 11,8 g/dL, WBC: 4600/?L, Trombosit: 64000/?L idi. Hastaya Peg IFN ?-2a 135 mcg/hafta, ribavirin 1000 mg/gün ve telaprevir 3x750 mg/gün başlandı. İki hafta içerisinde trombosit sayımı önce 42000 /?L ve ardından 14000 /?L'ye kadar düştü. PEG-IFN dozu kademeli olarak 67,5 mcg/haftaya kadar azaltıldı. Trombositopeni nedeniyle hastaya parsiyel splenik embolizasyon uygulandı. Bir hafta içerisinde trombosit sayısı 45000/?L'ye yükseldi ve PEG-IFN dozu tekrar 135 mcg/haftaya arttırıldı. Tedavinin geri kalan kısmında trombosit sayısı yaklaşık 60000/?L civarında seyretti ve hasta 48 haftalık tedaviyi başarıyla tamamladı. Hastaya tedavi sonu ve tedavi bitiminden 12 hafta sonra bakılan HCV RNA (-) olarak saptandı. PEG-IFN içeren üçlü tedavi tedavi protokolleri uygulanacak olan sirotik hastalarda trombositopeni tedavisinde splenik embolizasyon minimal invaziv bir seçenek olarak kullanılabilir.Öğe Pediatrik endoskop ile tedavi edilen koledokolitiazis olgusu(2013) Çifçi, Sami; Bıyık, Murat; Ataseven, Hüseyin; Uçar, Ramazan; Demir, Ali; Polat, Hakkı; Özer Çakır, ÖzlemGeçirilmiş safra yolu cerrahileri sonrası sık karşılaşılan koledokolitiazis, tanı ve tedavisinde önemli problemler olabilen ciddi bir durumdur. Son yıllarda ultraslim endoskoplar koledokolitiazis tanı ve tedavisinde giderek artan kullanım alanı bulmuştur. Pediatrik endoskop ile tanı ve tedavisi başarılı bir şekilde yapılmış olan 62 yaşında kadın, koledokolitiazis olgusu sunulmuştur.Öğe Rectal or intramuscular diclofenac reduces the incidence of pancreatitis after endoscopic retrograde cholangiopancreatography(2016) Bıyık, Murat; Ataseven, Hüseyin; Uçar, Ramazan; Uçar, Esma; Polat, İlker; Çifçi, SamiBackground/aim: Acute pancreatitis is the most common adverse event of endoscopic retrograde cholangiopancreatography (ERCP). We aimed to evaluate the efficacy of intramuscular diclofenac sodium for prophylaxis of post-ERCP pancreatitis (PEP) in comparison to the rectal form. Materials and methods: One hundred and fifty consecutive patients who underwent ERCP were enrolled in this single-center, prospective, randomized controlled study. Patients were randomized into three groups. The first group received 75 mg of diclofenac sodium via intramuscular route and the second group received 100 mg of diclofenac sodium rectally 3090 min before the procedure. The third group served as the control group. Patients were evaluated for post-ERCP pancreatitis with serum amylase levels and abdominal pain 24 h after the procedure. Results: The overall incidence of PEP was 6% (n 9) and 2% (n 1) in the intramuscular (IM) and rectal groups, respectively, and 14% in the control group (P 0.014). Nineteen (12.7%) patients developed post-ERCP abdominal pain (8% in IM, 10% in rectal, and 20% in control group; P 0.154). Twenty-five (16.6%) patients developed post-ERCP hyperamylasemia (10% in IM, 12% in rectal, and 24% in control group; P 0.03). Conclusion: Prophylaxis with diclofenac given rectally or intramuscularly is an effective option for the management of post-ERCP pancreatitis.Öğe The relationship between fecal incontinence and vaginal delivery in the postmenopausal stage(2017) Kargın, Süleyman; Çifçi, Sami; Kaynak, Adnan; Ataseven, Hüseyin; Kadıyoran, Cengiz; Çakır, MuratAmaç: Obstetrik anal sfinkter yaralanmaları vajinal doğumların önemli bir komplikasyonudur ve istemsiz gaz, sıvı veya katı gaita kaçağı olarak tanımlanan fekal inkontinanslara neden olmaktadırlar. Tüm doğumların %0,5-9'unda sfinkter yaralanması görülmesine rağmen endoanal ultrasonografinin kullanıma girmesiyle vajinal doğum yapmış kadınların %20-41'inde okült anal sfinkter yaralanmaları olduğu tespit edilmiştir. Çalışmamızın amacı postmenapozal dönemde insidansı dramatik artan fekal inkontinansların okült anal sfinkter yaralanmaları ile ilişkisinin incelenmesidir. Gereç ve Yöntemler: Anal sfinkter yaralanması öyküsü olmayan 18-70 yaş arası 200 sağlıklı kadın çalışmaya alındı. Katılımcılar premenapozal ve postmenapozal vajinal doğum; premenapozal ve postmenaozal sezaryenle doğum yapanlar olmak üzere 4 gruba ayrıldı. Katılımcılar menapoz durumu ve doğum türüne göre 4 gruba ayrıldı. Wexner inkontinans skorları belirlendi. Katılımcıların anal sfinkter defektleri endoanal ultrason ile anal sfinkter fonksiyonları ise anorektal manometer ile değerlendirildi.Bulgular: Grup 1'de anorektal manometre ölçüm değerleri grup 3'ten anlamlı olarak daha düşük bulundu (p0,01). Grup 1 ve grup 3 arasında Wexner skoru benzerdi. Grup 2'nin anorektal manometrik ölçüm değerleri grup 4'ten anlamlı olarak daha düşüktü. Wexner skoru ise grup 2'de anlamlı olarak daha yüksekti (p0,03). Sonuç: Vajinal doğum sonrası oluşan anal sfinkter yaralanmaları kadınlarda menapoz sonrası fekal inkontinansların insidansının artmasına ve fekal inkontinans semptomların oluşmasına neden olan bir faktör olabilir.