Yazar "İçli, Abdullah" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 4 / 4
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Diyabetik olmayan akut koroner sendromlarda erken dönem yeni bir risk önbelirleyicisi olarak: 'geliş insülin rezistans indeksi (GİRİ)'(Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi, 2002) İçli, Abdullah; Gök, Hasanİnsülin rezistansı, birçok kardiyovasküler hastalık için bir risk göstergesidir ancak bazılarının etyoloji ve prognozu üzerinde etkisi tam olarak açığa kavuşmamıştır. Bu çalışmamızda, insülin rezistansının pratik olarak belirlenmesinde yeni sunulmuş olan "Geliş İnsülin Rezistans İndeksi (GİRİ)'nin", diyabetik olmayan akut koroner sendromlarda erken dönem yeni bir risk önbelirleyicisi olup olmadığını araştırmayı amaçladık. Yöntem Çalışmamıza akut miyokard infarktüsü (AMİ) (Grup I, yaş ortalaması 58±12 olan 72 hasta) ve kararsız angina pektoris (KAP), (Grup II, yaş ortalaması 58±10 olan 88 hasta) tamlarıyla koroner yoğun bakım ünitesine yatırılan ve koroner anjiyografı (KAG) yapılan 160 diyabetik olmayan hasta dahil edildi. Tüm hastalarda geliş insülin ve glukoz değerlerinin çarpımının, normal glukoz düzeyi (5mmol/L) ve insülin düzeyinin (5mU/L) çarpımına bölünmesiyle GİRİ hesaplandı. Hastaların ekokardiyografık olarak sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu (SVEF), duvar hareket skor indeksi (SVDHSİ) ve KAG'lerinden Gensini skor indeksi belirlenerek, 30 gün boyunca, major kardiyak olaylar (kalp yetersizliği, atriyal fıbrilasyon, reinfarktüs, ciddi ventriküler aritmiler, AV blok, revaskülarizasyon gereksinimi ve mortalite) bakımından takip edildi. Bulgular Grup I'de GİRİ daha yüksek bulundu.(7.2±5.3'e karşın, 5.2±4.4, p=0.01). Grup I'de GİRİ ile Gensini skoru ve SVDHSİ arasında pozitif (sıra ile; r=0.41, p=0.01; r=0.48, pO.001), SVEF arasında ise negatif korelasyon (ı=-0.37, pO.001) saptandı. Ayrıca Grup I'de çok değişkenli regresyon analizinde, GİRİ ile Gensini skor indeksi (r=0.23, p=0.01) ve SVDHSİ (r=0.43, p<0.0001) arasındaki pozitif korelasyonun devam ettiği görüldü. Yine Grup I'de kalp yetersizliği (r=0.42,60 p<0.0001), atriyal fıbrilasyon (r=0.35, p=0,002) ve reinfarktüs (r=0.23, p=0.04) arasında anlamlı korelasyon saptanırken, çok değişkenli regresyon analizinde de, kalp yetersizliği (r=0.21, p=0.007), atriyal fıbrilasyon (r=0.18, p=0.01) ve reinfarktüs (r=0.18, p=0.01) ile anlamlı pozitif korelasyonun devam ettiği görüldü. Buna karşın KAP grubunda, GİRİ ile bu parametreler arasında anlamlı bir ilişki saptanmadı. Sonuç GİRİ, AMİ ile gelen, diyabetik olmayan hastalarda, erken dönem bir risk prediktörü olarak yüksek riskli alt grupların erken belirlenmesinde kullanılabilir. Aynı zamanda GİRİ, AMİ'lü hastalarda sol ventrikül disfonksiyonunun ve koroner arter hastalığının yaygınlığım belirleyen bağımsız bir risk faktörü olarak, alternatif tedavi stratejilerden yararlanabilecek hastaların belirlenmesinde de yol gösterici olabilir.Anahtar kelimeler: Akut miyokard infarktüsü; kararsız angina pektoris; insülin rezistansıÖğe LBBB Olan Dilate Kardiyomiyopati Hastalarında Sol Ventrikül Disfonksiyonunu Belirlemek İçin Potansiyel Olarak Faydalı Bir Marker: Tpeak-Tend(2017) İçli, AbdullahGiriş: Sol dal bloğu (LBBB)'nun birçok epidemiyolojik çalışmada kardiyak mortalitenin bağımsız bir risk faktörü olduğu gösterilmiştir. Son yapılan çalışmalarda izole LBBB'ye spesifik progresif kardiyomiyopati (KMP) gelişebileceği gösterilmiştir. Bu çalışmamızda LBBB olan hastalarda başvuru elektrokardiyografi (EKG)'sinde kolayca ölçülebilen Tpeak-Tend (Tp-e) intervalinin sol ventrikül fonksiyonları ile ilişkisini araştırma amaçlanmıştır. Hastalar ve Yöntem: Bu çalışmaya retrospektif tarama ile 56 LBBB hastası alınarak ekokardiyografik değerlerine göre; EF %50 (60.2 5.6 ) ve EF %50 (58.1 7) olarak 2 gruba bölünerek incelendi. Tp-e/ cTp-e intervalleri yüzey elektrokardiyogramlarından bilgisayar ortamında hassas ölçümler elde etmek için bir dijital cetvel yardımıyla manuel olarak ölçüldü. Datalar hasta dosyalarından elde edilen ekokardiyografik parametrelerle kıyaslandı. Bulgular: LBBB ve dilate kardiyomiyopati (DKMP) hastalarında Tp-e ile EF arasında negatif korelasyon (r -0.723, p 0.0001), sol ventrikül diyastol sonu çapı (SVDSÇ) arasında ise pozitif korelasyon (r 0.394, p 0.035) ve sol ventrikül sistol sonu çapı (SVSSÇ) ile pozitif korelasyon (r 0.478, p 0.009) bulunmuştur. Korelasyon analizinde; cTp-e ile EF arasında negatif korelasyon (r -0.649, p 0.0001), SVDSÇ arasında ise pozitif korelasyon (r 0.587, p 0.001) ve SVSSÇ ile pozitif korelasyon (r 0.558, p 0.002) bulunmuştur. Sonuç: Sonuç olarak Tp-e/cTp-e intervali özellikle sol ventrikül fonksiyonları henüz bozulmamış hastaların belirlenmesinde, takibinde hatta tedaviden fayda görecek hasta seçiminde ve resenkronizasyon tedavisinin optimal zamanlamasında potansiyel olarak faydalı olabilecek bir parametre olabilir.Öğe Plazma Aterojenik İndeks, Sistemik Lupus Eritematozusunda Subklinik Aterosklerozun Bağımsız Bir Göstergedir(2017) Uslu, Ali Uğur; Küçük, Adem; İçli, Abdullah; Cüre, Erkan; Sakız, Davut; Arslan, Şevket; Aydoğan Baykara, RabiaAmaç: Sistemik lupus eritematozus (SLE), kronik inflamasyon ile karakterize bir hastalıktır. Plazma aterojenik indeks (PAI), kardiyovasküler hastalık ve kardiyak risk için değerli bir belirteçtir. Bu çalışmanın amacı PAI'in SLE hastalarında aterosklerozu ve kardiyak riski değerlendirmekteki rolü ve klinik kullanılabilirliliğini araştırmaktır.Gereç ve Yöntem: Amerikan Romatoloji Koleji (1997) tanı kriterlerine göre değerlendirilen 56 kadın SLE hastası dahil edildi. Ayrıca yaş ve vucüt kitle indeksi uyumlu 56 kadın sağlıklı kişi seçildi. PAI, trigliserit'in yüksek yoğunluklu kolesterole oranı logartimik ölçümüdür. Karotis intima medya kalınlığı (KIMK) inflamatuvar belirteç olarak yaygın olarak kullanıldığından, bu işareti bu çalışmada kullandık. Hasta ve kontrol gruplarının lipid ve diğer biyokimyasal parametreleri incelendi.Bulgular: Hasta grubunda PAI 0,040,23, KIMK 0,780,18 mm, kontrol grubunda PAI -0,090,20, KIMK 0,500,15 mm olduğu tespit edildi. Hasta grubunda PAI ve KIMK'ın kontrol grubuna kıyasla yüksek olduğu görüldü (sırasıyla p0,002, p0,001). SLE hastaları içerisine KIMK ile PAI arasında pozitif korelasyon olduğu görüldü (r0,273, p0,003). Multipl logistik regresyon analize göre PAI, KIMK için bağımsız risk faktörü olarak değerlendirildi (Olasılık oranı: 2,6, Güven aralığı %95 1,506-4,374, p0,029).Sonuç: Bu çalışma bize PAI'nın SLE hastalarında subklinik aterosklerozun değerlendirilmesinde kullanılabilecek bağımsız bir belirteç olabileceğini düşündürdüÖğe A Potentially Useful Marker to Determine Left Ventricular Dysfunction in Patients with Left Bundle Branch Block with Dilated Cardiomyopathy: Tpeak-Tend(2017) İçli, AbdullahIntroduction: It has been shown in various epidemiological studies that left bundle branch block (LBBB) is an independent risk factor of cardiac mortality. In this study, we aimed to examine the relationship between left ventricular function in patients with LBBB and the Tpeak-Tend (Tp-e) interval, which can be easily measured using electrocardiography (ECG) when patients are admitted to the hospital. Patients and Methods: In this study, 56 patients with LBBB were retrospectively selected according to their echocardiographic findings by using the retrospective scanning method. In line with this selection, patients were divided into two groups: patients with ejection fraction (EF) < 50% (32.4 ± 3.7) and those with EF > 50% (58.2 ± 4.1). Tp-e/corrected Tp-e (cTp-e) intervals were measured using the surface electrocardiogram technique. Results: According to our results, a negative correlation between Tp-e and EF in patients with LBBB and dilated cardiomyopathy (DCMP) (r= -0.723, p= 0.0001). Tp-e had a positive correlation with left ventricular end-diastolic diameter (LVEDd) (r= 0.394, p= 0.035) and with left ventricular end-systolic diameter (LVESd) (r= 0.478, p= 0.009). In the correlation analysis, we observed a negative correlation between cTp-e and EF values (r= -0.649, p= 0.0001), and cTp-e had a positive correlation with LVEDd (r= 0.587, p= 0.001) as well as with LVESd (r= 0.558, p= 0.002). Conclusion: Consequently, Tp-e/cTp-e interval can be a useful parameter that can be used particularly in the determination and follow-up of the patients whose left ventricular functions have not yet been deteriorated. Furthermore, this value can be used to select patients who can benefit from the treatment and to select the optimal timing of resynchronization therapy.