Yazar "Taban, Volkan Burak" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 3 / 3
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Investigation of left ventricular changes according to valve type in patients with surgical replacement due to isolated aortic stenosis(Clinics Cardive Publ Pty Ltd, 2023) Guener, Abdullah; Isik, Mehmet; Tanyeli, Oemer; Yildirim, Serkan; Ege, Erdal; Taban, Volkan BurakObjective: The aim of this study was to investigate postoperative left ventricular changes [left ventricular mass (LVM), left ventricular mass index (LVMI), left ventricular end-diastolic diameter (LVEDD), left ventricular end-systolic diameter (LVESD), patient-prosthesis mismatch (PPM), pulmonary artery pressure (PAP), gradients, and ejection fraction (EF)] according to the valve type used in patients undergoing aortic valve replacement (AVR) due to isolated aortic stenosis. Methods: A total of 199 patients with isolated AVR due to aortic stenosis between 2010 and 2020 was retrospectively investigated. Four groups were identified according to the valve type used (mechanical, bovine pericardium, porcine and sutureless). Pre-operative and first year postoperative transthoracic echocardiography findings for the patients were compared. Results: Mean age was 64.4 +/- 13.0 years, while the gender distribution was 41.7% women and 58.3% men. Of the valves used in patients, 39.2% were mechanical, 18.1% were porcine, 8.5% were bovine pericardial and 34.2% were sutureless valves. Analysis independent of the valve groups observed LVEDD, LVESD, maximum gradient, mean gradient, PAP, LVM and LVMI values reduced significantly postoperatively (p < 0.001). EF was observed to increase by 2.1% (p = 0.008). Comparisons of the four valve groups revealed that LVEDD, LVESD, maximum gradient, mean gradient, LVM and LVMI significantly decreased in all groups. EF significantly increased only in the sutureless valve group (p = 0.006). Analysis of PPM groups showed that LVESD, maximum gradient, mean gradient, PAP, LVM and LVMI were significantly reduced in all groups. In the normal PPM group, there was an improvement in EF, which was significantly different to the other groups (p = 0.001), while in the severe PPM group, EF appeared to be reduced (p = 0.19).Öğe Treatment Approaches to Combined Orthopedic and Vascular Traumas: A Single-Center Experience(Zamensalamati Publ Co, 2021) Dereli, Yuksel; Isik, Mehmet; Tanyeli, Omer; Yildirim, Serkan; Altinbas, Ozgur; Korucu, Ismail Hakki; Taban, Volkan BurakBackground: Orthopedic and vascular trauma can be clinically observed and have negative consequences if not treated appropriately. Objectives: This study aimed to present the clinical experiences of the authors regarding vascular traumas in combination with extremity fractures or dislocations. Methods: In total, 95 patients (78 males, 17 females, with the mean age of 34.7 +/- 5.6 years old) who underwent surgical treatment for combined orthopedic and vascular trauma between November 2012 and February 2020 were included in the study. Patients were retrospectively evaluated according to their clinical properties, treatment strategies, and results. Results: Traffic accidents were the most common reason for trauma with a rate of 36.8% (n=35). The most common orthopedic injury was seen in the femur, whereas the most common vascular injury was on the superficial femoral artery. The most commonly performed treatment methods for vascular and orthopedic trauma were primary repair and external fixation, respectively. Based on findings, the mortality and amputation rates were 2.1% (n=2) and 15.7% (n=15), respectively. Conclusion: Combined orthopedic vascular traumas are less frequent than isolated vascular traumas, but they have higher mortality and amputation rates. In order to decrease mortality and amputation rates, communication should be perfectly coordinated between the emergency department and orthopedic and cardiovascular surgery clinics; moreover, urgent intervention is crucial.Öğe Venöz tromboembolizm tedavisinde edoksaban, rivaroksaban ve warfarinin rekürren tromboz, rekanalize akım ve posttrombotik sendrom üzerine etkilerinin karşılaştırılması(Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi, 2022) Taban, Volkan Burak; Dereli, YükselAmaç: Antikoagülan ilaçlar Derin Ven Trombozu (DVT) tedavisi için altın standarttır. Antikoagülan ilaç etkinliği hem rekanalize akım oluşumu hem de tedavi sırasında rekürren tromboz gelişimi ile belirlenir. Tedavi sırasında majör veya minör kanama gibi komplikasyonlar ve ileri dönemde ise Posttrombotik Sendrom (PTS) gelişebilir. Bu çalışmada DVT tedavisinde kullanılan ilaçların etkinliği, kanama ve PTS gibi komplikasyon gelişme oranları araştırıldı. Yöntem: Lokal etik kurul onayı alındıktan sonra, Ocak 2018-Aralık 2021 tarihleri arasında, kliniğimize DVT nedeniyle müracaat eden ve antikoagülan ilaç tedavisi başlanan toplam 320 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların tedavi başlangıcında ve 1, 3 ve 6.ay kontrollerinde yapılan rutin tetkikleri ve renkli doppler ultrasonografi (RDUS) sonuçları retrospektif olarak analiz edildi. Hastalar kullandığı antikoagülan ilaca göre Warfarin (n:106), Edoksaban (n:107) ve Rivaroksaban (n:107) gruplarına ayrıldı. Çalışmada hem Direkt Oral Antikoagülan (DOAK) grupları kendi arasında hem de Vitamin K Antagonisti (Warfarin) grubu ile karşılaştırıldı. Ayrıca tüm ilaçlara ait alt grup analizleri de yapıldı. Bulgular: Bu çalışmada 1.ay, 3.ay ve 6.ay rekanalize akım oranları sırasıyla %68,1, %87,2 ve %92,8 olarak bulundu ve tüm segmentlerde 6.ay en yüksek açıklık olan zaman dilimi olarak göze çarpmaktadır. DVT sonrası rekanalizasyon oranlarının 1.ayda Edoksaban kullanan hastalarda en yüksek oranda, Warfarin verilen hastalarda en düşük oranda olduğu (%79,4'e karşı %61,3)(p=0,008), 3.ayda ise Warfarin grubunun rekanalizasyon oranlarının önemli ölçüde artarak en yüksek oranda açıklık sağladığı (%95,3), Edoksaban grubunda ise 3.ay rekanalizasyonun diğer ilaçlara göre daha az oranda gözüktüğü (%77,6) belirlenmiş ve istatistiksel anlamlılık içermiştir (p<0,001). Tüm ilaç gruplarında 7 hastamızda (%2,2) majör kanama ortaya çıkmış, 62 hasta (%19,3) ise minör kanama bildirmiştir. Minör kanamalarda da DOAK üstünlüğü göze çarpmaktadır. Warfarin kullanılan hastalarda komplikasyon oranının en yüksek olduğu (%31,2), Rivaroksaban kullanılan hastalarda ise en düşük olduğu (%19,7) görülmüş ve ilgili model istatistiksel olarak anlamlılık teşkil etmiştir (X2=8,024, p=0,01). Bu çalışmada, 6 aylık kontroller sonrasında toplam 27 (%8,4) hastada rekürren tromboz tespit edilmiş olup, en az 7 (%6,5) hasta ile Edoksaban grubunda görülmüştür. Posttrombotik sendrom açısından yapılan analizde, 3.ayda 94 (%29,4) hastanın orta ve şiddetli PTS ile ilişkili Villalta skorlarına sahip olduğu, 6.ayda ise bu sayının 168 (%52,5)'e ulaştığı görüldü. Warfarin kullanan hastalarda orta/şiddetli PTS ihtimalinin DOAK kullanan hastalara göre 2,04 kat arttığı (B=0,715 p=0,005 OR=2,04) görülmüştür. Tartışma ve Sonuç: 1.ay 3.ay ve 6.ay rekanalize akım oranları sırasıyla %68,1, %87,2 ve %92,8 olarak görülmüş. 6.ayda tüm hastalar arasında görülen rekanalizasyon oranları 3.aydakilere göre ciddi fark içermesi nedeniyle (%87,2'ye karşı %92,8) yalnızca DOAK grubundaki ilaçların değil tüm antikoagülan tedavilerin en az 6 ay süre ile devam edilmesi ven lümen açıklığına önemli katkısı bulunabilir. Orta-Şiddetli PTS görülme oranı 3.ayda %29,4, 6.ayda ise %52,5 olarak görüldü. Ortalama Villalta skorları ise 3.ay için 9,92±4,89, 6.ay için ise 11,67±5,45 olarak hesaplandı. İlaçlara göre PTS sıklığı değerlendirildiğinde ise DOAK grubu tedavi alan hastaların Villalta skorlarının 3.ayda Warfarin kullanan hastalara göre daha süperior sonuçlara sahip olduğu gözlemlenmiştir. Bu yüzden DVT'li hastalara 6 aydan kısa süreli antikoagülan tedavisi verilmesi planlanıyor ise DOAK grubu ilaçların PTS'den kaçınmak amacıyla daha üstün yarar sağlayabileceğini düşünmekteyiz. Distal DVT bölgelerinde ilaç öncesi Nötrofil-Lenfosit Oranı (NLR) değerlerinin 1.ay NLR değerlerine göre anlamlı şekilde yüksek olduğu ve yüksek NLR değerlerine en iyi yanıt veren Rivaroksaban (p<0,001) grubu olduğu tespit edildi. Bu nedenle yüksek NLR değerlerine sahip Distal DVT'li hastalarda Rivaroksaban tedavisi daha etkin olabileceği gözlemlenmiştir. Sonuçlarımız değerlendirildiğinde DVT tedavisi; uzun ve stabil bir seyir halinde süren tedavi yerine trombüs ve hasta venöz yapıların verdiği reaksiyonlara göre (rekanalizasyon, trombüs azalması vs) dinamik ve esnek bir şekilde olmalı, biyobelirteçlerin sonuçlarına göre gerektiğinde tedaviler arasında geçiş yapılmalıdır.