Makale Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Effects of modified step Le Fort I advancement surgery on nostril area and inferior nasal structures volume in class III patients: a retrospective clinical study(Springer, 2023) Akbulut, Nihat; Akbulut, Sibel; Bayrak, Seval; Şen, Esengül; Altan, Ahmet; Kaymaz, Gizemnur; Çolak, SefaObjective: The effect of the modified step Le Fort I osteotomy on the inferior nasal structures and the nostril area was evaluated. Materials and methods: This study included 24 patients who had modified step Le Fort I osteotomy. Inferior nasal concha volume (INCV), meatus nasi inferior volume (MNIV), the sum of both structures volume (TV), and nostril area (NA) were evaluated in pre- (T0) and postoperative (T1) periods. Results: For all patients, NA increased both on the right side (p = 0.011) and left side (p = 0.050) after surgery. The INCV and TV values were lower in T1 than those in T0; however, a statistically significant decrease of INCV and TV was found only in the right side of males (p = 0.039 and p = 0.050, respectively). No significant difference was found in MNIV between T0 and T1 measurements (p > 0.05). Conclusion: Maxillary advancement with the modified step Le Fort I osteotomy technique increased the NA, which may have a positive effect on breathing function. On the other hand, although TV tended to decrease, MNIV did not change after surgery as the same decreasing tendency also existed in INCV. Clinical relevance: Step Le Fort I advancement surgery technique usually afects nasal structures positively regarding the nasal airway.Öğe Maksiller alveolar proses kırığının geç dönem redüksiyonu: Olgu sunumu(2015) Küçükkolbaşı, Hasan; Esen, Alparslan; N Burcu, BayrakYetişkinlerde dentoalveoler yaralanmalar sıklıkla maksillofasiyal travmalarla birliktegörülmektedir ve etiyolojisinde trafik kazası, darp, kavga, düşme ve spor aktiviteleri gibi etkenler vardır. Travma sonrasında hastalarda konuşma, yemeiçme zorluğu ve kapanış bozukluğu gibi şikâyetler ortaya çıkar. Bu olgu sunumunda maksiler anterior segmental kırığın oluşumundan bir yıl sonra osteotomi ve cerrahi model yardımıyla yapılan redüksiyonu, mini- plak ve vida ile fiksasyonu anlatılmaktadır.Öğe Investigation of Tooth Extraction Reasons in Patients Who Applied to a Dental Faculty(2018) Taşsöker, Melek; Menziletoğlu, Dilek; Baştürk, Funda; Karabekiroğlu, Said; Şener, SevgiObjective: This study was aimed to determine the reasons for extraction of permanent teeth in patients who applied to Necmettin Erbakan University Faculty of Dentistry in Turkey. Materials and Methods: A clinical survey was done for the patients ranging in age from 11 to 79 years that has undergone tooth extraction at department of oral and maxillofacial surgery. The permanent tooth extraction reasons were recorded excluding third molars. Reasons for tooth extraction were assigned to eight groups: tooth caries, periodontal disease, orthodontic, endo-perio lesions, preprosthetic, patients request, trauma and other reasons. Additionally, frequency of tooth brushing and dental visit, sociodemographic datas such as age, gender, residence place, education and income level were recorded for each participant. Obtained data were statistically analyzed by using descriptive statistics and chi-square test with a significance level at p0.05. Results: A total of 792 teeth were extracted from 487 patients. Males were 50.7% while females formed 49.3%. The reasons for extractions were: tooth caries 39.6%, periodontal disease 31.2%, orthodontic 1.8%, endo-perio lesions 17.5%, preprosthetic 6.8%, patient request 2.1%, trauma 0.8% and 0.2% other reasons. The tooth type most frequently extracted was the first left mandibular molar. The tooth type least frequently extracted was the left mandibular canine. Conclusion: Both caries and periodontal disease were the main reasons for tooth extraction in this Turkish subpopulation, so that proper oral health system including efficient programs focusing on prevention and treatment of these diseases should be created and developed.Öğe Assessment of the mandibular incisive canal by panoramic radiograph and cone-beam computed tomography(2017) Işık, Bozkurt Kubilay; Taşsöker, Melek; Menziletoğlu, Dilek; Şener, Sevgi; Esen, AlparslanMandibuler insiziv kanalın panoramik radyograf ve konik ışınlı bilgisayarlı tomografi ile değerlendirilmesi Amaç: Bu çalışmada, konik ışınlı bilgisayarlı tomografi (CBCT) ve digital panoramik radyograf (DPR) kullanarak mandibular insiziv kanalın, anterior loop"un ve mental foramenin karakteristiğini ve lokalizasyonunu incelemek amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: Mandibuler insiziv kanal görünürlüğü, anterior loop ve mental foramenin lokalizasyonu için hem DPR hem de CBCT görüntüsü olan 430 hasta bu retrospektif çalışmaya dahil edildi. Bütün CBCT"ler konik ışınlı volumetrik tomografi cihazı ile alındı. Bulgular: Panoramik görüntüde %17.7 ve CBCT görüntüsünde %89.1 interforaminal bölgede en az bir tarafta mandibular insiziv kanal (MIK) gözlemlenmiştir. MIK"ın fark edilmesinde kullanılan iki metod arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur (p.000). Sonuç: Mental foraminalar arasında cerrahi bir operasyon planlandığında MIC ,,ın olma ihtimali düşünülmelidir. Bunun yanı sıra; DPR, MIC"ın araştırılmasında güvenilir bir teknik değildir. Kritik durumlarda CBCT kullanımı tavsiye edilirÖğe Unusual enlargement of genial tubercle on cone beam computed tomography (CBCT): Case report(2018) Mağat, Güldane; Hakbilen, Selçuk; Özcan Şener, Sevgi; Esen, AlparslanEnlargement of the genial tubercles, a group of four tubercles located at the inner part of symphysis menti, is very rare especially in dentulous patients. These may lead to problems in speaking, chewing, swallowing and further rehabilitation of thetotal prosthesis. A 39-year-old female patient was referred to the clinic for the assessment of general dental examination.The patient had difficulty in speaking and swallowing. When the floor of the oral cavity was examined, a bony expansionwas detected on the lingual surface of the mandibular symphysis region. Panoramic radiography and cone beam computedtomography (CBCT) were performed. When images were evaluated, enlarged genial tubercle was observed only in CBCT butnot in panoramic radiography. The patient was operated under general anesthesia and the enlarged genial tubercle wascompletely removed. In the post-operative period, speech and swallowing difficulties ceased to exist. To our knowledge,there is no other case reported with such long genial tubercles (22 mm) especially in a dentulous patient. We conclude CBCTis very useful in the diagnosis of enlarged genial tubercle exostosis and planning of the surgical procedure.Öğe Maksiller sinüste ektopik üçüncü molar diş: Bir olgu sunumu(2014) Küçükkolbaşı, Hasan; Esen, AlparslanEktopik dişler alveolar ark dışında sürmüş veya farklı bir bölgede gömülü olarak kalmış dişler olarak tanımlanmaktadır. Ektopik dişlerin görülme sıklığı 0,1-1 arasında değişmektedir. Etiyolojisinde gelişimsel düzensizlikler, enfeksiyon, travma ve idiyopatik nedenler gösterilmektedir. Mandibular kondil, koronoid çıkıntı, nazal kavite, sert damak ve maksiler sinüs en sık görüldüğü anatomik bölgelerdir. Bu olguda rutin alınan radyografiler sonucu teşhis edilmiş, 24 yaşında bir kadın hastanın sol maksiller sinüsünün posterior duvarında lokalize olmuş ektopik üçüncü molar dişin Caldwell-Luc yöntemiyle çekimi sunulmaktadır.Öğe Pediatrik Onkoloji Hastalarında Dental Yaklaşım(2017) Korkut, Emre; Esen, Alparslan; Demiray, Fatma; Şener, YağmurÇocukluk çağı kanserlerinin oranı son iki yıldır nispeten sabit kalmış olmasına rağmen, erken tanı ve tedavi yöntemlerindeki gelişmeler sayesinde ölüm oranlarında ciddi düşüşler olmuştur. Günümüzde yaşanan tüm bu gelişmelere rağmen halen, kanser tanısı alan çocukların %75’inden fazlası beş yıldan fazla yaşayamamaktadır. Ağız ve diş sağlığı problemleri; kanser tedavisi öncesinde, sırasında ve sonrasında çocuğun sağlığını ve yaşam kalitesini bozabilir. Bu nedenle pediatrik diş hekimleri, bu hastaların ağız hijyeni ve diş tedavi gereksinimlerinin sağlanmasında çok önemli bir yere sahiptir.Öğe Treatment of mandibular central giant cell granuloma with administration of systemic calcitonin: A case report(2018) Bayrak, Nagehan Burcu; Işık, Bozkurt Kubilay; Erinanç, Özgür Hilal; Dolanmaz, DoğanCenrtal giant cell granuloma (CGCG) is a benign aggressive, destructive, intraosseous lesion of jaw that occurs before the age of 30 years and predominantly in females. Curettage is the most preferred therapy but in recent years also conservative therapy is commonly used. This report presents the treatment modality of 11 years old boy that had CGCG on mandibular molar area. The patient was examined clinically and radiologically and incisional biopsy was performed. CGCG was the definitive diagnosis and systemic calcitonin therapy was begun intranasally once a day and stretched 6 months. After 6 months and regression of the lesion size and callus formation was determined. For six years follow- up there wasn’t any findings of recurrence, abnormal dental eruption or functional disturbance. SDHG therapy with systemic calcitonin to avoid functional and aesthetic deformities in young patients is a non-surgical, minimally invasive and preferred method of treatment.Öğe Alt ve üst çenedeki gömülü kaninlerin transmigrasyon insidansı: Retrospektif bir çalışma(2018) Menziletoğlu, Dilek; Işık, Bozkurt Kubilay; Esen, AlparslanAmaç: Transmigrant maksiller ve mandibular kaninlerin insidansını belirlemek, patolojik değişiklikleri ve tedavi seçeneklerini değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Panoramik radyograflara ve klinik kayıtlara dayanan retrospektif bir çalışma planladık. Transmigrant kaninler (TK), panoramik radyografta tarandı. TK saptandığında, yaş, cinsiyet, süt kaninlerin varlığı, komşu dişin radyografi ve tedavi seçeneği (çekim, ortodontik tedavi veya periyodik takip) hastaların kayıtlarından alındı. Bulgular: Sekiz hastada 8 TK (4 maksilla, 4 mandibula) bulundu. Transmigrasyon oranı %0.08'di. TK'lerin 3'ü sağ tarafta ve 5'i sol taraftaydı. Hiçbirinde kuronun etrafındaki dental folikülde genişleme veya komşu diş kökünde rezorpsiyon görülmedi. Sonuç: TK'ler hem alt çenede hem de üst çenede görülebilir. Erken teşhis prognozu ve tedavi sonuçlarını iyileştirebilir. Zamanla oluşabilecek olan komplikasyonları önlemeye de yardımcı olur.Öğe Konik işınlı bilgisayarlı tomografide maksiller ve mandibular süpernümere dişlerin lokalizasyonları, karakteristikleri ve komplikasyonları(2019) Menziletoğlu, Dilek; Erdur, Emire Aybüke; Baştürk, FundaAmaç: Süpernümere dişler, normal diş sayısından fazla olan dişler olarak tanımlanmaktadır. Hem süt hemde daimi dentisyonda süpernümere dişlere rastlanılmaktadır. Etiyolojileri tam olarak bilinmemektedir. Genelde gömülüdür ve radyograflarda tesadüfen görülürler. Bu çalışmanın amacı, süpernümere dişlerin panoramik radyograf ve konik ışınlı bilgisayarlı tomografi (KIBT) kullanılarak lokalizasyonunu değerlendirmek ve tedavi yaklaşımlarını sunmaktadır. Gereç ve Yöntemler: Bu retrospektif çalışmada 6273 hastanın radyografik verileri Necmettin Erbakan Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi Ağız, Diş Çene Cerrahisi ve Ortodonti bölümlerinde incelendi. Süpernümere dişlerin sayısı, dişin anatomik lokalizasyonu, erüpsiyon durumu panoramik radyografta ve KIBT’ta incelendi. Bulgular: 6273 hastanın 64’ünde (40 erkek, 24 kadın) 66 süpernümere diş teşhis edildi. Hastaların yaş aralığı 9-65 yıl ve yaş ortalaması 22.47 yıldı. İki hastada (mandibula premolar ve molar bölge) çift taraflı süpernümere diş vardı. Kırk üç süpernümere diş gömülüydü. Süpernümere dişlerin hepsi çekildi. 44 süpernümere diş ortodontik tedavi için çekildi. 2 hastada maksilla premolar bölgede görülen süpernümere diş ile birlikte görülen kist enükle edildi ve dişler çekildi. 14 süpernümere diş profilaktik olarak çekildi. Sonuç: Süpernümere dişlerin büyük çoğunluğu gömülü olduğundan rutin klinik muayeneler sırasında teşhis edilememekte ancak radyografik incelemeler sırasında veya komplikasyonlara neden olduklarında saptanabilmektedir. Ortodontik tedavi gören hastalarda süpernümere dişler daimi dişlerin hareketine engel olmaktadır. Erken tanı ve tedavi komplikasyonların önlenmesi açısından önemlidir.Öğe Ağız, diş ve çene cerrahisinde konik ışınlı bilgisayarlı tomografi istek nedenleri(2019) Menziletoğlu, Dilek; Işık, Bozkurt Kubilay; Güler, Arif YiğitAmaç: Konik ışınlı bilgisayarlı tomografi (KIBT), dental ve maksillofasiyal bölgenin görüntülemesi için kullanılan radyografik bir tekniktir. Diş hekimliğinde de kullanımı oldukça sıktır.Çalışmanın amacı, bir Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi bölümündeKIBT istenme nedenleri ve bunların dağılımının belirlenmesidir.Gereç ve Yöntem : Ağız, Diş ve Çene cerrahisi bölümündeKIBT elde edilmesi için başvuran hastalara ait 974 adet KIBTistek formu incelendi. KIBT istek nedenleri kaydedildi.Bulgular: KIBT isteklerinin sırasıyla: implant planlaması(%43.12), intraosseoz lezyonlar (%19.61), üçüncü molar dişlerin köklerinin mandibular kanal ile olan ilişkisi (% 10.58),gömülü dişlerin lokalizasyonunun saptanması (%8.01), sinüslifting işlemi (%5.85) ve diğer nedenler (%12.83) için olduğugörüldü.Sonuç: Çalışmamız, KIBT incelemesinin en fazla pre-operatifimplant planlaması için istendiğini gösterdi.Öğe The Effects of Amoxicillin With or Without Clavulanic Acid on The Postoperative Complaints After Third Molar Surgery: A Retrospective Chart Analysis(2017) Esen, AlparslanAmaç: Hasta kayıtlarının incelenmesine dayanan bu geriye dönük çalışmanın amacı; alt çene gömük üçüncü büyük azı dişinin cerrahi çekimi sonrasında ağız yoluyla sadece amoksisilin ve amoksisilin-klavulonik asit içeren antibiyotiklerin verilmesinin girişim sonrasında meydana gelen komplikasyonların sıklığı ve hasta konforu üzerindeki etkilerini değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: 2014 yılının Ekim ayı ile 2015 yılının Aralık ayı arasında cerrahi olarak alt üçüncü büyük azı dişleri çekilen 453 hastanın kayıtları incelendi. Bu çalışmaya kriterlere uyan, dişleri mesioanguler pozisyonda konumlanmış ve aynı antiinflamatuar ilacı kullanmış olan toplam 62 hasta dâhil edildi. Bu hastaların arasında 32 kişinin girişim sonrasında 5 gün boyunca, her sekiz saatte bir oral yoldan 500 mg amoksisilintrihidrat (A grubu), 30 hastanın ise her sekiz saatte bir oral yoldan 500 mg amoksisilintrihidrat + 125 mg potasyum klavulonat (AC grubu) kullandığı belirlendi. Girişim sonrasında hissedilen ağrı seviyeleri, şişlik, trismus varlığı, alveolar osteit sıklığı ve yaşam kalitesi ölçeği (YKÖ) skorları ile ilgili veriler hasta dosyalarından elde edilerek istatistiksel olarak karşılaştırıldı. Bulgular: Çalışmanın değişkenleri incelendiğinde; gruplar arasında ağrı, şişlik, trismus ve YKÖ skorları bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık olmadığı saptandı. A grubunda alveolar osteit sıklığının %1.6 olduğu bulunmasına karşılık çalışma grupları arasında anlamlı bir farklılık izlenmedi. Sonuç: Hasta kayıtları temel alınarak yapılan bu geriye dönük çalışmanın sınırlılıkları dahilinde, alt üçüncü büyük azı dişinin cerrahi çekimi sonrasında sadece amoksisilin ya da amoksisilin-klavulonik asit içeren antibiyotiklerin kullanımının hasta konforu üzerinde benzer etkileri olduğu söylenebilir.Öğe Diş hekimliği fakültesi öğrencilerinin dental anksiyete-korku düzeylerinin değerlendirilmesi(2018) Menziletoğlu, Dilek; Akbulut, Makbule Bilge; Büyükerkmen, Emine Begüm; Işık, Bozkurt KubilayAmaç: Diş hekimliği fakültesi 1., 2., 3. ve 4. sınıflar arasındaki dental anksiyete-korku seviyelerini karşılaştırmalı olarak değerlendirmektir. Gereç ve Yöntemler: Diş hekimliği fakültesinde eğitim gören 1. sınıf (n66), 2. Sınıf (n59), 3.sınıf (n60) ve 4. sınıf öğrencilerinin (n49) dental girişimlere karşı olan anksiyete ve korku seviyelerini ölçmek için anketler uygulandı. Bu anketler Modifiye Dental Anksiyete Skalası (MDAS) ve Dental Korku Skalası’ydı (DKS). MDAS skorları 19 olanlar yüksek anksiyete seviyesi olduğu düşünüldü. DKS skorlarına göre; 80 puan üstü aşırı yüksek anksiyeteli, 60-80 puan arası yüksek anksiyeteli, 4060 puan arası ılımlı anksiyeteli ve 40 puanın altı düşük anksiyeteli olarak değerlendirildi. Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler için IBM SPSS Statistics 22 programı kullanıldı. Bulgular: Bu çalışma; 79’u (%33.8) erkek ve 155’i (%66.2) kadın olmak üzere toplam 234 öğrenci üzerinde yapılmıştır. Öğrencilerin DKS skorları 19 ile 89 arasında değişmekteydi. Birinci sınıfların DKS puan ortalamaları, diğer sınıflardan anlamlı şekilde yüksek bulunmuştur (p:0,011). Öğrencilerin MDAS skorları 5-20 arasında değişmekte olup, öğrenciler arasında %3.8’inde yüksek dental anksiyete görülmüştür. Gruplar arasında MDAS puan ortalamaları açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamıştır (p:0,206). Sonuç: Birinci sınıf öğrencilerinin dental anksiyete ve korku düzeyleri diğer sınıflara göre daha yüksek bulundu. Hem eğitim seviyesinin hem de diş hekimliği eğitiminin, dental anksiyete ve korku seviyesinin azalmasında etkili olabileceğini göstermektedir.Öğe Effect of local rifamycin application on expression of BMP-2 and bone regeneration(2017) Esen, Hacı Hasan; Avunduk, Mustafa Cihat; Ün, Emin; Özeç, İlker; Taşdemir, Ufuk; Kırtay, MustafaAmaç: Bu çalışmanın amacı lokal rifamisin uygulamasının kemik iyileşmesi sırasında BMP-2 salınımı üzerine etkisinin değerlendirilmesidir. Materyal ve method: Rat mandibula angulus bölgesinde standart olarak 5 mm çapında kritik boyutta kemik defektleri oluşturulmuştur. Kontrol grubunda (8 rat) defektlere herhangi bir uygulama yapılmamıştır. Birinci deney grubunda (8 rat) defekt bölgesi rifamisin solüsyonu ile irrige edildikten sonra, defekt bölgesine 1, 3 ve 7. günlerde 25 mg rifamisin solüsyonu enjekte edilmiştir. İkinci deney grubunda (8 rat) defekt bölgesi 25 mg rifamisin solüsyonu ile karıştırılmış gelatin sponge ile greftlenmiştir. Cerrahiden 21 gün sonra ratlar sakrifiye edilmiştir. Defekt bölgesinden hem immünhistokimyasal analiz (kemik morfogenetik protein-2 antibody) için hem de histomorfometrik analiz için histolojik kesitler hazırlanmıştır. Elde edilen verilerin analizi Mann Whitney U ve Kruskall Wallis testi kullanılarak yapılmıştır. Bulgular: Deney grubunda kontrol grubuna göre ortalama yeni kemik formasyonu, osteoblast sayısı ve yeni damar oluşum sayısında artış olduğu görülmüştür. Her iki deney grubunda da anti-BMP-2 ile işaretlenmenin (hücre sayma) kontrol grubuna göre daha fazla olduğu görülmüştür. Sonuç: Kritik boyutta kemik defektlerine lokal olarak rifamisin uygulamasının BMP-2 salınımı üzerine pozitif etkileri olduğu tespit edilmiştir.