Necmettin Erbakan Üniversitesi Kurumsal Akademik Arşivi
DSpace@Erbakan, Necmettin Erbakan Üniversitesi tarafından doğrudan ve dolaylı olarak yayınlanan; kitap, makale, tez, bildiri, rapor, araştırma verisi gibi tüm akademik kaynakları uluslararası standartlarda dijital ortamda depolar, Üniversitenin akademik performansını izlemeye aracılık eder, kaynakları uzun süreli saklar ve yayınların etkisini artırmak için telif haklarına uygun olarak Açık Erişime sunar.

Güncel Gönderiler
Prematüre retinopatisinde serum Dickkopf-1 protein düzeyi
(Necmettin Erbakan Üniversitesi, Tıp Fakültesi, 2025) Çetin, Hasan; Emiroğlu, Nuriye
Amaç: Prematüre retinopatisi (ROP), prematüre bebeklerde retinanın normal
vaskülarizasyon sürecinin bozulması sonucu gelişen, kalıcı görme kaybına yol açabilen
ciddi bir komplikasyondur. Bu çalışmanın amacı, ROP tanısı almış prematüre bebeklerde
serum Dickkopf-1 (DKK-1) protein düzeylerini belirleyerek, bu düzeylerin Wnt/β-katenin
sinyal yolağıyla ilişkisini incelemek ve DKK-1’in ROP tanısında potansiyel bir
biyobelirteç olarak kullanılabilirliğini ortaya koymaktır.
Yöntem: Çalışma, yenidoğan yoğun bakım ünitesinde takip edilen üç grup prematüre
bebek üzerinde gerçekleştirilmiştir. Tedavi gerektiren ROP tanısı almış bebekler, ROP
tanısı almış ancak tedavi gerektirmeyen bebekler ve ROP tanısı almayan kontrol grubu.
Toplamda 63 prematüre bebekten (24 tedavi gerektiren, 16 tedavi gerektirmeyen ve 23
kontrol) elde edilen serum örnekleri, ELISA yöntemi kullanılarak DKK-1 protein
düzeylerinin tayini amacıyla analiz edilmiştir. Elde edilen veriler, grup karşılaştırmaları,
ROC analizi ile cut-off değerlerinin belirlenmesi, duyarlılık, özgüllük ve pozitif/negatif
prediktif değer hesaplamaları gibi istatistiksel yöntemlerle değerlendirilmiştir.
Bulgular: Analizler, toplam 63 prematüre bebek üzerinde yapılan çalışmada, ROP tanısı
almış bebeklerin serum DKK-1 düzeylerinin, ROP tanısı almayan kontrol grubuna göre
anlamlı derecede düşük olduğunu ortaya koymuştur. Özellikle, tedavi gerektiren ROP
vakalarında DKK-1 düzeylerindeki düşüklük daha belirgin olup, ROC analizi kapsamında
elde edilen cut-off değerleri yüksek duyarlılık ve özgüllük oranları ile desteklenmiştir. Bu
bulgular, DKK-1 düzeylerinin ROP gelişiminde önemli bir rol oynayabileceğine dair
ipuçları vermektedir.
Sonuç: Elde edilen sonuçlar, ROP tanısı alan hastalarda serum DKK-1 düzeylerinin
kontrol grubuna göre düşük bulunduğunu göstermektedir. Bu durum, DKK-1’in Wnt/β-
katenin sinyal yolağının düzenlenmesinde etkili olabileceğini ve ROP patogenezinde etkili
olabileceğini düşündürmektedir; ancak, DKK-1’in tek başına tanısal bir biyobelirteç olarak
kullanılması sınırlı kalmakta; klinik ve diğer biyokimyasal parametrelerle birlikte değerlendirilmesi önerilmektedir. Gelecekte yapılacak geniş ölçekli ve çok merkezli
çalışmalar, DKK-1’in ROP tanısındaki rolünü daha net ortaya koyacaktır
KONYA İLİ MERAM İLÇESİNDE YAŞAYAN 65 YAŞ VE ÜZERİ BİREYLERDE SARKOPENİ TARAMASI VE İLİŞKİLİ FAKTÖRLERİN BELİRLENMESİ
(Necmettin Erbakan Üniversitesi, Tıp Fakültesi, 2025) Kasapoğlu, Saniye Bilge; Uyar, Mehmet
Amaç: Bu çalışmada Konya ili Meram ilçesinde yaşayan yaşlılarda sarkopeni sıklığını ve sarkopeni düzeyi ile ilişkili faktörleri belirlemek amaçlanmıştır.
Yöntem: Konya ili Meram ilçesinde yer alan Aile Sağlığı Merkezlerine başvuran 65 yaş üstü 220 katılımcı ile gerçekleştirilen bu çalışma kesitsel tipte tasarlanmıştır. Araştırma 1 Temmuz 2024-15 Eylül 2024 tarihleri arasında yürütülmüştür. Katılımcılara uygulanan anket formunda sosyodemografik özelliklerinin ve sarkopeni ile ilişkili olabilecek faktörlerin sorgulandığı sorular ile sarkopeninin taranması için kullanılan SARC-F ölçeği yer almıştır. Ayrıca katılımcıların 5 kez sandalyeden kalkma süreleri, yürüme hızları, kol ve baldır çevreleri ile ağırlık ve boy ölçümleri yapılmıştır.
Bulgular: Katılımcıların sarkopeni sıklıkları; SARC-F anketine göre %30,0, sandalyeden kalkma testine göre %45,0, yürüme hızına göre %35,5, kol çevresi ölçümüne göre %4,1, baldır çevresi ölçümüne göre %30,9 bulunmuştur. Katılımcıların %38,2’sinde obezite tespit edilmiştir. Kadınlarda, ileri yaşlarda, evli olmayanlarda, eğitim durumu düşük olanlarda, ev hanımlarında, günümüzde aktif olarak bir işte çalışmayanlarda, sigara içmeyenlerde, obez olanlarda, kronik hastalığı olanlarda, düzenli egzersiz yapmayanlarda, kendi başına günlük işlerini yapamayanlarda, hobisi olmayanlarda, tükettiği kırmızı et, beyaz et ve taze meyve/sebze miktarı düşük olanlarda sarkopeni düzeyi daha yüksek bulunmuştur.
Sonuç: Katılımcıların önemli bir kısmında sarkopeni tespit edilmiştir. Sarkopeni düzeyinin çeşitli sosyodemografik özelliklerden, fiziksel aktiviteden ve yetersiz beslenmeden etkilenebileceği tespit edilmiştir. Sarkopeniden korunmak ve ilerlemesinin önüne geçmek için gereken önlemlerin alınmasının ve erken dönemde tespit edilmesinin gerekli olduğu düşünülmektedir.
Farklı kurutma yöntemleriyle üretilen Bifidobacterium bifidum kültürlerinde klinoptilolit kullanımının etkisi
(Necmettin Erbakan Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2025) Jararah, Ruqaia Jamal Abood; Üçok, Gamze
Günümüzde, probiyotik mikroorganizmaların kurutma ve depolama süreçleri boyunca canlılıklarını koruyabilmeleri, fonksiyonel gıda ve farmasötik uygulamalar açısından önemli bir zorluk oluşturmaktadır. Bu çalışmada, klinoptilolit (zeolit), yağsız süt tozu ve bunların kombinasyonunun, Bifidobacterium bifidum kültürlerinin canlılığı üzerindeki koruyucu etkileri; dondurarak kurutma ve vakum kurutma yöntemleri kullanılarak araştırılmıştır. Deneysel gruplarda; %20 süt tozu (a/h), %20 (a/h) zeolit ve %10 (a/h) süt tozu + %10 (a/h) zeolit kombinasyonu kullanılmıştır. Örneklerin başlangıçtaki mikroyapısal özellikleri alan emisyonlu taramalı elektron mikroskobu (FE-SEM) ile karakterize edilmiş, ardından 4 °C'de 90 gün boyunca depolanarak mikrobiyal canlılık, nem içeriği, su absorbsiyonu, pH ve toplam titredilebilir asitlik (TTA) parametreleri periyodik olarak izlenmiştir. Elde edilen bulgular, hem kurutma yönteminin hem de taşıyıcı bileşiminin probiyotik stabilitesi üzerinde önemli etkileri olduğunu göstermiştir. Dondurarak kurutulmuş süt tozu içeren örneklerde (LS), canlılık en yüksek seviyede korunumuş (0,03 log kob/g kayıp), buna karşılık, yalnızca zeolit içeren vakum kurutulmuş örneklerde (VZ) en fazla canlılık kaybı görülmüş ve probiyotik etki için kabul edilen minimum düzeyin (10⁶ kob/g) altına inmiştir. Süt tozu zeolitin kombinasyonundan oluşan matris (LK) ise sinerjik bir koruyucu etki göstererek 0,47 log kob/g canlılık kaybı ile yüksek koruma sağlamış, pH stabilitesini korumuş ve depolama süresince nem absorbsiyonuna karşı dirençli bir yapı sergilemiştir. FE-SEM görüntüleri, bu bileşik matrisin hücre bütünlüğü ve fiziksel yapısı üzerindeki koruyucu etkisini doğrulamıştır. Çalışma, zeolitin nem düzenleyici ve pH tamponlama özellikleri ile süt tozunun biyokimyasal koruyucu sinerjistik birleşiminin, B. bifidum'un canlılığını etkili şekilde koruduğunu ortaya koymuştur. Bu bulgular, protein-şeker bazlı ve mineral bazlı koruyucuların entegrasyonunun, ticari olarak kullanılabilecek stabil probiyotik tozlarının geliştirilmesine katkı sağlayabileceğini göstermektedir.
Afet durumunda baraj yıkılması değerlendirilmesi
(Necmettin Erbakan Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2025) Kaplan, Huzeyfe; Eryürük, Kağan; Kumcu, Şerife Yurdagül
Taşkınlar, iklim değişikliğinin güncel etkileriyle birlikte, kentleşmiş bölgelerde giderek artan bir tehdit oluşturmaktadır. Bu tez çalışması, mevcut taşkın koruma yapılarının yetersiz kalması veya olası bir yapısal arıza nedeniyle yıkılması durumunda ortaya çıkabilecek kritik durum senaryolarını incelemeyi amaçlamaktadır. Çalışma kapsamında, arazi verilerinin toplanması ve nokta bulutu oluşturulması süreçlerinde DJI Terra ve 3D Survey programlarından faydalanılmıştır. Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) tabanlı NETCAD yazılımı kullanılarak topografik detaylar ve mevcut altyapılar yüksek hassasiyetle modellenmiştir. Akışkanlar dinamiği simülasyonları için ise FLOW-3D Hesaplamalı Akışkanlar Dinamiği (CFD) yazılımları kullanılarak, baraj veya set yıkılması gibi ani su hareketlerinin üç boyutlu yayılımı, taşkın derinliği ve hız hidrolik parametreler ile tahmin edilmiştir.
Medikal ve endüstriyel sıvılar için manyetik sıvı akış-hava kabarcığı sensörünün geliştirilmesi ve uygulanması
(Necmettin Erbakan Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2025) Elhan, Yasin; Tabak, Abdülsamed; Yavşan, Emrehan
Bu tez çalışması, medikal ve endüstriyel sıvı hatlarında hava kabarcıklarını ve metal partikülleri tespit etmek amacıyla, manyetik algılama prensibine dayalı, temassız ve yüksek hassasiyetli bir sensör sistemi geliştirmeyi amaçlamaktadır. İntravenöz (IV) sıvılarda hava kabarcıklarının yol açtığı hava embolisi riski ile endüstriyel sıvılardaki metal partiküllerin sistem verimliliğini düşürmesi gibi kritik güvenlik ve kalite sorunlarına çözüm sunulması hedeflenmiştir. Mevcut optik ve mekanik yöntemlerin; sıvı rengi, bulanıklığı veya viskozitesi gibi dış etkenlerden kolayca etkilenmesi, yüksek maliyet ve karmaşık kurulum gereksinimleri, manyetik alan temelli yaklaşımı daha cazip kılmaktadır. Geliştirilen düzende, akış hattının üst ve altına yerleştirilen “iç içe seri” düzlemsel PCB bobinleri bir LC rezonatör oluşturarak, algılama bölgesinde kararlı bir manyetik tünel alanı üretmektedir. Kabarcık veya partikül geçişi bu alanı bozarak rezonans frekansında ölçülebilir bir kayma yaratmaktadır. Frekans değişimleri, LDC1612 tabanlı frekans-dijital dönüştürücü ile sayısallaştırılmakta, STM32F103 mikrodenetleyicide işlenmekte ve ESP32 Wi-Fi modülü aracılığıyla yerel LCD ekran ile C# tabanlı uzak arayüze gerçek zamanlı olarak aktarılmaktadır. Deneyler, 19,6–47 mL/dk debilerde 1,76 mm³’e kadar küçük kabarcıkları ve 0,095 mm³ hacmindeki metal parçacıkları güvenilir biçimde algılandığını göstermiştir. Yüksek Q faktörü ve düşük gürültü seviyesine sahip bobin tasarımı, algılama hassasiyetini belirgin biçimde artırmıştır. Laboratuvar düzeneğinden, 3B yazıcıyla üretilen kompakt ve Faraday kaplamalı nihai prototipe uzanan geliştirme sürecinde; otomatik başlangıç kalibrasyonu ve hareketli ortalama–yüksek geçiren filtre tabanlı anomali tespit algoritması eklenerek çevresel değişkenliklere karşı sistem kararlılığı güçlendirilmiştir. Elde edilen bulgular, önerilen manyetik sensörün hem IV tedavi hatlarında hem de endüstriyel proseslerde düşük maliyetli, kolay entegre edilebilir ve gerçek zamanlı bir izleme çözümü sunduğunu ortaya koymaktadır.