Necmettin Erbakan Üniversitesi Kurumsal Akademik Arşivi

DSpace@Erbakan, Necmettin Erbakan Üniversitesi tarafından doğrudan ve dolaylı olarak yayınlanan; kitap, makale, tez, bildiri, rapor, araştırma verisi gibi tüm akademik kaynakları uluslararası standartlarda dijital ortamda depolar, Üniversitenin akademik performansını izlemeye aracılık eder, kaynakları uzun süreli saklar ve yayınların etkisini artırmak için telif haklarına uygun olarak Açık Erişime sunar.

 

Güncel Gönderiler

Öğe
Lise öğrencilerinin sosyal-duygusal öğrenme becerileri ile ilişkisel saldırganlık düzeyleri arasındaki ilişkinin incelenmesi
(Necmettin Erbakan Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2024) Aydoğan, Kübra; Özteke Kozan, Hatice İrem
Bu çalışmanın amacı, Ankara ilindeki farklı türden liselerde öğrenim gören öğrencilerin sosyal-duygusal öğrenme becerileri ile ilişkisel saldırganlık düzeyleri arasındaki ilişkinin incelenmesidir. Araştırmada ilişkisel tarama yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu Ankara İli Çubuk, Keçiören ve Yenimahalle İlçelerine bağlı farklı türlerden devlet liselerinde eğitimlerine devam eden 208 erkek, 243 kadın (N=453) olmak üzere 453 öğrenci oluşturmaktadır. Bu çalışmada Kişisel Bilgi Formu, Sosyal ve Duygusal Öğrenme Ölçeği ve Arkadaşlık İlişkilerinde İlişkisel Saldırganlık Ölçeği kullanılmıştır. Verilerin analizi ise SPSS 25.0 paket programı kullanılarak yapılmıştır. Betimsel verilerin analizinde yüzde, frekans, standart sapma kullanılırken analiz yöntemleri olarak Pearson Korelasyon, Regresyon, T-Test ve ANOVA kullanılmıştır. Yapılan analiz sonuçlarına göre lise öğrencilerinin sosyal-duygusal öğrenme düzeyleri ile ilişkisel saldırganlık davranışları arasında negatif yönde anlamlılık derecesine ulaşan ilişkiler tespit edilmiştir. Demografik değişkenlerden olan cinsiyet ile özyönetim arasında anlamlı farklılıklar olduğu tespit edilmiştir. Demografik değişkenlerden olan anne eğitim seviyesi ve baba eğitim seviyesi ile ilişkisel saldırganlık davranışı arasında anlamlı farklılıklar olduğu tespit edilmiştir. Aynı zamanda sosyal-duygusal öğrenme becerisi ile anne eğitim seviyesi arasında anlamlı bir farklılık varken baba eğitim seviyesi ile arasında anlamlı bir farklılık olmadığı da tespit edilmiştir. Çalışmadan ortaya çıkan sonuçlar bulgular bölümünde ele alınmış ve literatürdeki diğer araştırmalarla birlikte tartışılmıştır.
Öğe
Algılanan helikopter ebeveyn tutumlarının yaşam doyumuna etkisinde bilişsel esneklik ve sosyal karşılaştırmanın aracı rolü
(Necmettin Erbakan Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2024) Yılmaz, Okan; Seki, Tolga
Araştırmanın amacı, algılanan helikopter ebeveyn tutumlarının yaşam doyumuna etkisinde bilişsel esneklik ve sosyal karşılaştırmanın aracı rolünü incelemektir. Araştırma, genel tarama modelinin bir alt türü olan ilişkisel tarama modeline uygun olarak gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu, ülkemizdeki 18-30 yaş arası 453 genç yetişkin katılımcı (%73.7´si kadın, %26.3´ü erkek) oluşturmaktadır. Araştırmada Kişisel Bilgi Formu, Helikopter Ebeveyn Ölçeği, Yaşam Doyumu Ölçeği, Bilişsel Esneklik Ölçeği ve Sosyal Karşılaştırma Ölçeği kullanılmıştır. Araştırma verileri Nisan 2023-Mayıs 2023 tarihleri arasında çevrimiçi yöntem aracılığı toplanmıştır. Verilerin analizinde tanımlayıcı istatistiksel analiz, Pearson Korelasyon Analizi ve Yapısal Eşitlik Modeli kullanılmıştır. Helikopter ebeveyn tutumu, sosyal karşılaştırma, bilişsel esneklik ve yaşam doyumu ölçek puanları arasındaki ilişkinin belirlenmesi için Pearson Korelasyon Analizi yapılmıştır. Araştırmada yapısal model test edilmeden önce modele ait değişkenler doğrulayıcı faktör analizine tabi tutulmuştur. Ölçme modeli helikopter anne tutumu ve helikopter baba tutumu için ayrı ayrı oluşturulmuştur. Araştırma bulgularına göre helikopter anne tutumunun yaşam doyumu üzerindeki doğrudan etkisi anlamsız bulunmakla birlikte dolaylı etkisi anlamlı bulunmuştur. Helikopter anne tutumunun sosyal karşılaştırma ile pozitif; bilişsel esneklik ve yaşam doyumu ile negatif ilişkili olduğu belirlenmiştir. Ayrıca sosyal karşılaştırmanın yaşam doyumu üzerinde negatif ve bilişsel esnekliğin yaşam doyumu üzerinde pozitif etkisi görülmüştür. Helikopter baba tutumunun ise yaşam doyumu üzerindeki doğrudan etkisi anlamsız bulunmakla birlikte dolaylı etkisi anlamlı bulunmuştur. Helikopter baba tutumunun sosyal karşılaştırma üzerinde pozitif ve bilişsel esneklik üzerinde negatif etkisi görülmüştür. Sosyal karşılaştırmanın yaşam doyumu üzerinde negatif ve bilişsel esnekliğin yaşam doyumu üzerinde pozitif etkisi görülmüştür. Araştırmada algılanan helikopter ebeveyn tutumlarının yaşam doyumuna etki eden bir faktör olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Algılanan helikopter ebeveyn tutumlarının yaşam doyumuna ilişkin varyansın (R²) %13’ünü açıkladığı belirlenmiştir. Algılanan helikopter ebeveyn tutumlarının yaşam doyumuna olan etkisinde bilişsel esneklik ve sosyal karşılaştırmanın aracı role sahip olduğu bulunmuştur.
Öğe
Son 10 Yılda Kliniğimizde Yapılan Serklajların Retrospektif Değerlendirilmesi
(Necmettin Erbakan Üniversitesi, Tıp Fakültesi, 2022) Akıncı, Delal; Acar, Ali
Amaç: Hastanemizde son 10 yılda yapılan serklajların retrospektif değerlendirilmesi ile proflaktik ve acil serklajların; servikal yetmezliğin risk faktörleri, hastanın demografik özellikleri gibi çeşitli yönlerle ele alınarak serklajın obstetrik sonuçlar üzerine etkilerinin karşılaştırılmasıdır. Yöntem: Hastanemizde son 10 yıl içinde yapılan serklajlar retrospektif olarak hastanenin elektronik kayıt sisteminden ve arşivdeki hasta dosyaları üzerinden tarandı. Çalışmaya çoğul gebelikler fetal anomalisi olanlar ve Mc Donald Tekniği dışında yapılan serklajlar dahil edilmedi. Öyküye ve ultrasonografik bulgulara bağlı serklajlar proflaktik, fizik muıayeneye bağlı serklajlar acil serklaj olarak kabul edildi.Hastaların yaşı boyu kilosu beden kitle indeksi serklajın gebeliğin kaçıncı haftasında yapıldığı ek hastalık varlığı geçirilmiş cerrahi öyküsü gravide parite yaşayan çocuk sayısı abortus sayısı intrauterın mort fetüs ivf öyküsü geçirilmiş konizasyon Denklemi buraya yazın.öyküsü herhangi bir sebeple geçirilmiş servikal dilatasyon öyküsü mevcut doğumun şekli doğumun haftası apgar ve doğum kilosu vb sorgulandı Bulgular: Erken doğum öyküsü var olan hasta oranı proflaktik serklaj yapılan hasta grubunda acil serklaj yapılan hasta grubuna göre anlamlı olarak daha yüksek izlendi (p<0.05). %84.3’e karşı %48.1. Geçirilmiş serklaj öyküsü oranı proflaktik serklaj yapılan hasta grubunda acil serklaj yapılan hasta grubuna göre anlamlı olarak daha yüksek izlendi (p<0.05).%44.1’e karşı %9.3. Ortalama servikal uzunluk proflaktik serklaj yapılan grupta ortalama 30.44 mm iken acil serklaj yapılan grupta ortalama 18.84 mm olarak bulunmuş olup bu fark istatistiksel olarak anlamlı bulundu(p<0.05). Servikal muayene esnasında fuenniling tespit edilen hasta oranı acil serklaj yapılan grupta %27.8 olup proflaktik serklaj yapılan grupta %0 olarak tespit edildi .Bu fark istatiksel olarak anlamlı bulundu (p<0.05) Doğum haftası açısından karşılaştırıldığında proflaktik serklaj yapılan hasta grubunda ortalama doğum haftası 35.17, acil serklaj yapılan hasta grubunda ortalama 30.77 olarak bulunmuş olup proflaktik serklaj yapılan hasta grubunda serklajdan doğuma kadar geçen sürenin daha uzun olduğu tespit edildi. Bu fark istatistiksel olarak anlamlıdır.(p<0.05) Doğum ağırlığı proflaktik serklaj yapılan hasta grubunda ortalama 2686.37 gr acil serklaj yapılan hasta grubunda ortalama 1910 gr olarak tespit edilmiştir bu fark istatistiksel olarak anlamlı bulundu. .(p<0.05) 5. dakika APGAR skoru karşılaştırıldığında proflaktik serklaj yapılan hasta grubunda ortalama 6.04 iken acil serklaj yapılan hasta grubunda ortalama 4.5 olarak tespit edilmiş olup bu oran istatistiksel olarak anlamlı idi. .(p<0.05) Sonuç:Çalışmamızda proflaktik serklaj yapılan servikal yetmezlik açısından yüksek riskli gebelerde acil serklaj yapılan hastalara göre doğuma kadar geçen süre daha uzun APGAR ve doğum kiloları daha tatmin edici sonuçlar vermiştir.
Öğe
Endometrial Karsinomlarda İmmünhistokimyasal Lipin-1 Ekpresyonunun Değerlendirilmesi ve Prognostik Verilerle İlişkisi
(Necmettin Erbakan Üniversitesi, Tıp Fakültesi, 2024) Yılmaz, Okancan; Oltulu, Pembe
Endometrial kanser (EMK), kadınlarda görülen jinekolojik kanserler arasında en yaygın olanlarından biridir. Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı (IARC) bünyesindeki Global Kanser Gözlemevi (GCO) tarafından yayımlanan GLOBOCAN 2020 istatistiklerine göre, endometrial kanser dünya genelinde 417.000 yeni tanı ve 97.000 ölümle, kadınlarda altıncı en sık rastlanan kanser türüdür ve kadın kanserlerinin yaklaşık %4,5'ini temsil etmektedir. Diğer birçok kanser türünün aksine, son yirmi yıl içinde insidans oranlarında düşüş gözlemlenirken, endometrial kanserin insidansı yükselmeye devam etmektedir. Kanser hücreleri, normal hücrelere kıyasla, genellikle metabolik yolları değiştirerek çalışır. Bu, yeni moleküler yapıların üretilmesi ve artan enerji taleplerinin karşılanması amacıyla yapılır. Bu süreç, özellikle metastaz yapabilme ve hızlı büyüme yetenekleri için gerekli olan organellerin üretimini sağlayacak yeni membranların üretilmesi için lipid metabolizmasının yeniden düzenlenmesini içerir. Bu süreç için, yağ asitlerinin ve kolesterolün alımı veya sentezi gerekir. Lipin ailesi olarak bilinen ve üç üyesi bulunan (lipin-1, lipin-2, lipin-3) fosfatidik asit fosfataz (FAF), bu mekanizmada kritik bir role sahiptir. Lipin-1'in enzimatik aktivitesi, hücre farklılaşmasını, inflamasyonu ve otofajiyi içeren çeşitli yolları hızlandırarak karsinogenezis (kanser oluşumu) sürecini tetikler. Bu nedenle, lipinler ve lipid biyosentezini düzenleyen diğer enzimler, geliştirilmekte olan kanser terapilerinde hedeflenmesi muhtemel önemli faktörler arasındadır.Lipin-1 ile alakalı daha önce akciğer, prostat ve meme karsinomlarında çalışmalar mevcut olup lipin-1 inhibitörleri bu tümörlerin tedavisinde kullanılmaya başlanmıştır. Çalışmamızda Necmettin Erbakan Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı’nda EMK tanısı almış olgular değerlendirildi. Olgulara immünhistokimyasal olarak Lipin-1 boyası uygulandı. Elde edilen veriler klinikopatolojik parametrelerle istatistiksel olarak karşılaşıltırıldı. Lipin-1 ile tümör derecesi arasında orta düzeyde ve istatistiksel olarak anlamlı bir pozitif korelasyon saptanmıştır (r = 0.284, p = 0.004). Lipin-1 ile hasta yaşları arasında anlamlı bir fark bulunmuştur (p = 0.020). Yoğun boyanan grup en yüksek ortalama yaşa sahiptir. Lipin-1 ile FIGO evresi evresi açısından gruplar arasında anlamlı farklar bulunmuştur (p = 0.032). Yoğun boyanan grupta daha ileri evreler sık görülmüştür. FIGO evresi ile tümör derecesi arasında güçlü ve istatistiksel olarak çok anlamlı bir pozitif korelasyon gözlenmiştir (r = 0.693, p < 0.001). FIGO evresi ile lenf nodu metastazı arasında da güçlü ve istatistiksel olarak anlamlı bir pozitif korelasyon bulunmuştur (r = 0.720, p < 0.001). Tümör derecesi ile lenf nodu metastazı arasında orta düzeyde ve istatistiksel olarak anlamlı bir pozitif korelasyon tespit edilmiştir (r = 0.315, p = 0.001). Tümör derecesi ile yaş arasında da orta düzeyde ve istatistiksel olarak anlamlı bir pozitif korelasyon saptanmıştır (r = 0.380, p < 0.001). Lenf nodu metastazı ile tümörün en uzun çapı arasında düşük düzeyde fakat istatistiksel olarak anlamlı bir pozitif korelasyon mevcuttur (r = 0.209, p = 0.037). Lipin-1 ile endometrioid ve seröz tip kanserler açısından gruplar arasında anlamlı bir farklılık yoktur (p = 0.305). Daha önce literatürde EMK ile ilgili çalışma bulamadığımız Lipin-1 molekülü ile EMK anlamlı sonuçlar elde edilmiş olup bu molekülün tedavi aşamasında kullanılabileceğini düşünmekteyiz.
Öğe
Erişkin Akut Lösemilerinde İmmunhistokimyasal Pd-L1 Ve Pd-L2 Ekspresyonlarının Klinikopatolojik ve Prognostik Analizi
(Necmettin Erbakan Üniversitesi, Tıp Fakültesi, 2024) Gürel, İpek; Kılınç, Fahriye
Erişkinlerde en sık görülen akut lösemi Akut Myeloid Lösemi (AML) olup çocuklarda ise Akut Lenfoblastik Lösemi (ALL)’dir. Refrakter ve relaps (R/R) vakalar erişkin yaş grubunda daha sık görülmektedir. Son yıllarda malign tümör insidansının artması; kemoterapi, radyoterapinin immun sistemi zayıflatması ve bu tedavilerin ciddi yan etkilere neden olmasıyla immunoterapinin önemi artmıştır. Kanser immünoterapisinde immun checkpoint moleküllerinin keşfi ise büyük atılımlara yol açmış olup solid tümörlerin tedavilerinde ve hematolojik malignitelerde ise multiple myelomda kullanılmaya başlanmıştır. Çalışmamızda Necmettin Erbakan Üniversitesi Tıp Fakültesinde 2017-2023 yıllarında 18 yaş üzerinde tanı almış ve ek hastalığı (anti PD-1/anti PD-L1 tedavisi alan non hematolojik malignite, romatolojik ve otoimmun hastalıklar) olmayan 41 ALL ve 55 AML hastasının ilk tanı aldıkları kemik iliği biyopsisi bloklarından kesitler alınarak immunhistokimyasal PD-L1 ve PD-L2 boyamaları yapıldı. Blastik hücrelerdeki PD-L1 ve PD-L2 ekspresyonlarının boyanma yüzdeleri değerlendirildi ve sonuçlar klinikopatolojik ve genetik verilerle istatistiksel olarak kıyaslandı. PD-L1 ile cinsiyet arasında erkek cinsiyet lehine zayıf korelasyon (rho:0,266, p:0,009) ve ferritin ile de pozitif yönde korelasyon (p: 0,035) saptandı. PD-L2 ekspresyonu ile lösemi tipleri arasında AML (p:0,039) yönünde, yaş (p:0,003) ve selülarite (p:0,043) ile de pozitif yönde korelasyon izlendi. Sonuç olarak çalışmamızda PD-L1 pozitifliği ALL’de %43,9, AML’de %58,2; PD-L2 pozitifliği ise ALL’de %73,1, AML de %74,5 hastada tespit edilmesi nedeniyle tedavide anti PD-1 ve anti PD-L1 ajanlarının kullanımına yer verilebileceğini ayrıca PD-L1 ekspresyonu negatif saptanan hastaların 31 (%32,2)’inde PD-L2 ekspresyonu izlenmesi nedeniyle PD-L1 negatif olgularda dahi PD-L2 pozitifliği nedeniyle anti PD-1 ajanların kullanım yolunun açılabileceğini düşünmekteyiz. Çalışmamızda PD-L1 ve PD-L2 ekspresyonunun R/R vakalarda, toplam sağ kalım ile ilişkisinde, kötü risk gruplarının ortaya konmasında anlamlı farklılık saptanmamış olup daha geniş vaka serilerinde, flow sitometri veya FISH ile değerlendirildiğinde farklı sonuçların ortaya çıkabileceğini düşünmekteyiz.