Yazar "Aydemir, Fuat" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 6 / 6
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Determination of hearing levels in gout patients and factors affecting hearing levels such as the dislipidemia, hemoglobin levels and hyperuricemia(W B Saunders Co-Elsevier Inc, 2020) Yucel, Abitter; Yucel, Hilal; Aydemir, Fuat; Cure, Erkan; Eryilmaz, Mehmet Akif; Cizmecioglu, Hilal Akay; Kucuk, Adem[Abstract Not Availabe]Öğe Giant Epignathus (Teratoma of Palatine Tonsil): A Case Report(Galenos Yayincilik, 2021) Aydemir, Fuat; Mutaf, Mert; Eryilmaz, Mehmet AkifTeratomas are benign tumours containing tissues derived from ectoderm, endoderm and mesoderm Epignathus is a rare congenital teratoma and originates from oropharyngeal region. We present a case of giant epignathus arising from tonsillar region in a neonate. A male neonate that was born with a 38-week cesarean section presented with a pedunculated mass from left tonsilla palatina and protruding outside the mouth. The patient did not have any airway problem. Magnetic resonance imaging and computed tomography scan showed no intracranial extension. The patient was operated on the postpartum 3rd day and the mass was excised successfully. After histopathological examination, mature teratoma was diagnosed. During post-operative 6 months control visit, there was no recurrence. Epignathus is a rare congenital oropharyngeal teratoma, it should be diagnosed in the fetus as early as possible. Teratomas of the tonsilla palatina are extremely rare. In such cases, the mass may cause airway obstruction and feeding difficulties so complete resection is curative in most cases during the early neonatal period.Öğe Kafeik asit fenetil ester, timokinon ve oksitosinin gentamisin ototoksisitesine karşı potansiyel koruyucu etkilerinin analizi: Deneysel çalışma(Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi, 2019) Aydemir, Fuat; Ülkü, Çağatay HanBu çalışmada gentamisin ile hayvan modelinde oluşturulan sensörinöral işitme kaybına, kafeik asit fenetil ester (CAPE), timokinon ve oksitosinin potansiyel koruyucu etkilerini araştırmak ve bu sayede ileride ototoksisite ve sensörinöral işitme kaybı tedavisi için yapılacak deneysel ve klinik çalışmalara kaynak oluşturmak amaçlanmaktadır. Yöntem: 50 tane Wistar Albino soyu rat 10 denekten oluşan 5 gruba rastgele seçim metoduna göre ayrıldı. Grup I kontrol grubu olarak belirlendi. Grup II 'ye gentamisin, Grup III' e gentamisin ve kafeik asit fenetil ester (CAPE), Grup IV' e gentamisin ve timokinon, Grup V' e ise gentamisin ve oksitosin uygulandı. Her grubun anestezi altında tedavi öncesi ve tedavi sonrası ABR ve DPOAE Testleri ile işitme eşikleri ölçüldü. Çalışma sonunda tüm ratlara anestezi altında ötanazi uygulanarak kokleaları çıkartıldı ve elektron mikroskopik inceleme yapıldı. Bulgular: Çalışmamızda elektrofizyolojik test (DPOAE, BİUP) ve elektron mikroskopik inceleme sonuçlarımıza göre gentamisin ile ototoksisite oluştu. Kafeik asit fenetil esterin gentamisin ototoksisitesine karşı hem işitsel hem de hücresel düzeyde koruyucu etkisi olduğu görüldü. Gentamisin ototoksisitesine karşı timokinonun işitsel düzeyde koruyucu olduğu ve oksitosinin ise hücresel düzeyde koruyucu etkilerinin olduğu izlendi. Sonuç: Kafeik asit fenetil esterin koruyucu etkisinin güçlü antioksidan özelliğinden kaynaklandığını ve gentamisinin ototoksik etkisini azaltabileceğini düşünüyoruz.Öğe Parotis bezinin mukoepidermoid karsinomlarında tümör tomurcuklanmasının prognostik öneminin değerlendirilmesi(2017) Arıcıgil, Mitat; Oltulu, Pembe; Gönül, Yasemin; Aydemir, FuatAmaç: Biz çalışmamızda parotis mukoepidermoid kanserlerinde tümör tomurcuklanmasını ve onun diğer prognostik faktörlerle olan ilişkisini araştırmayı amaçladık. Gereç ve yöntem: Parotis bezi mukoepidermoid karsinomu teşhisiyle 2006 ile 2016 yılları arasında tedavi edilen toplam 20 hasta çalışmaya dâhil edildi. Çalışmaya dâhil edilen hastaların dosyaları incelendi. Hastaların patolojik doku kesitleri arşivden bulunarak tümör tomurcuklanması açısından değerlendirildi. Bulgular: Tümör tomurcuklanması istastistiksel olarak yaş, cinsiyet, perinöral invazyon, ekstrakapsüler yayılım, patolojik lenf bezi ve patolojik tümör evresi ile karşılaştırıldığında aralarında anlamlı bir ilişki yoktu (p>0.05). Tümör tomurcuklanması istatistiksel olarak tümör derecesi ve lenfovasküler invazyon ile karşılaştırıldığında aralarında anlamlı bir ilişki vardı (p<0.05). Fakat tümör tomurcuklanmasının bu prognostik faktörler üzerine bağımsız bir risk faktörü olmadığı görülmüştür (p>0.05). Sonuçlar: Tümör tomurcuklamasının sayısı beşten fazla olan parotis mukoepidermoid kanserli olgularda lenfovasküler invazyon ve yüksek tümör derecesi görülebilir. Bu durumda mukoepidermoid kanserli olgularda prognozu olumsuz etkileyebilir.Öğe Possible Effects of Chronic Otitis Media with and without Cholesteatoma on Bone Conduction Thresholds: An Evaluation of 112 Cases(Dergipark Akad, 2019) Ulku, Cagatay Han; Aydogdu, Demet; Yucel, Abitter; Aydemir, FuatObjective: The aim of this study is to evaluate any possible effects of chronic otitis media (COM), with or without accompanying cholesteatoma, on bone conduction thresholds (BCT). Methods: A total of 112 cases who underwent surgery for unilateral COM between 2006 and 2014 were enrolled in the study. Eighty cases had no cholesteatoma (Group 1). Thirty-two cases did have cholesteatoma (Group 2). Prior to surgery, the temporal bone was evaluated radiologically by use of high resolution computed tomography. The presence of a clinically and radiologically normal contralateral ear was the principal selection criterion for the cases. BCT at 0.5, 1, 2, 4 kHz and their averages were evaluated with pure tone audiogram (PTA) and the normal and diseased ears in each group were compared. This comparison was also made between the diseased ears in Groups 1 and 2. Results: There was a statistically significant difference observed between the mean BCT scores obtained by PTA for the normal/diseased ears in Group 1(9.78 +/- 0.98/17.34 +/- 1.71 dB) and in Group 2 (9.10 +/- 0.99/17.58 +/- 2.59 dB). This statistically significant difference was observed for each of the four different frequencies (p<0.0001). However, there was no statistically significant difference observed between the mean BCT scores obtained by PTA for the diseased ears in Groups 1 and 2 (17.34 +/- 1.71/17.58 +/- 2.59 dB). Similarly, in the comparison between the diseased ears, the differences of BCT at all four different frequencies (0.5, 1, 2, 4 kHz) lacked statistical significance (p>0.05). Conclusion: As a result of this study, we can say that COM may lead to sensorineural hearing loss. However, we observed that the presence of cholesteatoma does not exert an additional negative effect on cochlear function.Öğe Temporal kemik fraktürü sonrası geç dönem fasiyal sinir dekompresyon cerrahisi sonuçlarımız(2018) Eryılmaz, Mehmet Akif; Arbağ, Hamdi; Arıcıgil, Mitat; Aydemir, FuatAmaç: Bu çalışmanın amacı temporal kemik travması sonrasında gelişen fasiyal sinir paralizi olgularının klinik özelliklerini ve geç dönem fasiyal sinir dekompresyon sonuçlarımızı sunmaktır. Gereç ve Yöntem: Ocak 2010 - Mart 2016 tarihleri arasında, temporal kemik travması sonucu fasiyal sinir paralizisi oluşan ve geç dönem fasiyal sinir dekompresyonu uygulanan on hastanın dosyaları retrospektif olarak tarandı. Yaş, cinsiyet, travma etiyolojisi, otoskopik bulgular, işitme kaybı, radyolojik görüntüleme ve takip sonuçları açısından hasta dosyaları incelendi. Bulgular: Çalışmaya katılan hastaların tamamı erkekti ve yaş ortalaması 28,3 idi. Tüm olgulara transmastoid yaklaşım ile fasiyal sinir dekompresyonu uygulandı. Cerrahi sırasında beş hastada fasiyal sinir etrafında ödem, dört hastada kemik spikülleri basısı ve bir hastada granülasyon dokusu izlendi. Fasiyal sinir paralizi başlangıcından itibaren dört haftadan kısa sürede opere olan üç olguda normal veya normale yakın (House Brackmann evre 1-2) düzelme görülürken, sekiz haftadan uzun sürede opere olan iki olguda kısmi düzelme görülmüştür. Sonuç: Sonuç olarak temporal kemik fraktürü sonrasında oluşan fasiyal sinir paralizisi olgularında cerrahi endikasyon durumlarında mümkün olduğu kadar erken dönemde dekompresyon uygulanmalıdır. Fakat bizim çalışmamızda geç dönem fasiyal sinir dekompresyon cerrahisi uygulanan olgularda da başarılı sonuçlar alınabileceği ve tam veya tama yakın iyileşme olabileceği görülmüştür.