Yazar "Demirbaş, Nur" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 7 / 7
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Fibromiyalji sendromunda kemik mineral yoğunluğu değerlerinin ağrı, depresyon ve yaşam kalitesi üzerine(Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi, 2016) Demirbaş, Nur; Kutlu, RuhuşenÇalışmamızda fibromiyalji tanısı olan ve olmayan premenapozal kadın hastaların kemik mineral dansitesinin ağrı, depresyon ve yaşam kalitesi üzerine etkilerinin karşılaştırılması ile fibromiyalji sendromunda (FMS) yaşam kalitesine etki eden faktörlerin belirlenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve yöntem: Vaka-kontrol tipindeki bu çalışmaya Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Polikliniklerinde American Collage of Rheumatology (ACR) 1990 kriterlerine göre FMS tanısı almış 100 premenapozal kadın ve Aile Hekimliği Polikliniğine herhangi bir sebeple başvurmuş FMS tanısı almamış, şikâyeti olmayan 100 premenapozal kadın alınmıştır. Hastalarla ile ilgili verilerin toplanmasında araştırmacıların literatür doğrultusunda geliştirdikleri sosyodemografik özellikleri belirleyen bir anket formu, Vizüel Analog Skalası (VAS), Fibromiyalji Etki Anketi (FEA), Hastane Anksiyete ve Depresyon Ölçeği (HADÖ) kullanılmıştır. Anketler araştırmacı tarafından yüz yüze görüşme tekniği ile doldurulmuştur. Yüz (100) FMS'li hasta ve 100 sağlıklı kadının kemik mineral yoğunluğu değerleri, DXA yöntemi ile ölçülmüştür. Frekanslar, ortalama, standart sapma, ortanca, minimum ve maksimum değerler, Odds ratioları hesaplandı. Sonuçlar % 95'lik güven aralığında, anlamlılık p<0.05 düzeyinde değerlendirildi. Bulgular: Çalışmamıza katılan FMS'li hastaların yaş ortalaması 43,06±7,57 yıl (min:23- max:55) bulundu. Eğitim düzeyi düşük olan kadınların fibromiyalji olma riski eğitim düzeyi yüksek olanlardan 3,9 kat daha fazla idi [OR=3,973, %95 CI(2,203-7,165)]. Düşük eğitim düzeyi ile FMS arasında anlamlı bir ilişki vardı (p<0,001 ). Çalışmayan kadınlarda (ev hanımı ve emekli) FMS olma riski çalışan kadınlara göre 2,5 kat daha fazla idi [OR=2,548, %95 CI (1,422-4,566)]. Çalışma durumu ile FMS arasında anlamlı bir ilişki vardı (p<0,001). Fibromiyalji olan kadınların ağrılı nokta sayısı, VAS, FEA, HAD-A ve HAD-D puanları kontrol grubuna göre anlamlı derecede yüksek bulundu (p<0,001). FMS hastalarının %64,3'ünde anksiyete, %59,9'unda depresyon vardı. FMS hastalarının eğitim düzeyi düşük olanlarda yüksek olanlara göre ve ek hastalığı olanlarda olmayanlara göre yaşam kalitesi daha düşük idi (p=0,042, p=0,003). Obezlerde, evli olanlarda, eğitim düzeyi düşük, çalışmayan ve ek hastalığı olan fibromiyaljili kadınlarda hissedilen ağrı düzeyi daha yüksek bulundu (p=0,002, p=0,022, p=0,006, p=0,023, p=0,005). Premenapozal FMS'li kadınlar ve kontrol grubunda yaptığımız kemik mineral yoğunluğu (KMY) ölçümlerinde; L1-L4 lomber vertebra, sol femur toplam, Wards, trokanter ve femur boyun kemik kütlesi (g/cm2), T ve Z skoru ortalamaları iki grupta karşılaştırıldığında aralarında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı (p>0,05). Fibromiyaljisi olan hastaların KMY ölçümleri ile HAD-A ve HAD-D puanları karşılaştırıldığında, anksiyetesi ve depresyonu olan hastaların L1-L4 bölgesinde hem g/cm2, hem T skoru, hem de Z skoru anksiyetesi ve depresyonu olmayanlara göre sırasıyla daha düşük bulundu (p=0,011) (p=0,040). Sonuç: Premenapozal dönemdeki kadınların FMS olma durumu KMY değerlerini değiştirmemektedir. Ancak FMS olan hastaların ağrı düzeyi, yaşam kaliteleri, anksiyete ve depresyon durumları KMY değerlerini etkilemektedir. Fibromiyalji sendromu ve buna eşlik eden komorbid durumların varlığı hem sağlık sistemine, hem de ülke ekonomisine maddi yönden ağır yükler getirmektedir. Fibromiyalji osteoporoz için bir risk faktörüdür. Bu nedenle hastalar osteoporoz açısından erken dönemde değerlendirilmeli, beslenme takviyesi (kalsiyum, vitamin D vb.), uygun egzersiz programları ve gerekli medikal tedavinin uygulanmasına önem verilmelidir. Anahtar kelimeler: Fibromiyalji Sendromu, Kemik Mineral Yoğunluğu, Ağrı, Depresyon, Yaşam KalitesiÖğe Göğüs cerrahisi servisinde yatan hastalarda depresyonun ve yaşam kalitesinin kısa form 36 ile değerlendirilmesi(2015) Kutlu, Ruhuşen; Demirbaş, Nur; Çivi, Selma; Can, AtillaAmaç: Bu çalışmada Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Kliniği'nde yatarak tedavi gören hastaların depresyon durumu ve yaşam kaliteleri değerlendirildi. Çalışma planı: Bu kesitsel, analitik çalışmaya 15 Haziran 2012-15 Şubat 2013 tarihleri arasında Göğüs Cerrahisi kliniğinde yatarak tedavi gören 170 hasta (124 erkek, 46 kadın, ort. yaş 45.718.2 yıl; dağılım 7-80 yıl) dahil edildi. Depresyon durumu Beck Depresyon Ölçeği ile yaşam kalitesi ise 36 maddelik Kısa Form Sağlık Anketi (kısa form 36) ile değerlendirildi. Bulgular: Beck depresyon puanı ortalaması 11.068.79 idi. Kısa form 36'nın alt ölçeklerinden fiziksel rol kısıtlılıkları, emosyonel güçlük ve genel sağlık puan ortalamaları düşük; mental sağlık ve sosyal fonksiyon puan ortalamaları en yüksek idi. Yaşam kalitesi puanları ile depresyon durumu karşılaştırıldığında, kısa form 36'nın tüm alt ölçeklerinde depresyonu olanlarla olmayanlar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar var idi. Depresyonu olmayanlarda yaşam kalitesi puanları daha yüksek idi. Hastalar akciğer kanseri, akciğer enfeksiyonu ve göğüs acilleri olarak üç tanı grubunda incelendiğinde, tüm gruplarda erkek hasta sayısı kadınlara göre daha yüksek idi; bu durum, tanı ile cinsiyet arasında anlamlı ilişki olduğuna işaret ediyor idi (p0.004). Akciğer kanseri tanısı en çok fiziksel fonksiyon ve emosyonel güçlüğü etkiler iken, göğüs acilleri en çok genel sağlığı, yaşama gücünü ve emosyonel güçlüğü etkiliyor idi. Akciğer enfeksiyonları ise en çok emosyonel güçlüğü etkiliyor idi. Sonuç: Tüm kronik hastalıklarda yaşam kalitesi, sosyal ve fiziksel işlevsellik olumsuz etkilenmekte ve bireylerin yaşamdan aldıkları doyum azalmaktadır. Hastaların depresyon düzeylerinin ve yaşam kalitelerinin ölçülmesi hastalığı daha iyi tanımamıza yardımcı olmakla kalmayıp tedavi yanıtlarının da daha iyi değerlendirilmesini sağlayacaktır.Öğe Kardiyoloji yoğun bakım ünitesinde yatan hastalarda anksiyete ve depresyon sıklığı ve etki eden faktörler(2016) Kutlu, Ruhuşen; Demirbaş, Nur; Gök, Hasan; Işıklar Özberk, DeryaAmaç: Bu çalışmada Kardiyoloji Yoğun Bakım Kliniğinde yatarak tedavi gören hastalarda anksiyete ve depresyon sıklığı ile beraber etki eden faktörler değerlendirildi. Çalışma planı: Bu kesitsel, analitik çalışmaya yatarak tedavi gören 245 hasta (148 erkek, 97 kadın; ort. yaş 63.513.8 yıl; dağılım 20-98 yıl) dahil edildi. Tüm hastalara sosyodemografik bilgi formu ve hastane anksiyete ve depresyon ölçeği uygulandı. Sigara bağımlılığı Fagerström nikotin bağımlılık testi ile değerlendirildi.Bulgular: Halen sigara içmekte olan hastaların Fagerström bağımlılık puan ortalaması 5.61.9 ve %40'ı orta bağımlılık düzeyinde idi. Erkek hastaların %45.9'u ve %17.6'sı sırasıyla miyokard enfarktüsü ve unstabil angina pektoris tanısı ile takip edilmekte idi. Kadın hastaların %30.9'u, %26.8'i ve %22.7'si sırasıyla aritmi, miyokard enfarktüsü ve kalp yetmezliği tanısı ile takip edilmekte idi. Hastaların %53.9'unda (n132) ve %86.1'inde (n211) sırasıyla anksiyete ve depresyon belirlendi. Yaş, ekonomik durum ve sigara kullanımı ile anksiyete ve depresyon puanları arasında anlamlı ilişki bulunmadı (p0.05). Anksiyete puanları evli hastalarda (11.64.3) evli olmayan hastalardan (9.83.7) anlamlı derecede daha yüksek idi (p0.008). Sırasıyla anksiyete ve depresyon puanları çalışan bireylerde (11.64.2-10.04.0; p0.013) (12.03.8-9.73.9; p0.001), ilkokul ve altı eğitimlilerde (11.74.3-10.13.9; p0.009) (12.23.9-9.83.7; p0.001) ve kadın cinsiyette (12.14.6-10.63.8; p0.005) (12.34.211.03.8; p0.009) anlamlı derecede daha yüksek idi. Sonuç: Anksiyete ve depresyon kardiyoloji yoğun bakım ünitesinde yatan hastalarda sık karşılaşılan sorunlardır. Hastalar klinisyenler tarafından biyopsikososyal özellikler yönünden bütüncül olarak değerlendirilmelidir. Depresyon düzeylerinin ve ilişkili faktörlerin tespiti tedaviye uyumu kolaylaştırabilmekte, anksiyeteyi azaltabilmekte ve yaşam kalitesini artırabilmektedir.Öğe Sağlık Taraması İçin Başvuran Hastane Personelinde Serum HbsAg ve AntiHbs Düzeyleri İle Hepatit B Aşılanma Durumu(2016) Kutlu, Ruhuşen; Demirbaş, NurBu çalışma, sağlık taraması için aile hekimliği polikliniğine başvuran hastane personelinde serum HBsAg ve anti-HBs düzeyleri ile, hepatit B aşılanma durumlarını araştırmak için yapılmıştır. Yöntem: Tanımlayıcı tipteki bu araştırma, 03.10.2015-30.12.2015 tarihleri arasında, sağlık taraması için polikliniğimize başvuran 519 hastane personelinde yapılmıştır. Katılımcıların sosyodemografik özellikleri ve hepatit B aşılanma durumları, araştırmacılar tarafından önceden hazırlanan formlara kaydedilmiştir. Serum HBsAg ve anti-HBs düzeyleri ölçüldü. Antikor titresi 10 mIU/mL ve altındaki değerler negatif olarak kabul edildi ve bu personeller 3 doz Hepatit B aşı programına alınmıştır Bulgular: Katılımcıların %35,6'sı (n185) kadın, %64,4'ü (n334) erkek, yaş ortalaması 35,248,35 yıl idi. Yüz altmış iki kişide (%31,2) anti-HBs düzeyi 0-10 mIU/mL arasında, %14,5'inde (n75) 10-100 mIU/mL arasında, %54,3'ünde (n282) 100 mIU/mL idi. Serum HBsAg düzeyi, hastane personelinin %97.7'sinde (n507) negatif, % 2.3'ünde (n12) pozitif bulundu. HBsAg pozitifliğinin cinsiyetle değil, yaşla anlamlı farklılık gösterdiği tespit edilmiştir (p0,001). Sonuç: Hepatit B virüsü (HBV), hastane çalışanlarının risk altında olduğu bir patojendir ve tüm hastane personeli hepatit B virüsüne karşı bağışık olmalıdır. Hepatit B enfeksiyonundan korunmada en etkili yöntem aşılamadır. Bu çalışmada bulunan % 68,8 oranında antikor titresi pozitifliği ve % 2,3 oranında hepatit B taşıyıcılığı, ülkemizde yapılan diğer çalışmalarla uyumludur.Öğe Sigaranın akciğer yaşı ve solunum fonksiyon testleri üzerine olan etkisi(2018) Demirbaş, Nur; Kutlu, RuhuşenAmaç: Akciğer yaşı cinsiyete, hastanın boyu ve bir saniye içinde zorlu ekspiratuvar hacim (FEV1)’e göre hesaplanan, akciğerlerdeki sigara içimine bağlı erken değişiklikleri göstermek ve hastaları sigara bırakmaya motive etmek için kullanılan bir kavramdır. Bu çalışmanın amacı sigaranın akciğer yaşı ve solunum fonksiyon testleri üzerine olan etkisini araştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Bu çalışma 85 sigara içen ve 85 sigara içmeyen bireyde yapılmıştır. Katılımcıların yaş, cinsiyet, eğitimleri, medeni durumu, mesleği, karbon monoksit (CO) değerleri, Fagerström bağımlılık puanları ve solunum fonksiyon testi sonuçları kaydedildi. Akciğer yaşı, cinsiyete göre ayrı ayrı boy ve solunum fonksiyon testi ile ölçülen FEV1 değeri kullanılarak hesaplandı. Bulgular: Sigara içenlerin ortalama kronolojik yaşı 35.81 12.27 yaş, ortalama akciğer yaşı 57.15 23.54 idi. Sigara içmeyenlerin kronolojik yaş ortalaması 34.93 10.85 yıl ve akciğerlerin yaş ortalaması 44.17 16.23 yıl idi. Sigara içen hastaların akciğer yaşı ile paket/yıl arasında pozitif yönde orta derecede anlamlı bir korelasyon vardı. Sigara içen katılımcıların CO düzeyi ortalaması 12.225.87 ppm, Fagerström sigara bağımlılığı ortalaması 6.612.28 puan, sigara içilen paket/yıl ortalaması 21.8214.69 idi. Sigara içenlerin FEV1 ve zorlu vital kapasite (FVC) değerleri sigara içmeyenlere göre anlamlı olarak daha düşük bulundu. Sonuç: Çalışmamızda sigara içenlerin akciğer yaşı sigara içmeyenlere göre daha yüksek bulundu. Sigara bırakma polikliniklerinde kılavuzların önerdiği davranışsal bilişsel yöntemler, motivasyonel destek ve farmakolojik tedavi birlikte uygulanmaktadır. Bunların yanısıra, kişilere akciğer fonksiyon testlerinin sonuçlarını, kronolojik yaş ile kişinin akciğer yaşı arasındaki farklılıkları anlatmak onları sigara bırakmak için motive edecektir.Öğe Sigaranın akciğer yaşı ve solunum fonksiyon testleri üzerine olan etkisi(2018) Demirbaş, Nur; Kutlu, RuhuşenAmaç: Akciğer yaşı cinsiyete, hastanın boyu ve bir saniye içinde zorlu ekspiratuvar hacim (FEV1)'e göre hesaplanan, akciğerlerdeki sigara içimine bağlı erken değişiklikleri göstermek ve hastaları sigara bırakmaya motive etmek için kullanılan bir kavramdır. Bu çalışmanın amacı sigaranın akciğer yaşı ve solunum fonksiyon testleri üzerine olan etkisini araştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Bu çalışma 85 sigara içen ve 85 sigara içmeyen bireyde yapılmıştır. Katılımcıların yaş, cinsiyet, eğitimleri, medeni durumu, mesleği, karbon monoksit (CO) değerleri, Fagerström bağımlılık puanları ve solunum fonksiyon testi sonuçları kaydedildi. Akciğer yaşı, cinsiyete göre ayrı ayrı boy ve solunum fonksiyon testi ile ölçülen FEV1 değeri kullanılarak hesaplandı. Bulgular: Sigara içenlerin ortalama kronolojik yaşı 35.81 12.27 yaş, ortalama akciğer yaşı 57.15 23.54 idi. Sigara içmeyenlerin kronolojik yaş ortalaması 34.93 10.85 yıl ve akciğerlerin yaş ortalaması 44.17 16.23 yıl idi. Sigara içen hastaların akciğer yaşı ile paket/yıl arasında pozitif yönde orta derecede anlamlı bir korelasyon vardı. Sigara içen katılımcıların CO düzeyi ortalaması 12.225.87 ppm, Fagerström sigara bağımlılığı ortalaması 6.612.28 puan, sigara içilen paket/yıl ortalaması 21.8214.69 idi. Sigara içenlerin FEV1 ve zorlu vital kapasite (FVC) değerleri sigara içmeyenlere göre anlamlı olarak daha düşük bulundu. Sonuç: Çalışmamızda sigara içenlerin akciğer yaşı sigara içmeyenlere göre daha yüksek bulundu. Sigara bırakma polikliniklerinde kılavuzların önerdiği davranışsal bilişsel yöntemler, motivasyonel destek ve farmakolojik tedavi birlikte uygulanmaktadır. Bunların yanısıra, kişilere akciğer fonksiyon testlerinin sonuçlarını, kronolojik yaş ile kişinin akciğer yaşı arasındaki farklılıkları anlatmak onları sigara bırakmak için motive edecektir.Öğe Sigaranın Trombosit Sayısı, Ortalama Trombosit Hacmi ve Kardiyovasküler Risk Faktörleri Üzerine Etkileri: Bir Olgu Kontrol Çalışması(2017) Kutlu, Ruhuşen; Demirbaş, NurAmaç: Sigara ve kolesterol düzeyleri aterosklerozun iki önemli bileşenidir. Ortalama trombosit hacmi (OTH) trombosit fonksiyon ve aktivasyonunun göstergesi olup kardiyovasküler hastalıkların potansiyel bir belirtecidir. Bu çalışmada sigaranın trombosit sayısı, OTH ve kardiyovasküler risk faktörleri üzerine olan etkilerini araştırmayı planlandık.Yöntemler: Bu araştırma tanımlayıcı, kesitsel tipte analitik bir çalışma olarak planlandı. Aile hekimliği polikliniğine 2013-2016 yılları arasında periyodik sağlık muayenesi için başvurmuş hastalar alındı. Hastaların sosyodemografik özellikleri, sigara içme durumları, antropometrik ölçümleri, hematolojik ve biyokimyasal parametreleri tam olanlar kaydedildi. Bulgular:Çalışmamıza katılan 880 hastanın yaş ortalaması 35,8511,6 idi, %54,5'i (n480) sigara içiyor, %45,5'i (n400) sigara içmiyordu. Sigara içme düzeyi erkeklerde kadınlara göre daha fazla bulundu (p0,001). Çalışanlar çalışmayanlara göre daha fazla sigara içmekte idi. Hastaların hematolojik parametreleri incelendiğinde sigara içen katılımcıların beyaz kan hücresi, hemoglobin hematokrit, kırmızı kan hücresi, ortalama eritrosit hacmi ve MPV değerleri içmeyenlere göre daha yüksek iken, platelet sayısı içmeyenlerde daha fazla bulundu (p0,001). Sigara içen hastaların günlük sigara içme sayısı ile OTH düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki (p0,014) varken, trombosit sayıları arasında bir ilişki yoktu (p0,05).Sonuç:Sigara içen hastaların MPV düzeyleri içmeyenlere göre anlamlı olarak yüksek bulundu. Trombosit sayısı ve MPV düzeyinin ateroskleroz ve tanımlanmış diğer kardiyovasküler risk faktörleri açısından daha geniş ölçekli hasta gruplarında araştırılarak, klinik uygulamada hak ettiği yeri alması gerekmektedir.