Yazar "Gündeş, Ebubekir" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 23
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Akut Mide Dilatasyonuna Bağlı Mide Nekrozu ve Perforasyonu(2014) Gündeş, Ebubekir; Küçükkartallar, Tevfik; Tekin, Ahmet; Çakır, MuratAkut gastrik dilatasyon ilk olarak 1833 yılında Duplay tarafından tarif edilmiştir. Biz akut mide dilatasyonuna bağlı mide nekrozu ve perforasyonu saptanan 55 yaşındaki bir erkek hastayı literatür eşliğinde sunmak istedik. Mide nekrozu ve perforasyonu oldukça nadir görülür, çünkü mide zengin bir kan dolaşımına sahiptir. Klinik olarak olguların %90'ından fazlasında kusma şikayeti mevcuttur. Tanıyı ve etyolojiyi ortaya koymada bilgisayarlı tomografi önemlidir. Peritonit bulguları olmayan ve endoskopide nekroz gelişmemiş hastalarda medikal tedavi yararlı olabilir. Cerrahi tedavide geç kalınan olgularda mortalite oranı yüksektirÖğe Ekstrahepatik yerleşimli primer intraabdominal hidatik kist olguları(2013) Gündeş, Ebubekir; Küçükkartallar, Tevfik; Çakır, Murat; Aksoy, Faruk; Bal, Ali; Kartal, AdilAmaç: Kist hidatik halen bölgemiz ve ülkemiz için yaygın bir sağlık sorunu olarak önemini korumaktadır. Karın içi diğer organların primer tutulumu nadir olarak görülmektedir. Ekstrahepatik primer intraabdominal hidatik kist nedeniyle cerrahi tedavi ettiğimiz olguları literatür eşliğinde incelendik. Yöntemler: Karaciğerin eşlik etmediği ve primer intra- abdominal hidatik kist nedeniyle tedavi edilen toplam 22 hastanın tıbbi kayıtları geriye dönük olarak incelendi. Bulgular: Hastaların 16 (%72,7)’sı kadın, 6 (%27,3)’si erkek olup yaş ortalamaları 44. 5 (26- 75) olarak saptandı. Yerleşim yeri en fazla dalak (n 8) olarak görüldü. Hastaların tamamı elektif şartlarda ameliyat edildi. Hastalarında 12 (%54)’sinde organ rezeksiyonuna ihtiyaç duyuldu. Total kist eksizyonu 16 (%72,7) hastada gerçekleştirilebildi. Diğer 6 (%27,3) olguya parsiyel kistektomi yapıldı. Tüm hastalara ameliyat sonrası 10 mg/kg dozunda albendazol tedavisi başlandı. Hastaların ortalama takip süresi 40 (6- 68) ay olup hiçbir hastada nüks saptanmadı. Sonuç: Echinococcus granulosus’un her organı tutabileceği unutulmamalıdır. Karaciğer ve akciğerde hidatik kiste rastlanılmamış olsa bile hastanın şikayetine göre diğer tüm sistemler dikkatli bir şekilde tetkik edilmelidir. İntraabdominal yerleşimli kistik kitlelerin ayırıcı tanısında, özellikle endemik bölgelerde, hidatik kist düşünülmelidir. Mümkün olan durumlarda total perikistektomi seçilecek tedavi yöntemdir.Öğe Erkek Memesinin İnvaziv Papiller Karsinomu(2016) Gündeş, Ebubekir; Aksoy, Faruk; Vatansev, Celalettin; Esen, Hacı Hasan; Bal, AliMeme kanseri erkeklerde oldukça nadir görülür. Erkekte, kadın meme kanserlerinin tüm histolojik tipleri görülebilir. İnvaziv papiller karsinom ise nadir görülen bir meme kanseri tipidir. Memenin invaziv papiller karsinomu nedeniyle modifiye radikal mastektomi yapılan 67 yaşında bir erkek hastayı sunduk. Sağ memesinde ağrısız kitle yakınması ile kliniğimize başvurdu. Görüntüleme eşliğinde tru-cut biyopsi yapıldı. Biyopsi sonrası patolojik bulgular invaziv papiller karsinom ile uyumluydu. Modifiye radikal mastektomi işelemi uygulandı. 24 aylık takiplerinde nüks saptanmadı.Öğe Gastrointestinal stromal tumor in the stomach co-existent with renal cell carcinoma(2014) Gündeş, Ebubekir; Küçükkartallar, Tevfik; Çolak, Muzaffer Haldun; Kartal, Adil; Esen, Hacı HasanGastrointestinal stromal tümörler (GİST), gastrointestinal sistem (GİS)in en sık mezenkimal tümörleridir. Renal hücreli kanserler (RCC) ile birlikte bulunabilirler. İkili vakalar literatürde rapor edilmekle beraber, bunlar olgu raporları biçimindedir. Bu olgu raporunda midede GIST olan ve aynı anda RCC tespit edilen bir hasta sunulmaktadır. Tedavi kapsamında, midede kama rezeksiyonu ve parsiyel nefrektomi uygulandı. Ameliyat sonrası komplikasyonu olmayan hasta, post-op 7. günde taburcu edildi.Öğe Gastrointestinal stromal tümörlerde prognozun belirlenmesinde preoperatif nötrofil lenfosit oranının etkisi(2015) Kargın, Süleyman; Çakır, Murat; Gündeş, Ebubekir; Yavuz, Yusuf; Esen, Hacı Hasan; İyisoy, Mehmet SinanAmaç: Gastrointestinal stromal tümörlerin lokal etkileriyle immünsupresyonda rol oynadığı düşünülmektedir. İnflamasyonla ilişkili bazı kanserlerde tedavi öncesi nötrofil lenfosit oranındaki artış kötü prognozun göstergesi olarak kabul edilmektedir. Çalışmamızın amacı gastrointestinal stromal tümör hastalarında kan nötrofil lenfosit oranı ile hastalığın prognozunu değerlendirmektir. Gereç ve Yöntemler: Kliniğimizde primer gastrointestinal stromal tümör nedeniyle cerrahi uygulanan 78 hastanın verileri retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların operasyon öncesi periferik kandan bakılan nötrofil lenfosit oranları belirlendi. Nötrofil lenfosit oranı ile tümör riski ve prognoz arasındaki ilişki karşılaştırıldı. Verilerin değerlendirilmesinde Pearson korelasyon analizi ve ANOVA Welch testi kullanıldı. Bulgular: Preoperatif nötrofil lenfosit oranındaki artış patolojik olarak yüksek riskli gastrointestinal stromal tümör gruplarında anlamlıydı (p0,05). Preoperatif nötrofil lenfosit oranı yüksek olan hastaların sağkalımları düşüktü (r- 0,32, p0,009). Ayrıca nötrofil lenfosit oranı artışı ile tümör mitotik aktivitesi artışı benzerdi (r-0,364, p0,025). Sonuç: Gastrointestinal stromal tümörlerde preoperatif nötrofil lenfosit oranı yüksek riskli tümörlerin belirlenmesinde ve kötü prognozun göstergesi olarak kullanılabilecek bir parametredir.Öğe İnce barsak gastrointestinal stromal tümörlerinde acil cerrahi(2012) Tekin, Ahmet; Çakır, Murat; Esen, Hacı Hasan; Taşçı, Halil İbrahim; Gündeş, EbubekirAmaç: Gastrointestinal stromal tümörler (GİST) gastrointestinal traktın en yaygın mezenkimal tümörleridir. En sık görülen lokalizasyonlar mide ve ince barsakdır. Bu çalışmada ince barsak lokalizasyonlu acil GİST vakalarında kliniğimizin cerrahi yaklaşımını, tümörlerin özelliklerini ve klinik prezentasyonlarını ortaya koymayı amaçladık. Gereç yöntem: Ocak 2006- Aralık 2011 yılları arasında Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesinde acil şartlarda opere edilen 8 ince barsak GIST vakası retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Kliniğimizde tanısı konmuş 84 GİST vakası mevcuttu. Bunlardan 21'inde ince barsak GİST'İ saptandı. Bu vakalarında 8'i acil olarak başvuran ve opere edilen hastalardı. Bu hastaların 4'ü (%50) kadın, 4'ü erkek (%50) olup, ortalama yaşları 65 idi. Tüm hastalar acil başvurmuş ve tüm olgulara acil cerrahi uygulanmıştır. Postoperatif erken dönemde 1 (%14) hastada mortalite görüldü. Ortalama 30 aylık takiplerinde rekürrens görülmedi. Sonuç: Deneyimimiz gösterdi ki GIST'lere acil cerrahi müdahale gerekebilmektedir. Tümör boyutu ile tümörün semptomatik olması arasında ilişki olabileceği düşünülmüştür. Nadiren lenf nodlarına metastaz yaptıkları ve negatif cerrahi sınır elde etmek zor olmadığından laparoskopik rezeksiyon genelde mümkündür. Uygun vakalarda laparoskopik yöntemler tercih edilmelidir.Öğe Inflammatory pseudotumor of the breast: A rare case(2013) Gündeş, Ebubekir; Kartal, Adil; Aksoy, Faruk; Toy, HaticeMemenin inflamatuar psödotümörü (MIP) çok nadir bir durumdur. Literatürde sınırlı sayıda olgu bildirilmiştir. Patogenezi tartışmalı bir konudur. Memenin inflamatuvar psödotümörü ön tanısıyla rezeksiyon yapılan 65 yaşında bir kadın hasta irdelendi. Sağ memesinde ağrısız kitle yakınması ile kliniğimize başvurdu. Görüntüleme eşliğinde tru-cut biyopsi yapıldı. Tru-cut biyopsi sonrası patolojik bulgular inflamatuvar psödotümörle uyumluydu. Lokal eksizyon işlemi uygulandı. Yirmi dört aylık takiplerinde nüks saptanmadı.Öğe Kolorektal kansere sekonder gelişen kolokolik invajinasyon(2013) Tekin, Ahmet; Çakır, Murat; Küçükkartallar, Tevfik; Gündeş, EbubekirAltmış beş yaşında yetişkin bir hastada kolorektal kansere bağlı invajinasyon gelişimi oldukça nadirdir. Bu yazının amacı, invajinasyonun yetişkinilerdeki insidansını bildirmek, değişken bulguları ve malign hastalıklarla yüksek birlikteliği hakkında bilgi vermek ve tedavi yöntemleri hakkında önerilerde bulunmaktır. Hasta; kilo kaybı, bulantı, kusma, hafif sol taraflı karın ağrısı ve rektal kanama yakınmaları ile acil serviste görüldü. Karın muayenesinde; minimal distansiyon, sol alt kadranda hassasiyet ve kitle saptandı. Digital rektal muayenede rektum boş olup hematokezya mevcuttu. Ayakta direkt batın grafisinde hava-sıvı seviyesi mevcuttu. Batın tomografisinde karın sol tarafta kolokolik invajinasyon saptandı. Hastaya anterior rezeksiyon işlemi uygulandı. Patolojik tanı kötü differansiye stage 2 adenokarsinom olarak raporlandı. Bu vaka karın ağrısı ve rektal kanama şikâyeti olan yetişkin hastalarda ayırıcı tanıda kolorektal kansere bağlı invajinasyonun olabileceğini göstermektedir.Öğe Laktasyonda Olmayan Kadında E.Coliye Bağlı Bilateral Meme Apsesi: Nadir Bir Olgu(2014) Şimşek, Gürcan; Gündeş, Ebubekir; Tekin, Şakir; Tavlı, ŞakirMeme apsesi genellikle laktasyon döneminde görülür ve etken sıklıkla S.Aureustur. Laktasyonda olmayan kadınlarda meme apsesi son derece nadirdir ve bu konuda literatürde oldukça kısıtlı veri vardır. Çalışmamızda laktasyonda olmayan 36 yaşında kadın hastada herhangi bir predispozan faktör olmaksızın gelişen E.coliye bağlı bilateral meme apsesi olgusu literatür eşliğinde tartışılmıştır.Öğe Lokal ileri evre mide kanserinde çoklu organ rezeksiyonu olgusu(2013) Küçükkartallar, Tevfik; Gündeş, Ebubekir; Yılmaz, Hüseyin; Aksoy, FarukLokal ileri evre mide kanserlerinde bitişik organ tutulumlarında geniş cerrahi rezeksiyon gerekebilir. Amacımız lokal ileri evre mide kanserli bir olguda çoklu organ rezeksiyonu sırasında damar rekonstrüksiyonu uygulanması sunulmaktadır. Üst gastrointestinal sistem kanaması ile hastaneye getirilen hastaya acil şartlarda laparotomi yapıldı ve lokal ileri evre mide kanseri tespit edildi. Hastaya total gastrektomi, D II diseksiyon, pankreatikoduodenektomi, transvers kolektomi ve uç-uca anastomoz yapıldı. Ayrıca superior mezenterik ven kısmi olarak çıkartıldı ve portal vene reimplantasyon yapıldı. Hastanın postoperatif takiplerinde nüks veya metastaz görülmedi. Lokal ileri evre mide kanserlerinde küratif tedavi için bitişik organ rezeksiyonları gerekli olabilir. Ayrıca büyük damar invazyonlarında kısmi rezeksiyon ve rekonstrüksiyonlara ihtiyaç duyulabilir.Öğe Meme kanserlerinde meme koruyucu cerrahi deneyimimiz(2014) Aksoy, Faruk; Çakır, Murat; Küçükkartallar, Tevfik; Karaibrahim, Adnan; Gündeş, Ebubekir; Taşcı, Halil İbrahimAmaç: Bu çalışmada kliniğimizde meme kanseri nedeni ile meme koruyucu cerrahi uygulanmış olan hastaların uzun dönem sonuçları sunulmuştur. Yöntemler: Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Genel Cerrahi anabilim dalında Ocak 2005 ve Aralık 2013 tarihleri arasında meme kanseri nedeni ile meme koruyucu cerrahi uygulanan 99 hastanın verileri geriye dönük olarak incelenmiştir. Çalışmamıza ait analizler SPSS 21,0 paket programı kullanılarak yapıldı. Bulgular: Toplam hasta sayısı 99 ve yaş ortalaması 51.11 9,62 (31-74) idi. En sık görülen patoloji infiltratif duktal karsinom idi (62 (%62,6) hastada). Vakaların %88,7 (87 olgu)'sine operasyon sonrası adjuvan radyoterapi uygulandı. Ortalama 38,86 23,43 (5-92) aylık takipler sonrasında sadece 1 hasta yaşamını yitirmiştir. 1 hasta operasyondan 70 ay sonra gelişe lokal nüks ve 3 hasta cerrahi sınırda tümör tespit edilmesi nedeni ile yeniden opere edildi. Sonuç: Meme kanserinin cerrahi tedavisindeki temel yaklaşım kabul edilebilir onkolojik sonuçlar sağladıktan sonra hastanın yaşam kalitesini en az etkileyecek yöntemi seçmektir. Bu noktada meme koruyucu cerrahinin doğru seçilmiş hastalarda radikal cerrahi yöntemler yerine tercih edilmesi uygun bir yaklaşımdır.Öğe Memenin granüler hücreli tümörü: Olgu sunumu(2013) Gündeş, Ebubekir; Aksoy, Faruk; Kozacıoğlu, Sümeyye; Vatansev, CelalettinMemenin granüler hücreli tümörü Schwann hücrelerinden köken alan nadir bir tümördür. Memede görülme oranı tüm granüler hücreli tümörlerin 5-8'i kadardır. Memenin granüler hücreli tümörü saptanan 61 yaşında bir kadın hastayı sunmak istedik.Öğe Nadir Görülen Bir Tümör Feokromasitoma; Tek Merkez Deneyimi(2014) Çakır, Murat; Taşcı, Halil İbrahim; Ahmet, Tekin; Aksoy, Faruk; Gündeş, EbubekirAmaç: Nöroektodermal orijinli nadir bir tümör olan Feokromasitomalı olgulardaki klinik deneyimlerimizi gözden geçirmektir. Yöntem: 2005 ve 2012 yılları arasında kliniğimizde feokromasitoma tanısı konmuş 14 hastanın klinik, laboratuar, radyolojik ve cerrahi verileri geriye dönük olarak değerlendirilmiştir. Bulgular: Kliniğimizde feokromasitoma tanısı ile tedavi gören 14 hastanın 8'i erkek, 6'sı kadın olup yaşları 18 ve 60 arasında değişmekte idi. Hastaların 10 (%71)'unda hipertansiyon mevcuttu. En sık semptom karın ağrısı (%57) idi. Yerleşim yerleri açısından sekizi (%57) solda, beşi (%35) sağ ve birinde (%7) tümör bilateral adrenal yerleşimliydi. Tanıda kullanılan görüntüleme yöntemi ultrasonografisi ve bilgisayarlı tomografiydi. Hastalarımızın hiç birisinde ailesel feokromasitoma sendromu ile ilişkili değildi. Bütün hipertansif hastalara preoperatif fenoksibenzamin ve propranolol verildi. Cerrahi işlem dokuz olguda laparoskopik, beşinde ise laparotomi ile gerçekleştirildi. Hipertansif hastaların % 80'inde cerrahi sonrasında remisyon gözlendi. İki hastada malign feokromasitoma tespit edildi. Tüm hastaların takibi 24 saatlik idrarda VMA düzeyi ve batın BT ile düzenli olarak yapıldı. Takiplerde olguların birinde karaciğer metastazı tespit edildi. Sonuç: Bu çalışma ile feokromasitomanın nonspesifik ve değişken bir kliniğinin olduğu gösterilmek istendi. Sıklıkla tümör rastlantısal olarak bulunmaktadır. Feokromasitoma nadir bir tümör olmasına rağmen, doğru bir değerlendirme, iyi bir preoperatif hazırlık ve tam cerrahi eksizyon ile tedavi edilebilir.Öğe Pankreasın Solid Psödopapiller Tümörü: Üç Olgu Sunumu(2013) Çakır, Murat; Küçükkartallar, Tevfik; Tekin, Ahmet; Esen, Hacı Hasan; Gündeş, Ebubekir; Kaynak, AdnanPankreasın solid psödopapiller tümörü (SPT) nadir görülen, patogenezi halen belirsiz ve cerrahi sonrası prognozu iyi olan bir pankreatik tümördür. 2005-2011 yılları arasında kliniğimizde malignite nedeniyle pankreas cerrahisi uygulanan 190 hastanın 3(%1,5)'üne histopatolojik olarak SPT tanısı kondu. Hastaların başvuru şikayeti nonspesifik karın ağrısı olup üçü de kadın idi. Tümör iki hastada pankreas kuyruğunda, bir hastada ise pankreas baş kesiminde idi. İki hastaya distal pankreatektomi ve splenektomi, bir hastaya ise pankreatikoduodenektomi yapıldı. Tüm hastalarda R0 rezeksiyon sağlandı. Patolojik incelemede tüm hastalarda cerrahi sınır negatif olup lenf nodu metastazı ve damar ya da sinir invazyonu saptanmadı. Sonuç olarak pankreasın solid pseudopapiller tümörleri nadir görülen ancak tedavi edilebilir pankreas tümörleridir.Öğe Paratiroid adenomu ve papiller tiroid karsinom birlikteliği: Tek merkez deneyimi(2013) Çakır, Murat; Küçükkartallar, Tevfik; Aksoy, Faruk; Gündeş, Ebubekir; Taşcı, H. İbrahimAmaç: Bu çalışmada eşzamanlı paratiroid adenom ve papiller tiroid karsinomu hastalardaki cerrahi deneyimlerimizi sunmayı amaçladık. Yöntemler: Kliniğimizde 2005-2012 yılları arasında eş zamanlı olarak paratiroid adenomu ve papiller tiroid karsinomlu sekiz hastanın dosya kayıtları retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Sekiz hastanın altısı kadın, ikisi erkek olup yaş ortalamaları 53.6 yıl olarak saptandı. Serum kalsiyum düzeyi ortalama 11,7 mg/dl idi. Serum intakt parathormon düzeyi tüm hastalarda yüksek olup ortalama 338 pg/ml olduğu hesaplandı. En sık uygulanan cerrahi total tiroidektomi paratiroid adenom eksizyonu (n=6) idi. Olgularda tiroid karsinomunun ortalama boyutu 1, 2 cm olup bir hastada santral bölgede metastatik lenf nodu saptandı. Paratiroid adenomun en uzun çapına göre ortalama boyutu 2,1 (0,6-3,5) cm olarak ölçüldü. Operasyon sonrası altı hastada komplikasyon gelişti. Dördünde hipokalsemi, birinde kanama, birinde de geçici vokal kord paralizisi saptandı. Sonuç: Paratroid adenomu ile tiroid kanseri birlikteliği nadirdir. Hiperparatiroidili hastalar operasyon öncesinde tiroid kanseri açısından da değerlendirilmelidir. Birlikte yapılan tiroid ve paratiroid cerrahisi sonrası hipoparatiroidizm ve rekürren larengeal sinir yaralanma riski yüksektir.Öğe Primary Neuroendocrine Carcinoma of the Breast: A Report of Three Cases(2014) Aksoy, Faruk; Gündeş, Ebubekir; Vatansev, Celalettin; Çakır, Murat; Toy, Hatice; Emlik, Ganime DilekPrimary neuroendocrine carcinoma of the breast is extremely rare. More than 97% of neuroendocrine tumors occur in the gastrointestinal and respiratory tracts. Three cases that have been operated in our clinic and had a diagnosis of primary neuroendocrine carcinoma of the breast were assessed, along with literature data. Histopathological diagnoses were obtained by preoperative core needle biopsy. Breast-conserving surgery was performed in two cases, and modified radical mastectomy in one. In all cases, immunohistochemical studies were positive for neuron-specific enolase and synaptophysin. All patients received adjuvant chemotherapy (CT) and one patient received additional radiotherapy (RT). Recurrence or distant metastasis was not detected during long-term follow-up after surgery.Öğe Primer Kolorektal Lenfoma Deneyimlerimiz(2014) Gündeş, Ebubekir; Çakır, Murat; Küçükkartallar, Tevfik; Taşcı, Halil İbrahim; Tekin, Ahmet; Tekin, ŞakirAmaç: Bu çalışmada primer kolon lenfoması nedeniyle opere edilen on hastadaki, kliniğimizin cerrahi yaklaşımını, tümörlerin özelliklerini ve klinik prezentasyonlarını ortaya koymayı amaçladık.Yöntemler: Ocak 2006-Aralık 2012 yılları arasında kliniğimizde opere edilen primer kolorektal lenfomalı on hastanın verileri geriye yönelik incelendi. Bulgular: Tanı esnasında median yaş 66 idi. Başvuru esnasında en sık raslanılan şikayetler karın ağrısı ve bağırsak alışkanlığında değişme idi. Muayenelerinde en sık abdominal distansiyon ve batında yaygın hassasiyet tespit edildi. Akut karın tanısı ile üç hasta acil şartlarda opere edildi. Operasyonda bir hastada ileoçekal invajinasyon, bir hastada çekumda perforasyonuna neden olan kitle ve bir hastada ise sigmoid kolonda obstrüktif kitle tespit edildi. En sık görülen lokalizasyon çekum (%60), bunu takiben sigmoid kolon (%30) ve rektum (%10) geliyordu. B hücreli lenfoma en sık görülen tip idi (n8).Sonuç: Primer kolon lenfoması nadir bir hastalıktır. Öncelikle cerrahinin mi kemoterapinin mi önerileceği hala bilinmemektedirÖğe Primer Retroperitoneal Hidatik Kist(2014) Gündeş, Ebubekir; Küçükkartallar, Tevfik; Çakır, MuratHidatik kist en sık karaciğer ve akciğerde yerleşerek hastalık oluşturur. Retroperitoneal yerleşimli hidatik kist çok nadir olarak görülür. Kırk beş yaşında kadın hasta sırt ağrısı, kilo kaybı ve yorgunluk şikayetleri ile hastanemize müracaat etti. Bilgisayarlı tomografide (BT) sol böbrek posteriorunda, paravertebral alanda retroperitoneal yerleşimli komşuluğundaki kostayı destrükte eden yaklaşık 8x7x6 cm boyutlarında septalı kistik lezyon izlendi. Laparotomide retroperitoneal yerleşimli kistin duvarı kısmen eksize edilerek kalan kavite drene edildi, dren ameliyat sonrası 5. gün çıkartıldı. Histopatolojik tanısı hidatik kist olarak rapor edildi. Postoperatif albendazol verilen hastanın kontrollerinde herhangi bir problemle karşılaşılmadı. Hidatik kist ülkemizde endemik bir hastalık olup atipik yerleşimleri de olduğu bilinmelidir.Öğe Pure and Mixed Mucinous Carcinoma of the Breast(2013) Gündeş, Ebubekir; Aksoy, Faruk; Vatansev, Celalettin; Çakır, MuratAmaç: Müsinöz meme kanserleri nispeten nadirdir ve pür halinin tüm meme karsinomları içerisinde görülme sıklığı %2’dir. Pür ve mikst tipleri tarif edilmiştir. Bu çalışmada müsinöz meme kanserindeki tedavi yaklaşım- ları ve prognostik özelliklerin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Yöntem ve Gereçler: Bu çalışmada kliniğimizde 2004-2011 yılları ara- sında müsinöz meme kanseri nedeniyle ameliyat edilen 24 olgu patolojik tanılarına göre pür ve miks olarak iki gruba ayrıldı. Bulgular: Olguların tamamı bayan ve ortanca yaşı 54(37-84) idi. Miks müsinöz meme karsinomlu hasta sayısı 15 (%62.5), pür müsinöz meme karsinomlu hasta sayısı ise dokuz (%37,5) idi. Hastaların ortanca izlem süresi 40 (12-84) aydı. Pür grupta aksiller lenf nodu metastazı sadece bir (%11) olguda mevcut olup miks grupta ise dokuz olguda saptanmış olup istatistiksel olarak anlamlı fark vardı (p0,001). Sadece miks grupta bir has- tada lokal nüks görüldü. Miks grupta uzak metastazı olan hasta sayısı altı iken, pür grupta uzak metastaz saptanmadı. İki grup arasında uzak metastaz gelişimi açısından anlamlı fark vardı (p0,028). Sonuç: Pür müsinöz meme kanserlerinin diğer invaziv meme kanserlerine göre prognozu oldukça iyidir. Pür müsinöz meme karsinomları onkolojik prensiplere uyularak yapılan tedaviyle yüz güldürücü neticeler alınabilen bir kanser türüdür.Öğe Rektum kanserinde neoadjuvan tedavi alan hastalarda total mezorektal eksizyon sonrası koruyucu ileostomi gerekliliği(2014) Kargın, Süleyman; Çakır, Murat; Küçükkartallar, Tevfik; Tekin, Ahmet; Gündeş, Ebubekir; İyisoy, Mehmet SinanAmaç: Rektum kanseri için neoadjuvan kemoradyoterapi kullanımı hızla gelişmektedir. Neoadjuvan tedavilerdeki tüm gelişmelere karşın kemoradyoterapi alan hastalarda cerrahi sonrası komplikasyonlar ise hala tartışmalıdır. Çalışmamızın amacı rektum kanserinde neoadjuvan tedavi sonrası küratif cerrahi uygulanan hastalarda koruyucu ileostomi gerekliliğinin araştırılmasıdır. Gereç ve yöntemler: Kliniğimizde, neoadjuvan tedavi sonrası low anterior rezeksiyon ve total mezorektal eksizyon uygulanan rektum kanserli 19 hastanın verileri retrospektif olarak değerlendirildi. Ameliyat süresi, peroperatif ve postoperatif komplikasyonları, morbidite, mortalite ve hastade kalış süreleri ileostomi durumuna göre kıyaslandı. İstatistiksel analizde ki kare ve Mann Whitney U testleri kullanıldı. Bulgular: İleostomi açılan grupta anastomoz kaçağı 2 hastada görülürken açılmayan grupta 1 hastada anastomoz kaçağı gözlendi. Gruplar arasında postoperatif morbidite açısından anlamlı fark gözlenmedi. Komplikasyon ve hastanede kalış süreleri benzerdi. İleostomi açılmayan grupta ameliyat süresi daha kısaydı. Sonuç: Rektum kanserinde neoadjuvan tedavi sonrası küratif rezeksiyon yapılan hastalarda koruyucu ileostominin komplikasyonları ve morbiditeyi artırmadığını düşünmekteyiz. Ancak bu konunun daha geniş serilerde irdelenmesi gerekmektedir.