Yazar "Kaya, Mesut" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 6 / 6
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Çağdaş tefsirlerde isrâiliyata yaklaşım ve Kitab-ı Mukaddes bilgilerinin kullanımı(Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2013) Kaya, Mesut; Işıcık, YusufYahudilik, Hıristiyanlık gibi İslam öncesi din ve kültürlerden İslamî litertüre, özellikle de Kur?an tefsirine giren rivayetlere isrâiliyat denir. İsrâiliyat, klasik tefsirlerde bir olgu olarak tefsir tarihi boyunca varlığını sürdürmüş, ancak tefsir çalışmalarının bir konusu olarak, daha çok çağdaş dönemde ön plana çıkmıştır. Bu çalışmanın giriş bölümünde Batı ile İslam dünyası arasındaki karşılaşma süreci, Batılılaşma fikri, bu fikrin genelde İslamî ilimleri, özelde de Kur?an tefsirini nasıl etkilediği, tefsirin çağdaş dönemdeki seyri ve bu seyir içinde isrâiliyatın yeri üzerinde durulmuştur. Birinci bölümde isrâiliyat teriminin ortaya çıkışı ve tarihî süreç içindeki serencamı ele alınmış; isrâiliyatın İslam kültürü ve tefsir literatürü içinde oturtulduğu meşruiyet zemini tespit edilmeye çalışılmıştır. Bunların yanı sıra, isrâiliyatın İslam kültürüne giriş ve yeniden yapılandırılması süreci, kaynakları, klasik tefsir içindeki konumu, klasik dönem isrâiliyat eleştirisi gibi bir dizi problem üzerinde de durulmuştur. İkinci bölümde akıl, bilim, ilerleme doktrinlerinin ve aydınlanma düşüncesinin zirvede olduğu bir dönemde, dönemsel koşulların isrâiliyat, hurâfe, bid?at gibi kavramlar üzerindeki etkisi, çağdaş dönem isrâiliyat eleştirisinin dinî, felsefî, siyasî temelleri incelenmiştir. Bu bölümde Muhammed Abduh, M. Reşid Rıza, Ebu?l-A?la Mevdûdî ve Süleyman Ateş gibi müfessirlerin isrâiliyata yaklaşımları ve bu rivayetleri eleştiri noktaları ayrıntılı bir biçimde ele alınmıştır. Üçüncü ve son bölümde ise, klasik tefsirlerde yer alan isrâiliyattan farklı olarak, çağdaş tefsirlerde yer alan Kitab-ı Mukaddes?ten nakil olgusu, bu olguyu doğuran etkenler, olgunun İslamî ilimlerdeki kökleri, yöntem olarak meşruiyeti ve problemleri; sözünü ettiğimiz müfessirlerin tefsir metotlarında Kitab-ı Mukaddes?in kendine nasıl bir yer bulduğu üzerinde durulmuştur. Çalışmanın sonunda ulaşılan sonuç, klasik dönem isrâiliyat nakliyle, çağdaş dönem Kitab-ı Mukaddes?ten nakilde bulunmanın farklı yöntemler olduğu, birincisine yönelik sert eleştirilerin, ikinciye yönelik ilgiyi artırdığı yönündedir.Öğe Dönemsel ilmî şartların müfessirin donanımı üzerindeki belirleyiciliği -Klasik ve modern dönem mukayesesi(2013) Kaya, MesutKuran tefsirindeki temel tartışma konularından biri, Kuranın rey ile tefsirinin caiz olup olmadığı meselesidir. Hz. Peygamberden gelen bazı hadisler, ilk dönem âlimlerinden bir kısmının Kuranı tefsir hususunda çekimser bir tavır takınmalarına neden olmuştur. Ne var ki Kuran tefsiri faaliyetlerinin meşru bir çerçevede sürdürülmesi gerektiğini ve bunun kaçınılmaz olduğunu düşünen âlimler, tefsir ilminin sistemleşmeye başlamasından itibaren Kuranı tefsir edebilmek için çeşitli şartlar ortaya koymuşlardır. Bu şartlar içinde kuşkusuz en önemlisi, Kuranı tefsir edecek kimsenin belli başlı ilimlerle donanmış olması gerektiğidir. Bu ilimler aynı zamanda ortaya çıkan tefsir ürünlerinin meşruiyet çerçevesini de oluşturmaktadır. Bu bakımdan Taberî gibi nispeten erken dönem müfessirleri fiilî olarak, Kâdî Abdülcebbâr, Râgıb el-İsfehânî, Ebu Hayyân el-Endelüsî gibi müfessirler ise bu ilimleri tek tek ele alarak bir çerçeve belirlemişlerdir. Dikkat çekicidir ki gerek klasik dönemde gerekse çağdaş dönemde, müfessirlere göre bu ilimler bazı farklılıklar göstermektedir. Bu farklılıkların oluşmasında, her dönemin içinde bulunduğu ilmî şartların etkili olduğunu söylemek mümkündür. Dikkat çekici diğer bir husus ise, klasik dönemde bu ilmî şartlar daha çok İslâmî ilimlerin iç dinamikleriyle ilgili iken, modern dönemde sosyal ve siyasal dinamiklerin de devreye girmesidir.Öğe THE FIRST REFUTATIONS IN THE HISTORY OF TAFSIR: ON SHARIMSA.I'S AL-MA'AKHIDH 'ALA MAFATI' AL-GHAYB(Ilahiyat Bilimleri Arastirma Vakfi, 2021) Kaya, MesutWritten with a view to revealing opposing ideas and evidence, refutations (raddiyya) are among the most popular works in the history of Islamic thought. This genre, predominant in theology, fiqh and linguistic disciplines during the formation period of Islamic thought, has in time come to be also visible in other fields, such as tafsir. This occurred as continuation of the critical approaches towards different views in tafsir, which had existed since the early periods and manifested itself more with the emergence of sects pertaining to the religious practices and dogmas. In particular, the exegetical position based heavily on personal opinion (ra'y) and reasoning has brought along opposing ideas in tafsir as well as refutations as a new genre. However, while the occurrence of the first refutations in Islamic culture dates back to the second century of Hijrah, the earliest known refutations in tafsir seem to have appeared in the seventh century. The most famous work of the genre is al-Inti.af authored by Ibn al-Munayyir (d. 683/1284) to refute Mu.tazilite ideas held in the renowned exegesis al-Kashshaf by Jar Allah alZamahkshari (d. 538/1144), to be prominent particularly after seventh Islamic century. This work was followed by al-In.af written by.Alam al-Din al-.Iraqi (d. 704/1304) as a critique to Ibn al-Munayyir and yet another refutation against Zamahkshari, al-Tamyiz by.Umar al-Sakuni (d. 717/1317). Among the refutations against al-Kashshaf is Taqi al-Din alSubki's (d. 756/1355) Sabab al-inkifaf, in which he explains the reason why he stopped using al-Kashshaf in his classes after having taught it for many years in madrasas. A refutation of al-Bay.awi, al-It.af by Mu.ammad b. Yusuf al-Dimashqi (d. 942/1536), which was modelled on the glosses on al-Bay.awi by Jalal al-Din al-Suyu.i (d. 911/1505), is also one of the well-known works of this literature. In his Mafati. al-ghayb, arguably one of the most remarkable works of the tafsir history, Fakhr al-Din al-Razi (d. 606/1210) creates an exegesis that draws attention because of his interpretations heavily based on his personal opinion and ijtihad, as well as collecting, verifying and critically evaluating the legacy of tafsir before him. The Mafati. al-ghayb, which is rich in the author's theological-philosophical-juridical ideas and ijtihads, has been the target of criticisms on the grounds that it exceeds the boundaries of the tafsir discipline and raises doubts about the fundamental articles of the religion. It is highly probable to come across criticisms against Razi in the biographical sources describing his life and works as well as in the tafsir works and the literature written on them. Incidentally, between the lines of Najm al-Din al.ufi's (d. 716/1316) al-Iksir fi qawa.id.ilm al-tafsir occurs that a critique of Razi's exegesis was written by Shams al-Din al-Sharimsa.i (d. 669/1271) and titled as al-Ma.akhidh.ala Mafati. al-ghayb. According to.ufi, Sheikh Sharaf al-Din al-Na.ibi al-Maliki relates that his teacher al-Imam al-Fa.il Siraj al-Din al-Maghribi al-Sharimsahi al-Maliki wrote a book titled as alMa.akhidh.ala Mafati. al-ghayb in two volumes, in which he explained the worthless and false views in the Mafati. al-ghayb and raised very harsh criticisms against Razi. Sharimsahi strongly criticized him, he says, particularly on the ground that Razi featured the doubts of the opponents of the sect and religion in a detailed manner whereas he only inadequately touched upon the counter-arguments of the Ahl al-'aqq (i.e. Ahl al-Sunna). However, this work of Sharimsa.i's has been given almost no attention with no study carried out on it. 'AbdAllah b. 'Abd al-Ra.man al-Sharimsa'i, a Maliki jurist by profession who moved to Baghdad during the reign of the Abbasid caliph al-Mustan' ir billah (r. 1226-1242) is so unknown to us that even the exact spelling of his attributive is far from clear. Different sources give various spellings for his attributive and no work has been carried out on his life and works. Therefore, in this study, the necessity of first determining the name and biography of the author has shown itself. Secondly, based on the data obtained, it has been revealed that the afore-mentioned work by Sharimsa.i was written before all the refutations mentioned above, thus it is one of the earliest refutations in the history of tafsir. Based on the excerpts from the work, this paper examines its content and the factors affecting its writing as well as discussing the landmarks of the criticisms against Razi after Sharimsa.i. By doing so, it aims to reveal the importance of the work in the history of tafsir. The paper also deals with the reasons of the fact that little information has come down to us of the book in question and that very probably it is not extant although it is of historical importance. This article aims also to be an introduction to the refutations in the history of tafsir, which have not been sufficiently studied yet, as well as a first step to bring to the light the afore-mentioned work by Sharimsa.i as one of the earliest examples of the refutation literature.Öğe Hadis ve Tarih İlimleri Arasında Tefsir Tabakat Literatürü: Histografik Bir İnceleme(2014) Kaya, MesutTabakat literatürünün doğuşundaki temel etkenin, hadis tenkidi olduğu kabul edilir. Cerh ve tadîl ilmi geliştikçe, hadislerle birlikte râvilerin biyografileri de nakledilmeye başlanmıştır. Zamanla muhaddis biyografilerinin yanı sıra fakih, kârî, kelâmcı, şair, dilci, sûfî, filozof gibi, ilimlerin hemen her dalıyla uğraşan âlimler hakkında biyografi kitapları yazılmıştır. Böylelikle tabakat literatürü İslâm tarih yazıcılığının önemli bir kolu durumuna gelmiştir. Literatüre eklenen en son halka ise müfessir tabakatları olmuştur. Muhtemelen İslâmî ilimlerin hemen her dalındaki âlimlerin tefsirle yakından ilgilenmesi sebebiyle, diğer alanlardaki çalışmalar erken dönemde böyle bir yazım türüne ihtiyaç bırakmamıştır. İlk müfessir tabakatını Süyûtî kaleme almış, bu türü Dâvûdî, Edirnevî gibi âlimler sürdürmüştür. Çağdaş dönemde literatür, Zehebî ve Cerrahoğlunun, Goldziherin çeşitli İslâmî eğilimleri merkeze alan yöntemine göre yaptıkları tefsir tarihi çalışmalarıyla farklı bir boyut kazanmıştır. Bununla birlikte Ömer Nasuhi Bilmen gibi, tefsirdeki kronolojik sürekliliği esas alarak klasik yöntemi devam ettirenler de olmuştur. Bu çalışmada öncelikle İslam tabakat literatürünün doğuşu ve etkenleri tartışılmakta, daha sonra müfessir tabakat literatürünün diğer ilim dallarına oranla geç ortaya çıkışının sebepleri ve tarihsel seyri incelenmektedir.Öğe Kadıyyetü’l-ibdâ’ fi’l-kütübi’l-İslâmiyye ba’de’l-Mogol fi dav’i resâili Muhyiddin el-Kâfiyecî fi’t-tefsîr(Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2013) Kaya, MesutOryantalistler, XIX. yüzyıldan itibaren İslam üzerine yaptıkları araştırmalarda, İslamî ilimlerin Moğol istilasından sonra (h. VIII. yüzyıl) çöküş dönemine girdiğini ve katı bir donukluğun içine düştüğünü iddia etmişlerdir. Özellikle Goldziher’in eserlerinde bu iddiayı çokça görmek mümkündür. İslamî ilimler hakkındaki söz konusu iddia, Oryantalistlerin yanı sıra, bazı Müslüman müellifler tarafından da benimsenmiş, geçtiğimiz yüzyıl boyunca neredeyse aynı peşin hüküm sürekli tekrar edilmiştir. Ancak söz konusu dönemin âlimleri ve eserlerine bakıldığında, bu peşin hükmün derinliğine araştırılmadan, acele verilmiş siyasi bir karar olduğu ortaya çıkmaktadır. Ahmet Davutoğlu çöküş ve gerileme iddialarına karşı, her düşünce sistemi gibi İslam düşüncesinin de seçkin âlim ve kurucu metinlerini çıkardıktan ve mecrasını bulduktan sonra, belli bir seviyede akışını sürdürdüğünü, esas olanın bu akışın, canlılığın ve sürekliliğin sağlanması olduğunu dile getirmiştir. Muhyiddin el-Kafiyeci’nin tefsire dair eserleri incelendiğinde, bir donukluk ve gerilemenin varlığı değil, diğer İslamî ilimler yanında tefsirdeki sürekliliğin sağlandığı hatta yeni metodolojilerin geliştirildiği görülmektedir.Öğe ''De ki: Tevrat’ı Getirin de Okuyun'' Tefsirde Kitab-ı Mukaddes’ten Nakilde Bulunmanın Meşruiyeti Bağlamında Bikâî-Sehâvî Polemiği(2013) Kaya, MesutTefsirlerde yabancı kökenli bilgilerin, özellikle de Yahudi ve Hıristiyan kültürüne dayanan şifahî rivayetlerin nakli, kökleri ilk dönmelere uzanan çeşitli meşruiyet tartışmalarına sebep olmuştur. Meselenin diğer bir boyutunu ise onların kutsal kitaplarıyla meşgul olmak ve/veya bunlardan doğrudan nakilde bulunmak, bir başka deyişle kitabî bilgilerin nakli oluşturmaktadır. Bunun meşruiyeti ile ilgili de çeşitli tartışmalar yapılmış ve bu tartışmalar içerisinde bunun caiz olduğunu düşünenler kadar, mekruh hatta haram olduğuna hükmedenler bile olmuştur. IX. hicri asra gelindiğinde ise problem etrafında çok ciddi polemikler meydana gelmiş ve iki uç görüş ortaya çıkmıştır. Bu makale, dönemin iki önemli ismi Bikâî (ö. 885/1480) ile Sehâvî (ö. 902/1497) arasında, söz konusu probleme ilişkin cereyan eden bir polemiği ele alacaktır.