Yazar "Şap, Fatih" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 5 / 5
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Ailevi akdeniz ateşi tanılı çocuklarda kalp ileti sistemindeki değişikliklerin değerlendirilmesi(Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi, 2020) Uğurlu, Betül; Şap, FatihAilevi Akdeniz Ateşi (FMF), ateş ve steril poliserozit atakları ile karakterize, genetik geçişli, tekrarlayan otoinflamatuvar bir hastalıktır. Ailevi Akdeniz Ateşi tanılı çocuk hastaların elektrokardiyografik ölçümlerinde kardiyak ileti sistemindeki değişikliklerinin saptanması amacıyla bu çalışma yapılmıştır. Yöntem: Çalışmaya Aralık 2019- Nisan 2020 tarihleri arasında FMF tanısıyla takip edilen 87 çocuk hasta ve aynı yaş grubunda sağlıklı 87 olgu dahil edildi. Hasta grubun laboratuvar parametreleri ve genetik analizleri ile birlikte tüm olguların demografik özellikleri değerlendirildi. Her iki grupta elektrokardiyografide atriyal ve ventriküler aritmi riski belirteçleri ve standart ekokardiyografi ölçümleri yapıldı. İstatistiksel analizler için SPSS 25 paket programı kullanıldı. p<0,05 olması anlamlı kabul edildi Bulgular: Hasta grubun yaş ortalaması 10,30±4,02 yıl ve kontrol grubun ise 10,03±3,93 yıl idi. Hasta grubunun; %49,04'ü kız (n=43) %50,6'sı erkek (n=44), kontrol grubunun; %55,2'si kız (n=48) ve %44,8'i (n=39) erkek idi. Hasta ve kontrol grupları arasında yaş, cinsiyet, boy, kilo, vücut kitle indeksi ve tansiyon değerleri bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu. Ailevi Akdeniz Ateşi tanısıyla takipli hastaların genetik incelemelerinde %18,4 homozigot mutasyon, %17,2 heterozigot mutasyon ve %25,3 compound heterozigot mutasyon olduğu görüldü. Hastaların %11,5'inde mutasyona rastlanmazken, %27,6 hastanın genetik sonuçlarına ulaşılamadı. Hasta ve kontrol grubunun standart ekokardiyografik incelemesinde kalp yapı ve fonksiyonlarının iki grupta birbirine benzer olduğu görüldü. Elektrokardiyografi incelemelerinde hasta grubunda P dispersiyonu (Pd), QT dispersiyonu (QTd), düzeltilmiş QTd (QTcd), Tp-e, Tp-e /QT ve Tp-e/QTc değerleri kontrol grubuna göre istatistiksel olarak yüksek bulunmuştur (p<0,001). Ayrıca hasta grubunda ventriküler repolarizasyon parametrelerinin önemli bir kısmının da birbiriyle anlamlı derecede korele olduğu görülmüştür (p<0,05). Sonuç: Çalışmamızda; FMF tanılı çocuk hastalarda kontrol grubuna göre atriyal depolarizasyon (Pd) ve ventriküler repolarizayon (QTd, QTcd, Tp-e, Tp-e/QT, TP-e/QTc) belirteçleri yüksek saptandı. Bu durum hastalığın kardiyak aritmiler için risk oluşturabileceğini düşündürmektedir. Bununla birlikte altta yatan mekanizma ve aritmojenik potansiyeli aydınlatmak için uzun süreli kapsamlı çalışmalara ihtiyaç vardır.Öğe Duktus Bağımlı Konjenital Kalp Hastalıklarında Oral Prostaglandin E1 Tedavisinin Değerlendirilmesi(2012) Altunhan, Hüseyin; Annagür, Ali; Ertuğrul, Sabahattin; Konak, Murat; Şap, Fatih; Karaaslan, Sevim; Örs, RahmiAmaç: İntravenöz prostaglandin E1 (PGE1) infüzyonu duktus bağımlı konjenital kalp hastalarında etkisi kanıtlanmış bir ilaçtır. Ancak intravenöz PGE1 oldukça pahallı, sürekli intravenöz infüzyon gerektiren ve her merkezce temini zor bir ilaçtır. Uzun süre kullanılması gerektiğinde bu sorunlar daha önemli hale gelmektedir. Bu çalışmada Oral PGE1in intravenöz PGE1 temin edilinceye kadar duktusun açık kalmasını sağlayıp sağlamadığını göstermek amaçlanmıştır. Yöntem: Yenidoğan yoğun bakım ünitesine duktus bağımlı konjenital kalp hastalığı tanısıyla yatırılıp intravenöz PGE1 temin edilinceye kadar oral PGE1 verilen 10 hasta retrospektif olarak incelendi. Hastaların oral PGE1 ve intravenöz PGE1 başlanmadan önce ve sonra arteryal kan gazında pO2 ve ciltten bakılan sO2 değerleri kaydedildi. Bulgular: Oral PGE1 tedavisine ortalama başlama yaşı 5.5 saat (0.525), verilme süresi 28 saat (1846) idi. Hastaların oral PGE1 başlandıktan 2 saat sonra alınan pO2 ve sO2 değerlerinin başlanmadan önceki değerlerine göre istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde arttığı gözlendi. PO2 ve SO2 düzeyindeki düzelme intravenöz PGE1 başlanıncaya kadar devam etti. İntravenöz PGE1 başlandıktan 2 saat sonra bakılan PO2 ve SO2 değerlerinin intravenöz PGE1 başlanmadan önce bakılan değerlerine göre bir miktar daha artış gösterdiği gözlendi. Sonuç: Kısa süreli kullanımda intravenöz PGE1 oral PGE1den daha etkili olsa da oral PGE1de duktusun açık kalmasında yeterince etkilidir. Bu nedenle intravenöz PGE1 temin edilinceye kadar oral PGE1 alternatif bir seçenek olarak kullanılabilir. Uzun süreli kullanımda ise damar yoluna ve hastanede yatışa gerek duyulmadan, kullanımı kolay ve oldukça ucuz olan oral PGE1in intravenöz PGE1 yerine kullanılabileceğini düşünüyoruz. Ancak bunun için daha ileri çalışmalara ihtiyaç vardır.Öğe Ellis-van creveld sendromu (Kondroektodermal displazi) bir olgunun sunumu: Tek atrium ve persistan sol süperior vena kava birlikteliği(2013) Alp, Hayrullah; Şap, Fatih; Altın, Hakan; Karataş, Zehra; Baysal, Tamer; Karaaslan, SevimEllis-van Creveld (EvC) sendromu, otosomal resesif olarak kalıtılan nadir bir kondral ve ektodermal hastalıktır. Kondro ve ektodermal displazi, polidaktili ve konjenital kalp defektleri bu sendromun karakteristik bulgularıdır. Tek atrium ve endokardiyal yastık defektlerinin bu sendromda en sık rastlanan konjenital kalp defektleri olduğu bildirilmektedir. EvC sendromunun nadir görülmesi nedeni ile ekokardiyografik ve anjiyokardiyografik incelemede, tek atrium ve persistan sol süperior vena kava gibi doğumsal kalp anomalilerinin yanı sıra EvC sendromunun diğer klasik bulguları saptanan dört yaşındaki kız hasta sunulmuştur.Öğe The role of tenascin-C and oxidative stress in rheumatic and congenital heart valve diseases: An observational study(2013) Karataş, Zehra; Baysal, Tamer; Şap, Fatih; Altın, Hakan; Çiçekler, HümeyraAmaç: Bu çalışmanın amacı çocukluk döneminde romatizmal veya konjenital kapak hastalıklarının serum tenascin-C (TnC) ve total oksidan-antiok- sidan seviyeleri ile ilişkisini değerlendirmektir. Yöntemler: Yaşları 3-17 arasındaki 50 çocuk hasta (25 romatizmal kapak hastası, 25 konjenital kapak hastası) ile yaşça uyumlu 20 sağlıklı birey bu enine kesitli ve gözlemsel çalışmaya alındı. Tenascin-C, total anti-oksidan kapasite (TAC), total oksidan seviye (TOS) ve oksidatif stres indeks (OSİ) değerleri gruplar arasında karşılaştırıldı. Gruplar arası karşılaştırmalarda ANOVA ve Kruskal-Wallis testi kullanıldı. Bulgular: Romatizmal kalp hastalığı grubunun TnC düzeyleri [ortanca 9.09 (0.94-46.30) ng/mL] konjenital ve kontrol gruplarından yüksek bulundu [sırasıyla ortanca 2.97 (0.66-11.80) ng/mL, p0.01; 4.721.77 ng/mL, p0.05]. Ancak konjenital grup ile kontrol grubunun TnC düzeyleri arasında ista- tistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı. Gruplar arasında TAC, TOS ve OSI değerleri açısından da farklılık saptanmadı. Tenascin-C düzeyi ile TOS ve OSI arasında da korelasyon saptanmadı. Sonuç: Tenascin-C, romatizmal kapak hastalıkları ile konjenital kapak hastalıkları ayırıcı tanısında bir biyokimyasal marker olarak kullanılabilir. Romatizmal ve konjenital kapak hastalıklarında oksidan ve antioksidan sistemlerin denge içinde olması, çocukluk döneminde oksidatif stresin romatizmal kalp hastalığı etyopatogenezinde belirgin rolü olmadığını düşündürmektedir.Öğe Thymoma Associated with Loeys-Dietz Syndrome Type 1(2012) Şap, Fatih; Baysal, Tamer; Pekcan, Sevgi; Alp, Hayrullah; Hakan, Altın; Karataş, Zehra; Karaaslan, SevimLoeys-Dietz syndrome is a rare autosomal dominant disorder characterized by the involvement of cardiovascular, craniofacial and skeletal systems. The main etiology of the disease is the mutation in the transforming growth factor betareceptor type 1 and 2 genes. Today, Loeys-Dietz syndrome has been classified into two subtypes due to the presence of craniofacial involvement. These patients have progressive aortic enlargement which increases the risk of dissection and rupture. So, delay in the diagnosis may be associated with poor prognosis. We present a new case with thymoma diagnosed as Loeys-Dietz syndrome type 1. Also, this is the first report of a tumor in Loeys-Dietz syndrome according to the current literature review.