Arşiv logosu
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
Arşiv logosu
  • Koleksiyonlar
  • DSpace İçeriği
  • Analiz
  • Talep/Soru
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
  1. Ana Sayfa
  2. Yazara Göre Listele

Yazar "Ataseven, Hüseyin" seçeneğine göre listele

Listeleniyor 1 - 20 / 21
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Bariatric surgery may exacerbate hyperbilirubinemia in patients with Gilbert's Syndrome
    (2017) Asıl, Mehmet; Bıyık, Murat; Ataseven, Hüseyin; Demir, Ali; Dertli, Ramazan; Polat, Hakkı
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Çeşitli kronik karaciğer hastalığı vakalarında T lenfosit subtiplerinin dağılımı
    (2013) İlhan, Fulya; Kalkanlı, Sevgi Taş; Ataseven, Hüseyin; Mirzai, Nalan; Bahçecioğlu, İbrahim Halil
    Amaç: Hepatit B erişkinlerde %1-5 oranında kronikleşe- bilen siroz ve hepatosellüler karsinomaya neden olabilen önemli bir enfeksiyon hastalığıdır. Hepatit D ise HBsAg () kişilerde gelişen bir enfeksiyondur. Hepatit D virüsü- nün sitopatik etkili olduğu bilinmektedir ancak bu hasta- lığın gelişiminde rol oynayan immün mekanizmalar halen araştırılmaktadır. Bundan dolayı, bu çalışmada çeşitli kro- nik hepatit vakalarında lenfositlerin sayısal değişikliği olup olmadığını araştırmak amaçlandı. Yöntemler: Bu çalışmada, kronik karaciğer hastalığı olan 12’si kadın 10’u erkek toplam 22 hasta değerlendirildi. Bu hastalar 12 kadın 8 erkekten oluşan, 20 kişilik sağlıklı kontrol grubu ile karşılaştırıldı. Hasta ve kontrol grubunun periferik kanlarında flow sitometrik yöntemle CD3, CD4, CD8, CD25, CD56, CD161 ve V?24 monoklonal antikor- ları kullanılarak T lenfosit alt grupları araştırıldı. Bulgular: Hastaların ve kontrol grubunun yaş ortalama- sı sırasıyla 45.8711.18 yıl, 41.457.23 yıl idi. Hastaların biri hariç tümünde, HBsAg pozitif olarak bulundu.15 has- ta HBsAg yanı sıra Anti Delta pozitifliği de gösterdi. Bu hastaların; 6’sı kronik karaciğer hastalığı, 7’si karaciğer sirozu ve 2’si ise hepatoma tanısı ile izlenmekteydi. Total T lenfosit, CD4 Th hücre ve CD3CD56 NKT hücre- ler ve V?24CD161 NKT hücreler açısından hasta ve kontrol grubu arasında fark saptanmadı. Ancak, CD8 Tc, CD1656 NK hücreler ve CD4CD25 regülatör T hücre düzeylerinin, hastaların kanlarında kontrollere göre daha düşük olduğu saptandı. Sonuç: Bu sonuçlar, HBsAg pozitifliğinin sitotoksik yanıttan sorumlu hücrelerde ki azalmaya neden olduğunu ima etmektedir. Ancak kronik hepatitteki immünolojik cevabı açıklayabilmek için ileri çalışmalara ihtiyaç vardır.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Common variable immunodeficiency in adults requires reserved protocols for long-term follow-up
    (2016) Çalışkaner, Ahmet Zafer; Reisli, İsmail; Arslan, Şevket; Uçar, Ramazan; Ataseven, Hüseyin; Selçuk, Nedim Yılmaz
    Background/aim: The aim of this study is to establish follow-up protocols for adult patients with common variable immunodeficiency (CVID) in a recently founded adult immunology clinic in the Central Anatolia Region of Turkey, where a clinical immunology center for adults was not available previously. Materials and methods: A total of 25 patients with CVID aged 18 years and older were included in this study. The file format consisted of 13 pages and was developed for the purpose of the study. Separate sections were designated for identity information, medical history, disease course, previous and current laboratory and imaging studies, follow-up plans, detection and management of complications/ comorbidities, and treatment results. Results: The mean age of the patients was 36.6 ± 13.4 years. The delay in diagnosis was 107 ± 95.6 months. In 92% of patients, initial symptoms resulting in admission to healthcare facilities were infections. Seventeen of 25 patients (68%) had bronchiectasis at the beginning of follow-up. Conclusion: Early identification of complications and comorbidities in patients with CVID will significantly improve quality of life and survival. Close observation and standardized protocols for follow-up are essential components of management.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Duodenal varices diagnosed by endoscopic ultrasound: A case report
    (2017) Asıl, Mehmet; Dertli, Ramazan; Bıyık, Murat; Ataseven, Hüseyin; Polat, Hakkı; Demir, Ali
    Portal hypertension and associated complications cause significant morbidity and mortality in cirrhotic patients. Variceal development is the most important portal hypertension related complication. Varices most commonly occur around the gastroesophageal junction, but ectopic varices may develop in many gastrointestinal and extra-gastrointestinal localizations. Duodenum is one of the most common localizations for ectopic varices. Diagnosis of duodenal varices is usually made by upper gastrointestinal endoscopy, but endoscopic appearance is not diagnostic and usually further investigations are required in order to make accurate diagnosis. Endoscopic ultrasound is the gold standard method for the examination of gastrointestinal submucosal lesions therefore it is alsouseful in the work up of suspected duodenal varices. Here we present a patient with cryptogenic liver cirrhosis followed in our clinic, whom duodenal lesions suspected of duodenal varices were noticed during upper gastrointestinal endoscopic examination and endoscopic ultrasound was used to confirm the presence of duodenal varices.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Dynamic thiol-disulfide homeostasis is disturbed in hepatitis B virus-related chronic hepatitis and liver cirrhosis
    (2018) Dertli, Ramazan; Keskin, Muharrem; Bıyık, Murat; Ataseven, Hüseyin; Polat, Hakkı; Demir, Ali; Oltulu, Pembe; Asıl, Mehmet
    Background/aim: Thiol-disulfide homeostasis is an important antioxidant defense mechanism. This study was conducted to investigatedynamic thiol-disulfide homeostasis in patients with hepatitis B virus-related chronic hepatitis and liver cirrhosis.Materials and methods: Seventy-one treatment-naive patients with chronic hepatitis B (CHB), 50 patients with hepatitis B virusassociated liver cirrhosis, and 45 healthy controls were included in the study. Serum total and native thiol concentrations and serumdisulfide concentrations were measured using an automated method.Results: Mean serum total thiol concentrations in the control, CHB, and cirrhosis groups were 481.64 37.87 µmol/L, 438.50 71.35µmol/L, and 358.07 80.47 µmol/L, respectively (P 0.001), and mean serum native thiol concentrations in the control, CHB, andcirrhosis groups were 452.92 36.43 µmol/L, 400.16 65.92 µmol/L, and 328.15 74.91 µmol/L, respectively (P 0.001). Mean serumdisulfide concentrations in the control, CHB, and cirrhosis groups were 14.38 3.38 µmol/L, 19.19 6.16 µmol/L, and 14.98 5.53µmol/L, respectively (P 0.001). There was a progressive decrease in both mean serum native and total thiol concentrations parallel tothe liver fibrosis stage.Conclusion: : Thiol-disulfide homeostasis is disturbed in patients with hepatitis B virus-related chronic hepatitis and liver cirrhosis.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Evaluation of the Efficacy of Tenofovir in Chronic Hepatitis B Patients Unresponsive to Lamivudine
    (2015) Çifçi, Sami; Kayhan, Yusuf; Güngör, Gökhan; Bıyık, Murat; Asıl, Mehmet; Ataseven, Hüseyin; Demir, Ali
    Amaç: Kronik hepatit B virüs (HBV) enfeksiyonu global bir sağlık problemi olup artmış morbidite ve mortalite ile ilişkilidir. Tedavideki ana hedef HBV replikasyonunu sürekli bir şekilde baskılayabilmektir. Ancak antiviral direnç kalıcı supresyon önünde ciddi bir engel teşkil etmektedir. Ülkemizde lamivude yanıtsız hastalarda tenofovire olan yanıtının değerlendirilmesi ile ilgili yeterli verilerin olmaması nedeniyle, bu çalışmanın yapılması planlanmıştır.Gereç ve Yöntemler: On sekiz yaşından büyük, en az 6 ay lamuvudin kullanmış ve direnç tespit edildikten sonra tenofovir başlanmış 48 hasta çalışmaya alındı. Hastaların tenofovir öncesi ve sonrası HBV DNA düzeyleri, hepatit B e antijen (HBeAg) serokonversiyonu ve hepatit B yüzey antijeni (HBsAg) kaybı oranları retrospektif olarak incelendi.Bulgular: Lamivudin direnci sonrası tenofovir alan hastalarda viral supresyon (HBV DNA 400 kopya/ml) tedavinin 6. ayında %89, 12. ayında %94 ve ortalama 21,4 aylık tedavi sonrası ise %96 oranında saptandı. Alanin aminotransferaz normalizasyonunun tedavinin birinci yılında %60 ve 21,4 aylık izlem süresinin sonunda ise %90 oranında sağlandığı görüldü. Tedavinin birinci yılında HBeAg kaybı %42 hastada tespit edildi. HBsAg kaybı izlem periyodu boyunca hiçbir hastada saptanmadı.Sonuç: Lamivudine yanıtsız kronik hepatit B hastalarında tenofovir etkili ve iyi tolere edilebilen bir tedavi seçeneğidir.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    İatrojenik İntrabdominal Kanama Sonrası Transfüzyon ile İlişkili Akut Akciğer Hasarı: Olgu Sunumu
    (2017) Asıl, Mehmet; Dertli, Ramazan; Bıyık, Murat; Ataseven, Hüseyin; Polat, Hakkı; Demir, Ali
    Birçok hastanın çeşitli nedenlerle kan transfüzyonuna ihtiyacı olmaktadır. Transfüzyonla ilişkili akut akciğer hasarı (TRALI) hayati risk taşıyabilen önemli bir komplikasyon olup transfüzyonla ilişkili ölümlerin en sık nedenidir. TRALI bir tür akut non-kardiyojenik akciğer ödemi tablosudur. TRALI tanısı Ulusal Kalp-Akciğer ve Kan Enstitüsü Çalışma Gurubu (NHLBI) ya da Kanada Konsensus Toplantısı Kriterleri'ne göre konur. Tanı için akut hipoksi gelişimini gösteren parsiyel arteryel oksijen basıncının, solunan havanın fraksiyonel oksijen konsantrasyonuna oranının 300 mmHg'nın altında olması ya da oda havası solurken oksijen satürasyonunun %90 olması parametreleri ile akciğer grafisinde bilateral infiltrasyon varlığı ve volüm yüklenmesi bulgularının olmaması gereklidir. Burada, tanısal parasentez sonrası iyatrojenik intra-abdominal kanama gelişen ve taze donmuş plazma transfüzyonuna bağlı TRALI ortaya çıkan bir olgu sunulmuştur.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    İnflamatuvar barsak hastalıklarında immün sistemin değerlendirilmesi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi, 2016) Erdem, Ali Can; Ataseven, Hüseyin
    Çalışmada, erişkin yaştaki inflamatuar barsak hastalığı tanılı hastalarda, immun sistemin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Materyal ve Metot: Haziran 2016 tarihine kadar Necmettin Erbakan Üniversitesi, Meram Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Polikliniğine başvurmuş ve İmmünoloji ve Alerji Hastalıkları Polikliniğinde immün sistemi değerlendirilmiş 18 yaş üzerindeki İBH tanılı hastaların dosyaları retrospektif olarak değerlendirildi. Sekonder immün yetmezliğe neden olabilecek immünsupresif ilaç kullanımı olan hastalar ayrı bir kategoride değerlendirildi. Sekonder immün yetmezliğe neden olabilecek ek hastalığı olan hastalar çalışma kapsamının dışında tutuldu. Hastaların immün sisteminin değerlendirmesinde yapılmış olan rutin laboratuar testleri kaydedildi. Bulgular: Çalışmaya alınan IBH tanılı 108 hastanın 12'sinde (%11,1) klinik anlamlı immünolojik bozukluk ve 60'ında (% 55,6) anlamlı kabul edilmeyen ancak klinik takip gerektirecek bir immünolojik bozukluk tespit edildi. Toplamda 72 (% 66,7) hastada herhangi bir immünolojik bozukluk varlığı tespit edildi. Sonuç: İBH tanılı hastaların sekonder nedenler dışlandıktan sonra PİY açısından immünolojik olarak değerlendirilmesi ve takip edilmesi gerekmektedir. Anahtar Kelimeler: İnflamatuvar Bağırsak Hastalıkları, Ülseratif Kolit, Crohn, Primer İmmün Yetmezlik, Yaygın Değişken İmmün Yetmezlik, İmmünogloblin
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Is there any potential or additive effect of anemia on hepatorenal syndrome?
    (2016) Keskin, Muharrem; Bıyık, Murat; Ataseven, Hüseyin; Demir, Ali; Güngör, Gökhan; Akyıldız, Murat; Solak, Yalçın; Gaipov, Abduzhappar; Çifçi, Sami; Polat, Hakkı
    Background/Aims: Hepatorenal syndrome (HRS) is a severe complication of advanced cirrhosis and is characterized by renal dysfunction and poor survival rates. Although anemia is a non-rare condition in advanced liver cirrhosis, there is no publication regarding the potential or additive effects of anemia on HRS and renal dysfunction in patients with cirrhosis. We investigated whether severe anemia is a precipitant factor for HRS.Materials and Methods: In this prospective study, consecutive patients with cirrhosis with and without renal dysfunction were enrolled. A total of 29 patients with cirrhosis with HRS meeting the HRS diagnostic criteria (9 patients with type 1 HRS and 20 with type 2 HRS) and 37 patients with cirrhosis without HRS were included. The demographic features, laboratory data (particularly anemic parameters), and clinical scores of patients with and without HRS were evaluated.Results: Grades of ascites, Child-Turcotte-Pugh (CTP) scores, and Model of End Stage Liver Disease (MELD) scores were significantly higher in contrast to hemoglobin levels; hematocrit concentrations were significantly lower in patients with type 1 and 2 HRS than in those with non-HRS stable cirrhosis. There was a negative correlation between the hemoglobin-hematocrit and serum creatinine levels. In the logistic regression analysis, the hemoglobin levels and CTP and MELD scores were statistically significant for an onset of HRS.Conclusion: Anemia may contribute to HRS and deteriorated renal function in patients with HRS because anemic hypoxia can lead to microcirculatory renal ischemia in the kidneys and anemia can also activate sympathetic activity and hyperdynamic circulation in the pathogenesis of HRS.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    KDIGO (Kidney Disease: Improving Global Outcomes) Criteria As a Predictor of Hospital Mortality in Cirrhotic Patients
    (2016) Bıyık, Murat; Ataseven, Hüseyin; Bıyık, Zeynep; Asil, Mehmet; Çifçi, Sami; Sayın, Serhat; Demir, Ali; Tombul, Halil Zeki
    Background/Aims: Acute kidney injury (AKI) is frequent in cirrhotic patients and is associated with a poor prognosis. Recently, the Kidney Disease: Improving Global Outcomes (KDIGO) organization recommended new criteria for the diagnosis and staging for AKI. The aim of this study was to evaluate the presence of AKI according to KDIGO criteria in cirrhotic patients admitted to the hospital and to determine its association with hospital mortality.Materials and Methods: This retrospective study included 277 cirrhotic patients admitted to the intensive care unit and gastroenterology service of a tertiary referral hospital from January 2008 to January 2012. AKI was diagnosed and classified according to the KDIGO criteria.Results: The overall incidence of AKI in cirrhotic patients was 39%, and the overall hospital mortality was 15.5%. Patients without AKI had a hospital mortality rate of 2.4%, whereas the mortality rate for patients with AKI was 36.1%. The peak AKI stage detected during hospitalization was stage 1 for 58 patients (53.7%), stage 2 for 20 patients (18.5%), and stage 3 for 30 patients (27.7%). Mortality was found to be associated with the presence, stage, and progression of AKI. Multivariate analysis showed that AKI was an independent factor significantly associated with mortality (odds ratio: 9.1; 95% confidence interval: 2.89-29.1; p>0.001).Conclusion: KDIGO criteria can be used to evaluate AKI in cirrhotic patients. The prevalence of AKI in patients with cirrhosis is high, and AKI is associated with mortality. If early preventive measures are taken, it may be possible to prevent AKI progression and thus mortality
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Konya il merkezinde gastroözofageal reflü hastalığı prevalansı
    (2018) Özer Çakır, Özlem; Çizmecioğlu, Ahmet; Bıyık, Murat; Çifçi, Sami; Ataseven, Hüseyin; Polat, Hakkı; Demir, Ali
    Giriş ve Amaç: Gastroözofageal reflü hastalığı üst gastrointestinal kanalınsık rastlanılan bir hastalığıdır. Anatomik lokalizasyonu nedeniyleözofagusa komşuluğu olan organların hastalıklarını taklit edebildiği gibi;asıl hastalığın şikayetini maskeleyebilmekte hatta oluşan komplikasyonlarıda başka organların fonksiyonlarını bozabilmektedir. Dünyada batıtipi yaşantısı olan toplumlarda daha sık görülmektedir. Türkiye’de hastalıkepidemiyolojisi ile sınırlı veri vardır. Gereç ve Yöntem: Yaşadığımızçevrenin prevalansını belirleyebilmek amaçlı yapılan çalışmada Konya İliMerkez İlçelerinde önceden belirlenmiş rastgele adreslerdeki 2000 kişiile anket görüşmesi yapılmıştır. Bulgular: 1188 kişi ile anket tamamlanabilmiş,(%59 geri dönüş oranı), katılımcıların 581’i kadın (%48.9),607’si erkek (%51.1), yaş ortalaması 41.3412.8 olarak hesaplanmıştır.Aylık semptomlar göz önüne alındığında aylık %10,9 prevalans bulunmuştur.Cinsiyet, medeni hal, eğitim düzeyi, meslek ve gelir durumureflü ile ilişkili bulunmazken yaş ve vücut kitle indeksi ile korelasyonsaptanmıştır (p0.05). Sonuç: Bulunan sonuç itibariyle Konya İli merkezilçelerinde her üç kişiden birinin kilolu ya da obez olduğu saptanmış,reflü prevalansının batı ülkelerine yakın olduğu görülmüştür.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Kronik Hepatit C’de Üçlü Tedavi: Bir Üniversite Hastanesi Gastroenteroloji Kliniğinin Deneyimi
    (2016) Polat, Hakkı; Demir, Ali; Ataseven, Hüseyin; Bıyık, Murat; Dertli, Ramazan; Asıl, Mehmet
    Amaç: Pegile interferonribavirin kombinasyonu uzun yıllar kronik hepatit C tedavisinde standart tedavi olmuştur. Son yıllarda proteaz inhibitörleri bu kombinasyona ilave edilmiş ve daha yüksek kalıcı virolojik yanıt oranları elde edilebilmiştir. Biz bu çalışmada kliniğimizde takip edilen ve PEG-İFNribavirinproteaz inhibitörü içeren üçlü tedavi alan hastalarımızın verilerini retrospektif olarak değerlendirmeyi amaçladık.Gereç ve Yöntem: Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Kliniğine Aralık 2012-Aralık 2015 tarihleri arasında başvuran ve proteaz inhibitörü içeren 3'lü tedavi verilen 23 kronik HCV hastasının verileri retrospektif olarak incelenmiştir.Bulgular: Hastaların 18'i (%78,3) kadın ve 5'i (%21,7) erkek ve median yaşları 58 yıl (Aralık 42-70 yıl) idi. Toplam 16 hastada (%69,6) kalıcı virolojik yanıt elde edilmişti. Telaprevir kullanan 18 hastanın 13'ünde (%72,2) ve boseprevir kullanan 5 hastanın 3'ünde (%60) kalıcı virolojik yanıt elde edildi. Daha önce PEG IFNribavirin ikili tedavisi alıp nüks olan 11 hastanın 10'unda (%90,1), kısmi yanıt veren 3 hastanın tamamında ve ilk tedavide primer yanıtsız olan 4 hastanın 2'sinde (%50) kalıcı virolojik yanıt elde edildi. Sirotik olan 9 hastanın 7'si (%77,8) planlanan tedavi süresini tamamladı, 5 hastada (%55,6) kalıcı virolojik yanıt elde edildi. Sirozu olmayan 14 hastanın 12'si (%85,7) tedaviyi tamamlarken, bu hastaların 11'inde (%78,5) kalıcı virolojik yanıt elde edildi. 4 hastada (%17,4) çeşitli yan etkiler nedeniyle tedavi süresi tamamlanamadı.Sonuç: İnterferonsuz tedavi rejimlerinin ülkemizde henüz rutin kullanıma girmediği göz önüne alınırsa, seçilmiş vakalarda PEG IFN, ribavirin ve bir proteaz inhibitörü içeren üçlü tedavilerin hala bir seçenek olabileceği kanaatindeyiz.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Partial Splenic Embolization may be an Option to Overcome Thrombocytopenia Interfering with Triple Therapy in HCV (+) Cirrhotic Patients: A Case Report
    (2015) Asıl, Mehmet; Bıyık, Murat; Çifçi, Sami; Sayın, Serhat; Uçar, Ramazan; Özbek, Orhan; Ataseven, Hüseyin; Polat, Hakkı; Demir, Ali
    Kronik hepatit C nedeniyle interferon içeren tedavi rejimleri uygulanan hastalarda ilaçlara bağlı yan etkilerle sıklıkla karşılaşılmaktadır. Bu yan etkiler bazen ilaçların suboptimal dozlarda verilmesine hatta tedavinin kesilmesine neden olabilmektedir. İnterferon alan hastalarda trombositopeni sık görülür ve tedaviyi zorlaştırır. Biz burada Pegile interferonribavirintelaprevir üçlü tedavisi alan ve tedaviyi etkileyen trombositopeni tedavisi için splenik embolizasyon uygulanılan hepatit C virüs (HCV) () sirotik bir hastayı sunmayı amaçladık. Kırk yedi yaşında kadın hasta kliniğimizde HCV() siroz nedeniyle 6 yıldır takip edilmekteydi. Altı yıl önce 48 hafta pegylated interferon (PEGIFN)ribavirin tedavisi almış ve tedavi sonrası relaps saptanmıştı. Proteaz inhibitörü içeren 3'lü tedavi protokollerinin genotip 1b hastalarda ülkemizde de onaylanmasından sonra hastaya telaprevir içeren 3'lü tedavi protokolü planlandı. Hastanın tedavi öncesi laboratuvar tetkikleri Child A sirozla uyumluydu. Abdominal ultrasonografide kronik karaciğer hastalığı bulguları ve splenomegali saptandı. Tedavi öncesi HCV RNA 756000 copy/ml, Hb: 11,8 g/dL, WBC: 4600/?L, Trombosit: 64000/?L idi. Hastaya Peg IFN ?-2a 135 mcg/hafta, ribavirin 1000 mg/gün ve telaprevir 3x750 mg/gün başlandı. İki hafta içerisinde trombosit sayımı önce 42000 /?L ve ardından 14000 /?L'ye kadar düştü. PEG-IFN dozu kademeli olarak 67,5 mcg/haftaya kadar azaltıldı. Trombositopeni nedeniyle hastaya parsiyel splenik embolizasyon uygulandı. Bir hafta içerisinde trombosit sayısı 45000/?L'ye yükseldi ve PEG-IFN dozu tekrar 135 mcg/haftaya arttırıldı. Tedavinin geri kalan kısmında trombosit sayısı yaklaşık 60000/?L civarında seyretti ve hasta 48 haftalık tedaviyi başarıyla tamamladı. Hastaya tedavi sonu ve tedavi bitiminden 12 hafta sonra bakılan HCV RNA (-) olarak saptandı. PEG-IFN içeren üçlü tedavi tedavi protokolleri uygulanacak olan sirotik hastalarda trombositopeni tedavisinde splenik embolizasyon minimal invaziv bir seçenek olarak kullanılabilir.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Pediatrik endoskop ile tedavi edilen koledokolitiazis olgusu
    (2013) Çifçi, Sami; Bıyık, Murat; Ataseven, Hüseyin; Uçar, Ramazan; Demir, Ali; Polat, Hakkı; Özer Çakır, Özlem
    Geçirilmiş safra yolu cerrahileri sonrası sık karşılaşılan koledokolitiazis, tanı ve tedavisinde önemli problemler olabilen ciddi bir durumdur. Son yıllarda ultraslim endoskoplar koledokolitiazis tanı ve tedavisinde giderek artan kullanım alanı bulmuştur. Pediatrik endoskop ile tanı ve tedavisi başarılı bir şekilde yapılmış olan 62 yaşında kadın, koledokolitiazis olgusu sunulmuştur.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    A polypoid mass in the common bile duct
    (2016) Asıl, Mehmet; Bıyık, Murat; Oltulu, Pembe; Ataseven, Hüseyin; Dertli, Ramazan; Polat, Hakkı; Demir, Ali
    Question: A 73-year-old woman with a prior history of cholecystectomy operation due to cholelithiasis was admitted to our clinic with complaints of abdominal pain in the epigastrium and right upper quadrant. Laboratory studies were unremarkable: Hb: 14.2 g/dL, hematocrit: 42.8%, WBC: 6000 /μL, platelet: 167000/μL, AST: 14 U/L, ALT: 16 U/L, ALP: 69 U/L, GGT: 42 U/L, total bilirubin: 0.57 mg/dL, and direct bilirubin: 0.32 mg/dL. Abdominal ultrasound examination showed dilatation of intrahepatic bile ducts. Endoscopic ultrasound (EUS) (Figure 1) and endoscopic retrograde cholangiopancreatography (ERCP) were then performed (Figure 2). During ERCP, the common bile duct was explored with a stone extraction balloon and a polypoid mass of 0.5 cm (Figure 3) came out of the common bile duct lumen, which was retrieved using a netted snare and sent to the pathology laboratory for histological examination (Figure 4).
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    The Prevalence of HBsAg, Anti HCV and Anti HIV Before Upper Gastrointestinal Endoscopy
    (2014) Cifci, Sami; Bıyık, Murat; Asıl, Mehmet; Sayın, Serhat; Ataseven, Hüseyin; Demir, Ali
    Amaç: Bu çalışma dispeptik yakınmalar ile başvuran ve üst gastrointestinal endoskopi incelemesi önerilen hastalarda yapıldı. Çalışmanın amacı endoskopi işlemi öncesi hastalarda hepatit serolojisi ve Anti HIV serolojisini taramak ve prevalansını değerlendirmek, bunun sonucunda işlem öncesinde rutin seroloji isteminin gerekliliğini tartışmaktır. Gereç ve Yöntemler: Çalışma 2012 yılında Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Gastroenteroloji polikliniğine başvuran ve işlem öncesi hepatit ve HIV serolojisi bakılan toplam 242 hastayı kapsamaktadır. Bulgular: Çalışmaya alınan toplam 242 hastanın; 120si erkek (%49), 122si kadın (%50) idi. Seropozitiflik oranları HBsAg %2,9, Anti HCV %0,4 iken Anti HIV pozitifliğine rastlanmadı. Toplamda hastaların %3,3 de hepatit serolojisi pozitif tespit edildi. Sonuç: Hastanemizde endoskopi işlemi öncesi bakılan hepatit serolojisi oranlarının toplum prevalansına yakın değerlerde çıktığı görülmüştür, endoskopik işlemler sonrası hepatit bulaşının son derece nadir olduğu da göz önüne alınırsa endoskopi ünitelerinde yeterli dezenfeksiyon uygulamalarına riayet edilmesi takdirinde rutin serolojik testlerin gereksiz olduğu kanısına ulaşılmaktadır.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Rectal or intramuscular diclofenac reduces the incidence of pancreatitis after endoscopic retrograde cholangiopancreatography
    (2016) Bıyık, Murat; Ataseven, Hüseyin; Uçar, Ramazan; Uçar, Esma; Polat, İlker; Çifçi, Sami
    Background/aim: Acute pancreatitis is the most common adverse event of endoscopic retrograde cholangiopancreatography (ERCP). We aimed to evaluate the efficacy of intramuscular diclofenac sodium for prophylaxis of post-ERCP pancreatitis (PEP) in comparison to the rectal form. Materials and methods: One hundred and fifty consecutive patients who underwent ERCP were enrolled in this single-center, prospective, randomized controlled study. Patients were randomized into three groups. The first group received 75 mg of diclofenac sodium via intramuscular route and the second group received 100 mg of diclofenac sodium rectally 3090 min before the procedure. The third group served as the control group. Patients were evaluated for post-ERCP pancreatitis with serum amylase levels and abdominal pain 24 h after the procedure. Results: The overall incidence of PEP was 6% (n 9) and 2% (n 1) in the intramuscular (IM) and rectal groups, respectively, and 14% in the control group (P 0.014). Nineteen (12.7%) patients developed post-ERCP abdominal pain (8% in IM, 10% in rectal, and 20% in control group; P 0.154). Twenty-five (16.6%) patients developed post-ERCP hyperamylasemia (10% in IM, 12% in rectal, and 24% in control group; P 0.03). Conclusion: Prophylaxis with diclofenac given rectally or intramuscularly is an effective option for the management of post-ERCP pancreatitis.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    The relationship between fecal incontinence and vaginal delivery in the postmenopausal stage
    (2017) Kargın, Süleyman; Çifçi, Sami; Kaynak, Adnan; Ataseven, Hüseyin; Kadıyoran, Cengiz; Çakır, Murat
    Amaç: Obstetrik anal sfinkter yaralanmaları vajinal doğumların önemli bir komplikasyonudur ve istemsiz gaz, sıvı veya katı gaita kaçağı olarak tanımlanan fekal inkontinanslara neden olmaktadırlar. Tüm doğumların %0,5-9'unda sfinkter yaralanması görülmesine rağmen endoanal ultrasonografinin kullanıma girmesiyle vajinal doğum yapmış kadınların %20-41'inde okült anal sfinkter yaralanmaları olduğu tespit edilmiştir. Çalışmamızın amacı postmenapozal dönemde insidansı dramatik artan fekal inkontinansların okült anal sfinkter yaralanmaları ile ilişkisinin incelenmesidir. Gereç ve Yöntemler: Anal sfinkter yaralanması öyküsü olmayan 18-70 yaş arası 200 sağlıklı kadın çalışmaya alındı. Katılımcılar premenapozal ve postmenapozal vajinal doğum; premenapozal ve postmenaozal sezaryenle doğum yapanlar olmak üzere 4 gruba ayrıldı. Katılımcılar menapoz durumu ve doğum türüne göre 4 gruba ayrıldı. Wexner inkontinans skorları belirlendi. Katılımcıların anal sfinkter defektleri endoanal ultrason ile anal sfinkter fonksiyonları ise anorektal manometer ile değerlendirildi.Bulgular: Grup 1'de anorektal manometre ölçüm değerleri grup 3'ten anlamlı olarak daha düşük bulundu (p0,01). Grup 1 ve grup 3 arasında Wexner skoru benzerdi. Grup 2'nin anorektal manometrik ölçüm değerleri grup 4'ten anlamlı olarak daha düşüktü. Wexner skoru ise grup 2'de anlamlı olarak daha yüksekti (p0,03). Sonuç: Vajinal doğum sonrası oluşan anal sfinkter yaralanmaları kadınlarda menapoz sonrası fekal inkontinansların insidansının artmasına ve fekal inkontinans semptomların oluşmasına neden olan bir faktör olabilir.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Serum ischemic modified albumin (IMA) concentration and IMA/albumin ratio in patients with hepatitis B-related chronic liver diseases
    (2017) Yavuz, Fatma; Bıyık, Murat; Asıl, Mehmet; Dertli, Ramazan; Demir, Ali; Polat, Hakkı; Uysal, Saliha; Ataseven, Hüseyin
    Background/aim: Albumin is the most important protein synthesized by the liver. Posttranscriptional changes occur in the molecular structure of albumin due to various factors and isoforms arise. Ischemic modified albumin (IMA) is one such isoform. This study was conducted to evaluate serum IMA concentrations in patients with hepatitis B virus (HBV)-related chronic liver diseases. Materials and methods: This study included 74 treatment-naive chronic hepatitis B patients, 25 patients with HBV-related cirrhosis, and 49 healthy controls. Serum IMA concentration was measured spectrophotometrically using the albumin cobalt binding test. Results: The mean IMA concentrations in the chronic hepatitis B group and healthy controls were 0.33 ± 0.11 ABSU and 0.27 ± 0.70 ABSU, respectively, and the difference was statistically significant. Mean IMA/albumin ratios (IMAR) in the chronic hepatitis B and control groups were 0.08 ± 0.04 and 0.06 ± 0.17, respectively, and the difference was also statistically significant (P > 0.001). Higher serum IMA concentrations and IMAR were detected in patients with advanced fibrosis. Conclusion: Serum IMA concentration and IMAR are increased in patients with HBV-related chronic liver diseases and IMA and IMAR are associated with the degree of liver fibrosis. IMA and IMAR may have potential use as noninvasive markers of fibrosis in chronic hepatitis B patients.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Serum soluble TWEAK levels in non-alcoholic fatty liver disease
    (2019) Dertli, Ramazan; Yolaçan, Ramazan; Keskin, Muharrem; Kayar, Yusuf; Ataseven, Hüseyin; Polat, Hakkı; Ünver, Nurcan; Demir, Ali; Asıl, Mehmet; Bıyık, Murat; Uysal, Saliha
    Aim: Non-alcoholic fatty liver disease (NAFLD) is the most common chronic liver disease. The exact pathogenesis of NAFLD has not been fully elucidated. Tumor necrosis factor-like weak inducer of apoptosis (TWEAK) is a member of TNF superfamily and it hasbeen implicated in the pathogenesis of several diseases including liver inflammation and fibrosis. Current study was conducted to evaluate serum sTWEAK levels in patients with NAFLD. Material and Methods: Seventeen patients with biopsy proven non-alcoholic steatohepatitis (NASH), 22 patients with simple hepatosteatosis and 30 healthy controls were included in the study and serum sTWEAK concentrations were measured using commercial ELISA kits. Results: Mean serum sTWEAK concentration was significantly lower in the NASH group when compared to the simple hepatosteatosis group and healthy controls (199.6101.2 pg/mL, 246.165.7 pg/mL and 277.6117.6 pg/mL respectively, p0.029). ROC analysesfor sTWEAK to differentiate NASH patients from healthy controls and from simple hepatosteatosis revealed that AUC for sTWEAK was 0.712 (%95 CI, 0.543-0.880). For the specified cut off value, 171.1 pg/mL positive and negative predictive values calculated were 64.3% and 85.5% respectively. Conclusion: Serum sTWEAK concentration is decreased in patients with NASH when compared to patients with simple hepatosteatosis and healthy controls.
  • «
  • 1 (current)
  • 2
  • »

| Necmettin Erbakan Üniversitesi | Kütüphane | Açık Erişim Politikası | Rehber | OAI-PMH |

Bu site Creative Commons Alıntı-Gayri Ticari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile korunmaktadır.


Yaka Mahallesi, Yeni Meram Caddesi, Kasım Halife Sokak, No: 11/1 42090 - Meram, Konya, TÜRKİYE
İçerikte herhangi bir hata görürseniz lütfen bize bildirin

DSpace 7.6.1, Powered by İdeal DSpace

DSpace yazılımı telif hakkı © 2002-2025 LYRASIS

  • Çerez ayarları
  • Gizlilik politikası
  • Son Kullanıcı Sözleşmesi
  • Geri bildirim Gönder