Yazar "Türkmen, Kültigin" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 10 / 10
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe 2003-2011 Yılları arasında meram tıp fakültesi organ nakli merkezinde yapılan böbrek nakli olgularının sonuçları(2013) Türkmen, Kültigin; Erdur, Fatih Mehmet; Gaipov, Abduzhappar; Yeksan, Mehdi; Selçuk, Nedim Yılmaz; Türk, Süleyman; Erikoğlu, Mehmet; Çolak, Bayram; Tekin, Ahmet; Tonbul, Halil Zeki; Tavlı, ŞakirAMAÇ: Son dönem böbrek yetmezliği (SDBY) hastalarında en iyi tedavi şekli böbrek naklidir. Çalışmamızda, son 8 yılda merkezimizde kadavra ve canlıdan yapılan böbrek nakillerinin(BN) demografik verileri ile birlikte böbrek fonksiyonları ve posttransplant medikal komplikasyonları, hasta- graft sağkalımını araştırmayı hedefledik. GEREÇ ve YÖNTEMLER: Çalışmaya 40ı kadavradan, 26sı canlıdan BN yapılan 66 hasta (kadın/ erkek: 36/30) dahil edildi. Nakil sonrası nefroloji polikliniğine başvurularda yaş, cinsiyet, böbrek yetmezliği nedeni, diyaliz türü-süresi, nakil türü, aldıkları indüksiyon tedavileri, kullandığı idame immünsupresif tedaviler, akut rejeksiyon sayısı ve verilen tedaviler, nakil sonrası 1., 6., 12., 24. ve 60. aylardaki biyokimya-hemogram parametreleri ve medikal komplikasyonlar hasta dosyalarından retrospektif olarak elde edildi. BULGULAR: Alıcıların ortalama yaşı 4111,6 yıldı. Ortalama nakil sonrası süre 32,231,4 ay, kreatinin değerleri 1,40,9 mg/dl tespit edildi. En sık uygulanan immünsüpresif tedavi protokolü ko rtikosteroidtakrolimusmikofenolat mofetil/sodyumdu. Gecikmiş graft fonksiyonu, kronik allograft disfonksiyonu ve akut rejeksiyon oranları sırasıyla %27,3, %25,7 ve %13,6 idi. 1 ve 5 yıllık hasta sağkalımı canlıdan yapılan BNlerinde sırasıyla %100 ve %100, kadavradan yapılan BNlerinde ise %85 ve %85 olarak bulundu. 1 ve 5 yıllık graft sağkalımı canlıdan BN yapılanlarda sırasıyla %100 ve %100, kadavradan BN yapılanlarda ise %80 ve %80 olarak saptandı. En sık görülen medikal komplikasyonlar yeni gelişen diyabet ve dislipidemiydi. Erken ve geç dönemde en sık karşılaşılan enfeksiyon idrar yolu enfeksiyonuydu. SONUÇ: BN, hasta-graft sağkalımının yüksek olduğu bir renal replasman tedavi seçeneğidir. Bununla birlikte metabolik komplikasyonlar açısından yakın takip gereklidir.Öğe Anjiotensin Konverting Enzim İnhibitörü ve Anjiotensin Reseptör Blokeri İlaç Tedavilerinde "Karın Ağrısı"(2016) Arslan, Şevket; Uçar, Ramazan; Uçar, Esma; Savut, Bülent; Sayın, Serhat; Türkmen, KültiginAmaç: Anjiotensin konverting enzim inhibitörleri (ACEİ) ve anjiotensin reseptör blokerleri (ARB) hipertansiyon tedavisinde ilk sırada reçete edilen ilaçlar arasındadır. Bu grup ilaçların farkındalık düzeyi düşük bir yan etkisi de; intestinal ödeme bağlı olarak ortaya çıkan karın ağrısı ataklarıdır. Bu advers etki ile ilgili yayınlar olgu sunumu ve literatür taramaları şeklindedir. Gereç ve Yöntem: Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi etik kurulundan onay alınarak, aynı hastanenin iç hastalıkları polikliniklerine herhangi bir şikayetle müracaat etmiş 8736 hastadan hipertansiyon endikasyonu ile ACEİ ve ARB kullanmakta olduğu tespit edilen 1010 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların bu ilaçları kullanmaya başladıktan sonra oluşan dil-dudakta şişlik, öksürük ve karın ağrısı semptomları sorgulandı. Karın ağrısı şikayeti olup herhangi bir patoloji saptanamayan hastalar, çalışmanın hedefini oluşturacak grup olarak belirlendi. Bulgular: Hastaların 650 (%64.3)'si kadın ve 360 (%35.6)'i erkek idi. Yaş ortalamaları 528.02 idi. 553 (%55.3) 'ü ARB ve 447 (%44.7)'si ACEİ kullanmaktaydı. Hastaların ilacı kullanma süreleri ortalama ACEİ için 607.4 ay ARB için 568ay idi. Karın ağrısı tarifleyen 12 hastanın 7'si ACEİ, 5'i ARB kullanmaktaydı. Sonuç: ACEİ ve/veya ARB kullanımında intestinal anjioödeme bağlı olarak gelişen karın ağrısı görülebilmektedir. Bu ilaçlarla gelişebilecek gastrointestinal manifestasyonların farkındalığı arttıkça bu klinik semptom hekimler tarafından daha iyi tanınacaktır.Öğe Asymmetric Dimethylarginine and Homocysteine Levels in Dialysis Patients(2013) Erdem, S. Sami; Yerlikaya, Fatma Hümeyra; Tonbul, Zeki; Türkmen, Kültigin; Erdur, Fatih Mehmet; Taner, Alpaslan; Çiçekler, Hümeyra; Mehmetoğlu, İdrisKardiyovasküler hastalıklar ve endotelyal disfonksiyon son dönem böbrek yetmezliği hastalarında en önemli ölüm nedenleridir. Periton diyalizi ve hemodiyaliz gibi tedavi yöntemlerinin farklı parametreler üzerine farklı etkileri vardır. Asimetrik dimetilarjinin endojen nitrik oksit sentaz inhibitörüdür ve kronik böbrek yetmezliğinin progresyonunda yeni bir belirteç olduğu gösterilmiştir. Homosistein endotel hasarı, damar düz kas hücre proliferasyonu ve koagülasyon anormallikleri yoluyla trombogenez ve atero- geneze neden olur. Daha önceki çalışmalarda periton diyalizi (PD) ve hemodiyalizin (HD) oksidan ve antioksidan sistemler üzerine etkisiyle ilgili çelişkili bulgular vardır. Bu çalışmada HD, PD ve sağlıklı kişilerde ADMA, homosistein ve CRP düzeylerini belirlemeyi amaçladık. Çalışmaya 44 PD (23E,21K), 26HD (13E,13K) hastası ve 29 (15E,14K) sağlıklı kişi katıldı. ADMA, homosistein, arjinin ve CRP düzeyleri ölçüldü. Son dönem böbrek yetmezliği (SDBY) hastalarının ADMA, homosistein ve CRP düzeyleri sağlıklı kontrol grubuna göre yüksek (p0.001), arjinin düzeyleri düşük olarak bulundu(p0.001). HD ve PD gruplarında ADMA, homosistein ve CRP seviyeleri açısından farklılık bulunamadı (sırasıyla p:0.287, p: 0.587, p: 0.835) Bizim sonuçlarımız HD,PD hastalarında sağlıklı kontrole göre ADMA ve homosistein düzeylerinin yüseldiğini gösterdi. Bu bulgular; diyaliz hastalarında endotel disfonksiyonu, inflamasyon ve oksidatif stresin arttığını ve ADMA ve homosistein düzeylerinin diyaliz tedavi yönteminden etkilenmediğini göstermektedir.Öğe Hemodiyaliz Hastalarında İki Farklı Bikarbonat İçerikli Diyalizat Kullanımının Asidoz Kontrolüne Etkisi(2017) Tonbul, Halil Zeki; Selçuk, Nedim Yılmaz; Türkmen, Kültigin; Baloğlu, İsmailAMAÇ: Hemodiyaliz hastalarında kronik bir metabolik asidoz eğilimi söz konusudur. Yüksek olgu sayılı çalışmalarda diyaliz öncesi serum bikarbonat konsantrasyonu ile mortalite arasında ilişki saptanmıştır. Çalışmamızda 32 ve 36 mmol/L bikarbonat içerikli diyaliz solüsyonu kullanımının asidoz kontrolüne etkisi araştırıldı.GErEÇ ve YÖnTEMLEr: Bir merkezde haftada üç kez hemodiyalize giren 91 (43E,48K) hastaya ilk altı ay 32 mmol/L diyalizat, ikinci altı ayda aynı hastalara 36 mmol/L bikarbonat diyalizat kullanılmaya başlandı ve diyaliz öncesi ve sonrası plazma bikarbonat düzeyleri karşılaştırıldı. BULGULAr: İlk altı ayda ortalama bikarbonat düzeyi 20,552,55 mmol/L olup sadece 30 hastada bikarbonat düzeyi 22 mmol/L ve üzerindeydi. İkinci altı aylık dönemde ise ortalama bikarbonat düzeyi 23,593,3 mmol/L olup hedef düzeylerdeydi. Ancak 19 hastada diyaliz sonu ortalama bikarbonat düzeyi 30 mmol/L'nin üzerinde bulundu. Prediyaliz asidozu olan hastaların ortalama interdiyalitik kilo artışı 2,80,5 kg olup, asidozu olmayan gruptan daha yüksekti (p0,05). Prediyaliz üre, Kt/V, albumin, potasyum ve CRP düzeyleri bakımından iki periyot arasında anlamlı farklılık yoktu. SOnUÇ: 36 mmol/L bikarbonat içeren diyaliz solüsyonu kullanımı ile asidoz kontrolü daha iyi yapılmakta ancak hastaların yaklaşık yüzde yirmisinde diyaliz sonunda ciddi metabolik alkaloz gelişmektedir. Bu durum aritmiyi tetikleyebilir. Bu nedenle aritmisi olan veya metabolik alkaloza eğilimi olan hastalarda yüksek bikarbonatlı solüsyon kullanımında bikarbonat içeriğinin ayarlanmasının gerektiğini düşünmekteyiz.Öğe Kronik Böbrek Yetmezliği Hastalarında Kırmızı Küre Dağılım Hacmi ve Karotis İntima Media Kompleks İlişkisi(2016) Güçlü, Aydın; Tokmak, Turgut Tursem; Kaymaz, Hacı; Türkmen, Kültigin; Şenol, Hande; Özhan, NailAMAÇ: Eritrosit dağılım genişliği (RDW) rutin olarak tam kan sayımından elde edilen bir parametredir. Son yıllarda yapılan çalışmalarda kardiyovasküler hastalığı olanlarda ve sağlıklı gönüllülerde RDW'nin kardiyovasküler hastalıklarla ilişkili olduğu gösterilmiştir. Böbrek yetmezliği hastalarında RDW ile ilgili yeterli çalışma yoktur. Biz kronik böbrek yetmezliği hastalarında RDW'nin aterosklerozun bir ön göstergesi olan karotis intima media kalınlığı (IMK) ile ilişkisini araştırdık.GEREÇ ve yÖNTEMLER: 30 sağlıklı kontrol, 30 kronik böbrek yetmezliği hastası, 37 hemodiyaliz hastası çalışmaya alındı. Hastaların ultrasonografik yöntem ile IMK değerleri ölçüldü. BULGULAR: CRP (p0,039), hemoglobin (p0,001), IMK (p0,001), RDW(p0,001), üre (p0,001), kreatinin (p0,001), albumin (p0,001), ürik asit (p0,001) ve ferritin (p0,001) değerlerinde her üç grup arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık tespit edildi. Posthok analizde IMK değeri prediyaliz grubunda (p0,001) ve hemodiyaliz grubunda (p0,001) sağlıklı kontrollere göre istatistiksel olarak anlamlı yüksek tespit edildi. Hemodiyaliz ve prediyaliz gruplarının ortalama IMK değerleri arasında istatistiksel farklılık tespit edilmedi (p:0,988). RDW değeri hemodiyaliz grubunda control grubuna (p:0,046) ve prediyaliz grubuna (p:0,03) göre yüksek saptandı. RDW değeri prediyaliz grubunda control grubuna göre istatistiksel anlalmlılık sınırına yakın yüksek tespit edildi (p: 0,067). RDW değeri IMK (r: 0,356 P: 0,012 ) ve CRP (r: 0,361 P: 0,004 ) ile pozitif korelasyon, gösterdi.SONUÇ: Kronik böbrek yetmezliği hastalarında RDW inflamasyon ve intima media kalınlığı ile ilişkilidir.Öğe Kronik böbrek yetmezliği hastalarında serum asprosin düzeyleri ile kardiyovasküler risk faktörleri arasındaki ilişki(Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2023) Türkmen, Kültigin; Kutlu, SelimAmaç. Evre 3 ve 4 kronik böbrek hastalığı (KBH) olgularında ve sağlıklı bireylerde serum asprosin düzeylerinin belirlenmesi ve bu parametre ile kardiyovasküler risk faktörleri arasında ilişkinin araştırılması amaçlanmıştır. Yöntem. Çalışmamızda rutin laboratuvar istemi için alınan kan örneklerinden elde edilen serum/plazma örnekleri kullanılmıştır. Çalışmamıza toplam 91 birey dahil edilmiştir. Bu bireylerin 37'si sağlıklı kontrol, 34'ü evre 3 KBH'lı, 20'si ise evre 4 KBH'lı hastadan oluşmaktadır. Sağlıklı ve KBH'lı bireylerden alınan serumlardan biyokimyasal ölçümler gerçekleştirildi. Serum asprosin düzeyleri ELİSA yöntemi ile tespit edildi. Nabız dalga hızı, augmentasyon indeksi, merkezi aortik sistolik (cASBP) ve diyastolik kan basınçları (cADBP) Mobil-O-Graph (I.E.M. GmbH, Stolberg, Almanya) ile ölçüldü. İstatistiksel analiz SSPS 14.0 programı kullanılarak yapıldı. Bulgular. 54 KBH hastasının %37'si tip 2 diyabetik (n=20), %63'ü diyabetik olmayan KBH hastasından (n=34) oluşmaktaydı. En yüksek serum asprosin değeri evre 4 KBH hastalarında, en düşük değer ise sağlıklı kontrol hastalarında saptanmıştır. Lineer regresyon analizinde non diyabetik KBH grubunda proteinürinin bağımsız öngördürücüleri arasında eGFR ve asprosin saptandı. Diyabetik KBH grubunda ise augmentasyon indeksinin öngördürücüleri arasında asprosin ve atım kacmi tespit edildi. Sonuç. Serum asprosin düzeyleri non-diyabetik KBH hastalarında proteinüri gelişiminde diyabetik KBH hastalarında ise arter elastikiyetinin bozulmasında rol oynayabilir.Öğe Multipl miyelom hastalarında nefropati sıklığı: Tek merkez deneyimi(2017) Savut, Bülent; Baloğlu, İsmail; Tonbul, Halil Zeki; Selçuk, Nedim Yılmaz; Türkmen, KültiginMultipl miyelom (MM); anemi, tekrarlayan enfeksiyonlar, serum ve/veya idrarda monoklonal protein artışı, osteolitik kemik lezyonları, hiperkalsemi ve böbrek yetmezliği ile karakterize neoplastik bir plazma hücre diskrezisidir. MM ilişkili böbrek yetmezliği erken mortaliteye neden olan önemli bir prognostik faktördür ve MM’da böbrek hastalığı sıklığı tanıma bağlı olarak %20-50 arasında değişmektedir. Bu çalışmada, Necmettin Erbakan Üniversitesi, Meram Tıp Fakültesi, Hematoloji ve Nefroloji Kliniklerine başvuran MM hastalarında, nefropati sıklığı ve ilişkili faktörler araştırıldı. Son beş yıl içerisinde hastanemizde MM tanısı ile takip edilen toplam 104 hasta (K/E: 55/49) retrospektif olarak incelendi. Hastaların ortalama takip süresİ 29ay, yaş ortalaması 6410.6 yıldı. Takip süresince hastaların %30.8’i ölmüş, %58’i ise halen yaşamaktaydı. Hastaların %10.6’sının ise akıbeti öğrenilemedi. Kreatinin değeri 2 mg/dL olan hastalar miyelom nefropatili olarak kabul edildi. Başlangıç tedavisi olarak vinkristin-adriyamisin-deksametazon veya melfelan-metilprednizolon (65 yaş hastalar için) verilmişti. SPSS 15.0 programı ile istatistiksel analizler yapıldı. Çalışmaya katılan 104 hastanın %31.7’sinde (n33), miyeloma bağlı böbrek yetmezliği tespit edildi. Serum kreatinini 2 mg/dL olanlarda hipovolemi ve oligüri oranları daha yüksek bulundu (p0.001). Miyeloma bağlı böbrek yetmezliği olanların ortalama ürik asit (p0.002) ve kalsiyum (p0.037) değerleri, böbrek yetmezliği olmayanlardan yüksekti. Başlangıçta 31 hastada (%29.8) hemodiyaliz (HD) ihtiyacı varken bunların 19’unda (diyaliz yapılan hastaların %61.2’si, tüm hastaların %18.2’si) HD kalıcı oldu. Böbrek tutulumu olan MM hastalarında mortalite %42.4 iken böbrek tutulumu olmayanlarda %25.3 oranındaydı (p0.034). Multipl miyelomda böbrek yetmezliği kötü prognositik belirteçler arasında yer almaktadır. Hastaların yaklaşık üçte birinde miyeloma bağlı böbrek hastalığı saptandı. Böbrek yetmezliği, esas olarak monoklonal hafif zincir nefropatisine bağlı olarak gelişse de hipovolemi gibi geri dönüşümlü nedenlerin dikkatli değerlendirilmesi ve böbrek yetmezliği olan grupta artmış mortalite riski nedeniyle, MM’da bu alt gruba özellikle dikkat edilmesi gerektiğini düşünmekteyiz.Öğe A Rare Case: Improved Heart Failure with Anti-Complement Therapy in Complement-Dependent Hemolytic Uremic Syndrome(AVES, 2023) Özer, Hakan; Öztürk, Yasin; Türkmen, Kültigin; Tonbul, Halil Zeki; Selçuk, Nedim Yılmazxtrarenal involvement occurs in approximately 20% of patients with complement-mediated hemolytic-uremic syndrome. The involvement is usually of the nervous system, and cardiac involvement occurs in 3%-10% of patients. Cardiac manifestations vary, including myocardial infarction, cardiomyopathy, and acute decompensated heart failure. Among these patients, thrombotic microangiopathy-related cardiac dysfunction is mainly due to the continuous activation of the complement system, which leads to endothelial damage and thrombosis in the coronary microvessels. We wanted to highlight the importance of cardiac evaluation at the time of diagnosis or during follow-up in thrombotic micro-angiopathy patients by presenting a case of heart failure with low ejection fraction in a 24-year-old young patient in whom we detected complement-mediated hemolytic-uremic syndrome, a secondary mutation of complement factor H receptor. It is still an unknown issue because of the rarity of cardiac involvement in complement-mediated hemolytic-uremic syndrome patients. Primary myocardial involvement is increasingly recognized as a possible concomitant feature of hemolytic-uremic syndrome. Failure to perform a detailed cardiac evaluation both at diagnosis and during follow-up in complement-mediated hemolytic-uremic syndrome patients can lead to fatal outcomes. Anti-complement therapy can also lead to good cardiac outcomes in these patients.Öğe The Relationship Between Osteoprotegerin/RANKL Axis and Arterial Stiffness in Osteopenic/Osteoporotic Renal Transplantation Recipients(2015) Koçyiğit, İsmail; Türkmen, Kültigin; Doğan, Ender; Güngör, Özkan; Örsçelik, Özcan; Karakükcü, Çiğdem; Eroğlu, Eray; Ünal, Aydın; Doğan, Ali; Sipahioğlu, Murat Hayri; Tokgöz, Bülent; Oymak, OktayAMAÇ: Kardiyovasküler hastalıklar böbrek transplantasyonu (Btx) olan hastalarda mortalitenin ana nedenleri arasındadır. Osteoprotegerin (OPG), osteoblastlar tarafından üretilir ve BTxli hastalarda artmış kardiyovasküler risk ile bağlantılıdır. Normal popülasyonda OPG, serumda NF-?B ligandının (RANKL) bir reseptörü olarak davranır ve bu etkileşimin kemik erimesi ve vasküler fonksiyonlar üzerinde önemli bir rol oynadığı tespit edilmiştir. Literatürde Btxli hastalarda bu etkileşimle ilgili yeterli bilgi bulunmamaktadır. Bu nedenle, çalışmamızda Btxli hastalarda OPG, RANKL, osteoporoz ve arteriyel sertlik arasındaki ilişki araştırılmıştır. GEREÇ ve YÖNTEMLER: Bu kesitsel çalışmaya 80 erişkin Btxli hasta dahil edilmiştir. Femur boynu mineral yoğunluğu dual-enerji X-ışını soğurma (DEXA) yöntemiyle elde edildi. Serum OPG ve RANKL ELISA yöntemi ile ölçüldü. Nabız dalga analizi karotid ve nabız dalga hızı (NDH) makinesi kullanılarak femoral arterlerden ölçüldü. BULGULAR: Hastalar osteopeni/osteoporoz grubu (n:56) ve normal (n: 24) olarak iki gruba ayrıldı. Vücut kitle indeksi normal gruba göre osteopenik/osteoporotik grupta anlamlı olarak daha düşüktü. Nabız dalga hızı ile yaş (r: 0,204, p: 0,072), OPG (r: 0,219, p: 0,052), kalsiyumxfosfat çarpımı (r: 605, p 0,001) ve sistolik kan basıncı (r: 0,198 , p: 0,058) arasında pozitif korelasyon saptanırken, NDH ile RANKL (r: -0,261, p: 0,020) ve kreatinin klirensi (r: -0,220, p: 0,051) arasında negatif korelasyon tespit edildi. Lineer regresyon analizinde nabız dalga hızının bağımsız belirleyicisi olarak kalsiyum x fosfat çarpımı bulundu. Ancak kreatinin klirensi, RANKL osteoprotegerin ve sistolik kan basıncı NDHnın bağımsız öngördürücüsü olarak tespit edilmedi. SONUÇ: Çalışmamızda, böbrek nakilli hastalarda arteriyel sertliği gösteren nabız dalga hızı OPG ve RANKL ile değil fakat kalsiyum ve fosfor çarpımı ile bağımsız olarak ilişkili bulunmuştur.Öğe Two Different Presentation of C3 Glomerulonephritis Treated with Eculizumab: Two Cases and Brief Overview(Aves, 2023) Öztürk, Yasin; Özer, Hakan; Baloğlu, İsmail; Türkmen, KültiginC3 glomerulopathy is a newly defined glomerular disease dominated by C3 complement storage and uncertain C1, C4, and immunoglobin accumulations. Hereditary mutations associated with Complement Factor H (CFH) causing hyperactivation of the alternative complement pathway were identified. Most mutations associated with C3 glomerulopathy are associated with the N-terminal end. Whether mutations are pathogenic or not will direct diagnosis and treatment. We present 2 cases, one 61-year-old and one 24-year-old attending our clinic at different times with hematuria, proteinuria, edema, and kidney failure. Both patients had C3 glomerulopathy diagnosed based on the results of kidney biopsy and were treated with eculizumab. Both cases had CFH-associated mutations.