Yazar "Tekin, Cemile" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 8 / 8
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Atatürk’ün hedeflediği Türk kadını profilinin izleri: Konya nutku örneği(2019) Tekin, CemileTürk kadını tarihin eski devirlerinden beri eşinin yanında değerli idi. babanın olduğu gibi annenin de hakları vardı. Evlilik, karşılıklı saygı esasına dayanır, tek eşlilik dışında birliktelik düşünülmezdi. Ana ve babanın soyu eşit kabul edilir, eşler arasında saygı öne çıkardı. İslamiyet’in kabulünden sonra yeni dinî anlayış çerçevesinde bir hayat tarzı benimsenmiş, baba evin reisi kabul edilmiştir. Bununla birlikte kadın erkekten hep saygı görmüştür. Türk kadınına dünyadaki gelişmeler doğrultusunda yeni haklar vermek isteyen Gazi Mustafa Kemal Paşa “Dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir.” sözüyle kadının cemiyet ve uygarlık içindeki yerini vurgulamıştır. Kadın haklarını batılılaşmanın ve modernleşmenin bir öğesi olarak idrak etmiştir. Türk kadınına hep güvenmiş ve onun toplum içinde hak ettiği yer için inkılaplara imza atmıştır. Hiçbir devlet adamı, Atatürk kadar kadın hakları konusunda hassas olmamış ve O’nun kadar mücadele etmemiştir. Bu makalede Atatürk’ün Konya’da yaptığı konuşmada da Türk kadınına verdiği mesaj çerçevesinde hayatı boyunca yaptığı inkılaplar üzerinde durulmuştur. Ayrıca Konya gezisi ve konuşmasına temas eden metin ve çevirisi de çalışmanın ekinde sunulmuştur.Öğe Bosna-Hersek basınında Türk harf inkılabına yönelik görüşler(2018) Tekin, CemileTürkler İslamiyet’ten önce Uygur ve Göktürk alfabelerini kullanmış; Müslümanlığı kabul ettikten sonra ise Arap alfabesine geçmiştir. Bin yılı aşkın bir süre kullanılan bu alfabeyi ıslah etme konusunda tartışmaların başlangıcı Osmanlı Devleti’nde, 1862-1863’te Münif Paşa (ö.1910) ve Azerbaycanlı Ahundzade Feth Ali’ye (ö.1878) kadar uzanmaktadır.Atatürk ilke ve inkılaplarının amacı, Türkiye Cumhuriyetini hem siyasi hem de kültürel açından modern bir devlet durumuna getirmekti. Atatürk, bundan dolayı 1928’de harf inkılabını yapmıştır.Türkiye’deki harf inkılabı Bosna-Hersek kamuoyunun ciddi şekilde dikkatini çekmiş; özellikle modernist Bosnalı aydınlar kendilerine yol gösteren Mustafa Kemal Atatürk’ün gerçekleştirdiği bu inkılaba tamamen destek vermişlerdir. Dindar çevrelerde ise bu konuda farklı iki görüş ortaya çıkmıştır. Bunların ortak noktaları, Atatürk’ün gerçekleştirdiği harf inkılabını İslam karşıtı bir hareket şeklinde algılamış olmalarıdır. Bu yüzden her fırsatta Kemalistleri yermişler; neredeyse bu inkılap hareketini Rusya Bolşevizmi’nin bir dalı olarak gösterme gayreti içine girmişlerdir. Bu makalede Bosna-Hersek’te çıkan gazete, dergi ve kitaplarda Türk harf inkılabı ile ilgili yayımlanan yazılar ve yazarları tespit edilip görüşleri ayrı başlıklar altında eleştirel olarak incelenecektir.Öğe Bosna-Hersek ulemasının Türk hukuk inkılabına yönelik görüşleri(2018) Tekin, CemileOsmanlı Devleti’nde XVII. yüzyılın sonundan itibaren bürokrasi, hukuk ve orduda bo‐ zulma yaşanmaya başlanmış; bunun sonucunda klasik Osmanlı sistemi önce duraklama, sonra gerileme arkasından çöküş dönemi yaşanmıştır. Bunun farkına varan bazı padişah ve devlet adamları, özellikle hukuk alanında reformlar yaparak kötü gidişatın önüne geçmeye çalışmışlardır. Atatürk ilke ve inkılaplarının amacı, Türkiye Cumhuriyeti’ni hem siyasi hem de hukuki açından modern bir devlet durumuna getirmekti. Atatürk, bundan dolayı 1926’da Mecel‐ le’yi kaldırarak İsviçre Medeni Kanunu’nu yürürlüğe koymuştur. Bosna‐Hersek basınında 1922’den itibaren Türkiye’de gerçekleştirilmeye başlanan inkı‐ laplara yönelik yazılar yazılmaya başlanmış; özellikle Mecelle ile şer’i mahkemelerin kaldırılmasına ilişkin haberler bir süre manşetlerden düşmemiştir. Bosnalı Müslüman aydınlar, bir taraftan Bosna’ya da aynı uygulamanın sırası gelir endişesi, diğertaraftan Türkiye’de bunun geçici bir deneyim olacağı ümidiyle karışık duygular içindeydiler. Hem Türkiye hem de Bosna Müslümanlarını yakından ilgilendiren bir mesele olarak algılandığı için Bosna‐Hersek’te önce ulema ardından da diğer Müslüman entelektüeller kitap ve makalelerinde Türkiye’de hukuk alanında yapılan inkılaplara değinmişlerdir. Bu makalede Türkiye’de Mecelle’nin kaldırmasıyla ilgili uygulamalara yönelik Bosna‐ Hersek basınında çıkan olumsuz ve olumlu tepkilerincelenecektir.Öğe Bosnalı bir Oryantalist’in Atatürk’e dair izlenimleri(2017) Tekin, CemileMustafa Kemal Atatürk, Türk Tarihine önem veren bir liderdi. Türk Milleti'ne milli benliğini kazandırmak düşüncesiyle 2 Temmuz 1932 ve 20 Eylül 1937'de iki kez Türk Tarih Kongresi düzenletmiş; bu toplantılara çok sayıda Batılı bilim adamını davet ettirmiştir. İstanbul'da Dolmabahçe Sarayında düzenlenen II. Türk Tarih Kongresi'ne Türkler dışında on üç yabancı ülkeden tarih alanında tanınmış bilim adamı katılmıştır. Bunlardan biri de Bosnalı Oryantalist Prof. Dr. Fehim Bayraktareviç'tir. Her iki Kongre'yi dikkatle dinleyen Atatürk, burada alınan kararlar doğrultusunda ders kitapları yazılmasını emretmiş; yeni kurduğu devlete çağdaş anlayış kazandırmıştır. Özellikle maddi kültürde Türk etkisinin bütün Balkanlar üzerinde din ayırımı yapmaksızın oldukça etkili olduğunu iddia etmiştir. II. Türk Tarih Kongresi'nde sunulan bildirilerin hemen tamamını dinleyen Atatürk'ü yakından tanıma fırsat bulan Fehim Bayraktareviç, Yugoslavya'ya dönünce onu tanıtan yazılar yazmış; ona hayranlığını bu yazılarında dile getirmiştir. Bir de Kongrede Atatürk'ün Türk Tarih Tezini destekler mahiyette bildiri sunan Bayraktareviç, Balkanların fethi ile birlikte XIV. yüzyıldan sonra Osmanlı Türklerinin Balkanlı toplumlara değişik alanlarda kazandırttığı şeyleri anlatmış; Fehim Bayraktareviç, Slav dilleri dışında Arapça, Farsça ve Türkçe de biliyordu. Onun gramer üzerine yazılmış olan Osnovi Turske Gramatike/Türk Gramerinin Esasları adlı kitabı, Türk kültürüne aşina olduğunu göstermektedir. Bosnalı Müslümanların da Osmanlı Devlet İdaresine ve saray hayatına kattıklarına vurgu yapmıştır. Bu bildiride Fehim Bayraktareviç'in Mustafa Kemal Atatürk'le ilgili tespitleri verildikten sonra Türklerin Balkan milletleri üzerindeki etkileri ile Bosnalıların Osmanlı Devleti'ne hizmetleri Bayraktareviç'in II. Kongrede sunduğu bildiri çerçevesinde ortaya konacaktır.Öğe Bosna’da bir Türk geleneği “Sevdaluk” (Tuzla Teoçak örneği)(2014) Tekin, CemileOsmanlı Devleti Bosna'yı fethettiğinde Boşnaklar diğer Balkanlı kavimlerden farklı olarak Bogomil idiler. Ahlaki değerleri Türklerle uyuştuğu için kısa sürede Müslüman oldular. Bu tarihî değişim, Boşnaklar için bir dönüm noktasıdır. Çünkü İslami kurallar çerçevesinde hayatlarını yeniden düzenlediler. Bosnalı Müslümanlar, Hıristiyanlardan ayrı olarak tarihte Hz. Muhammed'in Müslümanların tümünce bilinen toplumu kaynaştırmaya yönelik uygulamaları ile Türklerin bazı örf ve âdetlerini örnek olarak aldılar. Bunlardan biri, Hz. Peygamber'in hicret sırasında Medine'de ensar ve mühacirini kardeş yapmasıdır ki, buna Muâhât denmektedir. İkincisi, Osmanlı Devleti'nin kuruluşu sırasında ortaya çıkan Bâciyân-ı Rûm olup bu teşkilat, yeni fethedilen topraklarda Türk kadınlarının örgütlenmesini sağlamıştır. Bosnalı Müslüman kadınların İslam ve Türk tarihinden esinlenerek kendi aralarında kurdukları "Sevdaluk", Muâhât ile Bâciyân-ı Rûm'un geçen yüzyıldaki devamı gibidir. Boşnakça'ya Türkçeden geçen "Sevdaluk" kelimesinin anlamı, aşk ve sevgidir. "Sevdaluk" kurmanın çeşitli sebepleri vardı. Bunlar; çocukların eğitimini sağlıklı bir ortamda yapmak, ev inşası için borç para almak; tarım işlerinde birbirine yardım etmek; savaşlarda ölen Müslümanların ortada kalan çocuklarına sahip çıkmaktır. Aynı köy veya mahallede oturan iki sülalenin yaşça büyük olan kadınları, bir törenle "Sevdaluk" dostluğunu kuruyorlardı. Bundan sonra bu iki ailenin kadın ve erkekleri ile çocukları birbirini akraba olarak görüyorlar; sıkıntılı zamanlarında maddi ve manevi destek veriyorlardı. "Sevdaluk" kurulduktan sonra iki ailenin erkekleri arasında olumsuz bir durum yaşanmazdı. Bunlar, akraba gibi olurlar, çocuklarının eğitiminde ortak hareket ederlerdi. Aynı şekilde gençler arasındaki münasebetler de kardeşçe olurdu. Birbirlerini kardeş olarak gören "Sevdaluk" kuranların çocukları arasında sanki kan bağı varmış gibi evlilik de olmazdı. "Sevdaluk" geleneği, Bosnalı Müslümanlar arasındaki bağı güçlendirmiş; bu sayede Boşnakların millet olma anlayışına katkı sağlanmıştır. Bugünkü Bosna-Hersek Devleti'nin temelinde kadınların kurdukları "Sevdaluk" geleneğinin etkisi göz ardı edilemez.Öğe Hilafetin kaldırılmasının Bosna-Hersek basınına yansımaları (1924-1939)(2017) Tekin, Cemileİslam âleminde hilafet, Hz. Muhammed vefat edince (632) ortaya çıkmış bir kurumdur. Hilafet, Dört Halife'den sonra Emevilere, arkasından Abbasilere geçmiştir. Osmanlı Devleti'ne hilafetin geçmesi 1517'de Mısırın alınmasından sonra olmuştur. 1924'te TBMM tarafından kaldırılmasına kadar Osmanlı padişahları tüm Müslümanların başı olarak halife unvanını da taşımışlar, Müslümanlardan saygı görmüşlerdir. İslam âlemini yakından ilgilendiren bir kurum durumundaki hilafetin kaldırılmasına Yugoslavya'da yaşayan Müslümanlar değişik şekillerde tepki göstermişler; bu konudaki fikirlerini Müslüman aydınlar basın aracılıyla duyurmuşlardır. Hilafetin kaldırılması konusunda aydınlar olunamayacağını iddia etmişler. Bu yüzden Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'e ağır eleştiriler getirmişlerdir. Yenilikçi kaldırılmasını memnuniyetle karşılamışlar; Atatürk'e övgüyle destek vermişlerdir. Muhafazakâr aydınlardan İbrahim Hakkı Çokiç ve Abdullah Ayni Buşatliç ile Nuriya Paşiç, konusunda klasik anlayışı savunmuşlar; hilafetin kaldırılmasının Boşnak asıllı Müslümanları ortada bıraktığını iddia etmişlerdir. Bunlara göre vakit geçirmeden tekrar hilafete dönülmesi gerekmektedir. Yenilikçi aydınlardan Hamdiya Çemerliç, Abdurahman Meşiç, Osman Nuri Haciç, Edhem Bulbuloviç, Maksim Svara, Munir Şahinoviç Ekremov, Atatürk'ün hilafet konusundaki icraatlarının olumlu olduğunu iddia etmişlerdir. Bunlara göre Atatürk, yaptığı inkılaplarla, özellikle hilafet kaldırmakla İslam dünyasına örnek olmuştur. Bu konuda ona Bosnalı Müslümanların destek vermeleri gerekir. Bosna-Hersek aydınları, kendi görüşlerine uygun gazete ve dergilerde yazdıkları yazılarla hilafet konusunu tartışmışlar; çağdaş anlamda bu alanda yapılanın önemini değişik örneklerle vurgulamışlardır. Bu makalede Atatürk’ün sağlığında Bosna-Hersek’te çıkan gazete, dergi ve kitaplarda hilafetle ilgili yayımlanan yazılar ve yazarları tespit edilip görüşleri ayrı başlıklar altında incelenecektir.Öğe Yugoslavya’dan Türkiye’ye Göçlerin Nedenleri (1950-1958)(2018) Tekin, CemileOsmanlı döneminde “Müslümanlar”ın, Cumhuriyet döneminde ise “Türk soyundan olan veya Türk kültürüne bağlı bulunanların”, Türkiye’ye Balkanlar’dan zorunlu göçlerinin başlıca benimsenen nedenleri; soykırımlar, saldırılar, harpler, yağmalar, baskı ve ayrımlar, sürgünler ve zorla asimilasyonlar, açıkçası cana, mala, namusa, dinî veya millî kimliğe saldırılardır. Yukarıdaki amiller dolayısıyla göç hareketlerine sahne olunan bölgelerden biri de Balkanlar’daki “Yugoslavya-Makedonya” topraklarıdır. Yugoslavya’nın kendi içinde ve bu ülkenin diğer Balkan toprakları arasında, kısmen de Anadolu yönünde ilk göçhareketi, “93 Harbi” adı verilen 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşıyla başlamıştır. 1912-1913 Balkan Savaşı’yla devam etmiş, 1923-1951 döneminde fert ve aile düzeyinde, 1952-1967 yılları arasında kitlesel, 1968-1996 arasında da yine fert ve aile düzeyinde Anadolu toprakları yönünde gerçekleşmiştir. Yugoslavya’dan Türkiye’ye göçün artması, aslında Yugoslav idarecilerinin gönülden arzuladıkları bir gelişmeydi. Özellikle Türk asıllıların çoğunlukta olan Makedonya bölgesinden göçlerinin hızlandırılması, bu bölgeden Türklerin temizlenmesi amacını taşımaktaydı.Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasının (1923) hemen arkasından buraya göçler devam etmiş; Yugoslavya’dan göç olayı 1990’lı yıllara kadar sürmüştür. 1950-1958 yılları arasındaki göçlerde “serbest göçmen statüsünde gelen muhacirlere misafirperver Türk insanı, tüm maddi sıkıntılarına rağmen kucak açmış; onların normal hayata geçmeleri için yardım etmişlerdir. Yugoslavya’da çok sıkıntı çeken Müslümanlar, 1950-1958 döneminde Türkiye’ye geldiklerinde uyum problemi yaşamışlar; özellikleyiyecek içecek ile örf, âdet ve dil konusunda bir süre farklı şekillerde hareket etmişlerdir. Zaman içinde intibak eden Yugoslavmuhacirleri, bugün yerli halkın imkânlarından fazlasına sahip oldukları için müreffeh bir hayat yaşamaktadırlar.Öğe Yunus Emre ve Karaman’da Yunus Emre Tekkesi(2013) Tekin, CemileYunus Emre, XIII. yüzyıl ile XIV. yüzyılın ilk çeyreği arasında Karaman’da yaşamış bir şair mutasavvıftır. Şiirleri Divan ve Risâtü’n- Nushiyye adlı kitabında toplanmıştır. Yunus Emre, Şeyh Hacı İsmail adlı bir mutasavvıfın oğludur. Horosan’dan XIII. yüzyılda Karaman’a babasıyla birlikte gelip yerleşmiştir. 1320’de vefat eden Yunus Emre Ahmed Yesevi müritlerindendir. XVIII. yüzyıl sonlarında inşa edilen Yunus Emre’nin türbesi Karaman’dadır. Türbenin bitişiğinde Yunus Emre’nin bina ettirdiği bir de tekke vardır. Tekke XIV. yüzyıl başlarında yaptırılmış, Fatih döneminde vakıflar tahsis eden Kirişçi Baba’dan dolayı, Kirişçi Baba Tekkesi de denmiştir. Yunus Emre Tekkesi, şimdiki gibi tek kubbeli bir Karamanoğlu eseriydi. XVIII. yüzyılın sonlarında yıkılan tekke, temelden tekrar tek kubbeli olarak yaptırılmıştır. Yunus Emre Tekkesi’ne Yunus Emre ile Kirişçi Baba, vakıflar tahsis etmişlerdir. Yunus Emre’nin tahsis ettiği vakıflar için düzenlettiği vakfiye tespit edilememiştir.