Sayı 52 - 2 (2022)
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Modern din bilimleri kavramı(Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2022) Caird, Edward; Çifçi, Osman ZahidBu çalışma 1835-1908 yılları arasında yaşamış olan İskoç filozof Edward Caird’in Gifford konferanslarında vermiş olduğu derslerin açılış konuşmasıdır. Önemli bir din felsefecisi olan Caird, İngiliz idealizminin kurucu figürlerinden birisidir. Glasgow üniversitesinde eğitim almış ve aynı üniversitede hocalık yapmıştır. John Watson’ın hocalığını da yapmış olan Caird, düşünce ve kültürün evrimi konularında eserler yazmıştır. Bu konuşmasında din bilimleri kavramsallaşması henüz yaygınlaşmamışken neden böyle bir alana ve kavrama ihtiyaç duyulduğunu tartışmaktadır. Kimileri tarafından din insanlığın gelip geçici bir hevesi olarak görülse de insanlık tarihi boyunca var olmuştur. Çünkü insanın nihai sorularının cevabını içermektedir. O nedenle hangi bakış açısıyla bakarsak bakalım din ve dini ilimler araştırılmaya ve bilimsel olarak ele alınmaya değerdir. Zira insanlık tarihiyle ilgili tüm araştırmalarımızın altında yatan varsayımlar olan temel birlik ve insanın yapısal tekâmülü hakkındaki modern fikirler Caird’e göre bizi kaçınılmaz olarak, kendisini tüm bu çeşitli biçimlerde maskeleyen tek yaşam ilkesini aramaya zorlamaktadır. Bu arayışta din bilimleri alanı insanlığa yardımcı olacaktır.Öğe Kur'an ayetleri ve tarihi nakiller bağlamında Hz. Yahya'nın akıbeti(Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2022) Youssef, Abdulsalam; Turan, MaşallahTefsir, âlimlerimizin üzerinde önemle durdukları, belirli unsurlara ve araçlara gereksinim duyan bir ilimdir. Tefsirle ilgili bir veri, bize sahih bir şekilde ulaştığında ki onu almamız konusunda görüş biri olarak itibar görür. Şayet bir konu hakkında sağlam bir rivayete sahip değilsek, o zaman içtihat veya akıl yürütme yoluna başvururuz. Bunun kabul gören en temel unsuru ise tüm bölümleri, kolları, kaideleri ve ilkeleri ile dildir. Biz de dilin imkânları sayesinde ayette kastedilen anlamı açığa çıkarmaya çalışırız. Ancak bu noktada son derece ilmî ve reel bir sorunla karşı karşıyayız. Şayet tarihî rivayetler ile Kur’an ayetleri arasında böyle bir durumda hangisini esas almalıyız? Aradaki çelişkiyi nasıl gidermeliyiz ve neye göre bir tercihte bulunmalıyız? Çalışmamız, bu tarz bir problemi, Yahya Peygamberin akıbeti bağlamında ele almaktadır. Zira Kur’an ayetle rivayetler onun acımasızca “katledildiği”nden bahsetmektedir. Rivayetlere göre o normal bir şekilde eceliyle ölmemiştir. İşte bu makale, Yahya Peygamberle ilgisi bulunan bütün ayetleri bir arada sunmak suretiyle konuyu ele almaktadır. Konu hakkındaki bütün ayetler, gerek lafzıyla gerekse bağlamıyla Hz. Yahya’nın normal bir şekilde eceliyle ölmesinden bahsetmektedir. Ayrıca onun hayat hikâyesiyle, teyzesinin oğlu olan ve öldürülmediği Kur’an’da açıklanan Hz. İsa’nın hayat hikâyesi arasında enteresan benzerlikler de mevcuttur. Çalışmada betimleme, tahlil, tümevarım ve eleştiri yöntemleri kullanılacaktır.Öğe Suriyeli öykücü Ülfet el-İdlibî’nin "دمشق یا وداع " Elveda Ey Dımaşk adlı öyküsünün edebî tahlili(Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2022) Akpınar, FatmaKısa hikâye on dokuzuncu yüzyılda dünya edebiyatında yeni bir tür olarak ortaya çıkmıştır. İlerleyen süreçte Arap edebiyatında farklı coğrafyalarda da kısa hikâye tarzında eserler verilmiştir. Ülfet el-İdlibî 1912-2007 yılları arasında yaşamış önemli bir Suriyeli hikâyecidir. Makalede öncelikle kısa hikâyenin yeni bir tür olarak Arap edebiyatında ve Suriye’de nasıl bir zeminde ortaya çıktığı ele alınmış, daha sonra kıssa kasîranın genel özelliklerine ve kısa hikâyede bulunan temel unsurlara değinilmiştir. Suriye’de kısa hikâyeciliğin öncülerinden sayılan Ülfet el-İdlibî’nin hayatı, edebî kişiliği ve kaleme aldığı eserleri hakkında bilgi verilmiştir. Suriyeli öykücünün “Vedâ‘an Yâ Dımaşk” adlı hikâye koleksiyonuna ismini veren kısa hikâyenin tematik ve teknik yönden edebî bir tahlili yapılmaya gayret edilmiştir. “Elveda Ey Dımaşk” adlı öykünün teması aşktır. Öykü, gençken âşık olduğu kadına kavuşamayan ve bu nedenle de iki defa ülkesini terk etme girişiminde bulunan bir adamın hayatını konu edinir. Hikâyede satır aralarında gizlenen başka hususlar da vardır. Bunlar, Şam’ın o dönemdeki sosyal ve dinî yaşantısı hakkında bize ipuçları vermekte, ayrıca gelenek ve modernite arasında karşılaştırma yapma imkânı sağlamaktadır.Öğe Bir edebî tür olarak kıyâfet-nâme ve Bursalı Murâdî'nin kıyâfet-nâme'si(Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2022) Dikkaya, Harun; Ak, MuratKıyâfet-nâme, bir kimsenin saç, göz, el ayak gibi organlarına ve fizikî özelliklerine bakarak onun ahlâkı ve karakteri hakkında tahmin ve tespitte bulunmayı konu edinen ilimdir. İnsanın fizikî yapısını dikkate alarak kişilik özellikleri ile ilgili yapılan tespitlerin varlığı çok eskilere dayanmakla birlikte, bir edebî tür olarak kıyâfet-nâme Türk edebiyatına, Arap ve Fars kaynakları üzerinden girmiştir. İnsanın dış görünüşünden yola çıkarak iç dünyası hakkında hüküm vermek ile ilgili konuların işlendiği kıyâfet-nâmelerin Türk edebiyatında birçok örneğine rastlanır. Türün, Türk edebiyatındaki ilk örneğinde telif sebebi, erkek hizmetçi ve cariye alımında dikkat edilmesi gereken hususların bilinmesi olarak zikredilir. Sonraki dönemlerde kaleme alınan kıyâfet-nâmelerde telif sebebinin, insanın başkalarını tanıması ve bu şekilde karakterlerine göre muamale etmesi, hayır ve şerrin kimden geleceğini bilerek amel etmesinin sağlanması, yaratılışın sırlarını bilmesi ve ebedî mutluluğa vakıf olmayı öğrenmesi olarak zikredildiği görülür. Kıyâfet-nâme türünün Türk edebiyatındaki manzum örneklerinden biri II.Bayezid devri şairlerinden Bursalı Murâdî’ye aittir. Murâdî'nin Kıyâfet-nâmesi’nde insana ait fizikî özellikler yirmi fasılda değerlendirilmiştir. Eserde yer alan değerlendirmelerin, Türk edebiyatında kıyâfet-nâme türünün öne çıkan örnekleri olarak kabul edilen Hamdullah Hamdî, Erzurumlu İbrahim Hakkı ve Şaban-ı Sivrihisarî'nin Kıyâfet-nâme'leriyle büyük ölçüde benzerlik gösterdiği görülmektedir. Bu makalede önce kıyâfet-nâmelerin Arap, Fars ve Türk edebiyatlarındaki örnekleri hakkında bilgi verilmiş, ardından Bursalı Murâdî’nin Kıyâfet-nâmesi şekil ve muhteva özellikleri açısından incelenmiştir. İçerdiği hükümler açısından türün öne çıkan diğer örnekleriyle mukayese edilen eser ilk kez neşredilmiştir.Öğe Bağımsızlık Sonrası Özbekistan’da yayımlanan özbekçe meal ve tefsir çalışmaları(Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2022) Fergani, Hacı Ekberİslam’ın temel kaynağı olan Kur’an-ı Kerim üzerinde zaman, mekân ve insanların durum ve ihtiyacına göre çok sayıda tefsir yazıldı ve hala yazılmaya devam etmektedir. Bu kutsi işi omuzuna alan ve bu alanda etkili ve yön verici özelliğe sahip olan müfessirlerin bir kısmı Mâverâün nehir bölgesinde (Amuderya (Ceyhun) le Sırderya (Seyhun) arası) yetişmiştir. Bu bölgede Arapça tefsirler dışında meskûn halkın konuştuğu Farsça ve Türkçe meal ve tefsirler telif edilmiştir. Sovyetler döneminde Kur’an çalışmalarında bölge dışındaki faaliyetleri hesaba katmazsak bir duraklama söz konusudur. Bağımsızlık sonrası ise Özbekistan’da meal ve tefsir çalışmalarının yeniden canlandığını söyleyebiliriz. Bu çalışmada bağımsızlık sonrası Kur’an-ı Kerim’in Özbekçe mealler ve tefsirlerin tanıtımı yapılacaktır. Bu bağlamda sekiz Özbekçe meal ve yedi tam ve kısmi tefsir tanıtılmaktadır. Araştırmada literatürün tasnifi, tanıtımı, genel değerlendirmeleri yapılacaktır. Onların metot ve muhteva yönlerine kısaca işaret edilecektir. Konuya hazırlık mahiyetinde bağımsızlık öncesi bu alandaki çalışmalara göz atılacaktır. Ayrıca bu alanda yapılacak çalışmalara yol ve yön gösterme istidatları değerlendirilecektir.Öğe Kur’an perspektifinden din-bilim ilişkisi(Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2022) Karakuş, AbdulkadirDin, Allah’ın sözlü âyetleri olan vahyini, bilim ise tabi olduğu yasaları bildirmek üzere Allah’ın evrene kodladığı sözsüz âyetlerini anlamayı konu edinen alanlardır. Din, yaratıcının kim olduğunu ve yaratılışın niçin gerçekleştiğini açıklarken bilim, yaratılışın nasıl gerçekleştiği üzerine yoğunlaşır. Bu iki alanın bilgi elde etme metotları birbirinden tamamen farklı olmakla beraber aynı hakikatleri değişik lisan ile ifade ederler. Bu sebeple birbirlerinin rakibi ve alternatifi değil aksine tamamlayıcısı konumundadırlar. Allah Kur’an’da çok açık ve anlaşılır bir şekilde insanları gözlem ve deney yoluyla yani bilimsel metotlar kullanarak varlıkla ilgili araştırmalar yapmaya, bunlar üzerinde düşünüp tefekkür etmeye teşvik etmiştir. Din, kendini bilimin doğrulamasına ihtiyaç duymayacak kadar açık, bilim de kullandığı metotlar itibarıyla somut ve anlaşılır bir alandır. Her ikisi de Allah’ın âyetlerini ele aldıkları için birbirlerini tamamlayan yönleri mevcuttur. Bu sebeple yaratılışla ilgili âyetlerin üzerinde durmadığı “Nasıl yaratıldı?” sorusunun cevabını merak edenlerin, bilimsel verilere yönelmesi gerekmektedir. Bu makalede, Kur’an âyetleri çerçevesinde bilim ve din ilişkisi ele alınmaya gayret edilecek ve her iki yolla elde edilen bilginin birbiriyle ilişkisinin sınırları tespit edilmeye çalışılacaktır.Öğe Arap dilinde istifhâm üslûbu: Buhârî’nin el-Câmi‘u’s-Sahîh’i çerçevesinde bir inceleme(Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2022) Gümüşsoy, Abdullah; Küçüksarı, MücahitHz. Peygamber, İslâm dini ile ilgili mesajları insanlara ulaştırırken Arap dilindeki edebî üslûpları kullanmıştır. Hz. Peygamber’in kullandığı bu üslûplardan biri olan istifham, asıl itibariyle daha önceden bilinmeyen bir şey hakkında bilgi edinme isteğinin sözlü olarak ifade edilmesidir. İstifhamın önem arz eden özelliklerinden biri de kullanıldığı yere ve amaca göre bazı durumlarda hakiki anlamı dışında kullanılarak mecâzî anlamlar ifade etmesidir. Bu makalede, Arap dilinde hadisin rolü hakkında özet bilgiler verilmekle birlikte, istifham, istifham edatları ve istifham üslûbu konularında belagat ilmi açısından temel bilgiler sunulmuş ve aynı zamanda Buhârî’nin el-Câmi‘us-Sahîh adlı eserinde geçen hadislerden alınan örnekler eşliğinde istifham üslûbunun, hangi manalarda kullanıldığı izah edilmeye çalışılmış ve istifham üslûbunun belagat özellikleri incelenmiştir.Öğe Hafızlık sorumlulukları açısından hafız adaylarının öz yeterlilik durumları(Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2022) Şenat, Fatma AsiyeHafızlık Kur’an’ın anlam dünyasını kavramanın en etkin yollarından birisidir. Bir insanın sahip olabileceği en kıymetli payelerden olan hafızlık, bazı sorumlulukların taşınmasını zorunlu kılar. Doğru okuma; doğru kavrama ve yaşamanın ayrılmaz parçası olduğundan, bir hafızın önce mahreç ve tecvide riâyet ederek Kur’an’ı okuyabilmesi gerekir. Sağlam bir ezber ise hafızın Kur’an’a karşı ikinci sorumluluğudur. Okuduğu âyetlerin anlamından haberdar olmak ve anladıklarını hayata taşımak da hafızlık için olmazsa olmaz bir gerekliliktir. Birbirinden beslenen bu temel sorumluluk alanları zaman içinde özellikle anadili Arapça olmayan hafızların algısında bariz değişikliklere uğramış; doğru okuma ve özellikle ezberin sağlam olması fazlaca genişlerken, okuduklarını anlama zorunluluğu ise neredeyse tamamen kaybolmuştur. Bu makalede Kütahya-Tavşanlı Kavaklı Kur’an Kursu’na devam eden öğrencilere uygulanan bir anket özelinde hafız adaylarının hafızlık algıları, beklentileri üzerinde durulmuş ve Kur’an’a karşı temel sorumlulukları açısından kendilerini nasıl değerlendirdikleri incelenmiştir. Elde edilen veriler, ülkemizde yürütülen hafızlık çalışmalarındaki temel imkânlar ve sorunlar çerçevesinde değerlendirilmiş, genç talebelerden çok emek isteyen bu faaliyetin asli amaçlarına uygun şekilde icrası için gerekli farkındalıklar üzerinde durulmuştur.Öğe Avrupa’da hümanizmin arka plânı ve erasmus(Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2022) Aydın, MehmetOrta Çağ’ın skolâstik düşünce ve dini baskısından kurtulma sancılarını yaşayan Avrupa, XV. Yüzyıldan itibaren üç yeni düşünce akımı ile karşı karşıya gelmiştir. Bunlar, sırasıyla, Rönesans-Reform ve Hümanizmdir. Rönesans’ın merkezi olan Floransa’nın üzerinde bugüne kadar çok durulmamıştır. Hâlbuki Rönesans’ın ateşleme fitili önce, Floransa’da yanmaya başlamıştır. Bu ateşlemenin gerçek sahipleri, Cosme De Medicis (+ 1464) ile Lorent Medicis (+ 1492) olmuştur. Medicis ailesi, Eflatuncu felsefenin hayranları olarak, Pléthon’a (+ 1450) destek vermişler ve Pléthon, onların sarayında, Eflatuncu bir akademi kurmuştur. Bu akademide, Marcile Ficin (+ 1499) çok önemli bir yer işgal etmektedir. Ficin, Ploton’dan ve Plotin’den seçilen Yunanca metinleri, Latinceye çeviriyordu. İşte bu akademinin yayımladığı HERMETİK METİNLER, o dönemin Avrupa’sında en eski vahiyler olarak kabul edilerek, Batı aydınlarının düşüncesinde âdeta yeni ufuklar açmıştır. Corpus Hermeticum adı verilen bu metinlerin, Hz. Musa’dan da önceki bir vahiyi temsil ettiğine iyice inanılmıştı. Bu durum, XV. Yüzyıl Avrupa’sının içinde bulunduğu yeni bir durumdu. Bu dönemin aydınları, Platon’a, Mısır ve İran dinlerinin sırlarına dayanan en eski bir vahye duydukları özlemle birlikte, Orta Çağ Hıristiyan ilâhiyatının da mirası olan derin bir tatminsizliği de açıklıyordu. Böylece, iki asra yakın bir zaman, HERMETİSME, inançlı olduğu kadar, inançsız, gizli ateist olan birçok ilâhiyatçı ve filozofu etkilemiştir. En eski bir vahiy olarak kabul edilen, Corpus Hermeticum, Yunan bilgin, İsaac Casaubon (+1514)nun, filolojik temellere dayanarak, çok eski bir vahiy değil, çağımızdan iki veya üç asır öncesine kadar bile gitmeyen Helenistik Hıristiyan Senkretizmini yansıtan bir metin olduğunu ispat edince, Avrupalı aydınlar, şaşkına dönmüşlerdi.