Sayı 51 - 1 (2021)
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Şerhu’s-Siyeri’l-Kebir(Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2021) Çiftçi, Muhammed HüsnüDevletler birlik, barış ve huzur içinde yaşayabilmek için üzerinde mutabık kalacakları belirli kurallar çerçevesinde hareket etmek zorunda kalmışlardır. Hukuk tarihinde bunun ilk ve en güzel örneklerini Hz. Peygamber’in (s.a) gayri müslimlerle olan siyasi ve hukuki ilişkilerinde görmek mümkündür. İslam hukuk literatüründe bunun en müşahhas misallerinden biri de kuşkusuz İmam Muhammed’in (ö.189/805) es-Siyerü'l-kebîr adlı eseridir. Dolayısıyla İslam devletler hukukunun teşekkül sürecinin Avrupalıların öne çıkardığı Hollandalı hukukçu Hugo Grotius’un (ö.1645) Savaş ve Barış Hukuku adlı eserinden yaklaşık dokuz asır önce başladığı görülmektedir. Bu çalışmada İmam Serahsî’nin İmam Muhammed’in es-Siyerü'l-kebîr adlı eserine yaptığı şerh farklı açılardan değerlendirilecektir.Öğe Kıraat ilminde Tahrîrât - Mustafa el-İzmîrî ve ‘Umdetü’l-‘İrfân adlı eseri (Edisyon Kritik)(Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2021) Pehlivan, AyşeKıraat vecihlerinin menşei kabul edilen “yedi harf” ruhsatıyla birlikte başlayan Kıraat ilmi tarihi, süreç içerisinde birçok aşamadan geçmiştir. Kur’ân’ın cem’i ve istinsahından sonra bu aşamalardan en önemlisi, İbn Mücâhid’in yedi kıraat imamının sahih okuyuşlar arasından tercih ettiği kıraat vecihlerini Kitâbü’s-seb‘a isimli eserinde tespit etmesidir. Kabul gören bu tespitle birlikte kıraat öğretiminde yedili tasnif benimsenmiş, yedi kıraat üzerine çeşitli eserler telif edilmiştir. Üzerinde icmâ bulunan kıraat-i seb‘aya üç sahih kıraat daha ilave ederek kıraat-i aşerayı tespit eden İbnü’l-Cezerî’nin kıraat tarihindeki yeri izahtan varestedir. Onun onlu tasnifi geliştirmesiyle kıraat tedrisinde seb‘a tarikinin yerini aşera tariki almıştır. Makbul kıraatların tespitinde, kıraat tarihinde ilk defa İbnü’l-Cezerî, rivayetin yanı sıra dirayeti de göz önünde bulundurarak hadisteki sened-metin tenkidine benzer bir işlem uygulamıştır. Bu manada kıraat vecihlerinin isnad edildiği temel kaynaklar vasıtasıyla tariklere nispet edilen, sayıca fazla ve bir o kadar da karışık olan kıraat vecihlerinden sahih olanların tespiti adına çeşitli analiz ve değerlendirmelerde bulunmuştur. İşte onun kaynak eserlere müracaat etmek ve tarik isnadını esas almak suretiyle kıraat vecihlerinin tevcihi konusunda yaptığı bu ameliye, kitabın ana konusunu teşkil etmektedir.Öğe Merhûm ve mağfûr Yusuf Işıcık Hocam’ın vefâtına Târih 2(Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2021) Öğmüş, Harunİmtihan yurduna düştüyse kişi olmaz emîn Eksik olmaz bu cefâkeş küreden âh u enîn Burda mihnet ve belâlar kovalar birbirini Harpler, darpler, âfât-ı semâvât u zemîn Derd ü mihnette tavan yaptı geçen yıl ancak Heyelân, zelzele, çığ durmadı hiç harbe değin Ama bir şey daha gördük iki bin yirmide ki Önceden aklına gelmezdi inan kimselerin! O, bütün arzı kuşatmış acı bir salgın ki Oldu insanlığın üstündeki te’sîri derin! ...Öğe Ṭaberī’nin Mātürīdī üzerinden yeniden okunması hicri III. yüzyıla yeni bir bakış(Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2021) Saleh, Walid A.; Temel, EnesErken dönem tefsir tarihindeki en önemli iki sima olan Ṭaberī ve Mātürīdī’ninaynı dönemde yaşamaları ve büyük oranda aynı problemlerle karşı karşıya kalmaları nedeniyle hem benzer konulardaki yaklaşımları hem de birbirlerine karşı konumları merak konusu olmuştur. Ṭaberī öncesi tefsīr tarihinde her ne kadar Muḳātil b. Süleyman gibi günümüze tefsirleri ulaşabilmiş isimler zikredilse de Ṭaberī’nin tefsir tarihi üzerindeki şekillendirici etkisi kuşkusuz daha büyük olmuştur. Ṭaberī merkeze alınarak oluşturulan tefsir tarihi, yararları olduğundan daha fazla kayıplara neden olmuştur. Hicri üçüncü asrın Ṭaberī zaviyesinden görülmesi, Ṭaberī’yi tanımamızda etkili olduğu kadar Ṭaberī’nin aynı dönemde dışarıdan nasıl görüldüğünü bilmemizi de engellemiştir. Yazar tarafından bu problemi aşabilmenin, aynı dönemdeki başka bir müfessirin gözüyle dönemi okumakla mümkün olabileceği düşünülmektedir. Elinizdeki bu makale, yayımlandığı tarih itibariyle Batıda yapılan Ṭaberī merkezli tefsir çalışmalarının geldiği noktayı özetlediği ve üçüncü yüzyıla yönelik alışılmışın dışında bir okuma önerdiği için tercüme edilme gereği duyulmuştur.Öğe "Manevi Danışmanlık ve Rehberlik” Çalışmaları Üzerine Bir Bibliyografya Denemesi (2017-2020)(Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2021) Gökmen, AyşeManevi danışmanlık ve rehberlik, ülkemizde ve dünyada son zamanlarda oldukça ilgi gören bir konudur. Son üç yılda ülkemizde bu alanda yapılan araştırmalarda ele alınan konuların incelenmesi amacıyla yapılan bu çalışma, literatürümüzün mevcut durumunu ortaya koymayı hedeflemektedir. Bu araştırma, tarama modelinde betimsel bir alan araştırması olup, derinlemesine analiz gerektirmeyen verilerde kullanılan betimsel analiz uygulanarak yorumlanmıştır. Literatürden elde edilen bulgulara göre maneviyat konusu çoğunlukla ilahiyat alanında çalışılmakta, manevi bakım daha geniş bir kavram olarak özellikle hemşirelik gibi sağlık ve sosyal hizmet alanlarında da kullanılmaktadır. Mevcut durumda disiplinler arası çalışmalar henüz oldukça azdır. Pek çok kavram birbirinin yerine kullanılmakta olduğu için tanımlar arasındaki ayrımlar da yeterince belirgin değildir. Literatürün büyük bir çoğunluğu, teorik çalışmalardan oluşmaktadır. Yeni ve ileri araştırmalarla alanda sık kullanılan kavramların kapsamının ve alanın sınırlarının belirlenerek uygulamaya yönelik çalışmaların artırılması, alana hem nicelik hem de nitelik bağlamında katkı sağlayacaktır. Pek çok nedene bağlı olarak günümüzde insanların maneviyat açlığı içerisinde olduğu ve farklı manevi arayışlara girdiği görülmektedir. Dolayısıyla maneviyat günümüzde daha çok araştırılması gereken bir alandır.Öğe İbnu'l-Cezerî'nin, Ebû Amr ed-Danî'nin Camiu'l-Beyan adlı eserinde Kur’an okuyucularının yanılgılarına dair uyarılarına yaptığı düzeltmeler(Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2021) Boughazela, Abdelkerim; Labbas, AbdeljalilKıraat ilmi, alimlerin çokça önemsediği Kur’an ilimlerinin en önemlilerinden kabul edilmektedir. Onların Kıraat ilmine olan ilgileri yalnızca rivayet, ezber, kıraat kaidelerinin belirlenmesi ve düzenlenmesi ile sınırlı kalmamıştır. Bilakis onlar kıraatlerin tenkidi, rivayetlerin irdelenmesi ve kendilerinde bulunana itibar ederek tahkik edilmesiyle de ilgilenmişlerdir. Bu araştırma, kıraat ilmindeki tenkit vecihlerinden birini ve ilk nesillerin ona verdiği önemi konu edinmektedir. Öyle ki araştırmacı bu hususta İmam Muhammed bin el-Cezerî’nin (ö. 833/1430), İmam Ebu Amr ed-Danî el-Endülüsi’nin (ö. 444/1052) Camiu’l-Beyan fi Kıraati’s-Seb’i isimli eserinde kurrâ'nın (okuyucu) vehimlerine dair uyarıları üzerinde yaptığı düzeltmelere değinmiştir. Araştırma Ebu Amr ed-Danî ve Muhammed İbnu'l-Cezerî'nin kısa biyografilerini vererek başlamıştır. Daha sonra ise vehm kavramı lügavi ve ısıtılahi açıdan ele alınmıştır. Ayrıca bu tenkit işleminin adımları, iki alimden her birinin kurrânın evhamına dair tembihlerinde kullandıkları en önemli terimler ve İbnü’l-Cezerî’nin bu konuda ed-Danî üzerinde nasıl düzeltmeler yaptığı açıklanmıştır. Bu da kelamını tevcih etmek ve maksadını beyan etmek ya da muhalefet edip doğrusunu açıklamak üzere benimsediği birtakım örnekler sunularak yapılmıştır. Araştırma, lisansüstü eğitim öğrencilerinin, Kur’an kıraatlerinin tenkidi alanında yapacakları çalışmalarına temel oluşturması açısından bu alanda önemli sonuç ve tavsiyelere ulaşmıştır. Tüm bunlar tenkit işleminin arkasına saklanarak Kur’anile oyalanmaya çalışanların Kur’an-ı Kerim’e hizmet etme ve ezberleme çabasındadır.Öğe Kurân’da İslâm’ın tüm peygamberlere isnat edilmesi(Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2021) Çıtır, AslanKurʾân-ı Kerîm’de din anlamında kullanılan iki kavram dikkat çekmektedir. Bunlar, ed-Dīn ve el-Millet kelimeleridir. Millet kavramına bütün ayetlerde din anlamı verilmiştir. On beş ayette zikredilen Millet kavramı din anlamında mensubiyet ifade edip Allah’ın yarattığı kullarına isnat edilmiştir. Kurʾân’da Yahûdilere / Hıristiyanlara ve Hz. İbrâhîm’e isnat edilen din millet lafzıyla anlatılmıştır. Millet, Hz. İbrâhîm’in ve İsrâîloğullarının ait olduğu dini ifade etmektedir. ed-Dīn ise, sadece Allah’a atfedilmiştir. Allah herhangi bir dinin mensubu değil; ed-Dīn’in sahibidir, dini inzâl edip, gönderendir. Kurʾân’da ed-Dīnile el-İslām birbirlerinin benzeri olarak kullanılmış, Allah katında tek dinin İslâm olduğu beyan edilmiş, Allah’ın İslâm’dan başka herhangi bir dini vahy etmediği belirtilmiştir. Birçok ayette peygamberler Müslüman olarak tanıtılmıştır. Kurʾân’da yüzyirmi ayette zikredilen İslâm ve türevleri silm kökünden türemiş; İslâm/Şeriat/Barış, itaat etmek, teslim olmak ve boyun eğmek anlamlarına gelmektedir. Bu kavramlar, tüm anlamları itibariyle İslâm kelimesinin muhtevasında cemedilip birleşmiştir. Kurʾân’da peygamberlere isnat edilen İslâm kavramı Müslimūn / Müslimīn şeklindeki lafızla ifade edilmiştir. Bu kontekste, bütün nebiler din olarak Allah’ın vahy ettiği İslâm’ı tebliğ etmişlerdir.Öğe Saçaklızâde Maraşî (ö. 1145/1732) bağlamında İbnü’l-Cezerî (ö. 833/1429) sonrası yedi kıraat ihtiyarlarına genel bir bakış(Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2021) Dokgöz, FatihKıraatlerin ortaya çıkmasıyla birlikte birtakım ihtilaflar da doğmaya başlamıştır. Bu ihtilaflar ilk dönemlerde Hz. Peygamber’in ve vahiy esnasında onun yanında bulunan sahabenin mevcudiyetiyle kolayca hallolmuştur. Ancak ilerleyen dönemlerde hak ile batılın birbirine karışma endişesi âlimlerimizi kıraatlerle ilgili bazı sınırlar çizmeye mecbur etmiştir. Sahih kıraatleri belirleme adına en önemli ve etkili faaliyet İbn Mücâhid’in (ö. 324/936) kıraatleri yedi ile sınırlamasıdır. Bu sınırlama bölgelere göre en çok okunan kıraatleri içine almış olsa da bazı kıraatlerin dışarıda tutulması ve bir süre sonra yedi kıraat dışında kalanların sahih kabul edilmemesi ciddi eleştirilere sebebiyet vermiştir. İbnü’l-Cezerî’ye kadar olan bu dönemde zaman zaman on kıraati içine alan eserler telif edilmiş olsa da bu üç kıraat sahih kıraat literatürüne ancak onun gayretleriyle girmeyi başarmıştır. İbnü’l-Cezerî’nin dışarıda kalan bu üç kıraati sahih olarak değerlendirmesi Müslümanlar tarafından kısa zamanda kabul görmüş fakat sonraki dönemde yedi kıraati içine alan eserler de telif edilmiştir. Makalemizde bu eserlerden öne çıkanlar, eserlerdeki bu ihtiyarın sebepleri irdelenmiştir. Ayrıca yaşadığı dönemden başlayarak günümüze kadar eserleriyle çok ses getirmiş olan Maraşî’nin kıraatlere dair sıra dışı görüşleri de değerlendirilmiştir.Öğe Keysâniyye’nin Teşekkülü ve İlk Şiîlik(Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2021) Keleş, HakanKeysâniyye, Muhammed b. el-Hanefiyye’nin imâmeti düşüncesiyle Hicri I. asrın son çeyreğinde ortaya çıkan ilk Şiî fırkalardan biridir. Keysâniyye fırkası Muhtâr es-Sakafî’nintabileri olarak isimlendirilmiştir. Başta Muhammed b. el-Hanefiyye’nin siyasi tavrı olmak üzere onun Muhtâr es-Sakafî ile ilişkisini tesbit etmek Keysâniyye fırkası açısından büyük bir önem arz etmektedir. Ayrıca fırkanın teşekkülünde Muhtâr es-Sakafî’yle birlikte Ebû Amra Keysân ismi öne çıkmaktadır. Onun, Muhtâr’la birlikte öldüğüne dair bir kanıt bulunmaması daha sonra taraftarları arasında etkin bir rol üstlenme ihtimalini akla getirmektedir. Bunun yanı sıra Ebû Amra Keysân’ın aşırı fikirlerinin tesiriyle ortaya çıkan Keysâniyye’inin teşekkül sürecini anlamak bir nevi Şiîlik tarihine ışık tutmak anlamına gelmektedir. Nitekim İbnü’l-Hanefiyye’nin oğlu Ebû Haşim’in imâmeti vasiyet ettiğine dair bilgiler Şiî ayrışmaya da işaret etmektedir. İmametin nass ve ta ʻyinle Hz. Ali ve evlâdına hasredilmesinde önemli bir etkiye sahip olan vasiyet düşüncesinin Keysâniyye ve galî fırkalar içinde tezahürü söz konusudur. Şiîliğin itikadi esaslarından biri olan imâmet inancı bu dönemde gelişmeye başlamıştır.Öğe Abdulvehhâb ʿÎsâvî’nin ed-Dîvânu’l-Isbartî İsimli romanının teknik ve tematik incelemesi(Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2021) Yıldız, AhmetTarih içinde birey ve toplumların yaşadıkları olaylar, farklı tahkiye türünden sanatlarla ifade edile gelmiştir. Bu sanatlar içinde 17. yüzyılda ortaya çıkan roman sanatı, tarihî olayların edebî bir üslupla ifade edilebilmesine en uygun tahkiye türü olarak görünmektedir. Bir insan sanatı olması ve vesikalara dayanmaması nedeniyle roman sanatının, yazarın bakış açısından arınması mümkün değildir. Bu nedenle roman, sanatsal amaçların yanında farklı maksatlarla da kullanılmıştır. Cezayir halkının yaşadıklarını roman sanatına taşıyan yazarlardan biri de Abdulvehhâb ʿÎsâvî’dir. Abdulvehhâb ʿÎsâvî 1830 yılında Cezayir’in Fransızlar tarafından işgalini ve öncesinde Osmanlı yönetimindeyken yaşananları anlatan ed-Dîvânu’l-Isbartî isimli bir roman kaleme almıştır. Antik çağda bağımsızlık mücadeleleri ile tanınan Sparta şehir devletinin roman adına taşındığı eserde, Cezayir’in bağımsızlığı fikri çeşitli temalar vasıtasıyla işlenmektedir. Bu çalışmada ed-Dîvânu’l-Isbartî isimli eser, yazarın roman sanatının kurallarını ne ölçüde kullandığını tespit edebilmek için teknik, romanda hangi konuların işlendiğini belirleyebilmek için tematik açıdan incelenmiştir. Eserin sanatsal değerinin tespit edilmesi, Arap edebiyatında roman sanatının geldiği seviyenin belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışma, ideolojilerin roman sanatına ne ölçüde etki edebileceğinin ortaya çıkarılması açısından önem arz etmektedir.Öğe Osmanlı İmparatorluğu’nda Yahudiler hakkındaki mit ve karşıt mitler(Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2021) Karic, EnesBu makale, Ekim 1819'da Müslümanların Bosna'da Osmanlı'nın yozlaşmış valisi Rüşdi Paşa'nın zulmünden Yahudi komşularını kurtardığında meydana gelen ''Sarajevo Purim'' adlı olayın yıldönümünde yazılmıştır. Makale İslam halifeliklerinde ve özellikle Osmanlı İmparatorluğu'nda Yahudilerin durumu ile ilgilidir. Yahudi cemaatleri Osmanlılar döneminde gelişmişdir. Makale, Yahudi cemaatinin "Türk boyunduruğu" altında olduğu görüşünü ortadan kaldırmaktadır. Aynı zamanda, Yahudilerin Osmanlı İmparatorluğu'na entegre olmanın öğretmenler, bankacılar, doktorlar, tüccarlar olarak farklı yollarını buldukları millet sistemini ele alıyor. Bu bağlamda makale, Yahudilerin Osmanlı İmparatorluğu'ndaki ticaretteki rolüne işaret ediyor. Son olarak makale, Osmanlı İmparatorluğu'nun, Yahudi cemaatlerinin sosyal ve kültürel yaşamındaki olumlu rolünü zikreden Yahudi yazarların sayısına vurgu yapmaktadır.Öğe İstinbât ve dolaylı anlamın tefsir ve meallere etkisi tefes̱ kelimesi örneğinde bir inceleme(Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2021) Karaca, Abdullahİstinbât ve dolaylı anlam Kur’an’ın farklı anlaşılması ve yorumlanmasına etki edebilecek iki faktördür. Bazen tefsir ilminin ve Kur’an’ın tercümesinin sınırlarını aşan yorumlar fıkhi çıkarımların ve dolaylı anlamların asli anlam zannedilmesinden kaynaklanabilmektedir. Hac sûresinin 29. ayetinde geçen tefes̱ kelimesi etrafında oluşan ihtilafta istinbât ve dolaylı anlamın etkisi görülmektedir. Tefes̱kelimesinin şiirlerde çok kullanılmaması ve hakkında seleften farklı izahların gelişi tefsir literatüründe farklı yorumlara sebep olmuştur. Fakat seleften gelen nakillerin istinbât ve dolaylı anlam unsurlarını içerdiği gözden kaçırılmıştır. Tefes̱ kelimesi hakkında oluşan ihtilafların “istinbât ve dolaylı anlamın tefsire ve meallere etkisi” şeklinde bir paranteze alınarak analiz edildiği çalışmamızda şu sonuca varılmıştır: Tefes̱ kelimesi Kur’an’da sözlük anlamıyla uygun bir şekilde kir, saç, kıl, tırnak veya kötü koku anlamında kullanılmıştır. Literatürde yer alan hac menâsiki çerçevesindeki izahlar dolaylı anlamların asli anlam zannedilmesinden, ihram yasakları merkezindeki açıklamalar da istinbâtın tefsir faaliyetine dahil edilmesinden kaynaklanmaktadır.Öğe İkindiden sonra uyumayla ilgili hadîslerin tahlil ve tenkidi(Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2021) Özpınar, Ömerİnsan için bedensel ve ruhsal açıdan önemli bir ihtiyaç olan uyku, gece ve gündüz olmak üzere iki vakitte gerçekleşmektedir. Uyku için gece asıl olmakla birlikte gerektiğinde gündüz vaktinde de uyunabilmektedir. Hayatını Hz. Peygamber'in (s.a.v.) hadîslerine ve sünnetine göre şekillendirmek isteyen Müslüman bir kimse, her halinde olduğu gibi uyku saatlerinde de ona uymak istemektedir. Ancak bazı rivâyet kaynaklarımızda özellikle ikindiden sonra uyumanın kişinin aklını kaçıracağına dair bir hadîs bulunmaktadır. İlk olarak Ebû Ya’lâ el-Mevsılî’nin (ö. 307/919) el-Müsnedisimli eserinde geçen bu rivâyetin başka tarîkleri de bulunmaktadır. Bu rivâyetten hareket edilerek ikindiden sonra uyumanın dinen yasak olduğu, hoş görülmediği veya caiz olmadığı gibi farklı hükümler belirtilmektedir. Sonuçta ikindiden sonra uyumanın sünnete aykırı olduğu ve uyuyanın aklına zarar geleceğinin Hz. Peygamber tarafından haber verildiği şeklinde yaygın bir inanç ortaya çıkmıştır. İkindiden sonra uyumanın hoş görülmemesinin dini, tecrübi ya da tıbbi bir takım izahları bulunmaktadır. Ancak konunun bu çalışmada araştırılan yönü, bu vakitte uyumanın mahzurlu olduğunu bildiren rivâyetin bir hadîs olup olmadığının tespiti ve sıhhatinin ortaya konulmasıdır. İşte bu çalışma, söz konusu rivâyeti sened ve metin açısından inceleyerek sıhhatini tespit etmeyi amaçlamaktadır. Böylece ikindiden sonra uyumanın dinî hükmü için uygun bir delil olup olamayacağının değerlendirilmesi yapılmış olacaktır.