Sayı 43 (2017)
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe et-Tahdîd fi’l-İtkâni ve’t-Tecvîd, Ebû Amr b. Osman b. Said ed-Dânî (v. 444/1053), thk: Ğanim Kaddûri Hamed, Dâr-u Ammar, Amman, 1421/2000, s. 201 (Kitap Tanıtımı)(Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2017) Koyuncu, RecepTahlil ve tanıtımını yapacağımız eserin müellifi Ebu Amr Osman b. Said ed-Dânî, kıraat ilminde Endülüs’ün parlayan yıldızlarından birisidir. Hicrî IV. asrın ilk yarısında yaşamış olan Endülüs’lü Ebû Amr ed-Dânî’nin, 371 'de (981) Kurtuba'da doğduğu ifade edilmektedir. Önceleri İbnü's-Sayrafi diye anılmakta iken uzunca bir müddet yaşadığı Dânîyye'ye nisbetle Dânî diye meşhur olmuştur. Bu dönem İslam dünyası için bölünme ve parçalanmaların çoğaldığı, fikrî ve siyâsî ayrılıkların yoğunlaştığı bir zaman dilimidir. Dânî’nin yaşadığı dönem, bir taraftan siyasi bakımından istikrarsız bir ortam olmasına rağmen ilim ve medeniyet yönünden de -önceki yılların birikimi olarakoldukça şanslı bir döneme rastlamıştır. Bilhassa onun yetişme çağı olan hicrî IV. asır ilim ve medeniyette Endülüs’ün altın çağını yaşadığı bir yüzyıldır. V. asırda ise şiddetlenen olaylar sonucu Endülüs Emevî Devletinin parçalanarak “Tavâifu’l-Mulûk” ün ortaya çıkması ve dolayısıyla devletin küçük emirliklere bölünmesi, ilim ve kültür hayatına da olumsuz etki yapmıştır.Öğe İbrahim Coşkun, İlahi Adalet ve Engelli Bireyler, Kitap Dünyası Yayınları, 2016, 184 sayfa (Kitap Tanıtımı)(Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2017) Şahin, NecatiEngellilerle ilgili kendi alanında yazılmış birçok eser mevcut olmasına rağmen, kelami açıdan engellilik/engellilere yönelik eserlerin yazılması elzem bir durum teşkil etmektedir. Bu alanda bir boşluğu dolduracak olan bu eser de tarafımızdan incelenmiş ve bazı mülahazalar dile getirilmiştir. Eser, giriş ve iki bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde engellilik ve buna yol açan sebepleri genel olarak ele alan yazar, burada metodolojik açıdan meselenin öncelikle ne olduğu ve nasıl ele alınması gerektiği noktasında bir önbilgi sunmaktadır.Öğe Abdülmecid et-Türkmânî, Dirâsâtun fî Usûli’l-Hadîs alâ Menheci’l-Hanefiyye, Beyrut 2015, 675 sayfa (Kitap Tanıtımı)(Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2017) Ölmez, MustafaSünnet-i seniyyenin Kur'an'dan sonra İslam teşriîne kaynaklık etmesi, Müslüman ilim adamlarının sünnete yönelip itina göstermelerini ve birçok farklı açıdan ona hizmet etmelerini sağlamıştır. Sünnet, kayıt altına alınmak suretiyle gelecek nesillere doğru bir şekilde aktarılmaya ve dinî açıdan ne gibi amelî yükümlülükler ifade ettiği ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu hizmetler içerisinde hadislerin nakledilmesini genel olarak muhaddisler ele alırken, hadislerle fıkhî istinbatta bulunmayı ise fakihler üstlenmiştir. Bununla birlikte hiçbir ekol, sıhhat şartlarını taşıyan hadislerle amel etmenin vücubiyeti konusunda ihtilafa düşmemiş, bilakis hadisleri fıkhî ahkâmın şekillenmesindeki en önemli tesire sahip unsur olarak görmüşlerdir. Burada üzerinde durulması gereken husus ise muhaddisler ile fakihlerin hadisleri alırken ve hadislerle amel ederken kendilerine has yöntemlerinin olup olmadığıdır.Öğe Hüsameddin Ali el-Bitlisî’nin Câmi‘u’t-Tenzîl ve’t-Tevil adlı tefsirinin mukaddimesi: Tahkik ve inceleme(Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2017) Çetin, EsmaHüsameddin Ali el-Bitlisî (ö. 909/1504) 15. yy. âlimlerindendir. Nurbahşiyye tarikatına mensuptur. Tasavvuf, felsefe ve tefsir alanlarında çeşitli eserler yazmıştır. Eserlerinde varlık mertebeleri (merâtibu’l-vücud) ve insan-ı kâmil olma sürecine dair meseleleri tartışmıştır. Hayatının son dönemlerinde yazdığı Câmi‘u’t-tenzîl ve’t-tevil adlı tefsir eseri onun en önemli eseridir. Eserin tam bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’nde, eksik bir nüshası ise Bitlis-Ohin’de Şeyh Alaaddin’in özel kütüphanesinde bulunmaktadır. Bu araştırma Câmi‘u’t-tenzîl ve’t-tevil adlı tefsir eserinin mukaddimesini şekil ve muhteva açısından incelemekte; ayrıca mukaddimenin tahkikli metnini de sunmaktadır.Öğe Muhammed Kudsî el-Bozkırî'ye ait bir isti'âre risâlesi(Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2017) Yılmaz, KadriyeBu araştırma, İran’ın Kum şehrindeki Ayat-Allah el-Uzma Maraşî Necefî Büyük Kütüphanesi Türkçe Yazmalar Kataloğu’nun 1490 numaralı mecmuası içinde yer alan bir isti‘âre risâle hakkındadır. Beş varaklık bu mensûr risâle ile ilgili inceleme ve değerlendirmenin ardından yazının sonuna risâlenin transkripsiyonlu metni ve varakların resimleri de eklenmiştir. Risâlenin yazarı on dokuzuncu yüzyılda Konya’nın Bozkır nâhiyesinde yaşamış olan, medrese ve tekke geleneğinden beslenen Hoca Memiş Efendi’dir. Karacahisar ve çevresinde müderrislik yapan Memiş Efendi’nin, isti‘âre şerhi/hâşiyesi türünde medrese için kaleme aldığı (1235/1820) metnine, Adanalı Şeyh Mustafa tarafından kendisinin icâzeti için bazı ilâveler (hâşiye ve ta‘lîk) yapılmıştır.Risâlede isti‘âre konusu Cürcânî, Sekkâkî, Kazvînî, ‘İsâmeddin el-İsferâyînî gibi belâgat âlimlerinin görüşleri ve örnekleri çerçevesinde izâh edilmektedir.Öğe Dilde birlikte yaşama tecrübesi olarak Osmanlı Türkçesi(Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2017) Ak, MuratOsmanlı Türkçesi, 13. ve 20. yüzyıllar arasında Osmanlı coğrafyasında kullanılan Türkçe’ye verilen isimdir. Coğrafî, dinî, siyâsî ve kültürel etkileşim sebebiyle Osmanlı Türkçesi’nde Farsça ve Arapça’nın etkisi belirgin bir şekilde hissedilir. Öyle ki Osmanlı Türkçesi birçokları tarafından Türkçe, Farsça ve Arapça’dan müteşekkil bir dil olarak tanımlanmıştır. Özellikle Osmanlı Türkçesinin Klasik dönemi olarak isimlendirilen, 15. ve 19. yüzyıllar arasındaki dönem bu iddiaları haklı çıkaran dilsel hususiyetler barındırır. Bu durum Osmanlı Türkçesi’nin ne kadar özgün bir dil olduğu konusunu gündeme getirir. Bununla birlikte, Osmanlı Türkçesindeki yoğun Farsça ve Arapça varlığı, bu dilleri meydana getiren medeniyet ve kültür havzalarının bir dil içinde birlikte yaşama tecrübesi olarak karşımıza çıkar. Bu tarihsel tecrübeyi dillerin Osmanlı Türkçesi potası içinde birlikte yaşama tecrübesi olarak isimlendirmek mümkündür.Bu makalede Farsça ve Arapça varlığının Osmanlı Türkçesi potası içinde ne şekilde var olduğu, “Dilde Birlikte Yaşama Tecrübesi” olarak isimlendirdiğimiz tecrübenin hangi sosyal ve tarihsel süreçlerle meydana geldiği, dilde hangi kazanımları ya da müşkül durumları ortaya çıkardığı ele alınmıştır.