Yazar "Küçükkartallar, Tevfik" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 25
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Akut Mide Dilatasyonuna Bağlı Mide Nekrozu ve Perforasyonu(2014) Gündeş, Ebubekir; Küçükkartallar, Tevfik; Tekin, Ahmet; Çakır, MuratAkut gastrik dilatasyon ilk olarak 1833 yılında Duplay tarafından tarif edilmiştir. Biz akut mide dilatasyonuna bağlı mide nekrozu ve perforasyonu saptanan 55 yaşındaki bir erkek hastayı literatür eşliğinde sunmak istedik. Mide nekrozu ve perforasyonu oldukça nadir görülür, çünkü mide zengin bir kan dolaşımına sahiptir. Klinik olarak olguların %90'ından fazlasında kusma şikayeti mevcuttur. Tanıyı ve etyolojiyi ortaya koymada bilgisayarlı tomografi önemlidir. Peritonit bulguları olmayan ve endoskopide nekroz gelişmemiş hastalarda medikal tedavi yararlı olabilir. Cerrahi tedavide geç kalınan olgularda mortalite oranı yüksektirÖğe Bile duct ischemia developing after reconstruction of the hepatic artery during the Whipple operation(2015) Çakır, Murat; Küçükkartallar, Tevfik; Tekin, Ahmet; Tuncer, Fatma Betül; Kartal, AdilA pancreaticoduodenectomy is a surgical procedure with a high morbidity and mortality rate. The injury of the hepatic artery may occasionally lead to intraoperative bleeding. Repair of the injured hepatic artery is of great importance in terms of maintaining the vascular supply of the liver. We report a case with an injury of the hepatic artery that was successfully reconstructed with the gastroduodenal artery and then developed a biliary leak due to bile duct ischemia at an early stage. A 33-year-old women complaining of right upper quadrant pain was found to have a solid pseudopapillary tumor of the pancreas. She underwent an immediate pancreaticoduodenectomy, and her hepatic artery was injured during the operation. The arterial ends were sutured with primary anastomosis, because they could be aligned without any tension. The biliary leak occurred on postoperative day 2. We detected bile duct ischemia and reanastomosed the artery. The patient was discharged on postoperative day 8. Surgeons should be prepared for anomalies of the peripancreatic vascular structures during pancreaticoduodenectomy. Computed tomography angiography should be considered to reveal these anomalies before the surgery. Insufficiency of the biliodigestive anastomosis due to bile duct ischemia in the postoperative period should be kept in mind, even in cases of successful repair.Öğe Çok arterli böbrek nakilleri: Erken dönem sonuçlarımız(2012) Erikoğlu, Mehmet; Çolak, Bayram; Tekin, Ahmet; Küçükkartallar, Tevfik; Tavlı, ŞakirAmaç: Böbrek nakli için kullanılan organlarda en sık rastlanan anomali renal arterin sayısal anomalileridir. Çalışmamızda amacımız, kliniğimizde yapılan renal transplantasyon olgularında tespit ettiğimiz arter anomalilerini literatür eşliğinde değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Hastaların 5’i kadın (%39), 8’i erkek (%61), yaş ortalaması 43.7 (22-73), ortalama takip süresi 30.5 ay (4-90) idi. Hastalardan 7’sine kadavradan, 6’sına canlıdan nakil yapılmıştı. On iki hastada çift, 1 hastada üç renal arter mevcuttu. Altı hastada arterler ex vivo pantolon tarzı yan yana rekonstrüksiyon yapılarak geniş tek arter haline getirildi ve eksternal iliyak artere uç-yan anastomoz yapıldı. Çok küçük alt polar arteri olan bir hasta da alt polar arter bağlandı. Bir hastada arterler ayrı ayrı in situ anastomoz yapıldı. Üç arteri olan hastada üst arterler pantolon tarzı anastomoz yapılarak eksternal iliyak artere uç-yan, alt polar arter ise A. epigastrika inferior’a uç uca anastomoz edildi. Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Konya, Türkiye Dr. Mehmet Erikoğlu E-posta: [email protected] Makale Geliş Tarihi: 18.05.2012 Makale Kabul Tarihi: 24.11.2012 Bu çalışma 12-16 Ekim 2011 tarihlerinde Antalya'da yapılan TONKKD VIII. Kongresi'nde poster olarak sunulmuştur. Bulgular: Dört hastada (%30.7) gecikmiş greft fonksiyonu, 1 hastada biyopsi ile doğrulanmış (%7.6) akut rejeksiyona rastlandı. Postoperatif dönemde 3 hastada müdahale gerektirmeyen lenfosel, 1 hastada cilt altı enfeksiyonu ve 1 hastada da perirenal hematom tespit edildi. Cilt altı enfeksiyonu antibiyotik tedavisi ile düzeldi. Perirenal hematom saptanan hastada hematom kendiliğinden rezorbe oldu. Sonuç: Çoklu renal arteri olan böbreklerin nakil işleminde kullanılması teorik olarak bazı riskleri de beraberinde getirmektedir. Uzamış soğuk ve sıcak iskemi süresi nedeniyle akut tübüler nekroz, gecikmiş greft fonksiyonu ve rejeksiyon daha sık görülebilmektedir. Çoklu renal arterlerde ex vivo pantolon anastomoz yaparak geniş ve tek bir renal arter anastomozunun vasküler komplikasyon riskini azaltabileceğini düşünmekteyiz.Öğe Colorectal Cancer Risk in Relation to Hypoxia Inducible Factor-1 (Hif-1) and Von Hippel-Lindau (VHL) Gene Polymorphisms(2017) Demirel, H. Saygın; Taşdemir, Pelin; Çetinkaya, Sümeyra; Çınar, İlknur; Küçükkartallar, Tevfik; Dursun, GülColorectal cancers (CRC) are among the four most frequently seen cancers in humans and are the second leading cause of cancer-related deaths. Hypoxia up regulates multiple genes involved in different steps of metastatic process, including angiogenesis, proliferation, migration, invasion, motility, adhesion and survival. Hypoxia Inducible Factor 1 (HIF-1) is a master regulator protein of cellular hypoxia-response and triggers the expression of above-mentioned metastatic-process genes. Von Hippel Lindau (VHL) is a protein that plays critical role in the response to hypoxia and product of a tumor suppressor gene. We studied three single nu-cleotide polymorphisms, rs11549465, rs11549467 in HIF-1 and rs779805 in VHL, and assessed their associations with CRC risk, clinicopathologic and demographic features and lifestyle, and tumor stage and grade of CRC patients and/or healthy controls. ARMS-PCR technique for genotyping of rs11549465 C T and rs11549467 GA and PCR-RFLP technique for genotyping of rs779805 AG were used. CT/TT genotypes of HIF-1 1772C T polymorphism were found to increase the risk of colorectal cancer in patients. Additionally, it was demon-strated via statistical analyses that higher age, male gender, cancer history in family, co-existing diseases, and exposure to white soil stands to be risk factors of colorectal cancer. No significant relation was found between patient’s TNM stages and distributions of genotype. The findings from our study demonstrates that, in addition to risk factors for colorectal can-cer, scanning CT/TT genotypes of HIF-1 C1772T polymorphism can be advantageous in early-diagnosis of colorectal cancer.Öğe Comparison of mammography sensitivity after reduction mammoplasty targeting the glandular and fat tissue(2015) Çakır, Murat; Küçükkartallar, Tevfik; Tekin, Ahmet; Selimoğlu, Nebil; Poyraz, Necdet; Belviranlı, Mehmet Metin; Kartal, AdilAmaç: Meme küçültme cerrahisi geçiren kadınların meme kanseri teşhis ve taramasında mamografinin bazı sınırlılıkları vardır. Bu çalışmada postoperatif değişikliğe bağlı meme dokusunda gelişen yapısal bozuklukların mamografiye nasıl yansıdığını araştırmayı amaçladık.Gereç ve Yöntemler: Meme küçültme operasyonu geçiren ve genel cerrahi kliniği tarafından meme kanseri taraması amacıyla mamografi çekilmesi istenen hastaların dosyaları retrospektif olarak incelendi. Hastaların yaş, cerrahi işlem, postoperatif takip süresi, çıkarılan doku miktarı, histopatolojik ve mamografik bulguları değerlendirildi. Hastalar 3 grupta incelendi: 40 yaş üzerinde glandüler doku ağırlıklı redüksiyon mammoplasti uygulanan (1. grup), 40 yaş altında yağ dokusu ağırlıklı redüksiyon mammoplasti uygulanan (2. grup) ve 40 yaş üstünde meme hipertrofisi tanısı almış ve opere edilmeyen (3. grup) hastalardan oluşmaktadır.Bulgular: Hastaların ortalama takip süresi 6 yıldı. Çıkarılan ortalama doku miktarı 1. grupta 1120 gr (6802070), 2. grupta 1220 gr idi. Ameliyat yaş ortalaması 1. grupta 45 , 2. grupta 35 idi. Histopatolojik incelemede tüm gruplar benigndi. Birinci grup hastaların tamamı BIRADS 1-2, 2. grup hastaların 28'i BIRADS 1-2, 4'ü BIRADS 3 ve 8'i BIRADS 0 idi. Üçüncü grup hastaların 35'i BIRADS 1-2, 4'ü BIRADS 3 ve 1'i BIRADS 0'dı.Sonuç: Kırk yaş üzeri hastalarda glandüler doku ağırlıklı meme küçültme cerrahisi uygulanmasının mamografi duyarlılığını artırdığı kanısındayızÖğe Does endoscopic retrograde cholangiopancreatography have a negative effect on laparoscopic cholecystectomy?(2015) Çakır, Murat; Küçükkartallar, Tevfik; Tekin, Ahmet; Yıldırım, Mehmet Aykut; Kartal, AdilObjective: We have observed that patients who had undergone endoscopic retrograde cholangiopancreatography (ERCP) had some difficulties with laparoscopic cholecystectomy procedures. Through a retrospective study, we planned to compare the surgical procedures between patients who had undergone ERCP and those who had not in order to clarify this.Material and Methods: The results of 122 patients who had undergone ERCP because of choledocholithiasis before undergoing laparoscopic cholecystectomy procedures between 2008 and 2011 were compared to the values of 2140 patients operated because of cholelithiasis only within the same period.Results: Among the patients who underwent surgical procedures following ERCP, 80 (65%) were female and 42 (35%) were male. The average age of the patients was 51.9 years (range: 20-83 years). The operation period after the procedure was 30.14 days (range: 1-93 days). Although the hospitalization period was 4.67 days (range: 1-22 days), the postoperative hospitalization period was 2.68 days (range: 1-15 days). Regarding the difficulty of operation, adhesion in 58 (47.5%) patients, bleeding in two (1.6%) patients, and conversion to open procedure in 12 (9.8) patients were observed. In two (1.6%) patients, bleeding and biliary fistula were the reasons for re-operation.Conclusion: Laparoscopic cholecystectomy is more complicated in patients who underwent ERCP.Öğe Ekstrahepatik yerleşimli primer intraabdominal hidatik kist olguları(2013) Gündeş, Ebubekir; Küçükkartallar, Tevfik; Çakır, Murat; Aksoy, Faruk; Bal, Ali; Kartal, AdilAmaç: Kist hidatik halen bölgemiz ve ülkemiz için yaygın bir sağlık sorunu olarak önemini korumaktadır. Karın içi diğer organların primer tutulumu nadir olarak görülmektedir. Ekstrahepatik primer intraabdominal hidatik kist nedeniyle cerrahi tedavi ettiğimiz olguları literatür eşliğinde incelendik. Yöntemler: Karaciğerin eşlik etmediği ve primer intra- abdominal hidatik kist nedeniyle tedavi edilen toplam 22 hastanın tıbbi kayıtları geriye dönük olarak incelendi. Bulgular: Hastaların 16 (%72,7)’sı kadın, 6 (%27,3)’si erkek olup yaş ortalamaları 44. 5 (26- 75) olarak saptandı. Yerleşim yeri en fazla dalak (n 8) olarak görüldü. Hastaların tamamı elektif şartlarda ameliyat edildi. Hastalarında 12 (%54)’sinde organ rezeksiyonuna ihtiyaç duyuldu. Total kist eksizyonu 16 (%72,7) hastada gerçekleştirilebildi. Diğer 6 (%27,3) olguya parsiyel kistektomi yapıldı. Tüm hastalara ameliyat sonrası 10 mg/kg dozunda albendazol tedavisi başlandı. Hastaların ortalama takip süresi 40 (6- 68) ay olup hiçbir hastada nüks saptanmadı. Sonuç: Echinococcus granulosus’un her organı tutabileceği unutulmamalıdır. Karaciğer ve akciğerde hidatik kiste rastlanılmamış olsa bile hastanın şikayetine göre diğer tüm sistemler dikkatli bir şekilde tetkik edilmelidir. İntraabdominal yerleşimli kistik kitlelerin ayırıcı tanısında, özellikle endemik bölgelerde, hidatik kist düşünülmelidir. Mümkün olan durumlarda total perikistektomi seçilecek tedavi yöntemdir.Öğe Eritropoetinin kemoterapi uygulanan ratlarda kolon anastomozlarının iyileşmesine etkisi(Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi, 2005) Küçükkartallar, Tevfik; Belviranlı, MetinBu tezi özeti bulunmamaktadır.Öğe Estimation of the capacity of emergency surgery in Konya: Nine-year multicenter study(2016) Küçükkartallar, Tevfik; Çakır, Murat; Tekin, Ahmet; Balasar, Mehmet; Kartal, Adil; Köksal, Hande; Erengül, Bülent; Türk, EminAmaç: Cerrahi acillerin sayısının sürekli artmasına rağmen acil cerrahi yatışları hakkında kısıtlı veri bulunmaktadır. Bu çok merkezli çalışmanın amacı, Konya şehrinde acil genel cerrahi sonuçlarını değerlendirmektir.Gereç ve Yöntemler: Konya'da tüm genel cerrahi acil başvurularının dokuz yıllık sonuçları incelendi (Ocak 2003Ocak 2012). Tüm demografik veriler istatistiksel olarak değerlendirildi.Bulgular: Konya'da yer alan 4 hastaneden 21954 hasta çalışmaya alınmıştır. Konya Numune Hastanesi (7154), Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi (6654), Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi (6400) ve Başkent Üniversitesi Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi (1390) verileri toplandı. Hastaların yaş ortalaması 59,6 ve ortalama hastanede kalış süresi 3,3 gündü. Hastaneye kabul edilen hastaların tanıları; akut apandisit (%59,57), bağırsak tıkanıklığı (%11,12), travma (%7,97), boğulmuş kasık fıtığı (%5,46), akut kolesistit (%4,87), peptik ülser perforasyonu (%4,09), mezenterik iskemi (%2,73), nekrotizan fasiit (%2,73), gastrointestinal sistem kanaması (%1,79) ve diğerleriydi (%1,1).Sonuç: Bu çalışma ile cerrahi kabullerin sürekli arttığı görülmüştür. Non-travmatik akut karın, genel cerrahi acillerinin en sık nedeniydi. Yaşlı hastaların sayısında artış olmasına rağmen, hastanede kalış süresi ve mortalite oranları azalmıştır.Öğe Gastrointestinal stromal tumor in the stomach co-existent with renal cell carcinoma(2014) Gündeş, Ebubekir; Küçükkartallar, Tevfik; Çolak, Muzaffer Haldun; Kartal, Adil; Esen, Hacı HasanGastrointestinal stromal tümörler (GİST), gastrointestinal sistem (GİS)in en sık mezenkimal tümörleridir. Renal hücreli kanserler (RCC) ile birlikte bulunabilirler. İkili vakalar literatürde rapor edilmekle beraber, bunlar olgu raporları biçimindedir. Bu olgu raporunda midede GIST olan ve aynı anda RCC tespit edilen bir hasta sunulmaktadır. Tedavi kapsamında, midede kama rezeksiyonu ve parsiyel nefrektomi uygulandı. Ameliyat sonrası komplikasyonu olmayan hasta, post-op 7. günde taburcu edildi.Öğe İleal poş deneyimlerimizin literatür eşliğinde incelenmesi(2015) Çakır, Murat; Doğan, Serhat; Küçükkartallar, Tevfik; Tekin, Ahmet; Tekin, ŞakirAmaç: Restoratif proktokolektomi günümüzde ülseratif kolit ve FAP hastalığında kullanılan sfinkter koruyucu seçkin bir tedavidir. Kliniğimizde yapılan ileal poşlu girişimleri ve sonuçlarını literatür eşliğinde irdelemeyi amaçladık.Gereç ve Yöntemler: Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi'nde 2006-2013 yılları arasında yapılan 35 restoratif proktokolektomi ve J poş ileoanal anastomoz ameliyatlarının sonuçları retrospektif olarak hastaların dosyalarından incelendi. Hastalar yaş, cinsiyet, hastanede kalış süresi, tanı, takip süresi ve poş komplikasyonlarına göre değerlendirildi. Tüm hastalara telefonla ulaşıldı ve kontrol için poliklinik randevusu verildi.Bulgular: Hastaların 19'u erkek (%54) ve 16'sı kadın (%46) idi. Ortalama yaş 45 idi. Ortalama hastanede kalış süresi 11 gündü. Hastaların 22'si (%63) FAP, 12'si (%34) senkron rektum kanseri ile birlikte kolon tümörü veya polibi ve 1'i (%3) ülseratif kolit nedeniyle ameliyat edildi. Tüm hastalara J poş ve koruyucu ileostomi uygulandı. İleostomi kapatıldıktan sonra iki olguda J poş fistülü tespit edildi. Hastalar 6 ay ile 7 yıl arasında takip edildi. Olgulara telefonla ulaşılıp aktif şikâyetleri, defekasyon sayısı üriner ve cinsel disfonksiyonları soruldu. Ortalama günde 5 dışkılama olduğu, 4 (%11) olguda 1 defa olan gece dışkılaması tespit edildi. Yapılan endoskopik kontrol incelemesinde poşit tespit edilmedi.Sonuç: Restoratif proktokolektomi ve J poş ileoanal anastomoz ameliyatı ileri yaş dâhil düşük morbidite ve mortalite oranları ile uygulanabilir bir cerrahi prosedürdür.Öğe Kolorektal kansere sekonder gelişen kolokolik invajinasyon(2013) Tekin, Ahmet; Çakır, Murat; Küçükkartallar, Tevfik; Gündeş, EbubekirAltmış beş yaşında yetişkin bir hastada kolorektal kansere bağlı invajinasyon gelişimi oldukça nadirdir. Bu yazının amacı, invajinasyonun yetişkinilerdeki insidansını bildirmek, değişken bulguları ve malign hastalıklarla yüksek birlikteliği hakkında bilgi vermek ve tedavi yöntemleri hakkında önerilerde bulunmaktır. Hasta; kilo kaybı, bulantı, kusma, hafif sol taraflı karın ağrısı ve rektal kanama yakınmaları ile acil serviste görüldü. Karın muayenesinde; minimal distansiyon, sol alt kadranda hassasiyet ve kitle saptandı. Digital rektal muayenede rektum boş olup hematokezya mevcuttu. Ayakta direkt batın grafisinde hava-sıvı seviyesi mevcuttu. Batın tomografisinde karın sol tarafta kolokolik invajinasyon saptandı. Hastaya anterior rezeksiyon işlemi uygulandı. Patolojik tanı kötü differansiye stage 2 adenokarsinom olarak raporlandı. Bu vaka karın ağrısı ve rektal kanama şikâyeti olan yetişkin hastalarda ayırıcı tanıda kolorektal kansere bağlı invajinasyonun olabileceğini göstermektedir.Öğe Kolorektal Kanserli Hastalarda DNMT3B Gen Polimorfizm Sıklığı(2015) Taşdemir, Pelin; Dursun, Hatice Gül; Küçükkartallar, Tevfik; Zamani, Ayşe GülAmaç: Kolorektal kanser (KRK) genetik ve çevresel faktörlere bağlı olarak gelişebilen, dünyada en fazla karşılaşılan gastrointestinal tümörlerden biridir. Sigara, alkol, sağlıklı olmayan beslenme biçimi, kanserojenik ajanlara maruz kalma, düşük methionin ve folat alımı gibi nedenlerle kolorektal kanser gelişebilir. DNA metilasyonu, CpG dinükleotidinde yer alan sitozinin 5' bölgesine bir metil grubu eklenmesiyle oluşan bir epigenetik modifikasyondur. DNA hipometilasyonu onkogenleri aktive eder ve kromozom yapısının kararlılığını yitirmesine neden olurken, DNA hipermetilasyonu tümör baskılayıcı genlerin susturulmasına yol açar. DNA metilasyonu DNA metiltransferazlar (DNMT) tarafından oluşturulur ve DNMT1, DNMT3A ve DNMT3B olarak adlandırılan 3 enzim grubu tarafından düzenlenir. Bu çalışmada DNMT3B gen bölgesinde yer alan 3 polimorfik bölge incelenerek hastalığın patogenezi üzerinde etkili olup olmadığının ortaya konması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışmada 98 kolorektal kanser hastası ile 96 sağlıklı kontrol olgusunda DNMT3B geninin rs2424913, rs1569686 ve rs2424908 olmak üzere üç tekli nükleotid değişimi (SNP) değerlendirildi ve genotipleme PCR-RFLP yöntemi ile gerçekleştirildi. Bulgular: Çalışılan üç polimorfizmin genotip ve allel frekansları kolorektal kanser hastaları ve kontrol olguları arasında önemli bir farklılık göstermedi (P0.05) Sonuç:Eldeedilen veriler DNMT3Bgenininrs2424913, rs1569686ve rs2424908 polimorfizmlerinin kolorektal kanser etyopatogenezi üzerinde primer bir etkiye sahip olmadığını göstermiştir.Öğe Lokal ileri evre mide kanserinde çoklu organ rezeksiyonu olgusu(2013) Küçükkartallar, Tevfik; Gündeş, Ebubekir; Yılmaz, Hüseyin; Aksoy, FarukLokal ileri evre mide kanserlerinde bitişik organ tutulumlarında geniş cerrahi rezeksiyon gerekebilir. Amacımız lokal ileri evre mide kanserli bir olguda çoklu organ rezeksiyonu sırasında damar rekonstrüksiyonu uygulanması sunulmaktadır. Üst gastrointestinal sistem kanaması ile hastaneye getirilen hastaya acil şartlarda laparotomi yapıldı ve lokal ileri evre mide kanseri tespit edildi. Hastaya total gastrektomi, D II diseksiyon, pankreatikoduodenektomi, transvers kolektomi ve uç-uca anastomoz yapıldı. Ayrıca superior mezenterik ven kısmi olarak çıkartıldı ve portal vene reimplantasyon yapıldı. Hastanın postoperatif takiplerinde nüks veya metastaz görülmedi. Lokal ileri evre mide kanserlerinde küratif tedavi için bitişik organ rezeksiyonları gerekli olabilir. Ayrıca büyük damar invazyonlarında kısmi rezeksiyon ve rekonstrüksiyonlara ihtiyaç duyulabilir.Öğe Meme kanserlerinde meme koruyucu cerrahi deneyimimiz(2014) Aksoy, Faruk; Çakır, Murat; Küçükkartallar, Tevfik; Karaibrahim, Adnan; Gündeş, Ebubekir; Taşcı, Halil İbrahimAmaç: Bu çalışmada kliniğimizde meme kanseri nedeni ile meme koruyucu cerrahi uygulanmış olan hastaların uzun dönem sonuçları sunulmuştur. Yöntemler: Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Genel Cerrahi anabilim dalında Ocak 2005 ve Aralık 2013 tarihleri arasında meme kanseri nedeni ile meme koruyucu cerrahi uygulanan 99 hastanın verileri geriye dönük olarak incelenmiştir. Çalışmamıza ait analizler SPSS 21,0 paket programı kullanılarak yapıldı. Bulgular: Toplam hasta sayısı 99 ve yaş ortalaması 51.11 9,62 (31-74) idi. En sık görülen patoloji infiltratif duktal karsinom idi (62 (%62,6) hastada). Vakaların %88,7 (87 olgu)'sine operasyon sonrası adjuvan radyoterapi uygulandı. Ortalama 38,86 23,43 (5-92) aylık takipler sonrasında sadece 1 hasta yaşamını yitirmiştir. 1 hasta operasyondan 70 ay sonra gelişe lokal nüks ve 3 hasta cerrahi sınırda tümör tespit edilmesi nedeni ile yeniden opere edildi. Sonuç: Meme kanserinin cerrahi tedavisindeki temel yaklaşım kabul edilebilir onkolojik sonuçlar sağladıktan sonra hastanın yaşam kalitesini en az etkileyecek yöntemi seçmektir. Bu noktada meme koruyucu cerrahinin doğru seçilmiş hastalarda radikal cerrahi yöntemler yerine tercih edilmesi uygun bir yaklaşımdır.Öğe Pankreasın Solid Psödopapiller Tümörü: Üç Olgu Sunumu(2013) Çakır, Murat; Küçükkartallar, Tevfik; Tekin, Ahmet; Esen, Hacı Hasan; Gündeş, Ebubekir; Kaynak, AdnanPankreasın solid psödopapiller tümörü (SPT) nadir görülen, patogenezi halen belirsiz ve cerrahi sonrası prognozu iyi olan bir pankreatik tümördür. 2005-2011 yılları arasında kliniğimizde malignite nedeniyle pankreas cerrahisi uygulanan 190 hastanın 3(%1,5)'üne histopatolojik olarak SPT tanısı kondu. Hastaların başvuru şikayeti nonspesifik karın ağrısı olup üçü de kadın idi. Tümör iki hastada pankreas kuyruğunda, bir hastada ise pankreas baş kesiminde idi. İki hastaya distal pankreatektomi ve splenektomi, bir hastaya ise pankreatikoduodenektomi yapıldı. Tüm hastalarda R0 rezeksiyon sağlandı. Patolojik incelemede tüm hastalarda cerrahi sınır negatif olup lenf nodu metastazı ve damar ya da sinir invazyonu saptanmadı. Sonuç olarak pankreasın solid pseudopapiller tümörleri nadir görülen ancak tedavi edilebilir pankreas tümörleridir.Öğe Paratiroid adenomu ve papiller tiroid karsinom birlikteliği: Tek merkez deneyimi(2013) Çakır, Murat; Küçükkartallar, Tevfik; Aksoy, Faruk; Gündeş, Ebubekir; Taşcı, H. İbrahimAmaç: Bu çalışmada eşzamanlı paratiroid adenom ve papiller tiroid karsinomu hastalardaki cerrahi deneyimlerimizi sunmayı amaçladık. Yöntemler: Kliniğimizde 2005-2012 yılları arasında eş zamanlı olarak paratiroid adenomu ve papiller tiroid karsinomlu sekiz hastanın dosya kayıtları retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Sekiz hastanın altısı kadın, ikisi erkek olup yaş ortalamaları 53.6 yıl olarak saptandı. Serum kalsiyum düzeyi ortalama 11,7 mg/dl idi. Serum intakt parathormon düzeyi tüm hastalarda yüksek olup ortalama 338 pg/ml olduğu hesaplandı. En sık uygulanan cerrahi total tiroidektomi paratiroid adenom eksizyonu (n=6) idi. Olgularda tiroid karsinomunun ortalama boyutu 1, 2 cm olup bir hastada santral bölgede metastatik lenf nodu saptandı. Paratiroid adenomun en uzun çapına göre ortalama boyutu 2,1 (0,6-3,5) cm olarak ölçüldü. Operasyon sonrası altı hastada komplikasyon gelişti. Dördünde hipokalsemi, birinde kanama, birinde de geçici vokal kord paralizisi saptandı. Sonuç: Paratroid adenomu ile tiroid kanseri birlikteliği nadirdir. Hiperparatiroidili hastalar operasyon öncesinde tiroid kanseri açısından da değerlendirilmelidir. Birlikte yapılan tiroid ve paratiroid cerrahisi sonrası hipoparatiroidizm ve rekürren larengeal sinir yaralanma riski yüksektir.Öğe Preventing oxygen free radical damage by proanthocyanidin in obstructive jaundice(2017) Savdan, Mervan; Çakır, Murat; Vatansev, Hüsamettin; Küçükkartallar, Tevfik; Tekin, Ahmet; Tavlı, ŞakirObjective: Tissue damage and endotoxemia in obstructive jaundice are attributed to the increase in oxygen freeradicals. We aimed at evaluating the possible protective effect of grape seed proanthocyanidin extract (GSPE), whichis a potent exogenous free-radical scavenger and antioxidant.Material and Methods: The study was performed at the Necmettin Erbakan University Meram School of MedicineResearch and Application Center for Experimental Medicine Laboratory with ethical approval. 30 Wistar-Albino ratswere used and were divided into 3 groups. The common bile duct was identified and only dissected in the first group(sham). Following dissection of the common bile duct it was ligated with 4/0 silk just above the pancreas in thesecond group (control). After ligation of the common bile duct, 100mg/kg/day GSPE was administered via orogastriclavage for 10 days in the third group.Results: Biochemical values revealed a statistically significant difference between Group I and the others. There wasno difference between Group II and III regarding biochemical values. There was a statistically significant difference,however, between Group II and III with regards to nitric oxide levels. There was a statistically significant differencebetween Group I and the other groups concerning hepatic and pulmonary tissue damage on histopathologic evaluation. There was no difference among the groups with regards to renal tubular damage.Conclusion: Proanthocyanidin is an effective natural antioxidant in decreasing the level of tissue damage causedby oxygen free-radicals.Öğe Primer anorektal malign melanom: 5 Yıllık tek merkez deneyimi(2013) Çakır, Murat; Küçükkartallar, Tevfik; Tekin, Ahmet; Belviranli, MetinAmaç: Gastrointestinal sistemde Malign Melanom beklenmedik bir durumdur fakat nadir değildir. Primer Malign melanom anorektol bölgede nadir görülür. Uzun dönem yaşam beklentisi nadirdir. Çoğu hasta tedavi edilemeyen sistemik hastalık nedeniyle kaybedilmektedir. Bu çalışmada Malign Melanomla ilgili klinik deneyimlerimizi aktararak, tanı ve tedavisi ile ilgili güncel literatür bilgilerini paylaşmayı amaçladık. Materyal ve metot: 2006-2011 tarihleri arasında cerrahi girişimde bulunulan ve patolojik tanısı Malign Melanom olan 10 olgu retrospektif olarak incelendi. Hastalar yaş, cinsiyet, klin görünüm, metastaz varlığı, immünhistokimyasal özelliği, takip süreleri ve uygulanan cerrahi girişimin açısından değerlendirildi. Bulgular: Hastaların 4'ü kadın, 6'si erkek olup yaş ortalaması 67,7 (50-83)' idi. Beş hastada cerrahi tedavi ile kür sağlandı. Dört hasta inoperable olarak tespit edildi. Tüm vakalarda S-100 pozitifti. Hastalar ortalama 15 (5-24) ay takip edildi. Sonuçlar: Primer anorektal malign melanom, anorektal tümörlerin ayırıcı tanısında nadir bir nedendir. Tercih edilen tedavi seçeneği cerrahidir. Palyatif amaçlı kemoterapi ve immünoterapi kullanılır. Tedavi yöntemlerindeki gelişmelere rağmen, bu tümörün prognozu halen kötüdür.Öğe Primer Kolorektal Lenfoma Deneyimlerimiz(2014) Gündeş, Ebubekir; Çakır, Murat; Küçükkartallar, Tevfik; Taşcı, Halil İbrahim; Tekin, Ahmet; Tekin, ŞakirAmaç: Bu çalışmada primer kolon lenfoması nedeniyle opere edilen on hastadaki, kliniğimizin cerrahi yaklaşımını, tümörlerin özelliklerini ve klinik prezentasyonlarını ortaya koymayı amaçladık.Yöntemler: Ocak 2006-Aralık 2012 yılları arasında kliniğimizde opere edilen primer kolorektal lenfomalı on hastanın verileri geriye yönelik incelendi. Bulgular: Tanı esnasında median yaş 66 idi. Başvuru esnasında en sık raslanılan şikayetler karın ağrısı ve bağırsak alışkanlığında değişme idi. Muayenelerinde en sık abdominal distansiyon ve batında yaygın hassasiyet tespit edildi. Akut karın tanısı ile üç hasta acil şartlarda opere edildi. Operasyonda bir hastada ileoçekal invajinasyon, bir hastada çekumda perforasyonuna neden olan kitle ve bir hastada ise sigmoid kolonda obstrüktif kitle tespit edildi. En sık görülen lokalizasyon çekum (%60), bunu takiben sigmoid kolon (%30) ve rektum (%10) geliyordu. B hücreli lenfoma en sık görülen tip idi (n8).Sonuç: Primer kolon lenfoması nadir bir hastalıktır. Öncelikle cerrahinin mi kemoterapinin mi önerileceği hala bilinmemektedir