Yazar "Kaya, Bülent" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 9 / 9
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Cerebellitis and Concomitant Acute Hydrocephalus in a Child: Case Report(2014) Erdi, Fatih; Emiroğlu, Melike; Kaya, Bülent; Karataş, Yaşar; Güney, ÖnderAcute cerebellitis is a severe neurological disease characterized by mild or high-grade fever, nystagmus, tremor, truncal ataxia, dysarthria, headache, and altered mental state. The diagnose can be established on the basis of clinical symptoms, radiological imaging and laboratory findings. Acute life threatening hydrocephalus can be seen as a complication of acute cerebellitis associated with obstruction at the level of the fourth ventricle. Neurosurgical procedures as a life-saving intervention can be required which range from external ventricular drainage to ventricular peritoneal shunt and posterior fossa decompression. In this report we present a case of cerebellitis and concomitant acute hydrocephalus in a child which was treated succesfully with external ventricular drainage and medical treatment and also discuss the main features of this rare but important concomitance.Öğe Distal posterior inferior serebellar arter anevrizması: Olgu sunumu(2013) Keskin, Fatih; Kaya, Bülent; Üstün, Mehmet Erkan; Uygun, Mehmet AliKırk bir yaşında bayan hasta spontan subaraknoid hemoraji tanısı ile servisimize yatırıldı. Bilgisayarlı beyin tomografisinde bazal sisternlerde subaraknoid kanama ile uyumlu hiperdens alanlar görüldü. Çekilen serebral anjiografide sol PICA'da distal yerleşimli sakküler anevrizma tespit edildi. Hastaya median vertikal insizyon ile sol suboksipital kraniyektomi uygulandı. Distal yerleşimli PICA anevrizması görülerek klipe edildi. Distal PICA anevrizmaları nadir görülen anevrizmalardır ve distal PICA anevrizmalarında en iyi tedavi yöntemi anevrizmanın klipe edilerek dolaşımdan uzaklaştırılmasıdır.Öğe Girişimsel İşlemler İçin Sakral Kanal ve Hiatusun Çok Kesitli Bilgisayarlı Tomografi ile Morfometrik Analizi(2015) Kılıçaslan, Alper; Keskin, Fatih; Babaoğlu, Ozan; Gök, Funda; Erdi, Mehmet Fatih; Kaya, Bülent; Özbiner, Hüseyin; Özbek, Orhan; Koç, Osman; Kaçıra, Burkay KutluhanAmAÇ: Yakın zamanda sakral kanal, omurga hastalıklarının minimal invaziv tanı ve tedavi işlemleri için "bir koridor olarak" sıkça kullanılmaya başlanmıştır. Çalışmanın amacı sakral kanalın, hiatusun ve çevre yapıların farklı yaş gurupları ve cinsiyete göre morfometrik analizlerinin çok kesitli bilgisayarlı tomografi yöntemiyle incelenmesidir. yÖNTem ve GeReÇLeR: Üç farklı yaş grubuna (20-80 yaş arasında) ayrılan 300 yetişkin (150 kadın ve 150 erkek; 20-80 yaş) hastanın multiplanar rekonstrüksiyon görüntüleri kaydedildi ve geriye dönük olarak incelendi. Sakral hiatus ve çevre yapılar ile sakral kanala ait çeşitli anatomik ölçümler yapıldı. Sakral kurvatür açısı ve lumbosakral lordotik açı kaydedildi. BuLGuLAR: Bazı olgularda hiatus yokluğu (%0,3), komplet agenezis (%1) ve kemik septum (%2,6) gibi kemik anomalilerine rastlandı. Anteroposterior (AP) Hiatus çapı olguların %5'sinde 2 mm nin altındaydı. Tüm yaş gruplarında, hiatus AP çapı ve hiatus alan ve "sakral kanal AP çapının en kısa mesafesinin" ortalaması, 60-80 yaş grubunda, 20-40 yaş grubuna göre daha kısaydı (p0,01). Sakral kanal AP çapın en küçük olduğu lokalizasyon, en çok olguların %59,2'unda S2 ve %33,9'unda S3 seviyesinde idi. Maksimum kurvatür seviyesi olguların %63,3'ün de S3 ve %26,7'sin de S2 seviyesinde idi. Sakral kürvatur açı ve lumbosakral lordotik açı sırayla 164 and 134 olarak ölçüldü. soNuÇ: Sakral yapılarda anatomik varyasyonlar sık görünür. Anatominin ayrıntılı analizi, girişimsel işlemlerin başarısını ve güvenilirliğini artırabilir.Öğe Isolated Dural and Calvarial Metastasis in a patient with Breast Carcinoma: A Case Report(2015) Kaya, Bülent; Erdi, Fatih; Keskin, Mehmet Fatih; Karataş, Yaşar; İzci, Emir Kaan; Toğuşlu, GökhanLiteratürde malign neoplazmların dural metastazları ile ilgili az bilgi bulunmaktadır. Kesin etyopatogenezleri ve tedavi stratejileri tartışmalıdır. Dura matere en sık metastaz meme kanserinden olmaktadır. 41 yaşında bayan hasta kliniğimize baş ağrısı ve sol parietalde şişlik şikayeti ile başvurdu. Hasta 3 yıl önce infiltratif duktal kanser nedeni ile opere edilmişti. Sol kalvaryal ve dura metastazı tespit edildi ve sol pariyetal kraniotomi ile cerrahi rezeksiyon uygulandı. Hasta operasyondan sonra tüm beyin radyoterapi aldı. Bu yazıda kafatası ve duraya metastaz yapan bir kanser vakasını ve bu nadir hastalığın ana özelliklerini tartıştık.Öğe Multiple Lumbar Perineural Cysts Presented with Nonspecific Back Pain(2013) Kaya, Bülent; Kalkan, Erdal; Erdi, Fatih; Keskin, Fatih; Karataş, YaşarBu yazıda oldukça nadir görülen çoklu lomber perinöral kist olgusu sunulmuştur. Talov kistleri olarak da bilinen perinöral kistler genellikle sakral bölge yerleşimlidirler. Çoklu lomber perinöral kistler oldukça nadir görülürler. 50 yaşındaki erkek hasta nonspesifik bel ağrısı şikayeti ile kliniğimize başvurdu.Nörolojik muayenesi normal sınırlarda idi. Manyetik rezonans görüntülemede lomber bölgede multipl perinöral kist saptandı. Hastaya herhangi bir cerrahi müdahale olmadan tıbbi tedavi uygulandı. Hasta medikal tedaviden oldukça yarar gördü. Multipl lomber perinöral kistlerin nörolojik bulgu vermeden görülmeleri oldukça nadir olmasına rağmen tedavi stratejileri konusunda tartışmalar devam etmektedir.Öğe New Clues in the Malignant Progression of Glioblastoma: Can the Thioredoxin System Play a Role?(2018) Erdi, Fatih; Kaya, Bülent; Esen, Hasan; Karataş, Yaşar; Fındık, Sıddıka; Keskin, Fatih; Feyzioğlu, Bahadır; Kalkan, ErdalAIm: To evaluate and compare the expression of thioredoxin reductase 1 (TrxR1) in primary and secondary glioblastoma samples. mATERIAl and mEThODS: Surgically resected human glioblastoma samples from 40 patients who underwent surgery at our institution were extracted from their histopathological specimens and divided into three groups. Ten histopathologically regular cerebral tissue samples, acquired from the non-neoplastic portion of the specimens, were assigned as the control group. Twenty specimens that included tumoral tissue from each type of glioblastoma (WHO grade IV, primary and secondary) were assigned as the primary and secondary glioblastoma groups. TrxR1 expression was analyzed by using both quantitative reverse transcription polymerase chain reaction (qRT-PCR) and immunohistochemistry. Isocitrate dehydrogenase 1 (IDH1) mutation was analyzed by immunohistochemistry. Ki-67 proliferative index and apoptosis were also analyzed by immunohistochemistry. The differences between the groups were statistically compared and the correlation between these parameters was analyzed. RESulTS: The expressions of TrxR1 and Ki-67 values were significantly higher in primary glioblastoma. IDH1 mutation was significantly higher in secondary glioblastoma. TrxR1 expression was found to be highly correlated with the Ki-67 index. The apoptotic index was similar between primary and secondary glioblastoma. CONCluSION: This study showed a high TrxR1 expression in primary glioblastoma which could indicate a role of the Trx system in promoting the malignant progression by some complex processes.Öğe Periton Absorbsiyon Bozukluğu Olan Bir Hastada Ventriküloplevral Şant Operasyonu Sonrasında Gelişen Hidrotoraks(2014) Kalkan, Erdal; İlik, Mustafa Kemal; Erdi, Mehmet Fatih; Kaya, BülentHidrosefali yıllardan beri bilinen bir hastalık olmasına rağmen takip ve tedavisinde halen bilinmeyen noktalar bulunmaktadır.Hidrosefali tedavisinde alen ventriküloperitoneal şant cerrahisi en sık kullanılan tedavi yöntermidir. Ancak revizyon insidansı ve mortalitesi; enfeksiyon, fazla/az drenaj tıkanma nedeniyle oldukça yüksektir. 62 yaşında bayan hasta kliniğimizde opere edilerek ventriküloplevral şant uygulandı. Ameliyat sonrası beşinci günde hastada ilerleyici tipte nefes darlığı ve siyanoz şikayetleri ortaya çıktı. Hastanın çekilen akciğer grafisinde solda plevral effüzyon tespit edildi. Ventriküloplevral şant cerrahisi rekürren ventriküloperitoneal şant operasyonları ve revizyonları sonrası görülebilen peritoneal absorbsiyon bozuklukları nedeniyle tercih edilmektedir. Bu raporda ventriküloplevral şant sonrası gelişen tansiyon hidrotorakslı bir olgu sunulmuş ve literatür eşliğinde tartışılmıştır.Öğe Supratentoryal ve infratentoryal yerleşimli multiple kavernom olgusu(2013) Kalkan, Erdal; Keskin, Fatih; Karataş, Yaşar; Kaya, Bülent; Güney, Ahmed ÖnderSerebral kavernöz hemanjiomlar vasküler yapıların nadir görülen malformasyonlarındandır. Sporadik formda lezyonlar genellikle tek iken, lezyonların multipl olması daha çok familyal tipte rastlanılan bir durumdur. Semptomatik hastalar başağrısı, epileptik nöbet, fokal nörolojik defisit, hemoraji veya bunların kombinasyonu ile hastaneye başvururlar. Bizim olgumuz multiple supratentoryal lezyonların yanı sıra infratentoryal tutulumun da birlikte görülmesi ve multiple kavernom olmasına rağmen herediter geçişli olmaması nedeniyle literatürdeki sunumlardan farklılık göstermektedir.Öğe Tavşanlarda oluşturulan deneysel epidural fibrozisde Adcon-L, mitomisin c ve Na hyaluronat etkisinin karşılaştırılması(Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi, 2009) Kaya, Bülent; Üstün, Mehmet ErkanTavşanlarda oluşturulan deneysel epidural fibrozis sonrası adezyon bariyerlerinin etkisini karşılaştırmak için yapılan deneysel çalışmada 4 farklı grupta toplam 28 adet tavşan kullanıldı. Deneklere ketamin ve ksilazin anestezisi altında L5 total laminektomi uygulandı. I. grup kontrol grubu olup laminektomi sahasına herhangi bir madde konulmadı. II. grup laminektomi sahasına Adcon-L, III. grup laminektomi sahasına Mitomisin-C, IV. Grup laminektomi sahasına Na hyaluronat koyulan grup olarak belirlendi. Bütün denekler 6 hafta sonra sakrifiye edildi. Alınan kesitler ışık mikroskobu altında histopatolojik olarak incelendi ve gruplar arası karşılaştırma yapıldı. Çalışmamızda kontrol grubunda ortalama grade 3 fibrozis bulundu ve diğer gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark tespit ettik (p<0,05). Grup 2,3,4 kendi arasında epidural fibrozisi önlemek açısından istatistiksel olarak anlamlı fark tespit edilmedi.Sonuç olarak kullanılan tüm maddeler postoperatif epidural fibrozisi azaltmaktadır. Ancak bu ürünlerin klinikte uygulanabilirliği açısından daha ayrıntılı ve ileri çalışmalara ihtiyaç vardır.