Yazar "Reisli, İsmail" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 14 / 14
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Akut astım atağı ile başvuran çocukların klinik özellikleri ve risk faktörleri(2012) Karagöl, Cüneyt; Ertoy Karagöl, Hacer İlbilge; Keleş, Sevgi; Artaç, Hasibe; Reisli, İsmailGiriş: Çocukluk çağı kronik hastalıklarının en sık görüleni olan astım, morbiditesi, mortalitesi ve prevalansı artan bir hastalıktır. Akut astım atakları ise astımın mortalite ve morbiditesini belirleyen en önemli faktördür. Bu çalışmanın amacı; çocuklarda astım atağına neden olan risk faktörlerinin, astım ataklarının klinik özelliklerinin ve tedaviye yanıtın prospektif olarak belirlenmesidir. Hastalar ve Yöntem: Ocak 2008-Ocak 2009 tarihleri arasında kliniğimizde astım tanısıyla takipli ve astım atağı nedeniyle başvurmuş 40 çocuk hastanın klinik ve laboratuvar bulguları değerlendirildi. Bulgular: Çalışma grubunu oluşturan 40 çocuk hastanın 23ü erkek, 17si kız ve yaş ortalaması 7.8 1.9 yıl idi. Atağa neden olan en önemli risk faktörleri infeksiyon ve sigara dumanıyla temas; en sık yakınma ise öksürük olarak saptandı. Hastaların astım ataklarının şiddeti değerlendirildiğinde hafif atak 20 (%50) hastada, orta atak 18 (%45) hastada ve ağır atak 2 (%5) hastada mevcuttu. Astımlı hastalardan 24 (%60)ü oksijen tedavisi ve kısa etkili nebülize bronkodilatörle düzelirken, 16 (%40) hastaya sistemik steroid tedavisi uygulandı. Acil serviste uygulanan tedavi sonrası, 34 (%85) hasta evine gönderilirken, 4 (%10) hasta tedavi için yataklı çocuk servisine, 2 (%5) hasta ise yoğun bakım ünitesine yatırıldı. Sonuç: Akut astım atağına neden olabilecek risk faktörlerinin belirlenmesi, atak sıklığının ve şiddetinin azaltılmasında oldukça önemlidir. Bu nedenle, astımlı çocukların infeksiyonlardan korunmasının ve ev içi sigara dumanıyla temasın önlenmesi amacıyla aile eğitiminin çok önemli olduğu kanaatindeyiz.Öğe Alternaria and Cladosporium spores in the atmosphere of Konya and their relationship with meteorological factors(2014) Artaç, Hasibe; Kızılpınar Temizer, İlginç; Özdemir, Hülya; Pekcan, Sevgi; Doğan, Cahit; Reisli, İsmailGiriş: Bu çalışmanın amacı; Konya ili atmosferindeki Alternaria ve Cladosporium sporlarını etkileyen meteorolojik faktörleri (sıcaklık, nispi nem, rüzgar hızı, rüzgar yönü ve yağış miktarı) saptamaktır. Gereç ve Yöntem: Alternaria ve Cladosporium sporları 1 Ocak 2008-31 Aralık 2009 tarihleri arasında Burkard cihazıyla toplandı. Mikroskobik sayımlar atmos- ferik konsantrasyonlara çevrildi ve spor/m3 şeklinde ifade edildi. Bulgular: 2008-2009 yıllarında sırasıyla, 424 (%19.2) ve 3977 (%8.6) spor/m3 Alternaria sporu, 1784 (%80.8) ve 42.158 (%91.4) spor/m3 Cladosporium sporu tespit edildi. 2008 yılında Cladosporium konsantrasyonuyla günlük ortalama sıcaklık (r 0.181, p 0.045), maksimum sıcaklık (r 0.193, p 0.033) ve rüzgar hızı (r 0.242, p 0.007) arasında pozitif korelasyon; nispi nem (r -0.215, p 0.017) ile negatif korelasyon saptandı. 2009 yılında ise Alternaria ve Cladosporium spor konsantrasyonlarının, günlük ortalama sıcaklık (r 0.44, p 0.001; r 0.44, p 0.001), minimum sıcaklık (r 0.46, p 0.001; r 0.44, p 0.001) ve maksimum sıcaklık (r 0.40, p 0.001; r 0.43, p 0.001) ile pozitif ilişkili olduğu; nispi nem ile (r -0.29, p 0.001; r -0.37, p 0.001) negatif korelasyonu olduğu bulundu. Sonuç: Konya ili atmosferindeki Alternaria ve Cladosporium miktarı meteorolojik faktörlere göre değişiklik göstermektedir. Ayrıca, Cladosporiuma ait sporlar Alternaria sporlarından daha yoğun olarak tespit edilmiştir.Öğe Chest Imaging Findings in Hospitalized Children with H1N1 Influenza(2015) Pekcan, Sevgi; Göktürk, Bahar; Güner, Şükrü Nail; Ödev, Kemal; Reisli, İsmailThe aim was to review the radiological findings and to find new prognostic factors that determine the need for pediatric intensive care unit (PICU) in children with swine-origin influenza (H1N1) virus infection.Methods: Chest X-ray (CXR) and computed tomography (CT) findings of 18 children with laboratory-confirmed H1N1 infection (9 boys, 9 girls) with a median age of 34 (1-216) months were retrospectively evaluated. Results: CXRs were performed in 15 (83.3%) and thorax CT in 7 (38.8%) children. Abnormal findings were detected in 60% of the patients who underwent CXR and 85.7% of the patients who underwent thorax CT. Radiological findings were mostly diffuse, bilateral, and asymmetric. Ground-glass opacity (GGO) (66.6%) was the leading abnormality and was followed by reticulation (38.8%), nodules (27.7%), consolidation only (16.6%), tree-in-bud pattern (11.1%), consolidation with GGO (5.5%), and septal lines (5.5%). Lymphadenopathy (22.2%), air trapping (5.5%), and parenchymal band (5.5%) were other recorded findings. CXR was found to be insufficient to detect subpleural nodules, lymphadenopathies, and sometimes GGO. Only existence of nodules (p0.04) affected the need for PICU admission.Conclusion: The most common radiological findings in children with H1N1 infection were bilateral, asymmetric GGO with or without associated multifocal areas of consolidation. CXR was insufficient to detect subpleural nodules, lymphadenopathies, and sometimes GGO. The existence of nodules is a bad prognostic factor in determining the need for PICU admissionÖğe Clinical and laboratory evaluation of Turkish children with IgG subclass deficiency(Elsevier, 2023) Kocaoğlu, Mehmet; Kocaoğlu, Burcu Ezgi; Aytekin, Selma Erol; Keskin, Doğukan Mustafa; Güner, Şükrü Nail; Keleş, Sevgi; Reisli, İsmailBackground: IgG subclass deficiency is a laboratory diagnosis and becomes important with recurrent infections. This study aimed to examine the demographic, clinical, and laboratory results of pediatric cases with IgG subclass deficiency and to improve the understanding of the clinical significance of IgG subclass deficiency. Methods: In this study, the clinical and laboratory features of 111 pediatric patients, with at least one whose serum IgG subclasses was measured as lower than 2 standard deviation of healthy aged-matched control values, were evaluated. The clinical and laboratory features of the cases with isolated IgG subclass deficiency (Group 1) and those with low serum levels of any of IgG, IgA, and IgM in addition to the IgG subclass deficiency (Group 2) were compared. Results: A total of 55 (49.54%) and 56 (50.45 %) patients were included in Groups 1 and 2, respectively. Among our studied cases, 20 (18. 1%) had a history of hospitalization in the neonatal period, 61 (54.95 %) had at least one hospitalization due to infection, and 55 (49.54%) had a history of recurrent infection. The frequencies of these three conditions were statistically significantly higher in Group 2 (p < 0.05). The frequencies of infections in the last year in Groups 1 and 2 were 4.4 +/- 1.2 and 5.4 +/- 1.9, respectively (p < 0.05). As a result of recurrent infections, 43.24% (n = 48) of our patients received antibiotic prophylaxis, and 21.62% (n = 24) had immunoglobulin replacement therapy. Furthermore, the numbers of pa-tients who needed these treatments were higher in Group 2 (p < 0.05).Conclusion: In cases with IgG subclass deficiencies, concomitant main-group immunoglobulin deficiencies may increase the number and severity of infections, leading to hospitalizations, antibiotic prophylaxis, and immunoglobulin therapy. More attention should be paid to cases of immunoglobulin main-group deficiencies in the follow-up of these cases.Copyright (c) 2022, Taiwan Pediatric Association. Published by Elsevier Taiwan LLC. This is an open access article under the CC BY-NC-ND license (http://creativecommons.org/licenses/ by-nc-nd/4.0/).Öğe Çocuklarda akut astım atağında iskemi modifiye albumin düzeyleri(2012) Karagöl, Cüneyt; Ertoy Karagöl, Hacer İlbilge; Kıyıcı, Aysel; Keleş, Sevgi; Artaç, Hasibe; Reisli, İsmailGiriş: Astımlı hastalar nonspesifik ajanlara maruz kaldıklarında akut astım atağı geçirebilmekte ve bu atağın şiddetine göre değişik oranlarda hipoksi gelişebilmektedir. İskemi modifiye albumin (IMA) özellikle miyokardiyal iskemi durumunda 6–10 dakika içerisinde hızla serumda yükselen bir belirteçtir. Diğer kardiyak iskemi belirteçlerinden (CK-MB, troponin-I, miyoglobin) en önemli farkı, henüz nekroz oluşmadan serumda yükselmesi, yani nekroz değil miyokardiyal iskemi göstergesi olmasıdır. Astım atağında IMA düzeylerinde değişiklik olup olmadığı ve atak şiddetinin belirlenmesinde IMA’nın bir belirteç olarak kullanılıp kullanılamayacağı bilinmemektedir. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmaya astım atağı nedeniyle acil polikliniğimize başvuran 30 astımlı çocuk alındı. Bu hastalardan atak sırasında ve ataktan 14 gün sonra semptomsuz dönemde kan alınarak IMA düzeylerine bakıldı. Kontrol grubu olarak 20 sağlıklı çocuk çalışmaya dâhil edildi. Bulgular: Astımlı hastalarda astım atağı sırasında serum IMA düzeyi (0.510.16 Absorbans Ünitesi; ABSU) kontrol grubuna (0.390.12 ABSU) göre anlamlı derecede daha yüksekti (p0.03). Astımlı hastalarda serum IMA düzeylerine atak sonrasında semptomsuz dönemde bakıldığında ise (0.330.08 ABSU), kontrol grubu ile aralarında anlamlı bir fark olmadığı gözlendi (p0.076). Hastaların atakta ve atak sonrası semptomsuz dönemde IMA düzeyleri karşılaştırıldığında, atak sonrasında IMA düzeylerinde anlamlı olarak azalma olduğu tespit edildi (p0.001). IMA düzeyi ile atak şiddeti (p0.071), ve oksijen saturasyonu (p0.068) arasında herhangi bir ilişki olmadığı gözlendi. Sonuç: Bu çalışma akut astım atağı sırasında IMA düzeylerinin belirgin olarak yükseldiğini ve atak sonrasında normale döndüğünü göstermektedir.Öğe Common variable immunodeficiency in adults requires reserved protocols for long-term follow-up(2016) Çalışkaner, Ahmet Zafer; Reisli, İsmail; Arslan, Şevket; Uçar, Ramazan; Ataseven, Hüseyin; Selçuk, Nedim YılmazBackground/aim: The aim of this study is to establish follow-up protocols for adult patients with common variable immunodeficiency (CVID) in a recently founded adult immunology clinic in the Central Anatolia Region of Turkey, where a clinical immunology center for adults was not available previously. Materials and methods: A total of 25 patients with CVID aged 18 years and older were included in this study. The file format consisted of 13 pages and was developed for the purpose of the study. Separate sections were designated for identity information, medical history, disease course, previous and current laboratory and imaging studies, follow-up plans, detection and management of complications/ comorbidities, and treatment results. Results: The mean age of the patients was 36.6 ± 13.4 years. The delay in diagnosis was 107 ± 95.6 months. In 92% of patients, initial symptoms resulting in admission to healthcare facilities were infections. Seventeen of 25 patients (68%) had bronchiectasis at the beginning of follow-up. Conclusion: Early identification of complications and comorbidities in patients with CVID will significantly improve quality of life and survival. Close observation and standardized protocols for follow-up are essential components of management.Öğe DiGeorge Sendromu(2016) Göktürk, Bahar; Reisli, İsmailDiGeorge sendromu (DGS), nöral krest gelişim ve migrasyon defektine bağlı oluşan en sık görülen mikrodelesyon sendromudur. Tipik delesyon bölgesinde 35'ten fazla gen bulunması nedeniyle fenotip oldukça değişkendir. Ancak bu hasta grubundaki genotipfenotip korelasyonu oldukça zayıftır. Fasiyal dismorfizm, mentalmotor gelişim basamaklarında gecikme ve makrotrombositopenisi olan her çocuk DGS'nun diğer bulguları açısından sorgulanmalı, gerekirse tetkik edilmelidir. Tüm bulguların birarada olması gerekmediği akılda tutulmalıdır. Tanı alan hastaların hayatlarının değişik evrelerinde değişik problemlerle karşılaşacağı bilinmeli, hasta ve ailesine yeterli genetik danışmanlık verilmelidir. Bu derlemede, sık rastlanan bir delesyon sendromu olduğu halde tanısının çok kolay atlandığı ve tanı konduktan sonra da takipte zorlukların çekildiği DGS ile ilgili ayrıntılı bilgi vermek ve farkındalığı artırmak amaçlanmıştır.Öğe Evaluation of serum RANTES levels in childhood asthma(2012) Reisli, İsmail; Doğu, Esin Figen; İkincioğulları, Kamile Aydan; Babacan, EmelGiriş: İnflamatuvar hücreler için kemoatraktan bir molekül olan RANTES, değişik allerjik hastalıklarda rol oynar. Bu çalışmanın amacı, çocukluk çağı astımında serum RANTES düzeylerini değerlendirmek ve akut astım atağındaki değişimini incelemektir. Gereç ve Yöntem: Serum RANTES düzeyleri yaşları 2-14 yıl arasında olan 16 astımlı çocukta (median yaş: 4.5 yıl) akut astım atağı sırasında ve astım atağından iki hafta sonra ELISA yöntemiyle ölçüldü. Yaş grubu benzer 10 sağlıklı çocuk da kontrol grubunu oluşturdu. Bulgular: Astımlı çocukların atak sırasında ölçülen serum RANTES düzeyleri kontrol grubu ile benzerken, atak sonrası ikinci haftada kontrol grubundan yüksek bulundu (p> 0.05). Astımlı hastaların 11’inde atak sonrası serum RANTES düzeyleri yükselirken, dördünde düşme saptandı, birinde ise değişiklik gözlenmedi. Astımlı hastalarda gözlenen bu değişiklik istatistiksel olarak anlamlı bulundu. Sonuç: Akut astım atağı sonrası ikinci haftada gözlenen serum düzeylerindeki yükselme eğilimi, RANTES’in çocukluk çağı astımının patogenezinde rol oynayabilen bir molekül olabileceği savını destelemektedir. (Asthma Allergy Immunol 2012;10:78-83)Öğe İmmünglobulin A eksikliğinde atopi ve allerjik hastalıklar(2012) Artaç, Hasibe; Keleş, Sevgi; Karagöl, Cüneyt; Göktürk, Bahar; Reisli, İsmailGiriş: İmmünglobulin (Ig) A eksikliği özellikle okul öncesi çocukluk çağında morbiditeye neden olan yaygın bir immün sistem bozukluğudur. Bu çalışmanın amacı, IgA eksikliği olan olguları atopi ve allerjik hastalık yönünden yaş gruplarına göre değerlendirmek, bu eksikliğin dört yaş altında ve üstündeki klinik sonuçlarını belirlemektir. Gereç ve Yöntem: Kasım 2001-2007 tarihleri arasında 272 parsiyel ve 23 selektif IgA eksikliği olan toplam 295 hasta retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Hastaların tanı yaşları 64.3 43 (4-204) ay, infeksiyonların başlangıç yaşı 29.5 36 (1-168) ay idi. Tanı yaşı dört yaş altında 121 hasta mevcuttu. Başvuru sebepleri sırasıyla tekrarlayan bronşit (40), tonsillofarenjit (33), sinüzit (6), pnömoni (4), otit (2), akut gastroenterit (0.3) ve boyun apsesi (0.3) olarak kaydedildi. Olguların %25’inde eozinofili ve 38’inde artmış IgE düzeyi ve aralarında ilişki belirlendi. Hastaların 31’inde spesifik IgE ve/veya deri testi pozitifliğiyle atopi saptandı. Allerjik hastalık sıklığı 78 oranında bulundu (60 astım, 15 allerjik rinit, 8 atopik dermatit, 6 ürtiker, 0.7 allerjik konjunktivit). Klinik izlemde IgA düzeyinin normal sınırlara ulaşma zamanı 17 14 ay olup, 3-60 ay arasında değişmekteydi. Selektif IgA eksikliği olan üç hastada bronşektazi mevcuttu. Sonuç: Serum IgA düzeyi yalnızca tekrarlayan infeksiyon durumlarında değil, allerjik semptomlarla başvuran hastalarda da değerlendirilmelidir.Öğe Konjenital Lober Amfizemi Taklit Eden Yabancı Cisim Aspirasyonu(2012) Pekcan, Sevgi; Uygun, Hasibe; Göktürk, Bahar; Altınok, Tamer; Reisli, İsmail; Artaç, HasibeGiriş: Konjenital lober amfizem (KLA), süt çocuğunda solunum yetmezliğine yol açan nadir akciğer gelişim malformasyonlarındandır. Hastalar, sıklıkla yaşamın ilk 6 ayında tekrarlayan solunum sıkıntısıyla başvururlar. Yabancı cisim aspirasyonu (YCA), çocukluk çağında morbidite ve mortalitenin önemli bir sebebidir. Tekrarlayan alt solunum yolu infeksiyonu hikayesi olan ve tedaviye cevap vermeyen hastalarda YCA akla gelmelidir. Olgu Sunumu: KLAi taklit eden uzun süreli solunum şikayeti olan ve radyolojik bulguları 11 aydır havalanma farkı şeklinde sebat eden 16 aylık YCA olgusu sunuldu. Tartışma: Yabancı cismin akut ve kronik dönemdeki radyolojik bulgusu her iki akciğer arasında havalanma farkı olabilir ve bu bulgu küçük çocuklarda bazen KLAi düşündürebilir. (Gün cel Pediatri 2012; 10: 70-3)Öğe Nijmegen Breakage Sendromlu Bir Olgunun Uzun Süreli izlemi(2018) Genç Yüzüak, Serap; Göktürk, Bahar; Hazar Sayar, Esra; Yıldırım, Mahmut Selman; Reisli, İsmailNijmegen Breakage Sendromu (NBS), mikrosefali, tipik yüz görünümü, büyüme geriliği, mental gerilik, immün yetmezlik ve lenfoid malignitelere yüksek yatkınlıkla karakterize nadir görülen bir kromozomal instabilite hastalığıdır. NBS, 8 nolu kromozomda bulunan (8q21) NBS1 geninde mutasyon sonucu ortaya çıkar. Bu gen moleküler ağırlığı 95 kDa olan nibrin proteinini kodlar. NBS’lu olgularda bildirilen immünolojik anormallikler hem hücresel hem de hümoral immün sistem ile ilgili olmakta, hastalarda daha çok tekrarlayan bakteriyal ve viral sinopulmoner enfeksiyonlar görülmektedir. NBS nadir görülen bir sendromdur. Bu sendroma immün yetmezlik tablosunun eşlik edebileceği akılda tutulmalıdır.Öğe Otozomal dominat geçişin görüldüğü ailesel 22q11.2 delesyon sendromu(2016) Göktürk, Bahar; Gökdemir, Mahmut; Reisli, İsmail; Yıldırım, Mahmut Selmanİnsanlardaki en sık mikrodelesyon sendromu olan 22q11.2 delesyon sendromu sadece bir kromozomun etkilenmesiyle oluşan hemizigot bir delesyon sonucu oluşur. Hastaların çoğunda de novo mutasyon söz konusudur ancak %520'sinde ebeveynlerde birisinde etkilenme olabilir (otozomal dominant geçiş). Bu hasta grubundaki genotipfenotip korelasyonu oldukça zayıftır. Biz de otozomal dominant geçişin söz konusu olduğu 22q11.2 delesyon sendromu olan ve farklı klinik bulguları olan üç aile bireyini sunmayı hedefledik.Öğe T Hücrelerin Eş Uyaran ve İnhibitörleri: CD28 Ailesi(2016) Karaselek, Mehmet Ali; Reisli, İsmailHücresel bağışıklıkta rol oynayan T lenfositlerin, immün yanıt oluşturabilmesi için aktive olmaları gerekmektedir. T lenfosit aktivasyonu için iki sinyal gereklidir. Bu sinyallerden birincisi antijen tarafından sağlanır. İkinci sinyal ise, eş uyaran moleküller tarafından sağlanmaktadır. Yıllar önce T hücrelerin aktivasyonu için herhangi bir eş uyarana ihtiyaç duymadığına inanılmaktaydı. Ancak yapılan in vitro ve in vivo çalışmalar T hücrelerin aktivasyonu ve büyümesi için eş uyaranlara ihtiyaç duyduklarını göstermişlerdir. T hücre aktivasyonu ve büyümesi gerekli eş uyarılar, CD28 ailesi ve tümör nekrosis faktör (TNF) ailesi üyelerine ait olan moleküller tarafından sağlanır. CD28 ailesine ait 4 adet eş uyaran molekül tanımlanmıştır. Bunlar CD28, indüklenebilir T hücre kostimulatör sistemi (ICOS), sitotoksik T lenfosit ilişkili protein 4 (CTLA-4, CD152) ve programlanmış hücre ölümü proteini 1 (PD-1) molekülleridir. CD28 ve ICOS T hücre aktivasyonunda pozitif etkili iken, CTLA-4 ve PD-1 molekülleri negatif etki göstermektedir. Bu derlemede CD28 ailesine ait eş uyaran moleküller, bu moleküllere ait ligandlar ve eş uyaran moleküllerin ligandlarla etkileşimleri tartışılmaktadır.Öğe Ülkemizde kronik granülomatöz hastalık tanılı olguların demografik verileri ve interferon-gama tedavisi öncesi ve sonrası klinik verilerinin karşılaştırılması(2013) Filiz, Serkan; Kocacık Uygun, Dilara Fatma; Sanal, Özden; Camcıoğlu, Yıldız; Somer, Ayper; Barlan, Işıl; Kılıç, Şebnem; Reisli, İsmail; Patıroğlu, Türkan; Yıldıran, Alişan; Artaç, Hasibe; Metin, Ayşe; Aksu, Güzide; Genel, Ferah; Öztürk, Can; Çelmeli, Fatih; Bingöl, Ayşen; Yeğin, OlcayGiriş: Kronik granülomatöz hastalık (KGH): Fagositik hücrelerin, bazı bakteri ve mantarları fagosite ettikten sonra öldürememesiyle karakterize heterojen, kalıtsal primer bir immünyetmezlik hastalığıdır. Doğal ve kazanılmış bağışıklık yanıtta rol oynayan interferon-gama (INF-), KGH tedavisinde uzun yıllardır kullanılmasına rağmen etkinliği hala tartışılmaktadır. Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda, 14 immünoloji merkezinde KGH tanısıyla takip edilen toplam 57 hastanın demografik verileri, infeksiyöz ve granülomatöz komplikasyonlar gibi klinik bulgularına ait verileri, INF- tedavisi öncesi ve sonrası anket formları üzerinden değerlendirildi. Bulgular: Çalışmaya alınan 57 hastanın 14’ü kadın ve 43’ü erkekti. Yaş ortalaması 10.9 7.4 yıl iken tanı yaşı ortalaması ise 4.9 4.8 yıl olarak saptandı. Hastaların 56’sında akrabalık öyküsü ve 60’ında ise ailede primer immünyetmezlik (PİY) öyküsü vardı. Olguların %95’i trimetoprim-sülfametoksazol (TMP-SMX) ve %89.5’i itrakonazol tedavisi alırken %60’ı INF-? kullanıyordu. INF-? alanlarda, almayanlara göre ciddi infeksiyon, pnömoni, yumuşak doku infeksiyonu ve lenfadenit gibi infeksiyöz komplikasyonların sıklığının daha az olduğu görüldü. Ayrıca, INF-? alanlarda, aspergillozis infeksiyonu, organ apsesi, granülomatöz reaksiyon sıklığının daha az olduğu saptandı. Hastaların KGH alt tiplerine göre yıllık infeksiyöz komplikasyonları karşılaştırıldığında; gp91phox alt tipinde INF-? alan grupta infeksiyon sıklığının daha az olduğu görüldü. Sonuç: KGH’li olguların demografik ve klinik özelliklerini yansıtan çalışmamız göstermiştir ki, KGH’de INF profilaksisi tedavisi, infeksiyöz ve granülomatöz komplikasyon sıklığını azaltmakta ve bu tedavi özellikle gp91phox alt tipinde etkili olmaktadır.