Makale Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 13 / 13
  • Öğe
    Nijer Deltası’nda çatışma: Güvenlik, sivil toplum ve şiddet
    (2018) Uluer, Ahmet Göksel
    Nijer Deltası 1960’ların ortalarından itibaren çatışmaların yaşandığı bir bölge oldu. 1960’da bağımsızlığına kavuşan Nijerya, henüz yedinci yaşında iken çok ciddi boyutlara ulaşan ve uzun süren Nijerya-Biafra savaşını tecrübe etti. Petrolün kaynak bölgesi ve bu özelliğiyle ülkenin ekonomik kalbi olan bölge, etnisiteye dayalı bir kutuplaşmaya da ev sahipliği yapmaktaydı. Bu haliyle bölgesel ve ulusal anlamda ekonomik ve etnopolitik bir çatışmanın odağı haline geldi. İç savaş deneyimi, bölge halklarının günümüze dek süren hak,daha fazla gelir, demokrasi, bağımsızlık gibi taleplerini doğuran bir sivil toplum, aktivizm, şiddet ve güvenlik faaliyetleri döngüsünün ilk adımı oldu. Bu çalışmada sivil toplum, silahlı örgütler, etnik ve dinsel gruplar, devlet, çok uluslu şirketler gibi pek çok aktörün bulunduğu Nijer Deltası’nda çatışmayı doğuran nedenler ve çatışmanın tarihsel süreci ele alınmaktadır. Savaştan affa, barışçıl eylemlerden silah kullanımına uzanan değişimler, çatışma ve çözümüne dair atılan adımlar ile aktörlerin zamanla değişen tutumları, bölgesel ve küresel konjonktür çerçevesinde incelenmektedir.
  • Öğe
    Latin Amerika’da muhafazakârlık ve dış politika: Brezilya örneği
    (2017) Tekin, Segâh
    Latin Amerika'da sömürgecilik döneminde uygulanan ihracata dayalı ekonomi modeli, kırsal oligarşinin bir güç odağı olarak ortaya çıkmasına neden olmuştur. Kurulu düzenin sürdürülmesindeki çıkarları ile uyumlu olarak, kırsal oligarşi, muhafazakâr siyasal görüşler ve düzen ve ilerleme söylemine dayanan pozitivist bir ulus inşası gündemi benimsemiştir. Brezilya siyasetinde muhafazakâr görüşün ortaya çıkışı da büyük ölçüde benzer bir yol takip etmiştir. Bununla beraber, muhafazakâr görüşün Brezilya siyaseti üzerindeki etkisi ülke içinde ve dışında yaşanan çeşitli değişimler ekseninde çeşitlilik göstermiştir. İmparatorluk döneminde şekillenen muhafazakâr düşünce, Birinci Cumhuriyet döneminde siyasal yaşamı yönlendirmiştir. 1930 sonrasında muhafazakârlık, ulusal kimliğin inşasındaki belirleyici rolünü korumuş fakat siyasetteki belirleyici konumunu yitirmiştir. 1964-85 döneminde ülkeyi yöneten askeri hükümetin izlediği muhafazakâr politikalar ise bu durumun istisnasıdır. Muhafazakârlığın Brezilya siyasetindeki yolculuğu ile ilişkili olarak fakat her zaman uyumlu biçimde şekillenmeyen Brezilya dış politikasının muhafazakârlık ile ilişkisi, uluslararası sisteme katılım ve ABD ile uyum eksenlerinde ortaya çıkan iki temel parametre etrafında şekillenmiştir. Brezilyalı siyasetçiler ülkenin bağımsızlığın korunması (otonomi), uluslararası alanda saygın bir konum elde etme ve kalkınmacı politikalar izleme gibi geleneksel hedeflerini paylaşmakta fakat bunlara nasıl erişileceği noktasında görüş farklılıkları yaşamaktadırlar. Bu farklılıklar aynı zamanda Brezilya'da muhafazakâr dış politikanın da sınırlarını çizmektedir.
  • Öğe
    “İslam ve Demokrasi” tartışmaları üzerinden bir algı yönetimi
    (2017) Bozbaş, Gökhan
    İslam ve demokrasinin birbiriyle uyumu veya uyumsuzluğu üzerine yapılan tartışmaların sayısında son yıllarda ciddi bir artış gözlemlenmektedir. Özellikle Arap Baharı sonrasında bu olanlardan doğrudan etkilenen ülkeler, Amerikan işgalinden sonra Irak'ta yaşanan siyasal dönüşümlerde etkili olmuş ve Muhafazakar bir partinin 2002'de iktidara gelmesinden sonra Türkiye'nin yaşadıkları bu tartışmalara ivme kazandırmıştır. Batı merkezli olarak yürütülen bu tartışmalarda, İslam ve Demokrasinin birbirine uyumu ve uyumsuzluğundan bahsedilirken üçüncü bir şıktan bahsedilmemektedir. İki farklı medeniyeti ifade eden bu olguların neden bir kültürleşme sürecine girmedikleri ise tamamen gündem dışıdır. Bu sebeple, tek yönlü olarak yürütülen bu tartışmaların muhtevası ve şekli değerlendirildiğinde aslında bir propaganda yürütüldüğü dikkat çekmektedir. Zira özellikle soğuk savaş sonrasında İslam coğrafyasında demokratikleşme adına atılan adımların, bu tartışmalarda yer bulmaması veya göz ardı edilmesi propaganda iddiasını güçlendirmektedir. Bu sebeple, yapılan bu tartışmalarda farklı bir bakış açısıyla konunun değerlendirilmesi, konuya derinlik katılması açısından önemlidir. Bu çalışma, bu iki kavram üzerinden yapılan tartışmaların, aslında bir propaganda/algı yönetimi konusu olduğunu göstermekte ve bunun üzerinden yeni bir tartışma alanı oluşturmayı hedeflemektedir. Sürekli olarak olumlu kavramlar ile bir arada kullanılan demokrasi kavramının karşısına, olumsuz ve negatif kavramlar ile kullanılan İslam kavramının yerleştirilmesinin küresel bir algı yönetimi olduğu kanaatindeyiz.
  • Öğe
    Spoils of a War: Impact of Georgia-Russia War on Russian Foreign and Security Policies in the ‘Near Abroad’
    (2012) Özkan, Güner
    Gürcistan’da Ağustos 2008’de yaşanan savaştan önce Rusya’ya karşı bir çok rakibi, Moskova’nın ‘yakın çevre’de etkisini koruma ve güçlendirme çabalarına karşı meydan okudu. Bu anlamda, Rusya için Güney Osetya üzerine Gürcistan’daki savaş, aynı aktörün ‘yakın çevre’de özel çıkarlarının olduğunu güçlü şekilde tekrar belirtme anlamında tam zamanında ortaya çıkmıştır. Bu çalışmada Gürcistan’daki savaş, ‘yakın çevre’de total olarak ‘oyunu’ değiştirecek bir gelişmeden ziyade, önemli jeopolitik sonuçlara yol açabilen bir olay olarak ele alınmıştır. Dolayısıyla çalışma, Gürcistan’a yönelik reaksiyonuyla Rusya’nın, önceden zaten ‘yakın çevre’de siyasi ve ekonomik olarak ulusal çıkarlarını arttırma çabalarını, şimdi daha fazla araçla ve daha dikkatli biçimde sürdürme amacı taşıdığını ileri sürmektedir. Özellikle ABD ve AB’nin kendisine karşı sert eleştirilerine ve aldıkları bazı önlemlere rağmen, Rusya ‘yakın çevre’yi tekrar kendi etki alanına çekmeyi başarmıştır. Rusya bunu, Gürcistan savaşı öncesi izlediği realist tutumunun temel özelliklerini taşıyan bir çok metodu bugün de kullanarak sürdürmektedir. Rusya’nın savaş öncesi ‘yakın çevre’ konseptini açıkladıktan sonra çalışma, aynı aktörün yine aynı bölge üzerinde jeopolitik iddilarını tekrar gerçekleştirme çabasını en etkin biçimde açıkladığı düşünülen; ABD ve AB’yi kısıtlayan Rusya, güvenlik alanını derinleştirmek için Ortak Güvenlik Antlaşması Teşkilatı, güvenlik alanını genişletmek için Şangay İşbirliği Örgütü ve Rusya’yı tekrar ‘büyük’ yapmak için enerji boru hatları konularını ele almaktadır.
  • Öğe
    Batı'nın demokrasi paradoksu, 'demokratik darbe' kavramsallaştırması ve 15 Temmuz darbe kalkışması
    (2016) Bozbaş, Gökhan
    Dünya son bir asırdır demokrasi ve siyasal sistemlerin demokratikleşme konusunu derinlemesine araştırmaktadır. Araştırma yapılırken bu konunun gerekli olup olmadığı üzerinde, ülkelerin nasıl demokratikleştirilmesi gerektiği üzerine yoğunlaşmaktadır. Bununla birlikte demokratikleşme ve demokratikleştirme konusunda Batılı ülkelerin ciddi bir misyona sahip oldukları ise pratikte genel kabul görmüş bir gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır. Bu çerçevede İslam dünyası ülkeleri sürekli olarak demokratikleşme konusunda bir istisna olarak değerlendirilmekteydi. Hatta İslam ve demokrasinin uyumsuzluğu konusunda sayısız eser neşredilmiştir. 21. yüzyıla kadar bu ülkelerde yukarıdan aşağı bir modernleşme süreci yaşanılmıştır. Fakat son 20-25 yıldır bölge ülkelerinde tabandan yukarıya bir özgürlük/demokrasi hareketi başlamıştır. Buna karşılık devletlerin baskı aygıtları karşı bir reaksiyon ile gerçekleştirdikleri darbeler ile bu hareketlenmeleri engellemektedir. Bu darbeler, dünyanın demokrasi bayraktarlığını yapan ve demokrasiyi destekleyen Batı dünyasında ya sessizlikle ya da zımni destekle karşılık bulmaktadır. Bu durum Batı dünyasında bir paradoksa sebep olurken bu paradokstan çıkmak için 'demokratik darbe' kavramsallaştırması ile bir çelişkinin de içine düşmektedir. Bu çalışma bu kavramsallaştırmayı ve Batının demokrasi paradoksunu analiz etmektedir.
  • Öğe
    Avrupa Birliğinin Arap-İsrail Uyuşmazlığındaki Üçüncü Taraf Rolünün Değerlendirilmesi
    (2014) Kaya, Taylan Özgür
    Bu makalenin amacı, ABnin Arap-İsrail Uyuşmazlığının çözümüne yönelik olarak oynadığı üçüncü taraf rolünün değerlendirilmesidir. Bu makale, ABnin Uyuşmazlığın çözümüne yönelik üçüncü taraf rolünün, tarafların uyuşmazlık davranışlarını, teşvik yapılarını değiştirmeye yönelik bir müdahale ile daha uzlaşmacı bir yöne doğru değiştirmeyi amaçlayan bir müdahale tipi olan yapısal müdahale şeklinde olduğu iddiasını ileri sürmektedir. Bu makale kapsamında ABnin Arap-İsrail Uyuşmazlığı kapsamındaki yapısal müdahale faaliyetleri olan 1991 yılında başlayan Madrid Barış Sürecinin çok taraflı müzakerelerinin önemli çalışma gruplarından birinin başkanı olarak oynadığı etkin rol, uyuşmazlığın tarafları arasında diyalog için çok taraflı bölgesel bir forum sağlayan Avrupa-Akdeniz Ortaklığı, ABnin, Filistinin devlet inşasına verdiği teknik ve mali destek, ABnin Filistinin kapasite inşa sürecine destek için başlattığı iki AGSP operasyonu, ABnin, Filistinin sosyo-ekonomik kalkınmasına verdiği destek, ABnin, İsrail ve Filistinli sivil toplum örgütlerinin barışa yönelik ortak projelerine sağladığı mali destek ve cezalandırıcı bir yapısal müdahale davranışı olarak 2006 yı- lında Hamasın uyuşmazlık davranışını değiştirmek amacıyla Hamasa karşı uyguladığı ekonomik ve siyasi yaptırımlar incelenecektir. ABnin yapısal müdahale çerçevesindeki faaliyetlerinin başarısının değerlendirildiği sonuç bölümünde ise, Filistin ve İsrail arasındaki karşılıklı şiddet kısır döngüsünün İsrail-Filistin etkileşiminin temel dinamiği olmasından kaynaklanan, Birliğin yapısal müdahale davranışının tek yönlü doğasından yani ABnin, Filistin tarafı üzerindeki nüfuzunu gerek olumlu gerekse olumsuz teşvikler yoluyla Filistin tarafının uyuşmazlık davranışını değiştirmek için etkili bir şekilde kullanırken bunu İsrail tarafına karşı kullanamamasından ve Hamas örneğinde görüldüğü gibi ABnin doğru müdahale aracını doğru zamanda kullanamamasından kaynaklanan nedenlerle, ABnin yapısal müdahalede öngörüldüğü gibi gerek Filistin gerekse İsrail tarafının uyuşmazlık davranışlarını uzlaş- macı bir yöne doğru değiştirme konusundaki beklentileri karşılayamadığı sonucuna ulaşılmıştır.
  • Öğe
    Saint-Malo Sonrası Dönemde Avrupa Birliği’nin Uluslararası Kimliği: Bir Sivil Güçten Daha Fazlası Mı?
    (2017) Kaya, Taylan Özgür; Sarıkamış Kaya, Aslıgül
    Bu makalenin amacı, askeri kabiliyetlere sahip olmaması sebebiyle sivil bir güç olarak tanımlanan AB'nin 1990'lı yılların sonlarında hayata geçirilen AGSP/OGSP süreci ile askeri bir kapasiteye sahip olmasının Birliğin sivil güç kimliğini sona erdirip erdirmediği sorusuna cevap bulmaktır. Bu soruya cevap ararken makalenin ilk bölümünde, 1940'lı yılların sonlarından başlayarak savunma ve güvenlik boyutunun Avrupa bütünleşme sürecindeki yeri incelenmiştir. İkinci bölümde, askeri kabiliyetlere sahip olmanın AB'nin sivil güç olma kimliğini sona erdirip erdirmediği konusunda literatürdeki temel tartışmalara değinilmiştir. Genel bir değerlendirmenin yapıldığı son bölümde ise, AGSP/OSGP süreci ile 1970'li yılların başında François Duchêne tarafından ortaya konulan temelinde askeri araçlardan arındırılmış olmaya dayanan geleneksel Sivil Güç Avrupa anlayışının yani 'Sivil Güç Avrupa versiyon 1.0'ın, sivil araçlar ile birlikte askeri araçları da etkin bir şekilde kullanabilme kapasitesine sahip olmaya dayanan modern bir Sivil Güç Avrupa anlayışına yani 'Sivil Güç Avrupa versiyon 2.0'a evrildiği sonucuna varılmıştır
  • Öğe
    Bölgesel Bir Kompleks Olarak Mağrip
    (2016) Kaya, Taylan Özgür
    Bu makalenin amacı Mağrip'in bölgeselliğini bölgenin tarihsel deneyimi, siyasi örgütlenmesi ve bölgesel güvenlik dinamiklerini inceleyerek ölçmektir. Björn Hettne'nin ortaya koyduğu bölgesellik kavramı ve bölgeselliğin beş düzeyi çalışmaya kavramsal bir çerçeve sunmaktadır. İnceleme sonucunda, Mağrip'in siyasal yapılanma ve bölgesel güvenlik dinamikleri açısından bölgeselleşmenin ikinci düzeyi olan bölgesel kompleks'in özelliklerini gösterdiği sonucuna varılmıştır. Siyasi açıdan bölgedeki siyasi yapılar Vestfalyan tarzda ulus-devletler şeklinde örgütlenmişlerdir. Güvenlik açısından ise sömürgecilik sonrası ulus-devlet inşa etme ve güçlendirme süreci, sömürgecilik döneminden miras kalan toprak ve sınır anlaşmazlıkları ve bölgesel güç çekişmeleri nedeniyle devletler arasında yaşanan çatışmalar bölgeyi anaşik bir yapı içinde rekabet eden bir grup devletten oluşan "Standart Bölgesel Güvenlik Kompleksi" haline getirmiştir. Devletler arası ilişkilerin rekabet, denge ve ittifaklar temelinde yürütülmesi ise bölgedeki güvenlik kompleksinin çatışma formasyonu şeklinde yapılanmasına neden olmuştur. Bölgenin bu çatışmacı karakteri, bölgeyi klasik, devlet-merkezli ve askeri-siyasi tipte bir "Bölgesel Güvenlik Kompleksi" durumuna getirmiştir.
  • Öğe
    Sino-Indian Strategic Rivalry in the Indian Ocean Region
    (2017) Kaya, Taylan Özgür; Kılıç, Fatih
    Bu makale, Çin ve Hindistan'ın Hint Okyanusu bölgesinde bölgesel bir nüfuz sağlamak için giriştikleri stratejik rekabeti açıklamayı amaçlamaktadır. Bu amaçla, makale her iki aktörün stratejik rekabet olarak yorumlanabilecek faaliyetlerine odaklanmaktadır. Bu çerçevede, ilk olarak Çin'in 'Bir Kuşak Bir Yol İnisiyatifi' kapsamında Bangladeş, Myanmar, Sri Lanka ve Pakistan gibi bölge ülkeleriyle güçlü ekonomik ve askeri bağlar kurma ve Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru ve Bangladeş-Çin-Hindistan-Myanmar Ekonomik Koridoru gibi bazı önemli bağlantı projeleri yoluyla bölgedeki stratejik ve ekonomik nüfuzunu artırma girişimleri incelenecektir. İkinci olarak, Hindistan'ın, ABD ve 'Doğu'ya Yönelim' ve 'Önce Komşular' gibi inisiyatifler çerçevesinde kendine komşu olan İran, Myanmar, Sri Lanka gibi ülkelerle ekonomik ve askeri bağlarını güçlendirme çabaları ve 'Kaladan Multi Modal Transit Ulaşım Projesi' ve 'Hindistan-Myanmar-Tayland Transit Geçiş Yolu' gibi bazı bağlantı projeleri incelenecektir. Sonuç olarak, Hint Okyanusu üzerindeki Çin-Hint rekabeti her ne kadar aynı coğrafi bölge üzerinde mutlak bir kontrol sağlamak üzerine olan 'mekansal bir rekabet' olarak görünse de esasında bölgesel nüfuz elde etmeye yönelik 'pozisyonel bir rekabettir'. Bu çerçevede, bir yanda Çin, Hint Okyanusu bölgesindeki nispi pozisyonunu güçlendirmeye çabalarken öte yandan Hindistan bölgedeki nispeten avantajlı ve üstün pozisyonunu muhafaza etmeye çalışmaktadır.
  • Öğe
    Orta Ölçekli Bir Güç Olarak Avrupa Birliği: Söylem Ve Uygulama
    (2019) Kaya, Taylan Özgür
    Bu makale, AB’nin, dış politika amaçları, ilkeleri ve davranışlarını göz önünealarak Andrew F. Cooper, Richard A. Higgott ve Kim Richard Nossal tarafındanortaya konan davranışsal model ışığında orta ölçekli bir güç olarak tanımlanıptanımlanamayacağı sorusuna cevap bulmayı amaçlamaktadır. Sonuç olarak,Birliğin “hayır için güç” söylemi çerçevesinde dünyayı herkes için daha iyi bir yerhaline getirmek için yürüttüğü faaliyetler, dış politikasında etkin çok taraflılığa veBirleşmiş Milletlere verdiği önem, Paris İklim Anlaşmasının imzalanması ilesonuçlanan 2015 Paris İklim Konferansı öncesi ve esnasında oynamış olduğuentelektüel ve girişimci liderlik, arabuluculuk ve köprü kurucu rol ve kendi ilehemfikir olan aktörlerle kurduğu işbirlikleri Birliğin dış politika davranışlarıaçısından orta ölçekli bir güç olarak hareket ettiğini göstermektedir.
  • Öğe
    II. Dünya Savaşı sonrası Japon dış politikasını muhafazakârlık üzerinden okumak
    (2017) Özşahin, Mustafa Cüneyt
    Bu çalışmada Welsh'in (2003) uluslararası politika-muhafazakarlık ilişkisini incelediği makalesinde ortaya koyduğu gelenek, düzen ve kuşkuculuk kavramlarından faydalanılarak Japon dış politikasının ne ölçüde muhafazakar olarak değerlendirilebileceği araştırılmaktadır. Bu çerçevede söz konusu üç kavram üzerinden II. Dünya Savaşı sonrasından yakın döneme uzanan süreçte Japon dış politikası incelenmekte ve sonuç olarak Japon dış politikasının muhafazakar bir niteliğe haiz olduğu iddia edilmektedir. Bunun yanı sıra çalışmanın son bölümünde ise mevcut başbakan Şinzo Abe dönemine değinilmekte ve bu dönemde Japon dış politikasında giderek yüksek sesle dile getirilen dış politikada değişim söylemine yönelik bir değerlendirme yapılmaktadır
  • Öğe
    Tahran Deklarasyonu ve Sonrası: Türkiye-Brezilya Küresel Ortaklığının Yükselişi ve Gerileyişi
    (2018) Tekin, Segâh
    2000’lerin ilk on yılında, Türk dış politikasında dünyanın çeşitli bölgeleri ile siyasal ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi amacı ile açılım politikaları başlatılmıştır. Bu çerçevede 2006, Latin Amerika ve Karayipler Yılı ilan edilmiştir. Brezilya da benzer şekilde 2003 sonrasında küresel düzeyde ortaklarını çeşitlendirmeye yönelmiştir. Karşılıklı bölgesel açılım politikaları ve hedef bölgelerde güvenilir ortak-lar bulma çabasıyla uyumlu olarak, 2006’dan itibaren Türkiye-Brezilya ilişkileri, özel bir ilerleme dönemine girmiştir. Bu dönemde diplomatik, ekonomik, toplumsal ve kültürel ilişkiler gelişmiştir. İki ülkenin bölgesel açılımları büyük ölçüde ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi hedefi eşliğinde yürütülürken, yükselen güçler olarak uluslararası sistemde rol oynama istekleri; iki ülkeyi Tahran Deklarasyonu ve Medeniyetler İttifakı gibi küresel çaptaki girişimlerde birlikte hareket etmeye ve genel olarak dünya barışını desteklemeye yönelik bir iş birliğine yöneltmiştir. Bu dönemde Türkiye ve Brezilya’nın önemli roller üstlendiği üç diplomatik girişimden söz edilebilir. Bunlar; Türkiye-Brezilya-İran ortaklığında geliştirilen Tahran Deklarasyonu, her iki ülkenin de önemli paydaşlar olarak yer aldıkları Medeniyetler İttifakı Projesi ve Türkiye, Brezilya ve İsveç tarafından başlatılan Barış İnşasında Üçlü Dayanışma girişimidir. Bu çalışma, 2006 sonrası Türkiye-Brezilya ilişkilerini; ikili ilişkilerin ve karşılıklı bölgesel açılımların seyri çerçevesinde incelemektedir. 2006-2013 döneminde gelişen ilişkiler, 2013 sonrasında her alanda bir gerileyiş sürecine girmiştir. Bu çalışma, Brezilya’da ortaya çıkan ülke içi siyasal ve ekon omik sorunların yanı sıra coğrafi uzaklık ve ekonomik iş birliği potansiyelinin kısıtlı oluşunun ikiyükselen güç arasında kalıcı bir ortaklık kurulmasını zorlaştırdığını ortaya koymaktadır.
  • Öğe
    Prematüre doğum/Ruşeym ölüm: 15 Temmuz darbe teşebbüsünün anatomisi
    (2016) Çemrek, Murat
    15 Temmuz’dan bu yana başta başkent Ankara ve ülkenin yaklaşık beşte bir nüfusunu barındıran en büyük şehri İstanbul’daki kaos hiç durulmadan devam ediyor. Hükümete bağlı askeri birlikler, polis, jandarma ve paramiliter gruplar ile darbeciler ve destekçileri arasında özellikle başkentin çeşitli noktalarında yaşanan sıcak saatler sonrasında çok sayıda sivilin de hayatını kaybettiği ve yaralandığı sürekli gelen haberler arasında. Birçok bakanlık çatışmalar sonrasında karşılıklı olarak birkaç kez el değiştirdi. Ülkenin dört bir yanından gelen haberler de birçok il ve ilçedeki durumun da başkentten farklı olmadığını ortaya koyuyor...