Sayı 51 - 2 (2021)
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Recep Koyuncu, Teoriden pratiğe vakfı ve ibtidâ - Kur’ân-ı Kerîm’in anlaşılması bağlamında İstanbul: Hacıveyiszade ilim ve kültür vakfı yayınları, 2022 (Kitap Tanıtımı).(Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2022) Aslan, EmineKaynağı bizzat Kur’ân-ı Kerim’in kendisi olan vakf ve ibtidâ, kırâat ve tecvîd ilimlerinin en önemli alt dallarından biri olarak görülmektedir. Makâsıd-ı ilâhînin doğru bir şekilde anlaşılması ve içerdiği i‘câzın açığa çıkması; Kur’ân-ı Kerim kırâati esnasında nerede nasıl durulacağını ve nereden nasıl okumaya başlanacağını bilmeye imkân sağlayan bu ilimle mümkündür. Vakf ve ibtidâ kurallarına uyulmadığı, diğer bir ifadeyle gelişigüzel vakfedilip yine belli bir kaideye bağlı kalmaksızın ibtidâ edildiği takdirde ortaya çıkması muhtemel anlam değişimi ve bozulmalarına kapı aralanmış olur. Dolayısıyla bu ilmin Kur’ân’ın mânasıyla doğrudan ilişkili olduğu ve bir bakıma onun muhafazasını üstlendiği söylenebilir. Tanıtımını yapacağımız bu eser, “Teoriden Pratiğe Vakf ve İbtidâ -Kur’ân-ı Kerim’in Anlaşılması Bağlamında-” başlığıyla kırâat ilmine dair kıymetli çalışmaları bulunan Recep Koyuncu tarafından doktora tezi olarak kaleme alınmıştır. Vakf ve ibtidâ ilmini Kur’ân-ı Kerim’in anlaşılması bağlamında kapsamlı bir şekilde ele alan çalışma, bir giriş ve üç ana bölüm olmak üzere toplam iki yüz yetmiş beş sayfadan müteşekkildir.Öğe Selman Yılmaz, Türkiye’de toplumsal ve dini değişimin izleri Ak Parti iktidarında nereden nereye, Ankara: Grafiker yayınları, 2019(Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2021) Balamir, FigenKritiğini yaptığımız bu kitap Ankara Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan Selman Yılmaz’ın 2019 yılında tamamladığı çalışmasına aittir. Yazar, örneklem olarak belirlediği 420 öğretmen üzerinden Ak Parti iktidarının son on beş yılındaki toplumsal değişimin analizini yapmaktadır. Kitapta “Türk halkı gerçekten dindarlaşmış mıdır? Yoksa dinden uzaklaşmış mıdır? “Çevre”deki halk “merkez” leşmeye mi başlamıştır?” gibi birçok soru Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı kurumlarda çalışan öğretmen profilindeki değişim aracılığıyla yanıtlanmaktadır. Uzun soluklu bir araştırmanın ürünü olan kitapta bulunan zengin içerik, din ve toplumsal değişim arasındaki ilişkiyi somutlaştırıcı bulgular eşliğinde okuyucular için “hafıza tazelenmesi” de sağlamaktadır.Öğe İzzeddîn El-Haznevî’nin hayatı, ilmî ve tasavvûfî kişiliği(Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2021) Az, AhmetBu çalışma 20. yüzyılda 1925-1992 yılları arasında yaşamış, Nakşbendî - Hâlidîliğin bir kolu olan Haznevîliğin, Suriye başta olmak üzere ülkemizde ve birçok Avrupa ülkesinde yayılmasında önemli katkıları olan İzzeddîn el-Haznevî’nin (öl. 1413/1992) hayatı, ilmî ve tasavvûfî kişiliği hakkındadır. Babası Ahmed el-Haznevî’ye nisbetle Hazneviyyeolarak anılan bu ekol, gerçek kimliğine İzzeddîn el-Haznevî ile kavuşmuş, daha sonra talebeleri ve halifeleri sayesinde ilmî ve tasavvûfî faaliyetler artarak devam etmiştir. Gerek ilmî gerek tasavvûfî yönüyle toplumun dinî ve ictimaî hayatında derin izler bırakan İzzeddîn el-Haznevî, terbiye metodu ve eğitimci kişiliğiyle de ön plana çıkmış dönemin önemli şahsiyetlerinden biridir. Nitekim o, Hazneviyye dergâhının irşâd yöntemine eğitimsel bir perspektif kazandırarak ulemâ kesiminin de takdirini kazanmayı başarmış ve toplumun dinî konularda bilinçlenmesine kaynaklık etmiştir. İlim-irfân metodunun şeriata ittiba, muhabbet, ihlas ve teslimiyet temelleri üzerine inşa edildiğini ifade eden İzzeddîn el-Haznevî, özellikle siyasete ve siyasîlere karşı mesafeli tutumu ve kimseden maddi yardım kabul etmemesiyle de dikkat çekmektedir. Binâenaleyh, bu çalışmada, İzzeddîn el-Haznevî’nin hayatı, ilmî ve tasavvufî görüşlerinin yanı sıra, Haznevîliğin doğup geliştiği Suriye’de onunla başlayan tecdit hareketini ve dergâhının ıslahat çizgisini de ortaya koymaya çalışacağız.Öğe Büveyhîler dönemi ilim ve tıp merkezlerinin gelişiminde vakıfların rolü ve akıbetleri(Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2021) Uç, MuhammedHicrî dördüncü yüzyılda İran coğrafyasının batı yakasında Büveyhîler’in yönetiminin istikrâr bulmasıyla birlikte sosyal ve kentsel kurumlar desteklendi. Bu sosyal kurumlar, tıp ve eğitim hizmetleri sunmak için esasında ilim merkezleri (Dâru’l-İlmler ve Kütüphaneler) ve hastaneler şeklindedir ve şehirlerde kurulan vakıflara dayanarak oluşturulmuşlardır. Bu araştırma ise, söz konusu kurumların teşekkülünde ve devamlılığında vakıfların oynadığı rolü mütalaa ederken, Büveyhîler dönemi vakıflarının yükselişlerini veya düşüşlerini etkileyen faktörleri tarihsel gelişmeler çerçevesinde incelemeye ve keşfetmeye çalışmaktadır. Elimize ulaşan sonuçlar, Büveyhîler dönemi kurumları ve onların vakıflarının istikrarlı bir mâlî kaynak sağladığını, aynı zaman diliminde onların ilerleme kaydedebilmeleri için gerekli zemini oluşturduğunu göstermektedir. Ne var ki, Büveyhîler’in siyasî egemenliğinin nihayete ermesinden sonradâru’l - ilmler, kütüphaneler ve onlara bağlı olan vakıflar Şiî eğilimleri bahanesiyle tarihî hadiseler sırasında zarar görmüştür. Bunun sonucunda ise faaliyetleri azalmıştır. Ancak hastanelerle ilgili vakıflar İlhanlılar’ın son dönemlerine kadar varlıklarını sürdürmüştür. Fars Atabeyleri gibi yarı bağımsız ve mahallî yönetimler, Büveyhîler’in bazı şehirlerde kurdukları tıp vakıflarının varlıklarını sürdürmesine yardımcı olmuştur.Öğe Nizâr Kabbânî ve Cemal Süreya'nın şiirlerinde kadın imgesinin karşılaştırılması(Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2021) Mısır, Fatma ZehraEdebiyat alanında karşılaştırma yapmak akademik çalışmaların verimliliğini arttırmaktadır. Özellikle son zamanlarda Karşılaştırmalı Edebiyat, araştırmacılar nezdinde çok kullanılan ve yaptıkları çalışmalara yeni bir soluk getiren kavram haline gelmiştir. İki yazarın, iki şairin ya da iki eserin Karşılaştırmalı Edebiyat bağlamında incelenip yeni bir çalışma haline getirilmesi, araştırmacılara ve okuyuculara farklı bir bakış açısı kazandırmıştır. Bundan dolayı bu çalışmada, farklı kültür ve çevrede yetişmiş ama aynı yıllarda yaşamış olan iki akran şairin şiirleri Karşılaştırmalı Edebiyat bağlamında incelenmiştir. Genel olarak şiirlerinde kadın imgesini nasıl işlediklerine dair bilgilere karşılaştırma yapılarak yer verilmiştir. Çalışmada ilk olarak edebiyat alanı içerisinde kullanımı son yıllarda yaygın olan ‘’Karşılaştırmalı Edebiyat’’ hakkında geniş bilgiler verilmiştir. Daha sonra ele alınan şairlerin hayatları ve kaleme aldıkları eserler ayrıntılı bir şekilde anlatılmıştır. Ayrıca söz konusu şairlerin kadın imgesini içeren şiirleri başlıklar halinde ele alınmış ve bu şiirler karşılaştırma yapılarak incelenmiştir. Çalışmadan elde edilen verilere sonuç bölümünde yer verilmiş ve çalışma kaynakça bölümüyle desteklenmiştir.Öğe Şî’î Müfessir Tabâtabâî’nin Mübhemâtü’l - Kur'ân yaklaşımı(Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2021) Erkoç, HaticeKur'ân-ı Kerîm’de kişi, olay, yer, zaman ve mekân isimlerinden genel geçer olarak bahsedilmiş, teferruata evrensellik gereği girilmemiştir. Ancak Kur'ân-ı Kerîm’in muhatapları mübhem ayetleri aydınlatmak için günlerce, yıllarca uğraş vermiştir. İlk zamanlarda merakla başlayan bu çabalar zamanla şahsi görüş belirtmeye, israiliyyât vasıtasıyla kapalılığı gidermeye kadar vardırılmış, daha da ileri gidilerek siyasî fırkaların kendi meşruiyetlerini sağlama zeminine dönüştürülmüştür. Mübhemâtı farklı yorumlayan Tabâtabâî, bir filozof olmasının yanı sıra, Şiî geleneği temsil eden çağdaş bir müfessirdir. On dört asırlık Şî’a geleneği ile İslâmî bilimler ve modern bilimleri; kelâm, fıkıh, tasavvuf vb. ile felsefe, tarih, psikoloji, sosyolojiyi vb. bir araya getirmeyi tahlil-terkipteki yüksek muvaffakiyetiyle başarmış, farklı düşünce ve yaklaşımlar arasında köprüler kurabilmiştir. Tefsiri, el-Mîzân, birçok ilim dalında açıklamalar yapması sebebiyle ansiklopedik özellik taşıyan bir tefsirdir. el-Mîzân’ın en önemli özelliği Kur’ân’ı Kur’ân ile tefsir etme metoduyla yazılmış olmasıdır. el-Mîzân’da İmâmiyye - İsnâ Aşeriyye inanç esaslarını savunan Tabâtabâî, tefsirinde bazı ayetleri siyak-sibakından kopararak Ehl-i Beyt’le alakalandırmıştır. Kur'ân’ı, mübhem ayetleri tefsir ederken akidesini Kur'ân’a onaylatma yoluna gitmiştir. Tabâtabâî’nin, mübhemât hususunda genel olarak mezhebi ile benzer görüşleri paylaşmakta olduğu, ayetleri tarihsel ve metinsel bağlamından kopararak birçok kapalı bırakılan hususu, mezhebî akideleri doğrultusunda Hz. Ali, Ehl-i Beyt, imâmet ile yorumladığı görülmektedirÖğe Tevessül, istiğâse ve teberrüke dair İki farklı paradigmanın analizi ehl-i sünnet sûfî gelenek ve selefî yaklaşım(Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2021) Tığlıoğlu, Mehmed ZahidGeleneksel sûfî anlayış ile Selefî anlayış arasındaki ihtilafların başında tevessül, istiğâse ve teberrük konuları gelmektedir. Sûfî anlayışta tevessül, istiğâse ve teberrük daha geniş bir zemine otururken, Selefî yaklaşımda bu konular daha dar kapsamda değerlendirilmiştir. Kendisiyle tevessül, istiğâse ve teberrük edilenzâtın hayatta olması ya da olmaması arasında Sûfîlere göre fark yok iken, Selefîlere göre fark vardır ve bu onlara göre doğrudan tevhidle ilgili olan çok önemli bir konudur. Selefîlere göre hayatta olan şahıslarla tevessül, istiğase ve teberrükte bulunmakta bir beis yokken, ölmüş kişilerle tevessül, istiğâse ve teberrükte bulunmak şirk olarak değerlendirilmektedir. Ekberiyye Geleneği âlim ve âriflerinden olan sûfî, fakih Abdülgani en-Nâblusî’nin (ö. 1143/1731) de içinde bulunduğu Ehl-i Sünnet sûfî âlimlere göre konu Allah’ın kudreti, iradesi ve te’siri çerçevesinde değerlendirilmektedir. Burada, birbiriyle tezat teşkil eden iki farklı paradigma karşımıza çıkmaktadır. Bu dikkat çekici ve incelemeye değer bir husustur. Biz makalemizde bu iki paradigmayı, konu hakkında görüşlerini ve tevessül, istiğâse ve teberrük konularını hangi zeminde değerlendirdiğini tahlil edeceğiz. Ehl-i Sünnet sûfîlerin yaklaşımını Selefî yaklaşımla mukayese edeceğiz. Makalemizde araştırma tekniklerinden analitik ve karşılaştırmalı metot kullanılmıştır.Öğe İbn Hıbbân’ın Ebû Hanîfe’yi cerh bağlamında naklettiği haberlerin rivayet değeri(Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2021) Acar, Yusuf; Tekdamer, ÇiğdemKütüb-i Sitte’nin oluşum döneminde hadisçilerin Ebû Hanîfe’nin kişiliğine ve güvenirliğine yönelttikleri tenkitleri ilk defa bir araya getiren ve müstakil bir başlık altında nakleden hadisçi İbn Hibbân olmuştur. Cerh ve taʿdîl alanında otorite olarak öne çıkan İbn Hibbân, rivâyete ehil görmediği zayıf râvîleri topladığı el-Mecrûhîn isimli kitabına Ebû Hanîfe’yi de alarak en ağır şekilde cerh etmiştir. Ancak müfesser cerhin kabul edilebileceği kaidesi gereğince söz konusu iddialarını otuzdan fazla senetli haberlerle ispat etme yoluna gitmiştir. Bu çalışmada, hadis ilminde bir haberin kabulü için şart koşulan ilkeleri uygulamak suretiyle İbn Hibbân’ın el-Mecrûhîn’de Ebû Hanîfe ile ilgili rivâyet ettiği haberlerin güvenirlikleri ya da rivâyet değerleri ortaya konulmaktadır. Her bir rivâyetin isnad tenkidi yapılmakta ve ulaşılan sonuçlar bir tablo halinde sunulmaktadır. Cerh-taʿdîlde otorite sayılan İbn Hibbân’ın Ebû Hanîfe hakkında el-Mecrûhin’de ileri sürdüğü cerh sebeplerinin yine aynı eserde yer verilen haberlerle müfesser hale gelemeyeceği, bunların ¾’nün isnad yönüyle kabul esaslarını taşımadığı ve geriye kalan ¼’nün ise kabul şartlarını taşımakla birlikte cerh niteliğinde olmadıkları neticesine varılmaktadır. Tasnif yöntemi ve muhtevası itibariyle kendisinden sonraki dönemler için el-Mecrûhîn’in ilham kaynağı haline gelmesi araştırmamızı önemli kılmaktadır.Öğe Kur’an bağlamında Milli kimlik ve Dil(Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2021) Sadan, HamzaBu çalışmada milli kimlik ve dil konusu ayetler bağlamında ele alınmıştır. Kur’an’a göre, farklı milliyetler ve diller Hz. Âdem kaynaklı olarak Allah Teâlâ tarafından var edilmiştir ve Allah Teâlâ’nın kudretinin delillerindendir. Dolayısıyla Kur’an’da milli kimliği oluşturan farklı unsurlar birer üstünlük ve savaş vesilesi değil tanışma ve kaynaşma nedeni olarak zikredilmiştir. Konuyla ilgili olarak üç ayet bulunmaktadır. Bu ayetler Bakara suresinin 31, Rûm suresinin 22 ve Hucurât suresinin 13. ayetleridir. İlgili ayetlerin ilkinde isimleri Hz. Âdem’e Allah Teâlâ’nın öğrettiği, ikincisinde dillerin ve renklerin Allah’ın birer ayeti olduğu, üçüncüsünde ise insanların bir erkek ve dişiden yaratıldığı ve bir biriyle tanışmaları için çeşitli kavim ve kabilelere ayrıldığından bahsedilmektedir. Ayetlerin yorumları verilirken daha çok Türk dünyasının yetiştirmiş olduğu bazı müfessirlerin görüşlerinden yararlanılmıştır. Bunlardan biri erken dönem müfessirlerinden Maturidî (ö. 303), diğeri sonraki dönem müfessirlerinden Zemahşerî (ö. 538) ve üçüncüsü de çağdaş dönem müfessirlerinden Elmalılı Hamdi Yazır (ö. 1942)’dır. Türk kimliğini taşıyan bu önemli müfessirlerin ilgili ayetler hakkındaki bakış açıları yansıtılmaya çalışılmıştır.Öğe Belâgat ve Nakd (Edebî Tenkit) terimlerinin teşekkülü alanında yapılmış yüksek lisans tezleri ve tahlili - II(Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2021) Güceyüz, İsaBir ilmin tarihi sürecini açıklamak ancak onun literatür ve terminoloji gelişimini ortaya koymakla mümkündür. Belâgat ilminin tarihi süreci de kavramlarının gelişimiyle doğrudan ilişkilidir. Ülkemizde belâgat tarihi konusunda kapsamlı çalışmalar yapılmış olmakla birlikte belâgat ve nakd (edebî tenkit) terimlerinin teşekkülünü ortaya koyan bibliyografik eserler oldukça sınırlıdır. Bu çerçevede 32 adet yüksek lisans tezi tahlil edilmiş ve bu tezlerin yöntemi, ulaştıkları sonuçlar ve belâgat ilmi açısından önemi ortaya konulmuştur. Çalışmalarda genellikle bir belâgatçı veya edebî tenkitçinin seçilip, onun terim anlayışının ve yönteminin ayrıntılı olarak tahlil edildiği görülmektedir. Bununla birlikte bir sanatı ele alıp, onun kavramsal bir yapı kazanıncaya kadarki bütün sürecini ortaya koyan çalışmalar da mevcuttur. Her bir terimin ele alınan edebiyatçıdan önceki ve sonraki yapısı, beslendiği sosyal çevre, anlam/delâlet sorunu ve isimlendirme meselesi mukayeseli olarak incelenmiştir. Bunlara ek olarak belâgat ve edebî tenkit terimlerinin her dönemdeki karakteristik özelliklerinin tespiti de tezlerde ele alınan konular arasındadır. Bu yönüyle çalışmamız belâgat terimlerinin hangi aşamalardan geçerek günümüzdeki formuna kavuştuğu meselesine ışık tutmaktadır. Ayrıca çalışmamız, araştırmacıya kendi ülkesi dışında yapılmış olan çalışmaları görme ve buradan hareketle yabancı araştırmacılarla işbirliği yapabilme imkanı vermektedir.Öğe Ares Hacıları Fransa’da bir yeni dini hareket(Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2021) Seyfeli, Canan; Yeşil, CüneytMakalenin konusu “Ares Hacıları” (Les pèlerins d’Arès) adıyla bilinen Fransa’da ortaya çıkmış bir yeni dini harekettir. “Ares Hacıları” hareketin yaygın ismidir. Hareket bu ismini kurucusuMichel Potay’ın vahiy aldığı yer olduğuna inanılan Güney Batı Fransa’da Ares (Gironde, Bordeaux) ve burayı ziyaret fenomeninden almıştır. Konu yeni dini hareket çerçevesinde genel hatlarıyla ortaya konmuştur. Buna göre ortaya çıkışı, ayin ve ibadet merkezi, inanç sistemi ve kutsal kitapları araştırmanın genel konularıdır. Çalışmanın hedefi Ares Hacılarının öğretisini ve dini sistemini kendilerini kabul ettikleri şekilde açığa çıkarmaktır. Bu yeni dini hareketin Hıristiyan öğretisini kendisine göre yorumlayarak kendi öğretisinin omurgasını oluşturduğu, İslam’ın Tanrı ve Hz. Muhammed’in peygamberliği fikrinden etkilendiği, diğer dinlere karşı sıcak yaklaştığı ve sevgi gibi duygularla sosyal ilerlemeyi hedeflediği görülmüştür. Hareketin üye nüfusu hakkında kesin bilgi vermek mümkün değildir, ancak 500-2000 arasında tahmin edilmektedir. Bu hareketin kendine özgü kutsal kitabı ve hac merkezi bulunmaktadır. Hareketin bir özelliği de başta İslam olmak üzere diğer dinleri de kutsal olarak kabul etmesidir. Ares Hacıları her yıl yaz mevsiminde Ares’te bulunan Maison de la Sainte Parole (Kutsal Söz Evi)’ü ziyaret ederek hac ibadetini yerine getirirler. Hareketin “The Gospel Delivered in Arès” (Ares’te Verilen İncil) ve “The Book” (Kitap) isimleriyle iki kutsal metni vardır ve bunlar tefsirleriyle birlikte “The Revelation of Arés” (Ares Vahyi) adıyla da basılmıştır.Öğe Kıblenin Kabe'ye çevrilmesiyle ilgili rivayetlerin değerlendirilmesi(Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2021) Özpınar, ÖmerKıblenin Beyt-i Makdis’ten Kâbe’ye çevrilmesine, kıblenin tahvîli denmektedir. Kıblenin çevrilmesiyle ilgili rivâyetler, hadîs ve siyer kaynaklarında nakledilmektedir. Bu rivâyetler temelde üç hususta bilgi içermektedir. Birincisi, tahvîl emrinin Hz. Peygamber’e nerede ve nasıl indiğidir. İkincisi, Kâbe’ye doğru kılınan ilk namazın hangi namaz olduğu bilgisidir. Üçüncüsü, tahvîl haberi ulaştığında namazın geri kalanını Kâbe’ye doğru tamamlayan iki kıbleli mescit halkının kimler olduğudur. Ancak hadîs ve siyer kaynaklarındaki bu rivâyetlerin bir kısmı birbiriyle çelişmektedir. Dolayısıyla kıblenin tahvîlinin gerçekleşmesiyle ilgili farklı değerlendirmelere yol açmaktadır. İşte bu makale, hadîs ve siyer kaynaklarındaki kıblenin tahvîliyle ilgili farklı ve çelişkili rivâyetleri literatür taraması yöntemiyle tespit edip değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Metot olarak hadîs ve siyer kaynaklarındaki ilgili rivâyetler ayrı başlıklar altında ele alınıp rivâyet usulü ve bütünlük ilkesine göre incelenmektedir. Böylece kıblenin tahvîliyle ilgili rivâyetler, kaynak ve muhteva farklılığına göre tespit edilmeye ve akabinde bütünlük ilkesi bağlamında değerlendirilmeye çalışılmaktadır.