Tez Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 8 / 8
  • Öğe
    Resveratrolün ıshikawa endometriyal kanser hücrelerindeki apoptozis ve otofaji üzerine etkileri
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi, 2023) Tol, Mediha Gül; Kalkan, Sabiha Serpil
    Endometriyum kanseri, kadınlarda jinekolojik kanserler içinde birinci sırada yer alan bir kanser tipidir. Tanı ve tedavi aşaması üzerine olan çalışmalar son zamanlarda önem kazanmıştır. Mevcut tedavi seçeneklerine ek olarak geleneksel ilaçlar geliştirilmeye çalışılmaktadır. Resveratrol, antiinflamatuvar, antikanser etki gibi birçok biyolojik etkisi olan bir fitoaleksindir. Resveratrol’ün kanserdeki terapötik etkisini hücre ölüm mekanizmaları yoluyla gösterdiği düşünülmektedir. Ancak bu etkilerinin mekanizması tam olarak anlaşılamamıştır. Bu çalışmada Resveratrol’ün endometriyal kanser hücre hattı olan Ishikawa hücreleri üzerindeki doz bağımlı etkilerini araştırmak amaçlanmıştır. Resveratrol’ ün Ishikawa hücreleri üzerindeki sitotoksik etkisi MTT testi ile belirlendi. IC50 dozu ile RT-qPCR ile Apoptoz ve Otofaji İlişkili Genlerin mRNA Ekspresyon Analizi gerçekleştirildi. IC50 dozu uygulandıktan sonra immunoflorasan boyama yapıldı. Resveratrol’ün, Ishikawa hücrelerinin proliferasyonunu doza bağlı bir şekilde inhibe ettiği görüldü. IC50 doz grubu, kontrol grubu hücreleri ile mRNA ekspresyon düzeylerine göre karşılaştırıldığında Beclin-1, LC3-I, LC3-II, Casp-7, Casp-8, Casp-9, CycS ve FADD düzeylerinde anlamlı bir artış gözlendi. Çalışmamızda, Resveratrol’ün apoptozisi ve otofajiyi indüklemesi kanser tedavisinde kullanılabilecek bir ajan olabileceğini düşündürmüştür. Resveratrol’ün anti kanser özelliklerinin klinik çalışmalarla da değerlendirilmesi; yeni tedavi stratejileri geliştirmek için önem arz etmektedir.
  • Öğe
    Hafnium Klorür'un normospermik vakaların sperm viabilite ve motilite parametreleri üzerine etkisinin araştırılması
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi, 2022) Özden, Zülkar; Aktan, Tahir Murad
    Hafnium alaşımları, biyo uyumlulukları ve yüksek korozyon direnci nedeniyle tıbbi uygulamalarda kullanılmaktadır. Sarkom tedavisinde kullanılmıştır. Cerrahi implantlarda osteojenik ve antimikrobiyal etkinlikleri gösterilmiştir. COVID-19'un tespiti için hafnium nanoparçacıklarına dayalı bir sensör bildirilmiştir. Kullanım alanları artmaya devam eden hafniumun literatür taramalarında hem insan hem de hayvan türleri üzerindeki sperm etkilerine dair bir çalışmaya rastlanmamıştır. Semen örnekleri DSÖ 2010 kriterlerine göre analiz edilmiştir. 20 normospermik örnek çalışmaya dahil edildi. Yıkama ve santrifüj sonrası kontrol, hafnium klorür 2 mg/ml ve 4 mg/ml olmak üzere 3 grup oluşturuldu. Tüm gruplar 20. ve 40. dakikalarda hareketlilik ve canlılık açısından değerlendirildi. Çalışma grubunda sperm canlılık değerlerinin doz ve zaman arttıkça düştüğü saptandı (p<0,001). Sperm toplam hareketlilik ve ileri hareketlilik değerlerinin de doz ve zaman arttıkça anlamlı şekilde azaldığı saptandı (p<0,001). Bu çalışmada hafnium klorürün sperm hareketliliği ve canlılığı üzerine olumsuz etkileri olduğu saptandı. Bu elementin kullanıldığı aletlerde potansiyel bir tehlike olduğu kanıtlanmıştır. Ülke düzenlemelerinin bu konuda hassasiyet göstermesi halk sağlığı açısından önemlidir.
  • Öğe
    Semen analizlerinden bazı parametrelerin istatistiksel olarak değerlendirilmesi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi, 1998) Sezen, Şaban; Duman, Selçuk
    İnfertilite nedeniyle gelen 400 hastanın semen ve sperm özelliklerine ilişkin yaş, konsantrasyon, motilite, morfometrik analiz ve mast hücresi parametrelerinin değerlendirilmesi amaçlandı. 3-4 günlük cinsel perhizi takiben steril bir kaba alman ve likeifîkasyondan hemen sonra değerlendirilen semen örneklerinin, konsantrasyon ve motilite değerlendirilmesinde Makler sayım kamarası, morfolojik analiz için Testsimplets lamlar kullanıldı. Mast hücrelerini görmek amacıyla, hastaların 6 'şar adet semen yayması % 1 Toluidin Blue (pH:4) ile boyandı, herhangi birinde mast hücresi görülen vakalar mast (+) olarak kabul edildi. Morfolojik değerlendirme Kruger'in strict kriterlerine göre ve X 1000' de yapıldı. Çalışma kapsamına alınan 400 olgunun yaş ortalaması 29.4 ± 5.6 idi. 375 olgunun ortalama sperm konsantrasyonu 36.7 ± 30.8 x 106 /mi bulundu. Bunların % 33.2'si oligozoospermik, % 60.5'i normozoospermik sperm özelliğinde idi. Sperm görülmeyen (azoospermik) % 6.25 olguda yaş ortalaması 29.2 ± 6.3 idi ve bu olgularda mast hücresine de rastlanmadı. Mast hücresine rastlanan % 21.5 olguda ise yaş ortalaması 31.6 ± 6.7 bulundu. Olguların normal ilerleyici motilite oram % 58.9, astenozoospermik olgu oram ise % 41.1 bulundu. Hastaların % 45.6'sı fertil grupta, % 46.4'ü subfertil grupta, % 8.0'i ise infertil grubta yer aldı. Olguların tümünde ortalama anormal sperm oram 86.4 ± 7.4, normal morfolojili sperm oram ise 13.4 ± 7.4 bulundu.Sonuç olarak yaş ilerledikçe sperm hareketliliği azalmakta, normal morfolojiye sahip sperm oram yükseldikçe motilite ve konsantrasyonu da yükselmekte, sperm sayısı arttıkça ilerleyici motilitesi de artmaktadır. Mast gözlenen olguların gözlenmeyen olgulara göre yaşlan daha yüksek; konsantrasyonları, ilerleyici motilite ve normal morfolojili sperm oranlan daha düşüktür.
  • Öğe
    İnsanda fötal epidermis ve eklentilerinin farklı anatomik bölgelerdeki histomorfometrik analizi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi, 1997) Mermer, M. Sultan; Duman, Selçuk
    Fetus epidermis ve eklerinin farklı anatomik bölgelerdeki kalınlığını, gelişimini ve dağılımını incelemek amacıyla histomorfometrik bir araştırma yapıldı. Fetus epidermis ve ekleri hakkında bilgi verildi. Selçuk Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği ve Sağlık Bakanlığı Doğum ve Çocuk Bakımevinden toplanan 40 adet fetus ve embriyo piyesi kullanıldı. Materyaller Hematoksilen-Eosin ve Masson Fontana boyası ile boyanarak x40 objektif büyütmede okulometre yardımıyla epidermis kalınlığı mikron cinsinden ölçüldü. Ekler x10 objektif büyütmede değerlendirildi (Kıl, ter, yağ bezi). Masson Fontana boyasında uyluk ve kafa derisinin kıl folliküllehndeki melanin granüllehnin görülme zamanı tesbit edildi. Epidermis yüksekliği, her 3 bölgede de ilk pikini 13. haftada yaptığı, 18, 19. haftalardan sonra belirgin bir yükselme gösterdiği tesbit edildi. Deri eklerinin ise yağ bezinin kafa derisinde 15. haftada, uyluk da 18. haftada, kafa derisi kıl follikülünün 10.5 haftada, uyluk da 13.6. haftada, ter bezinin ise kafa derisinde 20.4., uylukda yine 20.4, ayak tabanında ise 15.haftada rastlandı. Melanin granülleh kafa derisinde 15. haftada uyluk da 17.9. haftada görüldü. Bu bulgular değerlendirildiğinde epidermis kalınlığının en fazla olduğu bölge ayak tabanı, kıl folikülünün ilk geliştiği yer kafa derisi, ter bezinin ilk rastlandığı yer ayak tabanı, yağ bezinin ilk tesbit edildiği yer kafa derisi ve melanin granüllehnin ilk görüldüğü yer kafa derisi kıl folikülleri olarak değerlendirildi. Ayrıca bu çalışmada embriyo ve fetus epidermis ve ekleri ile ilgili elde edilen sayısal değerler adli tıpda düşük yaş tayininin tesbitinde faydalı olacağı kanaatindeyiz.
  • Öğe
    Eter anestezisi uygulanan Rat'larda fiksatif, cinsiyet ve beyin yarım küresinin, beyin dokularındaki mast hücre dağılımına etkileri
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi, 1994) Demiralay, Halit; Cüce, Hasan
    Bu çalışma, ışık mikroskobik düzeyde histokimyasal yöntemler kullanarak, eter anestezisi uygulanan rat'larda, 1- iki farklı fıksatif (%10'luk formalin ve Carnoy) kullanılarak yapılan beyin dokusu takibinde, 2- erkek ve dişi beyinlerinde, 3- sağ ve sol beyin yarım kürelerinde, mast hücrelerinin sayılarını karşılaştırmak amacıyla yapıldı. Çalışmada Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Deney Hayvanları Laboratuvarından temin edilen on adet erkek ve on adet dişi albino rat kullanıldı. Rat' lar eter anestezisiyle bayıltıldıktan sonra çıkarılan beyin dokularının yarısı %10'luk formalin fıksatifı ve diğer yarısı da Carnoy fıksatifı ile tesbit edildi. Sonra alkol takibi yapılan dokulardan her iki beyin yarım küresinden orta hattan simetrik olarak 3'er mikronmetre kalınlıkta kesitler alındı, toluidin mavisi ile boyandıktan sonra ışık mikroskobu ile mast hücresi sayıları belirlendi. Toluidin mavisiyle muamele sonunda, çok fazla granül içeren beyin mast hücreleriniı. koyu menekşe-mor ve az granül içerenlerin ise kırmızı-mor renge boyandığı görüldü. Ortalama mast hücresi sayıları farkının, Carnoy fıksatifı ile %10'luk formalin fıksatifı arasında istatistiksel olarak anlamlı (P<0.05) olduğu, dişi ve erkek rat beyinleri arasında ve ayrıca tüm rat beyinlerinin sağ ve sol yarım küreleri arasında anlamlı olmadığı bulundu.
  • Öğe
    Koroner arter baypas cerrahisinde sık kullanılan greft damarlarının baypas öncesi histopatolojik özelliklerinin ve TGF-ß1 ekspresyonlarının değerlendirilmesi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi, 2008) Dursunoğlu, Duygu; Aktan, Murad
    Koroner Arter Baypas Greft Cerrahisi (KABG), koroner arter hastalığında, miyokardın revaskülarizasyonu için en etkili ve uzun süreli çözümdür. KABG ile üstün kısa ve orta dönem sonuçlar elde edilir, ancak uzun dönem sonuçlar greft yetmezliği ile etkilenmektedir. İntimal hiperplazi ve/veya ateroskleroz nedeniyle gelişen stenoz ya da oklüzyon greft yetmezliklerinin esas nedenidir. Safen Ven (SV), İnternal Mammarian Arter (İMA) ve Radial Arter (RA), KABG'nde en sık kullanılan greftlerdir. İMA'in uzun dönem açıklık oranları yüksektir. Oysa SV'lerde greft yetmezlikleri sıktır ve uzun dönem açıklık oranları düşüktür. RA'lerde ise SV'lerden daha iyi sonuçlar elde edilmiştirİntimal hiperplazi ve ateroskleroz gelişmesinde, damarların histolojik yapısı, endotelyal ve vasküler düz kas hücre nitelikleri ve onları etkileyen büyüme faktörleri gibi pek çok faktör etkili olabilir. TGF-ß1, intimal hiperplazi ve aterosklerozda rol oynadığı düşünülen büyüme faktörlerinden biridir. Damar duvarında TGF-ß1'in rolü komplekstir ve esas olarak ekstrasellüler matriks sentezini uyararak intimal kalınlaşmaya neden olmaktadırBu çalışmanın amacı, KABG öncesi SV, İMA ve RA'in, histopatolojik özelliklerinin ve TGF-ß1 ekspresyonlarının değerlendirilmesidir. Damarlarda intimal hiperplazi ve ateroskleroz değerlendirilmiş ve birbirleriyle karşılaştırılmıştır. Ayrıca damarlarda TGF-ß1 ekspresyonları ile intimal hiperplazi ve ateroskleroz arasındaki ilişki değerlendirilmiştirBu çalışmada, 32 hastadan KABG esnasında alınan toplam 44 damar (19 SV, 18 İMA ve 7 RA) kullanıldı. Damarların morfometrik analizleri yapıldı ve damar grupları arasında karşılaştırıldı. TGF-ß1'e karşı direkt antikorlar kullanılarak, damarların immün boyamaları yapıldı ve TGF-ß1 ekspresyonları değerlendirildiİMA'lerde intimal hiperplazi ve ateroskeroz oranları, SV ve RA'lerden daha düşüktü. Oysa SV ve RA'lerin çoğunda, KABG öncesi intimal hiperplazi ve ateroskleroz mevcuttu. SV'lerin TGF-ß1 ekspresyonu, İMA ve RA'lerden daha yüksekti, İMA ve RA'lerin TGF-ß1 ekspresyonları aynıydı. TGF-ß1 ekspresyonu, İMA'lerde intimal hiperplazi ile ilişkiliydi. TGF-ß1'in intimal hiperplazili İMA'lerde, intimal hiperplazi içermeyenlere göre, daha fazla oranda eksprese edildiği saptandı. Ancak damarlarda TGF-ß1 ekspresyonu ile ateroskleroz arasında herhangi bir ilişki yoktu. TGF-ß1 ekspresyonunun, greft açıklıkoranlarının daha düşük olduğu SV'lerde yüksek olması, buna karşın greft açıklık oranlarının daha yüksek olduğu İMA ve RA'lerde düşük bulunması önemlidirSonuç olarak, TGF-ß1'in, olasılıkla bilinmeyen farklı mekanizmaların da etkisiyle, greft açıklık oranlarında rol oynadığı düşünülebilir. İMA ve RA greftlerinin, düşük TGF-ß1 ekspresyonları nedeniyle KABG'nde üstün seçenekler olduklarını söyleyebilirizAnahtar kelimeler: Koroner arter baypas cerrahisi, internal mammarian arter, safen ven, radial arter, intimal hiperplazi, ateroskleroz, TGF-ß1
  • Öğe
    Adipoz doku kaynaklı mezenkimal kök hücre kültürlerinde hücre yüzey markırlarının immunositokimyasal değerlendirmesi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi, 2017) Çiçek, Gülsemin; Dumani Selçuk
    Adipoz doku kaynaklı stromal kök hücreler kendini yenileyebilen, çoğalabilen, farklılaşabilen, multipotent hücrelerdir. Organizmada hasarlanan dokuların in vivo tamir mekanizmasında rol oynayan mezenkimal kök hücrelerin farklı kaynakları olabilmektedir. Yağ dokusu eldesi bulundurduğu kök hücre sayısı açısından en çok tercih edilen kaynaktır. Erişkin insanda yağ dokusunun barındırdığı stromal vasküler fraksiyonda preadipositler, mezenkimal kök hücreler, endotelyal hücreler, makrofajlar ve düz kas hücreleri bulunur. Etkinliği bir çok rejeneratif tamirde ifade edilen kök hücrelerin in vitro koşullarda kültürleri yapılmaktadır. Kültürde plastiğe yapışabilen kök hücreler iğsi bir morfoloji gösterirler. Kültüre ekilen hücreler özelliklerini koruyarak sayıca çoğalırlar. Hücresel tedavilerde tedavinin etkinliği için yüksek hücre sayısına ulaşmak gerekmektedir. Hücre sayısı artışı ise ancak ilerleyen kültür pasajları ile sağlanabilmektedir. Bununla beraber yağ dokusu kaynaklı mezenkimal kök hücrelerinin spesifik yüzey belirteçlerinde ilerleyen kültür pasajlarında azalma olup/olmadığı düşünülmektedir. Bunun manası kök hücre etkinliğinin azalmasıdır ve bu da tedavinin etkinliğinin azalmasına sebep olabilir. Bu araştırmada ilerleyen kök hücre kültür pasajları sonucu elde edilen kök hücre yüzey belirteçlerinin durumunu immunositokimyasal yöntemlerle ortaya koymaya çalıştık. Çalışmamızda liposuction yöntemiyle alınan insan kaynaklı yağ dokusundan mezenkimal kök hücre elde edildi. Kök hücrelerin kültürleri yapıldı ve ilerleyen 3 pasajda immunositokimyasal olarak yüzey markerları değerlendirildi. Ayrıca embriyonik markerlar açısından da immunositokimyasal olarak boyama yapılarak değerlendirme yapıldı. İlerleyen pasajlarda yüzey markırları açısından anlamlı bir farklılık saptanmadı.
  • Öğe
    Erkek germ hücrelerinin morfolojisinin farklı histolojik boyalarla ışık mikroskobu düzeyinde incelenmesi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi, 2008) Aksoy, Emine; Aktan, Murad
    SÜ Meram Tıp Fakültesi Tüp Bebek Ünitesine infertilite ön tanısı ile gelen hastaların spermiyogramları yapıldıktan sonra hastanın semen numunesinden 1-1.5 cc alınıp numuneye iki kez yıkama işlemi gerçekleştirildi. Pellet 0.2 ml medyumla karıştırılıp lam üzerinde yaymaları yapıldı. Oda sıcaklığında kurutulup absolu metil alkolde tespit edildi. Her bir hasta için; Hematoksilen-Eozin, Toluidin Blue, Giemsa, Wright, Weigert'in Demirli Hematoksilen boyası, Orange G Boyası, Anilin blue boyası, Shorr metodu, Papanicalou boyası, Light Green boyası, Akridine Orange boyası ve Janus Green boyası ile boyama işlemi uygulandıBoyanmış preperatlar IM'de 100'lük objektifte incelenip, boyaların spermatozoanın baş, orta parça ve kuyruk kısmını nasıl boyadığı değerlendirildi. Bulguların mikrofotografları alındıÇalışmamızın ikinci bölümünde, normozoospermili 10 hastanın H-E, T.Blue, Shorr ve Papanicolau ile boyanmış preperatları değerlendirildi. Her bir preperatta Kruger strick kriterleri esas alındı. 200 adet normal morfolojili spermatozoa hücresinde; baş uzunluğu, baş genişliği, orta parça uzunluğu ve kuyruk uzunluğu olmak üzere 4 parametrede mikrometre yardımıyla ölçümleri yapıldı. Bu ölçümler sonrası tek yönlü varians analiziANOVA) ve Post hoc Tukey HSD testi ile istatiksel analiz yapılarak hangi boyanın spermatozoa morfolojisini daha iyi gösterdiği ve Kruger strick kriterlerine daha uygun olduğu belirlenmeye çalışıldıH-E ile boyamada spermatozoa morfolojisi özellikle spermatozoa baş orta parça ve kuyruk kısmı net görüldü. Kondansasyon oldukça iyi görüldü. H-E boyasının spermatozoanın genel morfolojik değerlendirmesi için ideal bir boya olduğu görüşüne ulaştık. T. Blue ile boyamada spermatozoa başındaki kondansasyon iyi seçiliyordu. Spermatozoa orta parçası ve kuyruğu boyandı. Orta parça iyi seçilemiyordu ve spermatozoa morfolojisi değerlendirilebiliyordu. Giemsa ile boyama sonrası spermatozoa baş morfolojisi ve kondansasyon iyi görülüyordu. Fakat orta parça ve kuyruk net seçilemiyordu. Wright boyası ile spermatozoa baş morfolojisi ve kondansasyonu iyi seçilebiliyordu. Orta parça ve kuyruk soluk boyanmış idi. Weigert'in Demirli Hematoksilen Eozin boyası ile spermatozoa başında kondansasyon iyi görülebiliyordu. Baş, orta parça çok net değerlendiriliyor ve kuyruklar net seçilebiliyordu. T. blue ile boyanmış spermatozoalarda özellikle baş uzunluğunda anlamlı farklılık görüldü. Aynı şekildeki değerlendirmeler diğer boyalarlada yapıldıÇalışmanın ikinci bölümünde bu dört boya grubuna göre ölçümü yapılan spermatozoaların değerlendirilmesinde bütün ölçümlerde anlamlı farklılıklar çıktı. En küçük değerler T. Blue boyasına ait idi. Shorr boyası ile Papanicolau boyası ölçümleri birbirine yakın olmakla birlikte en büyük değerler Papanicolau boyasına ait idi. Bu çalışmadaki istatiki anlamlılık seçilen boya ile değişebilmektedir, sonucuna varıldı.