Makale Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 17 / 17
  • Öğe
    Üst Kol İnceltilmesinde Ultrasonik Liposakşın ile Konvansiyonel Liposakşının Etkinliklerinin Karşılaştırılması
    (2017) İnce, Bilsev; Oltulu, Pembe; Mehmet Emin Cem, Yıldırım; Dadacı, Mehmet; Uyar, Mehmet; Aydın, Recep
    Vücut şekillendirme cerrahisinde ultrason yardımlı liposakşın kullanımının konvansiyonel liposakşına göre daha az kan kaybı yarattığı ve daha fazla cilt kontraksiyonu oluşturduğu iddia edilmesine karşın kol sarkıklığının tedavisinde ultrasonik liposakşın ile konvansiyonel liposakşının etkinliklerinin karşılaştırılmasıyla ilgili bir çalışmaya rastlamadık. Bu çalışmada, kol sarkıklarının tedavisinde ultrasonik liposakşın ile konvansiyonel liposakşın tedavilerinin etkinlikleri ile komplikasyonlarının ve kanama miktarlarının karşılaştırılması amaçlandı. 2012-2016 tarihleri arasında kolda sarkma şikayetiyle başvuran ve liposakşın ile tedavi edilen 20 hasta çalışmaya dahil edildi. Çalışmada, ultrasonik liposakşın (Grup 1; n:10) ve konvansiyonel liposakşın (Grup 2: n:10) yapılanlar olarak ayrıldı. Hastada nekroz olması major komplikasyon, seroma, hematom, asimetri ve deride pürüz olması ise minör komplikasyon olarak tanımlandı. Ameliyat bitiminde ve ameliyat sonrası 1. yıl sonunda her iki gruptaki hastaların her iki kolunun en kalın olduğu yerler tekrar ölçüldü. Her hasta için intraoperatif lipoaspiratlarından 5 ml örnek alındı. Örnekler hematoksilen eozin ile boyandı ve birim alandaki eritrosit sayıları belirlendi. Grup 1’de hastaların 4’ü Triceps Deri Klasifikasyonuna göre Tip 2, 3’ü Tip 3, 3’ü Tip 4 olarak tespit edildi. Grup 2’de hastaların ise 3’ü Tip 2, 3’ü Tip 3 ve 4’ü Tip 4’tü. Hastaların ortalama kol çevreleri Grup 1’de 36 cm (minimum 32 - maksimum 40), Grup 2’de ise 35 cm (minimum 31 - maksimum 39)olarak tespit edildi. Ameliyat bitiminde hastaların ortalama kol çevresi Grup 1’de 31 cm (minimum 28 - maksimum 32) iken Grup 2’de 32 cm (minimum 28 - maksimum 33) olarak ölçüldü. Ameliyat sonrası 1. yıl sonunda Grup 1’de ortalama kol çevresi 30 cm’e düştü, Grup 2’de ise 31.8 cm idi. Grup 2’de cm2’de hesaplanan eritrosit sayısı 40’lık büyütmede (HPF: high power field) ortalama 50-60/1HPF iken Grup 1’de bu değer 20/1HPF olarak hesaplandı. Her iki grup hastalarının ameliyat öncesi kol kalınlıkları ortalaması benzer olmasına karşın, ameliyat sonrası Grup 1’deki hastaların ortalama kol kalınlıkları Grup 2’ye göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha azdı (p0.05). Yine alınan lipoaspiratta birim alanda görülen eritrosit sayısı Grup 1’de Grup 2’ye göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha azdı (p0.05). Çalışmada, kol sarkması tedavisinde uygun hasta seçimi sonrası ultrasonik liposakşının daha fazla cilt kontraksiyonu yapabildiği tespit edildi. Bu endikasyon da kullanımında konvansiyonel liposakşına kıyasla daha az sarkma ile daha iyi görünüm elde edilebilir.
  • Öğe
    Palmar Bölgede Tendon Kılıfının Pleomorfik Fibroması
    (2016) Dadacı, Mehmet; İnce, Bilsev; Fatma, Bilgen; Altuntaş, Zeynep; Sodalı, Tuba; Bitik, Ozan
    Tendon kılıfı fibromları, sıklıkla parmaklarda görülen uzun zaman sürecinde büyüyen sert, hareketsiz ve ağrısız kitlelerdir. Orta yaş grubunda ve erkeklerde sıklıkla gözlenir. Bu çalışmada palmar monly observed in middle-aged males. In our report, we discuss a bölgede ağrısız kitle olarak değerlendirdiğimiz, histopatolojik incase of a painless mass in the palmar area that was diagnosed as a celemede tendon kılıfının pleomorfik fibromu olarak tanı alan olgu literatür eşliğinde tartışılmıştır.
  • Öğe
    Congenital macrostomia: a case report
    (2013) Gündeşlioğlu, Ayşe Özlem; İnce, Bilsev
    Makrostomi genellikle birinci ve ikinci brankiyal ark sendromu ile ilişkilidir. Dış görünüş tutulum alanına bağlı olarak değişebilir. İzole makrostomi olgularında, yarık genellikle masseter kası medial sınırında sona erer. Makrostomi rekonstrüksiyonunundaki amaç, fonksiyonel simetrik ve doğru ağız komissürünü en az yara ile elde etmektir. Bu makalede, izole iki taraflı makrostomisi olan ve vermillonu-kare flep yöntemi ile tedavi edilen sekiz yaşında bir kız olgu sunuldu. Biz hafif ve orta derecede makrostomili hastalarda bu yöntemi önermekteyiz.
  • Öğe
    Temporomandibular Eklem Disfonksiyon Tedavisinde Konsantre Büyüme Faktör (CGF) Etkinliği
    (2017) İnce, Bilsev; Uyar, İlker; Yıldırım, Mehmet Emin Cem; Dadacı, Mehmet; Yarar, Serhat
    Çene hareketleri sırasında çenede ve çevre dokularda ağrı, çene hareketlerinde kısıtlılık ve/veya klik, krepitasyon gibi sesler, baş, boyun, kulak, diş ağrıları ile semptomlarıyla ortaya çıkan temporomandibular eklem (TME) disfonksiyon tedavisinde PRP uygulamaları ile ilgili yayınlar yer almakla birlikte, konsantre büyüme faktör (CGF) kullanımının etkisine dair herhangi bir çalışma bulunmamaktadır. Bu çalışmada TME disk deplasmanı, redüksiyonlu/ redüksiyonsuz disk dislokasyonu ve eklem dejenerasyonu olan hastalarda konsantre büyüme faktör (CGF) etkinliğinin araştırılması amaçlanmaktadır. 2015-2016 arasında TME’de ağrı, eklemde klik sesi, ağız açıklığında azalma şikayeti olup konservatif tedaviye yanıt vermeyen hastalar çalışmaya alındı. Hastalarda yaş, cinsiyet, önceki tedavi, ağrı, eklemde klik sesi, ağız açıklığı ve enjeksiyon öncesi ve sonrasında yapılan manyetik rezonans görüntüleme bulguları kayıt altına alındı. Hastalarda çene ekleminde hissettikleri ağrı 0’dan 10’a kadar numaralandırıldı ve vizüel analog skalasına (VAS) göre puanlandı. Ağız açıklığı ölçüldü. CGF (Truecell) enjeksiyonu öncesi ve sonrası 6. ayda tüm hastalara TME manyetik rezonans görüntüleme yapıldı. Tüm ölçümler CGF enjeksiyonu sonrası 6. ay ve 1. yıl sonunda tekrarlandı. Çalışmaya katılan 10 hastanın (3 erkek, 7 kadın) ortalama yaşı 30, enjeksiyon öncesi ağız açıklığı ortama 2.1 cm’di. Enjeksiyon sonrası 1. yılda ağız açıklığı ortalama 3 cm olarak ölçüldü. Uygulamadan önce tüm hastalarda klik sesi mevcutken 1. yıl sonunda sadece 2 hastada ses mevcuttu. VAS ortalama skoru enjeksiyon öncesi 8, enjeksiyon sonrası 3 idi. Bu çalışmada eklem içi tek sefer 1 cc CGF enjeksiyonunun TME disk deplasmanı, redüksiyonlu/ redüksiyonsuz disk dislokasyonu ve eklem dejenerasyonu olan hastalarda ağız açıklığının artması, VAS skoru ve klik sesinde azalmayı sağladığı belirlendi. TME disfonksiyonu olan hastalarda CGF enjeksiyonu semptomatik iyileşme sağlayabilir.
  • Öğe
    Nekrotizan Fasiitte Erken Tanı ve Prognoz: 34 Hastanın Retrospektif İncelenmesi
    (2017) Okur, Mehmet İhsan; Yıldırım, Alpagan Mustafa; Şen, Tahir; İnce, Bilsev
    Bu çalışma, nekrotizan fasiitte (NF) erken tanı koyabilmek için yapılması gereken girişimleri belirlemek, erken yapılan ve gerekli olduğunda tekrarlanan cerrahi girişimin önemini göstermek ve laboratuar testleri ile prognoz hakkında fikir edinebilmek amacıyla planlandı. 2005-2010 yılları arasında başvuran ve NF tanısı konan 34 hasta çalışmaya alındı. Hastalar yaş, cinsiyet, etiyoloji, predispozan faktörler, laboratuvar bulguları, başvuru süresi, cerrahi debridman sayısı, enfeksiyonun yerleşim yeri, kültür sonuçları ve prognoz açısından geriye dönük olarak incelendi. En önemli etiyolojik faktörler cerrahi girişim ve yerel yumuşak doku enfeksiyonuydu. Predispozan faktörler arasında obezite ve diyabet dikkati çekiyordu. Hastaların hepsinin nekrotizan fasiit için laboratuvar risk göstergesi (LRINEC) skorları 7 ve üzerindeydi. Ortalama LRINEC skoru 9.1 (minimum 7, maksimum 13) olarak hesaplandı. Enfeksiyonun başlangıç yeri en sık karın, kasık ve perine bölgeleriydi. Sadece 11 hasta bulguları takiben ilk 48 saat içinde kliniğe başvurmuş, NF tanısı almış ve tedavisine başlanmıştı. Yapılan yara kültürlerinde 26 hastada üreme oldu. En çok üreyen mikroorganizmalar E. coli ve K. pneumoniae idi. Tedavi edilen 4 hasta kaybedildi. Bunlar geç başvuran (5- 10 gün), LRINEC skoru yüksek (ortalama 12), kronik hastalıkları olan (diyabet, obezite, kronik lenfositik lösemi) ve ileri yaşta (ortalama 74.7) hastalardı. LRINEC skoru yüksek, 65 yaşın üzerinde ve 5 günden daha geç başvuran hastaların prognozları kötüdür. NF düşünülen hastalarda erken tanı konulması için fizik muayene, laboratuvar testleri ve tanıya yönelik invazif girişimler zaman geçirilmeden uygulanmalıdır.
  • Öğe
    Malignant Melanoma with Simultaneous Inguinal and Popliteal Lymph Node Metastases: A Rare Case Report
    (2017) Karadağ Sarı, Emine Çiğdem; Gündeşlioğlu, Ayşe Özlem; İnan, İrfan
    Bacak distalinde ve ayakta görülen metastatik malign melanomlar genellikle inguinal lenf noduna metastaz yaparlar. Popliteal fossa ise nadir görülen ilk nodal metastaz alanıdır. Alt ekstremite melanomlarının popliteal metastaz oranları %3 ila %7 arasındadır. Eş zamanlı olarak inguinal ve popliteal lenf nodu metastazları ise oldukça nadir görülmektedir. Biz bu makalede, palpe edilebilen popliteal lenf nodu metastazı olan fakat hem klinik muayenede hem de pozitron emisyon tomografisi (PET) görüntülemesinde inguinal metastaza dair herhangi bir bulgu olmadığı halde histopatolojik sonuçlara göre inguinal lenf nodlarında metastaz görülen, topukta malign melanom olgusunu sunmaktayız. Bu olgu ile hem klinik muayenede hem de görüntüleme yönteminde inguinal metastaza dair bir bulgu saptanmasa dahi, popliteal ve inguinal bölgelere eş zamanlı olarak lenf metastazı ihtimali olabileceği cerrahların dikkatine sunulmuştur.
  • Öğe
    Clinical Outcomes of Large Meningomyelocele Defect Repair by Bilateral Fasciocutaneous Rotation and Advancement Flaps with Perforators
    (2017) Evrenos, Mustafa Kürşat; Kamburoğlu, Haldun Onuralp; Seçer, Mehmet; Çınar, Kadir; Dadacı, Mehmet; İnce, Bilsev
    Objective: Neural tube defects occur in approximately one in 1000 live births in the US. Myelomeningocele (MMC) is the most common and severe form of spina bifida aperta. In this study, we present a surgical modification of the bilateral fasciocutaneous rotation and advancement flap technique in MMC patients.Material and Methods: Twenty-four patients (12 male, 12 female) with MMC who were operated on between August 2011 and June 2013 were retrospectively evaluated. Presence of hydrocephalus, the neurological status, and the level and size of the MMC were recorded. We used bilateral perforator-based fasciocutaneous rotation and advancement flaps for defects larger than 3 cm in width, or in the presence of prominent kyphosis together with any defect size.Results: The follow-up period ranged from eight days to two years. One patient died on the eighth day after surgery because of sepsis secondary to aspiration pneumonia. One patient had cerebrospinal fluid accumulation under the repair zone. In another patient, cerebrospinal fluid leakage through the repaired incision was observed on the ninth day after surgery. Three patients had minimal wound dehiscence at the distal end of the suture line.Conclusion: In this study, 24 patients were treated with the described perforator-based technique by preserving at least one perforator vessel on each side. Reconstruction of MMC defects with paraspinal fasciocutaneous rotation and advancement flaps is still one of the best choices for closing moderate-to-large defects without using skin graft, and the safety of the flaps increases by preserving the perforators.
  • Öğe
    Rarely seen complications of circumcision, and their management
    (2016) İnce, Bilsev; Dadacı, Mehmet; Altuntaş, Zeynep; Bilgen, Fatma
    Amaç: Dinsel veya tıbbi nedenlerle uygulanan sünnet; glans penisi örten prepisyum adı verilen sünnet derisinin belirli şekil ve uzunlukta cerrahi yolla kesilerek alınması ve penis uç kısmının açığa çıkarılması işlemidir. Yaygın olarak uygulanan basit cerrahi bir işlem olarak kabul edilen sünnetin ülkelerin kayıt sistemleri ile ilgili olarak literatürde %50'ye varan erken ve geç dönem komplikasyon oranları bildirilmektedir.Bu çalışmada kliniğimize sünnet sonrası ortaya çıkan komplikasyonlar nedeniyle başvuran hastalara yapılan tedavi ve komplikasyonları azaltma yolları incelenmiştir.Gereç ve yöntemler: 2010-2013 yılları arasında kliniğimize erken dönem sünnet komplikasyonu nedeniyle başvuran olgular retrospektif olarak incelendi. Bunlardan majör komplikasyon olarak kabul edilen fazla cilt eksizyonu, cilt nekrozu ve glans total amputasyonu bulunan olgular çalışmaya dahil edilirken minör komplikasyonlardan kanama, hematom ve enfeksiyon gelişen olgular çalışmaya dahil edilmedi. Bulgular: Fazla cilt eksizyonu yapılan hastalarda tam kalınlıkta deri grefti ile onarım yapıldı. Cilt nekrozu debride edildikten sonra tam kat cilt defekti olan olgularda defektin büyüklüğüne göre primer veya tam kalınlıkta deri grefti ile onarım yapılırken parsiyel kayıplarda sekonder iyileşme beklendi. Glans amputasyonu olan olguda kasık flebi ile onarım yapıldı.Sonuç: Ülkemizde bildirilen sünnet komplikasyonlarının çoğundan, eğitimsiz kişilerce uygulanan sünnetler sorumludur. Buna toplu sünnet şölenleride eklendiğinde oran giderek artmaktadır. Cerrahi komplikasyonları dışında hepatit B/C, AİDS başta olmak üzere çeşitli hastalıkların bulaşmasına da zemin hazırlar. Sünnet, hastane koşullarında, uygun steril koşullarda, uzman kişilerce yapıldığında komplikasyon oranlarının azalabileceği cerrahi bir işlemdir. Ehil olmayan kişilerce yapıldığında çocuk, tekrarlayan psikososyal ve cerrahi travmalara maruz kalabilir
  • Öğe
    Zigoma tripod ve izole ark kırıklarının Volkmann kemik kancası ile kapalı redüksiyonu
    (2013) Altuntaş, Zeynep; Bekerecioğlu, Mehmet; Gündeşlioğlu, Ayşe Özlem; Özen, Çiğdem; İnan, İrfan; Jasharrlari, Lorenc; Doldurucu, Tuba
    Amaç: Bu çalışmada zigoma tripod ve ark kırıklarının tedavisinde internal tespit uygulanmaksızın kapalı redüksiyon tekniğinin etkinliği araştırıldı. Hastalar ve Yöntemler: Haziran 2011 - Aralık 2012 tarihleri arasında zigoma tripod kırığı ve izole ark kırığı nedeniyle Volkman kemik kancası kullanılarak kapalı redüksiyon tekniği ile ameliyat edilen yedi hastaya (2 kadın, 5 erkek; ort. yaş 49.1 yıl dağılım 34-76 yıl) ait tıbbi veriler retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların simetri ve fonksiyonel bulguları, ameliyattan sonra üç ve altıncı aylarda değerlendirildi. Bulgular: Kapalı redüksiyon tekniği ile ilişkili herhangi bir komplikasyon gözlenmedi. Geç dönemde başvuran ve izole zigoma ark kırığı olan bir hastada yetersiz redüksiyon oluştu. Sonuç: Kemik kancası kullanılarak yapılan kapalı redüksiyon, izole zigoma ark kırıklarının yanı sıra komplike olmayan zigoma tripod kırıklarının tedavisinde tespit uygulanmaksızın, güvenle kullanılabilir.
  • Öğe
    Akciğer Kanserinde Direkt Cilt Metastazı: Olgu Sunumu
    (2013) Özen, Emine Çiğdem; Gündeşlioğlu, Ayşe Özlem
    Akciğer kanserinde cilt metastazı oldukça nadir görülen bir durumdur. Akciğer kanserlerinin içinde cilt metastazının yaygın görüldüğü tip büyük hücreli karsinomken, nadir görüldüğü tip skuamöz hücreli karsinomdur. Genellikle cilt metastazı, hematojen yayılım sonucunda oluşmaktadır. Bu yazıda, skuamöz hücreli tip akciğer kanserli hastada lobektomi insizyon hattında oluşan, nadir görülen direkt cilt metastazı olgumuzu sunmaktayız.
  • Öğe
    Extensor mechanism variation of the index finger
    (2016) Dadacı, Mehmet; İnce, Bilsev; Bilgen, Fatma; Altuntaş, Zeynep
    The extensor indicis proprius (EIP) tendon and extensor digitorum communis (EDC) tendons are the main extensor tendons of the second finger. Different variations of extensor tendons are frequently reported. In our report, we describe a variation of the index finger extensor mechanism in a healthy subject.
  • Öğe
    Comparison between knot and Winograd techniques on ingrown nail treatment
    (2015) İnce, Bilsev; Dadacı, Mehmet; Bilgen, Fatma; Yarar, Serhat
    Objective: The aim of this study was to compare the Winograd and knot techniques based on efficiency, complication rate, surgery time, and amount of local anesthetic required. This study also aimed to determine the etiology of ingrown nails, whether due to involvement of the nail or soft tissue.Methods: Seventy-five patients with a total of 90 ingrown nails (stages 2 and 3) who presented at our clinic between 2012-2014 were included in this study. Patients were divided into 2 groups: those treated with the knot technique and those treated with the Winograd technique. Patients in both groups were evaluated for the amount of local anesthetic required, intraoperative pain, effectiveness of preventing/stopping hemorrhage, surgery time, complications, postoperative nail size, recurrence, nail deformities, and secondary surgery rates.Results: The mean surgical time, relapse rate, number of additional surgeries required, and amount of local anesthetic were significantly greater in the Winograd group than in the knot group. The mean nail diameter was significantly decreased, with a mean of 3 mm in the Winograd group. No statistically significant differences were found between the groups in the incidence of infection, intraoperative pain, hematoma, or nail deformity.Conclusion: This study demonstrated that the knot technique, consisting of wedge excision of soft tissue without affecting the nail itself, is a simple technique to treat ingrown nails with a lower complication rate and shorter surgical time. We believe that successful treatment of ingrown nails depends only on excision of soft tissue, with no need to operate on the nail bed
  • Öğe
    Saving the zone of stasis in burns with melatonin: an experimental study in rats
    (2015) Kayapınar, Muhammet; Seyhan, Nevra; Avunduk, Mustafa Cihat; Savacı, Nedim
    BACKGROUND: Studies aimed at recovering the zone of stasis are one of the major issues of experimental burn studies. Many drugs including antithrombotics, anticoagulants, anti-inflammatories have been investigated experimentally for saving the zone of stasis. In this study, the effect of the systemic melatonin on the zone of stasis was evaluated.METHODS: Twenty Wistar Albino rats were used in the study. Rats were assigned to two groups (n10). The metal comb 1x2 cm in size was immersed in boiling water and held for 20 seconds on the back of the rats to create burn wounds.No treatment was given to the control group. Melatonin was given at a dose of 10 mg/kg/d by intraperitoneal injection in the treatment group for 7 days. Daily digital photographs of both groups were obtained. Total necrotic burn areas and the zone of stasis were assessed with Auto CAD and Visual Analyzing computer programs. At the end of one week, rats were sacrificed and skin biopsies were taken for histological examination. Edema, congestion, inflammatory infiltration, vascular proliferation and fibrosis were the parameters evaluated. Data were evaluated statistically by Chi-square test and Student-t test.RESULTS: When histopatologic data and the measured values for total necrotic areas and zone of stasis of the experimental group werecompared to control group, the results were statistically significant (p>0.05).CONCLUSION: According to the results of this study, melatonin is efficient in saving the zone of stasis in burns
  • Öğe
    Use of Systemic Rosmarinus Officinalis to Enhance the Survival of Random-Pattern Skin Flaps
    (2016) İnce, Bilsev; Bilgen, Fatma; Gündeşlioğlu, Ayşe Özlem; Dadacı, Mehmet; Kozacıoğlu, Sümeyye
    Background: Skin flaps are commonly used in softtissue reconstruction; however, necrosis can be a frequent complication. Several systemic and local agents have been used in attempts to improve skin flap survival, but none that can prevent flap necrosis have been identified. Aims: This study aims to determine whether the use of systemic Rosmarinus officinalis (R. officinalis) extract can prevent flap necrosis and improve skin flap recovery. Study Design: Animal experimentation. Methods: Thirty-five Wistar albino rats were divided in five groups. A rectangular random-pattern flaps measuring 8×2 cm was elevated from the back of each rat. Group I was the control group. In Group II, 0.2 ml of R. officinalis oil was given orally 2h before surgery. R. officinalis oil was then applied orally twice a day for a week. In Group III, R. officinalis oil was given orally twice a day for one week before surgery. At the end of the week, 0.2 mL of R. officinalis oil was given orally 2 h before surgery. In Group IV, 0.2 mL of R. officinalis oil was injected subcutaneously 2 h before surgery. After the surgery, 0.2 mL R. officinalis oil was injected subcutaneously twice a day for one week. In Group V, 0.2 mL R. officinalis oil was injected subcutaneously twice a day for one week prior to surgery. At the end of the week, one last 0.2 mL R. officinalis oil injection was administered subcutaneously 2 h before surgery. After the surgery, 0.2 mL R. officinalis oil was injected subcutaneously twice a day for one week. Results: The mean percentage of viable surface area was significantly greater (p>0.05) in Groups II, III, IV, and V as compared to Group I. Mean vessel diameter was significantly greater (p>0.05) in Groups II, III, IV, and V as compared to Group I. Conclusion: We have determined that, in addition to its anti-inflammatory and anti-oxidant effects, R. officinalis has vasodilatory effects that contribute to increased skin flap survival.
  • Öğe
    Groin and thigh reconstructions with pedicled rectus abdominis myocutaneous flaps
    (2017) Uzun, Hakan; Bitik, Ozan; Baltu, Yahya; Dadacı, Mehmet; Kayıkçıoğlu, Aycan Uğur
    Background/aim: Resection of tumors from the groin and thigh regions with safe margins often results in significant soft tissue defects, which preclude primary closure. This study presents a series of rectus abdominis myocutaneous flaps for irradiated thigh and groin wounds with the purpose of evaluating the efficacy and outcomes of these flaps in this population. Materials and methods: From 2008 to 2015, all patients who underwent resection of thigh or groin region tumors and reconstruction with an inferiorly based rectus abdominis myocutaneous flap were retrospectively identified. Medical records of the patients were reviewed. Results: A total of 27 patients, aged 2067 years, were operated on for defects in the groin and upper thigh region. Nine patients underwent immediate reconstruction. The remaining 18 patients underwent late reconstruction. There was neither total flap loss nor partial flap loss. We chose to utilize 15 ipsilateral and 12 contralateral pedicles. The mean length of stay in hospital was 13.7 days. Conclusion: A rectus abdominis myocutaneous flap can be successfully used in patients with groin and upper thigh defects due to its predictable and robust vascular supply, bulky muscle content, wide arc of rotation, and large skin island.
  • Öğe
    Evaluation of the effectiveness of biodegradable electrospun caprolactoneand poly(lactic acid-?-caprolactone) nerve conduits for peripheral nerveregenerations in a rat sciatic nerve defect model
    (2016) Dadacı, Mehmet; İnce, Bilsev; Karagülle, Nimet; Sönmez, Erhan; Dadacı, Zeynep; İşci, Evren Tevfik; Vargel, İbrahim; Pişkin, Erhan; Erk, Ali Yücel
    Background/aim: The aim of this study was to compare electrospun caprolactone (EC) and poly(lactic acid-?-caprolactone) (PLCL) nerve conduits with nerve graft in a rat sciatic nerve defect model. Materials and methods: A total of 32 male Wistar albino rats were divided into 4 groups, with 8 rats in each group. A nerve defect of 1 cm was constructed in the left sciatic nerve of the rats. These defects were left denuded in the sham group, and reconstructed with nerve grafts, PLCL, and EC nerve conduits in the other groups. After 3 months, nerve regenerations were evaluated macroscopically, microscopically, and electrophysiologically. The numbers of myelinated axons in the cross-sections of the nerves were compared between the groups. Results: Macroscopically, all nerve coaptations were intact and biodegradation was detected in nerve conduits. Electromyographic assessment and count of myelinated axons in the cross-sections of the nerves displayed the best regeneration in the nerve graft group (P0.001) and similar results were obtained in the PLCL and EC nerve conduit groups (P0.79). Light and electron microscopy studies demonstrated nerve regeneration in both nerve conduit groups. Conclusion: EC nerve conduits and PLCL nerve conduits yielded similar results and may be alternatives to nerve grafts as they biodegrade.
  • Öğe
    Scrotal Fasciocutaneous Flap for the Reconstruction of the Pubic Region After a High-voltage Electrical Burn
    (2016) Altuntaş, Zeynep; Uyar, İlker; Dadacı, Mehmet; İnce, Bilsev; Yavuz, Nurten; Gündeşlioğlu, Ayşe Özlem