Fen Bilimleri Enstitüsü Tez Koleskiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 960
  • Öğe
    Üst vücut hareketlerinin algılanması için yapay zekâ destekli kapasitif tabanlı giyilebilir sensör sistemi geliştirilmesi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2024) Kara, Muhammet Rojhat; Erişmiş, Mehmet Akif; Yavşan, Emrehan
    Uyku apnesi uyku durumundaki bir kişinin en az 10 saniye boyunca nefes alışverişinin durmasına, hipopne ise hava akışının en az %30 oranında 10 saniye veya daha fazla süre azalmasına bağlı olarak hastayı uyandırması şeklinde tanımlanan bir solunum olayıdır. Obezite, alkol ve sigara kullanımı ve yaş gibi risk faktörleri uyku apnesi ile yüksek korelasyon içerisindedir. Özellikle artan obezite ile birlikte uyku apnesi sendromunun ileride giderek yaygınlaşabileceği araştırmacılar tarafından önlem alınması gereken ciddi bir husus olarak belirtilmektedir. Erkeklerde kadınlara göre yaklaşık 3 kat daha fazla görülen uyku apnesinin dünyada yaklaşık 936 milyon kişide var olduğu tahmin edilmektedir. Uyku apnesi kişilerin günlük hayatında yorgunluk ve dikkat eksiliği oluşturmasıyla trafik kazalarına ve iş yeri verimsizliklerine sebep olmasının yanında kalp yetmezliği, tip-2 diyabet, hipertansiyon, atriyal fibrilasyon ve hatta ölüme yol açabilmektedir. Amerikan Uyku Tıbbı Akademisi 2015 raporuna göre Amerika'da teşhis edilmemiş yetişkin uyku apnesi hastalarının sayısı teşhis edilenlerin yaklaşık 4 katı olduğu tahmin edilmektedir. Ayrıca aynı raporda teşhis edilememiş hastaların direkt ve dolaylı sebeplerle ülkeye senelik maliyeti yaklaşık 150 milyar dolarken teşhis edilen hastaların maliyeti ise yaklaşık 12,5 milyar dolar olarak hesaplanmıştır. Uyku apnesi teşhisinde günümüzde kullanılan polisomnografi cihazları altın standart (golden standart) değerlendirme aracı olarak kabul edilmektedir. Rutin bir polisomnografi testinde hastadan 12 kanal Elektroensefalografi, Elektromiyografi (çene ve bacaklara), 4 kanal Elektrookülografi, Elektrokardiyografi, göğüs hareketi sensörü, karın hareketi sensörü, horlama sensörü, vücut pozisyon sensörü, nasal transdüser, termistör, pulse oksimetre bulunmaktadır. Rutin testlerle ilgili en büyük iki problem, polisomnografi sırasının gelmesinin aylar hatta seneyi bulması, sensör sayısının çok fazla ve rahatsız edici olmasından dolayı hastaların uykuya dalmakta zorlanması şeklinde sıralanmaktadır. Bu çalışmada belirtilen problemlere çözüm sunabilmek adına hastaların evde kendilerinin de kullanabileceği sensör sayısının standart ölçümlerden çok daha az olduğu kapasitif ölçüme dayalı yapay zekâ destekli bir sistem oluşturulmuştur. LC rezonatör metodu temel alınan bu çalışmada vücuttaki 4 anahtar bölgeden veriler toplanmıştır. Bunlar ağız/burun bölgesinden nefes alışverişi, göğüsten solunum hareketi, gırtlaktan (larinks) apne anı hareketleri ve parmaktan nabız sinyalleridir. Ağız ve burun bölgesinden yapılan solunumun neme bağlı olarak ölçülmesi adına sığır bağırsağı kullanılmış ve literatüre biyo-uyumlu bir sensör kazandırılmıştır. Polisomnografide bir parametre olarak bulunmayan larinks bölgesinin obstrüktif apne teşhisinde önemli bir nokta olabileceği tezde özgün bir nokta olarak sunulmuştur. Literatürde gırtlak bölgesinin obstrüktif apne teşhisinde kullanımı yapılan araştırma çerçevesince bulunamamış olup bu noktanın kapasitif olarak ölçülmesi yeniliği için patent başvurusunda bulunulmuştur. Konu uzmanı tarafından sağlanan, apne anında gerçekleşen fizyolojik durumlarla ilgili bilgiler ışığında yapılan apne mimiklerini içeren sensör sinyalleri, sistem denek üzerine bağlı iken toplanmıştır. Elde edilen mimik veri seti ön işlemelerden geçirildikten sonra 232 adet özellik çıkarılmıştır. Minimum Redundancy Maximum Relevance algoritmasıyla en önemli 20 özellik seçilmiştir. En önemli 20 özellik arasından 5 adet özellik ayırt edici karakteristik yapısıyla gırtlak bölgesinden seçilmiştir. Böylece tezde özgün olarak kullanılan gırtlak sensörünün gerçekten fayda sağladığı gösterilmiştir. Bu yirmi özellikle Yapay Sinir Ağları algoritması kullanarak yapılan eğitim sonucu elde edilen apne veya sağlıklı sınıflaması, %96,3 oranında doğruluk ve %86,2 oranında özgüllük değerlerini vermiştir. Aynı veri setinde yapılan test sonuçları ise %96,3 doğruluk ve %82,4 özgüllük şeklindedir. Hasta üzerinde referans sensörlerle birlikte yapılan 4 saatin üzerinde ölçüm sonucunda Karar Ağaçları algoritması kullanarak 20 özellikle yapılan sınıflamada eğitim sonucu %99,6 doğruluk ve %90 özgüllük değerlerini verirken test sonuçları ise %99,2 doğruluk ve %87,5 özgüllük değerlerini vermiştir. Daha çeşitli bir veri seti oluşturmak amacıyla mimik veri seti ve hasta veri setinin birleştirilmesiyle karma veri seti elde edilmiştir. Bu veri seti üzerinde Adaboost algoritması kullanılarak yapılan sınıflamada eğitim sonucu doğruluk %99.7 ve özgüllük %77 iken test sonucu doğruluk %99.7 ve özgüllük %80.6'dir. Böylece yapay zekâ destekli kapasitif bir sensör sistemi geliştirilmiş ve özgün bir ölçüm noktasıyla uyku apnesi teşhisi için gerçek bir hasta üzerinde denenmiştir.
  • Öğe
    r-Circulant matrisler ile Affine Hill şifreleme varyasyonu
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2024) Yıldırım, Şeyma; Köken, Fikri
    İlk olarak kriptografi bilimi için gerekli temel ve teoremler verilirken, her sistem için belirlediğimiz temel bir cümle örnek olarak değerlendirildi. Genel olarak ele alınan gizli anahtarlı Hill şifreleme ile açık anahtarlı RSA ve El-Gamal şifreleme sistemlerinin birleştirilmesi ile melez bir şifreleme yöntem önerisi verildi. Simetrik şifrelemenin öncülerinden Hill şifrelemenin gizli anahtarı, asimetrik şifrelemenin öncülerinden RSA ve El-Gamal şifreleme yöntemleri şifrelenerek ortaya melez bir yöntem ortaya konulur. Ayrıca, Hill şifrelemeyi genelleştirmek için Affine vektörü eklemesi kullanıldı. Affine Hill şifreleme yönteminde gizli anahtar olarak 𝑛 × 𝑛 mertebeden 𝑟-Circulant matrisleri ele alınarak, metin şifreleme ve deşifreleme süreçlerini incelendi. Fakat, anahtar matrisin basit ifade edilebilmesi için belirli parametreler alfabe değişkeni, matris boyutu ve matris 𝑟 değişkeni (𝑡, 𝑛, 𝑟, ) ile, sırasıyla, matris elemanları için Fibonacci veya Lucas dizisi, diziler için indis başlangıç değeri ve artım miktarı değişkenleri (𝑑𝑖𝑧𝑖, 𝑠,𝑙) kullanıldı. Gizli anahtarının güvenli aktarılması için bu değişkenleri RSA veya El-Gamal şifreleme yöntemleri kullanılarak gönderilmesi düşünüldü. Bu melez bir şifreleme yöntemindeki değişkenler ile örneklemler ortaya konulur. Bir programlama dili içinde sisteme ait program yazılarak (𝑡, 𝑛, 𝑟, ) ve (𝐹𝑖𝑏𝑜𝑛𝑎𝑐𝑐𝑖, 𝑠, 𝑙) veya (𝐿𝑢𝑐𝑎𝑠, 𝑠, 𝑙) değişkenlerinin farklı değeri için “Matematikte zekadan önce sabır gelir” ifadesi ait şifreli metinlerin, belirlenen parametrelere bağlı olarak nasıl değiştiği tablolar ile gösterildi. Bu tablolar ile, şifreleme sürecinin ve değişkenlerin şifreli metni nasıl etkilediği görsel olarak sunuldu.
  • Öğe
    Türkiye'de yarışma yoluyla elde edilmiş uygulamaların (1930-1980) modern mimarlık mirası kapsamında değerlendirilmesi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2024) Bülbül Bahtiyar, Tuba; Yaldız, Esra
    Kuramsal temelleri 19. yüzyılda atılan modern koruma düşüncesinin gelişiminin ardından 20. yüzyılın sonlarıyla birlikte “modern mimarlık yapılarının” da koruma kapsamında ele alınması gündeme gelmiştir. İlk etapta DOCOMOMO başta olmak üzere UNESCO, ICOMOS ve Avrupa Konseyi gibi uluslararası koruma kuruluşları modern mimarlık mirasının korunması ve değerlendirilmesi ile ilgili çalışmalar yürütmüş ve konu ile ilgili kuramsal çerçevenin oluşturulması ve geliştirilmesine yönelik akademik çalışmalar yapılmıştır. Özellikle Avrupa ülkeleri yerel ölçekte çalışmalar yürütmeye başlamış, modern mimarlık mirasını korumaya yönelik yasaların düzenlenmesi, 20. yüzyıla özgü değerlerin ve kriterlerin tartışılması ve envanter hazırlanması gibi konuları gündemlerine almışlardır. Ancak niteliği ve niceliği ile geleneksel mimari mirastan farklılaşan bu mirasın tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de tehdit altında oluşu, gün be gün yaşanan yıkımlar konu ile ilgili çalışmalarının güncelliğini ve önemini ortaya koymaktadır. Çalışmanın kapsamı; Türkiye’nin 20. yüzyıl modern mimarlık mirası içinde yerel bir dinamik olan “mimari proje yarışmaları” olarak belirlenmiştir. Tek yapı ölçeğinden imar planları ölçeğine kadar geniş bir çerçevede ele alınabilecek yarışmalar; Türkiye’de mimarlık mesleğinin gelişmesinde, uluslararası akımların yerele entegre edilmesinde ve kentlerin çehrelerinin değişmesinde adeta lokomotif konumundadır. Çalışmanın sınırları ise; 1930-1980 yılları arasında yarışma yoluyla elde edilmiş uygulamalar olarak belirlenmiştir. Yarışmaların ilk açıldığı tarih olarak 1930 referans alınmış; 1980 yılı, askeri müdahale ile ülke genelinde yaşanan değişim, yarışma yönetmeliğinde yapılan değişiklik ve paradigma kayması sebebiyle sınır kabul edilmiştir. Çalışmada modern mimarlık mirasının tanımları, değerleri ve kriterleri; uluslararası koruma kuruluşları, uluslararası/ulusal koruma belgeleri ve örnek ülkeler üzerinden karşılaştırılmış ve sonucunda Türkiye’de yarışma projesiyle elde edilmiş uygulamaların miras değerlerini araştırmak üzere bir “değerlendirme modeli” geliştirilmiştir. Yarışmalar ise; 2021’de ISC20C ve Getty Conservation Institute iş birliği ile geliştirilen “Yirminci Yüzyıl Tarihi Tematik Çerçevesi: Miras Alanlarını Değerlendirmek için Bir Araç” başlıklı çalışma baz alınarak belirlenen sekiz tema üzerinden analiz edilmiştir. Bu temalar içinden seçilen 29 yapı; değerlendirme modelinin entegre edildiği yapı analiz fişlerine göre değerlendirilmiştir. Çalışmanın sonucunda; geliştiren bu modelin yalnızca mimari proje yarışmaları özelinde değil, Türkiye’de modern mimarlık mirası niteliğindeki yapıların taşıdıkları değerlerin analizinde de altlık olarak kullanılabileceği ortaya çıkmıştır. Ayrıca Türkiye’de modern mimarlık mirasına dair yapılacak kriter ve değer belirleme çalışmasında “yarışma projesi ile elde edilmiş olma”nın tek başına bir kriter olarak ele alınması gerektiği sonucuna varılmıştır.
  • Öğe
    Akış üzerindeki periyodik düzensizlikler tarafından üretilen titreşim ile rezonansa girerek oluşan mekanik enerjiyi elektriğe dönüştürebilen aerojeneratör tasarımı ve optimizasyonu
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2024) Yıldız, Ömer Birhat; Tınkır, Mustafa
    Günümüz toplumlarının en büyük ihtiyaçlarından biri hiç kuşkusuz enerjidir. Enerji, insanların yaşamlarını sürdürebilmesi ve ihtiyaçlarını karşılayabilmesi adına ele aldıkları tüm faaliyetlerde en büyük gereksinim halini aldı. Hatta su ve besin gibi temel ihtiyaçlarımızın temininde bile enerjiye bağımlıyız. Son zamanlarda enerjinin maliyetindeki artış, yenilenebilir enerji kaynaklarına olan ilgi ve önemin artmasını sağlamıştır. Yenilenebilir rüzgâr enerji sistemlerinin kullanımı, küresel ısınma ve iklimsel değişiklikler ile mücadele açısından önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle şebeke bağlantısı olmayan kırsal bölgelerdeki küçük yerleşim alanları ve tarımsal faaliyetler için rüzgâr enerjisi dikkate alınması gereken önemli enerji kaynaklarından biridir. Bu çalışmada yeni bir teknoloji olan rüzgâr kaynaklı titreşim ile rezonansa girerek oluşan mekanik enerjiyi elektriğe dönüştürebilen aerojeneratör fikrinin temelleri kapsamında yapı ve geometri, enerji dönüşümü, sistematiği, malzeme ve kullanım ömrü, maliyet etkinliği, üretim kapasitesi, çevresel etkileri başlıkları çerçevesinde verilerin elde edilmesi ve sistemin limitlerinin incelenmesi üzerine çalışılmıştır. Çalışmada tasarım için farklı konfigürasyonlar da oluşturulmuş olup analizde maksimum yer değiştirmenin 0,78m olarak bulunmuştur. Yapılan iki boyutlu model analizinde Cd ve Cl değerleri hesaplanmış, Cd değerinin, -0,8 ile 0,8 değerleri arasında değiştiği sonucuna ulaşılmıştır. Cl değerinin 1.4 ile 1.51 arasında bir aralıkta olduğu bulundu ve bu Re-Cd eğrisindeki değere yakınlığı ile doğrulanmıştır. Yapılan üç boyutlu akış süresi boyunca serbest akış hızının x yönündeki ortalama hız grafiği oluşturulmuş ve grafikteki sayısal verilerle FFT aracılığıyla Güç Yoğunluğu-Frekans grafiği elde edilmiştir. Buna göre birim frekans başına düşen gücün 0.5 Hz’ten düşük frekansta yüksek olduğu görülmüştür. Ulaşılan veriler, diğer türlerine göre daha avantajlı olduğu için yaygın olarak kullanılan yatay eksenli rüzgâr türbinleri hakkında oluşturulan verilerle karşılaştırılmıştır. Sonuçlar Türkiye’nin rüzgâr enerjisinin potansiyeli ve Türkiye’nin sahip olduğu enerji profilindeki yerine göre incelenmiştir.
  • Öğe
    Geri dönüştürülmüş pet şişe hammaddelerdeki sararmanın mekanik, kimyasal optik ve termal özelliklere etkisinin incelenmesi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2024) Özdemir, Süleyman; Eker, Yasin Ramazan
    PET şişeler dünyada en yaygın kullanılan ambalajlardan birisidir. Fakat faydalarının yanında doğaya kontrolsüzce karıştığında, çevreye, canlı sağlığına zararlı sonuçları da ortaya çıkmaktadır. Bu zararların giderilebilmesi için PET şişelerin geri dönüşümü her geçen gün önemini arttırmaktadır. Mekanik geri dönüşüm şişeden şişeye ve gıdaya uygun olarak geri dönüşüm uygulamaları arasında en maliyet etkin ve yaygın çözümdür. Fakat bu esnada karşılaşılan en yaygın problemlerden birisi malzemelerin sararmasıdır. Bu sararma fenomeninin malzemenin mekanik özellikleri ve nihai olarak da yine şişe olarak kullanılabilirliği üzerine olan etkileri incelenmiştir. Bu çalışma sonucunda aynı IV değerine sahip fakat renk değerleri bakımından ayrışan mekanik olarak geri dönüştürülmüş rPET hammaddelerinin mekanik özellikleri arasında azalan yönlü bir ayrım bulunmuştur. Sonuç olarak geri dönüştürülmüş ve üzerinde sararma gözlemlenen PET malzemeleri endüstriyel üretimde kullanılabilirliği tavsiye edilebilir. Ancak çekme kuvvetlerine daha az maruz kalınacak olan gıda dışı şişe, renkli PET levha, ve elyaf uygulamaları daha uygun olacaktır.
  • Öğe
    Hava kirleticilerinden karbondioksitin ekmeklik buğday üzerine etkilerinin belirlenmesi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2024) Köpüklü, Busenur; Kunt, Fatma; Güneş, Eda
    Hava kirliliği geçmişten günümüze giderek artan bir problem haline gelmiştir. Özellikle son yıllarda artan nüfusla birlikte gelişen sanayi, ısınma ihtiyacı ve yoğun taşıt trafiği bu sorunu daha da arttırmıştır. Hava kirleticilerinin yoğun olduğu bölgelerde bitki türleri ve dolayısıyla da çevre sağlığı olumsuz etkilenmektedir. Özellikle sanayinin gelişmiş olduğu ve nüfusun her geçen yıl arttığı Konya ilinde hava kirliliğinin tarım üzerine etkilerini belirlenmesi amaçlanmıştır. Bunun için Konya’da en çok yetiştirilen ekmeklik buğday (Taner) bitkisi tercih edilmiştir. Konya Bahri Dağdaş Uluslararası Tarım Araştırma Enstitüsü Müdürlüğünden temin edilen “Taner Ekmeklik Buğday” türü elde edilen hava kirliliği kirleticilerinden CO2 gazına deney düzeneği içerisinde maruz bırakılmıştır. Çalışmada tohumlar ile çimlenen buğdayların kirliliğe tepkileri araştırılmıştır. Hava kirliliğine maruz bırakılan ve maruz bırakılmayan buğdaylar besin haline getirilerek sirke sineklerinin (Drosophila mellanogaster) beslenme ortamına eklenip; canlıların gelişim süreleri ve yaşam-ölüm oranları gözlemlenmiştir. Araştırmanın sonucuna göre hava kirleticilerinden CO2 gazına maruz kalan buğdaylar ile temiz havadaki buğdayların toplam ağırlıkları karşılaştırıldığında temiz havaya göre yaklaşık %19 oranında azalma olduğu belirlendi. Tohum halindeyken CO2 gazına maruz kalan buğdayların toplam ağırlığının diğerlerine göre sırasıyla yaklaşık %92 ve %94 oranlarında azaldığı belirlendi. Ayrıca diğer gruplar ile karşılaştırıldığında tohum halindeyken CO2’e maruz kalan buğdayların boy oranlarının kısaldığı gözlemlenmiştir. Yine model canlıların gelişim evrelerinde yaşama oranları kontrole ve temiz havada yetişen besinle beslenen canlılara göre %20-%40 oranında azalmıştır. Hava kirliliğine maruz kalan besinlerle beslenen canlıların gelişim süreleri diğerlerine göre 1-2 gün uzamıştır. Sonuçta yüksek konsantrasyonlarda CO2 gazı buğdayların gelişimini ve besin kalitesini olumsuz etkilemektedir.
  • Öğe
    Endemik Thymus sipyleus Boiss. subsp. sipyleus var. sipyleus bitki ekstraktının bakla yaprak biti (Aphis fabae) ve avcısı asya uğur böceği (Harmonia axyridis) üzerine insektisidal etkisinin belirlenmesi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2024) Malaslı, Emine; Üstün Argon, Zeliha; Doğu, Süleyman
    Tarımda zararlılar ile mücadelede ilk sırada gelen kimyasal mücadele yöntemi insan ve çevre sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir. Ekolojik dengeyi bozarak bitki ve hayvan türlerine zarar vermesinin yanı sıra zararlıların ilaca karşı direnç oluşturmasına neden olmaktadır. Ekolojik dengenin bozulması sonucu doğal düşmanlar yok olmakta baskılanan zararlı türler çoğalmakta ve ekonomik kayıplara sebep olmaktadır. Tüm bu olumsuzluklara sebep olan kimyasal ilaçlara alternatif olan bitkisel insektisitlere olan talep gün geçtikçe artmaktadır. Bu çalışmada Thymus sipyleus Boiss. subsp. sipyleus var. sipyleus endemik bitkisinden CO2 ekstraksiyonu yöntemiyle elde edilen ekstraktın tarımda önemli kayıplara neden olan Aphis fabae ergini ve zararlının predatörü olan Harmonia axyridis 4. larva dönemi üzerindeki toksik etkisi araştırılmıştır. Çalışmalar 24 ± 1°C sıcaklık, %65±5 nem ve 14 gün ışığı şeklinde ayarlanmış iklim kabininde yürütülmüştür. Ekstraktın %0.1, % 0.3 ve % 0.5 ’lik çözeltilerinin toksik etkisini belirlemek için yaprak disk daldırma yöntemi kullanılmıştır. Uygulamadan sonraki 1., 2., 3., 4., ve 5.gün sonu sayımları yapılarak ölüm oranları tespit edilmiştir. Aphis fabae erginleri için elde edilen sonuçlara bakıldığında bitki ekstraktının kullanılan tüm dozlarında güne bağlı olarak ölüm oranlarının arttığı bulunmuştur. Sonuçlar karşılaştırıldığında en yüksek ölüm oranı %0.5’lik çözeltide 3.gün sonunda %100, %0.3’lük çözeltide 4.gün sonunda %100, %0.1’lik çözeltide ise 4.günün sonunda %95 şeklinde olduğu belirlenmiştir. Kullanmış olduğumuz tüm dozların Aphis fabae ergini üzerinde oldukça etkili olduğu sonucuna varılmıştır. Kullanılmış olan kekik ekstraktının Harmonia axyridis 4. larva dönemi üzerindeki toksik etkisi ise %2.5 şeklinde çok düşük oranda çıkmış ve predatör üzerinde güvenli olduğu belirlenmiştir. Çalışma sonucunda Thymus sipyleus Boiss. subsp. sipyleus var. sipyleus endemik bitkisinden CO2 ekstraksiyonu yöntemi ile elde edilen ekstraktın Aphis fabae ergin evresi mücadelesinde güvenilir bir bitkisel insektisit potansiyeline sahip olabileceği tespit edilmiştir.
  • Öğe
    Yapı üretiminde sigortacılık uygulaması ve yeni yaklaşımlar
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2024) Ata, Semih; Özyalvaç, Ali Naci
    Yapı sektörü; milli gelire katkı, istihdam imkanı, yapı malzemesi üretimine teşvik, ihracat ve milli hasılatta artış, refah seviyesinde yükselme, ülke kültürel gelişimine katkı ve diğer endüstriler ile ilişkiler yönünden en önemli iş kollarından biridir. Bu doğrultuda gelişime açık olan ve gün geçtikçe de gelişen ülkemizde yapı sektöründe doğrudan ve dolaylı birçok problemin yaşanması kaçınılmazdır. Yaşanan bu problemler yapı sektörünün bir adım daha ileriye gitmesi için olumlu yönde değerlendirilmesi ve sektörün gelişmesinde katkıda bulunacak şekilde yorumlanmıştır. Ülkemiz geneli yapı üretim faaliyetlerinde halihazırda kullanılan sigortacılık faaliyetleri; genel olarak yalnızca ilgili poliçede belirtilen sigorta konusuna yönelik teminat vermekte, her riziko için ayrı bir sigorta dalı yer almakta, neticede parçalı ve birbirinden bağımsız bir sigortacılık hizmeti ortaya çıkmaktadır. Ayrıca bu sigortacılık hizmetlerinin tamamı herhangi bir riskin gerçekleşmesi neticesinde yalnızca tazmin edici rol üstlenmekte; sigortacılığın sahip olduğu denetleyici ve önleyici hizmetinden faydalanılamamaktadır. Yapı üretim faaliyetlerinde sigortacılık hizmetlerinin bütüncül, kapsayıcı, denetleyici, önleyici ve tazmin edici yönlerinden faydalanılmaya yönelik literatür araştırmaları gerçekleştirilmiş, model ve pilot uygulama önerisinde bulunulmuştur. Yerli/yabancı literatür ve doğrudan saha araştırmaları ile halihazırdaki sigortacılık hizmeti değerlendirilmiş, olumlu ve olumsuz yönleri belirlenmiş, model ve pilot uygulama önerisi de bu çıkarımlara göre şekillendirilmiştir. Savunulan öneriler ile sigortacılık sisteminin; yapı arazisi teknik analizleri, müteahhit firmanın ekonomik analizi, proje tasarımı, ruhsat alınması ve uygulama aşamaları, yapının fiziksel değişimine karşı periyodik olarak denetlenmesi gibi her süreçte aktif olarak sorumluluk alması hedeflenmiştir. Sonuç olarak yapı üretim faaliyetlerinde sigortacılık hizmetinin tüm bu süreçlerde doğrudan belirleyici ve sorumluluk sahibi olacak şekilde yer alması önerilmiştir. Bu sürecin tamamında müteahhit ile arsa sahibi arasındaki anlaşma, projenin teknik ve finansal analizlerinin gerçekleştirilip yatırımcıya teslim edilebilirliği, uygulamaya doğrudan müdahale edilerek çevresel analizlere uygun ve proje referans alınarak üretimin sağlanması, finans gerekliliklerin giderilmesi, yapı teslimi sonrası yapı sertifikalandırması ve yapının belirli periyotlarla denetlenmesine dikkat çekilmiştir. Böylece yapının yatırımcıya zamanında teslim edilebilmesi için sürekli gerçekleştirilen finansal denetimi, üretilmiş olan yapının mimari, statik, mekanik ve elektrik projeleri gerekliliklerini karşıladığından emin olunması, yapı sertifikalandırması ile kullanıcının afetlere karşı gönül rahatlığı ile güvende yaşayabilmesinin sağlanması, yapı üretimi sırasında ve teslim sonrası yapı durumu hakkında bilgi sahibi olunması amaçlanır. Böylece yapı değerinde artış sağlanması yönünden ulaşılan sonuçların değerli olması ve günümüzde gerekli olan ihtiyaçlara da cevap vermesi ile çeşitli kazanımlar elde edilmiştir.
  • Öğe
    Zeytinyağı endüstrisi atık ürünlerinden fenolik bileşenlerin ekstraksiyonu ve gıda ürünlerinde kullanılabilirliklerinin araştırılması
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2024) Esen, Emine; Tunçil, Yunus Emre
    Zeytinyağı üretimi esnasında biyoaktif bileşenlerce zengin pirina ve karasu olarak adlandırılan artık ve atık ürünler açığa çıkmaktadır. Bu çalışmada, pirina ve karasu içerisinde bulunan fenolik bileşenlerin ekstraksiyonu, karakterizasyonu, fonksiyonel özelliklerinin belirlenmesi ve akabinde fırıncılık ürünlerinde fonksiyonel ingrediyen olarak kullanılabilirliklerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Bu amaçlar doğrultusunda, pirina ve karasu fenolik bileşenleri etanolik ekstraksiyon yöntemi kullanılarak ekstrakte edilmiş ve fenolik bileşenlerin kalitatif ve kantitatif incelenmesi LC-MS/MS cihazı ile gerçekleştirilmiştir. Ürünlerin antioksidan özellikleri 2,2-diphenyl-2-picrylhydrazyl radikalinin inhibisyonu (DPPH), 2,2-azinobis [3-etilbenzotiazolin-sulfonik asit radikalinin inhibisyonu (ABTS) ve ferrik iyonlarını indirgeme kuvveti (FRAP) yöntemleri ile spektrofotometrik olarak; gıda kaynaklı ve insan patojeni bazı mikroorganizmalar üzerine antimikrobiyal kapasiteleri ise disk difüzyon ve kuyucuk yöntemleri ile belirlenmiştir. Pirina ve karasu etanolik ekstraktlarının fenolik içeriklerinin sırasıyla %5.45 ve %2.41 oldukları tespit edilmiştir. Pirina etanolik ekstraktlarının antioksidan kapasitelerinin karasu muadillerine kıyasla istatistiksel olarak (p<0.05) daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. LC-MS/MS analizi sonucunda pirina etanolik ekstraktında 26 adet, karasu etanolik ekstraktında ise 20 adet fenolik bileşiğe rastlanılmıştır. Pirina etanolik ekstraktında baskın fenolik bileşiğin luteolin (458.65 ng/mg), karasu etanolik ekstraktında ise 3-hidroksitrosol (109.55 ng/mg) olduğu tespit edilmiştir. Bazı maya, küf ve bakteriler üzerine antimikrobiyal etkilerini incelediğimiz analiz sonucunda (disk difüzyon ve kuyucuk yöntemi) her iki ekstraktında çalışmaya dahil edilen maya ve küfler üzerine herhangi bir antimikrobiyal etkisinin olmadığı, ancak çalışmaya dahil edilen bakteriler üzerine ise farklı düzeylerde etki gösterdiği sonucuna ulaşılmıştır. Akabinde elde edilen ekstraktlar, ekmek üretimine fonksiyonel bileşen olarak farklı oranlarda (%0.5, %1 ve %2) ilave edilmiş ve duyusal açıdan genel beğeni puanı kabul edilebilir düzeyde olan ekmek örnekleri besinsel (nem, kül, yağ, protein, diyet lifi, fenolik madde), fiziksel (ağırlık, hacim, spesifik hacim), tekstürel (TPA analizi) ve fonksiyonel (antioksidan kapasiteleri glisemik indeks değerleri) özellikleri açısından değerlendirilmiştir. Artan etanolik ekstrakt miktarına bağlı olarak ekmeklerin duyusal özelliklerinde önemli bir düşüş olduğu tespit edilmiş olmasına rağmen, %0.5, %1, %2 pirina etanolik ekstrakt ve %0.5 karasu etanolik ekstrakt ilaveli ekmek örneklerinin duyusal açıdan kabul edilebilir düzeyde olduğu tespit edilmiştir. Ekmek örneklerinin tekstür analiz sonuçları incelendiğinde ilave edilen etanolik ekstrakt miktarı arttıkça sertlik, sakızımsılık ve çiğnenebilirlik parametrelerinde artış, kohesiflik değerinde ise azalış gözlemlenmiştir. Artan fenolik ekstrakt miktarıyla birlikte, ekmek örneklerinin toplam fenolik ve antioksidan kapasitelerinde artış olduğu gözlemlenmiştir. Elde edilen veriler, zeytinyağı endüstrisi artık ve atık ürünleri olan pirina ve karasuyun, fonksiyonel gıda üretiminde kullanılabilecek biyoaktif bileşenlerin (fenolik bileşenlerin) üretimi için hammadde olarak kullanılabilme potansiyeli olduğunu göstermektedir.
  • Öğe
    Kesirli mertebeden kısmi diferansiyel denklemlerin çözümü üzerine bir çalışma
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2024) Şahinkaya, Abdullah Furkan; Yalçınkaya, İbrahiim; Kurt, Ali
    Bu çalışmada ilk olarak kesirli mertebeden türevin tarihçesinden ve klasik analizden kesirli analize geçiş serüveninden bahsedilmiştir. Ardından bir kesirli mertebeden türev yaklaşımı olarak “beta türev” ile alakalı tanım ve teoremlere yer verilmiştir. Ayrıca diğer kesirli türev yaklaşımlarına göre avantajlarına değinilmiştir. Daha sonra birtakım mühendislik alanlarında, biyolojik olgularda ve birçok yaşamsal olayın matematiksel olarak ifade edilmesinde kullanılmakta olan doğrusal olmayan kesirli mertebeden kısmi diferansiyel denklemlerin bazı türlerinden bahsedilmiştir. Yardımcı denklem yönteminin işleyişinden bahsedilmiş ve doğrusal olmayan kesirli mertebeden diferansiyel denklemlerden; Caudrey-Dodd-Gibbon (CDG) denklemi, değiştirilmiş ve geliştirilmiş Korteweg de Vries (ImKdV) denklemi ve Phi-4 denkleminin bu yöntem sayesinde çözümüne yer verilmiştir. Son olarak elde edilen sonuçların genel değerlendirilmesi yapılmıştır.
  • Öğe
    NIR aktif indosiyanin yeşili boyasının manyetik apoferritin nanokafeslerine enkapsülasyonu ile antikanser ajanının hazırlanması
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2024) Kılıç, Tuğba; Aslan, Tuğba Nur
    Nanoteknoloji, nanomalzemeler olarak adlandırılan çok küçük boyutlu parçacıkların sentezi de dahil olmak üzere, atomik ve moleküler düzeyde alet, malzeme ve cihazları üreten bilimsel bir teknolojidir. Nanoparçacıklar nanoteknolojinin en çarpıcı ürünüdür. Boyutları 1-100 nm arasındadır. Morfolojik olarak küresel, oval, kübik, prizma, sarmal/sütun, tozlar, süspansiyon veya kolloidler yapıda bulunabilirler. Fizik, kimya, biyoloji, enerji, elektronik, gıda, tarım, kozmetik ve sağlık başta olmak üzere çok geniş bir uygulama alanı vardır. Manyetik nanoparçacıklar (MNP'ler), harici bir manyetik alanın etkisi ile manipüle edilebilen ve genellikle nikel, kobalt, demir ve bunların oksitlerinden oluşan nanoparçacıklardır. Demir atomu, 3 boyutlu orbitallerindeki eşleşmemiş dört elektron nedeniyle güçlü bir manyetik momente sahiptir. Bu nedenle nanoparçacık uygulamalarında sıklıkla tercih edilir. Düşük toksisiteleri, biyokimyasal aktiviteleri artıran yüksek yüzey/hacim oranına sahip olmaları ve yüzey modifikasyonlarına olanak tanıması demir oksit nanoparçacıklarının pek çok alanda kullanımını arttırmıştır. Demirin biyouyumluluğu kanıtlanmış bir malzeme olması sebebiyle demir bazlı nanoparçacıklar araştırmacılar tarafından dikkatle çalışılmaktadır. Nanoparçacıklara biyouyumluluk kazandırmak amaçlı farklı yüzey kaplamaları ve yüzey fonksiyonelleştirilmeleri yapılmaktadır. Tez çalışmasında birlikte çöktürme yöntemi ile demir oksit nanoparçacıklar sentezlenmiş ve UV/Vis Spetrofotometresi, Elektron Mikroskobu (STEM), Fourier-dönüşümlü kızılötesi (FT-IR), İndüktif Eşleşmiş Plazma Kütle Spektroskopisi (ICP-MS), X Işını Kırınımı Difraktometresi (XRD) ve Zeta Potansiyeli cihazları ile karakterizasyonlar yapılmıştır. Biyolojik uygulamalarda kullanılacak nanoparçacıkların biyouyumlu, fizyolojik ortamda kararlı ve çok fonksiyonlu ajanlar olması hedef bölgede etkinliğinin arttırılması bakımından önemlidir. Bunun için NIR aktif ICG boyasının reaktif oksijen türleri (ROS) oluşturarak kanserli hücrelere tahribat vermesi ile manyetik demir oksit nanoparçacıklarının antikanser özelliğine sinerjik etki kazandırılması hedeflenmiştir. Ayrıca tez çalışması kapsamında sentezlenen demir oksit nanoparçacıklarla birlikte vücudun tanıdığı ve immün sistemde bir uyarma yaratmayacak doğal bir protein olan apoferritin ile sentezlenen demir oksit nanoparçacıkları ve ICG boyası sarılmıştır. Böylece nanoparçacıkların dolaşım sisteminde optimum sürede kalabilmesini sağlayarak nanoparçacıkların antikanser etkinliğinin artırılması hedeflenmiştir. Bunun yanısıra, apoferritin yüzeyinde halihazırda bulunan fonksiyonel grupları sayesinde yüzey fonsiyonelleştirmesine olanak sağlayarak, yüzeye ya da alt birimler arasına ICG boyasının bağlanmasını kolaylaştıracağı düşünülmektedir. Nanoparçacıkların in vitro değerlendirilmesinde, akciğer kanser; A549 ve fibroblast; L929 hücre hatları kullanılmıştır. Sitotoksisite çalışmaları iki hücre hattında lazer uygulamalı ve lazer uygulamasız olarak yapılmıştır. Sonuçlar, lazer uygulamasının her iki hücre tipinde de hücre canlılığını düşürdüğünü göstermiştir. Demir oksit nanoparçacıklarının antikanser etkisinin, ICG moleküllerinin ışınlama ile aktive edilmesiyle arttığı görülmüştür. L929 hücrelerinde, A549 hücrelerine göre daha düşük de olsa gözlemlenen hücre canlılığındaki düşmenin de tasarlanan manyetik nanoparçacıklarının potansiyel manyetik yönlendirme kapasitesi ile hedefe taşınarak azaltılabileceği düşünülmüştür ve bu sayede sağlıklı hücrelerdeki toksisitenin azaltılabileceği düşünülmektedir. Nanoparçacıkların hücre içi alım çalışmalarında ise; nanoparçacıkların hücre ile etkileşiminin hücre içine alım ve hücre çeperine bağlanma yoluyla olduğu, hücre ile muamele edilen nanoparçacıkların Prusya mavisi boyaması ile gösterilmiştir.
  • Öğe
    Dönüştürülmüş dağılımlarda meta-sezgisel yaklaşımlar ile parametre tahmini
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2024) İbrahim, Shuaib Mursal; Karakoca, Aydın
    Olasılık dağılımları, biyoloji, ekonomi, mühendislik, tıp ve çevre bilimleri dahil olmak üzere çeşitli alanlardaki rastgele olayların modellenmesinde çok önemli bir rol oynar. Ancak mevcut dağılımlar her zaman gerçek dünya verilerine en iyi uyumu sağlayamayabilir. Bu gibi durumlarda, daha iyi bir uyum elde etmek için bazı dönüşümlerin mevcut dağılımlara uygulanması gerekli hale gelir. Bu dönüşümlerden biri de Shaw Buckley (2009) tarafından önerilen karesel dönüşüm yöntemidir. Bu çalışmada karesel dönüşüm yöntemiyle elde edilen dönüştürülmüş üstel, Weibull ve Fréchet dağılımlarının parametre tahmini için meta-sezgisel optimizasyon algoritmaları incelenmiştir. Dönüştürülmüş dağılımların parametrelerini tahmin etmek için Genetik Algoritma (GA), Parçacık Sürü Optimizasyonu (PSO), Yapay Arı Kolonisi (ABC) optimizasyonu ve Diferansiyel Evrim (DE) algoritmaları incelenmiştir. Çalışmada meta sezgisel algoritmalarla elde edilen parametre tahminleri En Çok Olabilirlik (EÇO) tahminlerini elde etmede sıklıkla kullanılan iteratif Newton-Raphson (NR) algoritması ile karşılaştırılmıştır. Bu algoritmaların performansını farklı dönüşüm parametre değerleri ve örneklem büyüklüklerini içeren çeşitli durumlar altında değerlendirmek için kapsamlı bir simülasyon çalışması yapılmıştır. Simülasyon çalışmasında parametre tahmin performansları yan, Mutlak Hata Yüzde Ortalaması (MAPE), Hata Kareler Ortalaması (MSE) ve log-olabilirlik değerleri kullanılarak karşılaştırılmıştır. Dönüştürülmüş dağılımlarının gerçek veri uygulamalarının performansı log olabilirlik, Akaike Bilgi Kriteri (AIC), Bayes Bilgi Kriteri (BIC) ve Kolmogorov-Smirnov (KS) istatistikleri ile değerlendirilmiştir. Simülasyon ve gerçek veri uygulamaları sonucunda meta sezgisel algoritmaların dönüştürülmüş dağılımlarda parametre tahminleri için oldukça başarılı olduğunu göstermiştir.
  • Öğe
    Cyclotrichium origanifolium (Labill.) Manden. & Scheng.'den sentezlenen altın ve gümüş nanopartiküllerin antioksidan aktivitesinin değerlendirilmesi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2024) Yılgeç, Mehmet Emin; Güler, Gökalp Özmen
    Son zamanlarda nanoteknoloji bilimi ürünü olan nanopartiküllerin eşsiz özellikleriyle ön plana çıkmaktadır. Metal nanopartikül çeşitlerinden olan altın ve gümüş nanopartiküller biyolojik özelliklerinden dolayı oldukça bilinmektedir. Teknolojinin çevreye en az zarar ile gelişmeye devam etmesisürdürülebilirlik açısından önem arz etmektedir. Bu doğrultuda altın ve gümüş nanopartiküllerin sentezinde çevre için daha az zararlı veya hiç zarar vermeyen solventlerin kullanılması “yeşil sentez” (green synthesis) yaklaşımı ile mümkündür. Bu doğrultuda bu tez çalışmasında Cyclotrichium origanifolium (Labill.) Manden. & Scheng. su ekstraktı ile altın ve gümüş nanopartiküller sentezlenmiştir. Elde edilen altın ve gümüş nanopartiküllerin karakterizasyon işlemleri UV-vis, STEM, SEM-EDX, FTIR, zeta potansiyeli, nanopartikül boyutu ve XRD analizleri ile gerçekleştirilmiştir. Cyclotrichium origanifolium su ekstraktı ile HAuCl4 çözeltisinin karıştırılması sonucu sentezlenen altın nanopartiküllerinde şarap kırmızısı rengin oluştuğu gözlendi. Altın nanopartiküller 538 nm dalga boyunda ve 26.49 boyut dağılımına sahiptir. Altın nanopartiküllerin fonksiyonel grupları FTIR ile kristal yapıları ise XRD ile ortaya çıkarıldı. Altın nanopartiküllerde zeta potansiyeli -32 mV iken PI değerinin 0.335 olduğu belirlendi. Sentezlenen gümüş nanopartiküllerinde Cyclotrichium origanifolium su ekstraktı ve AgNO3 çözeltisinin karıştırılması sonucu kahverengi rengin oluştuğu gözlendi. Gümüş nanopartiküller 423 nm dalga boyunda ve 26.01 boyut dağılımına sahiptir. Gümüş nanopartiküllerin fonksiyonel grupları FTIR ile kristal yapıları ise XRD ile ortaya çıkarıldı. Gümüş nanopartiküllerin zeta potansiyeli -25.94 mV iken PI değeri 0.243 olarak belirlendi. Karakterizasyon başmaklarının ardından ekstrakt, altın ve gümüş nanopartiküllerin antioksidan aktiviteleri araştırılmıştır. Ekstraktın ABTS, DPPH, CUPRAC, FRAP ve fosfomolibdat aktiviteleri sırasıyla 53.27 mg TE/g, 50.17 mg TE/g, 154.32 mg TE/g, 98.51 mg TE/g ve 1.67 mmol TE/g olarak belirlenmiştir. Altın nanopartiküllerin CUPRAC, FRAP ve fosfomolibdat aktiviteleri sırasıyla 13.88 mg TE/g, 8.68 mg TE/g ve 0.08 mmol TE/g olarak belirlenmiştir. Gümüş nanopartiküllerin ABTS, CUPRAC, FRAP ve fosfomolibdat aktiviteleri sırasıyla 13.27 mg TE/g, 28.46 mg TE/g, 18.86 mg TE/g ve 0.09 mmol TE/g olarak belirlenmiştir. Ekstraktın, altın nanopartiküllerin ve gümüş nanopartiküllerin toplam fenolik içeriği sırasıyla 47.11, 4.59 ve 5.42 mg GAE/g olarak belirlenmiştir. Ekstraktın ve altın nanopartiküllerinin toplam flavonoid içeriği sırasıyla 13.73 mg RE/g ve 0.028 mg RE/g olarak belirlenmiştir. Sonuç olarak altın ve gümüş nanopartikülleri sentezlenmiş ve bu nanopartiküllerin antioksidan aktiviteleri belirlenmiştir.
  • Öğe
    Metal sektöründe karbon ayak izi ve su ayak izi hesaplaması
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2024) Demirci, Mehmet Onur; Aydın, Senar
    Tüm ülkelerin çevre konusunda ana gündem maddesi sera gazı emisyonlarının azaltılması ve su kaynaklarının korunmasıdır. Karbon ayak izinin ve su ayak izinin hesaplanması ve azaltılması küresel ısınma ve iklim değişikliği gibi küresel sorunların çözümünde kritik bir rol oynamaktadır. İklim değişikliğinin sebep olduğu temiz su kaynaklarının azalması da su konusunda tedbirler alınması gerektiğini gösteren unsurlardan bir tanesidir. Bu kapsamda üretim yapan her iş kolunun sera gazları ve su tüketimi tespitlerini yaparak azaltmaya yönelik çalışmalar yapması gerektiği ortaya çıkmaktadır. Çalışmanın amacı metal sektöründe faaliyet gösteren bir asansör üretim fabrikasından kaynaklı sera gazı salınımlarını ve su tüketimi belirlemektir. Çalışma kapsamında asansör fabrikasının üretiminden kaynaklı sera gazının küresel iklim değişikliğine katkısı ile ortaya çıkacak “karbon ayak izinin hesaplanması” ve üretimi sırasında kullandığı temiz su kaynaklı “su ayak izinin hesaplanması” ve sonuçlarına göre alınabilecek tedbirler önerilmiştir. Fabrikanın faaliyetlerinden kaynaklı karbondioksit emisyon miktarı Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından önerilen Tier-1 yöntemine göre hesaplanmıştır. Bu yöntem ile tesisin doğalgaz tüketimi, elektrik enerjisi tüketimi, su tüketimi ve atıksu oluşumu, atık oluşumu, araç kullanımından kaynaklanan karbon ayak izi miktarı hesaplanmıştır. Yapılan hesaplara göre fabrikanın 2023 yılında karbon ayak izi miktarı 363,534 ton CO2/yıl olarak tespit edilmiştir. Toplam karbon ayak izinin %31’ini oluşturmasından dolayı doğalgaz tüketiminin azaltılması amacıyla fabrikada ısı kaybına yönelik tedbirlerin alınması gereklidir. Fabrikada güneş enerjisinden bir elektrik üretimi olsa da karbon ayak izinin %27’sini oluşturan elektrik tüketiminin azaltılması amacıyla elektrik üretiminin tüketimi karşılamadığı dönemlerde elektrik tasarrufuna gidilmesi önerilmektedir. Fosil yakıtlı araçların meydana getirdiği %22’lik karbon ayak izini azaltmak için fabrikaya ait araçların veya personel servislerinin elektrikli araçlar ile değiştirilmesi önerilmektedir. Fabrikanın mevcut politikalarından olan çalışanlarının doğum gününde 3 adet fidan bağışı politikası fabrikanın karbon ayak izini 2023 yılında 3,063 ton/yıl azaltmıştır. Bu bağışlara ek olarak özel gün ve haftalarda toplu fidan bağışı yapılması önemlidir. WFN yöntemine göre su tüketimi ve yağış bilgileri verileri ile fabrikanın mavi ve yeşil su ayak izi hesaplamaları sonucunda su ayak izi 21.981 ton/yıl olarak tespit edilmiştir. Asansör fabrikasında özellikle çalışanların su kullanımı ile ilgili tasarrufta bulunmalarına yönelik periyodik eğitimler düzenlenmesi önemlidir. İleriki yıllarda özellikle AB üye ülkeleri ile iş yapan sanayilerin sıklıkla gündeminde olacağı karbon ayak izi ve su ayak izi hesaplamaları için şimdiden çalışmalara başlanması ve azaltılmalarına yönelik hedeflerin uygulamaya koyulması yaşanabilir bir dünya için atılacak maddi adımlardan en önde geleni olacaktır.
  • Öğe
    Kıtaiçi yerüstü su kaynaklarının kalitesinin değerlendirilmesi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2024) Akça Öztürk, Nur; Aydın, Senar
    Su canlı hayatının devamı için olmazsa olmazımızdır. Yaşamsal fonksiyonların yerine getirilebilmesi için kritik öneme sahiptir. Su kaynakları medeniyetin gelişmesinde önemli bir role sahip olmuş ve bu durum sanayinin gelişmesinden sonra artan nüfus ile su kaynaklarına olan talebi arttırmıştır. Eskiden su kaynaklarının yeri ve miktarı önemli iken günümüzde suyun miktarının yanında kalitesi de önem kazanmıştır. Çünkü su kalitesi sorunları önemli çevresel, ekolojik ve toplumsal sorunlara yol açmaktadır. Sanayileşme, kentleşme ve tarımdan kaynaklanan kirlilik baskılarının artmasıyla birlikte suyun kalitesi sürekli olarak bozulmaktadır. Son zamanlarda, özellikle gelişmekte olan ülkelerde olmak üzere, dünya genelinde su kirliliği yaygın bir problem haline gelmektedir. Su kirliliğinin önlenmesinde, suyun kalitesinin bilinmesi çok önemlidir. Su kalitesini belirlemek amacıyla belirli aralıklarla su kütlesinde izleme yapılır. Su kalitesi belirlenirken suyun biyolojik, kimyasal, fizikokimyasal ve hidromorfolojik özellikleri dikkate alınır. Tez çalışması kapsamında Konya Kapalı Havzasında belirlenen 44 yüzeysel su noktasından 2023 Ocak ve 2024 Mart tarihleri arasında aylık su numuneleri alınmış, fiziko-kimyasal ve ağır metal parametreleri açısından analiz edilmiştir. Sonuçlar Yerüstü Su Kalitesi Yönetmeliğine göre değerlendirilmiş ve Konya Kapalı Havzası yerüstü su kalitesi belirlenmiştir. İzleme sonunda yüzeysel suların biyolojik oksijen ihtiyacı (BOİ), çözünmüş oksijen (ÇO), o-Fosfat ve toplam fosfor parametreleri bakımından I. II. ve III. Sınıf; elektriksel iletkenlik (Eİ), Kjeldahl azotu, toplam azot ve nitrat parametreleri bakımından I. ve II. Sınıf; florür, kimyasal oksijen ihtiyacı (KOİ) ve renk parametreleri açısından I. Sınıf olduğu tespit edilmiştir. Çalışma sonunda demir, alüminyum, kobalt ve bakır metallerinin maksimum çevre standart limitlerini aştığı, antimon, titanyum, çinko, krom, vanadyum, arsenik, kalay ve baryum metallerinin ise maksimum çevre standart limitlerinin altında olduğu tespit edilmiştir. Havzada; bilinçsiz pestisit ve gübre kullanımları, vahşi sulama yöntemleri, arıtılmayan evsel atıksu ve endüstriyel deşarjlar, madencilik faaliyetleri ve deşarjları, iklim değişikliği, hızlı nüfus artışı en önemli su kirliliğine sebep olan kaynaklar arasında belirlenmiştir. Yüzeysel su kalitesinin değerlendirilmesi suyun hangi amaçla kullanılacağının bilinmesi açısından önemlidir. İzleme ile daha çok çalışma yapılmalı ve izleme alt yapısı geliştirilmeli, su kalitesi izleme ağı oluşturulmalıdır.
  • Öğe
    Maksimumlu bulanık fark denklemleri üzerine bir çalışma
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2024) Yıldız, Fatma Zehra; Yalçınkaya, İbrahim
    Bu çalışma bir derleme çalışmasıdır ve dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde; bulanık kümeler ve bulanık sayılar ile ilgili temel tanım ve teoremler verilmiştir. İkinci bölümde; bulanık fark denklemleri ile ilgili yapılmış bazı çalışmalar hakkında bilgi verilmiştir. Üçüncü bölümde; Changyou Wang ile Jiahui Li'nin 2020 yılında yayımlanmış olan "Periodic Solution for a Max-Type Fuzzy Difference Equation" başlıklı makalesi ele alınmıştır. Dördüncü bölümde ise; sonuç ve önerilere yer verilmiştir.
  • Öğe
    Bitki ekstraktı kullanılarak sentezlenen Ag nanopartiküller ile yüklü bilayer biyonanolifli kompozitlerin üretilmesi, karakterizasyonu ve antibakteriyel özelliklerinin belirlenmesi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2024) Ganiyusufoğlu, Ayşe Damla; Erci, Fatih; Sarıipek, Fatma
    Günümüzdeki ileri teknolojilere rağmen yara tedavileri ve bakımları zımba, cerrahi müdahale ve dikişlerle sağlanmaktadır. Bazı yaralarda bu tip yöntemlerin kullanılması ekonomik olsa da tedavi ve iyileşme süresini kısaltacak ve kolaylaştıracak etkiler sunamamaktadır. Çok fonksiyonlu yara türleri olduğu düşünüldüğünde, yaraların kolay şekilde iyileşebilmesi için farklı ve her yara tipine uygun tasarımların yapılması gerekmektedir. Bu tez çalışmasında elektroeğirme cihazı ile iki tabakalı çok fonksiyonlu bir nanolif yara örtüsü üretilmesi planlanmıştır. PVA suda çözülebilen toksik olmayan kimyasal ve termal olarak stabilitesi olan bir biyouyumlu polimerdir. Doğal bir polimer olan kitosan ise hem biyouyumlu ve biyoaktif hem de biyobozunur bir yapıya sahiptir. Biyoaktiflik özelliği yara iyileştirmelerini hızlandıran bir özelliktir. Çalışmada, ilk önce defne yaprağıından yeşil sentez ile gümüş (Ag) nanopartiküller elde edilmiştir. Daha sonra, polikaprolakton (PCL) ile ilk tabaka polivinil alkol (PVA) ve kitosan (CTS) ile ikinci tabaka oluşturulmuştur. Bu iki tabakayı oluşturmak için elektroeğirme cihazı kullanılmıştır. Farklı oranlarda karıştırılan CTS ve PVA, CTS/PVA/Ag nanolifleri ile oluşturulan yapı ise taramalı elektron mikroskopu (SEM) ve fourier dönüşümlü kızıl ötesi spektroskopisi (FT-IR) ile karakterize edilmiştir. Elde edilen nanopartiküllerin nanoliflere önemli oranda antibakteriyel özellik kazandırdığı ve antibakteriyel aktivitenin Gram-pozitif Staphylococcus aureus’a karşı Gram-negatif Escherichia coli bakterisine kıyasla daha fazla olduğu gözlemlendi. Ayrıca, gümüş nanopartiküllerin eklenmesiyle nanolifler ortalama çapının düştüğü belirlendi. Bu çalışma, ideal bir yara örtüsü oluşturmada yeşil sentez gümüş nanopartiküllerin önemli olacağını göstermiştir.
  • Öğe
    Toz birikiminin fotovoltaik (FV) sistem verimliliği üzerindeki etkisi ve optimize edilmiş temizlik sıklığı
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2024) Abdallatif, Yousef A. Y.; Akkoyunlu, Mustafa Tahir
    Fotovoltaik (FV) panellerdeki aşırı toz birikimi, özellikle kurak bölgelerde, güneş enerji santrallerinin enerji çıkışını önemli ölçüde azaltabilen büyük bir sorundur. Bu tez, Türkiye’nin Konya ilindeki 1,976 MWp'lik bir çatı üstü güneş enerjisi kurulumunun verimliliği üzerindeki toz etkisini incelemekte ve bu kayıpları azaltmak için optimal bir temizleme stratejisi önermektedir. Çalışma, Solcast API Toolkit'ten güneş ışınımı, sıcaklık, yağış, nem ve rüzgar gibi çevresel faktörler hakkında 23 aylık veri toplayarak güneş santrali güç üretimi verilerini analiz etmiştir. Korelasyon analizi, doğrudan normal ışınım, yatay genel ışınım, sıcaklık, yağış, bağıl nem ve rüzgar yönünün enerji üretimi üzerindeki en güçlü etkiye sahip olduğunu ortaya çıkarmıştır. 2022 yılında temizleme olmadan, 2023 yılında ise robotik temizleme ile kuru mevsimler arasında karşılaştırmalı bir analiz yapılarak toz giderilmesinin etkisi incelenmiştir. Sonuçlar, düzenli temizlemenin 2022'deki temizlenmemiş sisteme kıyasla haftalık ortalama enerji çıkışında %5-15 artışa yol açtığını ortaya koymuştur. Theil-Sen tahmincisi yöntemine dayalı kirlenme oranı hesaplamaları, günlük ortalama kirlenme oranının %0,2959 olduğunu göstermektedir. Optimum temizleme sıklığını belirlemek için bir model geliştirilmiştir. Analiz, kuru mevsimde 31 günlük optimal temizleme periyodunun yılda 6 kez temizleme anlamına geldiğini saptamıştır. Bu optimal temizleme stratejisinin uygulanması, toz birikimi ile ilişkili toplam maliyeti yılda 3 kez temizleme uygulamasına kıyasla %18 oranında azaltabilmektedir. Bu araştırmanın bulguları, toz azaltma stratejilerini etkin bir şekilde uygulayarak fotovoltaik sistemlerinin uzun vadeli verimliliğini ve ekonomik olarak sürdürülebilirliğini artırmak için kurak bölgelerdeki güneş santrali işletmecilerine değerli bilgiler sunmaktadır.
  • Öğe
    Periyodik katsayılı lineer fark denklem sistemlerinin Schur kararlığı ve salınımlığı üzerine
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2024) Omary, Shuaibullah; Duman, Ahmet
    Bu çalışmada, periyodik katsayılı lineer fark denklem sistemlerinin çözümlerinin Schur kararlı ve salınımlılık tanımları verilip, periyodik katsayılı lineer fark denklem sistemlerin hem Schur kararlı hem de sıfıra yakınsayarak salınımlı olduğu durumlar incelenmiştir. Ayrıca hem Schur kararlı hem de sıfıra yakınsayarak salınımlı olan bir periyodik katsayılı lineer fark denklem sisteminin hangi bozunumlar altında hem Schur kararlı hem de sıfıra yakınsayarak salınımlı kaldığını ifade eden yeni süreklilik teoremleri elde edilmiştir. Ayrıca, elde edilen sonuçlar nümerik örneklerle desteklenmiştir.
  • Öğe
    Yeni tip Jakimovski–Leviatan operatörlerinin yaklaşım özellikleri
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2024) Küçükgünay, Mehmet; Karabıyık, Ümit
    Bu tez beş bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde, çalışmanın temelini oluşturan konu hakkında yapılan çalışmalara dair bilgi verilmiştir. İkinci bölümde kaynak araştırması yapılmıştır. Üçüncü bölümde, tezde kullanılacak olan tanımlar ve teoremler açıklanmıştır. Dördüncü bölümde, son dönemlerde tanıtılan Jakimovski-Leviatan operatörleri üzerine yapılan çalışmalar belirli koşulları sağlayan fonksiyonlar temelinde genişletilmiş ve elde edilen operatörlerin özellikleri ile yakınsama hızları farklı uzaylarda incelenmiştir. Son bölümde ise, bu yeni operatörlerin yerel yakınsama oranları değerlendirilmiştir.