Makale Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 12 / 12
  • Öğe
    Evaluation of accuracy, reliability, quality, and readability of online patient information materials on coccyx injury
    (Lippincott Williams & Wilkins, 2023) İzci, Emir Kaan; Keskin, Fatih
    The aim of this research is to evaluate the websites containing “coccydynia, coccyx trauma or fracture” in terms of readability, reliability, accuracy, and quality. Searches for “coccydynia, coccyx trauma, coccyx fracture” were carried out in the 3 most used search engines in the USA: Google, Yahoo, and Bing in February 2022. A total of 141 websites were rated by 2 different neurosurgeons for the “Global Quality Score” and “Alexa Popularity Rank.” 97.2% of the sites examined include the definition of the disease, 66% include the importance of the disease, 92.9% include the symptoms of the disease, 88.7% include the treatment of the disease, 78% include the signs of the disease, 77.3% include the mechanism of the disease It has been determined that the websites examined within the scope of the research have high global quality score (GQS) and APR and are enriched with images to a large extent. Abbreviations: APR = Alexa popularity rank, ARI = automated readability index, CLI = Coleman-Liau Index, FKGL = FleschKincaid Grade Level, FRES = Flesch reading ease, GQS = global quality score, Gunning FOG = Gunning Fog Index, LWF = Linsear Write Formula, SMOG = simple measure of gobbledygook
  • Öğe
    Poor prognosis in paediatric haemorrhagic stroke
    (Via Medica, 2023) Çaksen, Hüseyin; Yılmaz, Saniye Yasemin; Güven, Ahmet Sami; Güldibi, Furkan; Erdi, Mehmet Fatih; Açıkgözoğlu, Saim
    Stroke, increasingly recognised in children in recent years, is an important cause of long-term morbidity and disability. A wide range of conditions associated with paediatric stroke has been identified, which differ significantly from those in adults. Paediatric stroke can also present with a variety of symptoms and signs, both specific and non-specific [1, 2]. Paediatric haemorrhagic stroke (HS) is a rare but severe condition, with lifelong multifaceted adverse functional, psychosocial, and economic consequences [3]. In this study, we have evaluated the clinical, laboratory and neuroimaging findings in children with HS in order to draw attention to the high morbidity and mortality rates of paediatric HS. (...)
  • Öğe
    Supratentoryal ve infratentoryal yerleşimli multiple kavernom olgusu
    (2013) Kalkan, Erdal; Keskin, Fatih; Karataş, Yaşar; Kaya, Bülent; Güney, Ahmed Önder
    Serebral kavernöz hemanjiomlar vasküler yapıların nadir görülen malformasyonlarındandır. Sporadik formda lezyonlar genellikle tek iken, lezyonların multipl olması daha çok familyal tipte rastlanılan bir durumdur. Semptomatik hastalar başağrısı, epileptik nöbet, fokal nörolojik defisit, hemoraji veya bunların kombinasyonu ile hastaneye başvururlar. Bizim olgumuz multiple supratentoryal lezyonların yanı sıra infratentoryal tutulumun da birlikte görülmesi ve multiple kavernom olmasına rağmen herediter geçişli olmaması nedeniyle literatürdeki sunumlardan farklılık göstermektedir.
  • Öğe
    Isolated Dural and Calvarial Metastasis in a patient with Breast Carcinoma: A Case Report
    (2015) Kaya, Bülent; Erdi, Fatih; Keskin, Mehmet Fatih; Karataş, Yaşar; İzci, Emir Kaan; Toğuşlu, Gökhan
    Literatürde malign neoplazmların dural metastazları ile ilgili az bilgi bulunmaktadır. Kesin etyopatogenezleri ve tedavi stratejileri tartışmalıdır. Dura matere en sık metastaz meme kanserinden olmaktadır. 41 yaşında bayan hasta kliniğimize baş ağrısı ve sol parietalde şişlik şikayeti ile başvurdu. Hasta 3 yıl önce infiltratif duktal kanser nedeni ile opere edilmişti. Sol kalvaryal ve dura metastazı tespit edildi ve sol pariyetal kraniotomi ile cerrahi rezeksiyon uygulandı. Hasta operasyondan sonra tüm beyin radyoterapi aldı. Bu yazıda kafatası ve duraya metastaz yapan bir kanser vakasını ve bu nadir hastalığın ana özelliklerini tartıştık.
  • Öğe
    Distal posterior inferior serebellar arter anevrizması: Olgu sunumu
    (2013) Keskin, Fatih; Kaya, Bülent; Üstün, Mehmet Erkan; Uygun, Mehmet Ali
    Kırk bir yaşında bayan hasta spontan subaraknoid hemoraji tanısı ile servisimize yatırıldı. Bilgisayarlı beyin tomografisinde bazal sisternlerde subaraknoid kanama ile uyumlu hiperdens alanlar görüldü. Çekilen serebral anjiografide sol PICA'da distal yerleşimli sakküler anevrizma tespit edildi. Hastaya median vertikal insizyon ile sol suboksipital kraniyektomi uygulandı. Distal yerleşimli PICA anevrizması görülerek klipe edildi. Distal PICA anevrizmaları nadir görülen anevrizmalardır ve distal PICA anevrizmalarında en iyi tedavi yöntemi anevrizmanın klipe edilerek dolaşımdan uzaklaştırılmasıdır.
  • Öğe
    Periton Absorbsiyon Bozukluğu Olan Bir Hastada Ventriküloplevral Şant Operasyonu Sonrasında Gelişen Hidrotoraks
    (2014) Kalkan, Erdal; İlik, Mustafa Kemal; Erdi, Mehmet Fatih; Kaya, Bülent
    Hidrosefali yıllardan beri bilinen bir hastalık olmasına rağmen takip ve tedavisinde halen bilinmeyen noktalar bulunmaktadır.Hidrosefali tedavisinde alen ventriküloperitoneal şant cerrahisi en sık kullanılan tedavi yöntermidir. Ancak revizyon insidansı ve mortalitesi; enfeksiyon, fazla/az drenaj tıkanma nedeniyle oldukça yüksektir. 62 yaşında bayan hasta kliniğimizde opere edilerek ventriküloplevral şant uygulandı. Ameliyat sonrası beşinci günde hastada ilerleyici tipte nefes darlığı ve siyanoz şikayetleri ortaya çıktı. Hastanın çekilen akciğer grafisinde solda plevral effüzyon tespit edildi. Ventriküloplevral şant cerrahisi rekürren ventriküloperitoneal şant operasyonları ve revizyonları sonrası görülebilen peritoneal absorbsiyon bozuklukları nedeniyle tercih edilmektedir. Bu raporda ventriküloplevral şant sonrası gelişen tansiyon hidrotorakslı bir olgu sunulmuş ve literatür eşliğinde tartışılmıştır.
  • Öğe
    Multiple Lumbar Perineural Cysts Presented with Nonspecific Back Pain
    (2013) Kaya, Bülent; Kalkan, Erdal; Erdi, Fatih; Keskin, Fatih; Karataş, Yaşar
    Bu yazıda oldukça nadir görülen çoklu lomber perinöral kist olgusu sunulmuştur. Talov kistleri olarak da bilinen perinöral kistler genellikle sakral bölge yerleşimlidirler. Çoklu lomber perinöral kistler oldukça nadir görülürler. 50 yaşındaki erkek hasta nonspesifik bel ağrısı şikayeti ile kliniğimize başvurdu.Nörolojik muayenesi normal sınırlarda idi. Manyetik rezonans görüntülemede lomber bölgede multipl perinöral kist saptandı. Hastaya herhangi bir cerrahi müdahale olmadan tıbbi tedavi uygulandı. Hasta medikal tedaviden oldukça yarar gördü. Multipl lomber perinöral kistlerin nörolojik bulgu vermeden görülmeleri oldukça nadir olmasına rağmen tedavi stratejileri konusunda tartışmalar devam etmektedir.
  • Öğe
    Girişimsel İşlemler İçin Sakral Kanal ve Hiatusun Çok Kesitli Bilgisayarlı Tomografi ile Morfometrik Analizi
    (2015) Kılıçaslan, Alper; Keskin, Fatih; Babaoğlu, Ozan; Gök, Funda; Erdi, Mehmet Fatih; Kaya, Bülent; Özbiner, Hüseyin; Özbek, Orhan; Koç, Osman; Kaçıra, Burkay Kutluhan
    AmAÇ: Yakın zamanda sakral kanal, omurga hastalıklarının minimal invaziv tanı ve tedavi işlemleri için "bir koridor olarak" sıkça kullanılmaya başlanmıştır. Çalışmanın amacı sakral kanalın, hiatusun ve çevre yapıların farklı yaş gurupları ve cinsiyete göre morfometrik analizlerinin çok kesitli bilgisayarlı tomografi yöntemiyle incelenmesidir. yÖNTem ve GeReÇLeR: Üç farklı yaş grubuna (20-80 yaş arasında) ayrılan 300 yetişkin (150 kadın ve 150 erkek; 20-80 yaş) hastanın multiplanar rekonstrüksiyon görüntüleri kaydedildi ve geriye dönük olarak incelendi. Sakral hiatus ve çevre yapılar ile sakral kanala ait çeşitli anatomik ölçümler yapıldı. Sakral kurvatür açısı ve lumbosakral lordotik açı kaydedildi. BuLGuLAR: Bazı olgularda hiatus yokluğu (%0,3), komplet agenezis (%1) ve kemik septum (%2,6) gibi kemik anomalilerine rastlandı. Anteroposterior (AP) Hiatus çapı olguların %5'sinde 2 mm nin altındaydı. Tüm yaş gruplarında, hiatus AP çapı ve hiatus alan ve "sakral kanal AP çapının en kısa mesafesinin" ortalaması, 60-80 yaş grubunda, 20-40 yaş grubuna göre daha kısaydı (p0,01). Sakral kanal AP çapın en küçük olduğu lokalizasyon, en çok olguların %59,2'unda S2 ve %33,9'unda S3 seviyesinde idi. Maksimum kurvatür seviyesi olguların %63,3'ün de S3 ve %26,7'sin de S2 seviyesinde idi. Sakral kürvatur açı ve lumbosakral lordotik açı sırayla 164 and 134 olarak ölçüldü. soNuÇ: Sakral yapılarda anatomik varyasyonlar sık görünür. Anatominin ayrıntılı analizi, girişimsel işlemlerin başarısını ve güvenilirliğini artırabilir.
  • Öğe
    Odontoid Tip II Kırıklarında Anterior Odontoid Vida Fiksasyon Uygulanan Olguların Klinik Sonuçları
    (2014) Keskin, Fatih; Gömleksiz, Cengiz; Sasani, Mehdi; Öktenoğlu, Tunç; Süzer, Tuncer; Özer, Ali Fahir
    AmAÇ: Çalışmada, Tip II odontoid fraktürü tanısı alan 31 olgu bildirilmiştir. Olguların hepsi anterior transodontoid vida fiksasyonu ile tedavi edilmiş ve klinik sonuçları bildirilmiştir. yÖNTEm ve GEREÇLER: Çalışma, VKV Amerikan Hastanesi Nöroşirürji Bölümü'nde 1998-2012 yılları arasında travmatik tip II odontoid kırığı nedeniyle anterior transodontoid fiksasyon ile cerrahi tedavi uygulanan 31 hastanın retrospektif klinik analizleri yapılmıştır. Tüm olguların yaş, cinsiyet, travma nedeni, teşhis zamanı, cerrahi girişim öncesi ve sonrasında nörolojik muayeneleri, takip süresi değerlendirilmiştir. Olguların nörolojik durumları Frankel skalasına göre sınıflandırılmıştır. BuLGuLAR: Dört hastaya 2 adet transodontoid vidası yerleştirildi. Hastanede kalış süresi ortalama 3,35 gün idi. 1 hastada postop takibinde füzyon oluşmaması nedeniyle ikinci bir operasyon ile posteriordan oksipitoservikal füzyon yapıldı. İşlem sırasında ve sonrasında damar yaralanması, vida malpozisyonu, enfeksiyon, nörolojik bozulma gibi komplikasyonlar izlenmedi. Hastalar ameliyat sonrasında ortalama 36 ay takip edildi. Hastaların erken ve geç dönemde radyolojik görüntülemeleri yapıldı. soNuÇ: Postoperatif dönemde hastaların takiplerinde tatmin edici füzyon oranı ve hasta konforunun daha iyi olduğunu saptadık. Tip II odontoid kırıklarının cerrahi tedavisinde minimal invaziv yöntem olan transodontoid vida ile fiksasyonun yüksek avantajlarından dolayı ilk seçenek olabileceğini düşünüyoruz.
  • Öğe
    Beneficial Effects of Moxonidine on Cerebral Vasospasm After Experimental Subarachnoid Hemorrhage
    (2014) Ilık, Mustafa Kemal; Kocaoğullar, Yalçın; Koç, Osman; Esen, Hasan
    AMAÇ: Çalışma I1-imidazolin bölgeleri için selektif bir ligand olan merkezi etkili antihipertansif ajan moksonidinin bir tavşan serebral vazospazm modelinde etkinliğini incelemek üzere tasarlanmıştır. YÖNTEM ve GEREÇlER: Yirmi dört beyaz, 2500-3200 gr. ağırlığında erkek, Yeni Zelanda tavşanı rasgele olarak üç gruba bölünmüştür grup 1 kontrol grubu, grup 2sadece subaraknoid kanama (SAK) grubu ve grup 3SAK moksonidin (tedavi) grubu. Tüm tavşanlarda SAK indüksiyonu öncesinde (Gün0, bazal anj iyografi) ve 72 saat sonrasında serebral anj iyografi yapılmıştır. SAK indüksiyonundan sonra tedavi grubunda intraperitoneal moksonidin (0,5 mg/kg) tedavisi başlatılmış ve günde bir kez olmak üzere 72 saat devam ettirilmiştir. BULGULAR: Gruplar arasında baziller arterin anj iyografik luminal çapı açısından istatistiksel olarak önemli bir fark bulunmamıştır (p0,005). SAK sonrasında takip anj iyografik baziller arter luminal çapı sadece SAK grubu ile karşılaştırıldığında tedavi grubunda istatistiksel olarak anlamlı şekilde değişiklik göstermiştir (p0,001). Patoloj ik olarak incelenen baziller arter lümeni alanı bu iki grup arasında istatistiksel açıdan anlamlı fark göstermiştir (p0,005). SONUÇ: Merkezi etkili bir antihipertansif ajan olarak moksonidin tedavisi anj iyografik çapı ve patoloj ide lümen alanını artırıp müsküler duvar kalınlığını azaltarak vazospazm tedavisinde çok faydalı bulunmuştur.
  • Öğe
    The Role of Fenestration of the Lamina Terminalis on Symptomatic Vasospasm After Aneurysmal Subarachnoid Hemorrhage: A Clinical Research
    (2016) Cengiz, Şahika Liva; Ilık, Mustafa Kemal; Erdi, Fatih; Üstün, Mehmet Erkan
    AIM: To compare the beneficial effects of cisternal blood clot evacuation with or without microsurgical fenestration of the lamina terminalis (LT) on symptomatic vasospasm during the course of aneurysmal subarachnoid hemorrhage. MATERIAL and METhODS: This was a clinical, retrospective study that included 72 patients with aneurysmal subarachnoid hemorrhage (aSAH). The patient group that underwent aneurysm clipping with only extensive cisternal drainage of the subarachnoid blood clot was defined as the non fenestrated lamina terminalis group (NonFLT group, n39). The patient group that underwent aneurysm clipping with extensive cisternal drainage of the subarachnoid blood clot combined with microsurgical fenestration of LT was defined as the fenestrated lamina terminalis group (FLT group, n33). All patients were operated by the same experienced neurovascular surgeon, the senior author of this article (MEU), and his colleagues. New cerebral infarct development was determined with computed tomography, Glasgow Outcome Score (GOS), clinical vasospasm rate and Hunt-Hess scale (H&H) grade before and after surgery and duration of hospital stay of the patients were assessed and compared. RESULTS: A favorable clinical outcome was obtained from 51.2% of the NonFLT group patients and 72.66% of the FLT group patients. And FLT group patients have better GOS and H&H grade. Clinical vasospasm rate and duration of hospital stay were also significantly reduced in FLT group patients. CONCLUSION: Wide fenestration of lamina terminalis as a cerebrospinal fluid diversion technique may be very beneficial in the surgical treatment of aneurysmal SAH.
  • Öğe
    New Clues in the Malignant Progression of Glioblastoma: Can the Thioredoxin System Play a Role?
    (2018) Erdi, Fatih; Kaya, Bülent; Esen, Hasan; Karataş, Yaşar; Fındık, Sıddıka; Keskin, Fatih; Feyzioğlu, Bahadır; Kalkan, Erdal
    AIm: To evaluate and compare the expression of thioredoxin reductase 1 (TrxR1) in primary and secondary glioblastoma samples. mATERIAl and mEThODS: Surgically resected human glioblastoma samples from 40 patients who underwent surgery at our institution were extracted from their histopathological specimens and divided into three groups. Ten histopathologically regular cerebral tissue samples, acquired from the non-neoplastic portion of the specimens, were assigned as the control group. Twenty specimens that included tumoral tissue from each type of glioblastoma (WHO grade IV, primary and secondary) were assigned as the primary and secondary glioblastoma groups. TrxR1 expression was analyzed by using both quantitative reverse transcription polymerase chain reaction (qRT-PCR) and immunohistochemistry. Isocitrate dehydrogenase 1 (IDH1) mutation was analyzed by immunohistochemistry. Ki-67 proliferative index and apoptosis were also analyzed by immunohistochemistry. The differences between the groups were statistically compared and the correlation between these parameters was analyzed. RESulTS: The expressions of TrxR1 and Ki-67 values were significantly higher in primary glioblastoma. IDH1 mutation was significantly higher in secondary glioblastoma. TrxR1 expression was found to be highly correlated with the Ki-67 index. The apoptotic index was similar between primary and secondary glioblastoma. CONCluSION: This study showed a high TrxR1 expression in primary glioblastoma which could indicate a role of the Trx system in promoting the malignant progression by some complex processes.