Makale Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 23
  • Öğe
    Transapical Aortic Valve Implantation in High-Risk Aortic Stenosis: A Case Report
    (2016) Özer, Abdullah; Dal, İlker; Okan, Uğurlu; Sarkılar, Gamze; Kayrak, Mehmet; Ege, Erdal; Özdemir, Kurtuluş; Sarıgül, Ali
    Yetmiş iki yaşında bayan hasta göğüs ağrısı ve solunum sıkıntısı şikayetiyle ekokardiyografiye yönlendirildi, sonrasında ciddi aort darlığı tanısı konuldu. Klinik bakış açısıyla AVR bu vakada çok riskliydi, bu yüzden tedavi seçeneği sol ön torakotomiyle transapikal yaklaşımla TAVI'ydi. Bu olgu sunumunda ülkemizde bu yeni prosedürle olan deneyimimizi paylaşıyoruz.
  • Öğe
    Unutulmuş Kılavuz Tel
    (2014) Dereli, Yüksel; Tanyeli, Ömer; Mustafa , Dağli; Görmüş, Niyazi
    Santral venöz kateterizasyon; açık kalp cerrahisi gibi bazı özellikli ameliyatlar, uzun süreli intravenöz ilaç kullanımı, parenteral beslenme, geçici kalp pili yerleştirilmesi ve hemodiyaliz amacıyla uygulanan invaziv vasküler erişim yoludur. Santral venöz kateterin takılması esnasında hemotoraks ve pnömotoraks gibi mekanik komplikasyonlar veya kateterin kullanımı sırasında kateter trombozu ve enfeksiyon gibi problemler gelişebilir. Bu makalede, bir olgu vasıtası ile santral venöz kateterizasyona bağlı daha nadir görülen bir komplikasyon olan kılavuz tel unutulması sunuldu.
  • Öğe
    İliak anevrizma görünümü veren ektopik böbrek
    (2014) Dereli, Yüksel; Durgut, Kadir; Hoşgör, Kemalettin; Özdemir, Ramis; Orhan, Atilla
    Pelvik böbrek nadir görülen bir konjenital anomalidir. Pelvik yerleşimli ektopik böbrek konjenital renal ektopinin en sık görülen şeklidir. Ektopik pelvik böbreğin otopsi serilerinde görülme oranının 1/2100-3000 oranında olduğu bildirilmektedir. Ektopik böbrek genellikle klinik belirti vermez ve tanı rastlantısal olarak konulur. Anevrizmalar en sık infrarenal abdominal aorta da görülür. İliak arter anevrizmaları daha az sıklıkla görülürler ve genellikle abdominal aort anevrizması ile birliktedirler. Renal anomaliler retroperitoneal cerrahi prosedürleri komplike hale getirebilir. Abdominal aort cerrahisi uygulanacak hastalarda ameliyat esnasında gelişebilecek komplikasyonların önlenebilmesi için renal anomalilerin tanımlanması önemlidir. Bu makalede, izole sağ iliak arter anevrizması görünümü veren ektopik pelvik böbrek olgusu sunuldu.
  • Öğe
    Splenik Arter Anevrizmasında Coil Embolizasyon
    (2014) Dereli, Yüksel; Gedik, Hikmet Selçuk; Karaca, Okay Güven; Uçak, Alper; Yılmaz, Ahmet Turan
    Aort diseksiyonunun eşlik ettiği splenik arter anevrizması, nadir görülen bir klinik tablodur. Her iki patolojinin de cerrahi tedavisinde mortalite ve morbidite oranları yüksektir. Bu hastalarda daha az invaziv olan, kolay uygulanabilen ve oldukça başarılı sonuçlar elde edilen endovasküler yöntemler tercih edilen ve güncel tedavi yöntemi haline gelmiştir. Bu makalede splenik arter anevrizması ve beraberinde tip-B aort diseksiyonu tespit edilen, ve her iki patoloji için de endovasküler tedavi uygulanan bir olgu sunuldu.
  • Öğe
    The impact of service quality and public relations on patient satisfaction in hospitals
    (2017) Büyükdoğan, Birol; Gedik, Hasan; Dereli, Yüksel; Tanyeli, Ömer
    Müşteri memnuniyeti hizmet kalitesi, halkla ilişkiler ve pazarlama iletişimi konularından bir tanesidir. Bu çalışma, Konya Meram Tıp Fakültesi Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Servisinde tedavi gören hastaların, hastane tarafından verilen hizmetlerle ilgili memnuniyet düzeylerini ölçmek ve hizmet kalitesini artırmak amacıyla yapılmıştır. Kesitsel tipteki bu araştırma, yatarak tedavi gören ve taburcu edilen 298 hastada, Nisan 2014-Ekim 2015 tarihleri arasında anket tekniği kullanılarak yapılmıştır. Araştırmaya katılanların % 51'i erkek, % 49'u ise kadındır. Memnuniyet oranları poliklinik hizmetlerinde % 82, klinik hizmetlerinde % 74, diğer sağlık ve bürokratik işlemlerde % 77, personel hizmetlerinde % 80, hasta haklarında % 82, fiziksel durumda % 68, kafeterya hizmetlerinde % 66 olarak ortaya çıkmıştır. Hastaların % 73'ü hastaneyi sağlık hizmeti almak isteyen tanıdıklarına önereceklerini belirtmişlerdir. Çalışmada, yatarak tedavi gören hastaların büyük çoğunluğu hastane hizmetlerinden memnundur.
  • Öğe
    Künt travmada penetran kardiyak yaralanma: Olgu sunumu
    (2015) Dereli, Yüksel; Öncel, Murat
    Künt toraks travmasına bağlı olarak nadiren kardiyak yaralanmalar görülebilmektedir. Kardiyak yaralanma genellikle hayatı tehdit eden durum yaratır, acil cerrahi müdahele geretirir ve bu hastaların perioperetif dönemde dikkatli takip edilmesi gerekir. Klinik tablo, yaralanma şekli, hastaneye ulaşana dek geçen süre, kanama miktarı, kardiyak tamponad varlığı veya ilave yaralanmalar gibi değişik faktörlere bağlıdır. Bu yazıda, künt toraks travmasına bağlı olarak penetran kardiyak yaralanma tespit edilen bir olgu sunuldu. Acil serviste araç içi trafik kazası nedeniyle değerlendirilen 61 yaşındaki erkek olgunun akciğer grafisinde pulmoner kontüzyon, kot kırığı ve kardiyak tamponad saptandı. Acilen ameliyata alınan hastada sağ atriyum yaralanması gözlendi. Kardiyak yaralanma primer dikiş tekniği ile onarıldı. Sonuç olarak, künt toraks travmalı hastalarda kardiyak yaralanma ihtimali yüksektir. Bu hastalarda dikkatli fiziksel inceleme, erken tanı ve tedavi gereklidir.
  • Öğe
    Minimal İnvaziv Yöntemle Dikişsiz Aort Kapak Replasmanı: Olgu Sunumu
    (2016) Özer, Abdullah; Uğurlu, Okan; Sarkılar, Gamze; Ege, Erdal; Sarıgül, Ali
    Kliniğimize Aort Darlığı (AD) tanısıyla kabul edilen iki hastamıza, ileri yaş ve klasik cerrahi riskinin yüksek olması nedeniyle anterior torakotomi ile minimal invaziv girişim yapılarak dikişsiz aort kapağı implantasyonu yapılmıştır. Minimal invaziv girişimin ileri yaş ve yüksek riskli ciddi aort darlığı olan hastalarda, klasik cerrahiye oranla çok daha uygun bir cerrahi tedavi seçeneği olduğu kanısındayız.
  • Öğe
    Travma sonrası akılda tutulması gereken bir durum: kardiyak tamponad
    (2016) Saydam, Onur; Tanyeli, Ömer; Atay, Mehmet; Ugurlu, Okan; Altıntaş, Mehmet Sait
    Kardiyak travmalar torasik travmaların yaklaşık %1'ini oluşturmaktadır. Kardiyak yaralanmalar künt veya penetran yaralanmalar şeklinde karşımıza çıkabilir. Bu yaralanmalarda tanı ve tedavi süreci ne kadar hızlı olursa, mortalite de o kadar düşük olmaktadır. Bu hastalarda dikkatli fizik muayene ve gerekiyor ise ekokardiyografiden faydalanılarak kardiyak yaralanma tanısının erken koyulması ve cerrahi girişimin planlanması mortalite ve morbidite açısından önemlidir. Aynı zamanda farklı klinikler arasında hasta hakkında doğru bilgilendirme yapılarak hekimler arasında koordinasyon kurulması, buna göre gerekli hazırlıkların yapılarak cerrahiye giden süreçte vakit kaybının önlenmesi, hastanın hayatını kurtaran en önemli davranış olmuştur. Bu olgumuzda motorsiklet kazası sonucu acil servise kabul edilmiş ve kardiyak tamponat tanısı almış 22 yaşında erkek hastayı literature katkı sağlaması açısından sunduk.
  • Öğe
    Effects of Polyglyconate (Maxon) Suture Reinforced Sternum Closure Technique on Aseptic Sternal Dehiscence in High Risk Patients
    (2015) Ata, Emin Can; Dereli, Yüksel
    Giriş: Sternal ayrışma, kardiyak cerrahi sonrası ciddi bir komplikasyondur. Bu çalışmanın temel amacı yüksek riskli hastalarda poliglikonat sütür (Maxon) ile desteklenen sternum kapama tekniğinin sternal ayrışmayı önlemedeki etkinliğinin araştırılmasıdır. Hastalar ve Yöntem: Bu retrospektif çalışmaya, (Aralık 2011-Ocak 2013), kardiyak cerrahi için standart median sternotomi uygulanan 136 hasta dahil edildi. Tüm hastalar sternal ayrışma için obezite, osteoporoz, kronik obstrüktif akciğer hastalığı, kronik aktif sigara içiciliği gibi bir veya daha fazla risk faktörüne sahipti. Tüm hastalarda sternum kapatılması esnasında çelik tele ilave olarak interkostal aralıklardan geçilerek poliglikonat sütürler konuldu. Bulgular: Hiçbir hastada sternal ayrışma veya mediastinit görülmedi. Sadece 3 hastada , sternal ayrışma olmadan sternum alt kısmında yüzeysel yara infeksiyonu gözlendi ve bunlar da antibiyotik tedavisi ile başarıyla tedavi edildi. Sonuç: Bu çalışma, yüksek riskli hastalarda, klasik çelik tele ilave olarak interkostal aralıklardan poliglikonat sütürler geçilerek desteklenen sternum kapama yönteminin sternal stabiliteyi artırdığını ve aseptik sternal ayrışmayı önlediğini göstermektedir.
  • Öğe
    Katastrofik Antifosfolipid Sendromuna Bağlı Akut Kritik Bacak İskemisinde Plazmaferez Tedavisi
    (2015) Solak Görmüş, Zülfikare Işık; Tanyeli, Ömer; Kutlu, Selim
    Antifosfolipid sendromu tekrarlayan arteryel ve venöz trombozlar ile seyreden otoimmun bir hastalıktır. Tedavisinde antiagregan ve antikoagülan ilaçlar kullanılabilir. Bu tedavilere cevap vermeyen ve akut kritik bacak iskemisi ile başvuran antifosfolipid sendromlu olguda plazmaferez tedavisi başarı ile uygulanmıştır. Olgunun sonuçları literatür eşliğinde gözden geçirilmiştir.
  • Öğe
    Koroner arter baypas cerrahisinde radiyal arter grefti kullanılan hastalarda ameliyat sonrası dönemde brakiyal ve ulnar arterlerde meydana gelen akım ve çap değişikliklerinin incelenmesi
    (2015) Işık, Mehmet; Yüksek, Tahir; Dereli, Yüksel; Görmüş, Niyazi; Durgut, Kadir; Koç, Osman
    Amaç: Radiyal arter grefti koroner baypas cerrahisinde yaygın olarak kullanılan bir seçenektir. Bu hastalarda önkol ve el dolaşımı ulnar arter tarafından sağlanmaktadır. Bu çalışmada, koroner baypas cerrahisi için radiyal arter grefti kullanılan hastalarda brakiyal ve ulnar arterlerde meydana gelen akım ve çap değişikliklerini araştırdık. Yöntemler: Kliniğimizde Eylül 2007 ile Eylül 2008 tarihleri arasında elektif koroner baypas cerrahisi uygulanan 20 hastada radiyal arter grefti kullanıldı. Ameliyat sonrası dönemde, Allen Testi ve Doppler ultrasonografi ile önkol ve el dolaşımı için ulnar arterin yeterli olup olmadığı araştırıldı. Brakiyal ve ulnar arterlerin bazal akım ve çap değerleri ölçüldü. Kontrol Doppler ultrasonografi ölçümleri ameliyat sonrası üçüncü ayda yapıldı. Brakiyal ve ulnar arterlerde meydana gelen akım ve çap değişiklikleri kaydedildi. Bulgular: Ameliyat sonrası ölçümlerde ulnar arter akım ve çap değerlerinde anlamlı artış gözlendi. Brakiyal arterde ise kesit alanı olarak anlamlı artış görülürken, akım değerlerinde rölatif bir azalma gözlendi. Çalışmamızda mortalite ve iskemik komplikasyon görülmedi. Nörolojik komplikasyon olarak 4 hastada geçici parestezi saptandı. Sonuç: Koroner arter baypas cerrahisi için radiyal arter kullanımı ulnar ve brakiyal arterlerde önemli değişikliklere yol açar. Bu akım ve çap değişiklikleri erken dönemde renkli Doppler ultrasonografi ile tespit edilebilir. Bu adaptasyon mekanizmaları radiyal arterin greft olarak güvenle çıkarılabileceğini göstermektedir.
  • Öğe
    Prematür İnfantlarda Patent Duktus Arteriozusun Erken Cerrahi Sonuçları
    (2018) Altınbaş, Özgür; Özer, Abdullah; Işık, Mehmet; Sarıgül, Ali; Ege, Erdal
    Amaç: Prematür bebeklerde sık görülen, soldan sağa şant ve mortalite ilemorbiditenin önemli bir nedeni olan patent duktus arteriozusun, mekanikventilatörde uzun süre takipli, bronkopulmoner displazi veya respiratuardistres sendromu gibi respiratuar problemleri olan veya medikal tedaviyerağmen patent duktus arteriozusları kapanmayan hastalarda cerrahi ile erkendönemde kapatılmasının, doğum sonrası dönemde gelişebilecekkomplikasyonların önlenmesi açısından güvenilir bir yöntem olduğunuliteratür destekli sunmaktır.Gereçve Yöntem: Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi KalpDamar Cerrahisi bölümünde 2006-2015 yılları arasında yapılan, prematürdoğum öyküsü olan ve ek kardiyak patolojisi olmayan 32 patent duktusarteriozus vakası çalışmaya dahil edildi.Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 32 hastanın 14’ü (%43,7) kız, 18 ‘i (%56,3)erkekti. Operasyon öncesi en sık görülen rahatsızlık respiratuar distressendromu idi (n20). Hastaların 22 tanesi(%68,7) pediatrik yoğun bakımdaentübe takip edilmekteydi. Cerrahi prosedür; medikal tedavi ile duktuslarıkapanmayan veya intrakranial kanama, böbrek yetmezliği veyatrombositopeni gibi medikal tedavinin kontrendike olduğu vakalarauygulandı.Serimizde eksitus oranı %15,6 idi (n5). Mekanik ventilatördenayrılma süreleri ortalama 6,2 gündü. Postoperatif ekokardiyografikontrollerinde erken dönemde yineleyen patent duktus arteriozus görülmedi.Sonuç:Prematür bebeklerde patent duktus arteriozusa bağlı doğum sonrasıgelişebilecek mortal ve morbid tabloları engellemek için patent duktusarteriozus, medikal tedavinin başarısız olduğu veya genel durumu kritikmekanik ventilatör bağımlı infantlardaşanta bağlı ikincil organ yetmezliğigelişmeden önce postnatal erken dönemde güvenli bir şekilde kapatılabilir.
  • Öğe
    Arteriyovenöz Fistül Anevrizmalarının Tedavisi ve Tan-Gör Cilt Flebi Tekniğinin Tanımlanması
    (2018) Tanyeli, Ömer; Görmüş, Niyazi
    Amaç: Bu çalışmada, arteriyovenöz fistül (AVF) anevrizma tedavisine ilişkin deneyimlerimiz sunuldu ve dev AVF anevrizmalarının rezeksiyonlarında yeni bir teknik olan Tan-Gör tekniği tanıtıldı.Hastalar ve Yöntemler: Ocak 2011 - Aralık 2015 tarihleri arasında AVF anevrizması veya yüksek debili AVF nedeniyle ameliyat edilen toplam 48 hasta (26 kadın, 22 erkek; ort. yaş 51.5 yıl; dağılım 16-85 yıl) retrospektif olarak incelendi. Kırkı (%80) sol üst ekstremite, dokuzu (%18) sağ üst ekstremite ve biri (%2) sol alt ekstremite olmak üzere, toplamda 50 cerrahi işlem uygulandı.Bulgular: Tüm ameliyatların %64'ü (n32) sefalik venlere uygulandı. Bu hastaların 22'sine anevrizmektomi ve eksizyon, altısına plikasyon, dördüne banding ve ikisine banding ile birlikte plikasyon işlemi uygulandı. On dört ameliyat bazilik venlere uygulandı; altı hastaya yalnızca anevrizmektomi, dördüne anevrizmektomi ile birlikte greft interpozisyonu, ikisine plikasyon, birine banding ve birine de banding ile birlikte plikasyon uygulandı.Sonuç: Arteriyovenöz fistüllerin anerizmal dilatasyonlarında ilk seçenek AVF'nin korunması olmalıdır. Arteriyovenöz fistüllerin rekonstrüksiyonunun mümkün olmadığı ve anevrizmektominin zorunlu olduğu durumlarda, komplikasyonların azaltılması, ameliyat süresinin kısaltılması, yara iyileşmesi ve kozmetik sonuçların iyileştirilmesi için, bu yeni teknik, venin üzerindeki deri ile birlikte eksizyonuyla güvenli bir şekilde gerçekleştirilebilir
  • Öğe
    The effect of renal dose dopamine use on renal tubular function in diabetic patients undergoing coronary artery bypass graft surgery
    (2014) Tanyeli, Ömer; Sarkılar, Gamze; Ege, Erdal; Sarıgül, Ali; Narin, Cüneyt; Özkara, Ahmet; Yeniterzi, Mehmet
    Background: This study aims to evaluate clinical results of the prophylactic use of renal dose dopamine infusion in diabetic patients undergoing coronary artery bypass grafting (CABG). Methods: In this prospective randomized study, 40 consecutive diabetic patients who were scheduled for elective CABG were randomized into two equal groups: group 1 received dopamine infusion at renal dose (2.5-4.0 mg/kg/min) starting from induction of anesthesia for 48 hours; group 2 consisted of untreated controls. Standard sternotomy technique using aortic and right atrial cannulation was performed for cardiopulmonary bypass. Results: Daily urine output, fluid balance, serum creatinine, blood urea levels and creatinine clearance were measured at three and five days. In the control group, third and fifth postoperative day, creatinine clearance levels decreased about 24.8±12.3 mL/min and 18.1±10.1 mL/min, respectively. In the dopamine group, creatinine clearance levels in the third and fifth postoperative days increased by 7.7±10.8 mL/min (p0.005) and 10.7±11.7 mL/min (p0.001), respectively. Group 1 patients demonstrated less increase in serum creatinine level at three and five days than the controls (p>0.001). Conclusion: Creatinine and creatinine clearance levels, suggestive of renal tubular function, were positively affected by renal dose dopamine infusion started at time of anesthesia induction. Our data may help us to re-normalize the renal functions in the postoperative period in diabetic patients, particularly.
  • Öğe
    Evaluation of pre- and postoperative corrected QT dispersion predicting the development of arrhythmias in children undergoing congenital heart surgery
    (2012) Alp, Hayrullah; Narin, Cüneyt; Tamer, Baysal; Sarıgül, Ali
    Amaç: Çalışmada doğuştan kalp cerrahisi yapılan çocuklarda ameliyat öncesi ve sonrası QTc dispersiyonu değişkenliği değerlendirildi. Ça­lış­ma pla­nı: Ekim 2006 - Mart 2011 tarihleri arasında doğuştan kalp cerrahisi yapılan ve ilk dahil edilme kriterlerini karşılayan ardışık 279 hasta (144 kadın, 135 erkek; ort. yaş 56.6±5.0 ay; dağılım 15 gün-17 yaş) çalışmaya alındı. QTc dispersiyon ölçümleri, hastalardan ameliyat öncesi (bir ay) ve ameliyat sonrası (bir hafta) dönemde elde edilen standart 12 derivasyonlu istirahat elektrokardiyogramlarından hesaplandı. Bulgular: Kardiyak cerrahi yapılan tüm hastaların %75.9’unda QTc dispersiyonu, ameliyat sonrası ameliyat öncesinden istatistiksel olarak yüksek bulundu. Çalışma grubunda en sık tespit edilen doğuştan kalp hastalıkları ventriküler septal defekt (VSD) ve sekundum atriyal septal defekt (ASD) idi. Ventriküler septal defekt, atriyoventriküler septal defekt, Fallot tetrolojisi (TOF) ve sekundum ASD onarımları QTc dispersiyonundaki artış için majör risk faktörleriydi. Ancak, VSD ile pulmoner stenoz onarımı, koarktasyonda aortun uç uca anostomozu, patent duktus arteriozus ligasyonu ve divizyonu, pulmoner bant ve Glenn prosedürü yapılan çocuklarda ameliyat öncesi ve sonrası QTc dispersiyonları arasında istatistiksel fark bulunmadı. Yapılan kardiyak ameliyatın tipine göre ortaya çıkan aritmiler, uzun QTc dispersiyonu olan grupta, olmayanlara kıyasla, istatistiksel olarak yüksekti. So­nuç: QTc dispersiyonu ölçümü aritmilerin araştırılmasında kullanışlı ve invaziv olmayan bir elektrokardiyografik testtir. Çalışma sonuçları, QTc dispersiyonunun ameliyat sonrası dönemde kullanımının ortaya çıkacak aritmilerin öngörüsünde yardımcı olabileceğini göstermektedir.
  • Öğe
    Predictive value of platelet to lymphocyte ratio and mean platelet volume in atrial fibrillation after isolated coronary artery bypass graft operation
    (2019) Tanyeli, Ömer; Dereli, Yüksel; Ege, Erdal; Altınbaş, Özgür
    Aim: The relationship between inflammation and the development of atrial fibrillation and the relationship between platelet tolymphocyte ratio and mean platelet volume in relation to inflammation were investigated in patients with atrial fibrillation after isolated coronary artery bypass graft operation. Material And Methods: Clinical and laboratory data of 132 patients, who did not have preoperative atrial fibrillation and underwent isolated coronary artery bypass graft operation using cardiopulmonary pump, were analyzed retrospectively. Patients were divided into two groups as patients with developed atrial fibrillation and those without atrial fibrillation. Concomitant diseases, preoperative drug use, echocardiographic and angiographic findings, preoperative, intraoperative and postoperative laboratory parameters were obtained from medical records and compared statistically. Results: Of the 132 patients, 68 with atrial fibrillation (mean age: 68.3+/-10.7 years, 50 males and 18 females) and 64 patients without atrial fibrillation (mean age: 64.5+/-9.8 years, 55 males and 9 females) were identified, and difference in the mean age was statistically significant (p=0.016). Postoperative platelet to lymphocyte ratio and mean platelet volume values (280.3+/-112.3;9.9+/-1.7) were also significantly higher in those with atrial fibrillation group than preoperative values (129.2+/-49.3; 9.6+/-1.6,p<0.0001, p<0.0009). Conclusıon: According to our study higher values of postoperative platelet to lymphocyte ratio and mean platelet volume are correlated with development of atrial fibrillation after coronary artery bypass graft operation.
  • Öğe
    Transaortic accessory mitral valve excision in an adult patient: Case report
    (2018) Işık, Mehmet; Tanyeli, Ömer; Mercan, İlker; Dereli, Yüksel; Görmüş, Niyazi
    Accessory mitral valve tissue is a rare congenital cardiac anomaly, and is usually incidentally detected in childhood. In this case, we present a 65-year-old man with aortic stenosis originating from an accessory mitral valve leaflet attached to the anterior mitral leaflet. Interestingly enough, the patient’s accessory mitral valve remained undetected for years until he became symptomatic for degenerative aortic stenosis. Aortic valve replacement and excision of the accessory mitral valve attached to the anterior mitral leaflet was performed with a transaortic approach instead of atriotomy. It was also unusual to see accessory mitral valve tissue with aortic stenosis instead of other frequently associated congenital anomalies.
  • Öğe
    Carbamazepine-induced atrioventricular block in an elderly woman
    (2016) Can, İlknur; Tholakanahalli, Venkat
    Seksen sekiz yaşında bir kadın hasta acil servise oturur iken bayılma şikayeti ile başvurdu. Elektrokardiyogra- mında ileri derecede kalp bloğu görüldü. Trigeminus nevral- jisi için son bir yıldır günde 200 mg dozunda karbamazepin almakta imiş. Karbamazepin kesildikten sonra hastada kalp bloğu ortadan kalktı ve hasta başka bir girişim yapılmadan taburcu edildi.
  • Öğe
    The Time in Therapeutic Range and Bleeding Complications of Warfarin in Different Geographic Regions of Turkey: A Subgroup Analysis of WARFARIN-TR Study
    (2017) Kılıç, Salih; Çelik, Ahmet; Çakmak, Hüseyin Altuğ; Afşin, Abdülmecit; Tekkeşin, Ahmet İlker; Açıksarı, Gönül; Mehmetoğlu, Mehmet Erdem; Karadeniz Özpamuk, Fatma; Şahan, Ekrem; Alıcı, Mehmet Hayri; Dereli, Yüksel; Sinan, Ümit Yaşar; Zoghi, Mehdi