Makale Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Assessment of Serum Galectin-3 Levels in Patients with Gestational Diabetes Mellitus(Medknow Publications, 2023) Baldane, Süleyman; Çelik, Murat; Körez, Muslu Kazım; Baldane, Emine Gül; Abuşoğlu, Sedat; Ünlü, Ali; İpekçi, Süleyman; Kebapçılar, LeventObjective: This study was aimed to compare serum galectin-3 (Gal-3) levels in gestational diabetes mellitus (GDM) and healthy pregnant women and to evaluate the relationship between insulin resistance parameters and serum Gal-3 levels. Materials and Methods: Fifty-nine pregnant women who were screened for GDM with oral glucose tolerance tests (OGTT) at the 24th-28th gestational weeks were included in the study. According to the results of OGTT, 34 pregnant women were included in the GDM group and 25 pregnant women were included in the control group. Results: Serum Gal-3 value was found to be similar in the GDM and control group (P < 0.471). However, there was a significant positive association between Gal-3 and fasting insulin (r = 0.509, P < 0.001) and homeostasis model assessment of insulin resistance (HOMA-IR) (r = 0.479, P < 0.001) in the whole pregnancies, and between Gal-3 levels and fasting insulin (r = 0.608, P < 0.001), HOMA-IR (r = 0.609, P < 0.001), and OGTT 60 min glucose (r = 0.444, P = 0.016) in the GDM patients. Conclusions: There was no difference in the last trimester serum Gal-3 levels between GDM and healthy pregnant women. However, a significant positive correlation was determined between Gal-3 and fasting insulin, HOMA-IR, and OGTT 60 min glucose values in the GDM group, and fasting insulin and HOMA-IR values in whole pregnancies. The results of our study support previous data reporting the relationship between Gal-3 and GDM through insulin resistance.Öğe Üst Kol İnceltilmesinde Ultrasonik Liposakşın ile Konvansiyonel Liposakşının Etkinliklerinin Karşılaştırılması(2017) İnce, Bilsev; Oltulu, Pembe; Mehmet Emin Cem, Yıldırım; Dadacı, Mehmet; Uyar, Mehmet; Aydın, RecepVücut şekillendirme cerrahisinde ultrason yardımlı liposakşın kullanımının konvansiyonel liposakşına göre daha az kan kaybı yarattığı ve daha fazla cilt kontraksiyonu oluşturduğu iddia edilmesine karşın kol sarkıklığının tedavisinde ultrasonik liposakşın ile konvansiyonel liposakşının etkinliklerinin karşılaştırılmasıyla ilgili bir çalışmaya rastlamadık. Bu çalışmada, kol sarkıklarının tedavisinde ultrasonik liposakşın ile konvansiyonel liposakşın tedavilerinin etkinlikleri ile komplikasyonlarının ve kanama miktarlarının karşılaştırılması amaçlandı. 2012-2016 tarihleri arasında kolda sarkma şikayetiyle başvuran ve liposakşın ile tedavi edilen 20 hasta çalışmaya dahil edildi. Çalışmada, ultrasonik liposakşın (Grup 1; n:10) ve konvansiyonel liposakşın (Grup 2: n:10) yapılanlar olarak ayrıldı. Hastada nekroz olması major komplikasyon, seroma, hematom, asimetri ve deride pürüz olması ise minör komplikasyon olarak tanımlandı. Ameliyat bitiminde ve ameliyat sonrası 1. yıl sonunda her iki gruptaki hastaların her iki kolunun en kalın olduğu yerler tekrar ölçüldü. Her hasta için intraoperatif lipoaspiratlarından 5 ml örnek alındı. Örnekler hematoksilen eozin ile boyandı ve birim alandaki eritrosit sayıları belirlendi. Grup 1’de hastaların 4’ü Triceps Deri Klasifikasyonuna göre Tip 2, 3’ü Tip 3, 3’ü Tip 4 olarak tespit edildi. Grup 2’de hastaların ise 3’ü Tip 2, 3’ü Tip 3 ve 4’ü Tip 4’tü. Hastaların ortalama kol çevreleri Grup 1’de 36 cm (minimum 32 - maksimum 40), Grup 2’de ise 35 cm (minimum 31 - maksimum 39)olarak tespit edildi. Ameliyat bitiminde hastaların ortalama kol çevresi Grup 1’de 31 cm (minimum 28 - maksimum 32) iken Grup 2’de 32 cm (minimum 28 - maksimum 33) olarak ölçüldü. Ameliyat sonrası 1. yıl sonunda Grup 1’de ortalama kol çevresi 30 cm’e düştü, Grup 2’de ise 31.8 cm idi. Grup 2’de cm2’de hesaplanan eritrosit sayısı 40’lık büyütmede (HPF: high power field) ortalama 50-60/1HPF iken Grup 1’de bu değer 20/1HPF olarak hesaplandı. Her iki grup hastalarının ameliyat öncesi kol kalınlıkları ortalaması benzer olmasına karşın, ameliyat sonrası Grup 1’deki hastaların ortalama kol kalınlıkları Grup 2’ye göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha azdı (p0.05). Yine alınan lipoaspiratta birim alanda görülen eritrosit sayısı Grup 1’de Grup 2’ye göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha azdı (p0.05). Çalışmada, kol sarkması tedavisinde uygun hasta seçimi sonrası ultrasonik liposakşının daha fazla cilt kontraksiyonu yapabildiği tespit edildi. Bu endikasyon da kullanımında konvansiyonel liposakşına kıyasla daha az sarkma ile daha iyi görünüm elde edilebilir.Öğe Diabetik hastalarda bel ve boyun çevresi ölçümü ile glukoz, lipid ve HBA1C parametreleri arasındaki ilişki(2015) Turan, Elif; Savut, Bülent; Kulaksızoğlu, Mustafa; Uyar, Mehmet; Turan, Yaşar; Kaya, AhmetAmaç: Diyabet olan hastalarda bel çevresi ve boyun çevresinin; glukoz, HBA1c lipid parametreleri ve kan basıncı üzerine etkisini tespit etmek. Gereç ve Yöntemler: Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Endokrinoloji Kliniğine son 6 ayda başvuran 264 Tip 2 Diabetes Mellitus tanısı olan hasta çalışmaya dahil edildi. Bu hastaların kan basıncı, boy, kilo, bel çevresi ve boyun çevresi (BÇ) ölçüldü. Ölçüm sonuçları ile açlık plazma glukoz (APG), A1c lipid para- metreleri ve kan basıncı arasında verilerin korelasyonuna bakıldı. Bulgular: Çalışmaya alınan 264 hastanın 141i (%53.4) kadın, 123i (%46.6) erkekti. Hastaların ortalama yaş 55.7 10, VKİ 31.1 5.5 kg/m2, A1c %8.72.4, APG 18182 mg/dL, trigliserit 182111.7 mg/dL, HDL 42.911.7 mg/dL, LDL 111.834 mg/dL, sistolik kan basıncı (SKB) 13120 mmHg, diastolik kan basıncı (DKB) 81.612 mmHg, kadında bel çevresi ortalama 10614 cm, BÇ 36.22.8 cm, erkekte bel çevresi ortalama 105.912.8 cm, BÇ 37.95.1 cm olarak ölçüldü. Kadınlarda ve erkeklerde ayrı ayrı analizde BKİ ile bel çevresi, BÇ, SKB, DKB arasında anlamlı pozitif korelasyon bulundu (her biri için p0.001). Hem kadında hem erkekte boyun çevresi ile SKB, DKB trigliseritte pozitif korelasyon (sırasıyla p0.001, p0.001, p0.02) tespit edilirken, boyun çevresi ve HDL arasında negatif yönde korelasyon bulundu (p0.09). Kadın ve erkekler diyabetik hastalarda bel çevresi ile SKB ve DKB arasında pozitif korelasyon varken (sırasıyla p0.001, p0.001) ve HDL arasında negatif yönde korelasyon tespit edildi (p0.049). Bel çevresi ve boyun çevresi A1C, APG ve LDL-kolesterol arasında korelasyon tespit edilmedi. Sonuç: Bel çevresinin yanında boyun çevresi ölçümü takibi diyabetik hastalarda metabolik değişiklikleri yan- sıtan önemli ve basit fizik muayene bulgusu olarak kullanılabilir.Öğe The level of using family planning methods and factors that influence the preference of methods in the Konya-Meram area(2017) İnal, Zeynep Öztürk; İnal, Hasan Ali; Küçükkendirci, Hasan; Sargın Oruç, Ayla; Günenç, OğuzhanObjective: To determine the level of contraceptive method use and factors that influence the preference of method among women of reproductive age that live in Meram, the central district of Konya. Material and Methods: Parameters such as age, duration of marriage, number of pregnancies and births, socioeconomic status, education level, and preferred contraceptive method of women who presented to the family planning outpatient clinic of our hospital over a five-year period between January 1st, 2010, and December 31st, 2015, were recorded and evaluated. Results: The mean age of the women was identified as 31.578.14 years, the mean duration of marriage was 10.38.14 years, the mean number of births was 1.921.01, and the mean number of children was 1.830.90. Among the women in the study group, 65% were high school graduates, 88.92% had social security, and 82.84% were in the middle-income group according to their financial status. Only 31 patients were not married officially. It was observed that the most preferred method was intrauterine device (IUD), and the least preferred method was subcutaneous implant (SI). The use of IUD, oral contraceptives, and SI increased as the socioeconomic status and educational level improved (p0.05).Conclusion: To ensure that women of reproductive age use effective family planning methods, the education levels and socioeconomic status of women must be improved. (J Turk Ger Gynecol Assoc 2017; 18: 72-6)Öğe Discussion on Provincial Evaluation Results of Maternal Mortality in Terms of Preventability: Commission Decision Differences in Konya(2018) Durduran, Yasemin; Soysal, Sema; Başaran, Mustafa; Çelik, Çetin; Acar, Ali; Doğan, Canan; Kaya, Hüsnü Murat; İzgi, Şule; Öznavruz, HasanObjective: The objective of this study was to investigate the risk factors of maternalmortality in Konya province, as well as the preventability of deaths in cases where the central andlocal commissions differed in their decisions. Material and Methods: Maternal mortality between2009 and 2014 in the Konya province was screened for the cases, where the central and local MaternalMortality Investigation Commissions gave different decisions. These differences pertain towhether the deaths were ‘preventable’ or ‘not-preventable’, differences in the first, second andthird delay models, and indirect, direct and incidental deaths. The data were evaluated electronicallyalong with a descriptive statistical analysis, differences in the decisions and compliance inthe mortality rates were evaluated. Results: The median age of the deceased mothers was 28 (21–44) years and 83.3% of the mothers had at least one mortality risk factor. While the overall maternalmortality rate was 36.7% within the first 48 h after birth, the rates were highest within thefirst 48 h after birth (26.7%) and between the 1st and 42nd day after birth (26.7%) in indifferentlyassessed cases. The cause in 30% of all deaths and 33.3% of deaths with differential assessmentswas postpartum hemorrhage, as per the results of central Maternal Mortality InvestigationCommissions. The decisions of the central and local commissions differed in terms of preventability,delay models or death classification in 50% of the deaths. Taken together, the compliancebetween central and local decisions was not precise in investigating maternal mortality. Conclusion:The first 48 h after birth and the postpartum period are particularly critical. The causes ofdeath, particularly postpartum hemorrhage, should be thoroughly investigated. We recommendperiodic re-evaluations of cases where different decisions were made, in order to lower the rate ofpreventable maternal mortality.Öğe Helikobakter pilori enfeksiyonu Mikozis fungoides için risk faktörü müdür?(2013) Daye, Munise; Mevlitoğlu, İnci; Şahin, Tahir Kemal; Akça, Hanife MerveGiriş: Kutane T hücreli lenfomalar'ın iki önemli varyantı; Mikozis fungoides ve Sezary sendromudur. KTHL'ın oluşumundaki, otolog dendiritik hücrelerin, tümöral yöndeki dönüşümlerini, hangi antijenlerin başlattığı bilinmemektedir. Helicobacter pylori'nin (H.pylori) bazı dermatozlarla ilişkili olduğu bilinmektedir. H.pylori; kronik gastrit, peptik ülser ve gastrik mukoza ilişkili lenfoid doku lenfomanın gastrik B hücreli lenfoması ile kuvvetle ilişkili gram (-) bakteridir. Bu çalışmada H.pylori enfeksiyonu ile MF gelişimi arasındaki ilişkiyi değerlendirmeyi amaçladık. Gereç ve yöntem: Bu çalışma yaş-cinsiyet eşlemeli vaka-kontrol çalışmasıdır. MF'i olan 50 olgunun 37 evre1, 13'ü evre 2A'ıydı. H.pylori enfeksiyonu ile ilişkisiz dermatolojik hastalığı bulunan 50 olgu kontrol olguları olarak alındı. H.pylori için H. pylori gayta antijen testiyle bakıldı. Bulgular: MF olgularının ortanca yaşı 48, kontrol olgularının ortanca yaşı 53 yıldı. MF olgularının ortalama hastalık süresi 7 yıldı. MF ve kontrol olgularının yaş ve cinsiyet açısından aralarında fark saptanmadı. MF olgularının 12'sinde H.pylori gayta antijen test idi. Cinsiyet, evre, hastalık süresi ile H.pylori 'liği arasında fark saptanmadı. MF ve kontrol olgularının H.pylori gayta antijen'liği arasında fark saptanmadı. Sonuç: Çalışmamızda H.pylori enfeksiyonu ile MF arasında ilişki saptanmadı. Farklı toplumlarda prospektif, multimerkez çalışmaların yapılmasının faydalı olacağını, H.pylori antijeninin MF olgularının MF lezyonu olan dokusunda bakılmasının olası ilişkiyi araştırmada yardımcı olabileceğini düşünmekteyiz.Öğe Araştırma Görevlisi Hekimlerin Hastane İnfeksiyonları Konusundaki Bilgi ve Davranışlarının Değerlendirilmesi(2016) Şahin, Tahir Kemal; İnfal Kesim, SelmaGiriş: Bu çalışma, bir üniversite hastanesinde hizmet veren araştırma görevlisi hekimlerin hastane infeksiyonları konusundaki bilgi ve davranışlarının değerlendirilmesi amacıyla yapıldı.Materyal ve Metod: Verileri toplamak için kullanılan anket formu; araştırmaya katılanların sosyo-demografik özellikleri ve çalışma durumlarını belirlemeye yönelik veri toplama formu ile ilgili soruları ve hastane infeksiyonları konusundaki bilgi ve davranışın saptanmasına yönelik soruları içeren iki bölümden oluşmuştur.Bulgular: Kullanılan forma göre araştırma grubuna katılan araştırma görevlisi hekimin hastane infeksiyonlarına ilişkin bilgi sorularından aldığı toplam puan ortalaması, toplam 100 puan üzerinden 32.0 puandır. Bu puan yetersiz olup beklenenin altında bulunmuştur.Sonuç: Hekimlerin hastane infeksiyonun önemini ve infeksiyonu önlemedeki rollerini kavraması için infeksiyonun ortaya çıkmasını önlemek amacıyla uygun önlemler almaya yönelik konu ile ilgili hizmet içi eğitim programlarının düzenlenmesi, eğitimin sürekliliğinin ve güncelliğinin sağlanması hastane infeksiyonun önlenmesi ve kontrolünde önemli rol oynayabilir.Öğe Hiperemezis Gravidarum ile Prezente Olan Primer Hiperparatiroidizm; Olgu Sunumu ve Literatür Eşliğinde Değerlendirme(2017) Öztürk İnal, Zeynep; İnal, Hasan Ali; Küçükkendirci, HasanGebelikte oldukça nadir görülen primer hiperparatiroidizm (HPT), hiperemezis gravidarumkliniği ile karışabilmektedir. Daha önce bir sezaryen doğumu ve bir de düşüğü olmak üzere 15 haftalık üçüncü gebeliği olan 26 yaşındaki olgu kliniğimize dirençli kusma şikâyeti ile sevk edilmişti.Yapılan tetkikler sonucunda HPT tanısı konulan olguda paratiroid adenomu saptandı. Kalsiyumdüzeyleri 12 mg/dL’nin üzerinde seyreden olguya cerrahi paratiroidektomi yapıldı ve obstetrik izlemlerinde 35. gebelik haftasında antihipertansif tedaviye dirençli preeklampsi gelişmesi üzerine sezaryen ile 2.550 g ağırlığında sağlıklı bir kız bebek doğurtuldu. Anne ve fetüs için ciddi morbiditeve mortaliteye neden olabilen primer HPT'de erken tanı, uygun medikal ve cerrahi tedavi ile olumlumaternal ve fetal sonuçlar alınabilmektedir.Öğe Konya-Meram’da Dumansız Hava Sahası Denetimi Yapan Ekiplerin Karşılaştıkları Sorunlar(2017) Demir, Lütfi Saltuk; Tunçez, İsmail Hakkı; Durduran, Yasemin; Uyar, Mehmet; Şahin, Tahir KemalAmaç: Ülkemizde tütünle mücadele konusunda kapsamlı olarakbirçok plan ve program yürütülmekte, aynı zamanda il tütün kontrol kurulları tarafından tütün denetimleri düzenli olarak yapılmaktadır.Ancak denetimleri yapan ekipler çeşitli sorunlarla karşılaşmaktaolup, bu durum denetimlerin etkinliğini ve sürekliliğini azaltmaktadır.Bu çalışma ile dumansız hava sahası denetimi yapan ekiplerinkarşılaştıkları sorunların belirlenmesi amaçlanmıştır.Materyal ve Metot: Kesitsel tipte olan bu çalışmaya, Konya iliMeram ilçesinde son bir yıl içerisinde dumansız hava sahası denetimiyapan ve çalışmaya katılmayı kabul eden Toplum Sağlığı Merkezi,İlçe Emniyet Müdürlüğü ve Belediye Zabıtası çalışanları dahil edildi.Katılımcılara literatür taranarak ve ilgili mevzuat incelenerek araştırmacılartarafından hazırlanan veri toplama formu uygulandı. Elde edilenverilerin analizi bilgisayarda istatistik paket programı kullanılarakgerçekleştirildi.Bulgular: Araştırmaya katılanların %40,0’ı Emniyet Müdürlüğü,%35,0’i Belediye Başkanlığı, kalan %25,0’i ise Toplum SağlığıMerkezi’nde çalışmaktaydı. Son bir yıl içinde denetim ekibininyaptığı denetim sayısı ortancası 100 (2–2000) idi. Toplum SağlığıMerkezi’nde çalışan personelin Emniyet ve Belediye ekiplerindendaha fazla denetim yaptığı tespit edildi. Denetimler esnasındaherhangi bir sorunla karşılaştığını ifade eden katılımcıların oranı%49,0’du. En çok sorunla karşılaşan grubun Toplum SağlığıMerkezi çalışanları olduğu saptandı. Tütün denetimi yapan katılımcılarınen çok karşılaştığı üç sorun sırasıyla; sözel saldırı (%44,9),tehdit edilme (%22,4) ve fiziksel saldırı (%14,3) olarak tespit edildi.Sonuç: İş yükünün büyük çoğunluğunu üstlenen ve aynı zamandadaha çok sorunla karşılaştığı düşünülen Toplum Sağlığı Merkeziekiplerine tütün denetimleri esnasında polis veya jandarma ekiplerinineşlik etmesi faydalı olacaktır.Öğe Dermatoloji polikliniğine başvuran olguların deri bakımı ve nemlendiricilerle ilgili bilgi, tutum ve davranışlarının değerlendirilmesi(2015) Daye, Munise; Mevlitoğlu, İnci; Şahin, Tahir KemalAmaç: Sağlıklı derinin devamı için deri tiplerine özel hazırlanmış temizleme ve kozmetik ürünlerinin (besleyici, nemlendirici, güneş koruyucu gibi) kullanılması ve/veya uygulanması deri bakımı olarak isimlendirilir. Çalışmamızda dermatoloji polikliniğine başvuran olguların deri bakımı hakkında bilgi seviyesini, deri bakımı ürünü kullanma alışkanlıklarını, nemlendiriciler hakkında bilgi seviyeleri ve bu ürünleri kullanma alışkanlıklarını değerlendirmeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Mart-Mayıs 2013 tarihleri arasında herhangi bir nedenle dermatoloji polikliniğine başvuran olgulara deri bakım ürünleri ve nemlendiricileri, kullanma alışkanlıkları, deri bakımı ile ilgili bilgileri nereden edindikleri, ürün seçiminde dikkat ettikleri noktalar, ürünleri kime danışarak ve nereden aldıkları, alırken neye dikkat ettiklerini sorgulayan anket doldurtuldu. Bulgular: Araştırmaya katılan 984 olgunun 608i (%61,8) kadın, 376sı (%38,2) erkekti. Çalışmamızda 474 olgu (%48,2) deri bakımı deyince temizlik anladığını, 337 olgu (%34,2) ise deri hastalığının olmaması olduğunu belirtti. Üç yüz üç (%30,8) olgu bir ürün, 213 (%21,6) iki ürün, 284 (%28,9) üç ve daha fazla ürün biliyorken, 184 (%18,7) olgu deri bakım ürünlerini bilmiyordu. Deri bakım ürünlerini 200ü düzenli ve 328i bazen olmak üzere 528 (%53,7) olgu kullanmakta, 456 (%46,3) olgu da kullanmamaktaydı. Olgularımız deri bakım ürünlerini seçerken; 648 (%65,9) olgu dermatoloğundan, 154ü (%15,7) internetten, 106sı (%10,8) reklamlardan, 37si (%3,8) komşusundan, 39u (%4) eczacısından yardım almaktaydı. Çalışmamızda; olguların 300ü (%30,5) nemlendiricileri kullanırken, 340ı (%34,6) bazen kullanmaktaydı, 344 (%35) olgu da nemlendirici kullanmadığını belirtti. Sonuç: Düzenli deri bakım ürünü kullanma alışkanlığı olgularımızın çoğunda bulunmamaktadır. Toplumun düzenli deri bakımı ve nemlendiricilerin doğru seçimi, uygun yerlerden alımı ve kullanılmasıyla ilgili bilgilendirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır.Öğe Kronik hepatit B hastalarında sosyodemografik özellikler, antiviral tedavi ve nekroinflamatuar aktivitenin depresyon ve anksiyete ile ilişkisi(2015) Çelik, Mustafa; Aktuğ Demir, Nazlım; Sümer, Şua; Demir, Lütfi SaltukAmaç: Kronik hepatit hastalarında depresyon ve anksiyete gibi psikiyatrik bozuklukların sağlıklı kişilerde olduğundan daha sık görüldüğü bilinmektedir. Bu artış kronik bir hastalığa sahip olmanın getirdiği ruhsal zorlanma ile ilişkili olabileceği gibi, karaciğerdeki nekroinflamatuar aktivite, antiviral ilaçlar ve interferon tedavisinin yan etkisi veya hepatit virüslerinin merkezi sinir sistemine doğrudan etkisi gibi birden çok etkenle de ilişkili olabilir. Bu çalışmada kronik hepatit B hastalarında anksiyete ve depresyon ile ilişkili olabilecek çeşitli etkenlerin değerlendirilmesi amaç- landı. Yöntem: Bu çalışma 195 kronik hepatit B hastası üzerinde yapıldı. Hastalarla aynı psikiyatri uzmanı tarafından yapılan klinik görüşmeler sonunda, araştırıcılar tarafından hazırlanan Sosyodemografik Bilgi Formu, Hamilton Anksiyete Değerlendirme Ölçeği (HADÖ) ve Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği (HDDÖ) dolduruldu. Amerikan Karaciğer Hastalıkları Çalışmaları Birliği ölçütlerine göre biyopsi endikasyonu konulan hastalara iğne biyopsisi yapıldı. Biyopsi materyalinin değerlendirilmesinde Knodell Histolojik Aktivite Endeksi kullanıldı. Hastaların serumundan HBV DNA ve ALT düzeyleri ölçüldü. Bulgular: Çalışmaya alınan kişilerin 119u erkek, 76sı kadındı. HADÖ puanı ortalaması 7.36.2, HDDÖ puanı ortalaması 8.86.6 olarak bulundu. Kadınlarda hem HADÖ hem de HDDÖ puanları erkeklerden yüksek bulundu. Kronik hepatit B için aile öyküsü olanlarda HADÖ, eşlik eden medikal hastalık varlığında ise hem HADÖ hem de HDDÖ puanı olmayanlardan yüksek saptandı. Alanin aminotransferaz (ALT), HBV DNA düzeyleri ve karaciğer biyopsisindeki fibrozis ile HADÖ ve HDDÖ puanı arasında bir ilişki saptanmadı. Pegile-interferon tedavisi alanlarla, oral antiviral tedavi kullananlar arasında Hamilton depresyon ve anksiyete puanları açısından fark saptanmadı. Sonuç: Kronik hepatitlerle depresyon ve anksiyete gibi psikiyatrik bozukluklar arasındaki ilişki birden fazla koşuldan etkilenmektedir. Çalışmamızın sonuçları hastanın etnik kökeni, ailede hastalık öyküsü ve ek tıbbi hastalık varlığının nekroinflamatuar aktivitenin veya hücresel hasarın şiddeti veya kullanılan tedavilerden daha etkili olduğunu düşündürmektedir. (Anadolu Psikiyatri Derg 2015; 16(6):405-412)Öğe The Knowledge and Behavior of Hairdressers and Barbers on Blood-Borne Diseases(2014) Demir, Lütfi Saltuk; Aktuğ Demir, Nazlım; Kölgelier, Servet; Özçimen, Serap; İnkaya, Ahmet ÇağkanObjective: Our purpose was to investigate the level of knowledge of hairdressers, barbers, manicurists and pedicurists who could easily get infected with certain blood-borne pathogens such as human immunodeficiency virus (HIV) hepatitis B virus (HBV) and hepatitis C virus (HCV). Materials and Methods: This study was conducted on 147 barbers/hairdressers in the Adıyaman Province. Questionnaires were completed by the participants before the seminar in the training program co-prepared by Adiyaman Provincial Directorate of Health and the Chamber of Artisans. Those questionnaires completed by the participants were prepared after literature reviews. Results: Thirty-six participants gave the correct answer to the question which was if HIV + HBV + HCV are the blood-borne pathogens. 72.9% of the respondents stated that HBV infection is, 21.9% of the participants stated that HIV infection is a blood-borne disease. Regarding the question on the correct use of razor blades and razors, only 10 participants (6.8%) said I use a new one for each customer, which was the correct answer. 17.3% of the barbers-hairdressers got injured within the preceding month, and 49% of them within the past one year with sharp objects, such as blades and razors that they used on their customers. 60.1% of them were vaccinated against HBV, and 39.9% of them were not. Conclusion: Barbers/hairdressers knowledge of the blood-borne pathogens is insufficient, and they do not pay adequate attention to protect their customers and themselves.Öğe Yaşlılıkta yaşam kalitesi değerlendirilmesi: kamu hastanesine başvuranlar örneği(2018) Durduran, Yasemin; Okka, Berrin; Şafak, Şadiye; Karaoğlu, Nazan; Uyar, MehmetAmaç: Günümüzde yaşlılık dönemi sadece kronolojik yaş olarak kabul edilmekle kalmayıp, aynı zamanda yaşlılık çağında sağlıklı yaşlanmanınve yaşam kalitesinin önemi vurgulanmaktadır. Çalışmada, bir kamu hastanesine başvuran 65 yaş ve üzeri kişilerin sağlıklailgili yaşam kalitesi durumu ve yaşam kalitesini etkileyebilecek faktörlerin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.Gereç ve Yöntem: Çalışma, Konya’da bir kamu hastanesine başvuran ve çalışmaya katılmayı kabul eden 65 yaş ve üstü bireylerle yapıldı.Veri toplanmasında, sosyodemografik özellikleri ve hekim tanılı kronik hastalıklarının varlığını sorgulayan bir anket ile YaşamKalitesi Kısa Form-36 ölçeği kullanıldı. Veriler, uygun istatistiksel testlerle analiz edildi.Bulgular: Katılımcıların % 78,3’ü 65-74 yaş grubunda olup; % 54,0’ının kronik hastalığı, %7,2’sinin engeli vardı. Yaşlılıkla ilgili mutsuzeden bir olay varlığını belirten % 27,0 katılımcı olurken; katılımcıların % 42,2’sinin uyku problemi vardı. Çalışma grubunun sosyalfonksiyonellik alt boyut puan ortalaması 48,52 20,48, mental-ruh sağlığı 47,15 15,33, genel sağlık alanındaki ortalama puanı46,56 18,06 idi. Ağrı skoru, yaşlılık ile ilgili üzüntü yaşayanlarda (p0,04) ve uyku problemleri olanlarda (p 0,001) diğerlerindenyüksekti.Sonuç: Yaşam kalitesi alt boyutlarına ait puan ortalamaları düşüktür. Yaşlılıkla ilgili, yaşlıları mutsuz edici davranışlar vardır. Yaşlılardakronik hastalıklar, uyku sorunları ve psikososyal sorunlar birlikte düşünüldüğünde, yaşlı bireylerde izleme ve koruyucu hizmetlereyönelik çalışmaların önemine bir kez daha dikkat çekilmesi gerektiği düşüncesindeyiz.Öğe Diyabetik ve Diyabetik Olmayan Bireylerde Konjunktiva Florası(2015) Adam, Mehmet; Balcı, Mehmet; Bayhan, Hasan Ali; İnkaya, Ahmet Çağkan; Uyar, Mehmet; Gürdal, CananAmaç: Diyabetik ve diyabetik olmayan olgularda konjunktival bakteri florasının incelenmesidir.Gereç ve Yöntem: Elli üç diyabetik hasta ve 43 diyabetik olmayan sağlıklı kişi çalışmaya dahil edildi. Çalışma için katılımcıların sağ göz alt fornikslerinden steril eküvyonla sürüntü alındı. Örnekler mikrobiyoloji laboratuvarında kanlı agar, çikolata agar, eosin metilen mavisi laktoz sukroz agar ve sabouraud %4 dekstroz agara ekildi. İzole edilen mikroorganizmalar rutin mikrobiyolojik yöntemlerle tanımlandı.Bulgular: Bakteri izolasyon oranı diyabetik hastalarda %38,5 ve diyabetik olmayanlarda %34,9 idi. Diyabetik grupta olguların %30'unda Staphylococcus aureus, %20'sinde Escherichia coli, %10'unda koagülaz negatif Staphylococcus, %10'unda Klebsiella pneumoniae ve %30'unda birden fazla bakteri üremesi saptandı. Diyabetik olmayan grupta %53,3'ünde Staphylococcus aureus, %26,7'sinde koagülaz negatif Staphylococcus, %6,7'sinde Klebsiella pneumoniae ve %13,3'ünde birden fazla bakteri üremesi gözlendi. Her iki grupta izole edilen bakterilerin sayısında istatistiki fark bulunmazken, diyabetik olgularda gram-negatif bakteri kolonizasyonu daha yüksekti (sırasıyla ?20,129, p0,719 ve ?25,60, p0,018).Sonuç: Gram-negatif bakteriler diyabetik hastaların konjunktiva florasında daha sık olarak bulunmaktadır. Bu durum diyabetik hastalarda göz enfeksiyonlarını tedavi ederken dikkate alınmalıdır.Öğe Birinci Basamak Sağlık Kuruluşlarında Çalışan Hekim Dışı Sağlık Profesyonellerinin Hizmet İçi Eğitim Gereksinimlerinin Belirlenmesi(2016) Duman, Çiğdem Savaş; Suluhan, Derya; Durduran, YaseminAmaç: Bu çalışmanın amacı, birinci basamak sağlık kuruluşlarında çalışan hekim dışı sağlık profesyonellerinin hizmet içi eğitim gereksinimleri ve ilişkili faktörlerin belirlenmesidir. Gereç ve Yöntem: Araştırma, Konya il merkezinde bulunan birinci basamak sağlık kurumlarında, Aralık 2014-Şubat 2015 tarihleri arasında yapıldı. Araştırmanın örneklemini, birinci basamakta hizmet veren 498 hekim dışı sağlık çalışanı (hemşire, ebe, sağlık memuru) oluşturdu. Veriler, araştırmacılar tarafından literatür taraması yoluyla hazırlanan, anket formu kullanılarak elde edildi. Verilerin istatistiksel olarak değerlendirilmesinde SPSS Statistics 17 paket programı kullanıldı. Verilerin özetlenmesinde yüzdelik dağılımlar, kategorik verilerin analizinde ki-kare testi kullanıldı. Tüm analizlerde p0.05 istatistiksel olarak önemli kabul edildi.Bulgular: Katılımcıların %45.4'ü (n: 195) ebe, %46.6'sı (n: 201) ön lisans mezunudur. Bireylerin %54.2'si (n: 233) Aile Sağlığı Merkezlerinde çalışmaktadır. Meslekte görev süresi %72.8'inin (n: 307) en az 11 yıldır. Katılımcıların sadece %24'ü hizmet içi eğitime gereksinimi olduğunu belirtti. Yeni gelişmeler ve kurslar talep edilen hizmet içi eğitim konuları arasında ilk sırada yer aldı. Ebelerin (%29.7), meslekte görev süresi en fazla 5 yıl olan (%34.1) ve iş kazası geçirmiş olan (39.4) katılımcıların daha fazla hizmet içi eğitime gereksinim duydukları belirlendi (sırasıyla p değerleri: 0.024; 0.039; 0.030).Sonuç: Bu sonuçlar doğrultusunda, sağlık profesyonellerine periyodik aralıklarla sınav yapılarak bilgi düzeylerinin ve hizmet içi eğitim gereksinimlerinin belirlenmesi gerekmektedir. Aynı zamanda bilgilenmek istedikleri konular dikkate alınarak eğitim programlarının düzenlenmesi önerilmektedir.Öğe Bir Üniversite Hastanesi Öğrencileri, Araştırma Görevlileri ve Öğretim Üyelerinin El Hijyeni Hakkındaki Bilgi Düzeyleri(2018) Demir, Lütfi Saltuk; Aktuğ Demir, Nazlım; Sümer, Şua; Ural, OnurAmaç: Bu çalışmanın amacı bir üniversite hastanesi öğrencilerinin, araştırma görevlilerinin ve öğretim üyelerinin el hijyeni hakkında farkındalığı ve bilgi düzeyinin değerlendirilmesidir. Yöntemler: Bu çalışma bir üniversite hastanesinde okuyan 892 öğrenci, fakültemizde çalışan 243 araştırma görevlisi ve 131öğretim üyesi olmak üzere toplam 1266 kişi üzerinde yapıldı. Literatür taraması sonrasında hazırlanan anketler katılımcılara yüz yüze uygulandı. Bulgular: Çalışmaya katılan 1266 kişinin 657 (%51.9)’si erkek, 609 (%48.1)’u kadındı. Çalışmaya katılan öğrencilerin %91’inin, araştırma görevlilerinin %73.2’sinin son 5 yıl içerisinde el hijyeni eğitimi aldığı saptandı. Araştırma görevlilerinin %23.1’inin, öğrencilerin %38.7’sinin son bir yıl içerisinde eğitim aldığı tespitedildi. Öğretim üyelerinin hiçbirinin son 5 yıl içerisinde el hijyeni eğitimi almadığı saptandı. Çalışmamızda son bir yıl içerisinde eğitim alanlarda bilgi düzeyi en yüksek bulundu (p0.001). Öğrencilerin bilgi düzeyi, araştırma görevlisi ve öğretim üyelerinden yüksek olarak tespit edildi (p0.01). Çalışmaya katılanların %54.2’si el hijyenine uyum oranını orta, %23.1’i iyi, %32.7’si kötü olarak değerlendirdi. Katılımcılar tarafından en çok doğrubilinen bilgi “her hastada eldiven değiştirilmelidir” iken en çok yanlış bilinen bilgi “eldiven giymek el hijyeni yerine geçer” olarak saptandı. Katılımcılar arasında el hijyenine uyumsuzluğun en önemli nedeni iş yoğunluğu olarak belirtildi. Sonuçlar: Hastanemizde el hijyenine uyumun artırılmasına yönelik olarak yapılan çalışmaların sürekliliğinin sağlanmasının ne kadar önemli olduğu ve ayrıca eğitimlerin hastanede çalışan tüm personele (özellikle de doktorlara) ulaştırılmasının gerekliliği gözlendi.Öğe Transfusion transmitted virüs (ttv) prevalansıinaktif hepatit b taşıyıcılarında hemodiyalizden etkileniyor mu?(2018) Kölgelier, Servet; Aktuğ Demir, Nazlım; Şua , Sümer; Demir, Lütfi Saltuk; Arpacı, Abdullah; Ural, OnurAmaç: Bu çalışmada, hemodiyaliz tedavisi uygulanan ve uygulanmayan inaktif hepatit B taşıyıcılarında Transfusion TransmittedVirus (TTV) prevalansının saptanması amaçlandı.Gereç ve Yöntem: Bu çalışma, hemodiyaliz tedavisi uygulanan 50 inaktif hepatit B hastası ve renal fonksiyonları normal olan 40 inaktifhepatit B olgusu üzerinde yapıldı. Hastalardan alınan serum örneklerinden ELİSA kiti ile Anti TTV IGG çalışıldı. Veriler Ki-karetesti ile değerlendirildi.Bulgular: 50 hemodiyaliz hastasının 39’unda (%78) Anti TTV IGG pozitif saptanırken, 40 hemodiyaliz tedavisi uygulanmayan inaktifhepatit B hastasının 8’inde (%20) Anti TTV IGG pozitifliği saptandı. Bu fark istatistiki olarak anlamlı idi (p0.001).Sonuç: Hemodiyaliz tedavisi uygulanan hastalarda TTV seropozitifliğinin yüksek olması nedeniyle, hepatit virüslerinin bulaşının önlenmesiiçin bu ünitelerde temizlik, dezenfeksiyon ve enfeksiyon kontrolüne yönelik standart önlemlerin daha dikkatli uygulanmasıgerektiğini düşünüyoruz.Öğe Kronik hepatit B'de fibrotest ve actitest karaciğer biyopsisine alternatif olabilir mi?(2016) Demir, Lütfi Saltuk; Sümer, Şua; Aktuğ Demir, Nazlım; Kölgelier, Servet; Ural, OnurAmaç: Bu çalışmada kronik hepatit B (KHB)'de karaciğer biyopsisinde saptanan fibrozis ve inflamasyon derecesi referans alınarak fibrotestin (FT) fibrozisi ve actitestin (AT) nekroinflamatuar aktiviteyi belirlemedeki duyarlılığının araştırılması amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Bu prospektif çalışmaya 2013 yılı içerisinde takip edilen 53 KHB hastası dahil edildi. Biyopsiler modifiye Knodell skorlama sistemine gore değerlendirildi. Karaciğer biyopsisi yapıldığı gün hastalardan FT ve AT için kan örneği alındı. Bulgular: Çalışmaya alınan hastaların 22'si kadın, 31'i erkekti. KHB hastalarında karaciğer biyopsisi ve FT karşılaştırılmasında ciddi fibrozisi tespit etmek için FT'nin duyarlılığı %93.5, seçiciliği ise %54.5 olarak tespit edildi. FT'nin pozitif prediktif değeri (PPD) %74.3, negatif prediktif değeri (NPD) ise %85.7 olarak hesaplandı. FT için ROC analizi sonucu eğri altında kalan alan %75.1'ti (p0.003). KHB hastalarında karaciğer biyopsisi ve AT karşılaştırılmasında ise ciddi nekroinflamasyonun tespiti için AT'nin duyarlılığı %89.2, seçiciliği %64'tü. PPD %73.5 ve NPD ise %84.2 olarak hesaplandı. AT için ROC analizi sonucu eğri altında kalan alan % 65'ti (p0.001). Sonuç: KHB'de FT ve AT'nin ciddi fibrozis ve nekroinflamasyonu göstermedeki duyarlılıkları yüksekti. Bununla birlikte FT ve AT biyopsi yapılmaksızın tek başına kullanılabilecek bir belirteç olarak görülmemektedir.Öğe Kronik Hepatit B Hastaları ve İnaktif Hepatit B Virusu Taşıyıcılarında Depresyon, Anksiyete Düzeyleri ve Yaşam Kalitesinin Değerlendirilmesi(2017) Demir, Lütfi Saltuk; Yiğit, Özge; Ural, Onur; Aktuğ Demir, Nazlım; Sümer, Şua; Güler, ÖzkanAmaç: Bu çalışmada kronik hepatit B (KHB) hastaları ve inaktif hepatit B virusu (HBV) taşıyıcılarında sağlıklı kontrol grubuna göre anksiyete, depresyon ve yaşam kalitesi skorlarının karşılaştırılması, HBV infeksiyonu olan kişilerin takip ve tedavisi sırasında multidisipliner yaklaşımların gerekliliğinin gösterilmesi amaçlandı. Yöntemler: Çalışma Ağustos 2013-Ağustos 2014 tarihleri arasında Selçuk Üniversitesi, Tıp Fakültesi, İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Polikliniği'ne başvuran 100 KHB hastası, 100 inaktif HBV taşıyıcısı ve 100 sağlıklı kontrol olmak üzere toplam 300 kişi üzerinde yapıldı. Tüm katılımcılara anksiyete ve depresyonu değerlendirmek amacıyla Hastane Anksiyete ve Depresyon (HAD) Ölçeği ve yaşam kalitelerini değerlendirmek amacıyla "Short Form-36" (SF-36) uygulandı. Bulgular: HAD Ölçeğine göre taşıyıcı grupta anksiyete riski kontrol grubundan yüksek bulundu (p0.031). Hasta grubu (p0.031) ve taşıyıcı grupta (p0.046) depresyon riski kontrol grubuna göre yüksek bulundu. Hasta grubu ve taşıyıcı grup arasında anksiyete riski ve depresyon riski açısından anlamlı bir fark yoktu (p0.05). Hasta grubu (p0.015), taşıyıcı grup (p0.035) ve kontrol grubunda (p0.001) kadın hastalarda anksiyete riskinin erkek hastalara göre yüksek olduğu görüldü. Hasta grubu (p0.037) ve taşıyıcı grupta (p0.038) kadın hastalarda depresyon riskinin yüksek olduğu görüldü. Tüm olguların medeni durumları, aile tipi, yaşadıkları yerle anksiyete ve depresyon riskleri arasında fark bulunmadı (p0.05). Yaşam kalitesi parametrelerinden genel sağlık, fiziksel rol güçlüğü ve vitalite skorları, inaktif HBV taşıyıcıları ve KHB hastalarında kontrol grubuna göre düşük bulundu (p<0.05). Sonuçlar: HBV ile kronik olarak infekte kişilerin takip ve tedavileri sırasında ruhsal durumları göz ardı edilmemelidir. Saptanan psikiyatrik bozuklukların etkin şekilde tedavi edilmesi bu olguların sağlıkla ilişkili yaşam kalitelerinin artmasını sağlayacak ve tedaviye olan uyumlarını artıracaktır.Öğe Assessment of Endometrial Sampling and Histopathological Results: Analysis of 4,247 Cases(2017) Öztürk İnal, Zeynep; İnal, Hasan Ali; Küçükosmanoğlu, İlknur; Küçükkendirci, HasanAmaç: Bu çalışmada kliniğimizde endometrial örnekleme yapılan olgularda endikasyonlar ile histopatolojik sonuçlar arasındaki ilişkinin araştırılması amaçlanmıştır.Gereç ve Yöntem: Kliniğimizde Ocak 2010 - Ekim 2016 yılları arasında başvuran ve obstetrik dışı jinekolojik endikasyonlar nedeni ile endometrial örnekleme yapılan 4,247 olgunun verileri Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği ve Patoloji Kliniği arşiv kayıtlarından retrospektif olarak taranarak değerlendirildi. Bulgular: Olguların yaş ortalaması 46.8 ± 88,22 olup en sık endikasyon menometroraji-menoraji iken en az servikal polip idi. Endometriyal biyopsi sonucu proliferatif-sekretuar endometriyum en sık atipili basit hiperplazi en az histopatolojik sonuç olarak tespit edildi. Endometriyum kanseri postmenaposal kanama ya da endometriyal kalınlık grubunda daha fazla oranda gözlendi. Biyopsi yapılan olguların %52,18%'ne histerektomi ameliyatı yapılmıştı. Histerektomi sonucu proliferatif-sekretuar endometriyum en sık atipili basit hiperplazi en az histopatolojik sonuç olarak tespit edildi.Sonuç: Postmenapozal kanama ya da endometrial kalınlık artışı olan olgularda endometriyal değerlendirmeyi takiben örnekleme yapılması uygunken, çalışmamız sonuçlarına göre diğer endikasyonlarda rutin olarak endometrial biyopsi tercih edilmemelidir.