Sayı 1 (1985)

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 10 / 10
  • Öğe
    Nesefi'nin Tabsıratü'l-Edillesi'nde kaza ve kader
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 1985) Toprak, Süleyman
    Asırlardan beri, İslâm'dan önce bile, üzerinde fikir yürütülüp tartışmalar yapılan, insanların kafasını meşgul eden bir konuyu, Ehl-i Sünnet âlimlerinin Mâtüridiyye koluna mensup birinin kendi eserinden okuma fırsatını bulduk. Yazdıklarını okuyarak, söylediklerini anlamaya ve neleri anlatmak istediğini, nasıl anlatmak istediğini bilmeye çalıştık. Semantik metodu kullandığı eserinin, ilgili bölümünde müellif şu fikirlerin savunmasını yaparak, doğruluklarını isbat etmeye çalışmıştır: a) Insanın bütün fiilleri, Allah'ın yaratmasıyladır. Allah'dan başka hiçbir kimseye yaratıcılık sıfatı verilemez. b) Her şey, Allah'ın kaza ve kaderiyledir. Onun dışında hiçbir şey olmaz. c) Küfür de Allah'ın kazasıyladır. Ama Allah'ın kazasının kendisi değil, eseridir. d) Kaza ve kaderle ihticac edilemez. Çünkü kaza ve kader, insanları hiçbir zaman mecbur etmez. Ama insan onun dışına da çıkamaz. e) insanlar, yaptıkları işlerde (kendi fiillerinde) hürdürler. Bundan ötürü de yaptıklarından sorumludurlar ve bir gün mutlaka hesaba çekileceklerdir.
  • Öğe
    Ad koyma
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 1985) Aras, Mehmet Özgü
    Bir insanı diğerine tanıtan, bir şahsı diğerinden ayıran vasıta isimdir. İsimle ilgili ulaştığımız bilgilerle, İslâm Hukukunda ismin, her ne kadar Hadis ve Fıkıh kitaplarında dağınık halde, çeşitli bölüm ve başlıklar altında işlense de, toplanınca bir hukukî müessese olduğu kanaatine vardık. Medeni Hukukla yaptığımız mukayeselerle de; a) Her iki hukukta da isim koymanın bir zaruret olduğunu, b) Her iki hukukta da isim koyma hakkının önce babaya ait olduğunu, baba olmadığı takdirde annenin, o da olmazsa vasi, mülkî âmir veya memurların isim koyabileceklerini, c) Medeni Hukukta isim seçiminin akl-i selim ve hüsn-i niyete terki ile serbest bırakılmasına rağmen, İslâm Hukukunda, haram, müstehap, mekruh ve mübah isimler gibi dinî hükümlerle tesbit edildiğini, d) Her iki hukukta da ismin değişmemesi esas olmakla beraber, bazı sebeplerle değiştirilebileceğini, İslâm'daki değişikliğin daha ziyade dini sebeplere bağlı olduğunu, özellikle ihtida edenlerin isimlerini değiştirme zorunluluğunu duyduklarını, e) Her iki hukukun da birden ziyade isim olmaya müsaade ettiğini, f) Medeni Hukuktaki soyadı gibi, İslâm Hukukunda da künye lâkabın ayırıcı bir vasıf olarak kullanıldığını, g) İslâm Hukukunda isim konurken ibadet niyeti ile, ezan ve ikamet okuma ve akika gibi bazı merasimlerin yapıldığını gördük.
  • Öğe
    Şatıbi'nin hayatı, Kıraat ilmindeki yeri ve eserleri
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 1985) Sert, Durmuş
    Makalede Şâtıbî'nin hayatı, ilmi şahsiyeti ve eserleri ele alınmıştır.
  • Öğe
    Hadislerin vürud sebeplerine dair çalışmalar
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 1985) Ayvallı, Ramazan
    Âyet-i kerîmeleri anlamakta esbâb-ı nüzülü bilmenin önemi nasıl büyükse, Hadis-i Şerifleri anlamakta da esbâb-ı vürûdu bilmenin ehemmiyeti o derece büyüktür. Kur'ân-ı Kerim'le ilgili ilim dallarından biri olan esbâb-ı nüzûle dâir Arapça ve Türkçe olarak yazılmış bir takım eserler bulunduğu halde, edille-i şer'iyyenin ikincisini teşkil eden Sünnete dair buna benzer yani esbâb-ı vürûdla ilgili fazlaca eser göze çarpmamaktadır.
  • Öğe
    Baba Ni'metullah Nahcivani ve el-Fevatihul-İlahiyye vel-Mefatihul-Gaybiyye isimli tefsiri
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 1985) Turan, Abdulbaki
    Baba Ni'metullah Nahcivanî gerçekten büyük bir mutasavvıf ve müfessirdir. Yazdığı eserler de ya Tasavvufa veya da Tefsire dairdir. O, müteşerri' ve son derece mütevazi bir şahsiyettir. Nahcivani'nin bahsimize konu olan ''el-Fevatihu'l-İlâhiyye ve'l-Mefatihu'l-Gaybiyye'' isimli tefsiri, işarî tefsirin en güzel örneklerinden birini teşkil etmekte ve sinesinde birçok özellikler toplamaktadır.
  • Öğe
    İbnu's-Salah'ın mukaddimesinden önce Hadis Usulü alanındaki çalışmalar
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 1985) Sönmez, Mehmet Ali
    Hz. Peygamber'den rivâyet edilen hadis-i şeriflerden her biri iki kısımdan oluşur; isnât (râviler zinciri) ve metin (rivâyete konu olan söz). Bir muhaddisin nazarında her iki kısım da aynı önemi taşır. Peygamberimizin (s.a.v.) mübarek söz ve fiillerinin vasıtası olan metin, İslâm hukuk ve ibadetinin, ahlâk ve âdâbının, kısaca islâmî maârifin tükenmez kaynağını teşkil eden SÜNNET'in temelidir. Burada kayda değer önemli bir nokta vardır: Bazı hallerde aynı isnât zinciriyle farklı metinlerin rivâyet edildiği, beri taraftan aynı metnin farklı senetlere istinat ettiği bir vakıadır. Her iki durumda hadisler isnât ve metin yönünden muhaddislerin tenkit süzgecinden geçmek zorundadır. Hadisin sıhhati, senedi oluşturan râvilerin sika olmalarına bağlı olduğu için hadis tenkitçileri râvilerin hayatını, mesleklerini, itikadî yönlerini, ahlâkî yaşayışlarını yakından incelemişlerdir. Metnin ise hem sahih olduğunu ispatlaması, hem de taşıdığı manayı açık bir şekilde ifade eder olması gerekmektedir. Bu hadis tenkidi faâliyetleri zaman içinde çok zengin bir hadis literatürünün doğmasını sağlayacak, bu literatürün muhtevâsı da belli bir dönemden itibaren «hadis ilimleri» genel başlığı altında telif edilecek kitaplarda özetlenecektir. Hicrî dördüncü (Milâdî onuncu) asırdan itibaren bu türde yazılmış eserler içerisinde en ünlü olanlar Ebû Muhammed er-Râmahurmuzî (Ö. 360/970)' nin, el-Hâkim en-Nîsâbûrî (Ö. 405/1014)' nin, Ebû Nuaym el-Isfahânî (Ö. 430/1038)' nin, el-Hatîb el-Bağdâdî (Ö. 463/1071)' nin. ve nihayet İbnu's-Salâh'ın (Ö. 643/1245) kitaplarıdır. El-Hâzimî (Ö. 584/1188)' ye göre müstakil yüz ihtisas dalına ayrılan bu Ilimlerden her biri, ömür boyunca tetkik edilecek derecede önem taşımaktadır.
  • Öğe
    Namık Kemal'de İslami İnanç Telakkisi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 1985) Göçgün, Önder
    Daha önce yaptığımız bir araştırmada, Nâmık Kemâl'in varlık meselesi ve Allah telâkkisini nasıl ele aldığı üzerinde durmuş; O'nun çeşitli eserlerinden hareketle, Allah'ın güzel isimleri demek olan Esmâü'l-Hüsna'ya veya Esma-yı Hüsna'ya ne şekilde yer verdiğini tesbit etmiş­tik. Bu makalemizde de, şairimizin İslami inanç telâkkisini; Allah'ın Kemâl Sıfatları, Allah'ın Cemâl Sıfatları ve Allah'ın Celâl Sıfatları ana baş­lıkları altında, gene eserlerinden yola çıkarak tesbite ve tahlife çalışa­cağız.
  • Öğe
    Konya'daki mânevi halk inançlarının dinler tarihi açısından tahlili
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 1985) Aydın, Mehmet
    Konya, tarih öncesinden başlayarak birçok medeniyetlerin merkezi olmuş ve çeşitli kültürleri nesilden nesile aktarmıştır. İşte Konya bu zengin tarihi içinde çok zengin bir folklor merkezidir. Dokuz yüz yıla yakın bir zaman Türk-İslam kültürünü bağrında besleyen Konya, haklı olarak Türk folklorunun en eski merkezlerinden birini teşkil etmektedir. işte bu Milletlerarası Bilim Kongresinde bu zengin folklor merkezinde hala Konya halkının yaşattığı, ümit bağladığı, içine ve yaşayışına sindirdiği ''Manevi Halk inançları'' hakkında size azda olsa; bilgi vermek istiyorum... Şüphesiz halk inançları konusu, hayatın bütün safhalarını kapsayan çok geniş bir alanı içine almaktadır. Konya halkının büyük bir kısmının canla başla bağlandığı bu manevi halk inançları, İslam inancının yanında yaşamakta;· halk kendini zaman zaman bu inançlara teslim etmektedir. Özellikle kadınların daha titiz bir şekilde özen gösterdikleri halk inançları, belki de onların sayesinde daha sonraki nesillere aktarılmaktadır.
  • Öğe
    Tefsir Tarihinin Büyük Simâsı: İmam-ı Mücâhid
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 1985) Karmış, Orhan
    Ashabı takip eden Tabiûn neslinin özellikle tefsir sahasındaki en unutulmaz isimlerinden biri, hiç şüphe yok ki, İmam-ı Mücâhid'dir.
  • Öğe
    Türkistanlı bir kelâmcı: İmam Muhammed Pezdevî
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 1985) Gölcük, Şerafeddin
    Türkistan'la Maveraunnehir topraklarını, Türklerin Anadolu ve Azarbeycan dışında Orta Asya'daki ülkelerini kastediyoruz. Maveraunnehir ülkesi Türklerin asıl ana vatanıdır ve bu topraklar ilim ve irfan yönünden çok bereketli ve verimli topraklardır. Türk kültürünün asıl yoğrulduğu yerler Maveraunnehir ülkesidir, Anadolu İslâm kültürüne de uzun süre bu toprağın insanları kaynak teşkil etmişlerdir. Sözü edilen Maveraunnehir ülkesinde yetişen, eser ve görüşleriyle 900 senelik bir zaman aralığından bize açık ve aydın fikirler sunan Sadru'l-İslâm Ebu'l-Yusr Muhammed Pezdevi, üzerinde durulması gereken bir simadır. Bezde şehrine nisbetle kendisi Pezdevi olarak şöhret bulmuştur. Meşhur usûlcü ve fakih Ali Pezdevi'nin kardeşidir. Fahru'l-İslâm Ebu'l-Usr Ali Pezdevi Anadolu'da ve İstanbul'da Muhammed Pezdevi'den daha çok tanınmış, Usul-u Fıkhı dün olduğu kadar bugün de değerinden bir şey kaybetmemiştir.