Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü
Bu bölüm için kalıcı URI
Başlık Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 39
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe 20. Yüzyıl Türk Edebiyatında Günlük(NEÜ Yayınları, 2023) Fıstıkçıoğlu, Ferhat MustafaEdebî tarihe ilişkin eserlerde yazmayan bilgileri nerede bulabilirsiniz? Ediplerimizi daha yakından tanımak; onların toplumsal, siyasi, edebî ve kişisel düşüncelerini öğrenmek ister misiniz? Elinizdeki kitap, doktora çalışması olarak edebiyatımızda geri planda kalmış bir türü, günlüğü, ele alıyor. Eser, modern anlamda 19. yüzyılın sonlarından başlayan günlük serüvenimizi 2000'li yıllara kadar ulaştırıyor. 46 yazarın 88 günlüğünde yer alan bilgiler konularına göre tasnif edilmiş şekilde sizi bekliyor.Öğe Abdî’nin Zafernâme’si(2015) Gürbüz, MehmetFetihnâme, gazanâme, gazavatnâme türlerindeki eserler, ilk elden tarihî bilgi içermeleri sebebiyle tarih bilimi için önemli kaynaklardandır. Bununla birlikte bu eserlerin çoğunlukla sanatçı kimliği olan şairler/yazarlar tarafından kaleme alınmış olması, onları edebiyat araştırmaları için de önemli kaynaklar hâline getirir. Bu durum, söz konusu metinlerin sadece bir edebî şahsiyet tarafından yazılmasıyla ilgili değildir. Bu tür eserlerde yazarlar/şairler, bir sanatçı duyarlılığıyla çıkılan seferin, yapılan savaşın, kazanılan zaferin, yapılan antlaşmanın toplumda nasıl bir etkiye yol açtığını da yansıtırlar. Böylelikle eser, resmî tarihten farklı olarak dönem toplumunun zihniyetiyle ilgili çıkarımlar yapılabilecek bir belge niteliği kazanır Bu makalede Sarhoş Abdî'nin, içerdiği tarihî bilgilerle ve edebî yönüyle dikkat çeken Zafernâme'si incelenecek ve eserin çevriyazılı metni verilecektir. Genel olarak eserin konusunu, Vezir-i Azam Sinan Paşa'nın 1593-1594 yıllarında Avusturyalılara karşı düzenlediği Nemçe (Avusturya) seferi oluşturmaktadır. Mesnevi nazım şekliyle kaleme alınmış olan Zafernâme'de, Nemçe seferi çerçevesinde Tata [Bespirem/Pespirim (: Weszprem)], Papa, Senmarten (Saint Martin) ve Yanık (Raab, Györ) kalelerinin fethi anlatılmıştır. Mesneviden önce bir dibace yer almaktadır. Maddi bir beklenti içerisinde olduğu anlaşılan Abdî, başka edebî anlatılara da konu olan bu zaferleri kısaca tasvir etmiştir. Şair, kronolojik ayrıntılara ve detaylı tarihî bilgilere girmeden seferin ve yapılan savaşların önemli gördüğü aşamalarına genel hatlarıyla değinmiş, padişahın, Vezir-i Azam Sinan Paşa'nın ve Osmanlı ordusunun savaş meydanındaki başarılarını övmüş, Nemçe (Avusturya) ordusunu yermiştir.Öğe Anadolu bölge ve yöre tipleri bağlamında Eğisteli/Bağbaşı (Konya) fıkraları(2017) Ayva, Aziz; Kalaycı, MuhammedAnlatmaya bağlı Türk halk edebiyatı türleri içerisinde yer alan fıkralar; mizahî unsurları, kısa ve yoğun anlatımı, güldürürken düşündüren özelliği ve sade bir dille anlatılmalarıyla diğer türlerden kolayca ayrılırlar. Türk fıkraları üzerindeki çalışmalar başta Nasreddin Hoca olmak üzere belli başlı tipler üzerinde yoğunlaşmaktadır. Ünü ulusal sınırların dışına taşmış Nasreddin Hoca fıkralarının yanında daha dar çevrelerde tanınan yöresel ve bölge tipleri de Türk fıkralarının zenginliğinin işareti olarak kabul edilebilir. Bu bağlamda; Konya'nın Hadim ilçesine bağlı Eğiste (Bağbaşı) Köyü/Mahallesi insanları üzerine öteden beri anlatılan fıkralar da yöresel ve bölge tipleri içerisinde daha önce ele alınmamış bir fıkra tipi olarak dikkat çekmektedir. Yöre insanının karşılaştığı olaylar karşısındaki tavrı; mizah, hazırcevaplık ve yöresel unsurlarla birleşince orijinal bir fıkra tipini ortaya çıkarmıştır. Makalemizde Eğiste (Bağbaşı)'den derlenen fıkralardan hareketle Eğisteli fıkra tipinin özellikleri, yörenin coğrafî ve kültürel özellikleriyle tip arasındaki ilişki, fıkra tipinin mizah unsurları gibi konular ele alınacak ve yöreden derlenmiş fıkralardan örnekler verilecektir.Öğe “Bediî Terbiye” adlı eseri bağlamında İbrahim Alâettin Gövsa’nın estetik eğitimi üzerine görüş ve önerileri(2017) Oktay, Metinİkinci Meşrutiyet'in ve Cumhuriyet'in ilanlarından sonra toplumsal hayatın her alanında büyük bir değişim ve dönüşüm süreci yaşanır. Yeni bir insan ve yeni bir toplum hedefiyle devlet eliyle yürütülen bu sürece dönemin birçok aydını farklı boyutlarda destek verir. İbrahim Alâettin Gövsa, Cumhuriyet öncesi ve sonrası kaleme aldığı yazı ve kitaplarla halkı eğitmeye ve bilinçlendirmeye çalışan çok yönlü yazarlardan biridir. 1913 yılında Millî Eğitim Bakanlığı tarafından edebiyat eğitimi amacıyla İsviçre'ye gönderilir. Edebiyat eğitiminden ziyade Jean-Jacques Rousseau Pedagoji Enstitüsü'nde ve Cenevre Üniversitesi Psikoloji Laboratuvarı'nda pedagoji ve psikoloji öğrenimi görür. Yurda dönünce çeşitli okullarda öğretmenlik ve idarecilik yapar. Edebiyat, eğitim, estetik, psikoloji, pedagoji, sözlük ve ansiklopedi yazımı gibi değişik disiplinlerde kitaplar neşreder. 1925 yılında Cumhuriyet Dönemi'nin ilk estetik eğitimi kitabı olan "Bediî Terbiye" adlı eserini yayımlar. On bölümden oluşan kitapta Gövsa, sanattan ticarete; aile hayatından millet hayatına; okul bahçelerinden okul binalarına; resim eğitimden musiki eğitimine; okul kitaplarından çocuk edebiyatına toplumsal yaşamın birçok unsurunu estetik eğitimi açısından sorgular. Bu unsurların geçmişteki durumunu ve mevcut hâlini irdeler. Estetik eğitimin bireysel ve toplumsal hayatın her noktasına hâkim olması için Avrupalı yazar ve eğitimcilerin fikirlerinden de yararlanarak özgün öneriler ortaya koyar. "Bediî Terbiye", bir bakıma "Meşrutiyet'in ve Cumhuriyet'in arzu ettiği bireyin ve toplumun nitelikleri neler olmalıdır?" sorusuna cevap arayan bir eser olarak da okunabilir. Bu çalışma İbrahim Alâettin'in estetik eğitime bakışını; resim, musiki, çocuk kitapları, çocuk şiirleri ve çocuk edebiyatı hakkındaki görüş ve önerilerini "Bediî Terbiye" adlı eserinden hareketle inceleme amacı taşımaktadır.Öğe Beyşehir’in Huğlu Kasabasında Yaşayan Türkmenlerin Belirgin Ağız Özellikleri(2017) Çal, AhmetBir dilin tarihî gelişimini ve söz varlığını ortaya koyabilmek için ağız araştırmaları son derece önemlidir. Buna bağlı olarak Anadolu ve Rumeli ağızları ile ilgili son yıllarda birçok çalışma yapılmıştır. Bütün bu çalışmalara rağmen incelenmesi gereken daha pek çok bölge mevcuttur. Bu bölgelerden biri de Konya ili, Beyşehir ilçesine bağlı Huğlu kasabasıdır. Konya’nın güneybatısında yer alan 1.410 rakımlı ve 3.000 nüfuslu bu şirin kasabanın tarihi 70-80 yıl öncesine dayanmaktadır. Birbirine akraba iki sülaleden birinin Antalya’ya göç etmesi diğerinin de Huğlu’ya yerleşmesiyle kasabanın temelleri atılmıştır. Kendilerine özgü gelenekleri ve ağız özellikleri bulunan Huğlu’yla ilgili daha önce bir çalışma yapılmamış olması bir eksikliktir. Bu çalışmada, bu eksikliği gidermek için bölgede yaşayan Türkmenlerin ağızları incelenmiştir. Kasabada yaşayan çeşitli yaş gruplarındaki kaynak şahıslardan derlenen metinlerden hareketle bölge ağzının fonetik ve morfolojik özellikleri tespit edilmeye çalışılmıştır.Öğe Bir söz dizimi terimi: Özel isim grubu(2018) Özkan, AbdurrahmanTürkçe kaynaklarda bazı kavramların adlandırılışı ve bazı terimlerin içerikleri, tanımları, kullanılışları konusunda farklılıklar ve eksiklikler bulunmaktadır. Farklı kavramlar bazen aynı adla karşılanmaktadır. Bu durum adlandırma mantığına aykırıdır. Çünkü bir kavram bir terimle karşılanır, birden fazla kavram aynı terimle karşılanmaz. “Mehmet Akif Ersoy, Yahya Kemal Beyatlı, Reşat Nuri Güntekin” gibi yapılar söz dizimi kaynaklarında genellikle birleşik isim / birleşik isim grubu gibi adlarla adlandırılmaktadır. Aynı şekilde Türkçe kaynaklarda “hanımeli, ayakkabı” gibi yapılar da birleşik isim olarak adlandırılmaktadır. “Reşat Nuri Güntekin” ile “hanımeli” gibi yapıları farklı terimlerle karşılamak gerekir. Değişik kelime grubu kalıplarıyla cins adlarının oluşturdukları birlikler ile eksiz olarak özel isimlerin oluşturdukları birlikler aynı terimle karşılanmamalıdır. Çalışmamızda birleşik isim grubu teriminin kaynaklardaki durumu belirlendikten sonra içeriği ve kapsamı hakkında değerlendirmeler yapılmıştır. Bu çalışmada, söz konusu bilgiler ışığında, “Reşat Nuri Güntekin” gibi yapılar için “özel isim grubu” terimi teklif edilmiştir.Öğe Derleme Sözlüğü'nde geçen atasözü, bilmece, hikaye ve masal türlerinin adlandırılma şekilleri ve kökenleri üzerine bir değerlendirme(2016) Yastı, MehmetBugün Türkiye Türkçesi yazı dilinde atasözü, bilmece, hikâye, masal gibi kelimelerle karşılanan halk edebiyatı ürünlerinin Anadolu ağızlarında tarihî, kültürel, etnik, sosyolojik, folklorik, coğrafi, dinî vb. nedenlerden dolayı Derleme Sözlüğü'nde (DS) farklı kelimelerle ifade edildiği görülmektedir. Bugüne kadar genel olarak Anadolu ağızları üzerine yapılmış en kapsamlı çalışma Türk Dil Kurumu tarafından 12 cilt hâlinde yayımlanan Türkiye'de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü'dür. Bu çalışmada Türkiye Türkçesi yazı dilinde başlıca dört terimle (atasözü, bilmece, hikâye, masal/öykü) adlandırılan halk edebiyatı ürünlerinin Derleme Sözlüğü'ndeki karşılıkları tespit edilerek, bunların dağılım alanları ve kökenleri üzerinde durulmuştur.Öğe +DXr git- ~tuttur- yapıları üzerine(2018) Doğan, TalipSınırlar arasılık, fiildeki hareketin başlangıç ve bitiş sınırları arasındaki bir noktasına, süreğine yönelen görünüş türüdür. Sınırlar arasılık görünüşü, bakış noktası bakımından, gerçekleşen fiilin ortasında olmasından dolayı genellikle eşzamanlı haber bildirimleri için karakteristiktir. Türkiye Türkçesinde sınırlar arasılığın işaretleyicilerinden biri de DXr git- tuttur- yapılarıdır. DXr git- tuttur- yapıları, DXr bildirme ekiyle yüklemleştirilen unsurlardaki yargının istikrarlı bir şekilde sürdüğünü anlatmak için işletilmektedir. Söz konusu yapıda yüklemleştirilmiş olan unsur, bir sözcüğüyle teşkil edilmiş sıfat tamlamasıdır. Bu sıfat tamlaması cümlede eğer özne konumunda ise git- fiili, nesne konumunda ise tuttur- fiili kullanılmaktadır. DXr git- tuttur- yapıları, odaklılık içeren bir sınırlar arasılık görünüşü sunmaktadır. Bundan dolayı söz konusu yapılarla hâlihazırda geçerli olan ve süren olaylar anlatılmaktadır. Bu yapılar, genelgeçer ya da her zaman gerçekleşen olayların ifadesinde kullanılmamaktadır. DXr git- tuttur- yapıları ayrıca ‘hayıflanma’, ‘kaygı’ gibi kiplik anlamları bildirmektedir. DXr git- yapısında -(X)yor ekinin, DXr tuttur- yapısında ise -DX ve -mXş eklerinin kullanılması karakteristiktir. Bu uyum, git- ve tuttur- fiillerinin kılınış ve sözlüksel özelliklerine göre oluşmuştur. DXr git- tuttur- yapıları, odaklılık taşıyan sınırlar arasılık sundukları için, tasarlama kipleri ve -(X/A)r, -(y)AcAK ekleriyle kullanılmamaktadır.Öğe Emşal ü Neşayi-i Türkì ve dil özellikleri üzerine(2013) Doğan, TalipMilletlerin karakterlerini, hayat karşısındaki tutum ve zihniyetlerini yansıtan atasözleri; dil, edebiyat, tarih, folklor, sosyoloji, psikoloji, felsefe gibi çeşitli alanlarla yakından ilgilidir. Bu sözler ayrıca, güçlü bir anlatıma ve kavram zenginliğine sahip olmaları yönüyle öne çıkan dil unsurlarındandır. Yerinde kullanıldığı zaman düşünceye büyük bir zenginlik katan atasözlerinde, dilin bütün imkânlarından istifade edildiği göze çarpmaktadır. Sözlü kültür ortamının ürünlerinden olan atasözleri, hayata dair her türlü hadiseyi, durumu birçok yönüyle ve renkliliğiyle aksettirir. Bundan dolayı atasözlerinde Türk milletinin ahlâk anlayışı, ortak değerleri, dini, zekâ parıltıları ve hayal gücü yer alır. Türk atasözleri, coğrafya, lehçe gibi farklılıkların ötesinde Türklüğün karakterini göstermekle birlikte aynı zamanda bir tarihî belge niteliğindedir. Türkçede atasözü, tarih boyunca sav, mesel ve darbımesel gibi kelimelerle karşılanmıştır. Bugün Azerbaycan Türklerinde atasözü yerine atalar sözü, ata baba sözleri, emsâl, emsâl-i Türkân gibi terimler kullanılmaktadır. Emåāl ü Neṣāyiḥ-i Türkì, Mìrzā ‘Elineḳì Merāġì tarafından İran Azerbaycanı’nın Meraga şehrinde 20. yüzyılın başlarında yazılmıştır. Müellif yazması olan eser, Talîk-Divanî kırması yazı ile yazılmıştır. Emåāl ü Neṣāyiḥ-i Türkì, otuz üç sayfadan ibaret olan atasözlerini ihtiva etmektedir. Atasözleri eserde, ağız özellikleri korunarak kaydedilmiş olup Arap alfabesinin harf sırasına göre dizilmiştir. Bu çalışmada, Emåāl ü Neṣāyiḥ-i Türkì’de yer alan atasözlerinin yazım, ses ve şekil özellikleri üzerinde durulmuştur. Dil özellikleri aynı zamanda tarihî lehçeler ve Oğuz grubu ağızlarıyla mukayese edilmiştir.Öğe Eski Uygur Türkçesi dersleri(2016) Mert, AbdullahEski Türkçenin ikinci dönemine karşılık gelen Eski Uygur Türkçesi döneminde meydana getirilen eserlerin çoğunluğu dinî içerikli çeviri eserlerdir. Köktürk devletinin yıkılmasından sonra bozkıra hâkim olan Uygurlar 763 yılında Bögü Kağan önderliğinde Manihaizm’i devlet dini olarak benimsediler. 840 yılında çeşitli gerekçelerle tarım havzasına göçüp yerleşik hayata geçen Uygurlar burada Budizm ile karşılaşıp bir müddet sonra bu dini kabul ettiler. Budist, Manihaist ve az miktarda Hristiyanlıkla ilgili eserleri dillerine çevirdiler. Dinî alanda yazılan metinlerin büyük bölümü Çince, Toharca, Sanskritçe, Tibetçe ve Soğudçadan yapılan çevirilerden meydana gelmiştir. Uygurlar, Dinî içerikli metinlerin dışında astronomi, fal-büyü, sağlık ve hukukla ilgili metinler de ortaya koymuşturlar.Öğe Etik ile estetik arasında Türk edebiyatçısı yahut bir mürşit olarak romancı(2018) Engin, ErtanYeni Türk edebiyatınınbaşlangıcından itibaren; Rasyonalist Şinasi’den, Romantik Namık Kemal’e ondan NatüralistNâbizâde Nâzım’a ve orta sınıfın sesi olan Ahmet Mithat’a kadar, sanat veedebiyatın etik, ahlakî bir vurgusu olması gerektiğine inanan ve bunu dilegetiren çok sayıda edebiyatçı saymak mümkündür. Söz konusu etik, ahlakî vurguServet-i Fünûn’a gelindiğinde hem daha cılızlaşır hem de daha da önemli olarak–en azından bize göre- farklı bir boyuta taşınıp, etik estetiğin içindeeritilir. Dolayısıyla Birinci ve İkinci dönem Tanzimat edebiyatçıları ileServet-i Fünûn topluluğu arasındaki ayrışmayı/mesafeyi aynı zamanda bu noktadanda temellendirmek olasıdır. Kabaca ve genel olarak belirtmek gerekirse bu ikitavır, günümüze dek izlerini belirgin yahut örtük biçimde bırakarak devam eder.Edebiyat/estetik ile etik arasında akrabalığı bir postüla olarak kabul edenlerve salt estetiğin dahi etiğe hizmet ettiğine inananlar. Bu yazı daha ziyadebirinci grubun zihin yapısına ilişkin kimi irdelemeleri içermekte, bu yapınınmesele ettiği ve etmediği bazı problematikleri ortaya koymayı ve bunlarüzerinde düşünmeyi amaçlamaktadır.Öğe Güney Azerbaycan atasözlerinde su üzerine(2013) Doğan, Talipİran, binli yılların başından beri Oğuz Türklerinin yurt edindiği önemli coğrafyalardan biri olmuştur. Bu suretle İran sahası, Türk kültürünün şekillendiği bir yer olmasından dolayı Türklük bilimi için de zengin kaynaklara sahiptir. İnsan hayatı için birçok bakımdan önemli bir yer teşkil eden su, Türk kültüründe de çeşitli yönleriyle kutsal bir varlık olarak görülmektedir. Sözlü edebiyat ürünlerinin başında gelen atasözleri, milli tefekkürün süzgecinden geçmiş tarihî tecrübeyi, halkın tasavvur etme ve düşünme tarzını, kısa ve tesirli bir söyleyiş ile aksettirir. Türkçede tarih boyunca çeşitli terimlerle ifade edilmiş olan atasözleri, değişik zaman ve sahalarda, halkın dilinde işlene işlene millî servetin en güzel unsurlarından biri hâline gelmiştir. Çalışma, Güney Azerbaycan’daki atasözlerinde su üzerinedir. Bu çerçevede, Güney Azerbaycan’da atasözlerinin derlendiği Emsal ü Nesâyih-i Türkì, Tebrizden Dört Defter (Atalar sözleri, meseller, hikmetler), Ferheng-i Darbü’l Meselha-yı Afşar-ı Azerbaycan, Emsâl-i Hikem Der Zebân-i Mahalli-yi Azerbaycan ve Ata Babalar Deyibler adlı kaynaklarda su unsurunun geçtiği atasözleri tespit edilip konularına göre tasnif edilmiştir. Ortaya konulan atasözleri ayrıca, tarihî kaynaklar ile Türkiye Türkçesi ve ağızlarındaki atasözleriyle karşılaştırılmıştır.Öğe Halaç Türkçesinde {-dxk} ekinin bitimsiz (çekimsiz) fiillerde kullanımları(2016) Doğan, TalipHalaç Türkçesi, bugün İran'da Tahran'ın güneybatısında Save, Kum, Erak ve Tefriş illeri arasında konuşulmaktadır. İran'daki diğer Türkçe varyantlardan ayrı bir gelişim çizgisi takip etmiş olan Halaç Türkçesi,birçok arkaik dil özelliğini bünyesinde barındırmasıyla Türk dili alanında özgün bir konuma sahiptir.{-DXK} eki bitimsiz (çekimsiz) fiillerde, çeşitli görevlerle, Türkçenin tarihî dönemlerinde balangıçtan beri kullanılan eklerdendir. Ekin Eski Türkçede {-DUK} biçimiyle yaygın olarak kullanıldığı görülür. Daha sonra {-DXK} eki, işlekliğini Batı Türkçesinde sürdürmüş ancak Çağatay sahasında kullanımdan düşmüştür. Bu ek bitimsiz (çekimsiz) fiillerde Halaç Türkçesinde de oldukça yaygın olarak kullanılmaya devam etmektedir. Halaç Türkçesinde bitimsiz (çekimsiz) fiillerde {-dXK} ekinin bir taraftan arkaik özellikteki kullanımları korunmuş, diğer taraftan kimi sebeplerle işlev çeşitliliği ortaya çıkmıştır.Öğe Hikayemizin Yarım Asırlık Yerli Sesi Mustafa Kutlu(NEÜ Yayınları, 2022) Editörler: Atıcıgil, Abdullah; Yaramış, Atilla; Atıcıgil, Abdullah; Yaramış, AtillaYirmiyi aşkın şehrimizde Türk Hikâyeciliği'nin yaşayan en önemli isimlerinden biri olan Mustafa Kutlu’yu okuyan öğrencilerimizle birlikte, 26-28 Nisan 2017 tarihleri arasında Konya’da “Hikâyemizin Yarım Asırlık Yerli Sesi Mustafa Kutlu” başlığı altında büyük çaplı bir program düzenledik. Üç gün süren bu programda 21 şehirden 92 konuşmacı öğrencimiz, Mustafa Kutlu okumalarının sonucunda elde ettikleri birikimleri 23 farklı merkezde sunma imkânı elde ettiler. Bu program, belki de ülkemizde hâlihazırda hayatta olan bir yazar hakkında şimdiye kadar yapılmış en kapsamlı etkinlikti. Elinizdeki bu kitapta 92 öğrencimizin o tarihlerde yapılan panellerde sundukları metinleri var. Böylece Anadolu Mektebi çatısı altında okuma yapan öğrencilerimizin “okuma”, “yazma”, “yazdıklarını anlatma”, “yazdıklarının bir kitapta basılması” gibi dört farklı ve değerli tecrübeleri de elde ettiklerine şahit oluyoruz.Öğe Horasan Türkçesinin Bocnurd ağzında kanıtsallık (evidentiality)(2018) Doğan, TalipKanıtsallık (evidentiality), olayla ilgili bilginin hangi kaynaklardan elde edildiğini bildiren bir dil bilgisi kategorisidir. Türkçede kanıtsallık, bilginin dolaylı yollardan sağlandığına göndermede bulunan dolaylılık (indirectivity) olarak ortaya çıkar. Kanıtsallıkta konuşur, olay anında değil, olay sonrasında devreye girer. Bilgi, olay sonrasında oluşan ortamın sunduğu imkânlardan elde edilir. Bocnurd ağzında kanıtsallık, fiillere eklenen -(I)ddI(r), -dI, -ūdi ekleri ve isimlere eklenen IdI ~ -(y)IdI ~ -(y)dI, imiş ~ -(y)imiş yapılarıyla işaretlenmektedir. Bunlar arasında kanıtsallık ifadesi için -(I)ddI(r) ve IdI ~ -(y)IdI ~ -(y)dI yapıları karakteristiktir. -ūdi eki, kanıtsallığın geçmiş zamanda bildirilmesinde kullanılmaktadır. Sistemde kanıtsallık işaretleyicilerinin türü ve sayısı, tarihsel gelişimin ve dil etkileşimlerinin sonucunda şekillenmiştir. Buna göre de Bocnurd ağzının kanıtsallık tablosu, Oğuz grubunun diğer üyelerine göre bir dereceye kadar farklılaşmıştır.Öğe İki şiir bir hikâye: Benzer sanatkâr duyarlığı(2017) Aslan, HanifiYazar/sanatçının duyuş, düşünüş ve hadiseleri değerlendiriş yönünden; dar anlamda mensubu olduğu toplumun/ulusun, geniş anlamda insanlık âleminin bir üyesi olması hasebiyle eserlerinde bunun izlerini, yankısını göstermesi olağan bir husustur. İki yönden olağandır: Hem müktesebatı itibariyle zorunlu bir sonuçtur hem de ürünlerini onlar için ortaya koymaktadır. Sartre, edebiyat "sizi bir kavganın içine atıverir" diyor Edebiyat Nedir?'de... Burada 'edebiyat' kelimesi sanatçının ortaya koyduğu ürün olarak da okunabilir. Yazar/sanatçı ait olduğu çevreyle bağlantılı olarak ortaya koyduğu ürünlerinde onların sevinç ve tasalarında yanlarında olacaktır. Bu, umumi felaketlerde yahut 'milli' hususlarda daha çok böyledir. Herkesin/her kesimin kendince çözüm aradığı bir felaketle karşılaşma zamanında elbette sanatkâr da - duygusal açıdan hassasiyetini bildiğimiz bir kesim - bir çözüm sunacak, çareler arayacak; hiç olmazsa dikkati yoğunlaştırmak, problemi belirgin kılmak için çaba harcayacaktır. Bunun en çarpıcı örneklerinden birini, Kurtuluş Savaşında oluşturmaktadır. ney üfleyerek cepheye giden Konyalı neyzenler Yahya Kemal'in "Süleymaniye'de Bayram Sabahı"nı, Mehmet Akif'in "Ağzım kurusun yok musun ey adl-ilahi" mısraıyla bilinen şirini ve Halit Ziya'nın "Hazin Bir Cuma"sını - benzer konuları işlediklerini düşündüğümüz için - karşılaştıracağız. Adı geçen edebî metinler sosyolojik perspektiften değerlendirilmeye çalışılacaktır. Vurgulanan husus, sanatkârın kendine has duyarlığı ve kanaat önderliğidir.Öğe Kemal Özer’in öyküleri üzerine bir inceleme(2014) Engin, Ertan1935-2009 yılları arasında yaşayan şair Kemal Özer; edebiyatın birçok türünde eser vermiş olmakla birlikte edebî kariyerinde en çok şiir türü üzerinde durmuş ve çoğunlukla bu türde eser vermiştir. Ancak Özer’in daha ilk gençlik yıllarından itibaren deyiş yerindeyse sevdâlısı olduğu bir başka edebî tür daha vardır: öykü. Her ne kadar zamanla öyküden uzaklaşmış olsa da bu türde verdiği örnekler dikkat çekici bir nitelik taşır. Öykülerinde yer yer soyut, imajlara dayalı bir dil kullandığı gözlemlenen Özer’in; bireyci/içe dönük bir atmosfer yarattığını ve modernitenin yalnızlaştırdığı insanı anlattığını söylemek mümkündür. Bu yazı, Özer’in öyküleri üzerine bir inceleme ve yorumlama denemesidir.Öğe Kemal Tahir'in Devlet Ana Romanından Hareketle Göre Edatının Söz Dizimindeki Kullanılışı ve Anlam Özellikleri(2016) Toker, Mustafa; Uygun, MuhsinEdatlar (çekim edatları), Türkçenin ilk yazılı kaynaklarından beri cümle kuruluşuna katılan, kelimeler arasında çeşitli anlam ilişkileri kuran görevli kelimelerdir. Yazıda edat terimi dar anlamıyla, çekim edatı (ilgeç) karşılığında kullanılmıştır. Edatlar (çekim edatları), cümle içinde "edat grupları"nı oluşturmakta ve cümlede zarf, sıfat ve isim görevi üstlenirler. Anlamsal olarak bakıldığında bu kelime türünün (çekim edatının) cümleye sebep, miktar, durum vb. anlamlar kattığı görülür. Bu çalışmada, Kemal Tahir'in Devlet Ana adlı romanından hareketle, göre edatının kullanımı ve cümle içindeki anlam özellikleri ortaya konulmaya çalışılacaktır.Öğe Klasik Dönem Türk Edebiyatı Kültür Tarihi Okumaları(NEÜ Yayınları, 2023) Editörler: Atik Gürbüz, İncinur; Gariper, Kağan; Gariper, Kağan; Atik Gürbüz, İncinurKültür, insanoğlunun tarihsel ve toplumsal yaşam süreci içerisinde oluşturduğu maddi ve manevi tüm değerleri ve bu değerleri sonraki nesillere iletmede kullandığı tüm araçları kapsar. Kültürel değerler, tarihsel süreçte ortak bir paydada buluşarak birlikte yaşamayı tercih etmiş olan insanların yaşanmışlıklarının ürünüdür ve toplum hayatında bir topluluğu, diğer topluluklardan ayıran özellikte olmalarıyla millî ve temsil edici önemli görevleri vardır. Kültür tarihi de toplulukların kültürel özelliklerini düşünsel olarak irdeleyen bilim dalıdır. Farklı bir bakış açısıyla yeni neslin; mensubu olduğu toplumu tanıma fırsatını bireye sunan bir araştırma alanıdır. Kültür tarihinin toplum hayatındaki ehemmiyetini göz önüne alarak oluşturulmuş olan Klasik Dönem Türk Edebiyatı Kültür Tarihi Okumaları’nda geleneğe dair olanın toplumsal işlevi araştırılmış, tartışılmış ve örnekleri okuyucuya sunulmuştur.Öğe Klasik Türk edebiyatı metinlerinde ayakkabıcılar(2017) Gürbüz, İncinur AtikSanatın bütün dallarında olduğu gibi edebiyatta da içinde yaşanılan hayatın ve dünyanın esere yansıdığı yadsınamaz bir gerçektir. Ancak sanat eserlerinde yer alan bu gerçekliklerin ve yaşanılan dünyanın sanatçının gözünden tekrar bir değerlendirmeye tabi tutulması, sanatçının hayal süzgecinden geçmesi de söz konusudur. Sanatçının hayal dünyasında tekrar ürettiği bu dünya, sanat eseri olarak karşımıza çıkmakta ve devrin yaşantısına, o devirde çizilmiş olan medeniyet dairesine ilişkin ipuçları taşımaktadır. Çalışmamızda, Osmanlı toplumunun meslek teşkilatlanması içinde önemli bir yere sahip olan "ayakkabıcılık ve ayakkabıcılar" ele alınacaktır. Yaşanılan bütün devirlerde kıyafetin önemli bir tamamlayıcısı olmanın yanı sıra korunma amaçlı bir giysi olmasıyla da insanoğlu için ehemmiyet taşıyan ayakkabı ile ilgili olarak Osmanlı edebî metinlerinde geçen "edük, başmak, kefş, pâbûş, mûze, na'l/ na'leyn/ na'lçe, çarık" vb. kelimelerden hareketle; ayakkabıcılık mesleği ile ilgili olarak da "edükçü, başmakçı, haffâf, kefşger, pâbûşcu, mûze-dûz, na'leyn-tırâş" vb. kelimelerden hareketle bir tasnif çalışması yapılmıştır. Yine ayakkabı ve ayakkabıcılıkla doğrudan bir ilişki içinde olmasa da metinlerde yer aldıkları kadarıyla dolaylı olarak meslekle ilişkilendirilmiş bazı kelimelere de değinilmiştir. Ayakkabıcılık mesleğiyle bu mesleği icra eden ayakkabıcıların metinlerde hangi yönleriyle ve ne şekilde ele alındığına dair tespitlerde bulunulmuştur. Bu çerçevede, ayakkabıcılar, ayakkabıcı dükkânları, ayakkabı yapım ve tamirinde kullanılan araç-gereçler, farklı yüzyıllarda yaşamış olan divan şairlerinin şiirlerinden ve çeşitli metinlerden seçilmiş örnekler vasıtasıyla değerlendirmeye tabi tutulmuştur.