Sayı 48 (2019)

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 25
  • Öğe
    Resul Ay, Anadolu’da Derviş ve Toplum (13-15.Yüzyıllar)
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2019) Çetin, Halime
    Derviş ve Toplum;” dini-tasavvufi motivasyonlarla hayatın gerçekleri arasındaki uzlaşmayı “ ifade etmesi bakımından üzerinde düşünülmesi gereken iki önemli kavramdır. Nitekim önceleri, “Bunlar alemin fazlasıdır” denilerek hiçbir “sosyal sınıfa dahil edilmeyen dervişler” zamanla yeni terk-i dünya anlayışını benimseyerek ve sosyal, siyasal, dini, kültürel alanda pek çok faaliyete katılarak sosyal hayatın önemli bir parçası haline geldiler. İşte tanıtımını yapacağımız “Anadolu’ da Derviş ve Toplum ”kitabı Anadolu topraklarında yaşayan dervişlerin toplum içindeki konumları hakkında önemli bilgiler sunmaktadır. Fakat her ne kadar incelemenin, belirli bir zaman ve mekanla sınırlı tutulmasının zor olduğu ifade edilse de çalışma, genel itibariyle 13-15. Yüzyıl Anadolu’sunda yaşayan dervişleri konu edinmektedir.
  • Öğe
    Kıraat ilmi - Takrîb usûlü İstanbul Hacı Veyis Zâde İlim ve Kültür Vakfı Yayınları 2018
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2019) Tekin, Hatice; Koyuncu, Recep
    İslami ilimlerin hemen her alanında ilmin teoriğini yansıtan eserler Türkçe’ye kazandırılmış veya giriş niteliğinde Türkçe eserler telif edilmiştir. Eğitimi halen klasik usûlde devam eden kıraat ilmi için ise bunu söylemek güçtür. Kıraat ilminin fem-i muhsinden alınmasının zorunluluğu ve Türkiye’de akademik camiada kıraat ilminin ayrı bir ihtisas alanı olarak yeni teşekkülü bu durumun temel etmenlerinden sayılabilir. Tanıtımını yapacağımız eser bu anlamda kıraat ilminin usûl kaidelerini Türkçe olarak derleyen ilk çalışma olması sebebiyle önemlidir. Eser, akademik tecrübe yanında Aşere- Takrîb eğitimini almış ve Kur’an’ın anlaşılmasında vakıf ve ibtidânın rolü üzerine çalışmalar yapmış olan Necmettin Erbakan Üniversitesi Ahmet Keleşoğlu İlahiyat Fakültesi Kur’an-ı Kerim Okuma ve Kıraat İlmi Anabilim Dalı Öğr. Üyesi Dr. Recep KOYUNCU tarafından kaleme alınmıştır.
  • Öğe
    Felsefi Kuranolojiye doğru: Kur’ân’da yapı ve anlam
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2019) Campanini, Massimo; Demir, Zakir
    Çevirisini yapmaya çalıştığımız bu makale Massimo Campanini tarafından hazırlanılmış olup “Towards a Philosophical Qur’anology: Structure and Meaning in the Qur’an” (Journal of Qur'anic Studies, Edinburgh University Press, 2018/II, s. 1-18) adıyla neşredilmiştir. Bu çalışmada tartışılan hususlar, yazarın ana hatlarıyla felsefi Kuranoloji fikrini sistematik olarak ele aldığı Philosophical Perspectives on Modern Qur’anic Exegesis [Modern Kur’ân Yorumları Üzerine Felsefi Perspektifler] adlı en son kitabında detaylandırdığı fikirlere dayanmaktadır. Makalenin çevirisinde büyük ölçüde asıl metne bağlı kalmaya çalıştık. Bununla birlikte, cümleler ve pasajlar arasındaki bağlantı kopukluklarını ve bazı ifadelerdeki mana kapalılıklarını gidermek amacıyla asıl metinde bulunmayan bazı kelimeler ilave etmek suretiyle metni daha anlaşılır kılmaya çalıştık. Campanini’nin orijinal metninde dipnotlar (notes) makalenin sonunda yer almaktadır. Fakat inceleme ve okumayı kolaylaştırmak amacıyla Türkçe çeviride bunları ilgili sayfaların altına yerleştirmeyi uygun gördük.
  • Öğe
    İbn Saîd El-Mağribî’nin kitâb el-coğrafya’sından Anadolu’ya dair anekdotlar
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2019) El-Mağribi, İbn Saîd; Çetinel, Hasan
    Üzerinde yaşadığımız coğrafyanın köklü değişimlere tanık olduğu, Türk varlığı ve İslam’la tanıştığı dönemlere dair önemli veriler içerdiği kanaatiyle uzak bir coğrafyada doğmasına rağmen bölgeyi gezme fırsatı bulan, gözlem ve edindiği bilgileri yazıya aktaran Endülüs kökenli coğrafyacı ve tarihçi ibn Saîd el-Mağribî’nin Kitâb el-Coğrafya’sından Anadolu’ya ait kısa ancak bir o kadar değerli bir bölümün tercümesini yapmaya çalıştık. Elbette burada yer alan coğrafi, tarihi ve antropolojik veriler bu sahaların uzmanları tarafından kendi alan disiplinleri doğrultusunda değerlendirmeye tabi tutulacak ve yorumlanacaktır. Bu mütevazi çalışmanın, yaşadığımız coğrafyanın Anadolu’ya dönüştüğü döneme bir nebze ışık tutması ve daha geniş çaplı araştırmalara kapı aralaması en büyük dileğimizdir
  • Öğe
    Felsefetü’l - cevher ve alâkatuhû bi’l-mâhiyye ve’l-vücûdu fî’l - fikri’l - felsefî İbn Sina “Enmûzecen”
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2019) Al-Wajrah, Ebrahim Mohammed
    يملاسلااركفلايفوماعلكشبيفسلفلاركفلايفتايرظنلامهأنمدوجولاوةيهاملاةركفُّدعُتبشكل خاص، وترجع تلك الأهمية إلى ارتباطها بشكل جذري بنظرية الجوهر، فقد حاول حكماء اليونان الأوائل رد اصل الأشياء إلى أصل واحد، فمنهم من قال : أن اصل الوجود هو الماء ، ومنهم من قال الهواء، ومنهم من قال النار، ومنهم من قال التراب، ومنهم من قال بذرات متناهية في الصغر، فعمق تفكيرهم في تلك الحقبة الزمنية، هو ارجاع اصل الأشياء الى اصل مادي واحد، مع امتزاج تفكيرهم بنوع من المسحة الأسطورية ، ولكن مع تطورالفكر الفلسفي، ظهر عمالقة الفكر الفلسفي اليوناني، أمثال سقراط وافلاطون وارسطو ، وقدموا نظريات لها من الأهمية بمكان، خاصة فيما يتعلق بفكرة الجوهر والماهية، ومع ظهور الفكر الفلسفي الإسلامي في العصور الوسطى توسع مفهوم الجوهر، وارتبط بالفكر اللاهوتي والطبيعي وظهرت " فكرة الجوهر الفرد " عند علماء الكلام، كالمعتزلة، والاشاعرة، والفلاسفة أمثال، الفارابي، وابن سينا، والفقهاء، كأبن ابن تيمية، وابن حزم، ، فقبلها البعض وانكرها البعض الآخر ، ومع نمو وتطور هذا المفهوم في الفكر الفلسفي والعلمي الحديث و المعاصر ، ،ةيئايزيفلاوةينوكلاتايرظنلامهأبًاقيثوًاطابتراطبترالب،هيفنواهتابثافدهلاْدُعَيملف،رخآًانأشهلحبصاك نظرية الانفجار الأعظم، ونظرية الكوانتم، وخاصة نظرية التشابك الكمي والتي بدورها حيرت العلماء حتى اليوم
  • Öğe
    Lügavî İbdâl ve ilk dönem arap lehçeleri üzerindeki etkisi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2019) Saleh, Muna Haj; Arslan, İclal
    İlk dönem Arap lehçeleri sentaks, semantik, morfolojik ve fonetik açılarından farklılık göstermektedir. Fonetik bakımdan farklılık meydana getiren sebeplerden biri ‘Lügavî İbdâl, yani mahreç yakınlığına bağlı ibdâl’ dır. Bu çeşit ibdâlin oluşumunda herhangi bir şart ve kural bulunmamaktadır. Lügavî İbdâlin kullanımında kabileler arasında farklılık görülmektedir. Bu farklı kullanımlar semâî yolla oluşmuştur, bir şart ve kurala bağlı olmaksızın meydana gelmiştir. Bu makalede ‘Lügavî İbdâl’ oluşumuna izin veren harflerin mahreç ve sıfatlarına dayanarak incelenmesi yapılmakta ve bunlar da şu şekilde sıralanmaktadır: Mütecânis harfler, Mütecâvir harfler, Mütekârib harfler ve Mütebâid harfler arasında ibdâl. Ayrıca bu taksime beşinci olarak ilk dönem dilcilerin ibdal olarak kabul ettiği fakat bundan farklı olan diğer bir çeşit eklenebilir. Kabilelerine nispet edilmeyen bazı ibdâl rivayetleri bulunmaktadır. Bu rivayetler ilk dönem dilcilerin tarafından ibdâl olarak kabul görmüştür. Fakat son dönem dilciler, bunların mübdel ve mübdel-minh harfleri arasında sıfat ve mahreç bakımından ortak özelliğe sahip olmamaları nedeniyle bu görüşe katılmamaktadır. Lügavî İbdâl, bu çalışmada dildeki örnekler ve Kuran kıraatlerinde geçtiği yerler açısından incelenmiş ve ilk ve son dönem âlimlerinin görüşleri ile aralarındaki tartışılmaları ele alınmıştır.
  • Öğe
    İbn Haldûn’un belâgat kuramı
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2019) Çokyürür, Mehmet Zahid
    İbn Haldûn’un, ilimleri tasnif ettiği el-Mukaddime’sinde dil ilimleri de kendine yer bulmuştur. O, dil ilimlerini lügat (sözlük), nahiv (gramer), beyân (belâgat), edeb (şiir) şeklinde dört ana başlık halinde ele almıştır. Kendisinden bir asırdan fazla bir zaman önce bu ilim bütünüyle kemâle ulaştığı ve terminolojisi yerleştiği halde o, beyân başlığıyla belâgatı kastetmiş, meânî ilmine de belâgat demiştir. Ayrıca, “meğaribe” (batılı) ve “meşârika” (doğulu) Müslüman toplumları “beyân” (belâgat) ilmi açısından mukayese ederek doğulu toplumların bu ilimde batılı toplumlardan daha üstün olduğu kanaatine ulaşmış, bazı verilerden hareketle de bu fikrini kanıtlama yoluna gitmiştir. İbn Haldûn beyân (belâgat) ilmini öğrenmenin gerekliliği ve faydasından da bahsetmiştir. Bu çalışmada İbn Haldûn’un beyâna (belâgata) dair fikirleri incelenmiş, sıra dışı terminolojisi mercek altına alınmış, gerekli tespit ve değerlendirmeler yapılmaya gayret edilmiştir
  • Öğe
    Alemüddîn Es-Sehâvî’nin Fethü’l-Vasîd isimli eserinde kıraat ihtilaflarının tefsire etkisi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2019) Öge, Ali; Tekin, Hatice
    Fethü’l - vasîd, meşhur kıraat âlimi Kâsım b. Fîrruh eş-Şâtıbî’nin (ö. 590/1194) kıraat ilminde son derece önemli bir yeri olan ve Şâtıbiyye olarak da bilinen manzum eseri Hırzü’l-emânî’ye Alemüddîn es-Sehâvî’nin (ö. 643/1246) yazdığı şerhtir. Sehâvî’nin uzun yıllar başta kıraat ilmi olmak üzere çeşitli ilimlerin tahsili için İmam Şâtıbî’ye talebelik yapması, sembol ifade ve kalıplarla bezeli vecîz Şâtıbiyye metninin şerhinde, hocasının muradını nakletme noktasında kendini göstermiştir. Şâtıbiyye’ye pek çok şerh yazılmış fakat kaynaklarda belirtildiğine göre insanlar arasında eserin yayılması bu şerh vasıtası ile olmuştur. Aynı zamanda dil ve tefsir âlimi olan Sehâvî’nin kelimelerin harfleri, harekesi, sureti ve siygasının değişmesi neticesinde ortaya çıkan yeni, zengin ve derin manayı açıklayışı, ilme olan vukûfiyetini ve kıraat ihtilaflarının hikmetini gösterir niteliktedir. Bu çalışmada kıraat âlimi Alemüddîn es-Sehâvî’nin meşhur Şâtıbiyye şerhi Fethü’l-vasîd fî şerhi’l-kasîd isimli eserinin tanıtımı yapılacak ve eserde değinilen ferşî kıraat ihtilaflarının âyetlerin tefsirine etkisinden örnekler takdim edilecektir. Çalışmada sunulan örnekler eserin ferşü’l-hurûf bâbından seçilmiştir.
  • Öğe
    İbn Ebi’l-İsba’ıın Bedî’u’l-Kur’ân adlı eseri bağlamında Kur’an’ın Bedî’ ilmine etkisi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2019) Dereli, Muhammet Vehbi
    Kur’an-ı Kerîm, hitabet ve edebiyatta üstün oldukları iddiasını taşıyan Arap toplumu içerisinden seçilmiş bir peygambere indirilmiştir. Onun edebi inceliklerini en iyi şekilde anlama çabası, zamanla yazılı bir edebiyata dönüşerek Belâgat ilimlerini doğurmuştur. Kur’an, mesajını aktarırken, manevî ve lâfzî birçok sanatı en etkili şekilde kullanmış ve Bedî‘ ilmine büyük katkı sağlamıştır. Kur’an’ın, bir bakıma Arap dilinin süsleyicileri olan bedî‘ sanatlarını yoğun biçimde kullanması, Bedî‘u’l - Kur’ân adında birtakım eserlerin telifine yol açmıştır. Bu eserlerin en meşhuru, bu çalışmanın da konusu olan ve İbn Ebi’l-İṣba‘ (ö. 654/1256) tarafından yazılan Bedî‘u’l-Kur’ân'dır. Müellif, bu eserinde bir diğer kitabıTaḥrîru’t-taḥbîr’in Kur’an’la ilgili edebî sanatlar kısmını yeniden ele almıştır. Yüz dokuz edebî sanatı incelemiş ve bunlara Kur’an’dan örnekler vermiştir. Kur’an’dan örneklerini bulamadığı için zorlama bir yol izlememiş ve Taḥrîru’t-taḥbîr’de geçen yirmi iki sanata bu eserinde değinmemiştir. Eserin önemli özelliklerinden biri de Taḥrîru’t-taḥbîr’de bulunmayan altı sanata yer vermesidir. Ayrıca o, ibdâ‘ sanatını incelerken, sadece on yedi lafızdan oluşan bir âyette yirmi bir sanatın bulunduğunu açıklayarak, sonraki dönemlere önemli ölçüde tesir etmiştir. Bu çalışma, İbn Ebi’l-İṣba‘ ve onun Bedî‘u’l - Kur’ânadlı eserini ele almış; müellifin sadece burada sözünü ettiği altı sanatı ve yirmi bir sanatın bulunduğu âyeti özel olarak inceleyerek, Kur’an’ın bedî‘ ilminin gelişmesine yaptığı katkıyı ortaya koymayı hedeflemiştir.
  • Öğe
    Cahiliyeden İslam’a Kur’an’ın gerçekleştirdiği karakter değişimi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2019) Yıldırım, Duran Ali
    Câhiliye toplumu’ olarak bilinen İslam öncesi Mekke ve çevresinde yaşayan ‘Arap toplumunun’ en önemli özelliği kabile anlayışının hâkim olmasıdır. Bu toplum bireyleri için kabile yasalarına bağlılık, kabileyi himaye, kabileye sığınma, kabile ile övünme, kabile tarafından kınanma ve dışlanma korkusu insanların davranışlarında en baskın ve etkin güçtü. Aslında o dönemin coğrafi şartlarında bir câhiliye insanı için hayatta kalabilmenin, kendisini koruyabilmenin ve geleceğe güvenle bakabilmenin tek yolu bu idi. Çünkü bir kabile sizi sahiplenmez ve korumazsa yaşama şansınız hemen hemen hiç olmazdı. Öte yandan kabile adına sahip olunan asalet soy yoluyla devam ederdi. Buna göre bir kimsenin statüsü mensubu olduğu soya göre şekillenirdi. Kabile mensubiyeti insanların hayatlarında bu denli önemli olunca artık her şey kabile için, kabile adına ve kabileden yanaydı. İslam bu anlayışı büyük ölçüde değiştirdi. Bunun yerine inanç birliği, din kardeşliği anlayışını getirdi. İslam bir yandan bu gibi temel dinamikleri insanların gündemine getirirken diğer taraftan da ilkesel olarak bütün bunların Allah adına yapılması gerektiğini ortaya koydu. Dolayısıyla kabile temelli üstünlük anlayışı artık takva esaslı üstünlük anlayışına dönüştü. Kabileyi yüceltmek ve kabilesinden olmayanı yok etmek yerine, Allah’ın dinini üstün kılmak ve insanı yaşatmak erdem haline geldi. Neticede insanın onurunu korumaya, yaratıcının tek oluşunu ve yüceliğini tanımaya yönelik bir toplumsal dönüşüm gerçekleşmiş oldu.
  • Öğe
    Ziyâuddîn İbnu’l-Esîr ve Kifâyetu’t-Tâlib fî Nakdi Kelâmi’ş-Şâ’ir ve’l-Kâtib adlı eserinin arap dilindeki yeri ve önemi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2019) Özçetin, Merve; Eminoğlu, Ali
    Ziyâuddîn İbnu’l-Esîr, İbnu’l-Esîr künyesiyle meşhur olan üç kardeşin en küçüğü olup belagat ve tenkid alanında uzmanlaşmıştır. Vezir olmasından dolayı siyasetin içinde yaşamış olsa da ilimle ilişkisini sürdürmüş ve belagat, fesahat, tenkid, inşâ usulü gibi alanlarda pekçok risâle ve ilmî eser kaleme almıştır. Bu araştırmada, Ziyâuddîn İbnu’l-Esîr’in (ö. 637/1239), XIII. yy.da belagat ve kitabet alanında kaleme almış olduğu Kifâyetu’ṭ-ṭâlib fî naḳdi kelâmi’ş-şâʿir ve’l-kâtib adlı eserin Arap dilindeki yeri ve önemi incelenmeye çalışılmıştır. Bundan dolayı araştırmanın başında İbnu’l-Esîr’in yaşadığı dönemdeki ilmî ve kültürel durum kısaca anlatılmış, hayatı ve eserleri hakkında da genel bilgiler verilmiştir.
  • Öğe
    Belâgat, Usûl-i Fıkıh, Kelam ve Dil Felsefesi odağında Hâsıl bi’l - Masdar Tartışması - Emîr Pâdişâh’ın eseri bağlamında bir tetkik
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2019) Tala, Murat
    Bu makale dilbilimsel bir anlam problemi olan hâsıl bi’l-masdar konusunu irdelemiştir. Hâsıl bi’l-masdar meselesi Arap dili, belâgat, usûl-i fıkıh ve kelâm ilimlerinde tartışılmıştır. Mesele gösterge bilim, anlam bilim, semantik, dilbilim ve dil felsefesi ile ilgili bir anlam evreninde ele alınmıştır. Makale konuyu irdelerken genel olarak hâsıl bi’l-masdar meselesi etrafında temellendirilmeye çalışılan anlam problemini incelemiştir. Özel olarak ise Emîr Pâdişâh el-Buhârî’nin (ö. 987/1579) Risâle fî beyâni’l-ḥâsıl bi’l-maṣdaradlı eserini tetkik etmiştir.Çalışma ilk olarak hâsıl bi’l-masdar meselesini irdelemeye odaklanmıştır. Daha sonra Emîr Pâdişâh el-Buhârî’nin hayatı ve eserleri hakkında açıklama yapmıştır. Makale ayrıca Risâle fî beyâni’l-ḥâsıl bi’l-maṣdaradlı eseri incelemiştir. Daha sonra eserin günümüze ulaşan nüshalarını tetkik ederek eserin tahkikli metnini sunmuştur. Tahkikli kısımda öncelikle Risâle fî beyâni’l-ḥâsıl bi’l-maṣdar’ın daha iyi anlaşılmasını sağlayan ve eserin bağlamını oluşturan metinleri orijinal dilinde vermiştir. Bu noktada Kazvînî’nin (ö. 739/1338) Telhîsu’l-Miftâh, Teftâzânî’nin (ö. 792/1390) el-Mutavvelve Fenârî Zâde Hasan Çelebî’nin (ö. 891/1486) Hâşiye ‘ale’l-Mutavvel adlı kitaplarının konuyla ilgili yerlerini tahkikli metnin baş tarafına ayrıca eklemiştir. Daha sonra eserin bazı nüshalarını karşılaştırarak tahkikli metni ortaya çıkarmıştır.
  • Öğe
    Kıraatlerin ihticâcı bağlamında dil bilimsel tefsirler - Ahfeş’in Me’âni’l-Kur’ân’ı özeline bir tahlil
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2019) Koyuncu, Recep
    Sözlükte hüccet, "kastetmek, yönelmek, ziyaret etmek, üstün gelmek" anlamına gelen “hacce” fiilinden türemiş bir isim olup "isabetli yönelişi kanıtlayan delil ve bürhan" anlamına gelmektedir. Istılahta ise ihticac, mesleki yönden yeterliliği olan bir kârinin, bulunduğu ekol veya bölgeye göre seleften kendisine ulaşmış olan muhtelif okuyuşlar arasında bir kıraati, kendince haklı gördüğü birtakım gerekçelerle tercih etmesi ve bunu da delillerle kanıtlamasıdır. Kıraat ilminde önemli bir konu olan ihticâc olgusunu ele alırken konunun arka planında yer alan temel meselelerin iyice araştırılması gerekmektedir. Her ne kadar hüccet olgusunun tarih sahnesine çıkışına ilişkin vahyin indiği dönem olarak söylense de sistematik anlamda, tabiîn dönemi ve sonrasında özellikle Kur’ân’ın i’rabına dair hataların (lahn meselesi) gündeme gelmesi neticesinde oluştuğunu söylemek mümkündür. Kur’ân’ın i’rab ve telaffuzunda hatadan uzak olunması adına hassasiyetle yapılan bu çalışmalar tabiin döneminde yoğunlaşmış, sonraki süreçte dildeki gelişmelerle birlikte II ve III. asırlarda zirve yapan dilbilimi, kıraatleri de kaynak olarak kullanmak suretiyle tekâmül sürecini tamamlamıştır. Bu süreçte kıraat ilmine dair tedvin ve telif sürecinin henüz tam anlamıyla başlamadığı görülmekte, bunun yanı sıra ayetlerin lüğavî yönden izahının yapıldığı Meâni’l-Kur’ân tarzı eserlerin telif edildiği görülmektedir. Sistematik anlamda “Kıraat-i Seb’a”nın henüz sistematik anlamda oluşmadığı bu dönemde kıraatlerin keyfiyetini kavrama adına söz konusu çalışmaların iyi tetkik edilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Bu bağlamda Ahfeş’in (ö. 215/830) Meani’l - Kur’ânadlı eseri, bir yönüyle alanında önemli ve mukaddem bir eser olması diğer taraftan da hüccet olgusunun gelişimine dair önemli ipuçları barındırması açısından önem arz etmektedir. Bu çalışmada öncelikle dilbilimsel tefsir ve kıraat ilişkisinin tespiti yanında hüccet olgusundan, ardından Arap dilinde tartışmasız otorite sayılan Ahfeş’in kıraatlere yaklaşımı incelenecektir. Bu bağlamda Ahfeş’in kıraat tercihlerinde hangi unsurlar öne çıkmaktadır, kıraatleri değerlendirmede kullandığı yöntem ve üslup nedir, mütevatir kabul edilen kıraatlere bakışı gibi konulara ilişkin tespit ve değerlendirmelerde bulunulacaktır.
  • Öğe
    Gazâlî’nin ulema eleştirisi - tecditçi yaklaşım ve bazı ithamlar
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2019) Karakoyunluoğlu, Ali
    İmam Gazâlî’nin ulemaya yönelik eleştirileri özel bir ilgiyi hak etmektedir. Çünkü o, hem ödünsüz araştırmalar sonunda ulema arasında temayüz etmiş bir sûfî hem de tasavvufun, Sünnî ilim dünyasında yayılmasında etkili olmuş bir âlimdir. Onu büyük ölçüde etkileyen ilmî-siyasî oluşumlardan biri Nizâmiye medreseleridir. Onun Nizâmiye’den ilmî bakımdan aldığı etkiler, Nizâmiye’ye tasavvufî bakımdan yeni fikirler ve ağır tenkitler olarak dönmüştür. Gazâlî böylece ulemayı dinî bir yenilenmeye davet etmiştir. Bunuda İhyâu ulûmi’d-dînadlı eseriyle yapmıştır. İhyâ’da ele alınan konu ise mükâşefe ilminden önce tahsil edilmesi gereken muâmele ilmidir. Böylelikle o, uhrevî saadete götüren yolun bilgisini insanlara hatırlatmak istemiştir. Çünkü halkın rehberi konumunda bulunan ulema, selefin ve ilk imamların yolundan ayrılarak bu bilginin unutulmasına öncülük etmiştir. Kısacası, Gazâlî, İhyâile dinî ilimleri ihya etmeyi amaçlamış ve bu yüzden de ulemayı tenkit etme gereği duymuştur.
  • Öğe
    A‘râf suresi, 189-190. ayetlerini anlamak bağlamında yaratılışı yeniden düşünmek
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2019) Karakuş, Abdulkadir
    A‘râf suresi 189. ayette Allah yaratılışın menşeinden bahsederek insanı nefsi vâhideden / tek bir türden, eşini de aynı türden yarattığını beyan eder. 190. ayette ise bu insanların Allah’ın kendilerine verdiği evlatları sebebiyle şirke düştüklerinden bahseder. Tefsir kaynakları nefsi vâhideyi Âdem, eşini de Havva olarak algılayarak bu algının kaçınılmaz bir sonucu olarak, Hz. Âdem ve Havva’nın doğan çocukları sebebiyle şirke düştüklerini çoğunlukla kabul ederler veya peygamber olan Hz. Âdem’in şirke düşmesinin muhal olduğu düşüncesiyle ve zorlama yorumlarla böyle bir şeyin olamayacağını ispatlamaya çalışırlar. Bu makalede bu ayetlerde belirtilen nefsi vâhide kavramı çerçevesinde yaratılış konusu ele alınacak ve söz konusu ayetlerin anlamı belirlenmeye gayret edilecektir.
  • Öğe
    Din ve eğitim bağlamında yorgunluk toplumu
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2019) Turanalp, Muhammed Fatih
    Din ve eğitim olgusu, bir yanı insana uzandığı için geçmişten bugüne değin üzerinde hep düşünülen ve tartışılan alanlar içerisinde yer almıştır. Modern öncesi ve modern dönemi, kapsamı itibariyle sınırları daha belirgin ve belli pratikler üzerinden ele almak daha mümkünken, post modern dönem olarak adlandırılan yakın dönem gerçekliğini belli kalıp ilkeler ve tanımlar çerçevesinde irdelemek büyük belirsizlikler ve zorluklar içermektedir. Her şeyin hızla değiştiği dünyada görece geçmiş zamanlı olarak yapılan tanımlamalar ve ortaya atılan fikirler, değişim paradigması içerisinde ister istemez arkaik unsurlar taşımakta ve değişen çağın dinamikleri ile birlikte değerlendirilmesi gereken yenilikçi bakış açılarına ihtiyaç olduğu görülmektedir. Bu çalışmada, post modern döneme ilişkin sentezleyici fikirleri ile ön plana çıkmış yaşayan düşünürlerden olan Byung-Chul Han’ın “Yorgunluk Toplumu” isimli kitabında yer alan düşünce katmanları, Han ve benzer fikirlere sahip seleflerinin bakış açıları üzerinden ele alınmıştır. Daha sonra bu katmanlara ilişkin din ve eğitim yansımaları, ilgili literatür bağlamında değerlendirilmiştir.
  • Öğe
    Nebevî Tıp arasında zikredilen hacamatın fıkhi hükmü
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2019) Aytekin, Mehmet Ali
    Kandan kaynaklı bazı hastalıkların tedavisinde kullanılan hacamatın çok eski bir geçmişi vardır. Arap toplumunda da yaygın bir şekilde uygulanan hacamat, Hz. Peygamberin, bazı rahatsızlıklarından dolayı kullanması ve kullanılmasına teşvik etmesi ile Müslüman toplumlarda daha önemli bir hale gelmiştir. Bazı eserlerde, rivayet edilen hadislerin lafzından hareketle hacamatın nerede ise tüm hastalıklara şifa olduğu bilgisi yer almıştır. Ancak hadis âlimleri umum lafızların husus ifade ettiğini, dolayısıyla hacamatın kandan kaynaklı bazı hastalıklara şifa olabileceğini söylemişlerdir. Yine hacamatın sünnet olduğu dile getirilerek hiçbir hastalık olmasa da sık sık hacamatın yapılmasının bir sünneti canlandırmak olduğu dile getirilmiştir. Fakat fıkıh kitaplarımızda diğer tedavi yöntemleri gibi hacamatın da mubah olan bir tedavi yöntemi olduğu vurgulanmış, bu uygulama sünnet kapsamında ele alınmamıştır.
  • Öğe
    Avrupa’da Oryantalizmin ortaya çıkışı ve Dozy’nin, İslam’ın aslîliği hakkındaki iddialarına karşı İsmail Fennî Ertuğrul’un savunması
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2019) Uğur, Hakan
    Yaklaşık 1000 yıllık bir geçmişi olan Oryantalizm çalışmaları, başlangıçta bağnaz, saldırgan ve gerçeklikten uzak bir kimlik taşıyordu. Avrupa dünyasının İslam ve Müslümanlar hakkında bilgilenmelerinin ardından son 2-3 yüzyıl içinde Kur’an ve İslam hakkında ilmi kabul edilebilecek eserler hazırlanmaya başlanmıştır. Bu çalışmaların ortak yönlerinden birisi de İslam’ın ilahi bir din, Kur’an’ın ilahi bir kitap olmadığının ispat edilmesi hedefine yönelik olmasıdır. 19. yüzyıldan itibaren oryantalistlerin hazırladığı eserlere karşı Müslüman ilim adamları tarafından reddiye türü eserler yazılmaya başlanmıştır. Bu yüzyıl içinde meşhur olmuş oryantalistlerin biri de Fransız Reinhardt Dozy’dir. Onun hazırladığı ve Abdullah Cevdet tarafından “Tarih-i İslâmiyyet” adıyla Türkçe’ye tercüme edilmiş olan “Essai sur l’Histoire de l’Islamisme” eser, İslam’a ve Hz. Peygamber’e dair pekçok iftiralar içeriyordu. Bu eser hakkında hazırlanan pek çok reddiyeden biri de İsmail Fennî Ertuğrul’un “Kitab-ı İzâle-i Şükûk” adlı eseridir. Ertuğrul’un bu esede ele aldığı konulardan biri de Dozy’nin, İslam’ın ilahi bir din olmadığına dair iddialarıdır. Ertuğrul, Dozy’nin bu konudaki cümlelerini teker teker ele alarak değerlendirmektedir. Bu savunmasında Avrupalı bazı aydınların sözlerini delil olarak kullanmış ve bazı akli değerlendirmeler yapmıştır. O dönemin bir entelektüel tartışmasını yansıtması bakımından onun değerlendirmeleri önemlidir.
  • Öğe
    Blaise Pascal’ın imanın rasyonelliğine dair düşünceleri üzerine bir analiz
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2019) Basmacı, Abdullah; Erdem, Ömer Faruk
    Blaise Pascal 17.yy’da yaşamış ünlü bir Fransız düşünür ve bilim adamı olarak bilinmektedir. Pascal üzerine yapılan çalışmaların bir kısmında akılcı bir filozof bir kısmında ise fideist bir filozof olduğuna dair düşünceler öne sürülmektedir. Bir suje-obje ilişkisi olan îman konusundaki düşünceleri üzerinde yeterince durulduğu takdirde onun bir fideist mi yoksa akılcı mı olduğu konusuna açıklık getirilebilir. Pascal, îman, inanç ve akıl kavramlarını ayrı ayrı ele almakta ve her birinin içerik ve fonksiyonunu ayrı değerlendirmektedir. Bu bağlamda onun îmandan, inançtan ve akıldan bahsederken neleri kastettiği önemli bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin akıl denildiğinde Pascal için sadece tek bir akıl türü anlaşılmamakta matematiksel akıl, sezgisel akıl, bilimsel akıl, doğal akıl, sahih akıl gibi farklı tasnifler karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışmada din felsefesinin problemlerinden biri olan akıl-îman ilişkisi Pascal’ın düşünceleri kapsamında ele alınarak analiz edilmeye çalışılacak ve Pascal hakkında ortaya çıkan birbirinden tamamen farklı görüşlerin sebep oldukları kafa karışıklıklarına bir çözüm aranacaktır.
  • Öğe
    Müzzemmil suresinin yirminci ayeti bağlamında zekat emri
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2019) Çiftçi, Ali
    Mekke döneminde nazil olan ayetlerde önce it’am, taam-i miskin/fakirin yiyeceği, ikram gibi kavramların yer aldığı görülmektedir. Orta dönem Mekki ayetlerde ise zekkâ, tezekkâ, yetezekkâ lafızlarıyla birlikte, zekat kavramının kullanıldığı ve mali bir mükellefiyetin temellerinin bu dönemde atıldığı görülmektedir. Zekatın zikredildiği ayetlerde mü’minler muhatap alınmaktadır. İlk inanan topluluğun önce öne çıkan eylemlerinin başında iman, namaz ve zekat olduğuna vurgu yapılmaktadır. Mekke döneminde nazil olan Müzzemmilsuresinin 20. ayetinde emir formatında “zekatı veriniz”ifadesi yer almaktadır. Müzzemmilsuresinin nüzuluna dair farklı yaklaşımların temelinde, surenin ilk ayetlerinde zikredilen gece kıyamının ne kadar sürdüğü konusu önemlidir. Bazı müfessirler bu sürenin bir yıl veya iki yıl kadar olduğunu, bazıları da bu sürenin on yıl olduğunu ileri sürmüşlerdir.Bu ayetin indiği döneme ait müfessirler arasında farklı mülahazalar vardır. Bu çalışmada farklı görüşlere değinilmiştir. Taberi, Ebu Hayyan, Zemahşeri, Fahreddin er-Râzî, Elmalılı, İzzet Derveze, Mevdudi gibi alimler, Müzzemmil20. Ayetinin nazım bakımından uzun olması, Medeni ayetlere benzemesi ve içerisinde yer alan bazı konuların Medine’de yürürlüğe konulacak olması sebebiyle, zekat emrinin yer aldığı bu ayetin tamamının veya bir kısmının Medine’de nazil olduğu görüşünü ortaya koymuşlardır. İbn Kesir ve Muhammed Ali es-Sayis Müzzemmil suresinin bütün ayetlerinin Mekke döneminde indiği yönünde bir görüş öne sürmüşlerdir ki, bu surenin tamamının Mekke’de nazil olduğu görüşünü ileri süren müfessirlerin kanaatleriyle uyum arz etmektedirler. Bu alimlere göre zekatın farzıyyeti Mekke döneminde başlamıştır. Medine döneminde ise zekatın nisabı, miktarı vb. konular Hz. Peygamberin de teşri’ yetkisiyle sistemleştirilmiş ve kurumsallaştırılmıştır.