Sayı 47 (2019)

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 21
  • Öğe
    Molla Fenârî'nin varlık ve bilgi anlayışı
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2019) Aslan, Mahmut
    Osmanlı düşüncesinin baş mimarlarından biri olarak kabul edilen Molla Fenârî (v. 834/1431), akli ve nakli ilimlerde yüksek mertebelere ulaşmış; kendi devrinde şer'i ilimlerle tasavvuf arasında kayda değer sentezlerde bulunmuş ender şahsiyetlerden biri ve önemli bir Osmanlı mutasavvıfıdır. Osmanlı Devleti’ne müderris, kadı ve şeyhülislam olarak büyük hizmetlerde bulunmakla beraber Osmanlı devletinin ilk şeyhülislamı olarak kabul edilir. Osmanlı Devleti'nin siyâsî, ilmî ve entelektüel hayatına, icrâ ettiği görevleri, yazdığı eserleri ve yürürlüğe koyduğu birçok yenilikleri ile önemli tesirlerde bulunmuştur. Betül Gürer’in, Molla Fenârî' nin Bilgi ve Varlık Anlayışı adlı doktora tezinden kitaba uyarlanmış eserde; Osmanlı'nın ilmî, siyâsî ve düşünce tarihinde mühim izler bırakmış olan Molla Fenârî'nin bu izlerinin metafizik ve entelektüel arka planına, onun bilgi ve varlık nazariyesini ele alarak yaklaşılmaktadır. Eserin konusu, Molla Fenârî' nin bilgi ve varlık görüşünün Tasavvuf bilim dalı çerçevesinde incelenmesidir.
  • Öğe
    Mevlana Celaleddin Rumi'nin unutulmuş mesajı
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2019) Işıkçeviren, Betül
    İslami Araştırmalar Enstitüsü tarafından 2012 yılının en etkili 500 Müslümanı arasında gösterilen ve "Hayatım aramakla geçti" diyen Shems Friedlander’ ın ‘Mevlâna Celâleddin Rumi'nin Unutulmuş Mesajı’ ismiyle kaleme alınan eseri, Sufi Kitap Yayınları tarafından 2017 yılında okuyucuların teveccühüne sunulmuştur. Eserin çevirisi Ömer Çolakoğlu tarafından yapılmıştır.
  • Öğe
    Hz. Şems’ten Hz. Mevlânâ’ya, Hz. İbnü’l-Arabî’den Kadın Velilere Uzatılmış Yol
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2019) Harmankaya, Osman Zahit
    Tasavvuf sahasında nitelikli çalışmalarıyla bilinen Necmettin Erbakan Üniversitesi Ahmet Keleşoğlu İlahiyat Fakültesi Tasavvuf Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hülya Küçük tarafından kaleme alınan Nefes Yayınevi tarafından yayınlanan Hz. Şems’ten Hz. Mevlânâ’ya, Hz. İbnü’l-Arabî’den Kadın Velilere: Uzatılmış Yol, Hz. Şems ile başlayıp Hz. Mevlânâ ve oğlu Sultan Veled ile devam eden Hz. İbnül-Arabî ve şarihesi Sittü Acem ile kadın velilere kadar uzanan, okuyucularını uzun ve doyumsuz bir ilmi ve manevi yolculuğa çıkaran nitelikli bir çalışmadır. Kitap hakkında değerlendirmeye geçmeden önce belirtmek gerekirse, her kesim insana hitap eden akıcı, sade ve anlaşılır bir dili ve üslubu olduğunu ifade etmek yerinde olacaktır.
  • Öğe
    Medine’de sosyal hayat - Dört halife dönemi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2019) Kapar, Mehmet Ali
    Feyza Betül Köse’nin Medine’de Sosyal Hayat adlı kitabı yazarın aynı zamanda doktora tez çalışmasıdır. Eserin ön kapağında Medine şehrinden minyatürler yer alırken arka kapağında alanında ilk çalışma olma özelliği taşıyan eserin içeriği hakkında bilgiler verilmektedir. Eser, okuyucuyu kitaba hazırlayan “Medine’nin Bulunduğu Coğrafya ve Araplar” başlığıyla giriş yapmaktadır. Çalışma, beş bölümden oluşmaktadır ve bu bölümlerin her birinde Asrı saadet dönemi Medine’sinin bir yönü incelenmektedir. Birinci bölümünde Medine’nin; fiziki, ikinci bölümünde demografik, üçüncü bölümünde sosyal, dördüncü bölümünde idari, beşinci ve son bölümünde ise iktisadi yapısı ele alınmaktadır. Yazar eserini kaleme alırken klasik İslam tarihi ve Hadis kaynaklarını temel almış, ayrıca konuyla ilgili çağdaş çalışmaları da inceleyerek titiz bir çalışma ortaya koymuştur. Bu çalışmamızda Feyza Betül Köse'nin kaleme aldığı "Medine’de Sosyal Hayat -Dört Halife Dönemi-" başlıklı eserin incelemesi yapılacaktır.
  • Öğe
    2018 Yılında gerçekleştirilen cami konulu iki akademik faaliyet üzerine
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2019) Şenat, Fatma Asiye
    Bugünlerde konunun hangi yönlerine özellikle odaklanıldığını, nasıl bir anlatım yolu takip edildiğini pek net tanımlayamam ama şundan kesinlikle eminim ki; bir zamanlar İmam-Hatip liselerinde öğrenim gören pek çok öğrencinin muttali olduğu en önemli bilgilerden biri, Müslümanın hayatında caminin konumunun olması gerektiği yerde durmadığıydı. Bu konu açıldığında Hz. Peygamber’in hayatında mescidin hayatın merkezinde yer aldığı, pek çok önemli kararın orada alındığı, onun hayatındaki pek çok kritik anın yine orada yaşandığı üzerinde ısrarla durulurdu. Detaylarıyla öğrencilere anlatılırdı ki; ilk müminler sadece günde beş kez namaz kılmak için biraraya gelmemişti mescidde, orada kıyılan nikâhlar vardı, başkomutan vasfıyla savaşa dair detaylar orada görüşülmüştü. Peygamber mescidi hapishane de olmuştu, hazine de, okul da. Bu minvaldeki bilgi çoğu kez Peygamber uygulamasının ne yazık ki korunamadığı, yaşanan çağda korunamadığı vb. bir dizi ifadeyle son bulurdu.
  • Öğe
    Budist mantığında “Mantık” nedir
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2019) Factor, R. Lance; Özdil, Mahmut Sami
    Bu makalede Budist mantığında kullanılan kıyas türlerinin mantıksal değeri tartışılmaktadır. Yazar makalede, Dauglas Daye gibi bazı mantıkçılar tarafından bir kıyas olarak görülmeyen beş öncüllü Nyaya çıkarımlarının aslında Peirce'ün retrodüktif çıkarım tarifine uyduğunu iddia etmektedir. Bu iddiası ile batılı anlamıyla tam bir mantık olmadığı ileri sürülen Budist mantığının batı mantığı ile benzerlik taşıdığını ortaya koymaya çalışmakta ve üzerinde daha fazla çalışma yapılması gerektiğine dikkat çekmektedir.
  • Öğe
    Kuşluk Namazı ile ilgili Hz. Âişe’den nakledilen rivayetlerin değerlendirilmesi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2019) Baloghlanlı, Aslan
    Kuşluk namazı hakkında Kütüb-i sitte ve diğer kitaplarda sahih, hasen ve zayıf rivayetler yer almaktadır. Ancak yine aynı kitaplarda zahiren böyle bir namazın var olmadığı zannını oluşturur tarzda rivayetler de mevcuttur. Hz. Peygamber’den (s.a.v) kuşluk namazı ile alakalı en çok rivayette bulunan sahabi Hz. Âişe’nin rivayetlerinde bu durum açıkça görülür. Sıhhat farkı dikkate alınmadan bakıldığında Hz. Âişe’den (ra) konu ile alakalı altı farklı rivayetin geldiği görülür. Bu rivayetlerden bazıları Peygamber’in (s.a.v) kuşluk namazını kılmasına delalet etse de bir kısmı zahiren kılmadığını göstermektedir. Öyle ki, bu hadisler Peygamberin (s.a.v) kuşluk namazını kılması hakkında dört farkı bilgi vermektedir. a. Peygamber (s.a.v) kuşluk namazını kılardı. b. Peygamber (s.a.v) seferde ve hazarda kuşluk namazını kılmadı. c. Hz. Âişe Peygamberi (s.a.v) kuşluk namazı kılarken görmemiş ama kendisi kılmaktadır. d. Peygamber (s.a.v) yalnız seferden geldiğinde kılıyordu. Bu makale kuşluk namazının hükmünü belirlemek amacıyla yazılmamaktadır. Kısa olarak kuşluk namazının var olan bir sünnet namazı olduğunu bildirdikten sonra konu ile alakalı Hz. Âişe (ra) rivayetleri ele alınıp değerlendirilecektir.
  • Öğe
    Hamza Nigârî’nin farklı islam yorumlarına yaklaşımı
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2019) Şenzeybek, Aytekin
    Bir dini benimseyen her insanın, inandığı dine bakış açısı farklılık arz eder. Kişinin doğup büyüdüğü aile ortamı, içerisinde yetiştiği toplumsal yapı, sahip olduğu ilmi birikim, kültür seviyesi vb. pek çok etken bu farklılıkları ortaya çıkarır. Temel ilkelerde aynı düşünen insanlar bir araya gelerek mezhep, tarikat, cemaat vb. dini yapılar içerisinde kendilerine yer edinirler. Hamza Nigârî’yi de bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Nitekim o, Hz. Ali neslinden gelen, büyük dedeleri Hicri I. veya II. yüzyıllarda Hicaz’dan Azerbaycan/ Karabağ’a hicret eden, burada Müslüman Türk kültürü içerisinde doğup büyüyen, ardından Anadolu’ya göç ederek buranın kültür havzasına etki eden ve bu kültürden etkilenen bir kişidir. O, önce Karabağ’daki Sünni hocalardan medrese eğitimini almış ardından da Nakşibendi Tarikatının Halidiyye koluna intisap etmiştir. Bu yönüyle Hamza Nigârî, Sünni bir mutasavvıf olarak karşımıza çıkmaktadır. Bununla birlikte, eserlerinde Hallac-ı Mansur’u övmesi, Nakşi/Halidi olmasına rağmen Konya Mevlevi tekkesinde erbain çıkarması, II. Abdülhamid döneminde Râfızîlikle suçlanarak sürgüne gönderilmesi çelişki olarak görülmektedir. Ancak bütün bunlar onun çok kültürlü, çok dinli, çok uluslu toplumlarda elde ettiği birikimlerin bir yansıması olarak kabul edilmelidir. Nigârî’nin hayatının büyük bölümünü Ruslarla mücadele ederek geçirdiği göz önüne alındığında onun temel amacının İslam toplumunu esaret altına almak isteyenlere karşı, farklı dini yorumlara sahip olan Müslümanlar arasında İslam kardeşliğini tesis etmek olduğu anlaşılmaktadır.
  • Öğe
    Bir müceddid olarak Şâh Veliyyullâh ed-Dihlevî’de tevhid ve şirk anlayışı
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2019) Güngör, Fatih
    İslam dininin temel ilkesini, tevhîd inancı oluşturmaktadır. Ona muhalif olan veya onu bozan her unsur ise, şirk olarak nitelendirilmiştir. Bu adlandırmalar, dinin tanımıyla doğrudan ilişkilidir. Zira dinin aslını koruması, onun sınırlarının bilinmesiyle mümkündür. Bu durum, dinin anlaşılması, yaşanması, tebliği, temsili ve topluma yansıma şekillerinde olumlu bir etki oluşturur. Zaman içerisinde bu sınırların matlaşması söz konusu olabilir. Fakat bu hususta gündeme gelecek her türlü belirsizlik, dinin yukarıda belirtilen yönlerinde olumsuz etkiye yol açacaktır. Buna sebep olabilecek en büyük etken ise insan; yani algı ve yorum faktörüdür. Böyle bir durumda dini aslî konumuna kavuşturmak için yapılması gereken ilk şey, onun aslî sınırlarına yeniden vurgu yapmak olsa gerektir. İslam dininin saf tevhîd anlayışında, tarihin akışı içerisinde insan unsurunun etkisiyle çeşitli bozulmalar olmuştur. Özellikle farklı inanç ve kültürlerle beslenmiş kişilerin sonradan intisap ettikleri dini, önceki birikimleriyle yorumlamaları, dinin aslında bulunmayan şeylerin ona dâhil edilmesine neden olmuştur. Bu olumsuz durumun, çeşitli dönemlerde farklı âlimler tarafından ıslah veya tecdid gibi isimler altında izalesi yoluna gidilmiştir. Bu konudaki sembol isimlerden bir tanesi de, Şâh Veliyyullâh ed-Dihlevî’dir. Onun bid’at ve hurafelerle mücadelesi her ne kadar bazı yöntemsel sorunlar barındırsa da, probleme sebep olan anlayışı hedefe koyması yönüyle kıymetlidir. Zira o, sorunları nedenleriyle ele almaya ve somut/ilkesel çözümler sunmaya çalışmıştır. Tarih içerisinde bu bağlamda yapılan özgün çalışmaların güncellenmesi, günün aynı nitelikteki sorunlarına ışık tutması açısından önemlidir. Bu makalede, Şâh Veliyyullâh ed-Dihlevî’nin bid’atlerle mücadele bağlamında tevhîd ve şirk konusundaki düşünceleri ele alınmıştır.
  • Öğe
    Oryantalist Dozy’nin Kur’an hakkındaki iddialarına İsmail Fennî Ertuğrul’un verdiği cevaplar
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2019) Uğur, Hakan
    Pek çok araştırmacıya göre 11. yüzyıldan itibaren İslâm ve Kuran hakkında yapılan oryantalist çalışmalar, 19. yüzyıldan itibaren akademik bir disipline kavuşmuş ve nispeten biraz daha ılımlı bir form kazanmıştır. Bu çalışmaların en çok yoğunlaştığı konuların başında Hz. Peygamberin Allah tarafından gönderilmediği ve Kur’an’ın insan ürünü bir kitap olduğudur. 19 ve 20. Yüzyılda Müslümanlar bu saldırılara karşı reddiye türü eserler yazmaya başlamışlardır. İsmail Fennî Ertuğrul, oryantalist Reinhardt Dozy’nin İslam hakkında iftiralarla dolu olan ve Abdullah Cevdet tarafından “Tarih-i İslâmiyyet” adıyla Türkçe’ye tercüme edilmiş olan “Essai sur l’Histoire de l’Islamisme” başlıklı eserinin Müslümanların zihinlerini bulandırmaması için “Kitab-ı İzâle-i Şükûk” adlı eseri kaleme almıştır. Ertuğrul bu eserde Dozy’nin İslâm, Kur’an ve Hz. Peygamber hakkında ileri sürdüğü iddia ve saldırıları başlıklar halinde ele alarak cevaplandırmış ve bu reddiyede Fransızca kaynaklardan istifade ederek modern bilimin imkânlarını kullanmıştır.
  • Öğe
    Hanefî ve Şafiî fıkıh kitaplarında geçen delil olmaya elverişsiz rivayetler -el-Hidâye ve eş-Şerhu’l-Kebîr örneği-.
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2019) Altıntaş, Fatma Betül
    Hadisler, fıkıhta hüküm istinbâtında başvurulan delillerdendir. Fakîhin, herhangi bir konuda doğru hükme ulaşması için, kullandığı materyallerin de uygun olması gerekir. Fakîhlerin hüküm verirken delil olarak ihticâca elverişli olmayan rivayetler kullandıklarına dair iddia öteden beri tartışılagelmektedir. Bu çalışma, Ebü'l-Hasen Burhânüddîn Alî b. Ebî Bekr b. Abdilcelîl el-Ferganî el Mergīnânî’nin (ö. 593/1197) kaleme aldığı el-Hidâye şerḥu Bidâyeti'l-mübtedî isimli eser ile Ebü'l-Kâsım Abdülkerîm b. Muhammed b. Abdilkerîm el-Kazvînî er-Râfiî (ö. 623/1226) tarafından kaleme alınan el-ʿAzîz fî Şerḥi'l-Vecîz yani daha yaygın şekilde kullanılan ismiyle eş-Şerḥu'l-kebîr isimli eserlerde kullanılan delil olmaya uygun olmayan rivayetler hakkındadır. Bu çalışma, delil olmaya elverişsiz bu rivayetlerin hadis ilmi açısından değerlendirmesini ve bu rivayetlerin uygun olmadıkları halde delil olarak kullanılmalarının muhtemel sebeplerini konu edinmektedir.
  • Öğe
    Moriskoların Hristiyanlaşma süreci
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2019) Gökalp, Hüseyin
    1492 yılında İspanyolların, Müslümanlara karşı kaybettikleri tüm toprakların geri alınmasını hedefleyen “reconquista” hareketinin öldürücü darbesi ile Gırnata şehri düştü. Endülüs’te hüküm süren son İslâm hanedanı Nasrîlerin (1238-1492) devleti yıkıldı ve Endülüs Müslümanlarının İber yarımadasındaki siyasi varlıkları sonra erdi. Bunun bir sonucu olarak da Müslümanların 712 yılında yarımadaya ayak bastığı günden beri Berberi, Arap, Yahudi ya da İspanyol olup İslamiyet’i din olarak seçen insanlar, tehcir ve din değiştirme baskılarına maruz kaldı. Tüm bunlara rağmen çeşitli sebeplerle Endülüs’te yaşamak zorunda kalmış, resmi olarak Hristiyanlık dinini kabul etmiş ancak gizliden gizliye Müslümanlığını korumuş bir kitle de varlığını sürdürmeyi başardı. Bu insanlara düşmanları tarafından aşağılayıcı bir ifade olarak Morisko ismi takıldı. Baskı, yeni duruma ayak uydurma çabası, nesiller arası din aktarımının sağlanamaması, dil değişimi gibi sebeplerle zamanla büyük oranda Hristiyanlaştılar ve son kalıntıları da 1609 yılında tehcir edildi.
  • Öğe
    Prospects for utilizing religious studies and studies of world religions for Turkish representation
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2019) Argon, Kemal
    This article suggests some additional possible scope for utilization of Turkish academic religious studies and specifically the area of world religions within a larger academic area. This could be done by representing the academic world religions product and content in interesting terms to Western audiences. This could be expanded by reviewing theory and method and content to facilitate more nuanced and deeper understanding of the field and academic production. This can be preparation for culturally representing Turkey and Islam more broadly and more effectively. Training in comparative religious methods and content in Islam and world religions can be understood to be potentially useful to overcome some existing problems and shortcomings in representation. The remarkable infrastructure for religious studies and Islamic studies in Turkey’s many universities for fostering modern academic religious studies and the traditional learning of Islam could be accessed by more people for this purpose.
  • Öğe
    Ebeveynlere göre ailede çocuğun din eğitimi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2019) Özdemir, Ömer
    Aile, bireyin kimlik ve kişiliğinin oluşması ve gelişmesinde önemli role sahip olduğu gibi bireyde dinî duygu ve düşüncenin ortaya çıkması ve şekillenmesinde de önemli role sahiptir. Bu araştırmada, aile ve ailenin din eğitimi açısından önemi kısaca ele alındıktan sonra esas olarak ebeveynlerin, çocuklarına din eğitimi verilmesine nasıl baktıkları ve çocuklarına din eğitimi verme konusunda kendilerini yeterli görüp görmedikleri tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu amaçla farklı demografik özelliklere sahip 30 aileyle mülakat yapılmış ve katılımcılara kişisel bilgiler dışında 3 açık uçlu soru sorulmuştur. Sorulara verilen cevaplar nitel veri analiz programı olan NVivo10 programına aktırılmış, bu veriler belirli temalar altında toplanıp kodlandıktan sonra analiz edilerek yorumlanmıştır. Araştırma sonucunda, ebeveynlerin, çocuklarına din eğitimi verilmesi yönünde bir düşünceye sahip oldukları; ancak kendilerini bu konuda yeterli görmedikleri tespit edilmiştir.
  • Öğe
    İslam ve Batı medeniyetinin hak, emanet ve adalet anlayışları
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2019) Acar, Abdullah
    Hak kelimesi, farklı kelimelerle ifade edilse de tüm çağlarda en üst düzeyde farkında olunan bir kavramdır. İnsan zihninin ayrılmaz bir parçası olan hak anlayışı, onun her dönemde önemli olmasını sağlamış, beraberinde diğer adalet ve emanet gibi iki kavramın da muhafaza edilmesine vesile olmuştur. Fert ve toplumların sahip oldukları bazı haklarını kötü kullanmaları, haksız uygulamaları, emanete ihanet etmeleri gibi sapmalar, peygamberlerle ıslah edilmeye çalışılmış, üstünler hukukuna dönüştürülerek yanlış uygulanan hak, adalet anlayışı ile emanet kavramlarının yeniden aslî yerine konulması hedeflenmiştir. Bu sebeple Hz. Adem’le birlikte temelleri atılan İslam Medeniyeti'nin temelini ‘hak’ , adalet ve ‘emanet’ bilinci oluşturmaktadır. Kulun yaratılmasının özünü teşkil eden ibadet “Allah hakkı”, kulların birbirlerine karşı olan görevleri ise “kul hakları” olarak isimlendirilmiş, bu iki hakka uygun yaşamanın mükâfatının dünyada selamet, ahirette ise cennet olduğu beyan edilmiştir. İslam’daki adalet ve emanete riayet etme prensibinin hak anlayışıyla doğrudan irtibatı bulunmakta ve insanoğlundan Allah’a ve kullara müteallik olan “hak emanetine” sahip çıkılması istenmektedir. Bu makalede İslam Medeniyeti'nde hukukun özünü teşkil eden hak ve emanet anlayışı ile hak nazariyesinin irtibatlı olduğu kavramlar, Batıdaki yansımalarıyla mukayeseli olarak teorik düzeyde izah edilmeye ve hakkın ferdi ve toplumsal önemi ele alınmaya çalışılacaktır.
  • Öğe
    Telifat dönemi tecvid âlimlerinden Mekki b. Ebi Talib ve Abdülvehhab b. Muhammed el-Kurtubi perspektifinden teşdid, telyin, tahfif terimlerine bir bakış
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2019) Çiftci, Ali
    Tecvid ilminin de diğer ilimler gibi kendine has terimleri vardır ki bunlar med, idgam, mahreç, ihfa, izhar, iklab, teşdid, telyin ve tahfif gibi kavramlardır. Sonraki dönem tecvide dair eser kaleme alan bir çok alimin idgam konusu altında ele almaya çalıştığı konuyu klasik dönem alimleri teşdid/müşedded başlığı altında incelemeye çalışmışlardır. Mekki b. Ebi Talip (ö.437/1045) er-Riaye adlı eserinde “el-Müşeddedat” başlığı altında konuyu işlemiş, Mekki’den sonra gelen Endülüslü tecvid alimi Kurtubi’de(ö.461/1068) el-Mudıh fi’t-Tecvid adlı eserinde teşdid başlığı altında idgam ve idgamın sonucu olarak ortaya çıkan şeddeli harf, ve bu harfte meydana gelen teşdidi sınıflara ayırmıştır. Aynı kelimede ve ya iki ayrı kelimede oluşan idgamda gunne sıfatı yok ise bu teşdidin tam ve mükemmel olduğu, fakat idgam eyleminde gunne sıfatı taşıyan harfler bulunuyor ise, bu teşdidin nakıs bir teşdid olduğu hem Mekki hem de Kurtubi tarafından kabul edilmiştir. Ra harfinin telaffuzundaki zorluk nedeniyle bu harfin şeddeli olma durumundaki telaffuzuna dikkat çekilmiş, bu harfteki tekrir sıfatının gizlenmesi şartıyla doğru bir telaffuzun gerçekleşeceği konuları üzerinde durulmuştur. Teşdid kavramının zıttı olarak tecvid alimleri telyin, tahfif terimlerini kullanmışlar, med harfi konumunda olan ‘vav’ ve ‘ya’ harflerinin kendilerinden sonra gelen harekeli ‘vav’ ve ‘ya’ harfinde idgam edilmemesini de telyin, tahfif kavramı ile izah etmişlerdir. Bununla birlikte daha çok yaygın olan kavramın idgam olduğu da bir gerçektir ki, hem dil bilimciler hem de tecvid bilginlerinin çoğu bu kavramı tercih etmişlerdir.
  • Öğe
    İbn Ma’tûk’un Dîvân’ındaki Peygamber methiyeleri
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2019) İyişenyürek, Orhan
    Arap edebiyatında methiyeler önemli bir yer tutmakla birlikte edebî ürünlerden özellikle şiirin gelişmesine katkı sağlayan başlıca tema olmuştur. Bu türün ya da dinî edebiyatın bir alt başlığı olan peygamber methiyeleri (el-Medâiḥu’n-Nebeviyye) ise methedilen kişinin konumunun manevi açıdan saygınlığından dolayı şairler tarafından özel bir ilgi görmüştür. Busebeple bu alanda çok sayıda şiir nazmedilmiştir. Bu alanda güzel eserler ortaya koymak bir ayrıcalık addedilmiştir.Bu çalışmada peygamber methiyeleri alanında eser veren şairlerden İbn Ma‘tûḳ’un Dîvân’ında yer alan iki adet peygamber methiyesi tahlil edilmiştir. Bu analiz, peygamber methiyeleri alanında klasikleşmiş bir medih şiiri dikkate alınarak karşılaştırma metodu ile yapılmıştır. Şiirlerin muhteva çözümlemesi yapıldıktan sonra beyânî üsluplar ve bedî‘î sanatlar açısından değerlerini ortaya koyabilmek için bazı örnekler üzerinde durulmuştur.
  • Öğe
    Fuhuş ve fuhşa aracılık suçlarının Osmanlı hukukundaki cezaları
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2019) Koç, Mehmet
    İslam ceza hukukunda, fahişelik yapan kadınlar zina suçunu işlemiş oldukları için bu suç, had suçları kapsamında; fuhşa aracılık ise ta‘zîr suçları kapsamında değerlendirilmektedir. Fuhuş suçunun unsur ve ispat şartları oluştuğunda faillere had cezası, oluşmadığında ise ta‘zir cezaları devreye girmektedir. Fuhşa aracılık yapanlara ise asli ceza olarak ta‘zîr cezaları uygulanmaktadır. Bu çalışmamızda, İslam ceza hukukunun büyük ölçüde tatbik edildiği Osmanlı ceza hukukunda, fahişelik ve fuhşa aracılık suçlarını işleyen faillere, şeyhülislam fetva mecmuaları ve Osmanlı örfî hukukunun yazılı kaynağı olan kanunnamelerde ne tür cezalar öngörüldüğü ve öngörülen bu yaptırımların uygulamaya geçip geçmediğini, mahkeme defterlerindeki örnekler üzerinden tespit etmeye çalışacağız.
  • Öğe
    Kavram olgusu; dînî kavramların öğretimi, önemi ve sınırlılıkları üzerine
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2019) Çetinel, Hasan
    İnsanın doğumundan ölümüne uzanan süreçte onun dış dünyayı algılamasına; varlıklar, olaylar ile olgular arasındaki benzerlik ve farklılıkları ayırt etmesine, olası zihinsel karmaşalardan korunmasına katkı sunan kavramlar, bu yönleriyle kancalara benzetilirler. Kavramlar aracılığı ile her düşünce, karşılık geldiği anlama uygun tarzda insan zihninde ilgili olduğu kancaya takılarak bir düzene kavuşur. Bu sebeptendir ki, okullarda yürütülmekte olan öğretim süreçlerinin en önemli aşaması, kavram öğretimidir. Okullarda kavram öğretimi, uzman öğreticiler eliyle, formal tarzda, bir sistem dâhilinde yürütülmeye çalışılsa da; öğrenen, öğretici, takip edilen strateji ve öğrenilecek kavram orijinli sınırlılıklar nedeniyle eksik veya yanlış öğrenmeler meydana gelebilmektedir. Kavram öğretimiyle ilgili bu sınırlılıklar, beşerî dil düzeni içerisinde ortaya çıkan kavramları, birtakım anlam olayları ile dönüştüren ve kendi sahasına dâhil eden din olgusu ve dînî kavramlar için de söz konusu olabilmektedir. Din öğretimi süreçlerinin doğru ve etkin planlanabilmesinde bu sınırlılıkların tespit edilerek uygun öğretim stratejilerinin geliştirilmesi önem arz etmektedir.
  • Öğe
    İslâm aile hukukunda evlilik ve boşanma nafakası bağlamında süresiz nafaka yasası
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2019) Uyanık, Mehmet Zeki
    İslâm, aileyi toplumun temeli olarak kabul eder, nikâh ile de bu kurumu ve nesli koruma altına alır. İslâm, ailenin huzurlu olması için ailenin fertlerine bir takım maddî ve manevî sorumluluklar yükler ve haklar tanır. Bu sorumluluk ve haklardan biri de nikâh akdi sonucu ortaya çıkan nafakadır. İslâm hukukuna göre, nikâh akdi ile birlikte koca nafakadan sorumlu, eşi de nafakayı hak eden taraf olmaktadır. İslâm, aile birliğini ve devamını istemekle birlikte boşanmayı da meşru görmektedir. Nikâh akdi taraflara sorumluluklar ve haklar yüklediği ve sağladığı gibi aynı şekilde boşanmada da kocanın nafaka sorumluğu, eşinin de nafaka hakkı vardır. Ancak boşanma nafakasının İslâm hukukunda bir süresi vardır. Medeni Kanuna göre eşlerden her ikisi de nafaka vermede ve almada hak ve sorumluluk sahibidir. Boşanma halinde de boşanmadan dolayı yoksulluğa düşecek tarafın diğerinden nafaka alma hakkı vardır. Medeni Kanun, boşanma nafakasını İslâm hukukunun aksine bir süre ile sınırlandırmamıştır. Bundan dolayı boşanma neticesinde yoksul düşen eş, hukuki bir bağı kalmamasına rağmen ayrıldığı eşinden çok uzun bir süre nafaka alabilmektedir. Bu durum, İslâm hukuku ile çelişmekte ve kul hakkına sebebiyet vermektedir. Bu makalede, boşanma nafakası her iki hukuk açısından ele alınacak ve değerlendirilecektir.