Makale Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 32
  • Öğe
    Namık Kemal'de İslami İnanç Telakkisi
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi, 1985) Göçgün, Önder
    Daha önce yaptığımız bir araştırmada, Nâmık Kemâl'in varlık meselesi ve Allah telâkkisini nasıl ele aldığı üzerinde durmuş; O'nun çeşitli eserlerinden hareketle, Allah'ın güzel isimleri demek olan Esmâü'l-Hüsna'ya veya Esma-yı Hüsna'ya ne şekilde yer verdiğini tesbit etmiş­tik. Bu makalemizde de, şairimizin İslami inanç telâkkisini; Allah'ın Kemâl Sıfatları, Allah'ın Cemâl Sıfatları ve Allah'ın Celâl Sıfatları ana baş­lıkları altında, gene eserlerinden yola çıkarak tesbite ve tahlife çalışa­cağız.
  • Öğe
    Etik ile estetik arasında Türk edebiyatçısı yahut bir mürşit olarak romancı
    (2018) Engin, Ertan
    Yeni Türk edebiyatınınbaşlangıcından itibaren; Rasyonalist Şinasi’den, Romantik Namık Kemal’e ondan NatüralistNâbizâde Nâzım’a ve orta sınıfın sesi olan Ahmet Mithat’a kadar, sanat veedebiyatın etik, ahlakî bir vurgusu olması gerektiğine inanan ve bunu dilegetiren çok sayıda edebiyatçı saymak mümkündür. Söz konusu etik, ahlakî vurguServet-i Fünûn’a gelindiğinde hem daha cılızlaşır hem de daha da önemli olarak–en azından bize göre- farklı bir boyuta taşınıp, etik estetiğin içindeeritilir. Dolayısıyla Birinci ve İkinci dönem Tanzimat edebiyatçıları ileServet-i Fünûn topluluğu arasındaki ayrışmayı/mesafeyi aynı zamanda bu noktadanda temellendirmek olasıdır. Kabaca ve genel olarak belirtmek gerekirse bu ikitavır, günümüze dek izlerini belirgin yahut örtük biçimde bırakarak devam eder.Edebiyat/estetik ile etik arasında akrabalığı bir postüla olarak kabul edenlerve salt estetiğin dahi etiğe hizmet ettiğine inananlar. Bu yazı daha ziyadebirinci grubun zihin yapısına ilişkin kimi irdelemeleri içermekte, bu yapınınmesele ettiği ve etmediği bazı problematikleri ortaya koymayı ve bunlarüzerinde düşünmeyi amaçlamaktadır.
  • Öğe
    İki şiir bir hikâye: Benzer sanatkâr duyarlığı
    (2017) Aslan, Hanifi
    Yazar/sanatçının duyuş, düşünüş ve hadiseleri değerlendiriş yönünden; dar anlamda mensubu olduğu toplumun/ulusun, geniş anlamda insanlık âleminin bir üyesi olması hasebiyle eserlerinde bunun izlerini, yankısını göstermesi olağan bir husustur. İki yönden olağandır: Hem müktesebatı itibariyle zorunlu bir sonuçtur hem de ürünlerini onlar için ortaya koymaktadır. Sartre, edebiyat "sizi bir kavganın içine atıverir" diyor Edebiyat Nedir?'de... Burada 'edebiyat' kelimesi sanatçının ortaya koyduğu ürün olarak da okunabilir. Yazar/sanatçı ait olduğu çevreyle bağlantılı olarak ortaya koyduğu ürünlerinde onların sevinç ve tasalarında yanlarında olacaktır. Bu, umumi felaketlerde yahut 'milli' hususlarda daha çok böyledir. Herkesin/her kesimin kendince çözüm aradığı bir felaketle karşılaşma zamanında elbette sanatkâr da - duygusal açıdan hassasiyetini bildiğimiz bir kesim - bir çözüm sunacak, çareler arayacak; hiç olmazsa dikkati yoğunlaştırmak, problemi belirgin kılmak için çaba harcayacaktır. Bunun en çarpıcı örneklerinden birini, Kurtuluş Savaşında oluşturmaktadır. ney üfleyerek cepheye giden Konyalı neyzenler Yahya Kemal'in "Süleymaniye'de Bayram Sabahı"nı, Mehmet Akif'in "Ağzım kurusun yok musun ey adl-ilahi" mısraıyla bilinen şirini ve Halit Ziya'nın "Hazin Bir Cuma"sını - benzer konuları işlediklerini düşündüğümüz için - karşılaştıracağız. Adı geçen edebî metinler sosyolojik perspektiften değerlendirilmeye çalışılacaktır. Vurgulanan husus, sanatkârın kendine has duyarlığı ve kanaat önderliğidir.
  • Öğe
    Türkiye Türkçesinde sınır öncesi bakış açısı ve yaklaşma
    (2015) Doğan, Talip; Usta, Çiğdem
    Yaklaşma, olmanın eşiğinde iken olmamış olaylara dair; görünüş, kiplik ve zamanı aynı anda ilgilendiren bir kategoridir. Sınır öncesi bakış ise eylemin gerçekleşmesi için aşılması gereken kritik sınırın hemen öncesine yönelen bir görünüş değeridir. Yaklaşma, sınır öncesi bakıştan farklıdır ancak yaklaşma semantiğinin oluşması için sınır öncesi bakış zorunludur. Çünkü "olmanın eşiğinde" anlamı, sınırın öncesine bir bakış gerektirmektedir. Nitekim yaklaşmanın işaretlenmesinde sınır öncesi bakış kodlayıcıları önemli rol oynamaktadır. Çalışmada, Türkiye Türkçesinde bahsi geçen kodlayıcılar gösterilmeye ve yaklaşma-sınır öncesi bakış ilişkisi belirlenmeye çalışılmıştır
  • Öğe
    Bir söz dizimi terimi: Özel isim grubu
    (2018) Özkan, Abdurrahman
    Türkçe kaynaklarda bazı kavramların adlandırılışı ve bazı terimlerin içerikleri, tanımları, kullanılışları konusunda farklılıklar ve eksiklikler bulunmaktadır. Farklı kavramlar bazen aynı adla karşılanmaktadır. Bu durum adlandırma mantığına aykırıdır. Çünkü bir kavram bir terimle karşılanır, birden fazla kavram aynı terimle karşılanmaz. “Mehmet Akif Ersoy, Yahya Kemal Beyatlı, Reşat Nuri Güntekin” gibi yapılar söz dizimi kaynaklarında genellikle birleşik isim / birleşik isim grubu gibi adlarla adlandırılmaktadır. Aynı şekilde Türkçe kaynaklarda “hanımeli, ayakkabı” gibi yapılar da birleşik isim olarak adlandırılmaktadır. “Reşat Nuri Güntekin” ile “hanımeli” gibi yapıları farklı terimlerle karşılamak gerekir. Değişik kelime grubu kalıplarıyla cins adlarının oluşturdukları birlikler ile eksiz olarak özel isimlerin oluşturdukları birlikler aynı terimle karşılanmamalıdır. Çalışmamızda birleşik isim grubu teriminin kaynaklardaki durumu belirlendikten sonra içeriği ve kapsamı hakkında değerlendirmeler yapılmıştır. Bu çalışmada, söz konusu bilgiler ışığında, “Reşat Nuri Güntekin” gibi yapılar için “özel isim grubu” terimi teklif edilmiştir.
  • Öğe
    Kutadgu Bilig Nüshalarında Dizine Alınmayan Sözcükler
    (2018) Mert, Abdullah
    Türk dili tarihinde önemli bir yere sahip olan Kutadgu Bilig, Yusuf Has Hacib tarafındanKarahanlı Türkçesiyle kaleme alınmıştır. Asıl yazması kayıp olan eserin günümüze üç nüshasıulaşmıştır. Elimizde bulunan nüshalar; Viyana (Herat), Mısır (Kahire) ve Fergana nüshalarıdır.Nüshalar birbirinden farklı tarihlerde ve farklı merkezlerde istinsah edildikleri için her bir nüshadadiğer nüshalarda yer almayan sözcükler bulunmaktadır.Kutadgu Bilig’in metin yayınını Reşit Rahmeti Arat yapmıştır. Arat’ın ömrü vefa etmediği içinKemal Eraslan, Osman Fikri Sertkaya ve Nuri Yüce, Arat’ın hazırladığı tenkitli metni esas alarakKutadgu Bilig dizinini hazırlamışlardır. Tenkitli metinde dipnotla gösterilen bazı sözcükler dizinealınmamıştır. Bu sözcüklerin bir kısmı Türkçenin tarihî seyrindeki ses değişmeleri (/?//y/ ‘to?-’ ‘toy-’; /?//v/ ‘ya?uk’ ‘yavuk’ vb.) neticesinde, diğer bir kısmı ise müstensihin metni farklı anlamasıveya ilgili sözcüğün denk çiftini (yo?uş a?ış) kullanmayı tercih etmesi sonucunda ortaya çıkmıştır.Bu açıdan söz konusu özelliğe sahip kelimelerin de dizinde bir şekilde yer alması, Kutadgu Bilignüshalarının söz varlığının daha eksiksiz bir şekilde ortaya konulması bakımından önem arzetmektedir. Çalışmamızda Kutadgu Bilig nüshalarında bu özelliğe sahip sözcükler incelenmiştir. Sözkonusu sözcükler; Ses Değişmesinden Dolayı Dizine alınmayan Sözcükler, Dizine Alınmayan AlıntıSözcükler ve Dizine Alınmayan Türkçe Sözcükler başlıkları altında değerlendirilmiştir.
  • Öğe
    Emşal ü Neşayi-i Türkì ve dil özellikleri üzerine
    (2013) Doğan, Talip
    Milletlerin karakterlerini, hayat karşısındaki tutum ve zihniyetlerini yansıtan atasözleri; dil, edebiyat, tarih, folklor, sosyoloji, psikoloji, felsefe gibi çeşitli alanlarla yakından ilgilidir. Bu sözler ayrıca, güçlü bir anlatıma ve kavram zenginliğine sahip olmaları yönüyle öne çıkan dil unsurlarındandır. Yerinde kullanıldığı zaman düşünceye büyük bir zenginlik katan atasözlerinde, dilin bütün imkânlarından istifade edildiği göze çarpmaktadır. Sözlü kültür ortamının ürünlerinden olan atasözleri, hayata dair her türlü hadiseyi, durumu birçok yönüyle ve renkliliğiyle aksettirir. Bundan dolayı atasözlerinde Türk milletinin ahlâk anlayışı, ortak değerleri, dini, zekâ parıltıları ve hayal gücü yer alır. Türk atasözleri, coğrafya, lehçe gibi farklılıkların ötesinde Türklüğün karakterini göstermekle birlikte aynı zamanda bir tarihî belge niteliğindedir. Türkçede atasözü, tarih boyunca sav, mesel ve darbımesel gibi kelimelerle karşılanmıştır. Bugün Azerbaycan Türklerinde atasözü yerine atalar sözü, ata baba sözleri, emsâl, emsâl-i Türkân gibi terimler kullanılmaktadır. Emåāl ü Neṣāyiḥ-i Türkì, Mìrzā ‘Elineḳì Merāġì tarafından İran Azerbaycanı’nın Meraga şehrinde 20. yüzyılın başlarında yazılmıştır. Müellif yazması olan eser, Talîk-Divanî kırması yazı ile yazılmıştır. Emåāl ü Neṣāyiḥ-i Türkì, otuz üç sayfadan ibaret olan atasözlerini ihtiva etmektedir. Atasözleri eserde, ağız özellikleri korunarak kaydedilmiş olup Arap alfabesinin harf sırasına göre dizilmiştir. Bu çalışmada, Emåāl ü Neṣāyiḥ-i Türkì’de yer alan atasözlerinin yazım, ses ve şekil özellikleri üzerinde durulmuştur. Dil özellikleri aynı zamanda tarihî lehçeler ve Oğuz grubu ağızlarıyla mukayese edilmiştir.
  • Öğe
    +DXr git- ~tuttur- yapıları üzerine
    (2018) Doğan, Talip
    Sınırlar arasılık, fiildeki hareketin başlangıç ve bitiş sınırları arasındaki bir noktasına, süreğine yönelen görünüş türüdür. Sınırlar arasılık görünüşü, bakış noktası bakımından, gerçekleşen fiilin ortasında olmasından dolayı genellikle eşzamanlı haber bildirimleri için karakteristiktir. Türkiye Türkçesinde sınırlar arasılığın işaretleyicilerinden biri de DXr git- tuttur- yapılarıdır. DXr git- tuttur- yapıları, DXr bildirme ekiyle yüklemleştirilen unsurlardaki yargının istikrarlı bir şekilde sürdüğünü anlatmak için işletilmektedir. Söz konusu yapıda yüklemleştirilmiş olan unsur, bir sözcüğüyle teşkil edilmiş sıfat tamlamasıdır. Bu sıfat tamlaması cümlede eğer özne konumunda ise git- fiili, nesne konumunda ise tuttur- fiili kullanılmaktadır. DXr git- tuttur- yapıları, odaklılık içeren bir sınırlar arasılık görünüşü sunmaktadır. Bundan dolayı söz konusu yapılarla hâlihazırda geçerli olan ve süren olaylar anlatılmaktadır. Bu yapılar, genelgeçer ya da her zaman gerçekleşen olayların ifadesinde kullanılmamaktadır. DXr git- tuttur- yapıları ayrıca ‘hayıflanma’, ‘kaygı’ gibi kiplik anlamları bildirmektedir. DXr git- yapısında -(X)yor ekinin, DXr tuttur- yapısında ise -DX ve -mXş eklerinin kullanılması karakteristiktir. Bu uyum, git- ve tuttur- fiillerinin kılınış ve sözlüksel özelliklerine göre oluşmuştur. DXr git- tuttur- yapıları, odaklılık taşıyan sınırlar arasılık sundukları için, tasarlama kipleri ve -(X/A)r, -(y)AcAK ekleriyle kullanılmamaktadır.
  • Öğe
    Yeni bir seğir-nâme yazması üzerine
    (2015) Yastı, Mehmet
    Seğir-nâme, insan uzuvlarının çeşitli hareket ve titremelerinden yola çıkarak o kişinin geleceği ile ilgili yorumlarda bulunan ihtilac-nâme adı da verilen fal türünde yazılmış eserlerdir. Türklerin ilk yazılı metinlerine kadar uzanan seğir-nâmelerin yurt içi ve yurt dışındaki çeşitli kütüphanelerde müstakil ya da tabir-nâmeler ve kıyafet-nâmeler içerisinde birçok yazması mevcuttur. Üzerinde çalıştığımız seğirnâme yazması Fransa Bibliotheque National (FBN) 178 numarada kayıtlı mecmuanın 296-320. sayfaları arasında bulunmaktadır. Yazma, barındırdığı 151 seğirme ile mensur tarzda yazılan seğir-nâmeler içinde en fazla seğirmeye sahip olanlardan biridir. Bu çalışmada FBN'de bulunan yazmanın seğir-nâme bölümü metin olarak ortaya konulmuş, belli başlı imla hususiyetleri hakkında bilgi verilmiştir. Ayrıca seğirme çeşit ve adedi olarak diğer seğir-nâmelerle karşılaştırması yapılmıştır.
  • Öğe
    Osmanlı şiirinde terziler
    (2015) Atik Gürbüz, İncinur
    Sanatın bütün dallarında sanatçılar, içinde yetiştikleri toplumun değer yargılarını, değişen oranlarda olsa da, mutlaka eserlerine yansıtmışlardır. Zira sanat eseri, yaşadığımız dünyanın gerçekliğinin kişinin hayal dünyasında başkalaşarak soyut bir düzlemde yeniden oluşturulmuş biçimidir. Sanatçılar bu yeniden oluşturma sürecinde, içinde yaşadığı toplumda gördüğü, tanık olduğu kişileri ya da olayları kullanır. Böylece muhayyilesinde oluşturduğu bu soyut dünyayı, ürettiği sanatın muhatabının anlayacağı somutluğa taşımaya çalışır. Divan şairleri de şiirlerinde, yaşadıkları dönemin sosyal unsurlarından yararlanmışlardır. Bu bağlamda, Osmanlı toplumunun gündelik hayatının önemli değerlerinden biri olan meslekler, çeşitli vesilelerle şiirlerde işlenmiştir. Çalışmamızda, Osmanlı toplumunun gündelik yaşantısının önemli bir parçası olan "terzilik" mesleğinin şiirlerde hangi yönleriyle ve ne şekilde ele alındığı araştırılmaya çalışılacaktır. Bu çerçevede, terzilerin bizzat kendileri, dükkânları, mesleklerini icra ederken yüzyıllardan şairlerin şiirlerinden seçilen örneklerden hareketle değerlendirmeye alınacaktır. Çalışmamıza esas olan örnekler, değişik yüzyıllara ait divan, şehrengiz, sûrnâme ve mecmua metinlerinden seçilmiştir. Yaptığımız tarama faaliyeti sırasında terzilikle ilgili beyitler fişlenmiş, bu fişler gruplandırılmış ve ortaya çıkan gruplardan hareketle çalışmamızın kapsamı ve bölümleri belirlenmiştir. Çalışmamızda yer verdiğimiz örneklerin aynı fiş grubu içerisinde konuyu en iyi şekilde açıklayan, en dikkat çekici beyitlerden seçilmesine çalışılmıştır. Yine terzilikle ilgili olan kumaşlar ve elbiseler ise başka bir araştırmanın konusu olacak kadar geniş bir kullanım alanına sahip oldukları için makalemizin kapsamı dışında bırakılmıştır.
  • Öğe
    Klasik Türk edebiyatı metinlerinde ayakkabıcılar
    (2017) Gürbüz, İncinur Atik
    Sanatın bütün dallarında olduğu gibi edebiyatta da içinde yaşanılan hayatın ve dünyanın esere yansıdığı yadsınamaz bir gerçektir. Ancak sanat eserlerinde yer alan bu gerçekliklerin ve yaşanılan dünyanın sanatçının gözünden tekrar bir değerlendirmeye tabi tutulması, sanatçının hayal süzgecinden geçmesi de söz konusudur. Sanatçının hayal dünyasında tekrar ürettiği bu dünya, sanat eseri olarak karşımıza çıkmakta ve devrin yaşantısına, o devirde çizilmiş olan medeniyet dairesine ilişkin ipuçları taşımaktadır. Çalışmamızda, Osmanlı toplumunun meslek teşkilatlanması içinde önemli bir yere sahip olan "ayakkabıcılık ve ayakkabıcılar" ele alınacaktır. Yaşanılan bütün devirlerde kıyafetin önemli bir tamamlayıcısı olmanın yanı sıra korunma amaçlı bir giysi olmasıyla da insanoğlu için ehemmiyet taşıyan ayakkabı ile ilgili olarak Osmanlı edebî metinlerinde geçen "edük, başmak, kefş, pâbûş, mûze, na'l/ na'leyn/ na'lçe, çarık" vb. kelimelerden hareketle; ayakkabıcılık mesleği ile ilgili olarak da "edükçü, başmakçı, haffâf, kefşger, pâbûşcu, mûze-dûz, na'leyn-tırâş" vb. kelimelerden hareketle bir tasnif çalışması yapılmıştır. Yine ayakkabı ve ayakkabıcılıkla doğrudan bir ilişki içinde olmasa da metinlerde yer aldıkları kadarıyla dolaylı olarak meslekle ilişkilendirilmiş bazı kelimelere de değinilmiştir. Ayakkabıcılık mesleğiyle bu mesleği icra eden ayakkabıcıların metinlerde hangi yönleriyle ve ne şekilde ele alındığına dair tespitlerde bulunulmuştur. Bu çerçevede, ayakkabıcılar, ayakkabıcı dükkânları, ayakkabı yapım ve tamirinde kullanılan araç-gereçler, farklı yüzyıllarda yaşamış olan divan şairlerinin şiirlerinden ve çeşitli metinlerden seçilmiş örnekler vasıtasıyla değerlendirmeye tabi tutulmuştur.
  • Öğe
    Osmanlı şairlerinin Çağatay Türkçesiyle yazdıkları şiirlerde kullandıkları dil üzerine
    (2017) Mert, Abdullah
    Osmanlı sahasında Doğu Türkçesiyle şiir yazma geleneği Nevayî'den önce yaşayan Şeyyad Hamza ve Ahmed-i Da'î'ye kadar uzanır. Özellikle Nevayî'den sonra Çağatay Türkçesiyle şiir yazan şair sayısında önemli bir artış yaşanmıştır. Yavuz Sultan Selim, Nedim ve Şeyh Galib gibi onlarca şair bu akımın etkisinde kalarak Çağatayca şiirler yazmıştır. Ancak söz konusu şiirler her ne kadar Doğu Türkçesi özellikleri taşısa da şairler, kendi yazı dillerinin tesirinden kurtulamamış ve Osmanlı Türkçesine özgü unsurlara şiirlerinde yer vermişlerdir. Bu çalışma iki bölümden oluşmuştur. Birinci bölümde Osmanlı-Çağatay kültür etkileşimine yer verilmiş, ikinci bölümde Osmanlı şairlerinin yazdıkları Çağatayca şiirlerde yer alan Oğuz Türkçesine ait dil verileri ele alınmış, bu şiirlerdeki Oğuz Türkçesi unsurları ses bilgisi, şekil bilgisi ve söz varlığı karşılaştırması neticesinde ortaya konulmuştur.
  • Öğe
    Mehekkü’l-İlim Ve’l-Ulemâ İsimli Eserde Birleşik Fiiller
    (2013) Özkan, Abdurrahman
    Klasik Osmanlı Türkçesi dönemi eseri olan Mehekkül-İlim vel-Ulemânın müellifi veya mütercimi belli değildir. Eser, dudak uyumu sürecinin gelişimini göstermesi açısından önemlidir. Bu makalede Klasik Osmanlı Türkçesi döneminde yazılan Mehekkül-İlim vel-Ulemâ isimli eserde geçen birleşik fiiller değerlendirilerek bu alandaki çalışmalara katkıda bulunmak amaçlanmıştır. Birleşik fiil, bir isim ile bir yardımcı fiilin veya iki ayrı fiil şeklinin yahut da isim soylu bir veya birden fazla kelime ile bir esas fiilin birleşmesinden oluşan ve tek bir kavrama karşılık olan fiil türüdür. Türkçede yabancı kökenli isimleri fiilleştirmede birleşik fiil kalıbından yaygın bir şekilde yararlanılmaktadır. İncelediğimiz eserde de birinci unsuru isim olan birleşik fiillerde, isim unsuru genellikle yabancı kökenlidir. Bu tür birleşiklerde isim unsuru olarak az sayıda Türkçe kökenli kelime kullanılmıştır. Bu makalede, incelememiz metne dayalı bir çalışma olduğu için, birleşik fiillerle ilgili farklı tasniflere ayrıntılı olarak yer verilmemiştir. Metinde geçen birleşik fiiller asıl yardımcı fiillerle kurulan birleşik fiiller, bir yanı sıfat-fiil bir yanı yardımcı fiil olan birleşik fiiller: karmaşık fiiller, bir yanı isim bir yanı esas fiil olan birleşik fiiller, bir yanı zarf-fiil bir yanı fiil olan birleşik fiiller: tasvir fiilleri şeklinde dört grupta ele alınarak incelenmiştir.
  • Öğe
    Netâyicül-Amâl ve Menâhicül-Ebrâr İsimli Eserde Dudak Uyumu
    (2014) Özkan, Abdurrahman
    Klasik Osmanlı Türkçesi dönemi eseri olan Netâyicül-Amâl ve Menâhicül-Ebrârın müellifi veya mütercimi belli değildir. Eser, dudak uyumu sürecinin gelişimini göstermesi açısından önemlidir.Bu makalede, Klasik Osmanlı Türkçesi döneminde yazılan Netâyicül-Amâl ve Menâhicül-Ebrâr isimli eserde geçen dudak uyumu değerlendirilerek bu alandaki çalışmalara katkıda bulunmak amaçlanmıştır. Dudak uyumu Türkçenin her devrinde her sahada kelime bünyesine kuvvetle hâkim olan bir uyum değildir. Batı Türkçesinde dudak uyumu, tarihî süreç içinde gelişmiştir. Eski Anadolu Türkçesinde umumî temayül yuvarlaklaşma yönündedir. Eski Anadolu Türkçesinin sonundan itibaren bazı uyuma bağlı örnekler görülse de Batı Türkçesinde dudak uyumu süreci Klasik Osmanlı Türkçesi döneminin ilk zamanlarında başlamış ve bu süreç dönemin sonunda tamamlanmıştır. Netâyicül-Amâl ve Menâhicül-Ebrâr isimli eserde, dudak uyumuyla ilgili gelişmeleri gösteren örneklerin yanında dudak uyumu sürecine aykırı örneklere de rastlanmıştır. Metindeki dudak uyumuna aykırı örnekler yeni bir uyumsuzluk oluşturmuştur. Bazı eklerde düzleşmeye veya yuvarlaklaşmaya bağlı olarak tersine uyumsuzluk olarak nitelendirebileceğimiz yeni uyumsuzluklar tespit edilmiştir. Bu çalışmada eserde tespit edilen dar düz ve dar yuvarlak ünlülü kelime tabanları ve ekler değerlendirilmiştir.
  • Öğe
    Kutadgu Bilig Nüshalarının Eskicillik Açısından Karşılaştırılması
    (2017) Mert, Abdullah
    Karahanlı Türkçesi 11 ve 12. yüzyıllarda Türkler arasında ortak yazı dili olarak kullanılmıştır. Bu dille yazılmış eserlerden az bir kısmı günümüze ulaşabilmiştir. Bu birkaç eserden biri de Kutadgu Bilig’dir. Farklı tarih ve yerlerde istinsah edilmiş üç nüshası bulunan bu eserin orijinal nüshası elimize ulaşmamıştır. Bu durum nüshaların hangisinin daha eskicil olabileceği sorusunu doğurmuştur. Türkoloji’de Fergana nüshasının diğer iki nüshaya göre daha eskicil olduğu konusunda genel bir kanaat vardır. Bu çalışmada, var olan bu kanaat dil verileri kullanılarak kanıtlanmaya çalışılmıştır. Kutadgu Blig’in üç nüshası, orijinal nüshaya en yakın olan nüshayı tespit etmek için şekil, ses ve söz varlığı ana başlıkları altında eskicillik açısından mukayese edilmiştir. Yapılan değerlendirmeler neticesinde diğer iki nüshaya göre Fergana nüshasının eskicil, Herat nüshasının yenicil nüsha olduğu anlaşılmış, Mısır nüshasının ise dil verileri açısından iki nüsha arasında Fergana nüshasına daha yakın olduğu sonucuna varılmıştır.
  • Öğe
    Horasan Türkçesinin Bocnurd ağzında kanıtsallık (evidentiality)
    (2018) Doğan, Talip
    Kanıtsallık (evidentiality), olayla ilgili bilginin hangi kaynaklardan elde edildiğini bildiren bir dil bilgisi kategorisidir. Türkçede kanıtsallık, bilginin dolaylı yollardan sağlandığına göndermede bulunan dolaylılık (indirectivity) olarak ortaya çıkar. Kanıtsallıkta konuşur, olay anında değil, olay sonrasında devreye girer. Bilgi, olay sonrasında oluşan ortamın sunduğu imkânlardan elde edilir. Bocnurd ağzında kanıtsallık, fiillere eklenen -(I)ddI(r), -dI, -ūdi ekleri ve isimlere eklenen IdI ~ -(y)IdI ~ -(y)dI, imiş ~ -(y)imiş yapılarıyla işaretlenmektedir. Bunlar arasında kanıtsallık ifadesi için -(I)ddI(r) ve IdI ~ -(y)IdI ~ -(y)dI yapıları karakteristiktir. -ūdi eki, kanıtsallığın geçmiş zamanda bildirilmesinde kullanılmaktadır. Sistemde kanıtsallık işaretleyicilerinin türü ve sayısı, tarihsel gelişimin ve dil etkileşimlerinin sonucunda şekillenmiştir. Buna göre de Bocnurd ağzının kanıtsallık tablosu, Oğuz grubunun diğer üyelerine göre bir dereceye kadar farklılaşmıştır.
  • Öğe
    Güney Azerbaycan atasözlerinde su üzerine
    (2013) Doğan, Talip
    İran, binli yılların başından beri Oğuz Türklerinin yurt edindiği önemli coğrafyalardan biri olmuştur. Bu suretle İran sahası, Türk kültürünün şekillendiği bir yer olmasından dolayı Türklük bilimi için de zengin kaynaklara sahiptir. İnsan hayatı için birçok bakımdan önemli bir yer teşkil eden su, Türk kültüründe de çeşitli yönleriyle kutsal bir varlık olarak görülmektedir. Sözlü edebiyat ürünlerinin başında gelen atasözleri, milli tefekkürün süzgecinden geçmiş tarihî tecrübeyi, halkın tasavvur etme ve düşünme tarzını, kısa ve tesirli bir söyleyiş ile aksettirir. Türkçede tarih boyunca çeşitli terimlerle ifade edilmiş olan atasözleri, değişik zaman ve sahalarda, halkın dilinde işlene işlene millî servetin en güzel unsurlarından biri hâline gelmiştir. Çalışma, Güney Azerbaycan’daki atasözlerinde su üzerinedir. Bu çerçevede, Güney Azerbaycan’da atasözlerinin derlendiği Emsal ü Nesâyih-i Türkì, Tebrizden Dört Defter (Atalar sözleri, meseller, hikmetler), Ferheng-i Darbü’l Meselha-yı Afşar-ı Azerbaycan, Emsâl-i Hikem Der Zebân-i Mahalli-yi Azerbaycan ve Ata Babalar Deyibler adlı kaynaklarda su unsurunun geçtiği atasözleri tespit edilip konularına göre tasnif edilmiştir. Ortaya konulan atasözleri ayrıca, tarihî kaynaklar ile Türkiye Türkçesi ve ağızlarındaki atasözleriyle karşılaştırılmıştır.
  • Öğe
    “Bediî Terbiye” adlı eseri bağlamında İbrahim Alâettin Gövsa’nın estetik eğitimi üzerine görüş ve önerileri
    (2017) Oktay, Metin
    İkinci Meşrutiyet'in ve Cumhuriyet'in ilanlarından sonra toplumsal hayatın her alanında büyük bir değişim ve dönüşüm süreci yaşanır. Yeni bir insan ve yeni bir toplum hedefiyle devlet eliyle yürütülen bu sürece dönemin birçok aydını farklı boyutlarda destek verir. İbrahim Alâettin Gövsa, Cumhuriyet öncesi ve sonrası kaleme aldığı yazı ve kitaplarla halkı eğitmeye ve bilinçlendirmeye çalışan çok yönlü yazarlardan biridir. 1913 yılında Millî Eğitim Bakanlığı tarafından edebiyat eğitimi amacıyla İsviçre'ye gönderilir. Edebiyat eğitiminden ziyade Jean-Jacques Rousseau Pedagoji Enstitüsü'nde ve Cenevre Üniversitesi Psikoloji Laboratuvarı'nda pedagoji ve psikoloji öğrenimi görür. Yurda dönünce çeşitli okullarda öğretmenlik ve idarecilik yapar. Edebiyat, eğitim, estetik, psikoloji, pedagoji, sözlük ve ansiklopedi yazımı gibi değişik disiplinlerde kitaplar neşreder. 1925 yılında Cumhuriyet Dönemi'nin ilk estetik eğitimi kitabı olan "Bediî Terbiye" adlı eserini yayımlar. On bölümden oluşan kitapta Gövsa, sanattan ticarete; aile hayatından millet hayatına; okul bahçelerinden okul binalarına; resim eğitimden musiki eğitimine; okul kitaplarından çocuk edebiyatına toplumsal yaşamın birçok unsurunu estetik eğitimi açısından sorgular. Bu unsurların geçmişteki durumunu ve mevcut hâlini irdeler. Estetik eğitimin bireysel ve toplumsal hayatın her noktasına hâkim olması için Avrupalı yazar ve eğitimcilerin fikirlerinden de yararlanarak özgün öneriler ortaya koyar. "Bediî Terbiye", bir bakıma "Meşrutiyet'in ve Cumhuriyet'in arzu ettiği bireyin ve toplumun nitelikleri neler olmalıdır?" sorusuna cevap arayan bir eser olarak da okunabilir. Bu çalışma İbrahim Alâettin'in estetik eğitime bakışını; resim, musiki, çocuk kitapları, çocuk şiirleri ve çocuk edebiyatı hakkındaki görüş ve önerilerini "Bediî Terbiye" adlı eserinden hareketle inceleme amacı taşımaktadır.
  • Öğe
    Halaç Türkçesinde {-dxk} ekinin bitimsiz (çekimsiz) fiillerde kullanımları
    (2016) Doğan, Talip
    Halaç Türkçesi, bugün İran'da Tahran'ın güneybatısında Save, Kum, Erak ve Tefriş illeri arasında konuşulmaktadır. İran'daki diğer Türkçe varyantlardan ayrı bir gelişim çizgisi takip etmiş olan Halaç Türkçesi,birçok arkaik dil özelliğini bünyesinde barındırmasıyla Türk dili alanında özgün bir konuma sahiptir.{-DXK} eki bitimsiz (çekimsiz) fiillerde, çeşitli görevlerle, Türkçenin tarihî dönemlerinde balangıçtan beri kullanılan eklerdendir. Ekin Eski Türkçede {-DUK} biçimiyle yaygın olarak kullanıldığı görülür. Daha sonra {-DXK} eki, işlekliğini Batı Türkçesinde sürdürmüş ancak Çağatay sahasında kullanımdan düşmüştür. Bu ek bitimsiz (çekimsiz) fiillerde Halaç Türkçesinde de oldukça yaygın olarak kullanılmaya devam etmektedir. Halaç Türkçesinde bitimsiz (çekimsiz) fiillerde {-dXK} ekinin bir taraftan arkaik özellikteki kullanımları korunmuş, diğer taraftan kimi sebeplerle işlev çeşitliliği ortaya çıkmıştır.
  • Öğe
    Abdî’nin Zafernâme’si
    (2015) Gürbüz, Mehmet
    Fetihnâme, gazanâme, gazavatnâme türlerindeki eserler, ilk elden tarihî bilgi içermeleri sebebiyle tarih bilimi için önemli kaynaklardandır. Bununla birlikte bu eserlerin çoğunlukla sanatçı kimliği olan şairler/yazarlar tarafından kaleme alınmış olması, onları edebiyat araştırmaları için de önemli kaynaklar hâline getirir. Bu durum, söz konusu metinlerin sadece bir edebî şahsiyet tarafından yazılmasıyla ilgili değildir. Bu tür eserlerde yazarlar/şairler, bir sanatçı duyarlılığıyla çıkılan seferin, yapılan savaşın, kazanılan zaferin, yapılan antlaşmanın toplumda nasıl bir etkiye yol açtığını da yansıtırlar. Böylelikle eser, resmî tarihten farklı olarak dönem toplumunun zihniyetiyle ilgili çıkarımlar yapılabilecek bir belge niteliği kazanır Bu makalede Sarhoş Abdî'nin, içerdiği tarihî bilgilerle ve edebî yönüyle dikkat çeken Zafernâme'si incelenecek ve eserin çevriyazılı metni verilecektir. Genel olarak eserin konusunu, Vezir-i Azam Sinan Paşa'nın 1593-1594 yıllarında Avusturyalılara karşı düzenlediği Nemçe (Avusturya) seferi oluşturmaktadır. Mesnevi nazım şekliyle kaleme alınmış olan Zafernâme'de, Nemçe seferi çerçevesinde Tata [Bespirem/Pespirim (: Weszprem)], Papa, Senmarten (Saint Martin) ve Yanık (Raab, Györ) kalelerinin fethi anlatılmıştır. Mesneviden önce bir dibace yer almaktadır. Maddi bir beklenti içerisinde olduğu anlaşılan Abdî, başka edebî anlatılara da konu olan bu zaferleri kısaca tasvir etmiştir. Şair, kronolojik ayrıntılara ve detaylı tarihî bilgilere girmeden seferin ve yapılan savaşların önemli gördüğü aşamalarına genel hatlarıyla değinmiş, padişahın, Vezir-i Azam Sinan Paşa'nın ve Osmanlı ordusunun savaş meydanındaki başarılarını övmüş, Nemçe (Avusturya) ordusunu yermiştir.